25 Haziran 2012 Pazartesi

Kuzey&Güney Final Sahnesine özel..

Güney…

Bir Karaoğlan..

Yüreğinde ne taşıdığı tam anlaşılmayan..Ama en azından ağlamayı unutmayan…

Biz bugüne kadar Güney’i yerden yere vurduk, demediğimizi bırakmadık. Oysa Güney içinde, çok çok derinlerde saklamış asıl kim olduğunu..İki Güney varmış meğer Güneyden içeri..Birinden nefret ettik hep, oysa asıl sevilecek olan diğeri içinde gizliymiş. Son sahnede bunu anladık hep beraber..

Güney için hep bencil dedik, hırslı dedik, kendine zarar gelmemesi için herkesi harcayan biri dedik,kardeşini ezip geçiyor dedik.

Biz Güney için Kardeşini ezip geçiyor dedik ama Güney tek bir mesajla kardeşine yardıma koştu hiç tereddüt etmeden…

Biz Güney için bencil dedik ama Güney sevdiği kadından kardeşi için vazgeçmiş bunu yeni öğrendik..

Biz Güney için duygusuz dedik ama Kuzey “en sevdiklerime zarar gelecek” dediği anda yüzündeki ifadeyi gördük..

Biz Güney için umursamaz dedik ama Ali için nasıl koşturduğunu, üzüntüden mahvolduğunu, çabaladığını ve o ölürken kahrolduğunu gördük..

Güney en zorunu seçmiş meğer haberimiz yok. O bütün iyiliğini, güzelliğini, duygusallığını, merhametini,aşkını gizlemiş te en kötü yanları ile nefret edilmeyi seçmiş kardeşi için..

Neler feda etmiş Güney…Ben Ali ile Kuzey’in başında onları seyrederken çok iyi anladım bunu..

Ağladı Güney..

Güney onların arasındaki kardeşliğe ağladı..O kardeşliğe sahip olamadığı için ağladı..Güney yaklaşamadı ikisine, dokunamadı, aralarına girmedi. Çözülen dizlerinin bağıydı belki onu tutan, belki de aralarındaki bağın ne büyük olduğunu anlamaya çalışmaktı. Kuzey ile Ali’nin adeta kutsallaşmış kardeşliğini uzaktan seyretti ve biraz kıskanarak, biraz imrenerek ağladı sahip olamadığı kardeşinin, bir yabancıya “Kardeşim” diye haykırmasına..Kuzey, Ali’nin artık cansızlaşmış bedenine sarılıp her “Kardeşim” diye feryat edişinde, Güney’e savrulan o zehirli ok önce kalbine, sonra yüzüne, sonra bakışlarına ve en son gözyaşlarına yansıdı..Oysaki arabada Kuzey’in “en sevdiklerime zarar verecek” cümlesi üzerine nasıl da umutla bakmıştı kardeşine. Nasıl mutlu idi gözlerinin içi. Yaşadığı telaş,panik ve korku, yerini kardeşinin en sevdiklerinin arasında olma mutluluğuna bırakmıştı. Ama Güney, kardeş olmanın ne demek olduğunu, Kuzey Ali’nin başında ağlarken anladı tam olarak.

Kuzey…

Bir Sarıoğlan..

Yüreği delikanlı bir deli oğlan..Yüreğinde derin ve yaralı bir sevda ile susmak zorunda kalan..Sustukça yarası dağlanan..Ne yana gitse yolu tıkanan..Üstelik Düşmanının en kirli oyunu ile en derin yerinden vurulan..Ve şüphesiz artık durdurulması mümkün olmayan..Kuzey aslında bize bir şeyi çok güzel anlattı. Öfkeyle kalkan zararla oturur..Çünkü öfke insanın aklını başından alırdı, doğru düşünmesini engellerdi ve işte sonunda ilk aklına gelmesi gereken kişi en son aklına gelirdi insanın..Hayatının belki de en önemli varlığını, öfkesine, intikam mücadelesine kurban etti Kuzey. İçindeki nefret şimdi sonsuz bir vicdan azabına döndü üstelik. Ali’nin ölümü Kuzey için şimdi, hüzün, pişmanlık ve belki ömür boyu sürecek bir haykırış..Kuzey, sevdiklerinin üstüne ne kadar titrese de, onlara daha fazla zarar vermenin öfkesini taşıyor içinde aslında..Daha fazla da ne söylenebilir ki onun için bilmem..


Ali..

Bir Maviş oğlan..

Kardeşliğin tarifini bize yeniden yaptıran...Dost olup ta ölümü göze alan..Üstelik gözünü bile kırpmadan..Dostluğun nasıl olduğunu bize anlatan..Kardeşim kelimesine derin anlamlar katan..

Ferhat en kirli ve en kanlı oyununu oynadı. Hedef Ali idi. Çünkü Kuzey’e verilebilecek en büyük cezalardan biri idi Ali’yi elinden almak..Kuzey aradığında Ali’nin ilk cümlesi neydi..”HEMEN GELDİM İŞTE..Asıl sen nerdesin” Bu ancak bir dostun söyleyebileceği cümledir..Sorgulamadan, itiraz etmeden yanına koşmaktır dostluk zira..Ferhat bunu bildiği için, Kuzey’i hiç unutamayacağı şekilde cezalandırmayı seçti, gözünü bile kırpmadan Ali’ye kendi elleriyle kurşunu sıktı…

 Ali vuruldu..Kuzey ahh dedi..Ben ahh dedim..Annem ahh dedi..Seyreden herkes ahh dedi..Kuzey elinden telefonu düşürdü, biz gözümüzden yaşları…İnanamadık yakıştıramadık..O kafasında bir çamaşır, gövdesinde ayrı bir çamaşır, pazarda tezgâhın üstünde oynayan Ali aynı zamanda çok iyi bir dost idi çünkü..Öylesine neşeli öylesine hareketli ve komikti, Ali bizi ağlatır demedik hiç..O hep güldürür, yardım eder, yardıma koşardı çünkü. Arkadaşı için hiç tereddüt bile etmeden arabasını satıveren Ali, canını da verir miydi..Verirdi..Ama biz kıyamazdık işte..Hayır derdik ekran başında..Hayır Ali ölmesin..Çünkü Ali’ler çok azdı, kolay kolay bulunmazdı. Ali koluydu kanadıydı Kuzey’in..Kardeşinin hiç olamadığı kadar kardeş olabilmişti, gömüldüğü mezardan diri çıkarabilmişti Kuzey’i, oysa Kuzey ona yetişememişti..

