29 Eylül 2013 Pazar

Kaçak...Kaçırılmayacak bir dizi..




                Bu sezonun hayli iddialı yapımlarından Kaçak, geçtiğimiz Salı günü başladı. Ama ne başlama.

               Diziyi Volkan Kocatürk yönetiyor..Oradan başlayalım öncelikle..O kim diyebilirsiniz..Bilenler bilir..Efsane dizi Şubat’ın yönetmeniydi kendisi..Yönetmenlikteki iddiasını Kaçak dizisinde devam ettirmiş. Ortaya konulan işi görünce anlıyor insan..

                Müziklerde Kıraç imzası var..Zaten onun elinin değdiği o kadar belli ki..Sahne sahne, inceden inceye işlenmiş adeta..

                Peki ya oyuncular…Cımbızla seçip almışlar…Bir Gürkan Uygun izledim daha ilk bölümde. Kurtlar Vadisi’nin onca yıllık Memati’si burada kah Ahmet oldu kah Serhat..Bu kadar yıl boyunca üzerine adeta yapışan bu karakterden sonra, onunkisi hayli cesaret isterdi aslında. Öyle ya, çok farklı bir rol, çok farklı bir hikâye…Ama daha ilk bölümünde beni çarptı Kaçak. Bunda da en büyük pay kuşkusuz Gürkan Uygun’un muhteşem oyunculuğundaydı. İyi ki ayrılmış Kurtlar Vadisinden, iyi ki kurtulmuş o karakterden. Serhat’ı izleyince çok memnun oldum gerçekten..

                Serhat’ın eşi Nurgül karakterinde Özlem Yılmaz’ı izledik. Ne kadar özlemişim onu..Anlaşılan bu dizide de bol bol ağlayacak Özlem Yılmaz. Şu kızcağızı bir komedi de izlemeden ölmem umarım. Sürekli ağlatıyorlar kadını. İlk bölümden anladığım kadarıyla, burada da gözyaşları pek durmayacak gibi görünüyor. Üstelik ben onun performansını izlerken kendimden geçtim..Evladını kaybeden bir kadının acısını öyle güzel yansıttı ki ekrana, etkilenmemek mümkün değil..Bu noktadan hareketle, Özlem Yılmaz kusursuz bir seçim olmuş Nurgül karakteri için..

                Dizinin ağır toplarından Mustafa Avkıran, güçlü, zengin ve acılı bir baba karakteri ile karşımıza çıktı. Ben bu adamı seviyorum..İzlemeyi daha çok seviyorum. Hele öfkeli rollerin en iyi oyuncusu diyebilirim. Burada pek fazla öfkesini göremedik henüz ama muhtemelen ilerleyen bölümlerde o kötü yanı ortaya çıkacaktır. Oynadığı karakter olan İsmet Ali Topcuoğlu, güçlü, öfkeli ama aynı zamanda da yufka yürekli.Evladının acısı ile bir başkasının evladının katili olmak arasında kalan bir insan..

                Bir diğer güzellik ise Berk Hakman elbette. Suskunların psikopat Gurur’u burada, zengin babamızın damadı Ertan karakterinde. Güzel bir karısı, çocuğu ve kayınpederinin imkânlarının sağladığı kibre sahip biri Ertan. Kötü ama esprili karakter listemize eklenmiş bulunmakta kendisi..Alaycı tavırları, kendine has üslubu, şahane ses tonu, bakışları derken, onu izleme keyfini tekrar elde ettiğim için ben kendi adıma çok memnunum..Çok ama çok iyiydi ilk bölüm Berk Hakman..Hakkını vermiş Ertan karakterinin..

                Begüm Birgören ise, karizmatik kadınlar listemde hayli üst sıralarda yer alan bir oyuncudur..Onu en son Ağır Roman’da izlemiştim. Orada çok hoştu. Burada da aynı hoşluk devam ediyor. Ses tonu, bakışları, duru güzelliği ve yeteneği ile rolüne cuk oturmuş. İsmet Ali babamızın güzel kızı, daha çok babası ile kocası arasında denge kurmaya çalışan zor bir hayat onunkisi..

                İsmet Ali’nin eşi rolünde başka bir usta var..Selda Özer hasta bir kadın rolünde bu defa..Başına neler gelmiş daha ilk bölümde onu görünce merak ediyor insan..Anlaşılan oda ayrı bir hikâye..

                İlk bölümde hayli dikkatimi çeken genç oyuncu Yağız Atakan Savaş oldu..Onu Ezel ve Kayıp Şehir’den hatırlarsınız sanırım. Ekranlarda büyüyen ve büyüdükçe hem yakışıklı, hem tecrübeli bir oyuncu olan Yağız, keşke başka bir karakterde olaymışta, dizinin kadrosunda bol bol izleseymişiz iyiymiş. Belki geçmişe dönüşlerde karşımıza çıkar diye umut ederek, onu yüreğinden öpüyorum bol bol..Şahane olmuş, genç kızlara duyurulur buradan.

Dizide daha pek çok tanınmış ve sevilen oyuncularımız var..Mesela İnanç Konukçu..İlk bölümde henüz göremedik kendisini ama Behzat Ç.’nin unutulmaz Hayalet’i bakalım burada nasıl bir performans ile karşımızda olacak merakla bekliyorum..

Gelelim dizinin ana hikâyesine..İçindeki evlat acısı ve intikam ateşi ile yaşayan İsmet Ali, yıllar sonra bir tesadüf eseri bu imkânı bulunca oğlunun katilinin peşine düşüyor ancak ne yazık ki, yıllar önce yaşadığı o acıyı bir yanlış sonucu, Serhat’a yaşatıyor. Serhat ise, İsmet Ali’nin oğlunu öldürdükten sonra, onlardan kaçarak kendisine bambaşka bir hayat kuran eski bir polis..Şimdilerde küçük bir kasabada kahvecilik yapan ve Ahmet ismi ile geçinen kardeşimizin kahvesini görünce, kahveye gidesi geliyor insanın. Küçük hayatlar, sıcacık yaşamlar ile başlayan dizimizin ortalarına doğru aksiyon bir anda karşımıza çıktı, heyecan tavan yaptı. Benzin istasyonu baskını, hiç gözlerini kırpmadan insan öldüren katiller, ölen masum insanlar beni şokta bıraktı. Aksiyon sahneleri kusursuz çekilmişti, ben kendi adıma birkaç kez üst üste izledim ve bir hata bulamadım. Hoş hata da aramadım aslında. Zira öylesine iyilerdi ki, keyfini çıkarmak düştü izleyene. Kuyumcu soygunu deseniz fevkalade bir sahne olmuş. Kahveci Ahmet’in bir anda eğitimli bir polise dönüştüğü o sahnede nefesimi tuttum diyebilirim. Hele hele evladını kurtarmak için dört kabadayıya kafa tutan Ahmet’in performansı çok iyiydi doğrusu. Sahneler çok özenli, oyuncular müthişti ..Bir kişi dört adamı nasıl etkisiz hale getirir canım, olur mu öyle saçmalık demek isterdim ama öyle kusursuz çekilmiş ki açıkçası beğenmekten başka bir yol bulamadım..Üstelik evladını kurtarmak için gözünü bile kırpmayan Ahmet’in, o masum yavruyu kollarının arasında kaybetmesi de yüreğimizden vuran bir sahne olmuş gerçekten. Kocaman alkışlar tüm ekibe gidiyor, sonuna kadar hak etmişler..

Daha ilk bölümde şok üstüne şok yaşatan dizimiz eğer bu tempoda giderse, Salı akşamlarının vazgeçilmezi olur benden söylemesi..Henüz izlemediyseniz mutlaka izleyin derim ben, zira Kaçak bu sezon adından çok söz ettirecek..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42

A.Ş.K sizi çarpacak..




                Aşk, uzun süren tanıtım görüntülerinden sonra Çarşamba akşamı ekranlarımıza geldi nihayet. Açıkçası tanıtımları beni çok heyecanlandırmamıştı, izlemeye başlarken de belki bu duygudan olsa gerek, çok ta aman aman bir ilk bölüm beklemiyordum..

                Ama yanıldım..İyi ki de yanılmışım..Aşk ilk sahnesinden, son dakikasına kadar beni sarıp sarmaladı bir anda..Kadro bir yana, hikâyeyi de çok sevdim.

                Hazal Kaya, tenis hocası Azra karakterinde karşımıza çıktı. Hazal Kaya, gün geçtikçe oyunculukta kendini geliştiriyor doğrusu. Hem geliştiriyor kendini, hem de güzelleşiyor..Bakmalara doyamadım. Sıradan, orta halli bir ailenin geçim derdindeki kızı Azra, yaşadığı o zor hayatın etkisiyle vaktinden önce olgunlaşmış bir genç kız. Hayalleri var, aşka, sevgiye umudunu kaybetmemiş , hanım hanımcık bir kız. Hazal Kaya’yı çok yakıştırdım ben karaktere, daha da önemlisi o kendisini yakıştırmış, sindirmiş, gayet doğal ve rahat oyunculuk sergiledi ilk bölümde ve benden tam puan aldı..Hele hele aldığı kiloları da verince oynadığı tenis hocası rolüne tam oturmuş diyebilirim..

