15 Haziran 2016 Çarşamba

Kırgın Çiçeklerden bomba gibi bir sezon finali..

Biz onları çok sevdik..

Tam 50 bölüm onlarla ağladık, onlarla güldük..Hayatları, yaşadıkları çok acı olsa da..Kendileri çok güzel, birbirlerine olan bağlılıkları da, hataları da, aşkları da..

Kırgın Çiçekler, yaşadığımız toplumun kanayan iki sorununa, tüm samimiyetiyle parmak bastı..Bunlardan biri aileden, aile ortamından ve sevgisinden uzakta yaşayan evlatlarımızın dramı..Diğeri ise ülkemizde de sıkça rastladığımız taciz ve tecavüz gibi her türlü insan haklarına aykırı bir fiil..

Her şeyden önce böyle bir konuyu kaleme alıp, bunu cesaretle ekrana taşıyanlara, izleyiciye o gerilimi veren oyunculara, kocaman bir teşekkür etmek isterim.

Kırgın Çiçekler, tam 50 haftadır, zirveyi bırakmadı. Hatta Pazartesi akşamlarının çok seyredilen bazı dizilerini bile geride bıraktı. Bu başarının altında elbette hikâye kadar, usta oyuncular,genç ve yetenekli kadro yatıyor..

İki gün önce sezon finaline giden Kırgın Çiçekler, çok ama çok başarılı bir bölüm ile ekrandaydı. Bakalım sezon finalinde neler neler yaşanmış..

Öncelikle güzel haberlerden başlayalım. Feride kızımız ile Toprak kardeşimiz nişanlandı, yeni sezona da düğün olur inşallah. Hoş, Feride’nin nişana hazırlanışını görünce, düğün için neler yaşayacağız Allah bilir..Dizinin belki de en komik karakteri Feride. Onun maceralarını izlemek çok eğlenceli..Feride’nin gel-git halleri çok keyifli ama bir o kadar da iyi kalpli bir kız o. Yetimhanedeki kızlara Neriman hanımdan çok sahip çıkan, onları hiç yalnız bırakmayan, her sıkıntılarına gece gündüz koşan bir melek adeta..O huysuz, patavatsız ve çokbilmiş kayınvalidesi bile onun o iyi kalbine vurulup kaldı. Ben illaki Feride ile Toprak çiftinin ailelerinin anlaşamayacağını ve olayların büyüyeceğini hayal etmiştim ama zannettiğim kadar kötü olmadı, her şey çok dengeli ve sevimli anlatıldı ekrandan. Ama Allah için, Feride ile Kayınvalidesinin nişan elbisesi alışverişinden sonra, çok sevgili usta oyuncu Gülen Karaman’ın dizi kadrosuna kalıcı olarak dâhil edilmesini bekliyorum. Zira yeni sezonda Feride , Neriman hanım dışında, kayınvalidesi ile de çok komik bir ikili olur diye düşünüyorum..

Dizinin olmazsa olmazı Neriman hanıma gelince. Onu da ayrı bir usta oyuncu Sacide Taşaner oynuyor ve dizinin başından beri benim favori karakterlerimden biri..Lafını çekinmeyen, hatta bazen o da patavatsız olabilen, Feride ile sürekli didişen, emeklilik zamanı çoktan gelmiş huysuz ama kalbinin derinlerinde merhametli bir kadın o. Feride ile sürekli didişiyorlar, çok tatlılar. Ben şahsen dizide onun hikâyesine çok fazla yer verilmediğini düşünüyorum. Belki yeni sezonu bekliyorlar, kim bilir. Neriman hanımın bir kızı var bildiğimiz kadarıyla, uzaklarda..Neriman hanımın hayat hikâyesinin de ucundan kıyısından işlenmesini, onu böylesine aksi, huysuz yapan olayların ekrana yansımasını çok isterim..

