20 Mart 2015 Cuma

Onlar Karagül gençleri..Hepsinin de var bir acı hikayesi

Kalabalık dizi mi çekeceksin, Karagül gibi her karakterine ayrı bir hikâye yazacaksın, izleyenler her birinde kendini bulacak..Muhtemelen Karagül dizisinin başarısındaki en önemli etken de budur..Hikâyenin sağlamlığı kadar, zengin karakter sayısının dengeli bir şekilde dağılması..Her karakterin de ayrı bir hikâyesi olması elbette..

Bugüne kadar Karagül kadınlarını ve erkeklerini yazdık..Bu defa Karagül gençlerini konuşacağız..Bakalım Karagül’ün gençleri için bizim payımıza neler düşmüş..

Baran…

O bir Küçük Kendal…Ama Ada kızımıza göre..Bana sorarsanız Kendal ile alakası bile yok Baran’ın..Zira yüreğinde merhamet ve sevgi taşıyabiliyor..Yaşından büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı Baran..Babasını kaybetti ama zaten onun babası hiç olmamıştı ki…Bir konağın avlusuna sığınmış annesi ve kendisi..Biraz atarlı bir genç Baran..Deyim yerindeyse Delikanlı..Boğuştuğu sorunlardan bunalan, tüm kargaşa arasında âşık olan, ama sevdiği kız ile yaşıtları gibi dolu dolu bir aşk yaşayamayan..Bir taraftan babasının diğer karısı ve ondan olan kardeşleri ile uğraşan..Öfkeli, her an kavgaya hazır Baran...
İlk tanıdığımızda böyleydi Baran…Zaman geçti, sorunlar geçmedi..Hatta daha da büyüdü ama Baran değişti..Çünkü o, kendisine yapılan iyiliğe nankörlük edemeyecek kadar yufka yürekliydi. Yaşadığı toprakların kendisine biçtiği asan, kesen, ezen erkek rolünü oynamaya çalıştı ama yüreği daha ağır bastı..Düşman bildiği kardeşlerine yaklaştı, nefret ettiğini sandığı Ebru’dan aslında nefret edemediğini anladı. Doğruyu ve yanlışı ayırabilmeyi ve adaletli davranmayı öğrendi..Olaylara öfkeyle değil, yüreğiyle bakmaya başladı ve bundan kendisi de çok memnun...Baran için henüz her şey bitmedi..Asıl kavgasını henüz yapmadı, asıl savaşı henüz başlamadı..Gerçek annesini öğrendiğinde başlayacak Baran’ın sınavı..Henüz daha en başında..

Ada..

Bakın Ada için Dişi Kendal diyebiliriz..Öfke onda, kin onda..Bana sorarsanız epey de saygısız bir kız Ada..Yaşadıkları ona bu saygısızlık hakkını vermiyor, zira Karagül gençlerinin hepsinin ayrı bir sorunu var hayatında..Hiçbirinin güllük gülistanlık değil. Ada fazlasıyla hareketli bir hayatın kızı iken, her şey tepetaklak olunca ve tüm o dertsiz hayatını bırakıp, yaşadığı hayatın tam tersi bir hayata başlayınca, kabullenemedi..Elbette haklı olduğu taraflar var, ama bunun suçunu etrafında onunla aynı kaderi yaşayan insanlara yüklemek çok doğru gelmiyor..Her fırsatta birilerini suçlamaya hazır Ada, hiç kendine dönüp bakmayı beceremiyor ama..Sütten çıkma ak kaşık değil sonuçta..

Öfkesini dışa vurabilen bir kız Ada..İçine atmıyor hiçbir kelimeyi, kim hak ettiyse ağzına geleni söyleyiveriyor..Kendal’a kafa tutabilen, üstüne yürüyebilen Ada, cesareti sayesinde sempati topluyor..Zira Kendal, çok ta sevilen biri değil..Ama aynı pervasızlığı, ona başından beri açıktan yâda gizli destek olan ev halkına, özellikle Kadriye Ana’ya gösterdiğinde, Ada tahammül edilmez bir kız olabiliyor..Evet, kaprisli. Ama güçlü..Zaman zaman onu bir bankta oturmuş, olan bitenden yorulmuş ağlarken görebiliyoruz. Ama çoğunlukla ada olaylar karşısında dimdik durabilen bir kız Halfeti’ye onu ısındıran tek şey, Serdar’ın aşkı oldu..Ada, âşıkken bile öyle kendini kapıp koyuveren biri değil..Zira onun kimseye eyvallahı yok ve bu anlamda kardeşi Baran ile çok benziyorlar birbirlerine…

Tüm bunlara rağmen, ailesi konusunda çok hassas Ada. Onun bu bitmek bilmez öfkesinin en büyük sebebi de, annesinin uğradığı haksızlıklar aslında..Ama bir taraftan, kardeşi için sevdiği adamdan vazgeçecek kadar fedakâr bir kız Ada..Hiç göstermese de, göğsünde bir genç kız kalbi var onun..Çok nadiren ortaya çıkarsa da merhametini, o aslında Baran’ın kardeşi..Ve kardeşleri arasında ona en çok benzeyeni..

Maya..

