26 Ekim 2012 Cuma

Uzun Hikaye için ne yazsak kısa kalacak..

            Uzun Hikâye..

“Bir film kadar uzun, birkaç ömür kadar kısa” diyerek başladı Osman Sınav yapımı olan film. Öylesine kocaman bir film ki, neresinden başlayıp anlatmalı bilmem..

Uzun hikâye, küçük kasabalarda yaşayan büyük insanların, büyük aşkların, sevgilerin, dostlukların hikâyesi..

Bir sevgi hikâyesi…Bir dostluk, arkadaşlık, kardeşlik hikâyesi..Sıcacık bir aşk hikâyesi..Aynı zamanda gözyaşlarınıza karışacak bir hüznün de hikâyesi..Bir baba ile oğlunun, birbirlerine dayanıp, hayata kafa tutma,haksızlıklara karşı koyma mücadelesi..Bir adamın tek başına, cesurca yüreğindekileri, beynindekileri paylaşabilme hikâyesi..

Filmi anlatmayacağım elbette..Zaten anlatmak gerçekten yetersiz kalacak..Babam ve Oğlum’dan sonra seyrettiğim en iyi film diyebilirim Uzun Hikâye için. Film boyunca yüzünüzde kimi zaman gülümseme, gözlerinizde zamansız gözyaşları olacaktır. Hikâye tek kelimeyle muhteşem, kusursuz, şahane..Cidden Yiğit Güralp senaryoda harikalar yaratmış ne diyeyim. Yüreği uzun ömürlü olsun. İki saatte her duyguyu yaşadım bu film sayesinde. 

Müzikler çok çok iyiydi. Görüntüler de. Osman Sınav kamerayı konuşturmuş, o manzaralar, çekimler, görüntüler sizi kendinizden geçirecek emin olabilirsiniz. Hele filmin sonunda öyle bir sahne var ki, filmi henüz seyretmemiş olanların, o son sahne görüntüsüne dikkat etmesini isterim doğrusu..Seyredenler ise, eminim hatırlayacaklardır. Zira Mustafa’nın sevdiği kızı babasının evine getirdiği o sahne benim hala gözlerimin önünde..Her sahne çok özenli ve kusursuzdu. Müzikler kimi yerde yürek yakacak kadar hüzünlü, kimi yerde gözlerinizi dolduracak kadar duygulu, kimi yerde eğlenceli.  Kısacası Osman Sınav farkı fazlasıyla hissediliyordu filmde.

Başrol Kenan İmirzalıoğlu çok iyi bir seçim olmuş. Bulgaryalı Ali rolünde harikalar yarattı. Üstelik İmirzalıoğlu’nun hep suratsız, kabadayı rollerde seyrettikten sonra, gülen bir halini seyretmek çok keyifliydi doğrusu..Pek çok usta oyuncumuzu da filmin çeşitli sahnelerinde seyrettik zevkle.  Altan Erkekli yine müthişti, Mustafa Alabora zaten inanılmazdı..Oyunculuk ne demek bir kez daha göstermiş Belediye Başkanı rolü ile…Ben başta tanıyamadım bile,öylesine farklıydı o rolün içinde cidden..Öyle Bir Geçer Zamanki’nin kötü karakteri Ekrem Tatlıoğlu rolünü başarıyla canlandıran Osman Alkaş’ı mı istersiniz, Suskunlar’ın Gülten’i Elif Atakan’ı mı istersiniz, Mustafa Üstündağı’mı yoksa Batuhan Karacakaya’yı mı istersiniz. Okul Müdürü karakteri ile Cihat Tamer, gıcık insan nasıl olur size gösterecek…Güven Kıraç ile Zafer Algöz unutulur mu hiç..Hele Zafer Algöz beni tavırlarıyla mest etti..Ushan Çakır, Mustafa karakterinin gençliğinde inanılmaz başarılıydı. Mahir Günşiray bütün bunların üzerine bal börek olmuş adeta..Tek tek saymakla bitmez gerçekten. Hepsi birbirinden usta, hepsi birbirinden şahanelerdi. Kelimenin tam anlamıyla, her biri döktürmüş..Yürekten ve ayakta alkışlanacak bir oyun çıkarmışlar her biri..Tek takıldığım konu, neden Tuğçe Kazaz. Neden Kenan İmirzalıoğlu’nun o muhteşem oyunculuğun karşısında çok daha iyi bir oyuncu değil de o..Beğenmedim, ısınamadım ne yazık ki..Bu kadar ustanın arasında fazlasıyla eğreti kalmış..Filme dair tek hoşnutsuzluğum da budur..

