31 Ekim 2013 Perşembe

Merhamet ile gülümsemek..


Merhamet, son iki haftadır üzerine dökülen o tozdan kurtuldu nihayet..Dizinin ikinci sezonu, geçen seneye nazaran çok daha durağandı, ya da alışılmıştı artık aynı olayları, aynı insanları görmeye izleyici..Son iki üç haftadır ise Merhamet, beni ekrana bağladı ..Gelelim dün akşamın olaylarına ve yorumlarına..

Öncelikle Bu Moskof Recep abimiz geldi Şadiye’nin kafasına silahı dayadı ya..Hani namusunu temizleme derdinde abimiz. İyi de bunca sene sen neredeydin bir baba olarak. Dünya küçük, iletişim ağı çok hızlı artık, kimi nerde istersen bulmak mümkün. Arayıp bulaydın kızlarını, sahip çıkaydın. Babalık her namus davasında kafaya silah dayamaktan, vurup öldürmekten ibaret mi yani..Bunca sene kızlarına çektirmediği kalmamış, şimdi kalkmış babalık yapıyor. Pardon da, sen çok mu düşkündün kızlarına da bizim haberimiz mi yoktu..Şimdi bu tavırlar pek saçma ve gereksiz değil mi?.

Neyse ki Zafer kardeşim yetişti imdadına Şadiye’nin. Aslında Zafer kötü niyetli değil ama ben niye bu Şadiye’ye güvenemiyorum acaba? Kız her an herkese arkasını dönebilecek biri resmen.  Nedense hep bir yanı tehlikeli bu Şadiye’nin. Kendi ablasına bile her an ihanet edebilir benden söylemesi..Zafer’in iyi niyet ile kalbini açışı onu bir parça duygulandırdıysa da, ben Şadiye’nin Zafer’le evlenip sakin mütevazı yaşayacağını hiç sanmıyorum. Hadi evlenmeye karar verdiler…Narin’in bu evliliğe karşı çıkması da ilginç doğrusu. Hele kalktı Zafer için “o çocuk karanlık” demez mi..Yahu pastaneci adam nesi karanlık, pasta börek yapıyor adam işte..Yine de böyle olmamalı bu hikâye bence..Zira Narin’in dediği gibi, geçmişini bilen bir adamla evlenmek çok ta tozpembe bir hayat getirmez insana..

 Açıkçası dizinin son iki haftadır en şahane gelişmesi Deniz ile Sermet arasındaki Ali kardeşimin sevimli oyunları sayesinde başlayan yakınlaşma olsa gerek. Ay bayılıyorum izlerken ikisine de..Burçin Terzioğlu zaten her bölümde kendini aşıyor..Nefis oynuyor gerçekten..Bu kadar doğal olmak, oynamak ayrı bir yetenek. O mesajları görünce duyduğu heyecan, ne cevap yazsam diye düşünürken yüzünün aldığı şekil, eminim pek çoğumuza hiç yabancı değil..Hele geçmişi gösterirken, deniz gözlükleri ile soğan doğraması beni benden aldı..İzlerken de, gerçekte Deniz gibi bir dost bulmak ne kadar zor anlıyor insan..Deniz karakterinin bu kadar hoş ve sevimli olmasının altında da Burçin Terzioğlu’nun samimi oyunculuğu yatıyor benden söylemesi..

 Peki ya Sermet’e ne demeli..Bir kelimesiyle ortalığı titreten Sermet, nasılda acemi bir âşık oldu..Adamı rezil ettiler yahu. Çok ama çok eğleniyorum ikisini izlerken. Hele de Ali..Benim görüşüm son iki haftanın yıldızı Ali gerçekten..Bizim sakin sessiz Ali, nasılda romantikmiş te haberimiz yokmuş. Hoş kendine faydası olmayanın, Sermet’e nasıl faydası olsun. En sonunda işler sarpa sardı işte. Can kardeşimin, Sermet’in evini bastığı sahneye de çok güldüm, yahu Can, senin cürümün ne ki, yangın çıkarmaya kalkıyorsun. Cesarete bak..Gelmiş Sermet’e “bal bakışlım” ne demek diyor..Ayrıca bu Can ve Deniz ilişkisi yılan hikayesine döndü..Ayrılsınlar diye bekliyorum ben..O değil de, olan Ali kardeşime oldu..Hayır da, Sermet kardeşim, sen hiç mi telefonunu eline almıyorsun. Hiç mi mesajlarına bakmıyorsun..Deniz’den hoşlandığın belli, zira Deniz'in adı geçtiğinde öylesine panik oluyor ve renk veriyorsun ki anlamamak mümkün değil. Ayrıca Deniz telefonu elinden bırakamıyor, sen niye Ali’nin eline bırakıyorsun. Mesajları Tatyana’ya okutmak ta neyin nesi. Okumaya da tenezzül etmiyor bakın hele..Ama var ya, o sahnede hem Ali’ye hem Sermet’e çok güldüm. Sermet Sinirden köpürmüş çıldırmış küfürler azarlar havada uçuşuyor, Ali’de kalkmış Sermet’e laf yetiştiriyor, hatta nasihat ediyor yavaştan yavaştan. Ali'ye sadece Deniz'e gidip herşeyi anlatınca çok sinirlendim. Deniz'in hayal kırıklığına uğraması, hatta gururunun kırılması hiç iyi olmamış bence..

Şahsen ben Deniz ile Sermet arasında şöyle gümbür gümbür bir aşk hikayesi bekliyorum. Hatta Sermet sırılsıklam aşık olup Deniz'in peşinde koşsa pek güzel olur gerçekten..

İki haftadır Fırat’ın karın ağrıları hepimizin karnını ağrıttı malum..Ben çok daha ciddi bir hastalık bekliyordum ne yalan söyleyeyim. Çıka çıka zehirlenme çıktı. Üstelik o kadar hastane, doktor, tahlil sonucunda ortaya çıkmaması da ayrı konu tabi..Peki zehirlendiğini kim ortaya çıkardı. Tabi ki bizim Ali kardeş. Ali’yi izlerken aklıma hep Öyle Bir Geçer Zamanki’de ki Süleyman geliyor. Onun kadar olmasa da Ali’de çok işe yarıyor. Deniz ve Sermet mesaj kıyametinden sonra, Ali kendini affedilebilmek için ağzıyla kuş değil, uçak bile yakalarsa şaşırmam. Neyse ki, gazetede okuduğu haberden sonra Fırat’ın içtiği sudan zehirlenmiş olacağını düşünerek evine koştu. O da ne !! Tesadüfe bakın ki, tam o anda Fırat’ın evine yeni su geldi koca bir damacana ile..Buraya kadar güzel de yahu Ali kardeşim, koca damacanayı niye yükleniyorsun, al bir parça numune..Yükledi yazık sırtına damacanayı, sırtındaki onca yüke aldırmadan..Takdir ettim ne yalan söyleyeyim..