Neriman Hanım biraz soğuk bir kadın, özellikle kızlara karşı. Onda bir anne şefkati göremiyoruz pek. Ama Emine anne deyince akan sular duruyor..Evlat acısını en derininden yaşayan ve şüphesiz Birgül Ulusoy oyunculuğu ile bizlere de yaşatan Emine anne, yavaş yavaş kendini toparlamaya başladı Gülcan sayesinde. Ve bize aslında şunu öğretti. Anne olmak, illaki de doğurmak değildir, bunu onun kızlara olan yakınlığından da anlıyoruz. Emine Anne, kendi yaralarını, başkalarının yaralarını sararak iyileştiren bir kadın. Mesude gibi bir anne örneğinden sonra, dizide Emine anne gibi bir karakter olmasa, eminim sinirden perişan olurduk hepimiz. Neyse ki Mesude’nin evladına karşı olan acımasızlığını, Emine annenin sonsuz şefkat ve sevgisini izleyerek törpülüyoruz bir nebze.

Bir diğer annemiz Banu yine ortada kaldı. Ekrem, karısı Selin’e daha fazla karşı koyamadı ve çekip gitti..Bu kadının kaderi midir nedir. Ne zaman hamile kalsa terk ediliyor, belki de ilk çocuğu Kader’e yaptıklarının cezasını çekiyordur kim bilir. Banu, Mesude’nin biraz daha akıllısı diyelim. O, para için evlatlarını kullanan bir kadın..Eninde sonunda terk edileceğini bildiği için de hemen hamile kalıveriyor. Malum, bizim dizilerde hamile kalmak çok kolay. Kader’e yaptıklarından sonra üç çocuk annesi olmayı hiç hak etmiyor,başına gelenler de beni çok üzmüyor..

Okuldaki tiyatro gösterisi hazırlığı dizinin başından beri işlenen bir konu idi. Zaman zaman kızların ve arkadaşlarının çalışmalarına ortak olduk. Ve fakat ne yazık ki, bu sahneye çok özenilmemiş gibi geldi bana. En azından sene başından beri hazırlandıkları oyunda şamata yapmak çok hoş olmadı..Öğretmenlerini rezil etmekle kalmadılar, kendilerini de rezil ettiler..Zira Kırgın Çiçekler dizisindeki tüm gençler çok yetenekliler, onların tiyatro sahnesinde şöyle şahane bir oyun çıkardığını görmek güzel olurdu. Ama yinede gençlerimizin o tatlı, sevimli hallerini göz önüne alırsak, kızamayacağım çok fazla..Çok ama çok tatlılar zira..Hele hele oyunun sonunda Güney diz çöküp, Songül’e evlenme teklif edince tüm olumsuzluklar silinip gitti..

Oyun sonunda Kader’in aldığı ilaçların etkisiyle bayılması, gençlere bu konuda dikkatli olmaları konusunda güzel bir örnek olmuş..

Ben Songül ile Güney’ciyim canlar. Başından beri ikisini de çok severek izliyorum. Her ikisi de çok başarılı iki oyuncu adayı. Songül karakterindeki Gökçe Akyıldız  ve Güney karakterindeki Arif Diren çok iyi performans gösteriyorlar. Gelecekleri çok parlak..Ama şu bir gerçek ki, Kırgın Çiçekler dizisinin tüm gençleri inanılmaz başarılı, Hazar Motan Cemre karakterinde sezon boyunca harikalar yarattı, Meral karakterindeki Aleyna Solaker, Eylül karakterindeki Biran Damla Yılmaz, Kader karakterindeki Naz Çağla Irmak, Serkan karakterindeki Mehmet Aykaç..Hepsi birbirinden başarılı. Bu arada oyunculuk dışında, Cenk karakterini oynayan Yunus Emre Terzioğlu eridi ekranda adeta..Verdiği kilolar dikkatimizden kaçmadı..