Peki ya İmirzalıoğlu’nun hayat verdiği Bulgaryalı Ali..Haksızlığa karşı koyabilen, bedeline katlanabilen ve bundan hiç gocunmayan Ali..Yüreği berrak bu adamı çok seveceksiniz. Onun hikâyesi hepinizi yürekten sarıp sarmalayacak. L harfini yazmayan daktilosu ile ne harikalar yaratacak keyifle izleyeceksiniz. Yazdığı yazılarla, haksızlığa karşı duran tavrından gurur duyacak,  siyasete ince ince göndermeler yapışına bıyık altından güleceksiniz. Bir baba olarak, annesiz büyüttüğü oğluna verdiği destek gözlerinizi yaşartacak. Uğradığı haksızlıklar, sizi sinirlendirecek. Yaşadığı aşk, eşine duyduğu sevgi ve sadakat, yüreğinizi sızlatacak…

Filmin içeriği hakkında çok bilgi vermek istemiyorum. Ben çok beğendim ve yürekten tavsiye ediyorum. Uzun Hikâye’yi seyredin, çünkü mutlaka kendi hikâyenizden bir parça bulacaksınız, eminim..!!

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42


13 Ekim 2012 Cumartesi

Kuzey'in fırtınası bu defa Cemre'yi savurdu..




Çarşamba akşamlarının yıldızı parlak dizisi Kuzey&Güney, bu sezon biraz kan kaybetse de, bu hafta itibariyle kendini toparlamaya başladı..E bize de doğal olarak bu haftayı yazmak kaldı..Bakalım Kuzey&Güney, bu hafta yüreğimize ve kalemimize neler bırakmış..

Öncelikle..Gözüme takılan sevimsizler..Kötüler..

Ben bu Ferhat’tan çok sıkıldım..Hele hele, Ferhat’ı her görüşümde Ali aklıma gelmiyor mu..Daha da sinir oluyorum. O yetmez gibi bir de, en az kendi kadar sevimsiz kızı çıktı başımıza. Neyse en azından, Kuzey kardeşim, biraz kabadayılıktan uzaklaşıp, Behlül’ü anımsatan kılık kıyafet ve tavırlara kavuştu sayesinde..Yine de Kuzey’in intikam uğruna Deniz’e gösterdiği yapmacık ilgi fazlasıyla itici geliyor bana..Şeref Komiser ile birlikte Deniz’i nerede nasıl Ferhat’a karşı kullanacaklar, merak ediyorum doğrusu. Bu arada Kuzey ile Deniz’in kıyafetlerinin uyumu da dikkatimi çekmedi değil. Nedense her ikisi de siyah kıyafet üzerine gri üst giymişlerdi. Özel bir uyum yaratma çabası mıydı bilmiyorum ama gerçekten dikkat çekici bir ayrıntı idi..Ben bir an önce Ferhat ile Kuzey arasındaki intikam ateşinin söndürülüp, Kuzey ve Güney kavgasının şiddetlenmesinden yanayım..