Gelelim Irmak kızımıza. Sevemedim, sevemiyorum ben onu bir türlü.. Kadınların yüz karası zira..Kendini sevmeyen, istemeyen bir erkek için bu kadar onurunu, gururunu ayaklar altına alan biri bana çok itici geliyor. Her an Fırat’ın burnunun dibinde gezen Irmak, sanırım Narin’i alt edip Fırat’a kavuşma derdinde ama ne yazık ki küçük bir ayrıntıyı unuttu kendisi..Narin’in fazlaca zeki ve istediği zaman acımasız olduğunu..Narin zaten canına okuyacak eminim. Yurt dışına çıkmadığı anlaşılınca Irmak neler yapacak çok merak ediyorum doğrusu..

Bu arada Şadiye’nin bebeği ne zaman ortaya çıkacağını, ayrıca Sermet ile Deniz’in buzları nasıl eriteceklerini , Irmağın oyunları çıkınca Fırat’ın nasıl tepki vereceğini, Ali ile Sermet’in kucaklaşıp ağlaşmalarını, Fırat’ı kimin zehirlediğini, Şadiye’nin kötü yola nasıl düştüğünü seyretmeyi de sabırsızlıkla bekliyorum..

Not : Geçmişi gösteren sahnelerde cidden Hatice Kadın’a da çok gülüyorum. Kadın iyi ki ölmüş yoksa Moskof Recep’ten sonra kızların hayatını iyice zindan ederdi…

Şimdilik Merhamet’ten bu kadar canlarım..Şefkat ve merhamet dolu günler dileyerek yazımıza burada son verelim…

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42

28 Ekim 2013 Pazartesi

Show TV'den yeni dizi..Adını Kalbime Yazdım..



Show Tv’nin yeni dizisi Adını Kalbime Yazdım, Cumartesi akşamı ekrana merhaba dedi. 

Bende izleyenler, izlemeyenler için vakit geçirmeden yazayım istedim. Zira bu sezon çok ama çok yoğun dizi trafiği..Bu sebeple yayınlandığı gün izleyemesem de, hemen ertesi gün izledim ve bugün de sıcağı sıcağına bilgilendireyim sizleri dedim..

Karagül yazısını yazarken hani demiştim ya…Bu bildiğiniz Güneydoğu-töre-aşiret-ağa dizilerine hiç benzemiyor diye…Adını Kalbime Yazdım çok benziyor..Öncelikle bu tarz dizileri özlediyseniz, biçilmiş kaftan diyebilirim..

Mardin’de geçen dizinin hikayesi, kan davası üzerine kurulan klasik bir hikaye..Töreler, gizli sevdalar, kan davaları ve düşmanlıklar, güçlü erkekler, onlardan daha güçlü kadınlar derken kendinizi Doğu kültürünün tam ortasında buluvereceksiniz.

Dip Not : Çok göze çarpan bir müziği yok dizinin. Benim kulağıma çalınmadı öyle iddialı bir melodi..

İlk bölümden benim dikkatimi en çok çeken Halil ağa karakterindeki Tolga Güleç oldu..İşte dedim izlerken kendi kendime, oyunculuk böyle olmalı..Öyle bir Geçer Zamanki’nin Ahmet’i gitmiş, yerine bambaşka bir karakter gelmiş. Bakışıyla, tavrıyla, konuşmasıyla..Bir kere şive konusunda çok ama çok başarılıydı. Tam bir doğulu olmuş kılık kıyafeti ile konuşması ile de tamamlamış. Çok beğendim ben halini tavrını..Bayılarak izledim..Genellikle kara kaşlı, kara gözlü, esmer uzun boylu ağa tiplemelerine alışkın olduğumuzdan, sarışın bir ağa karakteri ilk başta kafanızda sevimsiz olacakmış gibi gelse de, Halil ağayı seyrederken hiç te öyle olmadığını anlayacaksınız. Kötü mü..Kötü tabii ki..İlk bölümden anladığım kadarıyla öfkeli de..Kin büyütmüş içinde, bir o kadarda hırslı..Daha babasının ölmesini bile beklemeden ağalık ilan edişinden anlıyoruz bunu da..Dizide favori karakterim Halil ağadır şimdiden söyleyeyim. Tolga Güleç çok iyi iş çıkarmış, yüreğine sağlık..

Dip Not : Malum aşiret dizileri hayli kalabalık oluyor. İlk bölümde böyle bir karışıklık vardı mesela.. Olaylar hayli karışıktı, kim kimi öldürmüş, kim kiminle evlenmiş, biraz sıkıntılı bir anlatım olsa da, ilk yarım saatten sonra çözmeye başlıyorsunuz olayları yine de..

Diğer başrol Serhan Yavaş uzun zamandır yüzünü özlediğimiz bir oyuncuydu. Ama ben kendisinde çok fazla bir ilerleme göremedim oyunculuk adına kusura bakmasın kimse..Donuk bir oyunculuk sergiledi. Üstelik sesine de dublaj yapılmış, ben hiç sevmiyorum dublajı. Dünyanın en kötü ses tonuna bile sahip olsa, bir oyuncu illa ki de kendi sesini kullanmalı diyorum. Hal böyle olunca, sahici olmuyor hiçbir duygu. Zaten mimikler, yüz ifadeleri konusunda çok başarılı bir oyunculuk sergileyemeyen Serhan Yavaş, bir de dublaj ile iyiden iyiye uzak geldi bana..Halil ağaya düşman ve kan davası sebebiyle ailesinden uzakta yaşayan, başarılı zengin iş adamı Ömer karakteri, dizinin aslında tüm olaylarının ana merkezine gelip oturdu. İlk bölüm için fazla bir eleştiri yapmak istemiyorum, umarım ilerleyen bölümlerde yavaş yavaş ısınırız birbirimize..

Dip Not : İlk bölüm için hayli hareketli geçti dizi..Ben keyifle izledim. Olaylar üst üste ve hızlı gelişti. Umarım aynı tempoyu devam ettirirler..

Dizinin başrol kadın karakterlerinden İpek Karapınar, hayli hoştu..Şehirli doktor Leyla karakterinde izledik onu..Muhtemelen, şehir yaşantısından aşiret kucağına düşüverecek olan Leyla, aşkı ile acıları arasında kalacak gibi görünüyor. İpek Karapınar’ı ben Küçük Sırlar’da izlemiştim. Orada psikolojik problemleri olan, zengin ama sorunlu genç kızı çok iyi oynamıştı. Burada şehirli, cıvıl cıvıl bir doktor rolünde hayli iyiydi. Sıcacık gülümsemesi ve duygularını ekrandan yansıtan yeteneği sayesinde dizinin sağlam karakterlerinden biri olacağı kesin..