Evet, Her şey Ferhat’ın “Sevdiklerinden biri ölecek” cümlesi ile başladı, Ali’nin son nefesi ile bitti. Aslında bitmedi..Asıl bundan sonra asıl savaş başlayacak. Bugün final sahnesi için okuduğum yorumlar arasında, bunun bir rüya olabileceğini düşünenler olmuş. Ama ben bunun rüya olmadığını düşünüyorum. Zira Sezon Finali fragmanında seyrettiğimiz, Kuzey’in elinde silah, karnındaki meşhur yarası kanlar içinde gördüğümüz sahneyi göremedik. Büyük ihtimalle bu sahne yeni sezonda seyredeceklerimizin habercisi..

Her şey unutuldu final sahnesinde, Kuzey ile Güney birbirlerine olan öfkelerini, nefretlerini unutup tek vücut oldular, Ali’yi kurtarmaya koştular. Arabada Ali’ye yetişmeye çalışırken, üçü de birbirinden şahaneydi. Ses tonları, bakışları, yüzlerindeki korku, üzüntü, telaş, azap ekrandan taştı adeta..Ben gözümü bile kırpmaya korkarak izledim üçünü de. Benim kafama takılan şu oldu. Ali telefonda nerede olduğunu söyledi Kuzey’e..Haluk abinin garaja gel dediğini söyledi Ali. Yani Kuzey aslında Ali’nin yerini tam olarak biliyordu ama nedense bulamadılar…Üstelik telefonda sürekli konuşmalarına rağmen Ali nerede olduğunu tekrarlamadı..Ama ilk konuşmalarında yerini söylemişti. Bu kadar aramaları hepimizin sinirlerini bozdu elbette..

Ve Ali hepimizin yüreğini yakarak son nefesini verdi. Adı Kuzey’in dilinde bir çığlık oldu sadece..

Peki, ekranlarda bana göre seyretmiş olduğumuz, gelmiş geçmiş en iddialı sahneni kahramanlarına ne demeli..Elbette söylemeli birkaç kelime…

Kıvanç Tatlıtuğ için neler neler yazıldı biliyoruz. Eğitimli olmamasından tutun, mankenliğine kadar her şeyi güzel güzel konuşuldu. O ise kendine o çok yakışan gülümsemesi ile güldü geçti hepsine bugüne kadar..Daha doğrusu Kuzey&Güney projesine kadar..Her söylenene cevabı vardı, Kuzey&Güney’deki performansı ile de her söylenene cevabını verdi. Ağzımız açık, yüreğimiz ağzımızda seyrettik bugüne kadar. Sezon finali sahnesini yaklaşık 20/25 kez seyrettim aralıklarla..Her defasına içimi yakmayı, ağlatmayı başardı. Bir kez bile aklıma mankenliği gelmedi. Bir kez bile rol yaptığını düşünemedim. Öylesine gerçek, öylesine kusursuz oynamıştı ki, tek düşündüğüm, bu sarısın adamın aldığı her ödülün kendisine az olduğu idi. Çünkü fazlaydı artık buralara bu adam..

Şüphesiz ki, iyi bir oyuncunun karşısındaki partnerinin de çok önemi vardır değil mi..Öyle ya, o kadar çok şey seyrediyoruz, bazen çok iyi oynayan bir oyuncunun karşısında, kötü oyunculuk seyreden birini gördüğüm zaman, o rolünün hakkını veren kişiye haksızlık olmuş gibi geliyor bana..Bu noktadan yola çıkarak, Kıvanç Tatlığuğ’a son sahnede eşlik eden Rıza Kocaoğlu’na da ne söylesek az elbette. Şahaneydi, kusursuzdu, sanki vurulan o değil de bendim, o acıyı çeken, son ana kadar kendini kaybetmeyen, son anda bile Kuzey’in iyiliği için konuşan Ali, sanırım hepimizin yüreğini ağlatarak, gözlerini perişan ederek ölürken, Rıza Kocaoğlu’da bir kez daha devleşti ekranda. Kuzey ile Ali ne kadar yakışıyorsa birbirlerine, Kıvanç ile Rıza’da o kadar bütünleşmişler ve sahnenin gerçekçiliğine damgalarını vurmuşlardı adeta..

Peki ya Buğra Gülsoy’a ne demeli..Ona çok fazla bir şey demeye gerek yok aslında. Bundan önceki son yazıda dediğim gibi, oynuyorum, rol yapıyorum falan demesin kandırmasın kimseyi. Kıvanç ile Rıza nasıl yaşıyorsa o anı, aynı şey Buğra Gülsoy için de geçerli..Hatta daha fazlası. Buğra Gülsoy yüzünü ve gözlerini çok iyi kullanabiliyor. Bakarken anlatabiliyor size o duyguyu..Son sahnenin üçüncü kahramanı da oydu kuşkusuz..Yüzündeki hüzün, gözlerindeki acı, sesindeki titreme, gözyaşları ile Kıvanç ile Rıza’nın sahnesinde verilmek istenen o duygusallığı kusursuz şekilde tamamladı..Onun orada olmaması sahneyi çok eksik bırakacaktı. Burada aynı zamanda senaryonun kusursuzluğunu da görmekteyiz elbette. 

Sonuç olarak, son sahne Kıvanç Tatlıtuğ’un, Rıza Kocaoğlu’nun ve Buğra Gülsoy’un oyunculuk adına etrafta ahkâm kesenlere verdikleri muhteşem dersten ibaret, övülmeye ve alkışlanmaya layık bir sahne idi. 

Zeynep için neden bir kelime etmiyorsun diye merak edenler içinde şunu söyleyeyim. Ben kendi adıma, o sahneni içine Zeyneb’i hiç yakıştıramadım. Elini beline koymuş, sanki öylesine birini seyreder gibiydi ifadesi. Ben o üçlünün yanına kesinlikle Cemre koyulmalıydı diyorum. Sahnedeki tek eksik bana göre budur. 

İşte canlarım, Kısaca son sahnenin bendeki özeti budur. Kısa dedim ama daha bir bu kadar yazasım var inanın. Sıkılmadan keyifle ve o sahneyi yaşatarak okumanızı sağlarsam ne mutlu bana..Ve tabiî ki elinizde mendillerle..

Sevgiyle kalın..

Siyah İnciden Sevgiyle..







21 Haziran 2012 Perşembe

Kuzey Güney Sezon Finalinden Kalemime takılanlar

 
Sezonun bana göre en iddialı iki dizisinden biri Kuzey&Güney..Sezon Finalini kendine yakışır şekilde yaptı. Yüreğimiz ağzımızda, gözlerimizi bile kırpmadan seyrettik eminim. Seyirciye şok üzerine şok yaşattılar, seyredenlerin tahminlerini zorladılar ve şiddetli bir final sahnesi ile veda ettiler bu sezona..