Ada ve Baran’ın tam tersi..Öfkelense bile sakin..Hanımefendi ve saygılı..Sevmediği insanlara bile üstelik..Bu anlamda Maya kusursuz bir evlat..O da geldiğinden beri çok acılar yaşadı, ama kardeşi Ada’nın tersine o içine atmayı tercih etti..Annesine geldiklerinden beri en büyük destek o..Yaşından beklenmeyecek kadar olgun..Olaylara hep sakin ve sağduyulu yaklaşan Maya, günümüz gençliği ile kıyaslanınca masal kahramanı gibi duruyor..Yüzü kadar güzel bir kalbi var..Baran ile Ada’nın tam tersi bir yumuşaklığı da..O herkese karşı saygılı, taşkınlığı yok..En öfkeli olduğu anlarda bile..O üzüldüğünde de, sevindiğinde de gözyaşlarına sığınmayı seçiyor, suskunluk onun diğer adı..Yaşadıklarına ve başlarına gelene memnun olmasa da razı..Rüzgâr’ın da ikinci annesi gibi..Ona Ada’dan daha yakın olduğunu görebiliyoruz. Bir anlamda Rüzgâr ile Maya birbirine çok benziyor. İkisi de sakin ve suskunluğa sığınanlardan.

Maya’nın Halfeti’de yaşadığı en büyük travmalardan biri de, yüreğinin sınavı oldu elbette..Bilmeden kardeşinin sevgilisine âşık olan, aslında hiç suçu da olmayan Maya, çektiği kalp ağrısından yine kendi suskunluğuna sarıldı. Çünkü yapı olarak kendisi ne kadar hassas ise, aynı zamanda kimseyi üzemeyecek kadar da fedakâr..Son dönemde Serdar aşkından bir nebze olsun uzaklaştığını görüyoruz, Emre’nin hayatına girmesi, Maya’nın yaralarla dolu kalbine ilaç olacak gibi görünmekte..

Ayşe..

Şüphesiz, en iddialı ve hikâyesi en acıklı olan gençlerimizden biri Ayşe..Kendi halinde, masum, tertemiz bir kız tanıdık en başlarda..Ayşe, hala da öyle..Onunda yaşadıkları ele avuca sığacak gibi değil. Hayatı sürekli altüst olan bir genç kız..Çalışkan, zeki ve mantıklı..Yaşından olgun oda Maya gibi..Ama yeri geldiğinde Ada gibi çıkışları da var..Bir noktada Ada ile Maya karışımı diyebiliriz Ayşe için..Önce ablasının hamileliği, hiç sevmediği bir adamın evinde bir odaya tıkılmaları, Baran ile olan ilişkisindeki hassas noktalar, Narin’in onu kabullenemeyişi, ablasının itilip kakılması, tüm bunlara rağmen onun kendini kurtarmaya çalışması, azmi, başarısı ve en nihayetinde ablasının aslında annesi olduğunu öğrenmesi…Yok artık bu kadar da olmaz dediğimiz bu hikâye, aslında izlerken niye olmasın dedirtiyor bize..Ayşe’nin ruh sağlığının bu kadar şok arasında sağlam kalması bile bir mucize..Öfkenin genç bedenlerdeki önüne geleni yıkma, kırma hevesi, Ayşe’de de ortaya çıksa bile, geçen zamanla birlikte inadını bir parça kıracak gibi görünüyor..Ayşe, babasının kim olduğunu öğrenecek mi bilmiyoruz, hikâyenin bir diğer can alıcı noktası da bu malum. Annesini affedip kabullenebildiği ve hikâyesini dinleyebildiği gün, babasının kim olduğunu öğrenmek isteyecektir elbette ve bu durum yeni bir travma yaşamasına sebep olacaktır. Yine de Ayşe karakteri, narin, adaletli ve dürüst karakteri ile örnek alınacak gençler arasında yer alıyor..

Asım..

Ah Asım…Ne kadar yazsak, ne kadar anlatsak, Asım’ı ifade etmek mümkün olmayacak..O, aslında tüm gençlerin tam ortasında..Onlara “sizinki de dert mi” diyecek konumda..Çevresinde olup biten her şeyi yüreğine gömen, çocukluğunun, gençliğinin tadını çıkaramamış, annesi ile sığındığı bir göz odada, dünyalara sığmayacak bir kalbin sahibi Asım..O, bedenindeki engelleri yüreği ile aşmış, öyle ki bazen ettiği bir cümle ile aslında asıl engellinin kendisi olmadığını öyle güzel anlatıyor ki..Kocaman bir kalbi var Asım’ın, herkese yer var, babasına en çok..Babası ile aynı evin içinde, onun damla sevgisine hasret olan Asım, kendisine verilmeyen sevginin, kardeşi Mehdi’ye verilmesine kırılsa bile, ona yardım etmek söz konusu olunca, gözünü bile kırpmıyor..O, sevgi ile her engelin aşılabileceğine inanmış..Aslında çok seviliyor Asım..Konaktaki herkes onun üzerine titriyor..Ama Asım’ın gözünün içine baktığı, bir gülümseme beklediği tek kişi var, o da babası Kendal…
İçinde ne fırtınalar kopuyor kim bilir..Bazen söylüyor, bazen gözleri ile konuşuyor..Onun bir bakışı, yüreklere ok gibi saplanıyor. Bazen de boynunu büküp, arkasını dönüp çekip gidişleri var Asım’ın..Ne kadar uzaklaşsa, o kadar saplanıyor çaresizliğine..Onun sadece bedeni engelli, yüreği engin bir deniz, adaleti sonsuz, sevgi anlayışı tarifsiz..Onu sahiplenmeyen babasının, oğlum diyerek bağrına bastığı kardeşini, “o benim kardeşim” diye sahiplenecek kadar da delikanlı..