Diğer dikkatimi çeken kadın karakter, Zilan rolündeki Özge Korkmaz idi. Ömer’in erkek kardeşinin Kadir’in eşi olan Zilan, gariban bir aileden gelip böylesine şatafatlı bir hayatın varislerinden olunca, yeterince hırslı bir kadın olmuş. Eşi Kadir’i gizliden gizliye kışkırtan, ailenin büyüğü Ömer’e ve onun evleneceği kadına yerini kaptırmak istemeyen Zilan, ortalığı epey karıştıracak gibi görünüyor. Ben Özge Korkmaz’ı da çok beğenerek izledim. Bakışlarından yüz ifadesine kadar karakteri çok güzel yansıtıyordu. Bir de konuşma tarzı ve şiveli tonu eklenince çok şık olmuş..Dolayısıyla Zilan, dizinin entrikacı karakterleri arasında şimdiden yerini aldı bile..

Hayat Devam Ediyor dizisinden tanıdığımız Meltem Miralıoğlu ise, Halil ağanın kız kardeşi Dicle rolü ile çıktı ekrana..Biraz garipti kılık kıyafeti..Süklüm püklüm, yerlerde sürünen etekler, üzerinden düşecekmişçesine bol bluzlar, kocaman bir hızma, tuhaf bir makyaj, çalı süpürgesi kıvamında saçlar ile pek sevimli gelmedi bana..Geleneksel bir hayat yaşayan ama modern hayata özenen Dicle için düşünülmüş bu tarz besbelli ve fakat çok daha şık olabilirdi kıyafetleri. Onun dışında Meltem’i beğendim ben..Üstü başı biraz daha özenli olursa, karaktere cuk oturmuş diyebilirim..

Zilan’ın eşi Kadir rolünde ise, benim ilk kez ekranda izlediğim Erkam Aydar vardı. Başkaca bir yapımda oynadıysa, muhtemelen ben görmemişimdir. Kadir karakteri gibi doğulu bir ağaya tam yakışır boylu poslu yakışıklı Kadir, çok ta cesur..Gözü kara, biraz da atılgan. Halil’i gördüğü yerde vurmaya hazırken, başlarına gelen olay örgüsü, işleri karıştırınca öfkesi ile intikamı arasında kalanlardan biri oldu o da..Erkam Aydar karakter kurgulamasında çok iyiydi, şive hariç..Ne yazık ki, o topraklarda doğup büyümüş bir karakterin düzgün bir İstanbul Türkçesi konuşması bana çok inandırıcı gelmiyor. Keşke biraz şiveli konuşsaymış, tadına doyulmayacakmış. Onun dışında benim gözüme batan bir durum olmadı..

Dip Not : Hikaye Mardin’de geçiyor..Görüntüler şahane…

Ve Sona sakladığım bir mücevher..Emel Göksu..İşte bu..Ömer ile Kadir’in annesi, Kureyşa ana..Ah ne kadar güzeldi, ne kadar şahaneydi ve ne kadar şıktı..İlk bölümün yıldızlarından biri de odur. Muazzam bir oyunculuk, karakter vurgusu, şive, bakış, gülüş, öfke..Hepsi birbirinden kusursuzdu..Dizinin belki de lokomotifi o..Kendine has havası, rolünün hakkını vermesini sağlarken, ben de ağzım açık bayıla bayıla izledim ne yalan söyleyeyim..

Genel hikayeye gelince…İki düşman aşiretin kavgasıyla başlayan ilk bölüm, Halil ağanın babasının ölmesi ve ölürken de, bu düşmanlığı bitirmek için Kızları Dicle’nin, karşı tarafın oğlu Ömer ile evlendirilmesini vasiyet etmesiyle hareketleniyor..Dicle bu duruma içten içe sevinirken, Ömer ise yaşadığı kentte tanıştığı doktor Leyla’ya çoktan aşık olmuş ve hatta evlenme teklif etmiştir. Aile Ömer’i Mardin’e çağırıp Dicle ile evlendirme hazırlıkları yaparken, Leyla’nın mecburi hizmeti de Mardin’e çıkmıştır. Gerisini artık izleyip görelim diyorum zira çok ama çok heyecanlı günler bizi bekliyor..

Dip Not : Ufak tefek kusurlar dışında genel olarak çok çok beğendim ben diziyi…Emeklerine Sağlık, uzun ömürlü olsun dilerim..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42

27 Ekim 2013 Pazar

Fox Tv’nin yüz akı…Karagül..



Geçen sezon yazmaya fırsat olmadı. Oysaki en çok yazmak istediğim dizilerden biriydi..Bu sezona kısmetmiş..

Henüz izlemediyseniz, çok şey kaçırdınız demektir..

Fox Tv’nin en iddialı ve bana göre yüz akı diyebileceğim dizisi Karagül’den bahsediyorum. 

Öyle hemen yüzünüzü buruşturmayın,sıradan bir Güneydoğu-aşiret-ağa dizisi değil Karagül..

İlk olarak müziğini söylemek isterim. Çok çok iyi bir müziği var dizinin, gümbür gümbür desem yeridir..Özellikle aksiyon sahnelerinde çok etkili bir müziği var..Fırat Yükselir yapmış müzikleri..Yüreğine, ruhuna sağlık..

Dizinin durağan geçen tek bir anı yok, olaydan olaya sürükleniyorsunuz ve aslında tahmin edeceğiniz sahneler olabiliyor ara sıra..Ama öyle güzel anlatıyorlar ki, diyaloglardan oyunculuklara öylesine iyiler ki, daha önce defalarca izlediğiniz bir olay olsa bile, sanki ilk kez izliyormuş gibi heyecanlanıyorsunuz.

Dizinin hikâyesi öyle klasik Güneydoğu hikâyelerinden çok farklı. Elbette ki, o yöreye ait pek çok özellik var içinde ve fakat hikâye kurgusu nefis..Kaymaklı ekmek kadayıfı gibi..