Handan Hanım ve onun gerçekten tahammül edilemez tavırları da sinirimi tavan yaptıran diğer unsur elbette. Handan Hanım, Güney’in evindeki ihtişamlı yaşamın, Banu ve annesinin karşısındaki ezikliğinin acısını, evin görevlilerinden çıkarmaya çalıştıkça, ben Handan Hanım’ı bir kaşık suda boğuvereyim diyorum. Yahu kadın, senin evinin düzeni ile koskoca Sinaner köşkünün düzeni aynı olabilir mi..Dağdan gelmişsin, bağdakine usul öğretmeye kalkıyorsun.Sanane balıktan, turşudan..Sanane Banu’ya gelen çiçekten böcekten be kadın. Bırak nerede durursa dursun. Birde demez mi bu çiçekte büyü vardır, evde bir ağırlık var diye.  Gözümden yaş geldi gülmekten, çevrene iyi bir bak, o ağırlık sen olmayasın sakın Handan Hanım..Kadın ayak altında gezip duruyor sürekli. Gir odana otur, yaptır güzel bir kahve keyfine bak değil mi..Aslında ona da hak veriyorum..Dümdüz ve basit bir hayatın içinden gelen, kocası tarafından hep ezilmiş ve susturulmuş, ailesini bir arada tutmak isterken,aslında taraf tutmaktan başka bir şey beceremeyen, kendini sürekli dolduran, bununla kalmayıp çevresindekileri de çenesiyle bunaltan, evlerden ırak bir anne portresi Handan Hanım. Kötü niyetli değil aslında, her şey ve herkes iyi olsun diye uğraşmakta, ama her defasında eline yüzüne bulaştırmakta..Semra Dinçer ise,Handan Hanım karakterini kusursuz oynuyor cidden..Bu yüzden,biz Handan Hanıma sinir olduğumuz kadar, Semra Dinçer’in oyunculuğunu da yürekten alkışlıyoruz elbette..

Bu arada Banu’da beni çok güldürdü..Gelmiş Handan Hanıma nasihat veriyor..Diyor ki, biz özel durumlarımızı çalışanlarla paylaşmıyoruz. Birkaç gün önce mahkeme oldu, cümle âlem babanın gayri meşru çocuğunu duydu Banu kızım..Hangi özel durumları saklamaktan bahsediyorsun sen..Birde demez mi “durum ne olursa olsun, bu evde kimse yüksek sesle konuşmaz, kural böyle” diye..Güleyim bari. Sen sinir krizleri geçirip delirmiş gibi bağırıp ağlarken başka yerde miydin acaba merak ettim. Evde Allah’ın günü kavga kıyamet var be Banu..Sen bunu söylüyorsun, bir saat sonra Barış ile evde birbirinize giriyorsunuz. Yer gök inliyor sesinizden, şimdi Handan Hanım sabah erkenden azıcık sesini yükseltti diye bu kadar saçmalamana gerek yoktu doğrusu.. 

Ya Zeynep..Oh be dedim bu bölüm..Nihayet Zeyneb’in o sevimsiz ve çirkin yüzü de ortaya çıktı..Ben bu Zeynep’i hiç sevmedim.Babasını da sevmezdim zaten..Bir iki haftadır Zeynep, etrafına gülücükler saçarken, kendi içinde alevler çıkıyordu ağzından burnundan. Oldu olacak, bu hafta o kıskanç ve kaybetmiş kadınlara özgü alaycı tavırları, ikiyüzlü oyunları, insanın yüzüne güle güle, sivri diliyle zehirler saçan sözleri de ekledi. İyice düştü gözümden. Zaten yakışmıyordu ona sahte iyi kız rolleri, içinde hep Cemre’ye karşı bir kıskançlık, yetişememe, onun gibi olamama acısı vardı. Şimdi doya doya çıkarıyor acısını Zeynep. Ben ise ona hem sinir oluyorum, hem de iştahla Cemre ile Kuzey aşkının doya doya yaşanacağı günü bekliyorum sırf Zeynep’e inat..

Cemre ise fazlasıyla yüreğimize dokundu bu bölüm..Kuzey’in aşkını itiraf etmesi ile içi bir parça rahatlayan Cemre, aslında zor durumda..Zeynep bir yandan zehirli oklarını saçıyor, annesi onu Barış’ın kollarına atmak için elinden geleni yapıyor, Kuzey ona giderek daha da uzaklaşıyor. Cemre’nin hayatını ve dayanma gücünü ayakta tutan tek bir şey kaldı..O da Kuzey’e olan aşkı..Evet Cemre âşık aslında Gülten abla..Dangalak falan değil..Bir ucunda hasret, bir ucunda acı olan, zor bir aşk işte onunkisi..Ve Cemre daha fazla dayanamayıp Kuzey’e ağlayarak bıraktı mesajını, özlemini diline dökerek..O ağladı, ben ağladım. O kadar yürekten, o kadar şahane bir sahne idi ki..Öykü Karayel’in kendini bir kez daha aştığı sahnede, adeta ekrandan aktı gözyaşları..