O zaman alalım kalemi yine elimize ve Kuzey&Güney sezon finali için söyleyeceklerimizi söyleyelim.

Ama aynı zamanda Kuzey&Güney için çok özel bir yazı geleceğinin de müjdesini verelim..

Sezon finalinin ilk sahnelerinde Kuzey, Ferhat abimizi alt etti, ya da öyle zannettik. Ferhat’ın kötülüğünün sonu yokmuş bunu da hep birlikte gördük. Kuzey, Ferhat’ı karısı ile vurmaya çalıştı ama planı ters tepti ne yazık ki. Ferhat’ı hafife almanın bedelini çok ağır ödedi..Ferhat için söylenecek bir söz var ise, kendi eşini bile gözünü kırpmadan intikam için öldürebilen bir adam olduğudur..

Biz Ferhat hapse girdi diye sevineduralım, Güney kardeşim, sanırım içgüveysi girdi değil mi..Bu kadar zenginliğe niye kendilerine bir ev döşemediler şaşırdım kaldım. Ne işin var hala Banu’nun evinde be Güney, çok mu meraklısın Ebru hanım ile Barış’ın suratını görmeye, sürekli gerilmeye. Ebru hanımın zaten o evin içinde şıkıdım şıkıdım kıyafetlerinden bana fenalık geldi. Anacım ne eziyet ne eziyet, her an kusursuz olmaya çalışmak ta zor olmalı. Yahu kendi evindesin be kadın, giy bir eşofman rahat rahat gez, aşağı in, yukarı çık topuklu ayakkabı, ince çorap ful kıyafet. Onu gördükçe aman iyi ki sosyetik değilim diye seviniyorum valla ..

Gecenin en baba cümlesi Burak’tan geldi..Ben ne annem için bir fırsat, ne babam için bir vicdan azabı olmuşum diyerek Burak yüreklerimize işlemeyi hedefledi ama ne yalan söyleyeyim ben pek etkilenmedim..Belki de Burak Çatalcalı’nın o sevimsiz, tatsız tuzsuz halleri ve tavırları yüzündendir kim bilir..

Ama Barış kardeşimin de foyası Burak sayesinde ortaya çıktı. Burak hem Barış’ın kendisini çağırdığını ortaya döktü, hem de Barış’a güzel bir ders verdi. Burak Servet avcısı olmadığını üzerine basa basa söylerken, Barış kendine biçilen para düşkünü imajını bayıla bayıla kabul etti, kendisine ne söylenirse söylensin, servetine ortak olmadığı sürece sorun yoktu çünkü. Bu noktada Barış o eski, ukala, kibirli, gözü dönmüş sevimsiz Barış oluverdi birden. Ve fakat aynı Barış, ilerleyen dakikalarda, yine romantik,uysal Barış olarak Cemre’ye evlenme teklif etti. Aslında sırf bu evlenme teklifi için bile bir yazı yazılabilir ama kısaca üzerinden geçersek eğer, Barış bu teklifi, bütün olanların üzerine, sırf Banu’nun ve Güney’in canını acıtmak için yapmış olabilir gibi geliyor bana. Onlar yüzünden huzuru kaçan Barış, aynı huzursuzluğu yaşatmak için gözünü bile kırpmadan Cemre ile evlenebilir. Ancak önemli olan nokta şu ki, Barış Cemre’ye karşı boş değil aynı zamanda. Hani bazen yanlış zamanda yanlış sözler edilir ya, Barış bu evlenme teklifini başka bir zaman yapsa idi, belki de Cemre’den daha olumlu bir tepki alacaktı. Barış kardeşimi henüz çözebilmiş değilim ama bu teklif Cemre’nin en zayıf olduğu anda, sanki çaresizlikten ve yalnızlıktan dolayı yapılmış bir teklif gibi oturdu içimize. Cemre, Barış’a güzel bir aşk,sevgi,evlilik, fedakârlık dersi verdi amma velâkin Barış çok ciddi de olabilir benden söylemesi.. 

Peki ya Cemre..Günden güne içindeki aşk ateşi ile yüreği dağlanan ve eriyen Cemre..Eriyen her damlanın gözlerinden yağmur gibi aktığı Cemre..Ağlamak kolay iş değil canlarım. Yürekten ağlamak hele en zoru. Peki ben Cemre her ağladığında neden ağlıyorum onunla beraber. Öylesine güzel, masum ağlıyor ki Cemre, insan kendini tutamıyor. İçinde büyüttüğü o aşk, bu aşkın giderek imkânsız hale gelmesi, bu sebeple daha da büyümesi ve canını yakması, bütün bunları Öykü Karayel’in kusursuz oyunculuğu ile bizlere sunması sonucunda ağlamak kaçınılmaz oluyor. Ve üstelik keyifli de oluyor açıkçası..Yüreğine sağlık Öykü diyorum ben canı gönülden..

Bu bölüme damgasını vuran diğer sahne, hiç şüphesiz Banu ile Güney’in uyduruk bir yüzük sebebiyle yaptıkları kavga oldu. Cemre’nin adını duyan Banu kıskançlık krizlerine girip te Güney’in yatak odasını dağıtırken, Güney Banu’nun bu yüzünü ilk kez görmenin şaşkınlığı içindeydi adeta.. Banu ile Güney işin en başında yüz göz oldular aslında. Ve Banu’nun aynı zamanda yüksek sosyete olmasına rağmen, ne kadar çirkinleşip ucuz kavgalar edebileceğini de görmüş olduk. Hele “Varoş Entrikası” sözü beni benden aldı canlarım. Güney’in ise sabredip hiç beklemediğimiz anda, beklemediğimiz şekilde patlaması çok iyiydi. Valla ben Güney’in yerinde olsam, derhal boşanırdım. Ömür boyu sürekli parası pulunu başıma kalkacak kadın, “benden uzak Cehenneme direk” olsun der arkama bile bakmazdım.. Alın size yüreğimiz ağzımızda seyrettiğimiz bir sahne daha..Performanslar için söylenecek tek bir kelime var oda muhteşem..Gerek Bade İşçil, gerek Buğra Gülsoy fevkaladenin fevkindeydiler. Özellikle Bade İşçil’in performansına hayran kaldım. Şımarık zengin kızı rolünün hakkını veriyordu da, bu sahneden sonra Bade benden tam puan aldı ve alkışı hak etti derim. Buğra için zaten ne söylenebilir ki. Adam artık oynamıyor, rol falan yaptığı da yok kimseyi kandırmasın, o anda Güney oluyor, onun gibi bakıyor, hissediyor, yaşıyor, yaşatıyor. Her ikisini de yürekten kutlayıp alkışlıyoruz. 

