Karadayı’nın
yüreklerimizi ağzımıza getiren geçen haftaki bölümünden sonra, bu haftayı iple
çektim kendi adıma… Nihayet iki sezondur kırıldı kırılacak, yok kırılmayacak,
acaba kırılır mı gibi sorularla kendimizi tükettiğimiz o meşhur kalem nihayet kırıldı.
Adaletin kime göre, neye göre olduğu belli değil malum. Dolayısıyla kırılan bu
kalem, masumun suçlu, suçlunun haklı olduğu durumların en güzel göstergesiydi
adeta..
Mahkeme
sahnesinden başlamak isterim yazıya, kendimi bir an Nazif Kara’nın yerine
koydum da..O nasıl bir tevekkül idi, nasıl bir hayal kırıklığı ve nasıl bir
teslimiyet duygusu. Çetin Tekindor rolünü yaşadığı kadar, Nazif Kara’nın içinde
yaşadığı her duyguyu da yaşattı ekrandan izleyenlere, onu izlerken, masum bir
insanın böylesine ağır bir cezaya çarptırılması nasıl yaraladı beni anlatamam. Öyle
ya, masum bir insanın savaşmaktan vazgeçmesi kadar iç sızlatan ne olabilir ki ?
Öte yandan, Mahir’in savcıya saldırması da hayli dikkat çeken bir sahne olmuş
cidden. Aslına bakarsanız, biraz gerçekçi olalım, ne kadar haklı olursanız olun,
orada mahkemenin savcısına hakimine öyle saldırıp, hakaret edip sonra elinizi
kolunuzu sallaya sallaya o adliyeden çıkamazsınız. Mahir’in tepki göstermesi
normaldi elbette ama bunu gösterme şekli bana biraz abartılı geldi..
Dip Not : Mahir’in
ağlaması beni çok etkiliyor…Kenan kardeşimin oyunculuğuna sağlık..
Muhtemelen
Nazif Kara asılacak, zira geçen sezonun sonunda Çetin Tekindor’un yeni sezonda
olmayacağı söylentileri çıkmış idi, ama bu sezonda devam etti. Şimdi Karadayı’nın
3.sezonda devam edeceği konuşuluyor. Ne yalan söyleyeyim, ben çok doğru
bulmadım bu kararı. Konu yeterince uzadı, artık uzatacak oyalayacak bir nokta
kalmayınca hikaye bu defa Mahir Feride aşkının imkansızlığına döndü, gereksiz
karakterlerle renk verilmeye çalışılıyor ama bu giderek dizinin kan kaybetmesine
yol açacak eminim. Üstelik Karadayı’nın her bölümü gerçekten çok çok uzun. Ben
çok sıkılıyorum izlerken, en son bölüm reklamsız hali ile tam 2 saat 24 dakika
sürdü. Böyle olunca gereksiz diyaloglar, uzun uzun bakışmalar, ağlaşmalar,
tekrarlanan cümleler, olaylar inanın bir sezon daha çekilmez benden söylemesi.
Dip Not
: Suna karakterini hiç sevmedim
ve ısınamadım. Son iki bölümdür Feride’ye yakınlığı ve yardımseverliği de hiç
gerçekçi gelmiyor. Nasıl itici, nasıl sevimsiz…
Hep mi
kötüler kazanır diye soruyorum izlerken. Çünkü dizinin başından beri, hep bir
iyi kötü savaşı ve kötülerin galibiyeti söz konusu. Böyle olunca da çok
bunalıyor insan. Turgut Savcı’nın pişkinliği artık kabak tadı vermeye başladı.
Hele hapishanedeki adeta 4 yıldızlı otel odası kıvamındaki odası ve sürdüğü
keyif iyiden iyiye sinir bozuyor. En cazip karakterlerden biri olduğunu
düşünürsek, muhtemelen yeni sezonda Turgut Savcı yine kötülüklere devam edecek.
Ve izleyenler delirecek gibi olacaklar, zira benim hissettiğim bu..
Dip Not
: Bülent her ne kadar çok
büyük hatalar yapmış olsa da, bir şansı daha hak ediyor bence…Üzüldüm adamın
haline..
Taze
kabadayımız memlekete hayırlı olsun…Orhan kardeşim muradına erdi sonunda, genç
yaşında koğuş ağası olmakla kalmadı, bir de kabadayılık ilan etti küçücük koğuşun
içinde. Oralarda üç beş insanı sindirmek kolay, haliyle güçlü kuvvetli
maşallah, iki tekme iki tokat herkesi yola getirirde, öyle haraç toplamakla,
koğuşu korkutmakla kabadayı olunmuyor ne yazık ki. Cürmü kadar bile ateş
yakamayacak kapasitedeki Orhan kardeşimin, hapisten çıkınca, o kadar kuvvetli
kabadayı arasında nasıl bir konumda olacağı tarafımdan merak ediliyor
gerçekten. Kim bilir, belki de içeride koğuş ağası olmak, dışarıda bir
kabadayının yancısı olmaktan daha cazip geldiği için kaçmadı hapisten. İzleyip
göreceğiz sonunu..
Dip Not : Gardiyan
Serdar bence çok karizmatik !!!
Ayten
beni sinir etti sinir…Yahu millet neyin derdinde, sen düşmüşsün Feride’nin
peşine, mahalle dedikodusu yapar gibi kapı önlerinde Feride’ye öfke kusuyorsun.
Yahu kadın Mahir takıntısından kurtulamadı gitti. Herkes Nazif babanın derdi
ile perişan iken, Ayten Feride’ye zehir saçan diliyle suçlamalar yapmakta.
Ancak şunu söylemeden edemeyeceğim, bu hafta Ayten karakterinde izlediğimiz
Melike İpek Yalova’dan söz etmek gerek biraz. İlk kez Muhteşem Yüzyıl’da
izlemiştik ve açıkçası oyunculuğundan çok Türkan Şoray’a olan benzerliğini
konuşmuştu herkes..Zaten öyle aman aman bir oyunculukta göstermedi Muhteşem
Yüzyıl’da, kısa da sürdü oradaki rolü..Ama Sevgili Melike inanılmaz bir gelişme
gösterdi, içinde büyük bir yetenek varmış bunu kabul etmek lazım. Karadayı’da
gösterdiği performans, oyunculuk anlamındaki ilerlemesi mükemmel. Özellikle bu
hafta Songül ile karşılıklı veda sahnesinde ve kocası Necdet abimden dayak
yediği sahnede beni çok ama çok etkiledi. Emeğine yüreğine sağlık, haftanın
kocaman alkışlar Melike’ye gidiyor bu yüzden…
Ayten demişken, Songül kızımıza
olan öfkemizden bahsetmesek olmaz, yahu Songül, Allah aşkına Ayten’e niye
söylüyorsun kaçacağınızı, yok uzaklaşacağınızı bilmem ne. Ayten zaten heyecanlı
titrek bir kadın. Öyle sır saklamak, belli etmemek falan onun neyine. Senin
yüzünden Ayten’in ağzı burnu dağıldı. Bu arada Necdet için kendi kendime “Yahu
bu adamın karizma nereye gitti, adamı pısırık bir iç güveysi yaptılar” diyordum
ki, Necdet abim eline kemeri alıverdi. O nasıl dövmek be Necdet, o nasıl
şiddet, o nasıl öfke ve tehdit. Çok ama çok yanlış oldu bu durum, o kadar
sevgiye, ilgiye, merhamete hiç yakışmadı bu durum. Ayrıca ben mi kaçırdım, bu
Necdet Mahir’e niye bu kadar öfkeli. Nedir bu hırs anlamadım ki.
Dip Not
: Mahir ile Feride’nin evde
öpüşüp koklaşmaları beni sinir etti. Babasının idam kararı verilmiş, tüm hayatı
altüst olan bir adamın şapır şupur cilveleşmesi çok sevimsizdi..
Gelelim
Melih kardeşime. Sen git, kardeşine ihanet et, sonra vicdanının sesine kulak
ver..O kadar pişmanlık normal tabi, herkesin harcı değil ablasının hayatını
mahvetmek. Melih başından beri kime ne tavır alacağını şaşırmış bir halde
ortalıklarda dolanmaktayken, gidip hiç söylenmeyecek bir sırrı, hiç
söylenmeyecek bir adama söyledi. Duygusal ruh hali de bunu kaldırmadı elbette.
Aslında tüm olayların sorumlusu Melih değil mi. Azıcık öfkesine hakim olup çenesini
tutaydı böyle olmayacaktı.. Melih kendini damdan attı ama öldü mü ölmedi mi onu
şimdilik anlayamadık. Belki de Nazif Kara’nın dediği gibi, her gün defalarca
ölmektense, bir kez ölüp kurtulmayı seçmiştir, kim bilir !
Dip Not : Ay ben bu Melih’i döven adamı
bir yerden hatırlıyorum. Merhamet dizisindeki Sermet’in adamı değil mi bu, hani
şu Sermet’e ihanet edip gazabına uğrayan. Ta kendisi !!
Bir
tarafta Nazif Kara gibi bir baba, diğer tarafta Mehmet Saim efendi. Nasıl güzel
anlatıyorlar bu farkı. Zaten bu dizinin bana en cazip gelen yanı, anlattığı o
sıcacık aile bağları. Artık unutulmaya yüz tutmuş bir takım değerlerimiz,
fedakarlıklarımız, sevgilerimiz. Mehmet Saim’in kendini kurtarma çabasını
anlayabiliriz belki ve fakat öfkesini anlamak mümkün değil. Verdiği emir ile tüm
Kara ailesinin üzerine yağdırdığı kurşunları izlerken, ürperdim gerçekten. Bu
kadar kin ve öfke, fazla geldi bana…
Dip Not : Allah aşkına,
Feride’nin dava dosyasını Suna’nın incelemesine sunması da ne oluyor ? Koskoca
dava dosyası bir katip tarafından çözülürse diye korkuyorum gerçekten..
Karadayı,
son sahnesinde gözlerimi yerlerinden fırlama noktasına getirerek bitti.
Açıkçası şok içinde kaldım öyle ekran başında. Dizinin hikayesinin nasıl bir
şekil alacağı kesin değil, dediğim gibi 3.sezona da kalacaksa, asıl ana
hikayeden epey uzaklaşacağız gibi görünüyor. Ama asıl mesele, neyi
anlattığından çok, nasıl anlattığınızdır. Dizinin süresini ciddi ciddi
kısaltmalarını, gereksiz diyalogların çıkarılmasını, uzun uzun bakışmalardan ve
ağlaşmalardan sıyrılmasını bekliyorum kendi adıma…Bakalım ilerleyen bölümler ne
kadar karşılayacak bu beklentilerimizi diyerek yazımızı da noktalayalım burada…
Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42