                Azra kızımızın sevgilisi Kerem karakterini ise Hakan Kurtaş oynamakta. Fragmanlarda, ben ikisini pek yakıştırmamıştım aslında. Sanki Hazal’ın o sakin ve olgun haline göre daha çılgın ve çocuksu gelmişti ama seyredince, Kerem’i de çok sevdim..Ama Kerem bir parça güvenilmez geldi bana. Sanki her an, her yanlışı yapabilir gibi görünüyor. Bakalım ilerleyen bölümlerde, hayat onu nasıl yanlışlara sürükleyecek..Hakan Kurtaş, bebeksi yüzünün altında bir delikanlı saklıyormuş, dizide bunu ön plana çıkarmışlar. İkisi birbirine çok yakışmış, aralarındaki aşk inandırıcı olmuş böylelikle..

                Muhtemelen, Azra ile Kerem arasındaki aşk çemberini kısa zamanda kocaman bir aşk üçgenine çevirecek olan karakterimiz ise Şebnem..Zengin kızı Şebnem..Havalı, paralı, üstelik çok ta güzel..Bir o kadar yalnız, kibirli, ama bir o kadar da sevgiye muhtaç. Üstelik Kerem kardeşime görür görmez âşık oldu. İlgisini de cesaretle belli etmekten çekinmedi..Aslı Tandoğan için ne söyleyebilirim bilmem. Her oynadığı karakterde biraz daha hayran kalıyorum kendisine. Çok çok iyiydi ilk bölümde..Bakışlarından, tavırlarına kadar şahane oynamış doğrusu. Şebnem hem çok güzel, hem çok hasta. Fazla bir ömrü kalmayan Şebnem ile yüzme hocası Kerem arasında ilk görüşte başlayan elektrik, muhtemelen şimşek etkisi yaratacak ve her ikisini de tehlikeli sulara sürükleyecek. 

             Şebnem’in annesi Neslihan rolünde ise daha şimdiden efsane olmuş Nebahat Çehre var..Nasıl bir karizması var bu kadının anlamıyorum. Nasıl havalı, nasıl hoş..nasıl giriveriyor her karakterin içine..Muhteşem Yüzyıl’ın unutulmaz Valide Sultan’ı, şimdi zengin, kibirli bir iş kadını oluvermiş. Aklıma bile gelmedi Valide Sultan hali izlerken. Öylesine güzel girmiş karaktere. Onun gibi bir ustayı bir kez daha izlemek kadar keyiflisi yok gerçekten..Diziyi beğenmeseydim bile, sırf Nebahat Çehre için izlerdim bunu da eklemeden edemem..Neslihan hanım, işine çok düşkün olduğu kadar kızına da çok düşkün.

                Azra’nın annesi rolünde yine iyi oyuncularımızdan Servet Pandur var. Onu Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinden Vural’ın annesi olarak izlemiştik hatırlarsanız. Burada da kocası tarafından terk edilen ve iki kızının geleceğini düşünen sıradan bir ev hanımı rolünde..Azra ile Kerem aşkına çok ta gönüllü değil, zira kızı için daha iyi bir hayat istiyor.

                Şebnem’in abisi Can için de iki cümle etmek lazım, çünkü anladığım kadarıyla o da Azra’nın hayatını etkileyecek. Kaan Urgancıoğlu oynuyor Can rolünde. Azra’ya kafayı takacak gibi görünüyor ama bu zengin milletinin sağı solu belli olmaz elbette. Maşallah Azra’yı görür görmez hiç fırsatı kaçırmadan Azra ile ilgilenmeye başladı. Bakalım Can ile Azra arasında nasıl bir ilişki oluşacak izleyip görelim diyorum ben..

                Bir diğer ustamız Erkan Can, Kerem’in babası Rıza rolündeydi ama daha ilk bölümde intihar edip aramızdan ayrıldı. Bana kalsa, Erkan Can ve Rıza karakteri daha uzun süreyle beraber olabilirdi bizlerle..Hikâyenin genel gidişi itibariyle intihar eden Rıza babamız, oğlu Kerem’i ve ona bağlı olarak Azra’yı çok zor durumda bıraktı. Bu da bütün hikâyenin aslında başlamasına sebep oldu..

                Aşkını kurtarmak için aşkını feda edebilir mi insan? Bu ana fikirden hareketle yola çıkılan dizide, daha ilk bölümde hikâye öyle bir hale geldi ki, insan ister istemez bir sonraki bölümü hevesle bekliyor. Aşklarından başka pek bir şeyleri olmayan iki gencin, Azra ile Kerem’in, karşılarına çıkan ve boylarını aşan borcu ödemek uğruna girişecekleri oyun, onlara eminim aşkın en acı yanını da öğretecek. Oyuncu kadrosunun çok sağlam seçildiği A.Ş.K. bana göre bu sezonun en iyilerinden..Üstelik ilerleyen bölümlerde hayli hareketli ve karışık bir hale bürünecek hikâyesi ile eğer Çarşamba akşamlarınız boş ise A.Ş.K ile doldurabilirsiniz diyerek yazımızı burada noktalayalım.

Siyah İnci'den sevgiyle...

www.twitter.com/blackpearl42


Çalıkuşu, sadece ağaçlara değil, kalplere de tırmandı



                Ben pek hatırlamıyorum Aydan Şener ve Kenan Kalav ile çekilmiş Çalıkışu’nun ilk versiyonunu. Şöyle hayal meyal aklımda kalmış. Aradan çok uzun yıllar sonra tekrar çekileceğini duyunca hayli merakta kalmıştım. Üstelik Fahriye Evcen gibi son zamanların en güzel kadınlarından biri ve ona eşlik eden Burak Özçivit gibi son zamanların en yakışıklı erkeklerinden biri başrolde olunca, heyecanlandım doğrusu..

                Geçtiğimiz Salı günü ilk bölümüyle evimize konuk oldular..İyi ki de oldular..Tek cümle ile özetlemem gerekse “10 numara 5 yıldız” der bırakırım..Ama birkaç cümle etmeliyim yoksa haksızlık yapmış gibi hissedeceğim kendimi..

                Ah Feride. Nasıl güzel olmuş, nasıl yakışmış Fahriye’ye. Öyle güzel oynamış ki Feride’yi anlatamam. Ben bayılarak izledim. O hayata öfkeli, küskün, gizli aşkına sırılsıklam âşık ve tüm bunları dışarı deli dolu, yaramaz bir kız çocuğu gibi yansıtan Feride..Ne yalan söyleyeyim, çok seviyorum Fahriye Evcen’i. İzlemeyi de çok seviyorum. Her projede çok başarılıydı, Çalıkuşu dizisinde de Feride karakterinin altından başarıyla kalkmış. Onu izlerken hem hayatın en acı tarafını görmüş, içi kırık, kalbi hüzünlü bir genç kız izledim, hem de deli dolu, şen şakrak, yaramaz bir kız çocuğu. Yüreğinden öpüyorum kendisini.

                Kamran karakterinde Burak Özçivit var ve daha iyisi olamazdı gerçekten. Fahriye Evcen ile çok uyumlu bir ikili olmuşlar. Burak Özçivit deyince, yakışıklı ve karizmatik rollerin adamı desek yanlış olmaz galiba. Her oynadığı karaktere kendinden çok şey katan sevgili Burak, çapkın bir doktor olan ve kendinden yaşça büyük Neriman ile aşk yaşayan Kamran karakteri ile eminim seyredenlerin bile kalbinde yer edinecek.

                Kamran’ın babası, Feride’nin eniştesi Seyfettin enişte ise, ekranlarda son zamanlarda sıkça gördüğümüz bir oyuncumuz Mehmet Özgür tarafından canlandırılıyor.  Mehmet Özgür burada iyi bir rolde ama ben iyi bir karakter yakıştıramıyorum bu adama..kötüyü şahane oynuyor çünkü..Hele o sakala ne demeli. Suskunlar’da sakallı bir kötü, Muhteşem Yüzyıl’da sakallı bir paşa, şimdi de sakallı bir İstanbul beyefendisi. Kala kala sakallı bir padişahı oynaması kaldı..Onu da oynadı mı tamamdır o sakalın ömrü artık. Aile babası Seyfettin enişte, Feride’yi seven ve kollayan iyi bir adam. İleride neler yaşayacak ve bize yaşatacak, Mehmet Özgür’ün o güzel yorumuyla izlemek için sabırsızlanıyorum doğrusu..

                Kamran kardeşimin doktor kankası Selim’i ise benim çok sevdiğim biri oynuyor. Deniz Celiloğlu büyük ihtimal ile Feride’ye âşık olacak Doktor Selim karakterinde. Onu en iyi Kanıt dizisinden hatırlayacaksınız. Geçen sezon da Muhteşem Yüzyıl’da yer almıştı. Oyunculuğunu çok beğendiğim, yeni kuşağın en yeteneklilerinden bir tanesidir kendisi. Bu kadronun içinde onu görmek te güzel oldu benim için. Ayrıca Kamran ve Selim gibi yakışıklı iki doktor seyretmek te çok keyifli oluyor.

