Ve
efsane dizi Karagül, 4 sezon sonunda dün akşam veda etti ekrana ve
izleyicilerine..
Meğer
ne kadar yer etmiş içimde..Son sahneden sonra kalakaldım ekran başında öylece..
4
sezon boyunca hep zirvede…
Anlattığı
hikâyeler dolaştı hep dillerimizde…
Her
gerçeği önce gözlerimizin önüne serdiler, sonra yüreğimize..
Aşklarıyla,
analarıyla, acılarıyla, iyisiyle kötüsüyle…
Her
bir karakteri , her birine ayrı bir yazı yazılsa, sayfalarca anlatılacak
derinlikte..
Dilden
ötede, gönüllerin içinde..
Anlatamayız
gerisini Karagül izlemeyenlere..
O
halde, izleyenler için dökelim kalemin uçundan Karagül’ü, dilimiz döndüğünce…
Şahsi fikrimi belirteyim ki, izlediğim en iyi finallerden
biriydi Karagül finali, adına yakışır bir final yaptılar, öyle aceleye
getirilmemiş, her hikâyenin sonu bağlanmış, ölenler bir yana, kalan
karakterlerin hepsini derli toplu bir araya getirmişler. Finalde iyiler
kazandı, kötüler kaybetti. Seyircinin istediğini verdiler, ağlattıkları kadar izleyicinin
yüzünü güldürdüler, özene bezene yapılmış bir final olmuş..Ben ağlayarak ve
anlamaya çalışarak izledim finali…Özellikle Baran ile Ebru’nun kavuştuğu
sahnede ağlamayan kalmadığına eminim. Zaten final bölümünün çarpıcı iki
sahnesi, Baran’ın Ebru’ya “anne” dediği sahne (yazarken bile içim titriyor) ile
Asım ile Kendal’ın buluşma sahnesiydi..
Bu kadar hikâyenin sonunu doğru düzgün bağlamak kolay iş
değil..Ekibin neden 4 sezon boyunca bu kadar büyük bir başarı sağladığını
buradan da anlıyoruz.
Final için tek eleştirim, Baran’ın karar verme aşaması fazla uzundu,
o sancılı bölümleri kısa kesip, mesela Ada’nın nişanı için bir sahne
yapılabilirdi, finalde ağırlık Kendal ve Baran’a verilmiş, diğer karakterlerin hikâyeleri
biraz kısaltılmış böylelikle…Ama mesela aradan geçen 2 yılı, ekranın altına
yazmaktansa, Özlem’in çocuğunun doğum günü pastasındaki 2 rakamı ile izleyiciye
sunmak, çok zeki ve şıktı doğrusu..
Gelelim efsane dizimize…
4 sezon boyunca aslında bir ana-oğul hikâyesi izledik,
dizinin ana teması buydu ama araya öylesine kadın hikâyeleri yerleştirilmişti
ki, her biri ayrı dert oldu içimizde.
Anaları vardı Karagül’ün her biri bir diğerinden ayrı
dertte..Her biri analığı öğretti bize farklı açılardan.
Emine ile bir annenin fedakârlığını ve sabrını öğrendik, Sibel
ile çaresizliği, Ebru ile güçlü olmayı, direnmeyi, Özlem ile evlat acısını,
Narin ile sevgiyi…
Ve tüm bunların toplamı olan Kadriye ananın konağı dimdik
ayakta tutan heybetini..
Karagül, dünya üzerinde nasıl tek ve eşsiz ise, Karagül
anneleri de öyleydiler..Benim anneler arasındaki favorim, Asım'a hem anne, hem baba olan Emine anne idi. Hülya Duyar, öyle nefis oynadı, öyle şahane sahip çıktı ki oğluna, her ikisini de yüreğimizin içine sımsıkı alıvermek geldi izlerken..
Gençleri vardı Karagül’ün, her biri bir diğerinden farklı
problem yaşayan..Aslında hayatın içindeki pek çok gencin hikâyesini anlatan.
Ada gibi isyankârdır kimileri, kimileri Baran gibi öfkeli ya
da Maya gibi uysal ve destekçi..Ayşe gibi kabuğunu kırmaya çalışan, Melek gibi
bir damla sevgi arayan, Serdar gibi ne olduğunu arayan, Emre gibi tüm çevresine
mutluluklar saçan pek çok genç karakteri tanıdık, sevdik, bağrımıza bastık,
onları anlamaya çalıştığımız da oldu, kızıp öfkelendiğimiz de..