Bir Mesut Akusta var, beni benden alıyor oyunculuğu ile..Kendal ağa karakteri ile kötüyü öyle bir oynamış ki, öyle böyle değil. Bu defaki kötü karakterimiz, son zamanlarda seyrettiğimiz hem kötü hem sempatik özellikte biri değil. Tam anlamıyla kötü, üstelik kimseden korkusu olmayan bir kötü..Yaptığını, marifetmiş gibi övüne övüne söyleyebilen bir kötü ve ciddi söylüyorum, uzun zamandır izlediğim en iyi oyunculuk diyebilirim sevgili Mesut Akusta için..Hani fevkaladenin fevkinde desem yeridir..Kendal’ın hikâyesi ve kendisi, çoğunlukla öfkelendirse ve hatta nefret ettirse bile, sahip olduğu tek erkek çocuğun engelli olması, tüm sevgisini yiğenine vermesi ama onu da kardeşinden söküp almış olmasının yükü, kendi evladına vermediği sevgiyi yiğenine vermesinin yüreğinde yarattığı derin vicdan azabı, kendi elleri ile öldürmeye kalktığı kardeşinin tüm ailesinin çıkıp gelip, hayatının ortasına oturması gibi bir takıp sebepler de, “kötü ama niye kötü” sorusunu kendi kendinize sormanıza yol açabilir..

İyi oyunculuktan bahsetmişken, aslında çok konuşulan dizinin hiç konuşulmayan karakteri Asım’ı oynayan Can Atak için de birkaç kelam etmek gerekir. Bana sorarsanız, Oscar’lık bir rol yapıyor gerçekten. Kendal Ağa’nın engelli ve baba sevgisinden mahrum Asım’ı yüreklere dokunuyor. Üstelik Can Atak bunu öyle bir yansıtıyor ki ekrandan, onu izlerken bin bir düşünce ile doluyorsunuz ister istemez…Onu gerçekten engelli zannedenler bile olmuş, siz düşünün oyunculuğunun gerçekliğini..Asım’ın hikâyesi çok hassas ve kırılgan yanınıza dokunacaktır eminim. Bir engellinin neler hissettiği, sevgiye ve şefkate duyduğu ihtiyaç, tüm aile üzerine titrese bile, babasından göremediği o sevginin yüreğinde yarattığı boşluk, kimi zaman küçük bir çocuk olurken, kimi zaman olayların en kilit noktasında gösterdiği olgunluk ile Asım karakteri beni hem çok yaralayan, hem de kendine hayran bırakan bir karakter. Tekrar üzerine basarak söylüyorum, Can Atak tüm bunları şahane aktarıyor izleyiciye..

Uzun Hikâye filminde Taner Ölmez’in oynadığı engelli karakterini beni çok etkilemişti.. Asım karakterini her hafta izlediğim için olsa gerek, oyunculuk performansında ikinci numaraya rahatlıkla yerleştirebilirim. Dizinin bana göre Kendal karakterinden sonraki en iyi yazılmış karakteridir Asım..Ve dizide Mesut Akusta’dan sonra ikinci sıradadır Can Atak oyunculuğu.Yüreğine sağlık, bedenine sağlık.
.
Böyle söylesem de, aslında dizide inanın herkes on numara beş yıldız..Karakterler çok iyi yazılmış, oyuncular mükemmel uyum sağlamışlar ve ortaya çıkan işi genel çerçevede izlediğiniz zaman, tüm oyuncuların aslında bir numara oyunculuk sergilediğini görüyorsunuz.

Mesela Şerif Sezer..Boyumuzu aşar ona laf etmek şüphesiz, haddimizi biliriz..Oyunculuğu tartışılır mı..Kesinlikle hayır..Öyle bir Kadriye ana karakteri var ki dizide, her eve lazım diyorsunuz ister istemez. Kusursuz oynuyor..Mimiklerinden, gözyaşlarına, gülüşünden, öfkesine kadar hepsi gerçek..Kadriye ana, iki oğlu, dört gelini, torunları ve tüm ailenin bitmez tükenmez sorunları ile aslında tek başına savaşan, güçlü mü güçlü, kadın mı kadın, ana mı ana..Konuşurken ağzından dökülen cümleleri not almak istiyor insan, öylesine güzel cümleler, nasihatler, dersler..Yerine göre öfkesi korkutan, yeri geldi mi şefkatiyle ağlatan Kadriye anayı da zaten Şerif Sezer’den başkası oynayamazdı gibi geliyor bana..

Ece Uslu var mesela en kilit karakter..Üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken Ebru karakteri ile karşımızda. Ece Uslu’yu genellikle hep şehir kadını olarak izledik. Bu defa da öyle ama çok büyük bir farkla..Bu defa düşen, hatta tozpembe giden hayatının aniden karabasana dönmesi ile allak bullak olan, her şeyini kaybeden, üstelik üç çocuğu ile beş parasız ortada kalan, kendisine ait olmayan bir hayatın içinde yeniden var olmaya çalışan güçlü bir kadın karakteri Ebru Şanverdi. Ece Uslu’yu keskin ve yırtıcı bir karakterde, kavgaların ortasında kavgayı öğrenen bir kadın olarak görmek çok keyifli.. Kadriye ana ile başa baş bir karakter Ebru Şanverdi..Hayata sıfırdan başlamak neymiş, onun hikâyesi tam olarak bu..Ezilen kadınların dünyasında, kendini ezdirmeyen, ses çıkaramayan kadınların arasında sesini duyurmaya çalışan bir kadın Ebru..Güçlü, cesur, haksızlığa gelemeyen, tahammül edemeyen Ebru şüphesiz ki, kendinden koparılan evladı ile aynı avluda, diğer üç çocuğu için savaşmakta..

Bir diğer kadın karakteri Narin..Doğu kültürü ve terbiyesi ile yetişmiş, kırgın, kalbi yorgun ve bir o kadar da tedirgin..Zira oğlum dediği Baran, aslında kendi evladı değil, yıllar önce başka bir annenin, Ebru’nun koynundan koparılıp getirilmiş..Vicdan azabı ve öfkenin her an savaştığı bir karakter Narin., Kendini bırakıp Ebru ile evlenen kocasına olan öfkesi, üstelik Ebru’nun çıkıp gelip hayatlarına girmesi, Ebru’dan yıllar önce kopardığı Baran’a karşı duyduğu bağlılık ile kaybetme korkusu arasında gelip gitmek, Narin’i fazlasıyla hırçın ve sürekli etrafa sataşan, hayatı kendine ve çevresine zindan eden bir karakter yapmış. Oğlunu kaybetme korkusu, yıllardır kendini öfkeyle doldurduğu gibi, oğlunu da diğer kardeşlerine karşı sürekli doldurmasına yol açıyor. Ama ne derece başarıyor onu ilerleyen bölümler gösterecek..Narin’i oynayan Özlem Conker, sanki bu karaktere göre fazla şehirli kalmış. Dizide Kadriye Ana ve Kendal dışındaki tüm karakterler şivesiz bir Türkçe ile konuşuyorlar ve bu durum hayli sırıtıyor..Geleneksel bir yaşantı süren Narin karakterine göre, Özlem Conker fazla bakımlı ve şık. Bunun dışında oyunculuğunda gayet başarılı. Narin’in hikâyesini izlerken, o hak mı vermeli, kızmalı mı, üzülmeli mi insan bilemiyor doğrusu..