                Gelelim dizinin ilk bölümüne…Biliyorsunuz ilk bölümlerde pek acımasız olmuyorum ben.  Özellikle Feride’nin çocukluk günlerinden görüntüler çok iyiydi. Malum Çalıkuşu’nun yönetmeni Çağan Irmak. Hüznü göstermede üstüne yok. Ben özellikle Feride’nin annesinin ölümünden, küçük bir kız çocuğunun ölümün ne olduğunu tam bilememesinden, ölmüş annesinin hasta olduğunu sanarak omzunda uyumasından çok etkilendim. Hele hele yere çizilen anne kucağı beni ağlattı ne yalan söyleyeyim. Annesinin ve babasının ölümünden sonra, teyzesinin elinde büyüyen Feride, bir kez daha “teyze, anne yarısıdır” cümlesini hatırlattı bizlere.

Peki ya Kamran ile Feride..İkisi arasında dile getirilmeyen ama etkisi hissedilen bir atmosfer var. Ben ilk bölümde Fahriye Evcen’i, Burak Özçivit’e göre daha başarılı buldum..Daha sahici geldi bana…Feride’nin ona içten içe duyduğu aşk, Kamran’ın onunla dalga geçmesi, aslında onu pek te fark etmemesi, çocukluklarından beri beraber büyüyen iki kuzenin aşklarının onların hayatına nasıl etki edeceğini ilk çekilen Çalıkuşundan hatırlayanlarınız olacaktır. Reşat Nuri Güntekin’in unutulmaz romanı Çalıkuşu, yıllar sonra yeni oyuncular ve yeni bir hikâye ile karşımızda. İlk bölümdeki bazı küçük olumsuzlukları yok sayarak, Çalıkuşu’nun bende çok iyi izler bıraktığını söyleyebilirim.

Salı günü ekrana gelen Çalıkuşu’nun en büyük şanssızlığı, karşısında aynı akşam Kaçak dizisinin yer alması. Hayli iddialı olan Kaçak dizisinin vurdulu kırdılı aksiyonundan hoşlanmayanlar için Çalıkuşu çok iyi bir alternatif olacaktır diyerek yazımızı burada bitirelim..


Siyah İnci'den sevgiyle...

www.twitter.com/blackpearl42
                

19 Eylül 2013 Perşembe

Muhteşem Yüzyıl'ın Muhteşem Şehzadeleri...





       Koskoca bir yaz dönemini, Meryem Uzerli ve onun tükenmişlik sendromu üzerine yerli yersiz konuştuktan sonra, Muhteşem Yüzyıl yeni sezonun ilk bölümü ile dün akşam karşımızdaydı. Olaylar medyada bu kadar konuşulunca, ister istemez gözler Meryem Uzerli’nin gidişinden sonra oluşan boşluğun nasıl dolacağı idi.

      Hal böyle olunca, bu sezon Meryem Uzerli’nin yokluğunun yaratacağı kötü etkiyi azaltmak için olsa gerek, adeta seçmişte almışlar her oyuncuyu bu sezon sanki..İnce eleyip sık dokudukları aşikâr. Gelelim yeni sezona merhaba diyen Muhteşem Yüzyıl’dan bizim gözümüze takılanlara..

      Öncelikle Pargalı’nın sesiyle açılan bölüm seyreden herkeste eminim şok etkisi yarattı. Ben de hiç beklemiyordum doğrusu..Nasıl güzel olmuş, adeta üç sezon gözümüzün önünden dizi şeridi gibi geçti gitti…Pargalı’nın sesinden kendi ölümünü bir kez daha dinlemek çok sarsıcı idi. Bölümün sonuna doğru yine Pargalı İbrahim’in cümleleri ile şehzadeleri dinlemek, çok ama çok güzel bir sürpriz oldu seyredenlere..

      Dün akşamki bölüm adeta şehzadelerin resmigeçidiydi…Hani haremde elimizi sallasak şehzadeye çarptık o derece..Maşallah şehzade üstüne şehzade…Seç, beğen, al..Dördü de boylu poslu, birbirinden şahane…Hepsi büyümüş tabikide..Maşallah kocaman olmuşlar. Sarı Selim büyümüş kocaman bir şehzade olmuş. Engin Öztürk çok ama çok yakışmış karaktere. Ben çok beğendim kendi adıma..Beyazıt’ı ise Aras Bulut İynemli oynuyor. Beyazıt daha hırslı ve öfkeli bir karakter Selim’e göre. Selim daha sakin, sessiz ama tehlikeli..Aras Bulut İynemli’de Beyazıt karakter için biçilmiş kaftan..Burun delikleri yeter zira.. Hele iki kardeşin bir matrak oyunu vardı ki sormayın. Zannedersiniz ki kazanan tahta oturacak. O ne hırs, o ne öfke..Çok yakışmışlar kısaca karakterlerine, bayıldım kaldım ikisini de izlerken. Fakat o da ne…Sarı Selim, çocukluğunda kahve gözlü iken, büyümüş maviş oluvermiş. Beyazıt ise tam tersi..Oda küçüklüğünde mavi mavi bakarken, şimdi gözler kahveye dönmüş..Aynı hatayı Mihrimah Sultan için de yapmışlardı, çocukluğunda kara kara bakan Mihrimah, büyüyünce maviye dönmüştü gözleri..Hoş , mavi gözlü padişah ile mavi gözlü sarışın Hürrem’den, esmer güzeli Mehmet doğduktan sonra, büyüdükçe göz renginin değişmesi de normal olsa gerek…

      Hazır Hürrem demişken…Yokluğu çok belli Meryem Uzerli’nin kimse kusuruma bakmasın..Vahide Perçin, çok sevdiğim takdir ettiğim bayıldığım bir oyuncu…Hiç lafım yok, haddime de düşmez…Hatta akşam çok ta iyiydi oynarken..Ve fakat göz var izan var kardeşim, padişah aynı duruyor, Mahidevran, Gülfem maşallah tay gibiler…Hatta Barbaros bile hiç yaşlanmamış bunca sene..Ya Sümbül…adam neredeyse 30 senedir aynı.. E Hürrem niye çöktü bu kadar. Hiç olmazsa makyaj ile çok daha güzel sonuçlar alınabilirdi diye düşünüyorum..Hele Hürrem’in çilleri gerçekten çok gözüme battı benim..Ve fakat Hürrem ablamızın kurduğu o ses sistemi beni benden aldı canlarım..Nasıl düşünmüş, nasıl ayarlamış bilmem ama padişah ne konuştu, anında Hürrem’in kulağının dibinde..Helal olsun dedim gerçekten iletişimde çağ atlattı kendisi dün akşam..

      Mihrimah ise annesinin izinden gitmeye devam ediyor. İyide Mihrimah kardeşim, şu meşhur saray teamülleri var ya hani..Senin bas bas bağırıp kardeşlerine tembihlediğin..Nereye gitti o kurallar, saygılar..Hadi kuralı kaideyi koy bir kenara, mahrem denen bir olay var..Selim’in odasına öyle paldır küldür girilir mi ne ayıp şey.  Hiç olmamış o sahne kusura bakmayın..

      Mihrimah’ı yazmışken, efendisi Rüstem Paşa’dan söz etmemek olmaz..Bu sezon Rüstem Paşa’nın en zirvede olduğu dönem kuşkusuz..Rüstem mesela çok daha karizmatik olmuş. Olgunlaşmış, olgun bir hava vermişler. Tam vezir-i azam olmuş. Ozan Güven döktürdü akşam..Pargalı’nın boşluğu da bir nebze olsun doldu bu sayede.

      Dün akşamki bölümün şüphesiz en can alıcı sahnelerinden biri de Cihangir’in kılıç kuşanma merasimi idi. Daha önce Şehzade Mustafa’nın ve Mehmet’in kılıç merasimlerini izlemiştik..Hele Mustafa’yı izlerken tüylerim diken diken olmuş, çok duygulanmıştım. Akşam Cihangir’in yemin töreninde sadece duygusallık yoktu, üzüntü de vardı. Cihangir, çocukluğundan beri içimi acıtıyor benim, seyrederken hep gözlerim doluyor. Ama akşam ciddi ciddi ağlattı beni..Gerçek Cihangir’i düşündüm. Onun duygularını, yaşadıklarını..Daha çok üzüldüm..Tolga Sarıtaş oynuyor Cihangir’i ve kelimenin tam anlamıyla kusursuz bir oyunculuk sergiledi akşam. Fiziki engelinden tutun, yüzündeki duygusallığa, gözlerindeki hüzne kadar çok çok iyiydi..En çok alkışı ona istiyorum bu yüzden..

      Bu arada geçen sezon yine oyunculuk performansı ile büyüleyen Mercan Ağa ortalıklarda yoktu. Malum Şah Sultan, Mihrimah kızımızın hışmına uğrayıp pılını pırtısını toplayıp saraydan ayrılırken, pek mahzun ayrılmışlardı bakışa bakışa..Öyle ki bunlar birbirine âşık herhalde demiştim kendi kendime. Şah Sultan, Mercan ağayı arkasında bıraktı ama Mercan Ağam sırra kadem basmış. Bakışları ile bile korkutan, ürküten Mercan Ağamız umarım ilerleyen bölümlerde çıkar ortaya..Pek çok vezirimizi de akşam göremedik. Hoş dün akşamki bölüm şehzadeler ön plandaydı oda ayrı konu tabi..

      Sultan Süleyman ise, her zamanki gibi sağ gösterip sol vurdu. Cümle âlem taht sancağına Beyazıt’ın gitmesini hayal ederken, o Selim’i gönderdi sancağa..Üstelik dün akşam padişah bir laf etti ki sormayın..Neymiş efendim, başka kardeşi olsa, taht için canına kıymazmış kardeşinin. E evladına kıyacaksın ya sen birkaç bölüm sonra. O yüzden bu sezon çok şiddetli geçecek benden söylemesi..Şehzadelerin sezonu olacak bu sezon eminim..