Aşkları oldu Karagül’ün ..Her biri ayrı hüzün, her biri ayrı
gözyaşı oldu gözlerimizde, bir aşkın bedelinin ne kadar ağır olabileceğini
gördük Murat ile Ebru aşk hikâyesinde. Murat’ın Ebru ile beraber olabilmek için
yaptığına, Baran’ı Ebru’dan koparıp Narin’e vermesine, fedakârlık mı diyeyim,
hata mı diyeyim, hala tereddütteyim.
Melek ile Sabri aşkı ise hayli hüzünlü bir hikâye oldu, zaten
dizinin başından beri Melek ve onun aşkları hep hüzün ile bitti. Konağın ve
ailesinin içine sıkışıp kalmış bir genç kızın, her hayalinin suya düşmesi,
abisinin baskısına boyun eğmek zorunda kalışı, sevdiği herkesi kaybetmesi,
dayanılacak gibi değildi..
Baran ile Ayşe aşkı ise ilk sezonlarda çok keyifli giderken,
yaşanan olaylar, bu aşkı çok korkunç bir bataklığa sürükledi adeta. Artık bu
aşktan kimseye hayır gelmez dediğimiz anda bile, Baran ile Ayşe’nin bir çıkış
yolu bulmasını istiyorduk aslında..Zira onların aşkı, dizinin en temiz, en
masum aşkıydı..Hayli zor bir yolu yürüdüler beraber, çok fazla sınavdan
geçtiler, çok fazla acı çektiler. Ama sonunda mutluluğu buldular, çok ama çok
hak ettiler, Ayşe ile Baran için farklı bir final olsaydı, gerçekten çok
üzülürdüm, itiraf edeyim..
Ada ile Serdar aşkı ya da Emre ile Maya aşkı, Baran ile Ayşe
kadar titretmedi içimizi zira onlarınki hayatın içinde yaşayan masum temiz
flörtlerdi, inişler çıkışlar, kavgalar kıskançlıklar derken, sürekli dram
izleyen Karagül izleyicisinin arada yüzünü güldürdüler..
Özlem ile Kasım aşkı ise ciddi ciddi Karagül’e damgayı vuran
aşklardan biri oldu. Çok ta yakıştılar, Özlem’in gencecik yaşta kendisinden büyük
bir adama, öylece verilip konağın içinde adeta hapsedilen ve o acımasız hayatı
yaşamaya zorlanan bir kadın olması, içimizi çok acıttı. Onun Kasım ile belki de
ilk kez kalbinin atmaya başladığını, o aşkı yaşadığını görmek, her ne kadar
evli bir kadının yasak aşkı olsa da, gözümüze batmadı..Çünkü Özlem’in yaşında
bir kadının yeri o konağın içinde bir kuma hayatı değildi..Finalde, Özlem ile
Kasım mutlu bir hayat kurdular, Ayşe ve bebekleri ile beraber mutluluğu
buldular, bizim de istediğimiz resmi bize sundular..
Narin ile Oğuz aşkı ise,
bir türlü kendini toparlayamayan bir aşktı, ne iyi olabildiler, ne ayrı
kalabildiler, en sonunda Narin’in ölümü ile noktalanan bu aşk hikâyesi, dizinin
en derin ve hüzünlü aşkı idi diyebilirim..
Tüm bu kadınlar, gençler, aşklar bizi içine aldı ve çok
etkiledi zira biliyorduk ki, tüm bu anlatılan kadınların hayatları bir yerlerde,
yaşanmakta. Karagül, gerçeği gözümüzün içine soktu, çekinmeden, saklamadan
sundu. Çünkü dizinin dışında, gerçekten de bu hayatlara razı bırakılan
kadınlar, genç kızlar, analar vardı ve biz aslında tüm bu kadınların hikâyeleri
sayesinde, ne kadar şanslı olduğumuzu da anladık..
Ölümler de oldu Karagül’de..Hem de finale doğru arka arkaya
kaybettik karakterleri. Sibel, Melek, Narin, Fırat, Mehdi derken, ben bir ara
finalde kimse kalmayacak zannettim ama neyse ki korktuğum gibi olmadı..Bana
göre en etkileyici ölüm, Narin’in ölümüydü, isteyerek ve her şeyden vazgeçerek gittiği
ölüm, Narin karakterini çok sevmesem de, beni çok etkiledi. Aslında Narin ile
Oğuz aşkının mutlu sona gitmesini dilerdim ama Narin yaşadığı sürece, Ebru ile
Baran için mutlu bir son olmayacaktı, bu yüzden Narin’in ölümü hüzünlü ama
gerekli bir ölüm idi..