Asım takım elbise giyemeyecek belki, araba süremeyecek, onun tek mutluluğu bir pamuk şekerin çubuğunda saklı kalacak ama Asım ve Asım gibilerin yüreklerindeki merhamet, sevgi ve vicdan, biz kendimizi sapasağlam zannedenlerin hiçbir zaman elde edemediği tek erdem olacak..

Melek…

Melek, öylesine sıkışıp kalmış biri ki o konakta ve o hayatta..Abisinin baskısı altında var olmaya çalışan gencecik bir kız ama fazlasıyla yorgun onunda yüreği yaşadıklarından sonra..Onun da diğer gençlerden geri kalır yanı yok, sevgilisin ölmesi, abisinin neredeyse onu cayır cayır yakması bir yana, şimdilerde hiç olmayacak birinin peşinden koşmakta..Ne yapacağını bilmiyor Melek, tek bildiği yaşadığı o cendereden kurtulmak, kendi ayaklarını üzerinde durmak, ben de varım bu hayatta diyebilmek…Bunu ne kadar başaracak henüz bilmiyoruz..Melek çok baskın bir karakter değil. Ama hikâye dönüp dolaşıp onu kilit noktası haline de getiriyor..Hiç bir olaya karışmadan kenarda otururken, bir bakmışsınız ki en gizli sırlar Meleğin avuçlarında..Çok fazla yük taşıdı, abisi Kendal ile olan savaşı hiç bitmeyecek, onun gibi çok genç kız var, Melek yaşadığı avludan çıkıp, tahsil hayatına devam edebilirse, onun yaşadığını yaşayan pek çok kıza da umut olacak şüphesiz…

Serdar..

Yaşadığı kusursuz hayattan, Halfeti’ye gelince bunalımlara giren Ada kızımız için, onu orda tutacak bir sebep olarak tanıştığımız Serdar, aslına bakarsanız hiç ideal bir eş adayı falan değil..Hali hazırda hala boş gezenin kalfası olarak çalışma yaşantısına devam eden Serdar, bilmeden dâhil olduğu aşk üçgeninin bunalımını ve bu hikâyenin suçsuz mahkûmlarından biri olma durumunu tam olarak aşamadı..Aslına bakarsak, Serdar’ın hiç suçu yok..Zaten Ada-Maya-Serdar üçgeninde suçlu olan hiç kimse yok, ama üzülen çok..Yakışıklı bir çocuk Serdar, Ada’yı gerçekten seviyor..Maya’ya umut vermese de onun incinmesini de istemiyor. Kesinlikle kötü biri değil Serdar..Tek kusuru o yaşa gelip hala bir baltaya sap olamaması..Hikâyenin içine uzun zaman dâhil olmasına rağmen, onun bu başıboş halleri göze batıyor..Ada ile ilişkisini yeni yeni düzeltmeye çalışan Serdar, mutluluğu bulacak mı bilinmez ama bir an önce iş bulsa iyi eder..

Emre..

Emre karakteri başta hayli itici gelse de, zaman geçtikçe ısınmaya başladığımız biri oldu..Maya’nın umutsuz Serdar aşkına, bir yara bandı olarak düşünülen karakter, sevimli, sempatik bir genç delikanlı..Elbette tüm Karagül gençleri gibi onun da acı bir hikâyesi var..Annesini öldürmüş, isteyerek değil elbette ama bu tüm hayatını etkileyen bir travma olarak onun içinde kalmış. Hazırcevap ve ukala, ayrıca bir parça sorumsuzluk ta var Emre’de ama göze batmıyor. Zira bu sorumsuzlukları, kendinin birilerine yardım etme arzusundan kaynaklı..Arkadaş canlısı ve fedakâr olan Emre, arkadaşları söz konusu olduğunda kendini ateşe atmaya da çekinmeyecek kadar gözü kara…Maya’nın şahane gözlerinin de bu olumlu özellikleri ortaya çıkarma arzusunda payı olsa gerek.. Teyzesi ile beraber yaşayan Emre’nin, Maya için biçilmiş kaftan olduğunu söylemeye gerek yok…Hayli sempatik ve romantik olan Emre, Maya ile aşk denizine yelken açacak gibi görünüyor…

Deniz..

Deniz, Oğuz Komutan’ın sonralardan çıkıp gelen kızı..Tam Ada’ya kanka olacak bir tip. Öyle de oldu zaten..O da atarlı, öfkeli, deli dolu, birazda boşboğaz..Annesi ile babasının ayrılığından fazlasıyla etkilenip, babasına hayli öfkeli olan Deniz, babasına sığınmaktan çekinmedi. Şimdilerde babasının evinde, arada derede arkadaşları ile takılan Deniz’in gençler arasındaki olaylara katılması dışında çok fonksiyonunu göremiyoruz. İlk başlarda, Ayşe’ye bir rakip mi düşüncesi hayli yoğun oluşmuştu benim nazarımda ve fakat Baran ile Ayşe arasındaki hassas dengeyi bozmadılar. Deniz’de her bir arkadaşına yardımcı, ama kendisine faydası olmayan bir karakter olarak hikâyenin içinde yol almakta. Onun bunalımları çok alışılmış gelse de..Karagül bu…her an bir sürpriz patlak verebilir..