      Ve bir de Nurbanu’nun !!

      Yazının başında da dediğim gibi bu sezon Meryem Uzerli yokluğu belli olmasın diye Meltem Cumbul dan tutun, Berrak Tüzünataç’a, Sarp Akkaya’ya kadar çok kuvvetli oyuncular kadroya alınmış. Ama bana sorarsanız, sezonun en bombası Nurbanu ve Merve Boluğur’dur. Gerçekten nefis..Çok yakıştırdım ben..Nurbanu en az Hürrem kadar dik başlı, asi ve hırslı bir kadın ve Merve Boluğur tam cuk oturmuş..Onu bu sezon çok keyifle izleyeceğimden eminim..

      Dün akşamdan benim aklımda kalanlar bunlar canlarım. Bu sezon Muhteşem Yüzyıl’ın son sezonu. Çok iddialı ve acılı bir sezon olacak bu kesin. Özellikle Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi, şiddetlenen taht savaşları, entrikalar derken gözümüz yine ekrandan ayrılmayacak..Yeni bölümlerde, yeni yazılarda görüşmek üzere şimdilik burada noktayı koyalım..

      Siyah İnci’den sevgiyle…
      www.twitter.com/blackpearl42

17 Eylül 2013 Salı

Karadayı...Aynı anda kaç kişiyi kurtarabilir tek bir insan..




      Dün akşam yüreğimizi ağzımıza getiren bir bölüm ile ekrandaydı Karadayı…Aslında öyle bir bölüm seyrettik ki, ben olsam geçen sezonun finalini bu bölümle yapardım..Sakin geçen sezonun ilk bölümünün de acısını çıkardılar dün akşam..Senaryodan, olayın kurgusuna, oyuculardan, mimiklere, müziklere kadar çok çok iyiydiler her biri..Kocaman bir alkış bu bölüm için ekibe..

      Gelelim dizimizin 38.bölümünde neler yaşadığımıza..Necdet ile Mahir kapıştılar malum revirin içinde. Geçen bölüm, cezaevinin hamamına pantolonla giden Mahir’in revire peştamal ile gitmesini bekledim ama olmadı. Neyse konuyu saptırmayalım, Necdet zaten Mahir’in yarısı kadar, öldürse cebine koysa götürse kimsenin ruhu duymaz. Ayrıca bu revirlerin ses geçirmeme gibi bir özelliği mi var acaba. İçerde kıyamet koptu, Necdet neredeyse Mahir’in elinde can veriyordu, bir Allahın kulu gelip “siz ne yaparsınız burada kardeşler” demedi..

      Necdet’ten sevdiği birinin öleceğini öğrenen Mahir kardeşimin telaşı hepimizi panik etti. Aklıma Kuzey&Güney’de Ferhat’ın Ali kardeşimi öldürdüğü sahne geldi..Ona benzer bir hikâye yazılmıştı ve fakat çok çok daha başarılıydı…Öyle ki, biz kim ölecek diye düşünmeyi bırakıp, kim hayatta kalacak diye düşünmeye başladık. Zira Mahir’in hayatındaki herkes bir tuzağın içinde buldu kendini..

      Bu arada hapishaneyi de oyuncak ettiler ayrı konu. İşte Savcı tanıdığın olunca Necdet gibi, tahliye oluverirsin iki dakikada. Hoş bu sadece dizilerde oluyordur ayrı konu. Necdet abim tahliye oldu, fıstık gibi bir eve de kuruldu. Sabrına hayran kaldım Necdet’in..Turgut Savcıya hiçbir şey belli etmedi, içten içe öfkesi onu delirtse bile sakin kaldı..Ama eminim Turgut’u fena tongaya getirecek benden söylemesi. Yahu bu Necdet nasıl adam anlamıyorum. Bir bakıyorsun en acımasızından bir katil, öyle ki en yakın arkadaşını alnından vuracak kadar. Ama öbür tarafta saf, beceriksiz, telaşlı bir âşık…Ayten’i seviyor bence artık emin oldum. Ayten de boş değil ona karşı, sadece biraz temkinli davranıyor..Yahu Ayten. Necdet’ten iyisini mi bulacaksın. Adam sana daha ne yapsın. Ev almış, dayamış döşemiş gözünün içine bakıyor bir kelam et diye.. Sen kalkmış, Turgut’a cezasını vermeyecek misin diyorsun. Yahu adam seninle yuva kurmayı planlıyor, elbet sana kötülük edenler için de vardır bir planı..Ne yalan söyleyeyim ben Necdet ile Ayten’i i çok yakıştırıyorum. Umarım şöyle ikisine güzel bir aşk yaşatırlar..

      Aşk demişken…Ne zormuş kardeşim ya…Feride’nin dün akşamki acısı, Mahir’in onu koruma telaşları, ayrı olupta ayrı kalamayan iki aşığın en hüzünlü halleri dünkü bölümde beni benden aldı..Allah'tan Feride’nin Bahar gibi bir dostu var..Bahar gerçekten çok iyi bir dost. Bizim çitlembik, o sevimli sempatik ama aynı zamanda da yürekli dost, Bahar’a çok büyük bir destek. Ve bir o kadarda sınırları bilen, haddini aşmayan bir dost. Ah nerde kaldı böylesi diyor insan seyrederken. Akşam Çitlembik Bahar, kendine yakışıklı çekici bir komşu edindi, hatta hafiften cilve bile yaptı yan komşusuna ama son sahnede eminim herkesi şok etti..Hani bazen yardımcı kadın oyuncular, başrol oyuncuyu bile geçer ya…Bahar, tam anlamıyla böyle bir karakter işte. Hikâyenin gerginliğini hüznünü alıveren, yüzümüzü güldürüveren her eve lazım Çitlembik, umarım bizi üzüntüye boğmaz..

      Mahir bir günlüğüne cezaevinden çıkıp sevdiklerini koruma planları yaparken hiç beklemediği bir anda Orhan’ın Yasin’i vurduğunu da duydu. Duydu da ne oldu. Yahu patlatsana Orhan’ın ağzına burnuna iki tokat. Kendi kendine delikanlılık yapmaya çalışırken bindiği dalı kesen Orhan’da belki kendine gelirdi birazcık. Ama Mahir’in atamadığı tokadı Songül attı. Afferim ona. Gitti ihbar etti Orhan’ı…Bu ihbarla da ailenin tüm erkekleri hapse düşmüş oldu maşallah..

      Öbür tarafta ise Turgut Savcım boş durmadı tabikide..Suat denen karanlık bir adamla buluşup planlar yaptılar. Ben o buluştukları yere takıldım biraz. İki tarafı YEMYEŞİL ağaçlarla dolu bir yoldalar, arabanın içinde oturuyorlar, yerler sapsarı yaprak dolu..Nasıl dalından düşene kadar sarardı bu yapraklar ilginç doğrusu..bu romantik ortamda, hiçte romantik olmayan planlar yapan Turgut, Mahir’in çevresine ajanlar yerleştirmeye ve onu sıkıştırmaya kararlıydı..Ama ne yerleştirme kardeşim ya. Ben seyrederken paranoyak oldum..Ama Allah için Turgut kardeşimi takdir ettim akşam. Nefes alacak yer bırakmadı Mahir’e..

      Ve bölümün sonlarına doğru, gerilim ve heyecan zirvedeydi canlarım. Nazif Baba hapiste zehirlendi, Bülent yarı sarhoş eve dönerken tenhada biri boynuna bıçağı dayadı, Mahirlerin evine gelen sözde elektrikçi İlknur’a bıçağı çekti, Orhan kardeşimi hapiste Yılan Merdan karşıladı, Songül hastane çıkışı köşeye sıkıştı ve en son Çitlembik akşamın karanlığında evinde, o sevimli komşusu ile karşı karşıya, çığlık çığlığa kaldı..Mahir ile Feride’ye de telefondan o çığlıkları dinlemek düştü..

      Sözün özü, her biri diğerinden zor durumda kaldı ve Mahir kime yetişse, diğerini kurtaramayacak. Gerçekten her biri nasıl kurtulacak, nasıl kurtuluş senaryoları yazıldı, kim ölecek merakla beklemekteyim..

      Karadayı, ilk başladığında bu kadar kısır bir konu nasıl dallanıp budaklanacak demiştim, umarım bizi yanıltırlar demiştim. Bugüne kadar geldiği noktada, şunu söyleyebilirim ki, ben hiç sıkılmadan, keyifle izledim. Lakin ben hep söylerim, bir dizinin ömrü iki sezon. Tadında bırakmak lazım. Karadayı ekibinin de bu sezon sonuna kadar olayları çözme yoluna gidip, şahane bir final yapmasını da bekliyorum açıkçası..Kendine yakıştığı gibi..

      Siyah İnci’den sevgiyle…
      www.twitter.com/blackpearl42


      Not : Mahir&Feride aşkı için özel bir yazı gelecek..

15 Eylül 2013 Pazar

Med&Cezir !...Yılın bir diğer bombası...