Ama Gülten Hanım da bir anneydi sonuçta..Anneler eminim onu çok iyi anlıyordur ve hak veriyordur. Ben Gülten Hanım deyince yüzümde kocaman bir gülümseme hissediyorum ister istemez..Şeker mi şeker, hayat dolu bir kadın. Bir o kadarda evladına düşkün ve duygusal elbette..Nitekim aldı en sonunda Kuzey’i karşısına, tek tek konuştu incitmemeye çalışarak. Benim meşhur tabirimle, bu bölümün en baba sahnesiydi Gülten Hanım ve Kuzey’in karşılıklı Cemre’yi konuşması..İçten, samimi, duygusal, mantıklı ama bir o kadar acı idi Gülten Hanım’ın sözleri. Hayatının en büyük sırrını bile paylaştı Kuzey ile sırf Cemre’nin ne derece yaralı olduğunu anlatmak için. O konuştu, Kuzey üzüldü, mahvoldu, yıkıldı, çöktü..Her ikisi içinde çok önemliydi Cemre..Her ikisinin de hayatının merkeziydi…Ama hangisi kazanırsa, öbürü üzülecek ve kaybedecekti..Açık konuştu Gülten hanım. Çık Cemrenin hayatından dedi..Zira Kuzey’in dikenleri vardı..Ve Gülten hanım, Cemre’nin yara bere içinde kalmasını istemiyordu bir anne olarak..Bu cümle öyle güzel anlatıyordu ki aslında Kuzey ile Cemre aşkının büyüklüğü kadar imkânsızlığını,zorluğunu.  Kavga etmek değildi amacı, Kuzey’e en mantıklı ve duygusal şekilde anlattı ne istediğini..Üstelik Cemre ile Güney’in geçmişteki ilişkisini, bir kez daha Kuzey’e hatırlatarak..Gülten hanım ağladı, Kuzey ağladı..Karşılıklı ağlaştılar Cemre için.. Barış’ın Cemre ile evlenmek istediğini duyduktan sonra, en önemlisi Gülten hanımın da bunu istediğini anladıktan sonra başka çaresi de kalmamıştı.. Çok çok güzel yazılmış, çekilmiş ve oynanmış bu sahne gerçekten beni inanılmaz etkiledi..

Masadan kalkan Kuzey oldu..Ağlayarak ve vazgeçerek elbette..Cemre’yi götürmek için daha güzel günlere..

Bu haftanın özetini Güney ile bitirmek isterim canlarım..Malum Kuzey ile Güney, bu hafta çok şiddetli bir kavga ile karşı karşıya geldiler. Kartları açıktı artık ikisinin de..Saklayacak, çekinecek bir durumları kalmamıştı. Gerçek ortaya dökülmüştü,artık birbirlerine açıkça düşmanlık etmekten geri durmuyorlardı..Güney’in banka hesaplarını bloke eden son hamlesi, Kuzey’inde tekme tokat bir hamle yapmasına sebep oldu. Güney’e acıdım mı ? Hiç acımadım ne yalan söyleyeyim. Cüzdanı kabarırken, karakteri iyiden iyiye incelmeye başladı zaten Güney kardeşimin. Her yediği yumruğa oh dedim içimden..Üstelik o dayak yerken, seyreden ve Kuzey’in Cemre’ye aşkını söylediğini duyan Banu’ya, Zeynep’e de oh dedim içimden. Kavga sahnesini beğenmeyen var mı bilmiyorum ama ben çekim açıları açısından çok beğendim. Oyunculuklarını konuşmuyorum artık, buna gerek yok her biri birbirinden şahane. “Tırnaksız” kelimesini de ben ilk kez duydum Kuzey sayesinde. Bu gibi durumlarda kullanılan bir kelime mi bilmiyorum, bilen varsa söylesin. Ne anlama geliyor bilmiyorum ama epey güldüm. Hayır, yani Güney’de az değil. Ağzın burnun dağılmış sen hala kafa tutuyorsun Kuzey’e..Neymiş tek bir telefonla hayatını bloke edermiş..Edersin etmesine de dayağı da yersin işte böyle..