Banu bu kadarla kalmadı, gitti Cemre’nin evini taşlayarak dibe vurdu..Kusura bakmayın da bu Banu yüksek sosyete ise ben İngiltere Kraliçesiyim..Bu ne Çingenelik böyle. Tamam, Cemre’ye karşı her an saldırmaya hazırsın, onu bir tehlike olarak görüyorsun da, sen gidip evinin kapısına dayan, camını çerçevesini indir, üstelik çığlık çığlığa emin olmadığın bir şey için gerçekmiş gibi bağır çağır, elaleme rezil ol. Kıskançlığın temelinde, kendine güvensizlik yatar. Banu parasına güvendiği kadar kendine de güvenebilseymiş keşke. Hayır, olan Kuzey’e oldu. Cemre’den okkalı bir tokat yedi ama o tokadı sonuna kadar hak ettin Kuzey hiç kusura bakma. 

Ve eminim seyreden herkesin yüreğini burkan, yakan, acıtan, gerçek olmadığını bildiğimiz halde, gözlerimizde yaşlarla seyrettiğimiz son sahne..

Son sahne için bu yazının hemen arkasından, vakit kaybetmeden ayrı bir yazı yazacağım. Sadece son sahneyi ve o sahnenin kahramanlarını anlatan çok özel bir yazı sizinle olacak. Bu sebeple Sezon Finali için söyleyeceklerimize burada bir son verelim. 

Kuzey&Güney Sezon Finalini yapmış olsa da, bizlere tatil boyunca bir an bile gözümüzün önünden gitmeyecek bir bölüm sundu.. 

En önemlisi kadrosunda bu kadar genç oyuncu olup ta, bu büyük başarıyı elde etmeleri, şüphesiz ki, bütün oyuncuların kendilerini aşarak performans sergilemeleridir bana göre..

Bütün ekibin yüreğinden öpüyor, her birini tek tek alkışlıyorum..


Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42








Adını Feriha Koydum..3 Yıldan sonra..


Adını Feriha Koydum 65.Bölümden kalemimize takılanlar…

Az kaldı..Çok az kaldı derken..Tam her şey bu kez güzel olacak derken..

Bir anda gördük ki aradan üç yıl geçivermiş bile…

65.Bölüm 3 yıl atlayarak başladı. Hayır, niye üç yıl onu da anlayabilmiş değilim..Üstelik seyrettiklerimizden sonra hala meseleyi de çözmüş değilim kendi adıma..

Aradan üç yıl geçmiş ama konuşulan konular hala bir hafta önceki konular dikkat ettiyseniz. Bir arpa boyu ilerleme yok. Öfkeler aynı, intikam duyguları aynı, pişmanlıklar aynı, inatlaşmalar aynı. Konuşulanlar aynı..
Koskoca üç yıl..

Bir Allah’ın kulu değişmeden kalır mı söyleyin bana canlarım. Herkesin saç baş makyaj stili bile aynı kalmış, Kimsede üç yılın getirdiği bir değişim söz konusu değil…Bir tek Hatice halamız değişmiş, başındaki örtüyü, giydiği köylü kıyafetlerini atmış, çektirmiş fönünü, giymiş pantolonunu, üstelik dili biraz daha uzamış ama nafile..Biraz da şivesini İstanbul’a uydursa daha iyi olacakmış.. Başka da değişen ilişmedi gözüme..

Ha Feriha diyeceksiniz..Ben Feriha’da üzerine yapışmışçasına çıkarmadığı o berbat elbise dışında bir değişiklik göremedim kusura bakmayın. Bütün bölüm boyunca adeta üzerinden her an düşecekmiş gibi bizi panik eden daracık, kısacık elbisesi beni sinir etti. Hayır, yani sosyetik olmak her yerinden dekolte vermekle mi oluyor ben anlamadım.  Bakış açısı hiç değişmemiş, eğitim hayatı ne noktada belli değil, geriye kalan da zaten inadı öfkesi, beş karış gülmeyen suratı…Bütün bunlar yani öfkeleri, suratı (özellikle suratı) hiç değişmemiş, birde suratının yarısı kadar bir gözlük takmış, ne oldu Feriha Hanım oldu..Sen Levent ile evi terk et çek git yurtdışına, oralarda boşan kocandan, sonra gel mağduru ezilmişi, itilmişi, seçilmemişi oyna..Sevilmekten başka ne yaptın seçilmek için diye sorasım geliyor bazen..

Üç yıl geçmiş…Zehra anne köy hayatını çok sevmiş olmalı ki, hala geri dönmemiş..Yahu kardeşim, kadını bir gönderdiniz bir daha ne yüzünü görebildik, ne de birkaç bölüm dışında sesini duyabildik. Neredeyse dünyaları alt üst oldu, hiç mi aramaz sormaz bu kadın. Yapımcı ekibi de kınamak isterim bu konuda. İnsan birkaç ses kaydı yapar, onları seyirciye sunar. Gelini evden kaçacak, kızı evini terk edip yurtdışına gidecek, kadın orda köyünde inek sağıp yumurta toplayacak olacak iş mi yani..hadi getiremiyorsunuz bari sesini dinletin de bizde kendi kendimize sinir olmayalım..

Üç yıl geçmiş..Rıza babada da bir değişiklik yok. Hala namaz kılmakla Feriha’yı evlatlıktan reddetmek ile geçiyor hayatı. Adamın hayatında zaten başka önemli iki unsur yok. Ya namaz kılarken görüyoruz, ya Feriha’yı reddederken.
Üç yıl geçmiş…Mehmet hala işsiz…Hala boşanamamış üstelik. Avukat arkadaşlardan bir rica edelim. Eş ortada olmayınca ne kadar süre bekleniyor boşanmak için..Hem Seher demedi mi Mehmet’e “bu sana kaçıncı gelişim” diye..Madem o kadar boşanmaya heveslisin, takip et bul yerini bu kadar zor mu bu işler..

Üç yıl geçmiş…Seher pavyona düşmüş..Ben bunu söylemiştim değil mi size canlarım. Vallahi senaryo yazacağım ben bu gidişle,ne tahmin ettiysek çıkıyor.  Bu hatunun sonu pavyonda biter demiştim. Ama o da ne ! Seher hanım kocasını aldattığı, hatta kocasının kuzeniyle kaçtığı yetmezmiş gibi, bir de üste çıkmaya çalışmaz mı..Hele kalkmış, Mehmet’in yaptığı ile kendi yaptığını kıyas falan etmeye başladı ya, ben artık tırnaklarımı yemeye başladım..Bu nasıl bir yüzsüzlüktür artık. Hoş karşında Mehmet gibi bir saf varken, her türlü oyun mubah oluyor galiba..Biz kendisine, Mehmet kardeşimiz büyük bir salaklık yapıp ta onu affetmeye kalkmazsa, pavyon yaşantısında başarılar diliyoruz sadece..