                Efsane dizilerin, efsane yazarlarından bir yeni efsane doğuyor…Ece Yörenç-Melek Gençoğlu senaryosu ile Med&Cezir, uzun bir tanıtım döneminden sonra ekranlara merhaba dedi…İlk bölüm yazısını ve yorumlarını da vakit geçmeden yazmak istedim zira bu sezon çok yoğun..

                Yeni bir efsane dedim..Bu defa Yaman’ın hikâyesini izleyeceğiz. Med&Cezir öyle paldır küldür heyecan, aksiyon, entrika fırtınası ile başlamadı…Tam tersine, ilk bölüme göre hayli sakin geçti diyebilirim. Ama seyrettikçe, hikâyenin içine girdiğimi hissettim ben..Ne çok uzaklardaydı oradaki insanlar bize, ne de çok yakın..Hem içimizdeydiler, hem kabullenmediğimiz yerde..Bazen hayatımızın tam ortasındaydılar, bazen hiç bilmediğimiz yerlerde..Seyrettikçe ısındım hikâyeye, son sahnesini seyrettiğimde damağımda hoş bir tat kalmıştı..

                 Hani yeni bir albüm dinlersiniz, pek hoşlanmazsınız başta, sonra dinledikçe yerleşir içinize şarkılar, seversiniz…Med&Cezir böyle bir hikâye..Çünkü alışılmışın dışında…Farklı yine…Yine efsane…

                Gelelim diziye…Kimler var kimler..Hepsi birbirinden iyi…Hepsi birbirinden şahane oyuncular toplanmış…Başkahramanımız Çağatay Ulusoy..Yaman karakterinde karşımıza çıktı..Çok zayıflamış..Saçlarını uzatmış..Aslında hafif bir kirli sakal fena olmazdı..bu defada fena yakışıklı..Yeni karakter için imajda şahane tamam, oyunculukta geldiği yer başarılı, ama yine de daha yolun başında bana göre..Bazı sahnelerdeki performansı kötüydü..Kötüydü demeyeyim de yetersizdi diyeyim ben en iyisi. Örneğin üvey babası ile ettiği kavga sahnesinde, yüzünde çok sakin bir ifade vardı. Mimiklerini kullanmada henüz tam başarılı değil. Ama Çağatay’ın Adını Feriha Koydum dizisinden beri izleyen biri olarak, oyunculuğundaki hızlı gelişmeyi düşündüğümde, giderek çok daha iyi olduğunu görüyorum. Tüm bunlara rağmen, birkaç sahnedeki ufak tefek hatalar dışında çok ama çok başarılı, doğal, içimize işleyen bir oyunculuk sergiledi.. Zaten dizide yanındaki partneri Taner Ölmez, onun bahsettiğim bazı ufak tefek hatalarını ört bas ediyor..Sözün özü, ben Yaman’ı çok sevdim, Çağatay oturmuş rolün içine, yakışmış, ilerleyen bölümlerde daha iyi olacaktır eminim..

                Taner Ölmez ise bana sorarsanız, ilk bölümün yıldızıydı..Mert karakterinde tek kelimeyle şahaneydi..Hatta fevkaladenin de fevkindeydi. Taner Ölmez son zamanların en iyi genç oyuncularından birisi. Kayıp Şehir’de Sadık idi, Uzun Hikâye filminde ise oynadığı o engelli rolü ile benim yüreğimde kocaman bir yere sahip..Oda çok zayıflamış ve inanılmaz bir şekle bürünmüş. İşte oyunculuk budur, karaktere girmek, o karaktere uygun bir fiziğe sahip olmak, size de bunu hissettirmek. İlk bölümde o içine kapanık, asosyal, dışlanmış genç rolünde inanılmaz bir performans sergiledi. Muhtemelen Yaman ile iyi bir ikili olacaklar..Dilerim hikâyede hep ön planda kalır Mert karakteri, zira Taner Ölmez seyretmek ayrı bir keyif gerçekten..

                Barış Falay..Avukat Selim rolünde. Yaman’a da en büyük destek kendisi..Ender’in eşi, Mert’in babası..Barış Falay için ne söylemeli bilmem..Nerede seyretsem ağzım açık seyrederim. Med&Cezir’de fakirlikten gelmiş, çalışıp uğraşıp kendini hiç tahmin edemeyeceği bir hayata kabul ettirmiş, aynı zamanda da geldiği yeri hiç unutmamış, bir zamanlar yaşadığı hayattan kurtulamamış gençlere de destek olmayı sürdürmüş. Bu anlamda aslında dizinin en vicdanlı, dürüst, merhametli karakteri o. Ama ben Barış Falay’ı kötü rollerde izlemeyi öyle sevdim ki, ve o kötüyü öyle iyi oynadı ki, böyle iyi hallerine tam alışamadım. Her an bir kötülük yapacak diye bekledim ama olmadı..

                Mine Tugay ise zengin sosyetik, hafif kibirli Ender karakterin oynuyor. Selim’in eşi, Mert’in annesi..Çok güzel, gerçekten çok güzel kadın..Ve çok güzel gülüyor…Gülüşü dünyalara bedel bir kadın gerçekten..Oyunculuk başarısı zirvede…Kocasının eve getirdiği Yaman’a başta karşı çıkıyor. Hoş, kim karşı çıkmaz ki..Şimdi ahkâm kesmeyelim, hele bu devirde, öyle tanımadığı bilmediği evsiz yurtsuz kalmış birini kimse evine almaz, rica eden eşi bile olsa. O yüzden ben Ender hanımın tepkisine hak verdim..Ender hanımda tek gözüme takılan, boyu kadar oğluna nazaran hayli tazecik bir genç kız gibi olmasıdır. Bu da olsa olsa Mine Tugay güzelliğidir ne diyelim şimdi..

                Ya Şebnem Dönmez..Sude karakteri ile bizim Serez ailesinin yan villa komşusu, Mira ablamızın da annesi. Çok güzel bir kadın oda..Hoş zaten Şebnem Dönmez, bu ülkede layık olduğu yerde olmayan nadir oyunculardan birisi. Güzellik onda, yetenek onda, ama nedense çok zirvelerde gezinmedi hiç..Belki kendi tercihidir bilmiyorum ama onun çok zor rollerin insanı olduğunu da biliyorum..Ayrıca bu kadına kesinlikle sarışınlık çok yakışıyor. Kuzey&Güney’deki o esmer halleri hiç hoşuma gitmemişti..Burada yine sarışın bir afet olmuş..Bakalım ne canlar yakacak, ne entrikalara imzalar atacak..

                Kuzey&Güney’in sevimsiz Simay’ı Hazar Ergüçlü, Eylül karakterinde karşımıza çıktı. Mert kardeşimin de platonik aşkı aynı zamanda. Hazar tam yaşının rolünde çok çok şekerdi..Eylül, şımarık, neşeli, hayata tozpembe bakan bir genç kız. Esas kızımız Mira’nın da kankası aynı zamanda.  Aman ne şeker burada Hazal..Tam kendi gibi, çıtı pıtı eğlenceli, eğlendiren bir rol ile Simay’dan çok farklı bir karakterle karşımıza çıktı. Çok ta isabet olmuş..

                Gelelim Mira kızımıza…Muhtemelen Yaman ile büyük bir aşka imza atacak olan Mira’yı Serenay Sarıkaya oynuyor. Kimse kusura bakmasın ama dizinin bana göre tek kusuru da budur. Hiç mi başka birini bulamadınız. Bu kadar iyi kadro içine ben onu yakıştıramadım üzgünüm. Konuşması, tavırları, hareketleri, hepsi çok acemiceydi..Çağatay’ın yanına ona gelene kadar pek çok güzel ve yetenekli kız bulunabilirdi. Hatta Hazar Ergüçlü onun yerinde olsa çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Umarım hikâyenin ilerleyen bölümlerinde gözümüz alışır biraz daha..

                Hikâye alışılmışın dışında dedim başında…Anneleri pavyonlarda şarkı söyleyen iki erkek kardeşten ağabey olanı bir araba çalıp yakalanınca, küçük kardeş Yaman’da abisinin yanında olunca karakolluk oldular. Üstelik arabayla dükkânın birine de hızlı bir giriş yaptılar. Hoş, koskoca dükkân camı, araba camı paramparça oldu, ama niyeyse Yaman’ın yüzünde bir tane bile çizik oluşmadı..Annesi üvey babasını tercih edip Yaman’ı evden atınca, imdadına yetişen Selim bey, onu bu hayattan kurtarmaya karar vererek evine götürdü. Haliyle eşinin tepkisiyle karşılaştı ama nafile. Yaman kardeşim çoktan Mert ile dostluk kurmuştu bile..İçine kapanık Mert, Yaman’ın yanında bir aslan parçasına bile dönüştü..Çocuğun içinde daha ne cevherler var ortaya çıkmayı bekleyen bakalım merakla bekliyorum. Yaman kardeşim bu arada Mira ile de tanıştı, bakıştı, hoşlaştı..Yakınlaşma kısmını ilerideki bölümlere bırakalım…

                Ben Med&Cezir’i sevdim..Yaman’ı da sevdim…Mert’i çok çok sevdim..Bu sezonu
n çok konuşulacak ikilisi Yaman ile Mert olacak benden söylemesi..


                Siyah İnci’den sevgiyle..

                www.twitter.com/blackpearl42
                

Kayıp seyrettik..Kaybolduk gittik...