Onlar, zorlu toprakların, keskin rüzgarların güçlü fidanları..Her birinde, kısacık ömürlerine rağmen, yaşanmış birkaç ömürlük birikmişlik..Yüreklerinde yük, sırtlarında kambur var…Direniyorlar her acıya, kimi zaman elele, kimi zaman birbirlerine sarılarak, kimi zaman kavganın tam ortasında, bırakıp kendilerini hıçkırıklara teslim olarak…

Pek çoğunuzun izlerken, “yok canım, olur mu böyle şeyler” dediği olayların, aslında bir yerlerde olduğunu,yaşandığını hepimiz biliyoruz..Karagül gençleri de, aşklarıyla, acılarıyla, hüzünleriyle, kahkahalarıyla, bin bir çeşit renk sunuyorlar bize ekrandan..

Baran karakteri ile Mert Yazıcıoğlu…
Ada karakteri ile Ayça Ayşin Turan..
Maya karakteri ile İlayda Çevik…
Ayşe karakteri ile Sevda Erginci..
Asım karakteri ile Can Atak…
Melek karakteri ile Sebahat Kumaş…
Serdar Karakteri ile Burak Çelik…
Emre karakteri ile Feyzan Soykan..
Deniz karakteri ile Su Olgaç..

Hepsi çok güzeller, çok yetenekliler…Bizleri tanıştırdıkları bu karakterler için yüreklerini ortaya koydular..Hepsine kocaman teşekkürler verdikleri keyif, sundukları hikâyeler için..Yolları uzun, yürekleri hep böyle güzel kalsın…

Siyah İnci’den sevgiyle…

14 Mart 2015 Cumartesi

Yeni cici diziler..Kara Kutu ve Racon..

                Kara Kutu…

                Biraz Kurtlar Vadisi, biraz da Reaksiyon kokuyor..Hikâye her ne kadar ilginç gibi görünse de, başlama zamanı bana biraz ters geldi..Sezonun ortalarına geldik ve şu ana kadar izleyici hemen hemen tercihlerini yaptı..Üstelik Salı günü yayınlanıyor olması, dizinin karşısındaki kuvvetli rakipleri göz önüne alınınca işini hayli zorlaştıracak..Nitekim ilk bölümün reyting sonuçlarına bakayım derken, listede ismini bile zor buldum.

                Dizinin erkeklere daha çok hitap ettiği kesin. Kadın izleyicinin dikkatini çekmesi açısından, kadın karakterler de konmuş diziye ama bu ne kadar ilgi çeker, tartışılır. Yine karanlık işler, karanlık adamlar, silahlar, çatışmalar, ajanlar, derin devlet işleri ile dopdolu bir hikâye..

                Ben sevdim Kara Kutu dizisini..Böyle hikâyeleri sevmişimdir hep..Tutar mı, tutmaz mı derseniz, başta da dediğim gibi işi zor. Belli bir kitleye hitap edecektir ama böyle zekice yazılmış hikâyeleri her zaman izleme şansınız olmaz, benden söylemesi..

                Oyuncular elbette ki özenle seçilmiş, fevkalade..Her biri karakterin içine çoktan girmiş..Genellikle ilk bölümlerde bir parça eğreti durur karakterler. Gözümüz alışmadığından belki..Ama bu defa gerçekten her bir oyuncu hakkını vermiş işinin..Kerem Alışık, çok yakışmış başkomser Tekin karakterine…Ben daha sert bir karakter bekliyordum ama o koruyucu babacan tavır çok güzel olmuş..Orhan Kılıç (ki çok severek izlediğim bir oyuncudur) çok çok başarılıydı..Hasan karakterini oynayan Hakan Eratik çok fazla görünmedi ilk bölümde ama bu karakter eminim ki, hikâyenin kilit taşlarından birisi. Dolayısıyla ilk bölümdeki büyüleyen performansının devamı gelecek diye bekliyorum..Deniz Uğur, dizinin baş kadın oyuncusu ve çok isabetli bir seçim olmuş..On numara beş yıldız bir oyunculuk izletti ilk bölümden..

                Ve tabii ki Hazım Körmükçü ile M.Ali Kaptanlar..Dizinin iki kötü adamı Cevahir ve Reşit..Çok iyi bir ikili olmuşlar..Sadi Celil Cengiz ilk bölümde konuk oyuncuydu, ama keşke daha kalıcı bir karakter olarak karşımıza çıksaydı, çok sevdiğim ve özlediğim bir oyuncuydu, doyamadık..

                İlk bölümü iki kez izledim, ikincisinde daha çok keyif aldım. Bana bir parça Kaçak dizisini anımsattı..Orada da kötü adamlardan uzakta yaşayan Serhat karakteri, bir kavgaya karışıp TV’de boy gösterince hedef olmuştu. Kara Kutu dizisinde de çok benzeyen bir durum oldu..Yine de Kara Kutu dinledikçe sevilen şarkılar gibi…İzledikçe keyfi artacak yapımlardan. Dilerim uzun ömürlü, bol reytingli olsun..

                Racon ailem için…

                Ne yalan söyleyeyim, ilk bölümden ısınamadım ben..İsminden midir, yoksa böyle hikâyeleri çok izledik ondan mıdır bilmem. Üstelik hali hazırda ekranda olan bir iki diziye de çok benzeyen yönleri var..Durum böyle olunca, Racon ailem için bana çok cazip gelmedi..Kadrosundaki çok iyi oyunculara rağmen. Eğer an itibariyle bu tarz bir dizi izlemiyorsanız, takip edebilirsiniz diyebilirim ancak..

                Yine bir mafya dizisi. Yine karanlık adamlar, büyük işler, çok büyük paralar, çekişmeler, hesaplaşmalar..Şu an ekranlarda Poyraz Karayel ve Şeref Meselesi dizilerinde de aynı hikâyeler dönüp duruyor. Ama bir farkla..Bu iki dizide kendini kanıtladı ve belli bir izleyici kitlesi edindi. Şimdi her iki diziyi takip etmiyorsanız, Racon dizisini izleyin..Ama bahsettiğim dizileri izliyorsanız, Racon size daha sıradan gelecektir.

                M.Aslantuğ Kenan karakteri ile başrolde Racon dizisinde ve şüphesiz ki sırf onun oyunculuğu için bile izlenir..Gerçekten izleyeni büyüleyen bir karizmaya ve etkiye sahip..Karşısında rakip olarak Recep karakterini oynayan Sarp Akkaya duruyor..İlk bölümde ikisinin karşılıklı bir sahnesi vardı ki, sanırım dört beş kez izledim..Sarp Akkaya izlemek çok başka bir keyif…Yüz mimiklerinden, ses tonuna kadar o kadar başarılı ki, hayret ediyorsunuz izlerken. Seçkin Özdemir, mafya babamız Kenan’ın oğlu Adnan karakterinde karşımıza çıktı. Abartılıydı oyunculuğu ve doğal değildi. Hande Doğandemir ise ne kadar tatlı bir kızmış öyle, ben önceki dizisini takip etmemiştim, çok beğendim oyunculuğunu..Tabiî ki de Sezin Akbaşoğulları gibi bir kadın karakter, bu dizi için çok iyi seçim olmuş. Büyük bir usta oyuncu da var dizide. Kenan karakterinin annesini oynayana Tomris İncer. Ekranlardan epeydir uzaktaydı. Özlemişiz, güzel olmuş..

                Tüm bu kusursuz ve usta oyuncu kadrosu, çok cazip görünse de hikâyenin fazlasıyla tanıdık olması bir parça gölge düşürüyor. Kenan ve Adnan karakteri bana Poyraz Karayel dizisinin Bahri babası ile Sadrettin’i hatırlattı. Hatta Adnan karakteri, bire bir Sadrettin diyebilirim..Ama kesinlikle Ali İl çok çok daha başarılı…Babanın rakibi Recep, Poyraz Karayel’in Zafer’i ile aynı hemen hemen..Yine babadan uzakta duran kız, aniden babaya yaklaşması, öfkeli asi erkek çocuk, babanın yanındaki çok güvendiği bir diğer adamı, yanlarındaki korumalar, yaptıkları işler, babanın adamına göre merhametli, adamına göre acımasız oluşu, kızının yanındaki adamıyla arasındaki aşk, oğlunun sürekli öfkeli ve saldırgan hali, karşısındaki rakibi falan Poyraz Karayel’in aynısı..İzlerken herhangi bir ekstra fark göremedim, üzgünüm..

                Dediğim gibi, bu tarz bir dizi takip etmiyorsanız, Racon oyuncu kalitesiyle gerçekten izlenecek dizilerden. Yolu açık olsun diyelim..

                Siyah İnci’den sevgiyle..
                https://twitter.com/_BlackPearI_


10 Mart 2015 Salı

Paramparça hız kesmiyor..


                Bu sezonun bana göre en iyi dizilerinden Paramparça, dün akşam da tempoyu hiç düşürmedi..Uzun zamandır özlediğimiz, her sahnesi dolu dolu geçen, gereksiz diyaloglar, uzun uzun bakışmalardan uzak sahneler, hızlı ilerleyen hikâyesi sayesinde Paramparça, haklı başarısının gururunu yaşamalı elbette..
                Demek ki neymiş…Yapılabiliyormuş böylesi..İzlerken insan düşünmeden edemiyor..
                Gelelim dün akşamki bölümden bizim payımıza düşenlere..

                Küçük cadının büyük oyunları…

                Hazal kızımızın boyundan büyük planları var maşallah. Kız yürüyen fitne fesat adeta..İnsanın kafasından, kalbinden hiç mi iyilik geçmez kardeşim. Hâlbuki mis gibi yaşıyorsun, bir elin yağda bir elin balda..Otur keyfini çıkar değil mi..Onca yıl seni büyüten anneni de attın arkana..Daha ne değil mi..Ama yok..Hazal illaki de Dilara’nın kızı olduğunu hatırlatıyor sürekli..Nasıl da çekmiş annesine. Nasıl da kinci, hırslı ve asabi..Bir o kadar da çekilmez. Tüm bunları Dilara da anladı elbette. Evden göndereyim diye niyetlendi ama Hazal kızımız da az değil. Tuttu kesiverdi bileğini..Ama sanırım uyduruk bir kesik olsa gerek. Bir saatin içinde taburcu olduğuna göre..Ben hastane sahnesinde, Gülseren’in o telaşına üzüldüm. Eminim izleyen herkes çok üzüldü, ağladı..Gülseren öyle güzel gösteriyor ki annelik nedir, Hazal ise öyle bir anneye layık evlat olmadığını ispat ediyor her olayda..Aslında Dilara’da Hazal’ın gerçek yüzünü gördü ama sırf Gülseren’e inat ona sahip çıkıyor sanki..Hazal eninde sonunda çok pişman olur dilerim..

                Ah be Dilara. ..Sen koskoca bir sevginin önünde duramazsın.

                Hazal’ı ben doğurdum benim yanımda kalsın, Cansu’yu ben büyüttüm o da benim yanımda kalsın..Oldu Dilara..Dünyayı sen döndürüyorsun çünkü değil mi..Ne hırs varmış kadında anlamadım gitti. Her an Gülseren’i suçlayarak kendini aklamaya çalışan, Gülseren’i aşağılayarak kendini daha kaliteli zanneden Dilara, kendinin hiç farkında değil gerçekten..Kadın yürüyen asabiyet abidesi adeta..Her an suçlayacak birilerini buluyor, kendi sütten çıkma ak kaşık..Yahu dön kendine bir bak..Herkesi kontrol etme ve yönetme hırsından bir türlü kurtulamayan Dilara, para ile her şeyi halledebileceğini sanan duygusuz, kalpsiz ve sevgisiz bir kadın sadece..Cansu’nun kendinden neden uzaklaştığını bu yüzden anlayamıyor belki de..Hazal’ın para için yanında kalmak istediğinin de farkında aslında, ama bir türlü kibrini yenip bir parça sevgi vermeyi denemiyor. Onun için Hazal’ı kazanmak, Cansu’yu Gülseren’den koparmak en önemlisi. Kendinden başka kimseyi düşünmeyen, paranın ve gücün her şeyin önüne geçebileceğini zanneden Dilara, ne yazık ki, Gülseren’in çok kısa bir zamanda Cansu’nun yüreğine doldurduğu sevginin önüne geçemedi. Oh, çok ta güzel oldu. Dilara, çocukları falan düşünmüyor aslında, onun tek düşündüğü Gülseren’i yenmek..Gülseren ise her ki kızının da mutluluğunun derdinde, çünkü o gerçek bir anne..

                Gel Cihan, git Cihan…

                Sen koskoca şirketleri yönet, emrinde bilmem kaç yüz adamın olsun, tek bir imzan her işi halletsin, ama iki de bir kapının önüne bavulların atılsın. Cihan’ın sabrına gerçekten hayranım. Gerçek olamayacak kadar hayal kahramanı aslında..Dün akşamki bölümde Dilara ablam, Cihan’ın bavullarını yine kapının önüne koydu. Hayır, ne zannediyor acaba..Cihan, aman yapma etme Dilara mı diyecekti. O kadar yıllık kocasını tanımayan Dilara, hem resti çekti hem de Cihan geri adım atmayınca avukatına koştu..Dilara’nın avukatı Candan’da ne sinir kadın. Tıpkı kendisi gibi bir avukat bulmuş. Hayır, anlamadığım nokta, bu Candan hukukçu değil mi..Oturup kanuni yoldan işleri çözmeye uğraşmak yerine, habire plan program strateji kurmak neyin nesi..Bu arada Dilara’nın her bölüm daha çekilmez bir kadın olduğunu fark ettiniz eminim..Ebru Özkan, tek kelime ile nefis..İzlerken sinir olsam da, oyunculuğu karşısında alkışlar bile yetersiz kalacak..

                Biri Cansu diğeri Hazal..Biri anne derdinde diğeri para..

         Hazal’ın yerinde Cansu olaydı, bizim küçük cadı bir damla gözyaşı dökmezdi eminim..Hastaneye koşan Cansu, aynı zamanda annesine de koştu..Dilara, Cansu’nun inadından gittiğini söylese de, Cansu gerçek anne sevgisinin peşinden koştu gitti. İşin ilginç yanı, Hazal’a her defasında tercih yaptıran Dilara, söz konusu Cansu oluna, kızına söz hakkı bile vermiyor. Çünkü biliyor ki Cansu, babası gibi paradan önce sevgiye önem veriyor..Öyle de oldu, Cansu Gülseren’in elinden tuttu gitti. Annesinin yanında, sevgi manyağı olacak kesinlikle..Cansu’nun da istediği o zaten..Para pul kimin umurunda..Zaten dağ gibi babası var arkasında..

                 Ah Keriman…Ne çektin bu parasızlıktan…

               Özkan ile Keriman, şüphesiz ki dizinin en komik ikilisi..Keriman, zaten başlı başına bir olay…Özkan ile hiç geçinemeyen, gözü de paradan başka bir şey görmeyen Keriman, sürekli olarak Hazal’ı ben büyüttüm diyor ya...Çok gülüyorum. Aman büyüttün de, sanki çok iyi büyütmüşsün, çok güzel yetiştirmişsin..Marifetmiş gibi övünüyor birde..Özkan, başına bela oldu kadının, Keriman para peşinde koştukça, para da ondan kaçıyor adeta..Kadıncağız da kendini yemeğe veriyor ne yapsın. Her an ağzına bir şeyler tıkıştıran Keriman sayesinde, yemek yemekten falan soğuduk ne yalan söyleyeyim..Hani para için her şeyi yapacak tipler vardır ya, hah…Keriman tam öyle biri işte…Kâh ağlamaklı bir dille yalvaran, kâh işi kavgaya döküp üste çıkan Keriman, Nursel Köse’nin hayran olunacak oyunculuğu sayesinde bu kadar sevildi bu kesin..Hani tesadüfen o mahalleye yolunuz düşse, o evin önünde gözleriniz pencereden bağıran bir Keriman arar..Dün akşam da çok güldürdü beni Keriman..Gülseren evden giderken, beni de götür diye yalvarmaz mı..Yahu seni seni götürür mü Gülseren. Kadın zar zor kurtuldu zaten senin elinden..Haydi şimdi Özkan ile sen uğraş dur bakalım..

                Cansu ile Gülseren, baş başa yepyeni bir hayatta…   

        Gülseren’in gururunu bir kenara bırakıp Cihan’a gitmesi, bazı kadın izleyiciyi sinirlendirmiştir mutlaka. Ama çaresizlik dediğin şey, gurur mu bırakır insanda. Gülseren artık öylesine bunaldı ve yoruldu ki, Cihan’a sığınmaktan başka çare bulamadı. Çok ta iyi yaptı vallahi, mis gibi evine oturdu kızıyla. Hele de Dilara, avukatının ofisinde, Cansu’nun kendine koşa koşa geleceğini beklerken..Ama Gülseren bu…Cansu için razı oldu yeni bir eve, yeni bir hayata. Öbür tarafta yine çabalamakta Derya’nın börekçi dükkânında. Bu Derya’nın kocası nerelerde bilen var mı..Ben mi izlerken kaçırdım, adam vardiyalı mı çalışıyordu neydi yanlış hatırlamıyorsam, şimdi hiç ortalarda yok. Neyse, börekçi dükkânında kendi kazancının peşinde olan Gülseren, Dilara ile arasındaki savaşta galip gelecek mi hep birlikte göreceğiz..

                Gülseren'in gömlekleri..

           Yazmadan edemeyeceğim, Gülseren'in giydiği üzerinden buram buram kalite kokusu gelen, tiril tiril, ipekli gömlekleri çok şık. O hayatı yaşayan bir kadının bu kadar şık ve kaliteli gömlekler giymesi gözlerime battı benim..Bir de saçı baş sürekli  darmadağın olan Gülseren'in kusursuz makyajı da insanı rahatsız ediyor. Keriman ona nazaran çok daha doğal geliyor bana..Olması gerektiği gibi..

             Herkes bencil, herkes paramparça..

Aslında Gülseren dışında herkes biraz bencil davranıyor..Cihan bile, Dilara’yı hep bencillikle suçlarken, Gülseren’in kızlarını görmeye hakkı olduğunu söylerken, Özkan karşısında duygularına yenilip Cansu’yu paylaşamadı. Çocuklara hiç soran yok bu arada. Herkes kendi derdinde..Cihan, Cansu’dan asla vazgeçmiyor, Hazal’a henüz tam ısınamadı..Dilara, ikisini de yanında istiyor, tamamen kibir odaklı. Ozan, hala Hazal’ı kabullenemedi. O da paramparça oldu. Ozan’ın bu hafta annesine patlaması da keyiften dört köşe etti beni..Kızlar deseniz, zaten şaşırdılar, arada kalmaktan yoruldular..Şimdi de Dilara’nın Özkan ile oturup plan kurması çıktı hepsinin üstüne..Ama ben olsam, Özkan’a fazla güvenmezdim. Her an karşı tarafa geçebilecek bir tip Özkan..Ne düşündüğünü anlayamadığımız tiplerden. Bakalım Dilara, savaşın yeni cephesinde, nasıl bir strateji uygulayacak. Hep birlikte görelim diyerek paramparça yazımıza burada son verelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/_BlackPearI_





                

9 Mart 2015 Pazartesi

Yeni cici diziler..

            Maral…

            Uzun süredir, Hazal Kaya’nın yeni dizisi ile ilgili haberler çıkmakta ve açıkçası merakla beklenmekteydi..Ne yalan söyleyeyim, beni bilenler bilir, öyle hiçbir oyuncunun hayranı ya da fanı falan değilimdir, kimsenin şahsına da herhangi bir lafım olmaz, ama oyunculuk dedin mi konuşurum, kimse de beni tutamaz, beğendiysem alkışlarım, beğenmediysem de bunu açıkça yazarım..

            Maral, bir aşk hikâyesi olacak besbelli. Kahramanları da Maral karakteri ile Hazal Kaya ve Sarp karakteri ile Aras Bulut İynemli..Öncelikle Hazal Kaya’dan başlayayım..Saçının şeklinin değişmesi dışında ben Hazal Kaya oyunculuğunda hiçbir değişiklik göremedim ne yazık ki. Adını Feriha Koydum dizisinde ne ise, şimdi de aynısı. Biraz daha güler yüzlü o kadar. Ama bakışından tutun, sesindeki vurguya kadar her şey aynı. Karaktere ekstra bir oyunculuk katmamış ne yazık ki. Dolayısıyla Maral karakteri aslında izlediklerimizden farklı bir karakter olmasına rağmen, sıradan bir oyunculuk gösteren Hazal Kaya sebebiyle beni pek heyecanlandırmadı.

            Aras Bulut İynemli ise şahane..Bakın, sırf onun için izlenir bu dizi. Maral’ın çalıştığı pastahanenin çikolata şefi olan Sarp kardeşimiz, Biskolata erkeklerini bile gölgede bırakacak bir cazibeye sahip. Serseri, ukala ve ilk bölümün sonunda anlaşıldığı üzere biraz karanlık bir karakter. Hani gündüzleri melek, geceleri şeytan olan tiplerden olsa gerek..Ama sevgili Aras öylesine başarılıydı ki, böyle bayıla bayıla izledim ne yalan söyleyeyim..

            Dizilerimizin olmazsa olmaz karakteri zengin, hırslı kötü kadın karakterinde Ceyda Düvenci elbette ki şahane iş çıkarmış. İyi kalpli kadın rollerinden, entrikacı kötü üvey anne karakterine jet hızıyla geçiş yapıp, cuk diye oturan Ceyda Düvenci, Deniz karakteriyle, Maral kızımızın başına epey iş açacak gibi görünmekte. Eşi Halis karakterinde ise Reha Özcan’ı görünce içim ferahladı. Acımasız karakterlerin bir numaralı oyuncularından olan sevgili usta, kötülükte eşi Deniz’den geri kalmayan Halis beyimizi keyifli hale getirecek bir unsur elbette.