Üç yıl geçmiş...Cansu hala saplantılı halinden vazgeçmemiş. Maşallah ne aşkmış be Cansu sende ki. Koskoca aşkın kahramanı Feriha bile bıraktı gitti Emir’i sen hala bırakamadın. Helal olsun sana ne diyelim. Biraz takmış takıştırmış elini yüzünü boyamış ama hala aynı Cansu..Hala Sanem hanımla birbirlerini yemekle meşguller. Orda da değişen bir şey yok..

Üç yıl geçmiş…Ama Aysun Hanım hala oğlunun hayatındakileri evlerinde ziyaret edip konuşmalar yapma âdetini bırakmamış. Ama bu defa sert taşa çarptı gördüğüm kadarıyla. Ece’nin o saygısız, seviyesiz konuşma şekli sayesinde Aysun hanım Feriha’yı mumla arasın artık desek yeridir. Ve fakat Feriha’nın geri dönüşü de Aysun Hanımı mutlu etmedi. Kadın adeta “Kâbus geri döndü” dercesine bakıyordu Feriha’ya son sahnede..Ama açıkçası Feriha’nın , Aysun hanım karşısındaki o suskun, saygılı tavrından sonra Ece’nin tavırları çok gözüme battı benim..

Ece demişken..Hemen bir dip not…Berbat bir seçim…Berbat bir oyunculuk..Seyrederken tahammül edemiyorum..Beğenen varsa saygım sonsuz ama kusuruma bakmayın ben keyif almıyorum.. 

Üç yıl geçmiş…Emir ile Ece nişanlanacaklar..Maşallah geç kalmışlar biraz ama olsun..Fakat o da ne..Meğer nişan formalite imiş. Üç yıldır hapiste yatan Yavuz kardeşim tahliye olacak diye, sırf Ece’yi korumak adına nişan masalı uydurmuşlar…Tamam buna da lafım yok..E be kardeşim,  o öpüşme neyin nesi o zaman..Madem sevgilisiniz, nişan niye formalite..Yâda nişan belli bir sebeple yapılıyorsa, niye şapır şupur öpüştünüz gözümüze soka soka..Mantıklı bulan varsa buyurun bakalım..

Zaten nişan sahnesinde de Feriha göstermelik sevgilisi Levent ile boy gösterdi. Orada da noktayı koydular. Ben açıkçası 65.bölümden hiç keyif almadım. Her şeyi allak bullak etmişler, darmadağın etmişler, öyle iki üç bölümde nasıl toparlayacaklar diye düşündüm…

Ve sonra…

Bomba haber geldi…Dizi devam edecek…

Aslında uzun zamandır bu konuyla ilgili bir yazı yazacaktım ama bu şekilde nasip oldu..

Hayran olmak ile hayatını adamak…

İkisi arasındaki o ince çizgiyi genellikle hep aşarız biz seyirciler..

Özellikle sosyal medyada , internette yâda TV başında çok fazla vakit geçiren insanlarda, çevresindekiler ile sosyal bir iletişim kuramama problemi görülür ve bunun sonucunda da bu insanlar ekranlarda gördükleri kişilere aşırı bağımlı hale gelirler. Seyrettikleri bir karakter, bir şarkıcı, sanatçı her ne ise..Çok severler ve en kötüsü başka insanların da sevmesini, hayran olmasını isterler. Aksi durumlarda saldırganlaşır, cüretkâr ve tehditkâr olurlar..Bu fanatizm onları öyle bir yere getirir ki, objektif bakma ve başka düşüncelere saygı duyma özelliklerini de kaybederler..

Adını Feriha Koydum dizisinin yeni sezonda da devam etme kararı ve dizinin başrol oyuncusu Hazal Kaya’nın başka bir projesi sebebiyle diziden ayrılacak olması sebebiyle kıyametler kopuyor son bir haftadır sosyal medyada…

Haklılar mı..Evet…Peki haklı olan doğru mu davranır her zaman..Ne yazık ki hayır..

Neden haklılar…

Ben bunu ilk duyduğum zaman da söylemiştim öncelikle bu düşüncemi yinelemek isterim. Feriha olmadan, Dizinin Adının Adını Feriha koydum olmasının ne anlamı var.. Herhangi bir başka oyuncu getirip izleyiciye Feriha diye yutturmaya kalkamazsınız bu zaten çok büyük hata olur..Dizilerde yardımcı oyuncu değişiklikleri bile izlenme oranını değiştirirken, kalkıpta başrol oyuncusunu değiştirmek çok büyük bir hatadır. Benim şahsi kanaatim, dizinin Hazal Kaya ile bu sezon final yapmasıdır. En doğrusu da bu olacaktır. 

Gel gelelim niye yanlış davranıyor bu haklılar…Bir dizi, film vs..her ne ise, öncelikle bir ekip çalışmasıdır. Önce bunu idrak edelim. O proje için çalışan, set ekibinden tutun, yardımcı oyuncusuna, başrolüne, figüranına kadar herkes zor şartlar altında büyük bir emek veriyor. Bütün başarı tüm ekibin çalışmasının sonucudur. Sadece Hazal Kaya’ya bunu mal etmek, O olmazsa bu dizi olmaz yürümez demek çok net bir görüş değildir. Evet, Hazal Kaya’sız belki izlenme oranları düşecektir, belki sevilmeyecektir eskisi kadar, yâda tam tersi olacaktır nerden biliyorsunuz ? Bu başarı sadece Hazal Kaya’nın başarısıdır, Biz Feriha-Emir aşkı için seyrediyoruz demek, bütün o dizideki diğer oyunculara çok büyük saygısızlıktır herşeyden önce. Biraz önce yukarıda bahsettiğim fanatizm de tam bu noktada ortaya çıkıyor işte. Bunu duymaya bile tahammülleri olmayan insanlar da, saldırmaya, parmaklarının ucuna geleni yazmaya çalışıp sözüm ona Hazal Kaya’ya olan bağlılıklarını ispata çalışıyorlar. Üstelik en önemli şeyi unutuyorlar..

Ben yazılarımda hep esprili bir dil kullanıyorum. Bunun sebebi şu..Seyrettiğimiz dizilere, karakterlere bu kadar bağımlı olmayalım. Seyrederken eğlenelim aynı zamanda. Birkaç saat güzel vakit geçirip sonra yaşantımıza geri dönelim. Bağlanmayalım, tutulup kalmayalım oradaki karakterlere ve en önemlisi bu karakterleri ekrandan bize yansıtan saygıdeğer oyuncularımıza çok çok saygı duyalım. 