                Tanıtımları iddialı idi..Tanıtımları geçtim, ön gösterimi ile tüm kafalarda bin bir soru ve merak oluşturdu..Cuma akşamı da seyirci ile buluştu..

                Kayıp daha ilk bölümü ile ortalığı alt üst etti bile. Yaklaşık üç yıllık bir emeğin ürünü imiş. Gerçekten de seyrettiğim kadarıyla buna değmiş diyerek ilk bölüm yazımıza geçelim..

                Kayıp, bir kaçırılma hikâyesi ile başlıyor. Zengin ailemizin oğlu bir anda ortadan kayboluyor. Sıradan bir kaçırılma-fidye meselesi diye düşünmeyin çünkü bu meselenin altından çok büyük hesaplaşmalar, entrikalar çıkacak gibi görünüyor. Umarım bir noktadan sonra konuyu kaçırılan çocuğu arama noktasında kısırlaştırmazlar, zira hayli hızlı başlayan pek çok dizimiz sonradan vasatın altına düşüp ekranlara veda etti..Kayıp ilk bölümü ile bunlardan çok farklı bir proje olduğunu gösterdi. Böylede gitmesini dileyerek oyuncularımıza ve karakterlerimize bir göz atalım bakalım.

Başrolde Mete Horozoğlu var..Aman Allah..Nasıl şeker, nasıl sempatik bir rolde..Ve nasıl güzel oturtmuş üstüne eski polis Mehmet karakterini. İzlemelere doyamadım. Her hali şahane idi gerçekten.  Aslında polisliği bırakmış olan Mehmet abimiz, zengin ve ukala aile üyelerimiz ile tanıştı ilk bölümde. Kendine has üslubu ile de bilgiler almaya çalıştı. Mete Horozoğlu’nu Kayıp’ta henüz seyretmeyenler için küçük bir tüyo..Oyunculuğunun zirvesinde. Öyle ki, çok uzun süre devam eden Soner karakterinden sıyrılmış çıkmış, geride bırakmış çoktan. Aklınıza bile gelmiyor onu yıllarca ekranda Soner olarak seyrettiğiniz. Oyunculuğuna lafımız yok şüphesiz, ama Kayıp dizisinin lokomotiflerinden biri olmuş daha ilk bölümde..Ben çok beğendim, yüreğine emeğine sağlık olsun..

İlk bölümde beni etkileyen diğer performans İlker Kaleli idi..Kayıp Şehir’in asi genci İrfan, Kayıp’ta psikopat ve kötü karakter Falko olmuş çıkmış. Allah için rolünün hakkını da verdi. Aile ile muhtemelen büyük bir intikam hesabı olan Falko kardeşimiz ilerleyen bölümlerde neler yapacak bilmem ama bu sezonun kötüleri arasında listede yerini almış bulunmakta..

Kürşat Alnıaçık ise hayli kilo almış ve yaşlanmış olsa bile, dizideki en kilit karakterlerden ailenin dayısı rolünü üstlenmiş. Bakışlarından bile korkuyor insan. Cuk oturmuş rolüne. Dayımızın gizlediği pek çok sır var gibi görünüyor. Tedirgin ve panik hali, asabi tavırları ile şüpheleri üzerine çekti daha ilk bölümde. Yâda başka suçları var ilerleyen bölümlerde ortaya çıkacak..Uzun zaman sonra onun gibi kaliteli ve çok usta bir oyuncuyu izlemek hayli keyifliydi doğrusu.

Gelelim işin özüne..Kaçırılan oğlumuz Kerem..Erhan Can Kartal oynuyor. Hani Muhteşem Yüzyıl’ın Şehzade Beyazıt’ı rolünde harikalar yaratan güzeller güzeli, yakışıklı mı yakışıklı delikanlımız. Onu görünce çok sevindim, vallahi yüzüme gülücükler yayıldı. Geleceği ve oyunculuk kariyeri eminim çok büyük başarılarla dolu olacak. Çok çok beğenerek izliyordum Muhteşem Yüzyıl’da, burada bütün olayların en ortasında yer alan Kerem, küçük yaşına rağmen oyunculuğu ile beni benden aldı..Kocaman öpüyorum onu yanaklarından..

Kaan Taşaner, Kerem’in babası Kemal karakteri ile karşımızdaydı. Ben bu role kendisini fazla yakıştıramadım. Baba rolü için biraz genç kalmış. Üstelik eşinin yanında da hayli genç kalmış. Kemal abimiz de, çok masum değil. Onunda sırları var eminim. Öncelikle de ailenin yakın dostu Özlem..Aralarında muhtemelen bir ilişki var ve tek sakladığı sırrı da bu değil. Özlem demişken, Aslı Enver gerçekten gecenin yıldızlarından biriydi. Havasıyla, tarzıyla, rol yeteneği ile esas kadın Dolunay Soysert’i bastırdı diyebilirim.

Dolunay Soysert çok beğendiğim bir oyuncu..Ve fakat eşi ile çok uyumsuz bir ikili olmuşlar öncelikle. Ayrıca çocuğu kaçırılan bir anneye göre bazı sahnelerde çok sakin bir performans sergiledi. Şöyle kendini parçalayıp, ağlayıp dövünen bir anne karakteri bekliyordum ben şahsen..Ama ziyadesiyle sakin, hatta etrafındakileri sakinleştirmeye çalışan bir kadın gördüm.  Hakkını da yemeyelim, bazı sahnelerde çok müthiş inandırıcı oldu. Genel çerçevede düşününce iyiydi diyebilirim.

Dizinin ilk bölümü hayli heyecanlı geçti. Ama evladının hayatına bir bedel isteyen adama, kalkıp üçyüzelli milyarcık göndermeleri biraz tuhaf oldu. Sen koskoca holdingi yönet, biricik evladını kaçırsınlar, azıcık ucundan bir para gönder, sonrada kurye ile gelen kutudan parmak çıkınca bağır çağır..Ben şahsen kutudan Kerem’in kafası falan çıkacak diye çok korktum ne yalan söyleyeyim. Ama daha ilk bölümden böyle bir vahşet olmaz diyerek avuttum kendimi. Muhtemelen kutudan çıkan o parmak çocuğa ait değil. Yani umarım değildir. Ayrıca aldıkları parayı ormanın içine götürüp yakma fikri de Falko’ya ait şahane bir fikirdi. Ve fakat hafif saf kardeşimiz ne yaptı..Aynen bu isteği yerine getirdi. Böylelikle de anlamış olduk ki, Falko kardeşimin planlarının arasında para kazanmak fikri çok geri sırada. Hal böyle olunca, insan ister istemez olayların nasıl gelişeceğini merak ediyor..

Kayıp üç yıllık bir çalışmanın ürünüymüş. Üç yıllık emek gerçekten daha ilk bölümde ortadaydı. Müziklerinden görüntülerine, kamera açılarına, oyuncularına (daha çok konuşacağız bu konuyu), hikâyesine, gerçekçiliğine kadar müthişti..Ben çok beğendim. Henüz izlememiş olanlara mutlaka izlemelerini tavsiye ederek ilk yazımızı burada noktalayalım…

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

11 Eylül 2013 Çarşamba

Ben Onu Çok Sevmedim..




  
Ne yalan söyleyeyim, büyük bir heyecan ve duygu seli ile oturdum ekran başına. Yakın tarihin en önemli şahsiyetlerinden birinin, Adnan Menderes’in ve onun çalışma arkadaşlarının başından geçenleri seyretmekti amacım. Kafamda bin bir düşünce ve duygu gezinmekteydi. Kâh kızacak, kâh üzülecek, kâh ağlayacaktım..

Dizinin ilk beş on dakikasını bu keyifle izledim..Mehmet Aslantuğ’u Veda’dan sonra yeniden ekranda görmek çok güzeldi. Büyük ustalar ve iyi oyuncular vardı dizide..Kadınlar hoş ve güzeldi. Ünlü siyasetçilerimizi canlandıranlar benzetilmişlerdi asıllarına…

Ve fakat 15. Dakikadan sonra içimde garip bir huzursuzluk..Bir rahatsızlık…

Beni bilenler bilir..Yeni dizilerin ilk bölümlerinde çok eleştiri yapmam, olumsuz konuşmam, aslında çok önemlidir ilk bölüm. Ne kadar vurucu ise o kadar dikkat çekicidir. Akşam ise Ben onu çok sevdim izlerken, çok sıkıldım. Daha da ötesini söyleyeyim. Sahnelerin geçişleri kopuk kopuk, iki kişi konuşuyor, iki cümle ediyorlar, ne diyorlar demeye kalmadan başka bir sahne geliveriyor. Yeni bir kurgu tekniğimidir nedir anlamadım ama hiç sevmedim onu söylemek isterim. Sanki aceleye getirilmiş bir durum söz konusu idi. Adnan bey ile Ayhan hanımın tanışmaları, yıldan yıla paldır küldür geçişler, hepsi bir anda yordu beni. Dizinin ana içeriğinden de koptum böyle olunca.

