İlk
tanıtımını ekranda izlediğim gün, önce ekrana öylece bakıp kaldım, sonra da
ağzımdan istem dışı bir “vayyy,kadroya bak”cümlesi döküldü…Zira hepsi tanıdık,
hepsi sevdiğim ve özlediğim oyunculardan oluşan Ulan İstanbul, ilk bölümünden
itibaren her biri ayrı yazı konusu olabilecek karakterleri, farklı konusu,
eğlencesi, aşkları, şarkıları sayesinde yaz ekranının bana göre en kaliteli
işleri arasında bir numaraya oturuverdi.
Dizinin
en önemli özelliği, aklımızın ucuna bile gelmeyecek tuhaf ve arızalı karakterlerin
bir araya toplanmış olması. Üstelik bu arızalı tipler, bir araya gelince,
inanılmaz müthiş bir ekip oluşturuyor.Oyunculuk anlamında adeta ders verir
nitelikteki performanslar üzerine eklenince, keyif üstüne keyif geliyor adeta..
İlk 5 bölümü
geride bırakan dizimizde kimler varmış, niye bu kadar sevilmiş, haydi hep
beraber bakalım..
Kandemir…
İşin
başındaki adam. Tecrübeli ve çok zeki..Tüm ekibin lideri, yaş olarak da
diğerlerinden büyük, gençlerin gırgır şamatasına çok bulaşmıyor. Bildiğimiz
hırsız, ya da dolandırıcı mı demeli bilmiyorum. Çoğu zaman ciddi, bu ciddiyette
ona çok yakışıyor, yüreğinin derinlerinde bir yarası var..Kızını uzaktan
seyrediyor, kızı ise onu hiç bilmiyor. O ciddiyet, belki biraz da bu yüzden…Ama
işini çok profesyonel yapıyor, hiç açık vermemesi bu yüzden. Kandemir, haklı
olarak, grubun diğer gençlerinden çok daha mantıklı düşünebiliyor. Diğerlerine
karşı kimi zaman bir abi korumacılığı, kimi zaman bir baba şefkati, kimi
zamanda bir patron öfkesi gösteren Kandemir, kimseye eyvallahı olmayan da bir
adam. Ve tabii ki de çok ama çok karizmatik. Çapkın bir adam Kandemir ve fakat kadınlar
karşısında fazla bir zaaf göstermiyor, zaten kadınlara da pek eyvallahı yok
gibi görünüyor. Ama tersinden baktığımız zaman, kadınların ona olan ilgisini
görebiliyoruz. Kandemir, kadınların ona olan bu ilgisini, menfaate çevirmeyi
iyi biliyor. Uğur Polat’ın büyüleyici performansı karşısında söylenebilecek ne
olabilir ki? Usta oyuncu, Kayıp Şehir’in takıntılı psikopat âşık Ethem’i,
burada usta bir hırsız olarak arz-ı endam eylerken, bize de keyfini çıkarmak
kalıyor sadece…Yüreği uzun ömürlü olsun..