Evet, oyuncularımızı sevelim, beğenelim, izleyelim…Ama saygıda gösterelim lütfen..Hem onlara, hem onları sevenlere, hem bizim sevmediklerimizi sevenlere, hem bizim sevdiklerimizi sevmeyenlere..Ve bu kadar aşırı bağlanmayalım..Onların sadece ekranda bize bazı karakterleri yansıtan birer insan olduğunu, unutmayalım..

Sevelim ama abartmayalım..

Hayran olalım ama hayatımızı adayacak kadar değil..Yâda başkalarının hayatlarına çirkin saldırılarda bulunacak kadar değil..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42








10 Haziran 2012 Pazar

Kuzey & Güney 38.Bölüm notları mı.. Hayır, hayır..Bu kez sadece Güney anlatılmalı..

Kuzey&Güney son bölüm için neler neler yazılabilirdi..Nitekim yazıldı da..Ve fakat aniden tamamı silindi bir çırpıda..Sebebi hüzünlü bir bakış, birkaç damla gözyaşı ve baba ile yapılan hesaplaşma..Defalarca seyredilen o iki sahne sonrası…Bıraktım Kuzey’i, Cemre’yi, Barış’ı, Zeynep’i,kavgayı gürültüyü bir kenara..Bütün yüreğimle başladım Güney’i yazıp anlatmaya..

Bu hafta, kim ne derse desin…Güney’in akşamıydı..Bu hafta beğenilsin beğenilmesin..Buğra Gülsoy’un gecesiydi..Genellikle yazdığım dizilerin her bölümünü birkaç kez seyrediyorum. Son birkaç bölümdür biraz geri planda bırakılan Güney, bu bölüme damgasını vurdu desem yeridir. Bu bölümden aklımda kalan sadece Güney ve onun yaşadıkları, Buğra Gülsoy ve ekrandan bize yaşattıkları..

Güney..Duyduğu tek bir cümle üzerine, bugüne kadar içinde biriktirdiği her şey ortaya dökülüp çözüldü bu hafta. Pişmanlıklar, özlemler, yüzleşilen hatalar, hüzünler, vicdanı hesaplaşmalar damgasını vurdu adeta. 

Banu’nun Güney’in yüzüne yüzüne ettiği “Senin de tek derdin para değil mi” cümlesi ile Güney o güne kadar yediği en şiddetli tokadı yedi bir bakıma. Çünkü yüzüne vurulan gerçekleri duymaya tahammülü yoktu aslında..Bu gerçeği duymak, götürdü onu en başa ve elbette kendi ile hesaplaşmaya…

Oturdu tekrar her şeyin belki de başladığı o yere, okul bahçesindeki o banka..Ve fark etti ki hiç yol almamış bile aslında. Ne yaparsa yapsın, kendi gibi olmayanların gözünde sınıf atlamaya çalışan bir varoş olarak kalacaktı eninde sonunda. Belki bunu anlamanın ağırlığının sebebiydi gözlerinin dalması uzaklara.. 

O bankta hatırladı nasıl bir zamanlar dürüst olduğunu, saf ve temiz yüreğini Banu’ya nasıl kaptırdığını, aklını nasıl çeldiğini ve elbette nasıl Cemre’yi nasıl özlediğini..Ve geldiği deniz kıyısında tereddüt etmeden aradı Cemre’yi. Biliyordu ki, Güney’i Güney’e Cemre anlatırdı en iyi..O zaten biliyordu kendini, sadece arıyordu bildiklerini inkâr edip tersini söyleyecek birini..Oysaki Cemre en yanlış seçimdi. Zira Cemre delikanlı idi kendisinin hiç olmadığı gibi. Zaten Cemre’nin onu acıtmak istemeyen kelimeleri bile rahatlatmadı içini…

Güney bir yalnız adam..Kimsem yok dedi..Çıkarı için en yakınını harcadığını düşündüğü içindi söyledikleri. Biraz para kazanınca kardeşine, ailesine sırtını dönüvermişti. Ama en nihayetinde başka nereye gidecekti..O sordu Cemre söyledi. Güney hazır değildi gerçeği duymaya hâlbuki..Yinede göze aldı yaralamaya yüreğini. Şartları değiştikçe değişmişti, Yâda uydurmuştu şartları kendi istediği gibi. Cemre söyledi, o dinledi..Ne kadar acıtsa da Cemre’nin sözleri, yoktu zira başka kimsesi..

Akşama doğru arabasında hem ağladı hem içti..Gözyaşları kaybettiği benliği, karakteri, ne olduğunu anlayamadan içine girdiği dünyanın ona hediye ettiği yalnızlık içindi. Belki de en çok kaybettiği ailesi için ağladı ve incindi..Unutmaya çalıştığı halde birikmişti içine maddiyat ve hırs pisliği..Gözyaşları döküldü damla damla, temizlemek istercesine içindeki tüm kiri..

Sıra gelmişti içini soğutmak için öfkesini kusmaya..Adım adım yürüdü sokakları evine varmak amacıyla..Tek istediği hesaplaşmaktı önce babasıyla..Sor dedi babasına, cevaplamaya gücü olmasa da..Bağırdı çağırdı sanki bir hakkı varmışçasına..Nasıl da utanır ve başını eğerdi kim bilir alkolün etkisinde olmasa..Öylesine bencildi ki ruhu, hiç niyeti yoktu ne annesini babasını, ne yaptıklarını anlamaya. Kavgası tek bir haklı sebep bulabilmekti yalnız kalışına..Ama başaramadan yine yenildi, karşısında doğruları söyleyen babasına..

Ve kendi vicdanına karşı utangaç, babasına karşı mahcup ve sessiz, Banu’ya karşı mesafeliydi Güney en sonunda..Biliyordu Banu yar olmayacaktı ona..Yinede Banu ile yürüdü göz göre göre uçuruma bir kez daha..

Hırsının, bencilliğinin, kirlenmiş ruhunun, ince hesaplarının hangi hayatları yıktığını, hangi kalpleri yaraladığını bilerek ve isteyerek..Ezerek yükselmenin, doğruluğuna inanarak. Her defasında ailesine sırtını dönüp, her başı sıkıştığında onlara koşacak yüzü bularak..Ve hep yanlış yaparak..

İşte Güney canlarım..Eğrisiyle doğrusuyla beni bütün bunları düşünmeye iten gözünü para hırsı bürümüş genç adam..Ve ona ekranlarda hayat veren Buğra Gülsoy için birkaç cümle etmezsek, haksızlık etmiş oluruz..