.E böyle olunca…Oturup başka türlü izlemeye başladım. Konunun tam içine giremeyince de gözüme her şey battı..Bir eksiklik var dizide diyorum kendi kendime. En sonunda buldum..Dizi tuzsuz bir yemek gibi..Yemek güzel ama lezzeti yok..Mesela dizinin ilk dakikalarında tavrını, mimiklerini Adnan Menderes’e çok benzettiğim Mehmet Aslantuğ için, neden biraz kilo almamış diye düşündüm..Bu sebeple bir Adnan Menderes izlemedim akşam, Mehmet Aslantuğ izledim. Oysaki böyle bir rol, fiziki bir değişim de ister..Onun dışında zaten bütün oyuncularda bir tutukluk söz konusuydu, ilk bölüm için bu da gözüme batan bir unsur oldu..Müzikleri de hiç dikkatimi çekmedi dizinin..

Bu tarz dizilerin, hele hele böylesine dizi savaşlarının çok çetin geçtiği sezonlarda, çok daha itinalı, insanların duygularını harekete geçirecek, onları içine çekecek bir kıvamda olması gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla çok iştahla seyretmeye başladığım Ben Onu Çok Sevdim daha ilk bölümden beni ne yazık ki kendinden soğuttu.

Ben ekran ömrünün çok uzun olacağını tahmin etmiyorum. Zira bu sene iddialı pek çok yapım var..İlerleyen günlerde neler değişir bilmiyorum ama Ben Onu Çok Sevdim benim için çok büyük bir keyifle yemek istediğim çikolatalı kremalı bir pastanın, bozuk çıkması gibi oldu sadece..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42


10 Eylül 2013 Salı

Görüş Günü Kadınları...En yakınınızı ne kadar tanıyorsunuz !..



  
Fox TV’nin Yeni sezondaki ikinci yeni dizisi Görüş Günü Kadınları dün akşam 2.bölümüyle karşımıza geldi. Aslında birinci bölümü seyredip notlarımı almıştım ama yazmak bugüne nasip oldu. Gecikme için özürlerimi sunarak hemen dizimizin ilk açılış yazısına geçelim..

Görüş Günü Kadınları, bana sorarsanız çok farklı bir hikâye. Çünkü ilk kez, hapishanedeki yaşama farklı bir açıdan, yakınları hapishanede olanların açısından bakıyor. Eşleri hapishanede olan dört kadının hikâyesini anlatan Görüş Günü Kadınları, ilk bölümü ile beni içine aldı. Muhtemelen ilerleyen bölümlerde, bu dört kadının hayatlarının bir yerlerde kesiseceğini düşünüyorum. Onların bu duruma gelmelerine sebep olan olaylar zinciri, bence bu kadınları da birbiri ile karşılaştıracak. Henüz ikinci bölümü seyretme fırsatım olmadı, malum sezon başladı, yeniler, eskiler derken, bu sene de çok hareketli. Ama bu sezonun takip edeceğim dizilerinden birisi olacağı kesin.

Gelelim oyunculara ve benim gözüme takılanlara…

Şenay Gürler, zengin, havalı ve hoş Süreyya rolünde…Şenay Gürler deyince bir durmak lazım elbette. Kadın Benjamin Button Türkiye şubesi gibi maşallah. Hiç mi yaşlanmaz, hiç mi enerjisi bitmez bir insanın..Onu en son Hayat Devam Ediyor’da izledikten sonra, burada yine bakımlı ve havalı görmek güzel oldu. Özlemişim o hallerini. Bir de ona çok yakışıyor böyle tavırlar, kıyafetler. Hoş Hayat Devam Ediyor’un Cennet’i rolünde de çok iyiydi. Hatta ben çok şaşırmıştım onu görünce. Ama oyunculuk dediğin de öyle rollerde daha bir ortaya çıkıyor işte. Şimdiki rolü Süreyya, kocası 6 yıldır hapishanede olan, zengin bir yaşantı süren ama bir anda yaşamı tepetaklak oluveren bir kadın. Güzel, çekici, üstelik bunun farkında, biraz da cüretkâr. Öyle ki kocasını tüm hapishane sakinlerinin önünde dudaklarından öpecek kadar. Bir o kadar da güçlü, yaşadıklarının arkasında durmasını biliyor. Hayatı ilk bölümde Gülay ile kesişti..Muhtemelen Gülay’ın kocası ile kendi kocası arasında bir bağlantı ortaya çıkabilir. Süreyya karakteri dizinin en renkli karakteri diyebilirim..Neler yaşayacak seyredip göreceğiz..

Gülay karakterinde ise, Öyle Bir Geçer Zaman ki Den tanıdığımız Yıldız Çağrı Atiksoy var..Ne yalan söyleyeyim, ben hiçbir değişiklik göremedim. Sanki Berrin oradan çıkmış buraya gelmiş. Ses tonundan ağlamasına, mimiklerine hareketlerine kadar tıpatıp aynısıydı. Dolayısıyla Gülay rolü beni hiç heyecanlandırmadı. Sevgili Yıldız’ın bir kabahati yok elbette. O ne yazıldıysa, onun hakkını veriyor. Ve fakat mesela ben onu doğulu, köylü bir kadın rolünde ya da bir pavyon kadını rolünde, yani daha önce izlediğimden çok daha farklı bir karakterde izlemeyi tercih ederdim.  Onun kocası aniden bir cinayet suçlamasıyla hapishaneye girdi. Gülay, yetiştirme yurdunda büyümüş, yani kimsesiz, oradan evlenip yeni bir hayata başlamış, bir de hamile ve bu ani şok onu hayli sarstı. Üstelik kocasına dair bilmediği bir takım gerçeklerin ortaya çıkması, onun da sakin sessiz giden hayatına bir ses bombası gibi düştü. Bununla beraber alışmaya çalıştığı bu yeni yaşam şeklinde, hapishanede tanıştığı Süreyya, ondan çok farklı bir hayat tarzı olsa da yardım elini uzattı kendisine. Hayli şaşkın, üzgün haldeki Gülay’ın hikâyesi ilk bölümde sunuldu bize..Bundan sonraki bölümlerde onun nelerle mücadele edeceğini merakla beklemekteyim gerçekten..

Diğer karakterimiz Zehra teyze ise Semra Dinçer tarafından canlandırılıyor. Nam-ı diğer Kuzey&Güney’in efsane Handan Hanım’ı..Gülay’da olduğu gibi aynı şekilde Zehra teyzeyi izlerken Handan hanımı izler gibi oldum..Yine ezik ve ağlak bir kadın vardı karşımda. Mimikler, tavırlar, bakışlar hatta konuşma tarzı bile aynı Handan Hanım. Dolayısıyla bu karakterde beni çok cezp etmedi diyebilirim. Zehra teyzenin de oğlu hapiste ama bir türlü oğlu ile görüşmeye cesaret edemiyor. Niyesini henüz çözemedik, ikinci bölümde çözüldüyse onu da henüz izlemedim, oğlunu Güzel&Çirkin, Ezel gibi dizilerden tanıdığımız Kemal Uçar oynuyor. Ama ben Zehra annenin karşısında bir Ertan Saban ya da Fırat Tanış görmek isterdim oğul olarak. İçimden ikisi geçti ne yalan söyleyeyim. En azından bu kadar sıradanlığa müthiş bir katkısı olurdu diye düşünüyorum.

Son kadınımız ise Nesrin Cavadzade..Oda yalnız ve bir çocuklu Lale karakteri ile karşımızda. Aslında dizinin en marjinal karakteri de o diyebilirim. Onun da kocası hapiste ve Lale ayakta kalabilmek için zor şartlar altında, zor bir hayat sürmekte. Oğluna babasının yokluğunu hissettirmemeye çalışırken, bir yandan yaşadığı muhitteki tacizlerle uğraşırken, diğer taraftan bir takım kötü işler de yapmakta. Geçinebilmek uğruna girdi bu işler, onun başına ne çoraplar örecek ayrı konu. Ağır Roman’da izlemiştim en son Nesrin Cavadzade’yi ve orada büyülenmiştim kendisinden. Buradaki rolü ile de müthiş etkiledi beni söylemeden edemem..

Ve  bu dört şahane kadına eşlik edenler…

İlhan Şeşen..Kudret rolünde..Süreyya’nın kocası..Güçlü ama bir o kadar karanlık gibi sanki…Süreyya’ya göre hayli yaşlı kalmış yanında..İlhan Şeşen’de hep aynı tarz oynayan bir oyuncu..Fazla değişiklik yok..Niye o diye düşünmedim desem yalan olur..

Alpay Kemal Atalan…Lalenin kocası..Henüz silik bir karakter..ilerleyen bölümlerde yorumlamak isterim kendisini…

Deniz Karaoğlu…Gülay’ın kocası…Müthiş etkilendim Sertaç karakterinden..Yüzünden, gözlerinden ne yaptığı, ne düşündüğü belli olmayan insanlar vardır ya. Tam anlamıyla böyle birini oynuyor ve çok iyi kalkmış bunun altından..Hiç göründüğü gibi biri değil, eminim Sertaç kardeşimin ilerleyen bölümlerde çok fazla sırrının ortaya çıkacağından eminim…

Kemal Uçar..Zehra’nın oğlunu oynayan sevgili Kemal’in yerinde yukarıda belirttiğim oyuncuların oynamasını tercih ederdim doğrusu. İlk bölümde çok fazla haşır neşir olamasakta, annesi ile problemleri olan hafiften psikopat bir tip izlemeyi umuyorum…Asıl merak ettiğim tüm bu karakterlerin birbirine nasıl bağlanacakları..