Defne’nin yaptığı büyük hata da aslında genç kızlar için çok güzel bir örnek olmuş. Neyse ki annesi Nazan hanımın haberi oldu da, kızını o batağa düşmekten kurtardı. Defne’nin kötü bir kalbi yok aslında, olmasın da zaten. Ama çevresine o kadar kötülük yapmakla meşgul ve o kadar kibirli ki, gözünün önündeki oyunu göremedi. Az kalsın hayatı mahvoluyordu ki, Nazan hanım olaya el koydu da, Defne’yi kurtardı..Bu arada, Defne’nin başına gelen sıkıntı sebebiyle intihara kalkışması, güzel bir örnek olmamış. Bunun yerine annesi ile konuşup meseleyi çözme yoluna gitmesi daha şık oldu doğrusu..

Nazan Hanım demişken, sezon finalinin kahramanı oydu adeta..Kızın kurtarmakla kalmadı, mahkemede son anda büyük bir sürpriz yaparak Eylül’e şahitlik yaptı. Sürekli olarak bizi çileden çıkaran Hazan hanım, sezon finalinde bizi çok duygulandırarak bol bol alkış aldı elbette…

Son iki hafta boyunca yüreğimiz ağzımızdaydı, Eylül’ün davası nasıl sonuçlanacak diye heyecanla bekledik. Dizinin ilk bölümünden beri Kemal’e diş biliyoruz cümle alem..Yapmadığı kalmadı, hem de büyük bir cesaretle..Kendini yalan söyleyerek, iftira atarak aklamaya çalıştı. Hatta zaman zaman sevimli ve sempatik olmaya çalıştı ama nafile..Ona Mesude dışında inanan yok..

Ve Mesude..şöyle bir düşünüyorum da, sanırım gelmiş geçmiş en kötü anne karakteri karşımızda canlarım. İnsan Mesude’yi izledikçe, gidip annesine sarılıp öpesi, şükredesi geliyor. Nasıl bir kadındır o..Anne demeye bile dilim varmıyor..Haydi başlarda çaresizlik dedik, Kemal’e muhtaç dedik, çocukları için ona boyun eğip inanıyor dedik ama Mesude annelik kavramını yerle bir etti adeta. Hemen her şartta kocasına inanmayı seçen Mesude, aslında bana sorarsanız Kemal’in suçlu olduğunun farkında. Ama o gerçeği kabul etmek, inkar etmekten daha zor geliyor. Üstelik artık çalışmaya da başladı, kendi ayaklarının üzerinde duruyor diye düşünüyorduk ama Kemal ile boşandıktan birkaç gün sonra evlenivermesi, onun Kemal’e olan zaafını açıklıyor. Kemal’in ağzından duymadıkça, o bu taciz olayına inanmayacak sanırım..

Kemal karakteri için, keşke “böyle tipler ancak dizilerde olur” diyebilseydik ama ne yazık ki pek çoklar..En başından beri nefretimizi kazandı Kemal. Buradan sevgili Cansu Fırıncı’yı kutlamak gerek. Kemal karakteri hayli iddialı ve oynaması cesaret isteyen bir rol. Hele mahkeme sonrası evde Mesude’ye şiddet uygularken, on numara beş yıldız oynamış..Malum bizim ülkemizin meşhur Tecavüzcü Coşkun’u var. Adamın üzerine yıllarca yapışıp kalmıştı bu rol. Bu noktada böyle bir karakteri cesaretle ve başarıyla ortaya koyan Cansu Fırıncı, Kemal karakterinden nefret ettirirken, oyunculuğu ile de hayran bıraktı herkesi. Kemal’e yarı esprili, muzip bir tavır ekleyerek, karakterin çirkinliğini bir nebze yumuşatmaya çalıştı. Ve fakat ne çare..Biz Kemal’den ve onun gibilerden hep nefret ettik. Onun ceza alması, dizide bile olsa yüreğimize su serpti..

KEŞKE KEMAL GİBİLERİN SONU DAHA DA BETER OLSA..