Karlos…
Çakal
Karlos mu demeli ya da…Gerçekten tam bir çakal deyim yerindeyse..Hele de bu
özelliğini, saf masum pozlarda gizlemeye çalışmıyor mu…Her sahnesini birkaç kez
izliyorum itiraf edeyim..Yaren ile klozet boyadıkları sahneden tutun, Jandarma
kılığında kötü adamlara ayar verişine kadar, Erkan Kolçak Köstendil döktürüyor
kelimenin tam anlamıyla…Hele ki son bölümde, Yaren ile yaptığı düet, son
noktayı koydu adeta..Karlos hem saf bir delikanlı, hem her duruma bir çıkış
yolu bulacak kadar çakal, hem de yeri geldi mi haşin bir erkek..Yaren ile
yaptığı düetteki duruşundan, bakışından, beni hafife almayın der gibi
bakışından etkilenmemek ne mümkün…Onun da içinde bir yarası var…Kabuk
bağlamayıp hep kanayan o yara Yaren elbette. Zaman zaman işi gırgıra vurup,
üstü kapalı imalarla Yaren’e asılsa da, yüreğinin derinlerinden gözlerine
yansıyan o büyük aşkı hissedebiliyoruz. Adam şarkı yazmış Yaren’e daha ne
olsun..Öbür taraftan fazla mı fazla sevimli Karlos. Ekibin neşe kaynağı adeta. Yaren
ile kafaları çok uyuyor birbirine. En gergin anlarda Karlos’un “Yardır Yaren”
deyip, Yaren’in ana uygun şarkıya girmesi bu uyumu ortaya koyuyor. Onunda çok
eyvallahı yok bu hayatta, Yaren hariç. O oldu mu akan sular duruyor, aşkını
öyle net cümlelerle dile getirmeyecek kadar delikanlı, ama belli edecek kadar
duygusal bir âşık Karlos..İş söz konusu ise Kandemir’in ağzından çıkan her emre
hazır, eline yüzüne bulaşmadığı sürece…Kısacası Merhamet’in Mehmet’i, Sakarya
Fırat’ın Er Mahmut’u, Erkan Kolçak Köstendil, Karlos karakteri ile zirvede…Yüzü
hep gülsün, uzun yaşasın, çok oynasın..
Yaren…
Karlos
deyince artık arkasından hemen Yaren gelmeli elbette…Tam bir kaçık Yaren..Çok
benziyorlar aslında Karlos ile birbirlerine. Çünkü Yaren de, tatlı mı tatlı,
eğlenceli bir genç kız. Buna rağmen, Karlos ile zaman zaman didişen, zaman
zaman küçük flörtler eden Yaren iş sahneye çıkmaya geldi mi, bambaşka bir
kadına dönüşüveriyor..Beni fark edin, kadınım ben diyor adeta..Yaren’in sahnesi
bize çok uzun yıllar öncesinde kalan arabesk kadın şarkıcılarını hatırlatıyor.
Hatta hatırlatmak ne kelime, Yaren sahnede tam anlamıyla onlardan biri. Şebnem
Bozoklu, vücut diliyle, bakışlarıyla, sesinin tonuyla bunu öyle güzel başarıyor
ki, işte benim izlemekten keyif aldığım oyunculuklar bunlar…Abartılı saçı ve
makyajı, allı pullu tüylü kıyafetleri ile Yaren geceleri tam bir pavyon
şarkıcısı iken, gündüzleri üzerinde kot pantolonu, sokaklarda çekirdek yiyerek
bakkaldan akşam yemeği için malzeme alan bir genç kız… Yaren de yaralı bir
kadın. O hayatın içinde olupta yaralı olmayan kadın var mıdır zaten…Üstelik
Karlos ile aralarındaki o bir türlü dile getiremeyen aşk düğümü de işin tuzu
biberi..Gündüz Karlos’un aşkı ile pır pır eden kalbi, geceleri şuh ama
erkeklere kafa tutan delikanlı bir kadın yüreğine dönüşüveriyor..Çok eğlenceli
bir kadın Yaren aynı zamanda. Arabesk tavırlarının dışında günlük hayatta,
cilveli, neşeli..Kandemir’i çok seviyor, çok bağlı, bir o kadar da korkuyor
ondan..Ama bu korku Kandemir’e olan saygısından..Şimdilik pavyon hayatını
bırakmış gibi görünse de, ucundan kıyısından o hayata bulaşıyor. Çünkü illaki
de onu tanıyan birileri çıkıyor karşısına. İşin eğlence kısmı da zaten burada..İki
farklı karakterin keskin geçişini başarıyla oynayan sevgili Bozoklu, özlenen
performansını seriyor önümüze ve bize de keyfini sürmek kalıyor..O güzel gülüşü
hep bizimle olsun..