Haklı bir yükseliş ve başarı onunkisi kabul edelim. Bu bölüm aynı zamanda Buğra Gülsoy’un oyunculuğunu yüreğim ağzımda seyrettiğim bir bölüm oldu. Her ifadesini, sesinin tonunu, yüzünün şeklini, babasıyla kavgasını birkaç kez seyrettim. Özellikle Babası ile karşılıklı kavga sahnesi, her iki oyuncunun da kendilerini aştığı muhteşem bir sahne olmuş. Yazanlar yazmış, sözüm yok..Ama bir senaryo, bir karakter ancak bu kadar gerçekçi olabilirdi. Buğra Gülsoy, harikalar yaratmış. Hani hep söylerim ya, gözleri ile oynayabilmek büyük yetenektir diye. Hele o arabadaki ağlama sahnesinde, öylesine yüreğinden gelerek, içinden gelerek yapmış ki rolünü, ister istemez Güney’i haklı çıkaracak bir sebep aramaya başladım birden.. Bu gerçekçilik ve yüzündeki ifade sayesinde neredeyse Güney’in yaptığı her türlü hatayı affetmeye hazır olacak insan. Ya babasıyla kavga sahnesindeki performansına ne demeli. Ekran karşısında tutuldum kaldım diyebilirim. Öylesine güzel vermiş ki, o sakin sessiz beyefendi Güney’in altında yatan öfkeli,saygısız ve kaba adamı.  O içinde bin bir düşünceyi biriktirip, sadece kendi yalnızlığı ile paylaştığı ruh halini. Güney’i ve aslında Güney’in kalbinin o kadar da kötü olmadığını, sadece kendi hırsı yüzünden yaptığı yanlışları, her bir yanlışında binlerce kez hissettiği pişmanlığını, özlemini, ailesine olan ihtiyacını..

Güney dedik bu defa..Sen önce kendine yaptın ne yaptınsa…Sonun hayır ola..

Yüreğine sağlık Buğra..Emeğine sağlık..Yolun hep açık, başarın daim olsun..Ve her daim böyle güzel bir adam olarak kal..Yüreğinle, yeteneğinle, beyefendiliğinle…Hiç değişmeden, bozulmadan..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42 



9 Haziran 2012 Cumartesi

Adını Feriha Koydum 64.Bölümde Şok üstüne Şok..


Aman Allahım !!! Hala şoku atlatamadım..Cuma akşamlarının, hepimizi ekranın başına toplayan, kâh ağlatan, kâh güldüren, kâh sinir eden ve reytingleri her hafta alt üst eden dizisi..Çok konuştuk hakkında, çok yazdık, çok söyledik. Çok beğendiğimiz de oldu, çok eleştirip sinir olduğumuzda. Ama şu bir gerçek ki, sevelim sevmeyelim, beğenelim eleştirelim, Adını Feriha Koydum bittiği zaman Cuma akşamları çok büyük bir boşluk olacak bundan eminim..

Dizimiz bu hafta gerçekten hepimizi şok eden gelişmelerle doluydu. Hangisinden başlasak inanın bende şaşırdım.

Öncelikle bu hafta Feriha ile Yavuz Sancaktar’ın karşılıklı muhabbetine şahit olduk bol bol. Onları seyrederken bir an şöyle bir düşündüm de, ne konuşuyorsunuz, neyi paylaşamıyorsunuz dedim ya. Konuştukları konu pek bir saçma sapan geldi bana. Ortada aslında ne dert var, nede bu kadar büyütülecek bir olay. Ece kızımız ısrarla Emir’le arasında bir şey olmayacağını söylüyor, Emir karısına zaten âşık, o kadar kötü olay olmuş bırakmamış, vazgeçmemiş, Feriha desen ailesini karşısına almış, iki yılın sonunda bu noktaya gelmişler, hala ne eski sevgili korkusundan bahsediyorsunuz ben anlamadım doğrusu. Yavuz kardeşim, sen kadınım kadınım dediğin Ece’ye böyle davranacağına git bir çiçek yaptır, güzel bir hediye al, böyle pat küt kıza dayat atacağına sevgi ve şefkat dolu kibar bir adam ol önce. Olmadı nikâh yap olsun bitsin. Kalkmış Feriha’ya Ece’nin boynundaki dövme niye hala orda diye sormaz mı birde. O dövmeyi sildiremediysen o senin kabahatin Yavuz Bey, Emir’e çamur atmaya, Feriha’ya sıkıntı yapmaya gerek yok boşu boşuna..

Gelelim Koray ile Gülsüm’e..Ben haftalardır yazdım, Koray ile Gülsüm birbirine âşık olmalı dedim. Pardon düzeltiyorum, Koray Gülsüm’e âşık olmalı dedim. Gülsüm zaten âşıktı zira. Her ikisi de severken gerçekten çok temiz seviyorlar. Koray’ın kalbinin iyiliği ile Hande’nin kötülüğü bir arada olmayacaktı, olmadı da zaten. Tam ayrılma aşamasında Koray Gülsüm’ün kıymetini anladı sanırım. Geçen bölüm, boşanma konusunu maddi çıkara dönüştüren Akif’in aksine Gülsüm’ün para istemek şöyle dursun, Koray’ın kokusunun olduğu tek bir yastığa razı olması bile benim nazarımda nasıl masum bir sevgiye sahip olduğunun kanıtıdır. Gülsüm’ün bu davranışı da Koray’ı etkileyen bir unsur oldu büyük ihtimalle. Gülsüm ve Koray’ın evliliği yanlış şartlarda ve yanlış şekilde başlamış ve bitme noktasına gelmiş olsa bile, gelinen noktada büyük ihtimalle Koray Gülsüm’e yaklaşacak. Hatta yaklaştı bile. Dilerim Koray’ın bu seferki ilgisi,şefkati ve yakınlığı yine içkinin tesiri ile yapılmış bir davranış değildir de her ikisi de mutluluğu bulurlar.