Dizinin en iddialı sahneleri, rüya sahneleriydi ve şahsen bu
kadar çok dizi izleyen biri olarak, açıkça ifade edeyim, Karagül bu konuda da
bir ilk oldu. Hayli gerçekçi ve çok özenilmiş rüya sahneleri vardı Karagül’ün
başından sonuna kadar, rüya konuları çok ilginç seçilmişti, konseptlerin her
biri inanılmaz başarılıydı, rüya sahnelerinin yerini son iki bölüm Kendal karakterinin
halüsinasyonları aldı ve bu noktada da Karagül bir kez daha akıllara kazınacak
sahnelere imzasını attı.
4 sezon boyunca dizinin Halfeti’de çekilmesi, karakterlerin
neredeyse tamamının kadroda olması Karagül izleyicisine hikâyenin çok gerçekçi
sunulması anlamında, elbette büyük başarıydı. Hikâyenin gidişatına göre ölen
karakterler oldu elbette, ama kadro olarak, 4 yıl boyunca başka bir memlekette,
otel odalarında ailelerinden, sevdiklerinden uzakta böyle bir fedakârlıkta bulunmak
her ekibe nasip olmaz. Doğu bölgelerinde başlayan dizilerin pek çoğu,
genellikle 3-5 bölüm sonra hemen İstanbul’a geçiş yapmasına rağmen, Karagül
ekibi bu konuda da bir ilke imza atmayı başardı.
Halfeti deyince, şüphesiz ki, olayların, dramların arasında
izlediğimiz o şahane doğal güzelliklerin adını anmadan olmaz..Yönetmen sevgili
Murat Saraçoğlu’nun ve diğer görüntü yönetmenlerinin sunduğu bu görsel şölen
alkışlandı ve dile getirildi zaman zaman..Bu arada final bölümünde, Murat
Saraçoğlu’nun bir sahnede görünüvermesi de, dikkatli Karagül izleyicileri için
bir sürpriz olurken, bu kadar büyük bir ekibin başındaki adam olarak, final
bölümünde bir hatıra olarak yüreğimize kazındı.
Dizinin bir başka özelliği, elbette ki edebi sözleri ve felsefi
konuşmalarıydı, ben bunu zaman zaman eleştirdim. Zira 7’sinden 70’ine hepsi
hatip gibi konuşuyordu dertlendikleri zaman. Bazen çok uzun da konuşuyorlardı
ama bir Kadriye ana var ki, dizi tarihinin Ezel’de ki Ramiz dayısından sonraki,
en büyük filozofu olarak tarihe geçti eminim. Her söylediği bir ders
niteliğindeydi, saatlerce konuşsa dinlenirdi, söylediklerini not aldığımız zamanlar
bile oldu, bu elbette Şerif Sezer’in kusursuz oyunculuğu yanında, senaryoyu
yazanların da başarısıydı…
Müzikleri de çok başarılıydı dizinin, 4 sezon boyunca çok
fazla bir ekleme yapmadılar müziklere, genellikle aynı müzikler kullanıldı, bir
iki yeni melodi eklendi ama temel aksiyon müziği zaten hepsine bedeldi.
Ve Kendal..Dizinin lokomotifi..Gelmiş geçmiş en sağlam kötü
karakterlerden biri. Dedim ya yazının başında, izlemeyen anlamaz, bu kadar kötü
olabilir mi insan diyorsun ama oturup bu adam niye böyle diye de düşünüyorsun. Dizinin
başından sonuna kadar her sahnesini soluksuz izlediğimiz Kendal karakterinden
nefret edemedik niyeyse. Yapmadığı kalmadı ama hikâye ilerledikçe ona hak
verdiğimiz tarafları da vardı. Kendal için sayfalarca yazılabilir, onun tek
amacı çok iyi bir baba olmaktı temelde. Babası bildiği adamdan görmediği
sevgiyi oğluna vermekti, burada feodal yapının erkek çocuğa verdiği önemi de
hissettirdiler bizlere, Kendal, kendisi yüzünden sakat kalan Asım’ın yüzüne
bile bakmazken, sağlıklı bir erkek evlat derdindeydi aslında, ama ne istediği evladına
kavuşup onunla bir ömür sürebildi, ne de yaptıkları yanına kaldı. Finalde,
yüzüne bile bakmadığı Asım, herkes onu terk etmişken yanı başındaydı, Asım
babasını koruyup kollarken, bu defa utancından bakamadı Kendal oğlunun yüzüne. Finalin
belki de en çarpıcı sahnesi buydu..Kendal öldürdüğü tüm insanların vebalini
taşıyamadı, vicdanını susturamadı ve gücünü perişanlığa teslim etti..İçimizden
keşke tüm kötülerin sonu böyle olsa diye, dua bile ettirdi.
