Güney…
Bir Karaoğlan..
Yüreğinde ne taşıdığı tam
anlaşılmayan..Ama en azından ağlamayı unutmayan…
Biz bugüne kadar Güney’i yerden
yere vurduk, demediğimizi bırakmadık. Oysa Güney içinde, çok çok derinlerde
saklamış asıl kim olduğunu..İki Güney varmış meğer Güneyden içeri..Birinden
nefret ettik hep, oysa asıl sevilecek olan diğeri içinde gizliymiş. Son sahnede
bunu anladık hep beraber..
Güney için hep bencil dedik,
hırslı dedik, kendine zarar gelmemesi için herkesi harcayan biri
dedik,kardeşini ezip geçiyor dedik.
Biz Güney için Kardeşini ezip
geçiyor dedik ama Güney tek bir mesajla kardeşine yardıma koştu hiç tereddüt
etmeden…
Biz Güney için bencil dedik ama
Güney sevdiği kadından kardeşi için vazgeçmiş bunu yeni öğrendik..
Biz Güney için duygusuz dedik ama
Kuzey “en sevdiklerime zarar gelecek” dediği anda yüzündeki ifadeyi gördük..
Biz Güney için umursamaz dedik ama
Ali için nasıl koşturduğunu, üzüntüden mahvolduğunu, çabaladığını ve o ölürken
kahrolduğunu gördük..
Güney en zorunu seçmiş meğer
haberimiz yok. O bütün iyiliğini, güzelliğini, duygusallığını,
merhametini,aşkını gizlemiş te en kötü yanları ile nefret edilmeyi seçmiş
kardeşi için..
Neler feda etmiş Güney…Ben Ali
ile Kuzey’in başında onları seyrederken çok iyi anladım bunu..
Ağladı Güney..
Güney onların arasındaki
kardeşliğe ağladı..O kardeşliğe sahip olamadığı için ağladı..Güney yaklaşamadı
ikisine, dokunamadı, aralarına girmedi. Çözülen dizlerinin bağıydı belki onu
tutan, belki de aralarındaki bağın ne büyük olduğunu anlamaya çalışmaktı. Kuzey
ile Ali’nin adeta kutsallaşmış kardeşliğini uzaktan seyretti ve biraz
kıskanarak, biraz imrenerek ağladı sahip olamadığı kardeşinin, bir yabancıya
“Kardeşim” diye haykırmasına..Kuzey, Ali’nin artık cansızlaşmış bedenine
sarılıp her “Kardeşim” diye feryat edişinde, Güney’e savrulan o zehirli ok önce
kalbine, sonra yüzüne, sonra bakışlarına ve en son gözyaşlarına yansıdı..Oysaki
arabada Kuzey’in “en sevdiklerime zarar verecek” cümlesi üzerine nasıl da
umutla bakmıştı kardeşine. Nasıl mutlu idi gözlerinin içi. Yaşadığı telaş,panik
ve korku, yerini kardeşinin en sevdiklerinin arasında olma mutluluğuna
bırakmıştı. Ama Güney, kardeş olmanın ne demek olduğunu, Kuzey Ali’nin başında
ağlarken anladı tam olarak.
Kuzey…
Bir Sarıoğlan..
Yüreği delikanlı bir deli
oğlan..Yüreğinde derin ve yaralı bir sevda ile susmak zorunda kalan..Sustukça
yarası dağlanan..Ne yana gitse yolu tıkanan..Üstelik Düşmanının en kirli oyunu
ile en derin yerinden vurulan..Ve şüphesiz artık durdurulması mümkün olmayan..Kuzey
aslında bize bir şeyi çok güzel anlattı. Öfkeyle kalkan zararla oturur..Çünkü
öfke insanın aklını başından alırdı, doğru düşünmesini engellerdi ve işte
sonunda ilk aklına gelmesi gereken kişi en son aklına gelirdi
insanın..Hayatının belki de en önemli varlığını, öfkesine, intikam mücadelesine
kurban etti Kuzey. İçindeki nefret şimdi sonsuz bir vicdan azabına döndü
üstelik. Ali’nin ölümü Kuzey için şimdi, hüzün, pişmanlık ve belki ömür boyu
sürecek bir haykırış..Kuzey, sevdiklerinin üstüne ne kadar titrese de, onlara daha fazla zarar vermenin öfkesini taşıyor içinde aslında..Daha fazla da ne söylenebilir ki onun için bilmem..