Ferdi…
Ekibin
ağır abisi…Tam bir delikanlı.. Lafta değil icraatta da öyle..Fena halde keskin
dili var..Korkusuz ve kavgacı. Karlos’un sevimli, esprili komik hallerine
karşın, Ferdi kara mizah yapıyor diyebiliriz. Ama onun kendine has bir
karizması da var..Lafı pek dolandırmayı sevmiyor Ferdi, içinden ne geliyorsa,
laf kalabalığı yapmadan paldır küldür söyleyiveriyor. Karizmasına ve zekâsına
güvenen herkeste olduğu gibi, ukalalığı da var Ferdi’nin..O da Kandemir’e çok
bağlı. Ama elbette oda yaralı…Aile kavramını bilmeyen Ferdi, yetiştirme
yurdunun soğukluğunda şekillenen kalbinin o en derin yarasını, şimdilerde Derya’nın
açtığı yara ile kapatmaya çalışıyor. Yara, başka bir yara ile kapanır mı, onu
ilerde göreceğiz. Derya ile aralarında başlayan yakınlık, şahane bir aşka
dönüşürken, büyük aşklar, büyük kavgalar ile başlar sözünün de haklılığını
anlıyoruz. Adeta birbirlerinden nefret ediyorlarken, küçük kıvılcımlarla, birbirlerine
yaklaştılar..Ferdi, içindeki aile özleminin de etkisiyle, belki de ailesinde
bulamadığı sevgiyi Derya’da arıyordur, kim bilir..Zaman zaman o duygusal yanını
çıkarıyor ortaya, çoğu zaman Derya’nın yanında oluyor bu yansıma..Ama işin
içine Derya’dan hoşlanan başka bir adam girdi son zamanlarda ve Ferdi şimdi
hayatının en büyük sınavını veriyor. Dokunmaya bile kıyamadığı Derya’ya
dokunmaya niyetli Ceyhun, onu yeterince sinir etse de, onları bir araya getiren
amaç sayesinde öfkesini kontrol etmeye çalışıyor. Derya ile aşklarını henüz
dile dökmediler ama böylesi belki de çok daha güzel…Ferdi karakterini Kaan
Yıldırım oynuyor, hani Kayıp dizisinin kapüşonlu gizemli delikanlısı…Ama Kaan
Yıldırım, Ulan İstanbul’da bambaşka…Yerden göğe, buram buram karizma ve
çekicilik abidesi Ferdi karakterini, öylesine doğal ve gerçekçi oynuyor ki,
şimdiden fenomen oldu benden söylemesi..Yolu çok uzun ve açık olsun…
Derya…
Onun
aslında ekiple hiç alakası yok..Yani o bir hırsız değil. Ama ucundan kıyısından
öyle bir bulaştı ki aralarına, şimdi onlardan biri oldu adeta.. İçlerinde en
normali o diyebiliriz. Çıtı pıtı, tatlı bir genç kız..Onun en büyük yarası, babası..Sağlığı
pekiyi olmayan babası, haksız yere hapse düşünce, denize düşen yılana sarılır
misali, Derya, Kandemir ve ekibine güvenmekten başka yol bulamadı. Babasına çok
bağlı, onu kurtarmak için her fedakârlığa razı. Başlarda hiç sevmediği ekibin
insanlarına çabuk kaynaştı, belki bu yüzden, belki de Ferdi’nin ona bakan
kapkara gözlerinin etkisinden. Orası meçhul…Ama içlerine girdikçe, aslında
dışarıdan damgaladığı insanların, yüreklerinin temiz ve iyi niyetli
olabileceğine de inandı. Hoş, bizim ekip çok sıra dışı..Önceleri hiç
anlaşamadığı Ferdi ile ilk sahnelerini izlediğimde, bu ikisinden iyi bir aşk hikâyesi
çıkacak demiştim. Öyle de oldu..İnsanın aklına gelmeyen başına gelir misali,
Derya, Ferdi’nin o kocaman, cesur ve sevgi dolu kalbine vuruldu. Onlarınki dile
gelmedi çünkü henüz ikisi de kabullenme aşamasında…Öyle ya, kolay mı bir
hırsıza âşık olmak..Ama aşk bu arkadaş..Hangi engeli aşamamış ki bugüne kadar.