Dayağı Güney yedi ama asıl tokat elbette Cemre’ye geldi..Kuzey ona son sözlerini söylerken, her birimizin içini acıtan, yüreğini yakan vedayı ederken ve Cemre onu Deniz ile sarmaş dolaş görürken, içimden tek bir cümle geçti..”Bu duyguları yaşayan öyle çok kadın var ki”…

Kuzey&Güney..Yeni sezonun en iyi bölümüyle karşımızdaydı bu hafta..Ve eminim fırtınanın şiddeti artacak bundan sonra..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42


12 Ekim 2012 Cuma

Kayıp Şehir'de kaybolmak..




Yazıya geçmeden önce gecikme için özür dilemek istiyorum. Her ne kadar vaktinde yazmak istesem de, aksilikler ve rahatsızlıklar sebebi ile ancak bugüne kaldı Kayıp Şehir yazısı..Affınıza sığınıyor, anlayışınıza güveniyorum ve teşekkürlerimi sunarak hep beraber Kayıp Şehir’e gidelim diyorum..


            Kayıp Şehir..

            Kocaman bir şehre karşı savaşan, kocaman yüreklerin hikâyesi..

            Bir annenin, evlatlarını dizinin dibinde tutabilme çabası..Hayat acemisi çocuklarını, ağzını bir canavar misali açmış, yutmaya hazırlanan şehre karşı koruma çırpınışları..

            Her biri diğerinden saf altı çocuğun, kimi zaman gülümseten, kimi zaman gözyaşı döktüren hikâyesi..

            Kayıp şehir ilk başladığında,bende ilk bölümden sanki bir Yaprak Dökümü hikâyesi izlenimi uyandırmıştı. Dizi ile ilgili ilk yazımda bunu da belirtmiştim. Ama senaryo ve hikâyenin kurgusu önemli,ilk bölümden fazla yargılamamalı diye de eklemiştim..

            Kayıp şehir, dinledikçe tadına varılan şarkılar gibi..izledikçe içimize sinen, içimize işleyen bir yapım oldu ilk birkaç bölümde..Bu sezonun iddialı yapımlarından biri olarak ekranlarda yerini alırken, iddialı bazı yapımların da önüne geçti..Bu haklı başarının en önemli sebeplerinden biri, bence samimi ve içten oyunculuklar yanında hayatın tam içinden bir hikâye olmasıdır. Her birimizin kendimizden bir parça bulduğu karakterler, yaşam mücadelesi, aile ilişkileri, zorluklar, seçimler, bunalımlar, hesaplaşmalar arasında savrulmamaya çalışarak yüreklerimize konuk oluyorlar. Ve her defasında da yüreğimize biraz daha yerleşiyorlar..

            Kayıp Şehir, kalabalık bir aile hikâyesi olmasına rağmen, izlerken damağımızda bıraktığı insana dair, hayata dair pek çok ayrıntı ile de kendini giderek daha çok çekiyor içine..

            Usta tiyatrocu Nazan Kesal altı çocuklu, eşini kaybetmiş Meryem rolünde harikalar yaratıyor. Kimi zaman, onu, evlatlarını oynayan gençlerin kendi annesi zannetmemize yol açacak kadar da şahane üstelik..Nazan Kesal’ı en son Aşk ve Ceza’da çok daha farklı, modern bir kadın rolünde seyrettikten sonra, şimdi Kayıp Şehir’de hayatın en acı tokadını yemiş, ortada kalmış bir Anadolu kadını rolünde keyifle izliyorum kendi adıma..Hayatımızın en önemli varlığı olan annelerimizi seyrediyoruz onu izlerken. Anne fedakârlığını, gücünü, delikanlı yanını, koruyan kollayan, kimi zaman kaybeden ve yıkılan, ama her defasında evlatları için ayağa kalkabilen ve karşılıksız bir sevgiyle evlatlarını seven elbette..