Ali..
Bir Maviş oğlan..
Kardeşliğin tarifini bize yeniden
yaptıran...Dost olup ta ölümü göze alan..Üstelik gözünü bile kırpmadan..Dostluğun
nasıl olduğunu bize anlatan..Kardeşim kelimesine derin anlamlar katan..
Ferhat en kirli ve en kanlı oyununu
oynadı. Hedef Ali idi. Çünkü Kuzey’e verilebilecek en büyük cezalardan biri idi
Ali’yi elinden almak..Kuzey aradığında Ali’nin ilk cümlesi neydi..”HEMEN GELDİM
İŞTE..Asıl sen nerdesin” Bu ancak bir dostun söyleyebileceği
cümledir..Sorgulamadan, itiraz etmeden yanına koşmaktır dostluk zira..Ferhat
bunu bildiği için, Kuzey’i hiç unutamayacağı şekilde cezalandırmayı seçti,
gözünü bile kırpmadan Ali’ye kendi elleriyle kurşunu sıktı…
Ali vuruldu..Kuzey ahh dedi..Ben ahh dedim..Annem
ahh dedi..Seyreden herkes ahh dedi..Kuzey elinden telefonu düşürdü, biz
gözümüzden yaşları…İnanamadık yakıştıramadık..O kafasında bir çamaşır,
gövdesinde ayrı bir çamaşır, pazarda tezgâhın üstünde oynayan Ali aynı zamanda
çok iyi bir dost idi çünkü..Öylesine neşeli öylesine hareketli ve komikti, Ali
bizi ağlatır demedik hiç..O hep güldürür, yardım eder, yardıma koşardı çünkü.
Arkadaşı için hiç tereddüt bile etmeden arabasını satıveren Ali, canını da
verir miydi..Verirdi..Ama biz kıyamazdık işte..Hayır derdik ekran
başında..Hayır Ali ölmesin..Çünkü Ali’ler çok azdı, kolay kolay bulunmazdı. Ali
koluydu kanadıydı Kuzey’in..Kardeşinin hiç olamadığı kadar kardeş olabilmişti,
gömüldüğü mezardan diri çıkarabilmişti Kuzey’i, oysa Kuzey ona yetişememişti..
Evet, Her şey Ferhat’ın
“Sevdiklerinden biri ölecek” cümlesi ile başladı, Ali’nin son nefesi ile bitti.
Aslında bitmedi..Asıl bundan sonra asıl savaş başlayacak. Bugün final sahnesi
için okuduğum yorumlar arasında, bunun bir rüya olabileceğini düşünenler olmuş.
Ama ben bunun rüya olmadığını düşünüyorum. Zira Sezon Finali fragmanında
seyrettiğimiz, Kuzey’in elinde silah, karnındaki meşhur yarası kanlar içinde
gördüğümüz sahneyi göremedik. Büyük ihtimalle bu sahne yeni sezonda
seyredeceklerimizin habercisi..
Her şey unutuldu final
sahnesinde, Kuzey ile Güney birbirlerine olan öfkelerini, nefretlerini unutup
tek vücut oldular, Ali’yi kurtarmaya koştular. Arabada Ali’ye yetişmeye
çalışırken, üçü de birbirinden şahaneydi. Ses tonları, bakışları, yüzlerindeki
korku, üzüntü, telaş, azap ekrandan taştı adeta..Ben gözümü bile kırpmaya
korkarak izledim üçünü de. Benim kafama takılan şu oldu. Ali telefonda nerede
olduğunu söyledi Kuzey’e..Haluk abinin garaja gel dediğini söyledi Ali. Yani
Kuzey aslında Ali’nin yerini tam olarak biliyordu ama nedense bulamadılar…Üstelik
telefonda sürekli konuşmalarına rağmen Ali nerede olduğunu tekrarlamadı..Ama
ilk konuşmalarında yerini söylemişti. Bu kadar aramaları hepimizin sinirlerini
bozdu elbette..
Ve Ali hepimizin yüreğini yakarak
son nefesini verdi. Adı Kuzey’in dilinde bir çığlık oldu sadece..