Gelelim hepimizin heyecanla beklediği mahkeme sahnesine..Öncelikle mahkeme sahnesindeki birkaç sıkıntıyı söylemek isterim. Orası tiyatro sahnesi değil, mahkeme bana biraz lakayt geldi, işlenen dava taciz davası, ciddi bir havası olması lazımdı mahkemenin ama adeta sirke çevirdiler. Mahkemede öyle kafanıza göre konuşamazsınız, ikide bir ayağa fırlayıp bağırıp çağıramazsınız, hâkim sizi öyle sessiz sakin dinlemez, hâkim karakterinin daha sert sunulmasını beklerdim, ayrıca mahkemede şahitlik etme ihtimali olan kişiler mahkeme salonuna giremezler. Ayrıca genelde 1.derece akrabaların şahitliği çok geçerli sayılmaz. Kimlerin şahit olacağı bellidir, dolayısıyla o kişiler mahkeme salonuna çağrılmadan girmezler, mahkeme esnasında “haydiiii ben seni şahit gösteriyorum, gel şahitlik et” gibi bir ifade olamaz... Olsa bile seyirciler buna müdahale edemezler, mahkeme salonunda hakaretler havada uçuşamaz. Mahkeme öyle hemen ertesi güne ertelenmez, adamların elinde tek dosya yok sonuçta..Davalı konumundaki Kemal’in mahkeme salonunu terk edip, kaçıp gitmesi de ayrı bir gariplik olmuş..Tüm bunlar göz ardı edilmişti ama biz en çok mahkemenin sonucuna odaklandık..

Mahkeme sahnesinde çok ama çok vurgulu bir cümle vardı...Arkadaşları Eylül’ün haklılığını ispatlamak için şahit, delil ararken avukatın ettiği “Eylül’ün annesi, onun yanında olsaydı, bunların hiç birine gerek kalmazdı” cümlesi, evladının yanında olmayan, onu suçlayan, cezalandıran ailelere bir tokat gibi indi adeta..

Ve kocaman bir sürpriz oldu..Nazan hanım mahkeme salonunda, gördüğü her şeyi anlattı ve Kemal 2 yıl hapis cezası aldı. Fazlasıyla gerilim ve gözyaşı dolu bir sahneydi, defalarca izledim ve her defasında ağladım..Veda Yurtsever, hayli iddialı bu sahneyi öyle güzel oynamış ki, Eylül’e hep karşı olan Nazan hanımın bile ondan yana oluşunu öyle güzel bir ruh haliyle anlatmış ki, helal olsun dedim izlerken.. 
Bu sadece bir dizi. Elbette gerçek hayatta çok daha şiddetli yaşanıyor bu acılar, üstelik hak ettikleri cezayı da almıyor suçlular. Kırgın Çiçekler’de ailesiz, sevgisiz, birbirine tutunan bu gençlerin yaşadığı olaylar, bir yerlerde yaşanıyor, genç kızlar tecavüze uğruyor, öldürülüyor, aileleri tarafından terk ediliyor, hayatları daha doğarken tepetaklak oluyor..

Kırgın Çiçekler dizisinde, gerçek hayatta sağlanmayan adalet işledi ve Kemal hapishaneye gönderildi. Kemal’in hapse girmesini kutlarcasına, Feride ile Toprak nişanlandı, gençler doyasıya eğlendiler ama ne yazık ki sonu kötü bitti.

Final sahnesinde tüm gençlerin koyun koyuna vurulmaları, sezon finaline damgayı vurdu adeta. O kızlar Feride’nin evinde niye kaldılar, Feride ortalıkta yokken onların o evde ne işi var, o yatağı yorganı nereden buldular, hepsi tartışılır, ama hepsinin bedenlerinden sızan kan, koskoca üç aylık tatil nasıl geçecek diye düşündürdü beni. Muhtemelen ölmeyecekler ama yaşattıkları heyecan yeter..

Keşke bu tacizler tecavüzler hiç yaşanmasa, bu zulme ugrayan genç kızlarımız, kadınlarımız suçlanmadan, kendilerine inandırabilseler..Bu çirkin fiili işleyenler en ağır cezayı alsa..