Dizinin oyuncu kadrosunda, her biri birbirinden usta
oyuncular vardı, genç karakterler de onların sayesinde çok büyük yol aldılar,
zoru başardılar..Tüm oyuncuları keyifle izledim başından sonuna dek, ama
elbette benim de oyunculuk adına favorim olanlar oldu..
Kadriye Ana ve Şerif Sezer için söze gerek var mı..USTA
!..Gelmiş geçmiş en etkileyici karakterlerden biri..Onunla oynayan tüm
diğerleri, çok ama çok şanslıydılar bana göre..
Genç kızlardan Ayşe..Bu karakter gerçekten çok zordu, zira
Ayşe’nin hikâyesi karman çorman ve acılarla dolu bir hikâyeydi, o psikolojiyi Sevda
Erginci, zaman zaman konuşarak, zaman zaman ağlayarak, kimi zaman perişan, kimi
zaman gençlik ışığıyla, çok güzel yansıttı ekrandan..
Genç erkeklerden Asım..Finalde Asım karakteri engellerinden
kurtulup iyileşti ve normal bir genç delikanlı oldu. Normal yürüyen, normal
konuşan Asım’ı görünce, Can Atak nasıl bir iş koymuş ortaya çok daha iyi
anladık..Engelli bir insanı oynamak kolay değil, hele bunu 4 sezon 125 bölüm
boyunca sürdürmek çok başka bir emek ister..Başından beri, Asım karakteri beni
çok etkiledi, ona hiç kıyamadım, Kendal’ın her gözünün içine bakışında içim
titredi, içindeki sevgi ve merhamet beni çok etkiledi, onun kendini o hale
getiren babasına kin duymayışı çok büyük bir dersti bizlere,Asım için çok
ağladım itiraf edeyim, final fragmanlarında takım elbiseli bir adam görünce
Asım olsun diye içimden geçirdim, dediğim de oldu. Asım babasının görmeyi
istediği ama artık elinden bile tutamayacağı bir delikanlı oldu, iyileşti, ama
o zaten hep çok iyiydi..
Kadınlardan Sibel..Sibel’in hikâyesi beni çok etkiledi,
özellikle kızıyla arasındaki hikâye, yaşamak isteyip yaşayamadığı tüm duygular,
kızının yanı başında, ondan çok uzakta bir hayat kurmaya çalışması, yüreğimize
oturup kaldı. Ebru Ojen oyunculuğu ile Sibel’i öyle anlattı ki, ben dizide
analığı en iyi hissettiren karakterlerden bir olduğunu düşünüyorum..Yanlış
anlaşılmasın, dizideki tüm analar çok özeldi ama ben kendimi Sibel’e daha yakın
hissettim sadece..
Erkeklerden..Bilmem gerek var mı..Elbette ki Kendal
karakteri, kötü deyince aklımıza gelen ilk karakterlerden biri olacak bundan
böyle. Mesut Akusta, 4 sezon boyunca kötü bir karakteri ağzımız açık izletti
bize ama asıl bombayı son iki bölümde patlattı. Kendal karakterinin Mehdi’nin
ölümü ile başlayan çöküş sürecini öyle bir oyunculukla sundu ki, Kendal için üzüldük
neredeyse..Şahsen dizinin ilk bölümünden itibaren gerek konuştuğu yerel şivenin
başarısı, gerek oyunculuk performansı sebebiyle Mesut Akusta, alkışlanmayı
sonuna kadar hak etti..
Alkışlamak demişken, tüm oyuncular, büyük bir özveriyle bize
kocaman bir dünya sundular, Şamverdi konağı sakinlerinin sanki gerçekten yaşadığını
hissettirdiler, her sahne özeldi, her duyguyu gerçekten yaşadılar ve
yaşattılar, yüreklerini ortaya koydular, oynadıkları karaktere büründüler,
hatasız , kusursuz bir oyunculuk ziyafeti sundular bizlere.
Karagül
yazmakla bitmez demiştim başında..İzleyenler beni anladılar galiba..
Bu
yazıda ismini anamadıklarım gönül koymasınlar lütfen bana…
Yazmayı
unuttuğum bir detay varsa, affola..
Her
birinin önünde eğiliyorum saygıyla..
Alkışlar
tüm ekibe, yönetmenine, senaryosunu yazana, set ekibine, oyuncusuna..
Ve
sonuna kadar hak edilmiş, asla unutulmayacak başarılarına…
Siyah İnci’den sevgiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder