15 Haziran 2016 Çarşamba

Kırgın Çiçeklerden bomba gibi bir sezon finali..

Biz onları çok sevdik..

Tam 50 bölüm onlarla ağladık, onlarla güldük..Hayatları, yaşadıkları çok acı olsa da..Kendileri çok güzel, birbirlerine olan bağlılıkları da, hataları da, aşkları da..

Kırgın Çiçekler, yaşadığımız toplumun kanayan iki sorununa, tüm samimiyetiyle parmak bastı..Bunlardan biri aileden, aile ortamından ve sevgisinden uzakta yaşayan evlatlarımızın dramı..Diğeri ise ülkemizde de sıkça rastladığımız taciz ve tecavüz gibi her türlü insan haklarına aykırı bir fiil..

Her şeyden önce böyle bir konuyu kaleme alıp, bunu cesaretle ekrana taşıyanlara, izleyiciye o gerilimi veren oyunculara, kocaman bir teşekkür etmek isterim.

Kırgın Çiçekler, tam 50 haftadır, zirveyi bırakmadı. Hatta Pazartesi akşamlarının çok seyredilen bazı dizilerini bile geride bıraktı. Bu başarının altında elbette hikâye kadar, usta oyuncular,genç ve yetenekli kadro yatıyor..

İki gün önce sezon finaline giden Kırgın Çiçekler, çok ama çok başarılı bir bölüm ile ekrandaydı. Bakalım sezon finalinde neler neler yaşanmış..

Öncelikle güzel haberlerden başlayalım. Feride kızımız ile Toprak kardeşimiz nişanlandı, yeni sezona da düğün olur inşallah. Hoş, Feride’nin nişana hazırlanışını görünce, düğün için neler yaşayacağız Allah bilir..Dizinin belki de en komik karakteri Feride. Onun maceralarını izlemek çok eğlenceli..Feride’nin gel-git halleri çok keyifli ama bir o kadar da iyi kalpli bir kız o. Yetimhanedeki kızlara Neriman hanımdan çok sahip çıkan, onları hiç yalnız bırakmayan, her sıkıntılarına gece gündüz koşan bir melek adeta..O huysuz, patavatsız ve çokbilmiş kayınvalidesi bile onun o iyi kalbine vurulup kaldı. Ben illaki Feride ile Toprak çiftinin ailelerinin anlaşamayacağını ve olayların büyüyeceğini hayal etmiştim ama zannettiğim kadar kötü olmadı, her şey çok dengeli ve sevimli anlatıldı ekrandan. Ama Allah için, Feride ile Kayınvalidesinin nişan elbisesi alışverişinden sonra, çok sevgili usta oyuncu Gülen Karaman’ın dizi kadrosuna kalıcı olarak dâhil edilmesini bekliyorum. Zira yeni sezonda Feride , Neriman hanım dışında, kayınvalidesi ile de çok komik bir ikili olur diye düşünüyorum..

Dizinin olmazsa olmazı Neriman hanıma gelince. Onu da ayrı bir usta oyuncu Sacide Taşaner oynuyor ve dizinin başından beri benim favori karakterlerimden biri..Lafını çekinmeyen, hatta bazen o da patavatsız olabilen, Feride ile sürekli didişen, emeklilik zamanı çoktan gelmiş huysuz ama kalbinin derinlerinde merhametli bir kadın o. Feride ile sürekli didişiyorlar, çok tatlılar. Ben şahsen dizide onun hikâyesine çok fazla yer verilmediğini düşünüyorum. Belki yeni sezonu bekliyorlar, kim bilir. Neriman hanımın bir kızı var bildiğimiz kadarıyla, uzaklarda..Neriman hanımın hayat hikâyesinin de ucundan kıyısından işlenmesini, onu böylesine aksi, huysuz yapan olayların ekrana yansımasını çok isterim..

Neriman Hanım biraz soğuk bir kadın, özellikle kızlara karşı. Onda bir anne şefkati göremiyoruz pek. Ama Emine anne deyince akan sular duruyor..Evlat acısını en derininden yaşayan ve şüphesiz Birgül Ulusoy oyunculuğu ile bizlere de yaşatan Emine anne, yavaş yavaş kendini toparlamaya başladı Gülcan sayesinde. Ve bize aslında şunu öğretti. Anne olmak, illaki de doğurmak değildir, bunu onun kızlara olan yakınlığından da anlıyoruz. Emine Anne, kendi yaralarını, başkalarının yaralarını sararak iyileştiren bir kadın. Mesude gibi bir anne örneğinden sonra, dizide Emine anne gibi bir karakter olmasa, eminim sinirden perişan olurduk hepimiz. Neyse ki Mesude’nin evladına karşı olan acımasızlığını, Emine annenin sonsuz şefkat ve sevgisini izleyerek törpülüyoruz bir nebze.

Bir diğer annemiz Banu yine ortada kaldı. Ekrem, karısı Selin’e daha fazla karşı koyamadı ve çekip gitti..Bu kadının kaderi midir nedir. Ne zaman hamile kalsa terk ediliyor, belki de ilk çocuğu Kader’e yaptıklarının cezasını çekiyordur kim bilir. Banu, Mesude’nin biraz daha akıllısı diyelim. O, para için evlatlarını kullanan bir kadın..Eninde sonunda terk edileceğini bildiği için de hemen hamile kalıveriyor. Malum, bizim dizilerde hamile kalmak çok kolay. Kader’e yaptıklarından sonra üç çocuk annesi olmayı hiç hak etmiyor,başına gelenler de beni çok üzmüyor..

Okuldaki tiyatro gösterisi hazırlığı dizinin başından beri işlenen bir konu idi. Zaman zaman kızların ve arkadaşlarının çalışmalarına ortak olduk. Ve fakat ne yazık ki, bu sahneye çok özenilmemiş gibi geldi bana. En azından sene başından beri hazırlandıkları oyunda şamata yapmak çok hoş olmadı..Öğretmenlerini rezil etmekle kalmadılar, kendilerini de rezil ettiler..Zira Kırgın Çiçekler dizisindeki tüm gençler çok yetenekliler, onların tiyatro sahnesinde şöyle şahane bir oyun çıkardığını görmek güzel olurdu. Ama yinede gençlerimizin o tatlı, sevimli hallerini göz önüne alırsak, kızamayacağım çok fazla..Çok ama çok tatlılar zira..Hele hele oyunun sonunda Güney diz çöküp, Songül’e evlenme teklif edince tüm olumsuzluklar silinip gitti..

Oyun sonunda Kader’in aldığı ilaçların etkisiyle bayılması, gençlere bu konuda dikkatli olmaları konusunda güzel bir örnek olmuş..

Ben Songül ile Güney’ciyim canlar. Başından beri ikisini de çok severek izliyorum. Her ikisi de çok başarılı iki oyuncu adayı. Songül karakterindeki Gökçe Akyıldız  ve Güney karakterindeki Arif Diren çok iyi performans gösteriyorlar. Gelecekleri çok parlak..Ama şu bir gerçek ki, Kırgın Çiçekler dizisinin tüm gençleri inanılmaz başarılı, Hazar Motan Cemre karakterinde sezon boyunca harikalar yarattı, Meral karakterindeki Aleyna Solaker, Eylül karakterindeki Biran Damla Yılmaz, Kader karakterindeki Naz Çağla Irmak, Serkan karakterindeki Mehmet Aykaç..Hepsi birbirinden başarılı. Bu arada oyunculuk dışında, Cenk karakterini oynayan Yunus Emre Terzioğlu eridi ekranda adeta..Verdiği kilolar dikkatimizden kaçmadı..

Defne’nin yaptığı büyük hata da aslında genç kızlar için çok güzel bir örnek olmuş. Neyse ki annesi Nazan hanımın haberi oldu da, kızını o batağa düşmekten kurtardı. Defne’nin kötü bir kalbi yok aslında, olmasın da zaten. Ama çevresine o kadar kötülük yapmakla meşgul ve o kadar kibirli ki, gözünün önündeki oyunu göremedi. Az kalsın hayatı mahvoluyordu ki, Nazan hanım olaya el koydu da, Defne’yi kurtardı..Bu arada, Defne’nin başına gelen sıkıntı sebebiyle intihara kalkışması, güzel bir örnek olmamış. Bunun yerine annesi ile konuşup meseleyi çözme yoluna gitmesi daha şık oldu doğrusu..

Nazan Hanım demişken, sezon finalinin kahramanı oydu adeta..Kızın kurtarmakla kalmadı, mahkemede son anda büyük bir sürpriz yaparak Eylül’e şahitlik yaptı. Sürekli olarak bizi çileden çıkaran Hazan hanım, sezon finalinde bizi çok duygulandırarak bol bol alkış aldı elbette…

Son iki hafta boyunca yüreğimiz ağzımızdaydı, Eylül’ün davası nasıl sonuçlanacak diye heyecanla bekledik. Dizinin ilk bölümünden beri Kemal’e diş biliyoruz cümle alem..Yapmadığı kalmadı, hem de büyük bir cesaretle..Kendini yalan söyleyerek, iftira atarak aklamaya çalıştı. Hatta zaman zaman sevimli ve sempatik olmaya çalıştı ama nafile..Ona Mesude dışında inanan yok..

Ve Mesude..şöyle bir düşünüyorum da, sanırım gelmiş geçmiş en kötü anne karakteri karşımızda canlarım. İnsan Mesude’yi izledikçe, gidip annesine sarılıp öpesi, şükredesi geliyor. Nasıl bir kadındır o..Anne demeye bile dilim varmıyor..Haydi başlarda çaresizlik dedik, Kemal’e muhtaç dedik, çocukları için ona boyun eğip inanıyor dedik ama Mesude annelik kavramını yerle bir etti adeta. Hemen her şartta kocasına inanmayı seçen Mesude, aslında bana sorarsanız Kemal’in suçlu olduğunun farkında. Ama o gerçeği kabul etmek, inkar etmekten daha zor geliyor. Üstelik artık çalışmaya da başladı, kendi ayaklarının üzerinde duruyor diye düşünüyorduk ama Kemal ile boşandıktan birkaç gün sonra evlenivermesi, onun Kemal’e olan zaafını açıklıyor. Kemal’in ağzından duymadıkça, o bu taciz olayına inanmayacak sanırım..

Kemal karakteri için, keşke “böyle tipler ancak dizilerde olur” diyebilseydik ama ne yazık ki pek çoklar..En başından beri nefretimizi kazandı Kemal. Buradan sevgili Cansu Fırıncı’yı kutlamak gerek. Kemal karakteri hayli iddialı ve oynaması cesaret isteyen bir rol. Hele mahkeme sonrası evde Mesude’ye şiddet uygularken, on numara beş yıldız oynamış..Malum bizim ülkemizin meşhur Tecavüzcü Coşkun’u var. Adamın üzerine yıllarca yapışıp kalmıştı bu rol. Bu noktada böyle bir karakteri cesaretle ve başarıyla ortaya koyan Cansu Fırıncı, Kemal karakterinden nefret ettirirken, oyunculuğu ile de hayran bıraktı herkesi. Kemal’e yarı esprili, muzip bir tavır ekleyerek, karakterin çirkinliğini bir nebze yumuşatmaya çalıştı. Ve fakat ne çare..Biz Kemal’den ve onun gibilerden hep nefret ettik. Onun ceza alması, dizide bile olsa yüreğimize su serpti..

KEŞKE KEMAL GİBİLERİN SONU DAHA DA BETER OLSA..

Gelelim hepimizin heyecanla beklediği mahkeme sahnesine..Öncelikle mahkeme sahnesindeki birkaç sıkıntıyı söylemek isterim. Orası tiyatro sahnesi değil, mahkeme bana biraz lakayt geldi, işlenen dava taciz davası, ciddi bir havası olması lazımdı mahkemenin ama adeta sirke çevirdiler. Mahkemede öyle kafanıza göre konuşamazsınız, ikide bir ayağa fırlayıp bağırıp çağıramazsınız, hâkim sizi öyle sessiz sakin dinlemez, hâkim karakterinin daha sert sunulmasını beklerdim, ayrıca mahkemede şahitlik etme ihtimali olan kişiler mahkeme salonuna giremezler. Ayrıca genelde 1.derece akrabaların şahitliği çok geçerli sayılmaz. Kimlerin şahit olacağı bellidir, dolayısıyla o kişiler mahkeme salonuna çağrılmadan girmezler, mahkeme esnasında “haydiiii ben seni şahit gösteriyorum, gel şahitlik et” gibi bir ifade olamaz... Olsa bile seyirciler buna müdahale edemezler, mahkeme salonunda hakaretler havada uçuşamaz. Mahkeme öyle hemen ertesi güne ertelenmez, adamların elinde tek dosya yok sonuçta..Davalı konumundaki Kemal’in mahkeme salonunu terk edip, kaçıp gitmesi de ayrı bir gariplik olmuş..Tüm bunlar göz ardı edilmişti ama biz en çok mahkemenin sonucuna odaklandık..

Mahkeme sahnesinde çok ama çok vurgulu bir cümle vardı...Arkadaşları Eylül’ün haklılığını ispatlamak için şahit, delil ararken avukatın ettiği “Eylül’ün annesi, onun yanında olsaydı, bunların hiç birine gerek kalmazdı” cümlesi, evladının yanında olmayan, onu suçlayan, cezalandıran ailelere bir tokat gibi indi adeta..

Ve kocaman bir sürpriz oldu..Nazan hanım mahkeme salonunda, gördüğü her şeyi anlattı ve Kemal 2 yıl hapis cezası aldı. Fazlasıyla gerilim ve gözyaşı dolu bir sahneydi, defalarca izledim ve her defasında ağladım..Veda Yurtsever, hayli iddialı bu sahneyi öyle güzel oynamış ki, Eylül’e hep karşı olan Nazan hanımın bile ondan yana oluşunu öyle güzel bir ruh haliyle anlatmış ki, helal olsun dedim izlerken.. 
Bu sadece bir dizi. Elbette gerçek hayatta çok daha şiddetli yaşanıyor bu acılar, üstelik hak ettikleri cezayı da almıyor suçlular. Kırgın Çiçekler’de ailesiz, sevgisiz, birbirine tutunan bu gençlerin yaşadığı olaylar, bir yerlerde yaşanıyor, genç kızlar tecavüze uğruyor, öldürülüyor, aileleri tarafından terk ediliyor, hayatları daha doğarken tepetaklak oluyor..

Kırgın Çiçekler dizisinde, gerçek hayatta sağlanmayan adalet işledi ve Kemal hapishaneye gönderildi. Kemal’in hapse girmesini kutlarcasına, Feride ile Toprak nişanlandı, gençler doyasıya eğlendiler ama ne yazık ki sonu kötü bitti.

Final sahnesinde tüm gençlerin koyun koyuna vurulmaları, sezon finaline damgayı vurdu adeta. O kızlar Feride’nin evinde niye kaldılar, Feride ortalıkta yokken onların o evde ne işi var, o yatağı yorganı nereden buldular, hepsi tartışılır, ama hepsinin bedenlerinden sızan kan, koskoca üç aylık tatil nasıl geçecek diye düşündürdü beni. Muhtemelen ölmeyecekler ama yaşattıkları heyecan yeter..

Keşke bu tacizler tecavüzler hiç yaşanmasa, bu zulme ugrayan genç kızlarımız, kadınlarımız suçlanmadan, kendilerine inandırabilseler..Bu çirkin fiili işleyenler en ağır cezayı alsa..

Kırgın Çiçekler, hayatın acımasızlığı ile savaşan masumların hikâyesi..İkinci sezonunu iple çekeceğiz..Ben onları çok özleyeceğim..Şimdilik bu kadar diyelim ve yazımıza son verelim..


Siyah İnci’den sevgiyle…





11 Haziran 2016 Cumartesi

Efsane dizi Karagül'ün ardından, dilim döndüğünce..

Ve efsane dizi Karagül, 4 sezon sonunda dün akşam veda etti ekrana ve izleyicilerine..
Meğer ne kadar yer etmiş içimde..Son sahneden sonra kalakaldım ekran başında öylece..
4 sezon boyunca hep zirvede…
Anlattığı hikâyeler dolaştı hep dillerimizde…
Her gerçeği önce gözlerimizin önüne serdiler, sonra yüreğimize..
Aşklarıyla, analarıyla, acılarıyla, iyisiyle kötüsüyle…
Her bir karakteri , her birine ayrı bir yazı yazılsa, sayfalarca anlatılacak derinlikte..
Dilden ötede, gönüllerin içinde..
Anlatamayız gerisini Karagül izlemeyenlere..
O halde, izleyenler için dökelim kalemin uçundan Karagül’ü, dilimiz döndüğünce…

Şahsi fikrimi belirteyim ki, izlediğim en iyi finallerden biriydi Karagül finali, adına yakışır bir final yaptılar, öyle aceleye getirilmemiş, her hikâyenin sonu bağlanmış, ölenler bir yana, kalan karakterlerin hepsini derli toplu bir araya getirmişler. Finalde iyiler kazandı, kötüler kaybetti. Seyircinin istediğini verdiler, ağlattıkları kadar izleyicinin yüzünü güldürdüler, özene bezene yapılmış bir final olmuş..Ben ağlayarak ve anlamaya çalışarak izledim finali…Özellikle Baran ile Ebru’nun kavuştuğu sahnede ağlamayan kalmadığına eminim. Zaten final bölümünün çarpıcı iki sahnesi, Baran’ın Ebru’ya “anne” dediği sahne (yazarken bile içim titriyor) ile Asım ile Kendal’ın buluşma sahnesiydi..

Bu kadar hikâyenin sonunu doğru düzgün bağlamak kolay iş değil..Ekibin neden 4 sezon boyunca bu kadar büyük bir başarı sağladığını buradan da anlıyoruz.

Final için tek eleştirim, Baran’ın karar verme aşaması fazla uzundu, o sancılı bölümleri kısa kesip, mesela Ada’nın nişanı için bir sahne yapılabilirdi, finalde ağırlık Kendal ve Baran’a verilmiş, diğer karakterlerin hikâyeleri biraz kısaltılmış böylelikle…Ama mesela aradan geçen 2 yılı, ekranın altına yazmaktansa, Özlem’in çocuğunun doğum günü pastasındaki 2 rakamı ile izleyiciye sunmak, çok zeki ve şıktı doğrusu..

Gelelim efsane dizimize…

4 sezon boyunca aslında bir ana-oğul hikâyesi izledik, dizinin ana teması buydu ama araya öylesine kadın hikâyeleri yerleştirilmişti ki, her biri ayrı dert oldu içimizde.

Anaları vardı Karagül’ün her biri bir diğerinden ayrı dertte..Her biri analığı öğretti bize farklı açılardan.

Emine ile bir annenin fedakârlığını ve sabrını öğrendik, Sibel ile çaresizliği, Ebru ile güçlü olmayı, direnmeyi, Özlem ile evlat acısını, Narin ile sevgiyi…

Ve tüm bunların toplamı olan Kadriye ananın konağı dimdik ayakta tutan heybetini..

Karagül, dünya üzerinde nasıl tek ve eşsiz ise, Karagül anneleri de öyleydiler..Benim anneler arasındaki favorim, Asım'a hem anne, hem baba olan Emine anne idi. Hülya Duyar, öyle nefis oynadı, öyle şahane sahip çıktı ki oğluna, her ikisini de yüreğimizin içine sımsıkı alıvermek geldi izlerken..

Gençleri vardı Karagül’ün, her biri bir diğerinden farklı problem yaşayan..Aslında hayatın içindeki pek çok gencin hikâyesini anlatan.

Ada gibi isyankârdır kimileri, kimileri Baran gibi öfkeli ya da Maya gibi uysal ve destekçi..Ayşe gibi kabuğunu kırmaya çalışan, Melek gibi bir damla sevgi arayan, Serdar gibi ne olduğunu arayan, Emre gibi tüm çevresine mutluluklar saçan pek çok genç karakteri tanıdık, sevdik, bağrımıza bastık, onları anlamaya çalıştığımız da oldu, kızıp öfkelendiğimiz de..

Aşkları oldu Karagül’ün ..Her biri ayrı hüzün, her biri ayrı gözyaşı oldu gözlerimizde, bir aşkın bedelinin ne kadar ağır olabileceğini gördük Murat ile Ebru aşk hikâyesinde. Murat’ın Ebru ile beraber olabilmek için yaptığına, Baran’ı Ebru’dan koparıp Narin’e vermesine, fedakârlık mı diyeyim, hata mı diyeyim, hala tereddütteyim.

Melek ile Sabri aşkı ise hayli hüzünlü bir hikâye oldu, zaten dizinin başından beri Melek ve onun aşkları hep hüzün ile bitti. Konağın ve ailesinin içine sıkışıp kalmış bir genç kızın, her hayalinin suya düşmesi, abisinin baskısına boyun eğmek zorunda kalışı, sevdiği herkesi kaybetmesi, dayanılacak gibi değildi..

Baran ile Ayşe aşkı ise ilk sezonlarda çok keyifli giderken, yaşanan olaylar, bu aşkı çok korkunç bir bataklığa sürükledi adeta. Artık bu aşktan kimseye hayır gelmez dediğimiz anda bile, Baran ile Ayşe’nin bir çıkış yolu bulmasını istiyorduk aslında..Zira onların aşkı, dizinin en temiz, en masum aşkıydı..Hayli zor bir yolu yürüdüler beraber, çok fazla sınavdan geçtiler, çok fazla acı çektiler. Ama sonunda mutluluğu buldular, çok ama çok hak ettiler, Ayşe ile Baran için farklı bir final olsaydı, gerçekten çok üzülürdüm, itiraf edeyim..

Ada ile Serdar aşkı ya da Emre ile Maya aşkı, Baran ile Ayşe kadar titretmedi içimizi zira onlarınki hayatın içinde yaşayan masum temiz flörtlerdi, inişler çıkışlar, kavgalar kıskançlıklar derken, sürekli dram izleyen Karagül izleyicisinin arada yüzünü güldürdüler..

Özlem ile Kasım aşkı ise ciddi ciddi Karagül’e damgayı vuran aşklardan biri oldu. Çok ta yakıştılar, Özlem’in gencecik yaşta kendisinden büyük bir adama, öylece verilip konağın içinde adeta hapsedilen ve o acımasız hayatı yaşamaya zorlanan bir kadın olması, içimizi çok acıttı. Onun Kasım ile belki de ilk kez kalbinin atmaya başladığını, o aşkı yaşadığını görmek, her ne kadar evli bir kadının yasak aşkı olsa da, gözümüze batmadı..Çünkü Özlem’in yaşında bir kadının yeri o konağın içinde bir kuma hayatı değildi..Finalde, Özlem ile Kasım mutlu bir hayat kurdular, Ayşe ve bebekleri ile beraber mutluluğu buldular, bizim de istediğimiz resmi bize sundular..

Narin ile Oğuz aşkı ise, bir türlü kendini toparlayamayan bir aşktı, ne iyi olabildiler, ne ayrı kalabildiler, en sonunda Narin’in ölümü ile noktalanan bu aşk hikâyesi, dizinin en derin ve hüzünlü aşkı idi diyebilirim..

Tüm bu kadınlar, gençler, aşklar bizi içine aldı ve çok etkiledi zira biliyorduk ki, tüm bu anlatılan kadınların hayatları bir yerlerde, yaşanmakta. Karagül, gerçeği gözümüzün içine soktu, çekinmeden, saklamadan sundu. Çünkü dizinin dışında, gerçekten de bu hayatlara razı bırakılan kadınlar, genç kızlar, analar vardı ve biz aslında tüm bu kadınların hikâyeleri sayesinde, ne kadar şanslı olduğumuzu da anladık..

Ölümler de oldu Karagül’de..Hem de finale doğru arka arkaya kaybettik karakterleri. Sibel, Melek, Narin, Fırat, Mehdi derken, ben bir ara finalde kimse kalmayacak zannettim ama neyse ki korktuğum gibi olmadı..Bana göre en etkileyici ölüm, Narin’in ölümüydü, isteyerek ve her şeyden vazgeçerek gittiği ölüm, Narin karakterini çok sevmesem de, beni çok etkiledi. Aslında Narin ile Oğuz aşkının mutlu sona gitmesini dilerdim ama Narin yaşadığı sürece, Ebru ile Baran için mutlu bir son olmayacaktı, bu yüzden Narin’in ölümü hüzünlü ama gerekli bir ölüm idi..

Dizinin en iddialı sahneleri, rüya sahneleriydi ve şahsen bu kadar çok dizi izleyen biri olarak, açıkça ifade edeyim, Karagül bu konuda da bir ilk oldu. Hayli gerçekçi ve çok özenilmiş rüya sahneleri vardı Karagül’ün başından sonuna kadar, rüya konuları çok ilginç seçilmişti, konseptlerin her biri inanılmaz başarılıydı, rüya sahnelerinin yerini son iki bölüm Kendal karakterinin halüsinasyonları aldı ve bu noktada da Karagül bir kez daha akıllara kazınacak sahnelere imzasını attı.