Narin’in abisi Fırat Rolünü ise bir usta canlandırıyor. Yavuz Bingöl, haklıdan  yana duran, doğru bildiğini söyleyen ve yapan, dürüst, hayatın tokadını yemiş, acılardan geçmiş ve kendine sakin bir hayat kurmuş Fırat karakteri ile karşımızda. Ebru’ya çok büyük yardımları ve destekleri olsa da, zaman zaman kardeşi ile Ebru arasında kalmak onu hayli yoruyor. Ece Uslu ile Yavuz Bingöl, Zerda’dan sonra yine karşımızda ve muhtemel bir aşk hikayesinin kahramanı olacaklar diye tahmin ediyorum ben.

Anlatabildi mi derdimi buraya kadar bilmem…Karakterler üzerinde çok kafa yorulduğu besbelli..Her biri için ayrı yazı yazsak yeridir..Böyle derinlikli karakterlere sahip dizi pek nadir görülür..

Tüm bu olayların asıl merkezi olan Baran karakteri ise, henüz lise çağında, deli dolu, öfkeli bir genç. Onu terk edip giden ve yıllarca uzaktan uzağa özlediği babasına hayli öfkeli olan Baran, tek çareyi amcası ve anne bildiği Narin’e sığınmakta bulmuş. Dizinin ilk bölümlerinde hayli aksi ve neredeyse Kendal’a yakın bir sertliğe sahip olan Baran, bu sezon öfkesini biraz yumuşatıp, olaylara ve insanlara tek taraftan bakmayı bıraktı..Bu durum annesi ile arasında muhtemel bir çatışma çıkaracak olsa bile, Baran haksızlığa karşı duran tavrı ile üstesinden gelecek gibi görünüyor. Baran karakterini oynayan Mert Yazıcıoğlu ise kelimenin tam anlamıyla bakmalara doyulmayan bir yakışıklı..Bir o kadar da yetenekli olan Mert kardeşimin, oynadığı karakterin ağırlığını çok iyi taşıdığını düşünüyorum. Böyle gençlerin yetiştiğini görmek, gerçekten çok keyifli..

Dizinin diğer oyuncuları arasında iki kişi var ki, ben izlerken bayılıyorum onlara. Genellikle böyle gergin dizilerin içinde mutlaka muzip, komik karakterler koyulur ki, dizinin o gergin havası ara ara yumuşatılsın. İşte Rıza ve Özlem karakterleri de böyle iki karakter. Kendal’ın yardımcısı saf ve biraz anlaması kıt Rıza, konuşmaları ile beni çok güldürüyor. Özlem ise, Kendal ağanın ikinci karısı ve inanın karışmadığı söz, olay, merak etmediği bir konu yok, her lafın içinde, susamıyor kadın. İmalı konuşmakta, birilerine laf çarpmada üstüne yok. Ortalığı karıştırmak, gizli kapaklı sırları araştırmak, kapı dinlemek, dinlediğini de yanlış anlayıp ona buna anlatmak onun işi..Özlem’i Hilal Altınbilek oynuyor. Güzel mi güzel, oda bakmalara doyulmayacak kadar güzel. Bir o kadar da şahane oynuyor. Ben Özlem’e doğrusu bayılıyorum..

Bu kadar iyi oyuncu arasında Ada ve Maya karakterlerini oynayan Ayça Ayşin Turan ve İlayda Çelik isimli iki genç kızımızın biraz zayıf kaldığını görüyorum izlerken. Oyunculukta henüz çok yeni olsalar gerek, ama bu kadar güzellik arasında çok ta göze batmıyor bu durum..

Aslında hemen hemen birkaç mekânda, bir avuç insan arasında geçen dizi, benim de favorilerim arasında yer alıyor. Zira ilk bölümünde bombalar patlatıp, ilerleyen bölümlerinde konuyu uzatan, seyirciyi sıkan diziler gibi değil. Bu durum da onun zirvedeki yerini korumasında en büyük etken olsa gerek. İnanın daha yazamadığım pek çok karakter ve oyuncu kaldı. Onları da başka bir yazıya saklayalım. Şimdilerde, ilk bölümde ortadan kaybolan ve aslında tüm olayların başlamasına sebep olan Murat karakterindeki Özcan Deniz’in diziye geri döneceği ve olayların çok daha hareketleneceği konuşulmakta. Bu da demek oluyor ki, Karagül daha çok konuşulacak demektir…

Cümlesinin yüreğine, emeğine sağlık..

Not : Uzun ama keyif aldığım bir yazı oldu. Umarım aynı keyfi alırsınız.

Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42



25 Ekim 2013 Cuma

Karadayı'dan haberler..



Karadayı için öncelikle yazmak istediğim bir konu var… Bütün rengi gitti dizinin Bahar’ın ölmesiyle. Meğer ne kadar eğleniyormuşuz biz o stresin, gerginliğin içinde Bahar sayesinde. Dizinin birkaç haftadır o ağır konusu, acıklı hikâyesi, ağlamaklı yüzleri arasında vallahi ruhum daraldı. Niye böyle oldu derken buldum cevabı. Dizide yüzümüzü güldüren kimse var mı sorarım size..Herkes ayrı bir gergin, herkes ayrı stresli..Haliyle ekran başında izleyenler içinde pek hoş olmuyor doğrusu bu durum..Bakalım dizimizin gerginleri ve bizi gerenleri kimlermiş..

Bu bölüm özellikle Mahir beni sinir etti. Geçen bölümün sonunda Yaver’in kim olduğunu çözdüler değil mi Yasin ile..Rıhtım’da Necdet ve Merdan ile buluşan Sevgili Turgut Savcımızın ta kendisiydi Yaver malum..Biz biliyorduk ta, Mahir ile Yasin’e yeni nasip oldu görmek. E gördüler de ne oldu. Yahu insan yanına bir fotoğraf makinesi almaz mı be kardeşim. Orda Yasin ile Mahir uzaktan bakıp bakıp durdular Yaver’e..İyi de bakmakla ne ispatlayacaksınız. Alsanıza yanınıza bir fotoğraf makinesi. Sadece sizin sözünüz ile kim inanır buna..Hele hele Mahir’in Yaver’in ağzını burnunu dağıtma girişimleri vardı ki çok güldüm. O akıllı uslu, kendini tutmayı bilen Mahir, ne olduysa bir anda Orhan’a bağladı kendini.   Yasin onu durdurmaya çalıştıkça daha bir gaza geldi Mahir abimiz. Ama doğrusunu isterseniz o sahneler beni güldürmekten ziyade sinir etti diyebilirim.