Aralarındaki duygusallık, zaman zaman işlerine yansıyor, planları bozuyorlar,
ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Ama bu onları daha sevimli kılıyor. Derya
üstelik şimdi iki erkek arasında kaldı...Ferdi ile onu kardeş zanneden Ceyhun,
Derya’nın peşindeyken, Derya, hem Ceyhun’dan kaçmak, hem Ferdi’nin kıskançlık
krizleriyle baş etmek zorunda. Derya’yı oynayan Sevtap Özaltun çok ama çok
sevdiğim bir oyuncu. Canım Ailem dizisinden, Fatmagül’ün Suçu Ne dizisine,
kaliteli performanslarıyla dikkat çeken sevgili Özaltun, burada farklı imajı ve
kaliteli oyunculuğu ile göz kamaştırıyor. Yüreğinden öpüyoruz onu kocaman
kocaman…
Bahadır…
Komedinin
dibi diyeyim siz anlayın gerisini…Bahadır anlatılmaz yaşanır adeta..İzlemeden anlayamazsınız gerçekten. Ekibin
teknik beyni ve olağanüstü zekâ sahibi asosyal üyesi..Bilgisayar başında
harikalara imza atarken, aynı başarıyı normal yaşantıda gösteremeyen Bahadır,
ani atakları, ödlek tavırları, tehlike anında donup kalmasıyla beni kahkahalara
boğuyor…Karlos ve Ferdi gibi işin ustaları yanında acemilik çekse de, teknik
konularda hepsinin on adım ötesinde..Ekibin en önemli elemanlarından olan
Bahadır’ı yine çok sevdiğim Caner ÖZyurtlu oynuyor.. Hani Elveda Rumeli’nin
hafiften kaçık Namık karakteri vardı ya, ta kendisi..Yâda Bizim yenge dizisinin
Fatih’i…Komedi deyince müthiş bir performansa sahip Caner Özyurtlu. Burada da
hakkını vermiş. Üstelik onunda bir yarası varmış, bir kıza âşık olmuş,
kavuşamamış. Bahadır’ın böyle bir aşk acısı olabileceği aklımızdan bile
geçmezken, bir sarhoşluk anındaki itirafı ile hem gülüp hep şok olabiliyoruz. Ekibin
sırlarını ortaya dökse dökse Bahadır döker bir gün. Ama bunu da bile isteye
yapmaz, sakarlığından ya da panik tavırlarından şüphe çeker hepsi o…Caner
Özyurtlu’ya Bahadır karakteri için özel bir alkış isterim gerçekten..
Ceyhun…
E bu kadar hırsıza bir polis lazım değil mi..Ceyhun,
polis abimiz. Üstelik hırsızlık masasından..Üstelik bizimkilerin yerleştiği
mahalleden..Üstelik Derya’ya âşık..Tüm bunlar üst üste gelince de, elbette
eğlencenin dozu artıyor. Ceyhun, annesi ile yaşıyor. Aman Allahım ne anne ama..Neredeyse
sokaktan geçen genç kızlar, Ceyhun için potansiyel eş adayı. Kendisine aşırı
düşkün annesinin ilgisinden bazen bunalsa da, Ceyhun tam bir aile erkeği. O da
normal, sıradan bir insan. İşi gücü düzgün, dürüst, temiz ve seviyeli. Derya’dan
hoşlanıyor ama Ferdi engelini bir türlü aşamıyor. Üstelik Derya’nın babası
Kandemir ve abisi Karlos seslerini çıkarmazken, Ferdi’nin ona karşı gergin
tavırları onu işkillendiriyor. İşi söz konusu oldu mu ciddi ve akıllı bir adam
ama aşk meşk işlerinde saf halleri var..Aileyi tam olarak çözemedi, zaman zaman
bu her biri birbirinden çılgın aile fertlerinden şüphelense de, tam olarak
ismini koyamadı. Salih Bademci, tek kelimeyle nefis..O kadar yakışmış ki,
karaktere..Üstelik Öyle bir Geçer Zamanki dizisinden sonra tam ters köşe bir
karakterle karşımızda. Çok ama çok başarılı, yürekten tebrikler ediyorum..