4 sezon boyunca dizinin Halfeti’de çekilmesi, karakterlerin neredeyse tamamının kadroda olması Karagül izleyicisine hikâyenin çok gerçekçi sunulması anlamında, elbette büyük başarıydı. Hikâyenin gidişatına göre ölen karakterler oldu elbette, ama kadro olarak, 4 yıl boyunca başka bir memlekette, otel odalarında ailelerinden, sevdiklerinden uzakta böyle bir fedakârlıkta bulunmak her ekibe nasip olmaz. Doğu bölgelerinde başlayan dizilerin pek çoğu, genellikle 3-5 bölüm sonra hemen İstanbul’a geçiş yapmasına rağmen, Karagül ekibi bu konuda da bir ilke imza atmayı başardı.

Halfeti deyince, şüphesiz ki, olayların, dramların arasında izlediğimiz o şahane doğal güzelliklerin adını anmadan olmaz..Yönetmen sevgili Murat Saraçoğlu’nun ve diğer görüntü yönetmenlerinin sunduğu bu görsel şölen alkışlandı ve dile getirildi zaman zaman..Bu arada final bölümünde, Murat Saraçoğlu’nun bir sahnede görünüvermesi de, dikkatli Karagül izleyicileri için bir sürpriz olurken, bu kadar büyük bir ekibin başındaki adam olarak, final bölümünde bir hatıra olarak yüreğimize kazındı.

Dizinin bir başka özelliği, elbette ki edebi sözleri ve felsefi konuşmalarıydı, ben bunu zaman zaman eleştirdim. Zira 7’sinden 70’ine hepsi hatip gibi konuşuyordu dertlendikleri zaman. Bazen çok uzun da konuşuyorlardı ama bir Kadriye ana var ki, dizi tarihinin Ezel’de ki Ramiz dayısından sonraki, en büyük filozofu olarak tarihe geçti eminim. Her söylediği bir ders niteliğindeydi, saatlerce konuşsa dinlenirdi, söylediklerini not aldığımız zamanlar bile oldu, bu elbette Şerif Sezer’in kusursuz oyunculuğu yanında, senaryoyu yazanların da başarısıydı…

Müzikleri de çok başarılıydı dizinin, 4 sezon boyunca çok fazla bir ekleme yapmadılar müziklere, genellikle aynı müzikler kullanıldı, bir iki yeni melodi eklendi ama temel aksiyon müziği zaten hepsine bedeldi.

Ve Kendal..Dizinin lokomotifi..Gelmiş geçmiş en sağlam kötü karakterlerden biri. Dedim ya yazının başında, izlemeyen anlamaz, bu kadar kötü olabilir mi insan diyorsun ama oturup bu adam niye böyle diye de düşünüyorsun. Dizinin başından sonuna kadar her sahnesini soluksuz izlediğimiz Kendal karakterinden nefret edemedik niyeyse. Yapmadığı kalmadı ama hikâye ilerledikçe ona hak verdiğimiz tarafları da vardı. Kendal için sayfalarca yazılabilir, onun tek amacı çok iyi bir baba olmaktı temelde. Babası bildiği adamdan görmediği sevgiyi oğluna vermekti, burada feodal yapının erkek çocuğa verdiği önemi de hissettirdiler bizlere, Kendal, kendisi yüzünden sakat kalan Asım’ın yüzüne bile bakmazken, sağlıklı bir erkek evlat derdindeydi aslında, ama ne istediği evladına kavuşup onunla bir ömür sürebildi, ne de yaptıkları yanına kaldı. Finalde, yüzüne bile bakmadığı Asım, herkes onu terk etmişken yanı başındaydı, Asım babasını koruyup kollarken, bu defa utancından bakamadı Kendal oğlunun yüzüne. Finalin belki de en çarpıcı sahnesi buydu..Kendal öldürdüğü tüm insanların vebalini taşıyamadı, vicdanını susturamadı ve gücünü perişanlığa teslim etti..İçimizden keşke tüm kötülerin sonu böyle olsa diye, dua bile ettirdi.