Tabi ki ellerinde herhangi bir belge olmadan, sadece kuru sözle bu bilgiyi Feride’ye söyleseler de inandıramadılar. Hoş, Feride kızımız nihayet Turgut savcıdan şüphelenmeye başladı. Ama kadın da haklı. Ne yapsın, nasıl suçlasın delil olmadan Turgut Savcıyı. Feride’nin bu hafta şüphelenince ne iyi bir hafiye olacağını da anlamış olduk..Öyle ya, ilk bölümden itibaren Turgut’a toz kondurmayan, gözünün önünde olan her huylanılması gereken tavrı, cümleyi, bakışı görmezden gelen Feride, bir anda Turgut savcının peşinde buldu kendini. O da ne bulma. Sen koş, gündüz vakti arabasının içinden not defterini bul, oradan randevu saati oku, bir de sevin üstüne. Turgut’u pek hafife alıyorlar bizim üç silahşörler anlaşılan. Adam cin gibi. Kaç zamandır her olayın içinden sıyrıldı. Ne işi var randevuda. Ortalığı ayağa kaldırdılar Yaver’i yakalayıp işi çözeceğiz diye. Yahu aylardır çözülmeyen iş beş dakikada çözülür mü..Dizinin zaten ben en geren yanı, kötülerin her an kazanıyor olması.  Az biraz iyilerin eline geçse şu kozlar belki heyecan biraz daha artacak eminim.

Öbür taraftan İlknur’da beni gerdi..Hem nasıl germe..İlknur’un o ağlamaklı yüz şekli, sanki günlerdir ağlamış ta kısılmış gibi çıkan ses tonu, nefret dolu ve aşağılama dolu bakan gözleri, cidden beni sinir ediyor. Özellikle kocasıyla arasındaki sorunlar iyice arttı bu sezon.  İlknur’un çok ileri giden halleri var zaman zaman. Evet, kocası sütten çıkmış ak kaşık değil, hatta çok büyük hataları da var ama hiçbir erkek, eşi tarafından horlanmayı, aşağılanmayı kabullenmez. Gerçi İlknur’a attığı tokada da çok güldüm. Üstelik Mahir adım adım dükkâna yaklaşırken. Buldu belasını dedim kendi kendime. Adam İlknur’a bir tokat attı, kendisi tekme tokat dayak yedi. Bu kaçıncı dayak Bülent bu kaçıncı tokat sana da acıyorum yemin olsun. Hayatın gerilim hattında bir ileri bir geri gidip gelmekten ibaret..İlknur’a gelince, her fırsatta eşine küçümseyen gözlerle bakar, ailenin yanına onu sığıntı gibi yerleştirirsen olacağı bu. Aza kanaat edip ayrı bir evde otursaydın keşke İlknur. Belki Bülent bu kadar bunalıp çareyi yanlış yollarda aramazdı..

Gelelim ağlak aşığımız Feride’ye..Yahu ne oldu bu kadına..Aşk böyle mi yapar insanı gerçekten..Liseli kızlara döndü. Oturup günlük yazmalar falan. Hiç yakıştıramadım kocaman kadına ben o halleri. Komik geldi bana..Ne yapayım, dizi o kadar gergin ki böyle ufacık tefecik şeyleri bahane edip gülüyorum başka türlüsü bunaltıyor beni..Kadının gündüz başka gece başka halleri var. Gündüz buzdolabı olan Feride, gece ağlak bir aşığa dönüşüveriyor. Neyse ki çok şükür, aylar sonra Turgut Savcıdan şüphelenmeye başladı da biraz rahat nefes aldım. Günlüğüne yazdığı o duygu deryası sözler ise açıkçası beni pek etkilemiyor..Zira o yaşta ve konumda bir kadın, yani ayaklarının üzerinde duran her kadın, aşk acısından bu derece etkilenmez sanmıyorum. Belki olayın geçtiği senelerde öyleydi ama Mahir&Feride aşkı çoktan cazibesini yitirdi benim gözümde.

Bu arada Feride kızımızın nişanlısı Sinan kardeşim de beni çok geriyor söylemeden edemeyeceğim. Fazlasıyla gereksiz bir karakter aslında. Dizinin çökme aşamasına gelen senaryosuna bir katkı olsun diye kurgulanmış olsa gerek. Ve fakat Mahir’in onca derdinin arasına, bir de başka erkek sıkıntısı sokmaya hiç gerek yoktu. İzleyicinin ters köşeye yatırılması çabası ile sinir edilmesi arasındaki ince çizgi çoktan aşılmıştır bana göre. Hele hele Sinan’ın Feride’yi sahiplenen tavırları, Feride’nin buna karşılık dik başlı hareketleri ve tartışmaları da canımdan bezdirdi beni.

Hele hele Orhan kardeşimin, o yediği öldüresiye dayaktan sonra muhtemelen Merdan abimizin himayesindeki eve getirilmesine ne demeli. Tamam dedim kendi kendime, bir tek Orhan’ın bir hayat kadınına aşık olmadığı kalmıştı, oda olacak galiba.

Dizinin beni gülümseten en güzel yanı Songül ile Yasin aşkıdır bunu belirteyim. Çok masum geliyor bana ikisinin aşkı. Onca hır gür arasında, kavgaları ve sorunları aşan Yasin ile Songül, muhtemelen bu Nazif Kara davası bitmeden kavuşamayacaklar.  Zaten bu gidişle davanın biteceği de yok. Çünkü sözde bu hafta büyük umutlarla olayın büyük kısmı çözülecek derken, yine arap saçına döndürdüler sağ olsunlar. Umarım tüm olayların çözümünü son bölüme sığdırmazlar..

Dava fazla uzadı değil mi canlarım.  Olayın bütün cazibesi tadı tuzu kaçtı artık. Dön dolaş aynı şeyler yaşanıp duruyor, deliller bulunuyor, yok oluyor, bir gram ilerleme yok, dolayısıyla hikâyenin artık nasıl çözüleceğini doğrusu merak ediyorum. Hoş, koskoca davanın çözümünü, o kadar delil, adam, şahit dururken bir tek gömlek düğmesine de bağladılar ya, bravo artık ne diyeyim.

Diyeceğim odur ki, Karadayı bu sezon benim için tüm cazibesini kaybetmiştir. Bir an önce hikâyenin toparlanıp, sezon sonunu beklemeden final yapılmasını, ya da en azından seyirciyi tekrar heyecanlandıracak gelişmelerin olmasını dileyerek yazımıza burada son verelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42




11 Ekim 2013 Cuma

Hikayesi eski, kendisi yeni favori..