Peki, ekranlarda bana göre
seyretmiş olduğumuz, gelmiş geçmiş en iddialı sahneni kahramanlarına ne
demeli..Elbette söylemeli birkaç kelime…
Kıvanç Tatlıtuğ için neler neler
yazıldı biliyoruz. Eğitimli olmamasından tutun, mankenliğine kadar her şeyi
güzel güzel konuşuldu. O ise kendine o çok yakışan gülümsemesi ile güldü geçti
hepsine bugüne kadar..Daha doğrusu Kuzey&Güney projesine kadar..Her
söylenene cevabı vardı, Kuzey&Güney’deki performansı ile de her söylenene
cevabını verdi. Ağzımız açık, yüreğimiz ağzımızda seyrettik bugüne kadar. Sezon
finali sahnesini yaklaşık 20/25 kez seyrettim aralıklarla..Her defasına içimi
yakmayı, ağlatmayı başardı. Bir kez bile aklıma mankenliği gelmedi. Bir kez
bile rol yaptığını düşünemedim. Öylesine gerçek, öylesine kusursuz oynamıştı
ki, tek düşündüğüm, bu sarısın adamın aldığı her ödülün kendisine az olduğu
idi. Çünkü fazlaydı artık buralara bu adam..
Şüphesiz ki, iyi bir oyuncunun
karşısındaki partnerinin de çok önemi vardır değil mi..Öyle ya, o kadar çok şey
seyrediyoruz, bazen çok iyi oynayan bir oyuncunun karşısında, kötü oyunculuk
seyreden birini gördüğüm zaman, o rolünün hakkını veren kişiye haksızlık olmuş
gibi geliyor bana..Bu noktadan yola çıkarak, Kıvanç Tatlığuğ’a son sahnede
eşlik eden Rıza Kocaoğlu’na da ne söylesek az elbette. Şahaneydi, kusursuzdu,
sanki vurulan o değil de bendim, o acıyı çeken, son ana kadar kendini
kaybetmeyen, son anda bile Kuzey’in iyiliği için konuşan Ali, sanırım hepimizin
yüreğini ağlatarak, gözlerini perişan ederek ölürken, Rıza Kocaoğlu’da bir kez
daha devleşti ekranda. Kuzey ile Ali ne kadar yakışıyorsa birbirlerine, Kıvanç
ile Rıza’da o kadar bütünleşmişler ve sahnenin gerçekçiliğine damgalarını
vurmuşlardı adeta..
Peki ya Buğra Gülsoy’a ne
demeli..Ona çok fazla bir şey demeye gerek yok aslında. Bundan önceki son
yazıda dediğim gibi, oynuyorum, rol yapıyorum falan demesin kandırmasın
kimseyi. Kıvanç ile Rıza nasıl yaşıyorsa o anı, aynı şey Buğra Gülsoy için de
geçerli..Hatta daha fazlası. Buğra Gülsoy yüzünü ve gözlerini çok iyi kullanabiliyor.
Bakarken anlatabiliyor size o duyguyu..Son sahnenin üçüncü kahramanı da oydu
kuşkusuz..Yüzündeki hüzün, gözlerindeki acı, sesindeki titreme, gözyaşları ile
Kıvanç ile Rıza’nın sahnesinde verilmek istenen o duygusallığı kusursuz şekilde
tamamladı..Onun orada olmaması sahneyi çok eksik bırakacaktı. Burada aynı
zamanda senaryonun kusursuzluğunu da görmekteyiz elbette.
Sonuç olarak, son sahne Kıvanç
Tatlıtuğ’un, Rıza Kocaoğlu’nun ve Buğra Gülsoy’un oyunculuk adına etrafta ahkâm
kesenlere verdikleri muhteşem dersten ibaret, övülmeye ve alkışlanmaya layık
bir sahne idi.
Zeynep için neden bir kelime
etmiyorsun diye merak edenler içinde şunu söyleyeyim. Ben kendi adıma, o
sahneni içine Zeyneb’i hiç yakıştıramadım. Elini beline koymuş, sanki öylesine
birini seyreder gibiydi ifadesi. Ben o üçlünün yanına kesinlikle Cemre
koyulmalıydı diyorum. Sahnedeki tek eksik bana göre budur.
İşte canlarım, Kısaca son
sahnenin bendeki özeti budur. Kısa dedim ama daha bir bu kadar yazasım var
inanın. Sıkılmadan keyifle ve o sahneyi yaşatarak okumanızı sağlarsam ne mutlu
bana..Ve tabiî ki elinizde mendillerle..
Sevgiyle kalın..
Siyah İnciden Sevgiyle..