            Dizinin temel karakteri Meryem’in evlatlarının her birinde de, hem Meryem’den bir parça, hem de insana dair çok izler buluyoruz kuşkusuz.

İsmail..İnsanın en bencil hali..

İrfan..İnsanın delikanlı, hataya her an açık, düşünmeden hareket eden hali..

Kadir..İnsanın mücadele eden, çalışan, yorulan, emek veren hali..

Sadık..İnsanın en asi, başkaldıran, boyun eğmeyen hali..

Seher..İnsanın en çalışkan,yardımcı, temiz kalpli, temiz ruhlu ve fedakâr hali..

Ve küçük Hakan..İnsanın yeri geldi mi en saf hali işte..

            Bunun yanında Ethem karakteri ile insanın en kötü,acımasız ve kin tutan halini izlerken, Gökçe Bahadır’ın iyice içine yerleştiği Aysel karakteri ile de insanın hayata karşı kaybetmiş, yıkılmış halini gözlerimiz dolarak, içimiz ürpererek görüyoruz..Kuşkusuz Gökçe Bahadır’ı izlerken “Seni annen bu rol için doğurmuş Gökçe” demekten de kendimizi alamıyoruz zaman zaman..Öyle başarılı ki..Öyle yürekten oynuyor ve gözlerinden, sesine, mimiklerinden, tavrına kadar öylesine gerçekçi ki..

            Ahmet Mekin elbette..İnsanın yaşamış, görmüş, geçirmiş, tecrübeli halini seyrediyoruz onunla..Duruşu bile yetiyor bir yerde..Fazla söze karışmasa da, bakışıyla, gülüşüyle bile etkileyici İsmail Dede rolüyle, büyük dersler veriyor, arada ettiği bir cümle ile..      

            Hataları yok mu dizimizin..Gözümüze batan, kulağımıza takılan var elbette..Ama ben diyorum ki, bu yazının içine onları karıştırmayalım..Ufak tefek kusurlar da bir başka yazıya kalsın..

            Ben Kayıp Şehir’i, her birinizin kendisinden bir parça bulacağını umut ederek, tavsiye ediyorum naçizane..Hepsinin yüreğine, emeğine sağlık..

            Siyah İnci’den sevgiyle…

            www.twitter.com/blackpearl42
           



7 Ekim 2012 Pazar

Kötü Yol, yola devam ediyor..



 

Kötü Yol, güzel bir yolda ilerliyor ve giderek tatlanıyor..Severek izlediğimiz bir şöhret hikâyesi biliyorsunuz..Aslında senaryonun ilerleyişinde biraz yavaşlık var. Hani sanki biraz daha hızlansa, olayların gelişimini biraz daha hızlandırsalar daha mı keyifli olacak bilmiyorum. Ama gerek oyuncular, gerek canlandırdığı döneme ait unsurlar konusundaki şıklık, dizinin sıkıcılıktan uzaklaşmasını sağlıyor. Ben keyifle takip ediyorum. 8.Bölüme gelen Kötü Yol’da bakalım bu hafta gözümüze neler takılmış..

Xxx     Reşat abi hayrola, pek ilgilisin Nuran’a. Ne oldu da bir anda ki evlenmeye karar verdin anlayamadım. Bana kalırsa, bu Reşat Nuran’ın ünlü olmasını bekliyor. Sanırım o zaman geldiğinde peşinde koşacak ama Nuran daha şimdiden Reşat’ın yolunu tıkadı. Hayır, efendim neymiş, Nuran ile evlenmeye karar vermişmiş..Duyunca dedim ki “Bakalım Nuran seninle evlenecek mi”. ???Nitekim Reşat’ı reddetti Nuran, Çok ta iyi yaptı. Ne karaktersiz bir adamsın sen Reşat..Nuran olmadı, Bedia’ya koştu, Bedia olmadı, patronunun kızına göz koydu. Dayağı da yedi en sonunda. Ben Reşat’ın yediği dayağa üzüldüm mü? Tabi ki Hayır…Şiddetin her türlüsüne karşıyım ama Reşat o dayağı çoktan hak etti..Adamın aşk meşk yaşamadığı bir Güllü hanım kaldı nerdeyse..