Dizinin oyuncu kadrosunda, her biri birbirinden usta oyuncular vardı, genç karakterler de onların sayesinde çok büyük yol aldılar, zoru başardılar..Tüm oyuncuları keyifle izledim başından sonuna dek, ama elbette benim de oyunculuk adına favorim olanlar oldu..

Kadriye Ana ve Şerif Sezer için söze gerek var mı..USTA !..Gelmiş geçmiş en etkileyici karakterlerden biri..Onunla oynayan tüm diğerleri, çok ama çok şanslıydılar bana göre..

Genç kızlardan Ayşe..Bu karakter gerçekten çok zordu, zira Ayşe’nin hikâyesi karman çorman ve acılarla dolu bir hikâyeydi, o psikolojiyi Sevda Erginci, zaman zaman konuşarak, zaman zaman ağlayarak, kimi zaman perişan, kimi zaman gençlik ışığıyla, çok güzel yansıttı ekrandan..

Genç erkeklerden Asım..Finalde Asım karakteri engellerinden kurtulup iyileşti ve normal bir genç delikanlı oldu. Normal yürüyen, normal konuşan Asım’ı görünce, Can Atak nasıl bir iş koymuş ortaya çok daha iyi anladık..Engelli bir insanı oynamak kolay değil, hele bunu 4 sezon 125 bölüm boyunca sürdürmek çok başka bir emek ister..Başından beri, Asım karakteri beni çok etkiledi, ona hiç kıyamadım, Kendal’ın her gözünün içine bakışında içim titredi, içindeki sevgi ve merhamet beni çok etkiledi, onun kendini o hale getiren babasına kin duymayışı çok büyük bir dersti bizlere,Asım için çok ağladım itiraf edeyim, final fragmanlarında takım elbiseli bir adam görünce Asım olsun diye içimden geçirdim, dediğim de oldu. Asım babasının görmeyi istediği ama artık elinden bile tutamayacağı bir delikanlı oldu, iyileşti, ama o zaten hep çok iyiydi..

Kadınlardan Sibel..Sibel’in hikâyesi beni çok etkiledi, özellikle kızıyla arasındaki hikâye, yaşamak isteyip yaşayamadığı tüm duygular, kızının yanı başında, ondan çok uzakta bir hayat kurmaya çalışması, yüreğimize oturup kaldı. Ebru Ojen oyunculuğu ile Sibel’i öyle anlattı ki, ben dizide analığı en iyi hissettiren karakterlerden bir olduğunu düşünüyorum..Yanlış anlaşılmasın, dizideki tüm analar çok özeldi ama ben kendimi Sibel’e daha yakın hissettim sadece..

Erkeklerden..Bilmem gerek var mı..Elbette ki Kendal karakteri, kötü deyince aklımıza gelen ilk karakterlerden biri olacak bundan böyle. Mesut Akusta, 4 sezon boyunca kötü bir karakteri ağzımız açık izletti bize ama asıl bombayı son iki bölümde patlattı. Kendal karakterinin Mehdi’nin ölümü ile başlayan çöküş sürecini öyle bir oyunculukla sundu ki, Kendal için üzüldük neredeyse..Şahsen dizinin ilk bölümünden itibaren gerek konuştuğu yerel şivenin başarısı, gerek oyunculuk performansı sebebiyle Mesut Akusta, alkışlanmayı sonuna kadar hak etti..

Alkışlamak demişken, tüm oyuncular, büyük bir özveriyle bize kocaman bir dünya sundular, Şamverdi konağı sakinlerinin sanki gerçekten yaşadığını hissettirdiler, her sahne özeldi, her duyguyu gerçekten yaşadılar ve yaşattılar, yüreklerini ortaya koydular, oynadıkları karaktere büründüler, hatasız , kusursuz bir oyunculuk ziyafeti sundular bizlere.

Karagül yazmakla bitmez demiştim başında..İzleyenler beni anladılar galiba..
Bu yazıda ismini anamadıklarım gönül koymasınlar lütfen bana…
Yazmayı unuttuğum bir detay varsa, affola..
Her birinin önünde eğiliyorum saygıyla..
Alkışlar tüm ekibe, yönetmenine, senaryosunu yazana, set ekibine, oyuncusuna..
Ve sonuna kadar hak edilmiş, asla unutulmayacak başarılarına…

Siyah İnci’den sevgiyle…