            Her şeyden önce, mağazada çalışan garson kızın, bir gecede koskoca mağazaya yönetici olması saçmalığını söylemeden edemem..Kurgu bile olsa, ben izlerken kendimi bir parça saf yerine konmuş hissediyorum. Nerede görülmüş, koskoca mağazanın başına, her bölümden haberi var diye garson kızı yönetici yapmak, tüm yetkilerini devir etmek. Maral kızımızın maşallahı var gerçi, mağazada iki adım yerde akşama kadar nefes almadan koşturduğu halde, koskoca bilmem kaç katlı mağazanın her biriminin detayından haberi var. Nasıl olduysa artık orasını anlayamadık. Hikâyenin ilk bölüm olması itibariyle çok eksik tarafı olduğu kesin, ilerleyen bölümlerde bu eksikler tamamlanır diye tahmin ediyorum. Şüphesiz ki, çok kaliteli oyuncular var. Bakalım bu hikâye nasıl ilerleyecek diyerek ben birkaç bölüm daha şans vermek istiyorum Maral dizisine…


            Serçe Sarayı..

         Aaaa bakın işte bu şahane bir iş olmuş..Oy oy oy…Kimi sayayım ben şimdi size..Öncelikle Serçe karakterindeki Songül Oden, elbette ki güzel iş çıkarmış. Hoş, bana Umutsuz Ev Kadınlarındaki Yasemin karakterine benzer bir karakter gibi geldiyse de, öyle panik ve deli dolu halleri yoktu. Serçe karakteri daha çilekeş, daha mutsuz bir karakter..Erkek egemen toplumda, hala bir yerlerde kadının yalnızlığının herkesin gözüne battığı bir mahallede, çocukları ve kardeşiyle yaşam mücadelesi veren, eşini kaybetmiş, geçmişteki aşkı ile burun buruna yaşamak zorunda kalan, üstelik eşinin yıllarca kendini aldattığını öğrenip bunun acısıyla başa çıkmaya çalışan Serçe karakterini ben çok sevdim..

            Dedim ya, hangi birini yazayım..Oyuncular öyle güzeller ki, her biri ayrı yazı konusu olur vallahi..Serçe’nin başının tatlı belası, Kadir karakterindeki Mert Fırat, neyi oynarsa izlenecek bir adam mesela..Nasıl bitirim, nasıl delikanlı ve nasıl âşık bir adam Kadir. Henüz Serçe ile arasındaki acıklı aşk hikâyesinin detaylarını öğrenemedik ama ilerleyen bölümlerde hepsinin bizi sarıp sarmalayacağından eminim..

            Muhtemelen Kadir kardeşimin rakibi olacak gibi görünen öğretmen Ali Rıza karakteri ise Alican Yüce soy’a çok yakışmış..Nasıl güzel olmuş öğretmen rolünde. Bana Artık Hicran De dizisinin çok kısa süren serüveni sebebiyle izlemelere doyamadığımız sevgili Alican Yücesoy ile de buluşmuş olduk böylelikle..

            Peki, Erkan Bektaş desem ne dersiniz. Büyük oyuncu, onun da her karakterini çok severek izlerim..Üstelik her karakterde imajı mutlaka değişir Erkan Bektaş’ın..Serçe Sarayı dizisinde de bıyıklı halini önce tanıyamasam da, sonrasında sesinden ve bakışlarından onun olduğunu çıkarınca sevinçten ağzım kulaklarıma gitti yemin olsun. Serçe’nin en yakın arkadaşı Aliye ile evli olan Mahir karakterinde karşımıza çıkan Erkan Bektaş, eminim nefis oyunculuğu ile bizlere keyif verecektir. Eşi Aliye karakterinde ise yine çok başarılı bir oyuncu olan Selen Öztürk var..Muhteşem Yüzyıl’ın Gülfem Hatunu, Benim adım Gültepe dizisinin kavgacı Meziyet’i Şimdi Serçe’nin en yakın dert ortağı..Neşeli, hareketli deli dolu Aliye ve kol kola gezdiği Süheyla Serçe’nin en yakın iki dostu olmuşlar..Peki Süheyla kim dersiniz. Esra Dermancıoğlu diyeyim siz anlayın gerisini. Nam-ı Diğer Fatmagül’ün yengesi..Esra Dermancıoğlu, o kadar sevimli ve cilveli bir oyunculuk gösteriyor ki, bayılmamak elde değil.

            Tüm bu güzelliklere Gülen Karaman, Turgay Kantürk, Serkan Ercan gibi ustalar da eklenince Serçe Sarayı, hikâyesiyle, müzikleriyle, oyuncularıyla, tadına doyulmaz bir şölen olmuş gerçekten. İlk bölümünü dikkatle ve keyifle izledim. Hata falan aramadım, oturup keyfini çıkardım, ilk bölüm için hayli dolu dolu idi, hikâyeyi dallandırıp budaklandırmadılar, izleyiciyi oyalamadılar, meraklandırdılar ama tüyolar da verdiler. Dolayısıyla Serçe sarayı yeni başlayan diziler arasında takip edilecekler listeme aldığım dizilerden biri oldu..Uzun ömürlü olsun diyerek yazımızı burada noktalayalım..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/_BlackPearI_