Çarşamba akşamı 2.bölümüyle ekrana gelen Eski Hikâye’yi yazmak bu haftaya nasip oldu. İlk bölüm sonrası yazamadığım için üzülmüştüm doğrusu. Ama bu haftaki bölümü izledikten sonra, iyi ki beklemişim dedim.

İlk bölümünde sakin ve tanıdık bir hikâye izlenimi bırakan Eski Hikâye, ikinci bölümüyle adeta bomba etkisi yarattı..

Eski Hikâye, öldürülen babasının intikamını almaya niyetli, hayli zeki ve cesur bir gencin, Mete’nin hikâyesi…Aslında olayı böyle tanımlayınca çok sıradan gibi geliyor kulağa..Ama açıkçası, senaryoyu öyle yazmış ve kurgulamışlar ki, sanki daha önce hiç buna benzer bir hikâye izlememiş gibi oluyorsunuz.

Şahsen, oyuncu seçimi konusunda bir ödül verilecek olsa, ben Eski Hikâye dizisine verirdim. Her karaktere, müthiş özenmişler doğrusu. Karakterlerin hepsi üzerinde uzun uzun konuşulacak kadar derinlikli, üstelik her karakteri, daha ilk bölümden üstlerine geçirmiş oyuncular ile süslemişler. Tadı, tuzu, lezzeti çok yerinde olmuş..

Dizinin ağır toplarından Murat Daltaban, öylesine iyi, öylesine kusursuz ki, ben onu seyretmelere doyamadım..Oynadığı Murat Boztepeli,  hayata ve insanlara karşı acımasız olduğu kadar, kızına da çok düşkün bir baba aynı zamanda. Öfkeli, güçlü ve tehlikeli..İşleri konusunda hiç kimseye acıması yok, ağzı da iyi laf yapıyor doğrusu.  Doğru soruları, doğru zamanda sormayı biliyor, üstelik çok ta zeki. Karşısında durabilmek için en az onun kadar akıllı olmak gerekiyor. Mete’nin babasının katillerinden olan Boztepeli, elbette ki Mete’nin hedef tahtasının merkez noktası…Murat Daltaban’ın o kendine has oyunculuğu ile Boztepeli karakteri, bu defa gerçekten ekranlardan kötü ne demek, izleyiciye anlatacak gibi.

Boztepeli’nin sağ kolu Cengiz Timuçin..Sadık bir yardımcı olduğu kadar, o da en az Boztepeli kadar merhametsiz görünüyor.  Cengiz karakterini bizlerle tanıştıran Sermet Yeşil..Son zamanlarda oyunculuğu ile beni kendimden geçiren Sermet Yeşil’i en son Şubat dizisinde izlemiş ve bayılmıştım. Aslında Cengiz karakterini izlerken, sanki bir parça doğulu şivesi kullansa çok daha iyi olacakmış gibi geldi bana..Cengiz, Boztepeli’nin en sağlam adamı gibi görünüyor..Onun her dediğini yerine getirmeye çalışan, ama eline yüzüne bulaştırmayı da ihmal etmeyen, içten içe Boztepeli’ye de bozulan, azarlanmaktan hoşlanmayan, kendinden güçlü olandan gördüğünü, kendinden güçsüz olana uygulayan Cengiz, kötülük konusunda Boztepeli’den geri kalmayacak gibi görünüyor..

Dip Not : Murat Daltaban ile Sermet Yeşil, müthiş bir ikili olmuşlar. Karşılıklı sahnelerini dikkatle izlemenizi tavsiye ederim !

Şeytan üçgeninin üçüncü kenarında eski polis, yeni güvenlikçi Sadri karakteri ile Osman Alkaş var..Onu Öyle Bir Geçer Zamanki dizisinde, Ekrem Tatlıoğlu karakteri ile izlemiştik hatırlarsanız. Sadri’de Boztepeli’nin en büyük yardımcılarından. Zor bir işi var, zor da bir hayatı. Emeklilik keyfini süreceği bir dönemde çalışmanın, Boztepeli’nin öfkesi ve azarları altında ezilmenin bedelini, evine ve ailesine ödetiyor bir anlamda. İki kızına da çok düşkün bir aile babası, bir o kadar da sert bir aile reisi..Kızlarının hatalarına karşı pek anlayışlı sayılmayan Sadri bey, kızı ile patronu arasında kalacak gibi görünüyor yakın zamanda..Osman Alkaş’a çok yakışmış böyle aile babası karakteri. E haliyle biraz da sert bir karakteri oynuyor, çok ta iyi oynuyor bu tarz rolleri. Dolayısıyla Sadri karakteri de, esas oğlan Mete’ye bir hayli çektirecek gibi görünüyor..

Dip Not : Dizi müzikleri ciddi ciddi muhteşem..Öyle böyle değil ben çok beğendim..Her sahneye, her karaktere uygun müzik yapmışlar nerdeyse..Bolahenk yapmış müzikleri…Gerçekten yüreklerine sağlık diyorum..

Dizinin kilit karakteri, Esra Boztepeli. Murat Boztepeli’nin biricik kızı..Pek hayattan haberi yok..Babasının ona sağladığı güzel imkânları bol bol kullanan, genç, hareketli, güzel mi güzel kızımız, muhtemelen Mete’nin intikam planlarının önemli bir kısmını oluşturuyor. Esra karakterini oynayan Damla Debre, aslında hiç oynamasa, bir köşede otursa bile, bakmalara doyulmayacak kadar güzel. Daha önce Adını Feriha Koydum dizisinde karşılaştığımız Damla, zengin, güzel ve hayata tozpembe bakan genç kız karakterine cuk oturmuş..

Dip Not : Diziyi Bahadır İnce yönetiyor..Belli de ediyor kendini..Sahneler çok çok özenli..

Ve şüphesiz ki, bu kadar gerilim dolu dizinin içine, zekice yerleştirilmiş iki karakter..Ragıp ve Kese..Özellikle ikinci bölümde, Ragıp öyle böyle değil, gözlerimden yaş gelene kadar güldürdü beni. Mahallenin meraklı sakinlerinden, Mete’nin yakın arkadaşlarından. Komik, esprili, Kazım Sinan Demirer açıkçası benim çok keyifli zaman geçirmemi sağladı. Ragıp karakteri, kendine has konuşması, tavırları ile sağlam karakterlerden biri olmuş..

Dip Not : Ragıp ile Mete’nin birlikteyken tatlı tatlı çekişmelerini kaçırmayın..Hele bir Türk filmi diyalogu vardı ki bu hafta, evlere şenlik..