Bu arada Emir’in bu iş güç meselesi niye bu kadar problem oldu kardeşim ya. Bu adamın işi devlet memurluğu değil sonuçta. Feriha’nın bu konuda kapris yapması kadar gereksiz bir şey var mı? Adam gece çalışıyor zaten, işyerinde problemler varken gitmesi lazım olunca da gidiyor işte. Bunu bu kadar büyütmenin anlamı yok ki. Evet, tamam, tehlikeli bir işi var ama bunu Emir kendi istedi. Hoş Emir’in zaten kimseyi taktı yok son zamanlarda. Kafasına ne koyduysa onu yapıyor. Ama Feriha kardeşim, gururla karın doymuyor ne yazık ki. Mutlaka bir şekilde para kazanacak senin kocan. Emir, çok yoğun bir iş adamı olsaymış,sürekli seyahatte, yurtdışında olaymış ne olacakmış bilmem. Adam para kazanmaya çalışıyor ve kendine göre bildiği işi yapıyor. Bunu bu kadar büyütmeye gerek yok diye düşünüyorum ben. Allah aşkına Feriha bir gün huzur ver şu adama ya. Bir günde tersleme aksilenme bir kez de şöyle iyi yönünden görmeye çalış, destek ol şu Emir’e.. Babası ile de ipleri kopma noktasına gelen Emir, babasından gelen her türlü yardımı reddetmeye devam edecek gibi görünüyor. Babasını affetmesi çok zor görünüyor ve dolayısıyla da Feriha’nın tuhaf tuhaf gerginlikler çıkarıp bağırıp çağırmak yerine biraz anlayış göstermesi gerekiyor kanımca.

Bu haftanın en bomba ve şok edici sahnesi elbette ki Seher ile Akif’in mercimeği fırına vermeleri oldu.  Ne Akif’miş kardeşim bir geldi pir geldi maşallah. Rıza babanın gözünden kaçmayan ama Mehmet kardeşimin bir türlü anlayamadığı yakınlık, bu bölüm patlak verdi. Rıza babanın korktuğu başına geldi. Eminim pek çok seyirci de benim gibi tahmin etmişti bu yakınlaşmayı. Ama tahminlerimize rağmen böylesine çabuk ve mide bulandırıcı bir başlangıç beklemiyordum ben kendi adıma. Hele hele Feriha ile Emir’in evine gidip orada gündüz vakti paldır küldür kendilerini birbirlerinin kollarına atmaları cidden tam Seher’e yakışır bir davranış oldu. Saf Mehmet kardeşimden sonra, tam bir anasının gözü olan Akif ile işi pişiren Seher’in akıbetini çok merak ediyorum doğrusu. İşte en çok namustan, delikanlılıktan dem vuran, etrafına ahkâm kesip havalar atan, adamlık dersi veren Akif’in gerçek yüzü de buymuş..Aldı Seher’i, topladılar bavulları, atladılar taksiye, uçup gittiler bir anda. Ne diyelim gerisini Mehmet kardeşim ile Hatice hala düşünsün. Bu durum her ikisi içinde çok iyi ders oldu . Bakalım elinde bıçak Gülsüm’ü kovalayan, Feriha’ya namus, Emir’e adamlık naraları atan Mehmet şimdi ne yapacak. Yâda namus dersi konusunda kimseye fırsat vermeyen Hatice halamız ayılıp bayılmayla bu utancı aşabilecek mi? Gülme komşuna gelir başına diyelim ve seyrine bakalım en iyisi biz..

Gelelim haftanın ikinci bombasına. Aysun hanım ile Ünal Sarrafoğlu arasındaki yakınlaşmada bu hafta bizi şok eden ama en azından Akif ile Seher gibi bizi iğrendirmeyen bir yakınlaşmaydı. Hatta ve hatta tam isabet oldu diyebiliriz. Kadının zaten ikinci kocasını gördüğü yoktu. Küçük oğlu desen nerelerde Allah bilir. Her ikisi de önce Emir’i Feriha’dan kurtarmaya çalıştılar, baktılar olmuyor. Bu sefer Feriha’ya kafayı taktılar karı- koca..O da olmayınca en iyisi biz birbirimize kafayı takalım bari dediler sanırım. Ama ne şans varmış onlarda, daha öptük öpeceğiz demeye kalmadı Emir’e yakalandılar. Aysun hanım o panikle aylardır sakladığı gerçeği de ortaya çıkarıverdi. Meğer çoktan boşanmış öbür kocasından. E be kadın, bunu niye saklıyorsun ki sen. Ünal’ın çapkınlıklarından nasibini almak istemedi galiba ama zaten Ünal Sarrafoğlu’nun yanında bir tane sevgili göremez olduk biz farkındaysanız. Adam devlet memuruna bağladı resmen. Sabah işinde akşam evinde. Motosikleti de sattı herhalde ona bindiği de yok. Biz bunları düşünürken meğer Ünal Sarrafoğlu kocaman bir dönüşüm geçiriyormuş haberimiz yok. Adam pişmanmış meğer Aysun Hanımı kaybettiğine. E haksız sayılmaz o da ayrı konu. Aslında birbirlerini sadece oğullarının problemleri için görseler bile, Aysun hanım ve Ünal arasında bir yakınlık hep vardı. Birbirlerine kızsalar, bağırıp çağırsalar bile eninde sonunda bir araya geleceklerini düşünüyorum ben. 

Sırada üçüncü bombamız var... Sanem hanım ile Bülent kardeşime. Levent’in, kardeşinin servetini iade edipte onu özgür bırakınca Bülent eline şeker verilmiş çocuklar gibi şendi. Zaten çok ta isabetli bir karar olmuş Levent’in kararı. Zira Mahkeme günü Sanem Hanım layığını buldu ve rezil oldu herkese. Levent’in mahkemeye gelip te aralarındaki ilişkiyi ortaya dökmesi, Haldun’un ölümünün asıl sebebinin ortaya çıkması, Cansu’nun gerçekleri öğrenmesi valla benim hem bayıla bayıla hem de şaşkınlıkla seyrettiğim bir sahne oldu. Sanem hanımın bittiği anı görmek için epeydir bekliyordum ben şahsen. Ve fakat böyle aniden her şey ortaya dökülünce şaşırdım birden. Hande’yi de şöyle alnından öpesim geldi vallahi. İki senedir yaptığı en hayırlı iş bu oldu. Sanem hanımın mahkemeden kaçışı da evlere şenlikti doğrusu. En nihayetinde Sanem aldı bavulunu Seher gibi, Yanına da Bülent’i alıp yurtdışına doğru yola çıktı. Sanem hanım efsanesi de sanırım sona erdi böylelikle. Ben Sanem hanımdan çok Cansu’nun tekrar delirmesinden korkuyorum valla. Bakalım bu işin sonucunda kim karlı çıkacak göreceğiz..

Şok üstüne şok yaşadığımız bir bölüm daha böylelikle sona erdi. AFK tarihinde gelmiş geçmiş eh heyecanlı bölümdü dün akşamki bölüm. Önümüzdeki haftaki bölümün çok daha heyecanlı olacağı konuşuluyor şimdi. Bende merakla yeni bölümü bekliyorum. Sanırım senaristler son anda bizleri ters köşeye oturtacaklar…Şimdilik bizden bu kadar diyelim..


Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42