Şehriban…
Ceyhun
oğlumuzun annesi Şehriban, aslında tam Yaren’e uygun bir kayınvalide adayı. Oda
kaçık çünkü. Mahallenin meraklı, her şeye karışan kadınlarından. Ceyhun’a aşırı
derecede bağlı, bir yandan da evlendirme heveslisi. Çok konuşuyor, hatta bazen
nefes bile almadan konuşuyor..Çok komik bir kadın…Anaç bir ev kadını, oğluna uygun
gelin adayını bulduğunu düşünüyor. Kandemir ve ailesine karşı sıcakkanlı
yaklaşıyor ama oda henüz tam olarak onları çözemedi..Ceyhun’a kapı önünde zorla
bir şeyler yedirmek istemesi, arkasından su dökmesi, koskocaman polis oğluna “terini
muhafaza et” diye tembihlemesi, bizlere çok ta yabancı değil aslında..Zeynep
Kankonde, Kayıp dizisinin sessiz mülayim Elmas’ı, Ulan İstanbul’un deli
Şehriban’ı oluvermiş. Üstelik yaşından hayli büyük bir karakteri oynayan
Sevgili Kankonde, ustalıkla işin içinden çıkıvermiş. Neşesi daim olsun…
Maşuka..
Şehriban’ın
başına son bölümde bir de Almanya’dan gelen Maşuka çıktı. Ama ne çıkma..Tek
kelimeyle bomba..Aksanlı konuşması, her lafın ucunu ihtiraslı konuşmalara
bağlaması, çılgın, erkek delisi Maşuka’da şimdiden en gözde karakterler arasına
girdi..Onun en büyük yarası malum, bir koca bulamamış olması. Kandemir abimize
kafayı taktı ama pek yüz bulduğu söylenemez doğrusu…
Tüm
bu karakterlerin ortak tek bir özellikleri var…İçlerinde, yüreklerinin
derininde her birinde ayrı bir yara var…Gerek geçmişten gelen, gerek yeni yeni
açılmaya başlayan..Bu ortaklık, onların birbirlerine olan bağlılığını, güvenini
artırıyor, belki de ekip başarısı denilen olay, böyle ortaklıklar sebebiyledir,
kim bilir..
Ulan
İstanbul, ismi konusunda eleştirildi. Ben ismine çok takılmadım açıkçası, benim
eleştirim başka…Amaç ne olursa olsun, kimden alınırsa alınsın, hırsızlığı meşru
göstermek bana hiç doğru gelmiyor. Ve fakat dizideki hikâye öylesine eğlenceli
ve heyecanlı ki, inanın bu durum hiç sırıtmıyor..Bunu da senaryonun başarısına
bağlayalım..Ayta Sözeri, Zihni Göktay gibi sevilen oyuncuları da kadrosunda
bulunduran Ulan İstanbul’un daha konuşacak çok karakteri kaldı. Oda bir sonraki
yazısına diyerek Ulan İstanbul yazımıza burada son verelim..
Yolu
çok uzun olsun…Yazan, yöneten, oynayan, tüm ekibe yürekten teşekkürler ve
sevgiler..Emeklerine sağlık..
Siyah
İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42