Karadayı izleyenlerin yakından hatırlayacağı Diren Polatoğulları ise, Kese karakteri ile Eski Hikâye’de bana göre zirvedekilerden biri..Mete’nin arkadaşı olan Kese, Boztepeli’nin adamlarından. Bir anlamda Mete’nin Boztepeli’ye ulaşması için gerekli köprülerden biri. Hem kötülerin yanında, hem de içinde bozulmayan iyi bir yanı var..Mete’yi seviyor, ama bu sevgisi gerçeği öğrenene kadar diye düşünüyorum. Kese aslında her an, herkese ihanet edebilecek bir izlenim bıraktı bende..Ben Diren Polatoğulları’nı Karadayı’da izlerken bu kadar etkilenmemiştim. Açıkçası burada oyunculuğunu çok daha iyi gösterme şansı olmuş bence..Dizide her karakter, hikâyenin içinde aynı derecede önemli..Her karakterin hikâyesini merak ediyorsunuz, geçmişi ve geleceği ile..

Bir de Ali Barkın var elbette..O da kötülerin yanında..Yâda öyle görünüyor..Pamir karakterini oynayan Ali Barkın’ı da Hayat Devam Ediyor’da Bekir karakterinde izlemiştik. Buradaki rolü Bekir kadar karizmatik ve iddialı olmasa da, Pamir o güven vermeyen ve her an ihanet edebilecek duruşuyla, ilerleyen bölümlerde epey hoplatacak bizi yerimizden.

Dip Not : O kadar çok kötü var ki Mete hepsiyle nasıl baş edecek, merakla bekliyorum..Muhtemelen o gücü aşktan alacak..Yada kendisi de kötü olacak..

Aşk deyince, dizinin asıl kızı Türkan’a geldi sıra elbette..Türkan, avukat ama taze bir avukat. Boztepeli’nin kafasında, Türkan’ı pis işlerini temizlemekte kullanmak geçiyor gibi görünüyor. Oysaki Türkan, hala eskilerde kalmış saf ve temiz bir mahalle kızı izlenimi vermekte.  Ailesi ile yaşıyor, meslek sahibi, akıllı ama bir o kadar da babasının hala ezdiği bir genç kız. Aklı başında ve mantıklı, en azından kardeşine nazaran. Ama aşk deyince onun da eli ayağına dolaşıyor...Türkan’ı oynayan Funda Eryiğit, uzun zaman sonra farklı bir imaj ile karşımızda..Önce Canım Ailem’de sonra Uçurum’da izlediğimiz Funda Eryiğit, kısacık kesmiş o güzelim saçlarını ve çok çok güzel..Doğal, samimi ve rahat oynuyor, güzel gülüyor, üstelik partneri Buğra Gülsoy ile o kadar uyumlu bir ikili olmuşlar ki, karşılıklı sahnelerinde ister istemez o saf temiz mahalle aşklarını hatırlıyorsunuz..Gülümsüyorsunuz..Mete ile aralarında başlayan yakınlık onu heyecanlandırıyor, Mete’yi merak ediyor, ama bir o kadar da Mete’ye bayılan Esra’ya duygularını belli etmemeye çalışıyor. Mete ile aralarındaki elektrik ve yakınlık, ilerleyen bölümlerde epey güzel bir aşka dönüşecek gibi görünüyor.

Dip Not : Mete ile Türkan..Karşılaştıklarında nasıl sevimliler, nasıl heyecanlılar ve nasıl âşıklar..Kendileri bile henüz farkına varamadılar..Komikler, gülümsetiyorlar ve en önemlisi o eski mahalle aşklarını özletiyorlar..İkinci bölümdeki kapı önünde saat alışverişi ve parti dönüşü arabada karşılıklı sahneler izlemeye değer..

Ve Mete..İyi eğitimli..Her konuda..Okulunda başarılı olduğu kadar, kavgada da iyi, silah kullanmakta da..En önemli özelliği sakinlik olsa gerek..Öylesine sakin ki olaylar karşısında, ürkütüyor..Bu sakinlik elbette zekâsının da büyüklüğünü gösteriyor. Zira olaylar karşısında sakin davranabilmek öne iyi bir akıl ister.  Zeki ama aynı zamanda kirlenmemiş saf ve temiz bir yanı da var. Babasının intikamı söz konusu olduğunda buz gibi olmayı beceriyor, ama iş aşka geldi mi sevimli bir mahalle delikanlısı o aslında. Düşmanlarına karşı öfke ve kin dolu olan Mete, iş Türkan ile yan yana olmaya geldiğinde içi pır pır atan bir delikanlıya dönüşüveriyor.  Eskiye dair biriktirdiği çok şeyi var, bir elinde intikam ateşi, diğerinde aşk kıvılcımı..Küçük bir kıvılcım, büyük bir ateşi söndürür mü hep birlikte göreceğiz. Mete’nin intikam ile aşk arasında kalacağı aşikâr. Zira Türkan, Mete’nin düşmanlarından birinin kızı. Mete’nin ruhundaki yaralar, aşk ile iyileşir mi…Sanırım bunu da Buğra Gülsoy anlatacak bize..Buğra Gülsoy  Güney gibi iddialı bir karakterden sonra, hiç ara vermeden Mete olarak karşımıza çıktı. Aslında ilk bölümün ilk sahnesinde ki uzun saçlı, sakallı ve gözlüklü hali ile hayli farklı bir imaj çizdi. O tiple birkaç bölüm oynasaydı keşke diye düşündüm izlerken..Bu defa daha farklı bir karakterin içinde. Ve bu defa da yakıştırmış kendine…

Dip Not : Buğra Gülsoy’un bakışlarına,yüzünün aldığı ifadelere dikkat derim ben..Hiç konuşmadan bile oynayabilir bu adam..

Ben  gergin dizileri çok sevmediğimden olsa gerek, Eski Hikâye’de muzip tiplerin çok başarılı olması , yerine göre izleyiciyi gerginlikten alıp güldüren bir havasının olması ve elbette ki hikâyenin işleyişi sebebiyle, diziye ikinci bölümünde çok ısındım diyebilirim. Dizinin bana göre en büyük eksiği, yayın saatidir. Hem hafta içi hem de çok geç başlayıp geç bitmesi sebebiyle, dizi için hayli büyük bir dezavantaj bu durum. Erken bir saatte yayınlanıp, hatta yayınlandığı akşam izleyiciye iki kez seyretme şansı verilmesi durumunda, Eski Hikâye eminim kısa zamanda gözde bir dizi olacaktır. Zira bunu hak etmişler..Cümlesinin eline, diline, yüreğine, emeğine sağlık diyelim..Yolu açık olsun..


Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42