Sinan Tuzcu…Arıza Polis Komiseri Mehmet karakterinde beni büyüleyen bir performans ile karşımızdaydı Sevgili Sinan Tuzcu..Zaten oyuncu olarak çok beğenirim. Her defasında beni şaşırtır..Bu defada öyle oldu..Tek kelime ile nefisti..Dizinin lokomotif karakterlerinden biridir benim görüşüme göre…

İlk bölüm için, her zaman olduğu gibi fazla çıkarmıyorum tırnaklarımı malum…İlerleyen bölümlerde yine üzerinde konuşmak üzere, şimdilik burada yazımızı bitirelim..

Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42

1 Eylül 2013 Pazar

Sezonun ilk yeni dizisi..İlk bombası...Fatih Harbiye



          Sezonun ilk yazısına özleyen, özlemeyen cümle güzel canlarıma kocaman bir merhaba diyerek başlıyorum..
               Geçen sezonu takip edenlerin hatırlayacağı gibi, ne yazık ki başlayan pek çok dizi ekrana erkenden veda etmek zorunda kalmıştı.  Ben bu sezon yapımcıların, senaristlerin çok daha çetin bir savaşa gireceğini, hal böyle olunca da ekrana gelecek dizilerin geçen sezona göre çok daha iyi olacağını söylemiştim.

             Sezonun ilk yeni yapımı dün akşam ekrana geldi. Fox Tv zaten yakında büyük ihtimalle bir dizi kanalı olacak. Son dönemlerde öyle güzel yapımlar sunuyor ki bizlere, beğenmemek mümkün değil. Sezonun ilk yeni dizisi FATİH HARBİYE ile de dün akşam bombasını patlattı.

                               Ne yalan söyleyeyim, kitabını okumadım. Hikâyeyi bilmiyorum. Yine bir fakir kız-zengin oğlan aşkı olacağı besbelli..Ve fakat hikâye ne kadar eski olursa olsun, sunuluş biçimi çok önemlidir değil mi canlarım. Akşam diziyi tekrarı ile beraber iki kez izledim. Bayıla bayıla izledim hem de..Oyuncu seçimi sebebiyle büyük bir alkışı hak etmişler bu kesin.

                               Neslihan Atagül, Neriman karakteri ile karşımıza çıktı. Ama ne çıkış…Nasıl güzelsin, nasıl zarifsin. Her rolün insanı denilen oyunculardan Neslihan..Çok beğenerek izliyordum, oyunculuk konusunda aldığı ödül zaten onun yeteneğini de tescilledi o ayrı konu.. Ama öyle güzel olmuş ki Neriman rolünde, öyle sahici oynuyor ki, daha ilk bölümden beni mest etti diyebilirim. Neslihan Atagül, pek göz önünde olmayı sevmeyen, oyunculuğu ile konuşulmasını seven, çok genç ama çok başarılı bir oyuncu bence. Onu Araf’ta ve Hayat Devam Ediyor dizisinde izlediyseniz bana hak verirsiniz. Ben her zaman savunurum ki, güzel olmak oyunculuk için yeterli değildir. Ama hem güzel hem yetenekliyseniz, hakkını veriyorsanız, seyretmelere doyum olmaz.

                               Kadir Doğulu ise Macit rolü ile karşımızda idi. Oh be dedim seyrederken, nihayet kendine yakışan bir rol buldu sonunda. Neydi o lise öğrencisi rolleri ya da zengin züppe karakterleri..Kadir Doğulu da çok keyifle izlediğim biri zaten. Küçük Sırlar’dan beri takip ederim. Ama ne yalan söyleyeyim, onu en çok Macit olarak sevdim ben. Çok yakışmış, daha ilk bölümden üzerine oturtmuş karakterini. Neslihan ile çok iyi bir ikili olmuşlar doğrusu. Ben ikisini çok yakıştırdım birbirine..Hikâyenin ilerleyen bölümlerinde eminim Neriman ile Macit’in aşkı epey ses getirecek..Ama daha önemlisi, Kadir Doğulu’nun kendi karizmasına çok uygun bir karakterle yoluna devam etmesi oldu..Kimse ona kızmasın gücenmesin, zira bu karakter tam ona göre olmuş..

                               Gelelim genellikle her hikâyede bulunan sarışın kötü karakterimize. Dilara Öztunç cidden Pelin Karakterinde çok çok başarılı idi. Macit’in burnunun dibinden ayrılmayan, ona nefes aldırmayan, seven ama sevilmeyen, sevilmediğini bile bile erkeğin peşinde koşan klasik bir kıskanç kötü kız karakteri Dilara ÖZtunç’un güzelliği ve sevimliliği ile bütünleşince çok güzel olmuş doğrusu. Daha önce Küçük Sırlar’da hafif saf, geç anlayan Heves karakterinde izlediğim Dilara Öztunç o karakterde öyle başarılıydı ki, gerçekten saf olabilir mi diye düşünmüştüm inanın..Oysa burada cin gibi, gözü açık zeki zengin kız karakterinde de çok başarılı. Havası, konuşması, gülüşü bile karakteri ile bire bir uyuşmuş. Onun da gözlerinden yüreğinden öperek alkışlıyorum..

                               Gelelim Şinasi’ye. Yunus Emre Yıldırımer oynuyor bu karakteri. Daha önce aslında pek çok dizide oynayan Yunus Emre, bu dizi ile adından söz ettireceğe benzer. Neriman’ın çocukluk aşkı, mahalle delikanlısı Şinasi rolünde izlediğimiz oyuncu, bazı sahnelerde beni bile korkuttu canlarım ne diyeyim..

                Birde Neriman’ın can arkadaşı Fahriye’den söz etmek isterim. Seda Türkmen oynuyor. O nasıl bıcır bıcır, tatlı bir tip öyle..Fahriye’ye bayıldım ben doğrusunu isterseniz. Daha da çok dostluğuna bayıldım elbette. İzlerken şöyle bir düşündüm de, böyle dostluklara sahip olmak sanırım en büyük zenginlik olsa gerek.

                İlk bölümde Neriman’ın yaşadığı küçük, herkesin birbirini bildiği mahalle yaşantısını gördük. Şinasi’nin kardeşi Aslı kızımızı tanıdık. Maşallah sayesinde bir kez daha namusun iki bacak arasında olduğunu anlattılar bize. Kızcağız birini sevmiş ama o ne..Burnundan fitil fitil geldi. Allahtan oğlanın ailesi istedi de namuslarını kurtardılar. Öbür tarafta ise yurtdışından dönen zengin oğlumuz Macit ve ailesini tanıdık. Macit’in annesi rolünde Itır Esen vardı. Ne yalan söyleyeyim, yaşlanıpta bu kadar güzel olabilsek dediğim kadınlardan sevgili Itır Esen. İlerleyen yaşına rağmen, nasıl hoş bir kadın gerçekten. Bu arada Neriman’ın dayısının kızları Pelin ve Duygu’yu tanıdık, Pelin’in ukala, kendini beğenmiş, süslü püslü halleri ile Duygunun sade ve mütevazı hallerine şahit olduk. Derken Macit’in dönüşü için malum zenginlerin tek eğlencesi olan bir davet düzenlendi ve ilginç bir tesadüf sonucu Neriman’da davet edildi. Davet Macitlerin evinde düzenlendi ama sağ olsun Macit oğlumuzun davet konusunda pek bir hevesi yoktu. Hatta ne olmuşsa adamın yüzü bir türlü gülmedi. Bir durgunluk, bir üzgün tavır. Amerika’da sevgili falan mı bırakıp geldi nedir. Neyse, bütün bu gelişmeleri izledik dün akşam. Ayrıca dayısının kızlarının davetine uyarak, hiç alışık olmadığı bir dünyanın kapısından içeri adım atan Neriman, güzelliği ile beni büyüledi, sizleri bilmem. Sanırım Macit abimizi de büyülemiş olsa gerek ki, adam daha yeni tanıştığı Neriman’dan gözlerini alamadı. Elinden tuttuğu gibi partiden kaçırıp tekne gezisine çıkardı. Ve fakat umduğunu bulamadı elbette. Pelin kızımız gibi her an her şeye hazır birini bekliyordu Macit Efendi ama Neriman, mahalle arkadaşı Aslının başına gelenlerden sonra temkinli davranayım dedi. Dedi de ne oldu. Hop denize düşüverdi. Düşmeden önce de bileğine taktığı annesinin bileziğini tekneye düşürdü. Zaten o bilezik ortaya çıkınca dedim ki boşuna gözümüze sokmadılar bu bileziği, kesin başına bir iş gelecek. Dileyelim de bileziği Pelin ablamız bulmasın. Yoksa giydiği emanet elbise ile denize düşen Neriman’ın başı yeterince dertte iken, bir de annesinin bileziğini kaybetmesi pek iyi olmadı. Bakalım Neriman’dan gözünü alamayan ve muhtemelen ilk görüşte âşık olan Macit ona ve aşkına ne kadar sahip çıkabilecek, hep beraber seyredip görelim diyorum.


                 Sözün kısası canlarım, Fatih Harbiye güzel iş olmuş. Ben ilk bölümü çok beğenerek izledim. Dilerim sezonun ilk merhabasını eden dizimizin ömrü uzun, hikâyesi güzel, seyretmesi keyifli olsun diyerek ilk sezon yazımızı burada noktalayalım..

Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42