Xxx     Güllü Hanım demişken.. Bayılıyorum sana ben..O tavırlar, yukardan bakışlar, asil tavırlar ve düzgün cümleler, Leman’ı her defasında mat eden sözler..Leman ile bir araya gelmiyorlar mı, pür dikkat izliyorum. Zira lütfen inkâr etmeyelim, her erkek annesinin içinde biraz Güllü Hanım vardır.. Güllü hanim..pek çok erkek annesinin olmak istediği, çoğunun başardığı, bazısının hayalini kurduğu k.validedir.. Hele bu son bölümde Leman’a “Aslında sana acımak istiyorum ama öyle sevimsizsin ki içimden acımak gelmiyor” dedi ya...gözümden yaş geldi gülmekten.. Ah Güllü Hanım sen çok yaşa..Kayınvalidelerin şahısın..

Xxx     Ya Leman’a ne demeli.. Leman ah Leman..Vazgeç be kızım..Sen baş edemezsin bu Güllü hanımla..Her şeyden önce Leman fazla yapmacık, sevimsiz gerçekten..Kendi başarısızlığını biliyor ama kabullenmek istemiyor sanırım. Üstelik çok sinir bozucu bir sakinliği var. Bunu bilerek yapıyor elbette karşısındakini çıldırtmak için. Ve o sahte kahkahası ben deli ediyor özellikle. Hele film setine gitti ya, iki kaşık suda boğmak istedim. Yahu Nuran’a geçmiş olsun mu diyorsun, aşağılıyor musun belli değil. Zaten Leman böyle sete gelmeye devam ederse, bu film biraz zor biter benden söylemesi. Leman, içindeki istemeden ortaya çıkardığı kötülük bir yana..Pek güzel ama değil mi Allah için..Gördüğüm en sahte sarışın olur kendisi..Hele o kırmızı ruj, nasılda yakışıyor. Biraz da aklı başında olsa pekiyi olacak diye düşünüyorum..

Xxx Kenan farkında mısın bilmem ama sen Nuran’a âşık oldun bile..Oldun olmasına da pek ayran gönüllü imişsin sende..Leman ne olacak şimdi. Tamam, oyunculuğu iyi olmayabilir ama kadınla nişanlanacak kadar ümit verdikten sonra, Nuran’ı görür görmez elinin tersiyle itmen olmadı. Zaten Nuran’da sana pek gönüllü değil. Gerçi ben, Kenan ile Nuran arasında fena halde aşk kokuları alıyorum ama Nuran, sürekli arkadaş edebiyatı yapıyor Kenan’a. Bu saflığından ve hala Kenan’ın duygularını anlayamamış olmaktan mı, kendi duygularını dizginlemeye çalışmaktan mı, Leman faktörünün hala Kenan’ın hayatında yer almasından mı bilinmez. Ama her ikisi de, şiddetle bir aşka sürükleniyorlar, farkında olsalar da, olmasalar da..

Xxx Nuran maşallah günden güne güzelleşiyor. Şimdi hafiften makyaj yapmaya da başladı daha bir güzel oldu. Kendini şöhret rüzgârına kaptırdı gidiyor.. Ama açıkçası Nuran’ın neden annesi ve kardeşi ile yakından ilgilenmediğini anlamıyorum..Reşat’ın borcu yüzünden dayak yemesi üzerine, borcunu ödemeye kalkıyorsun, birikmiş paran olduğunu söylüyorsun, şimdi abin de hapiste, annen hala iki büklüm, terler içinde çamaşır yıkıyor. Yakışıyor mu sana Nuran Hanım. Reşat’a yardım düşünene kadar anneni kurtarmaya bak sen..Ayrıca sende bal gibi Kenan’a âşıksın fark etmedik sanma..Hem arkadaş muhabbeti yapıyorsun, hem her fırsatta elini tutuyorsun, hülyalı hülyalı bakıyorsun adama..

Şimdilik sakin sessiz yolunda yürüyen dizimizden bu haftalık bu kadar..Olayların biraz daha hızlanmasını dileyerek, sözlerimizi burada noktalayalım..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42