Kırgın Çiçekler, hayatın acımasızlığı ile savaşan masumların hikâyesi..İkinci sezonunu iple çekeceğiz..Ben onları çok özleyeceğim..Şimdilik bu kadar diyelim ve yazımıza son verelim..


Siyah İnci’den sevgiyle…





11 Haziran 2016 Cumartesi

Efsane dizi Karagül'ün ardından, dilim döndüğünce..

Ve efsane dizi Karagül, 4 sezon sonunda dün akşam veda etti ekrana ve izleyicilerine..
Meğer ne kadar yer etmiş içimde..Son sahneden sonra kalakaldım ekran başında öylece..
4 sezon boyunca hep zirvede…
Anlattığı hikâyeler dolaştı hep dillerimizde…
Her gerçeği önce gözlerimizin önüne serdiler, sonra yüreğimize..
Aşklarıyla, analarıyla, acılarıyla, iyisiyle kötüsüyle…
Her bir karakteri , her birine ayrı bir yazı yazılsa, sayfalarca anlatılacak derinlikte..
Dilden ötede, gönüllerin içinde..
Anlatamayız gerisini Karagül izlemeyenlere..
O halde, izleyenler için dökelim kalemin uçundan Karagül’ü, dilimiz döndüğünce…

Şahsi fikrimi belirteyim ki, izlediğim en iyi finallerden biriydi Karagül finali, adına yakışır bir final yaptılar, öyle aceleye getirilmemiş, her hikâyenin sonu bağlanmış, ölenler bir yana, kalan karakterlerin hepsini derli toplu bir araya getirmişler. Finalde iyiler kazandı, kötüler kaybetti. Seyircinin istediğini verdiler, ağlattıkları kadar izleyicinin yüzünü güldürdüler, özene bezene yapılmış bir final olmuş..Ben ağlayarak ve anlamaya çalışarak izledim finali…Özellikle Baran ile Ebru’nun kavuştuğu sahnede ağlamayan kalmadığına eminim. Zaten final bölümünün çarpıcı iki sahnesi, Baran’ın Ebru’ya “anne” dediği sahne (yazarken bile içim titriyor) ile Asım ile Kendal’ın buluşma sahnesiydi..

Bu kadar hikâyenin sonunu doğru düzgün bağlamak kolay iş değil..Ekibin neden 4 sezon boyunca bu kadar büyük bir başarı sağladığını buradan da anlıyoruz.

Final için tek eleştirim, Baran’ın karar verme aşaması fazla uzundu, o sancılı bölümleri kısa kesip, mesela Ada’nın nişanı için bir sahne yapılabilirdi, finalde ağırlık Kendal ve Baran’a verilmiş, diğer karakterlerin hikâyeleri biraz kısaltılmış böylelikle…Ama mesela aradan geçen 2 yılı, ekranın altına yazmaktansa, Özlem’in çocuğunun doğum günü pastasındaki 2 rakamı ile izleyiciye sunmak, çok zeki ve şıktı doğrusu..

Gelelim efsane dizimize…

4 sezon boyunca aslında bir ana-oğul hikâyesi izledik, dizinin ana teması buydu ama araya öylesine kadın hikâyeleri yerleştirilmişti ki, her biri ayrı dert oldu içimizde.

Anaları vardı Karagül’ün her biri bir diğerinden ayrı dertte..Her biri analığı öğretti bize farklı açılardan.

Emine ile bir annenin fedakârlığını ve sabrını öğrendik, Sibel ile çaresizliği, Ebru ile güçlü olmayı, direnmeyi, Özlem ile evlat acısını, Narin ile sevgiyi…

Ve tüm bunların toplamı olan Kadriye ananın konağı dimdik ayakta tutan heybetini..

Karagül, dünya üzerinde nasıl tek ve eşsiz ise, Karagül anneleri de öyleydiler..Benim anneler arasındaki favorim, Asım'a hem anne, hem baba olan Emine anne idi. Hülya Duyar, öyle nefis oynadı, öyle şahane sahip çıktı ki oğluna, her ikisini de yüreğimizin içine sımsıkı alıvermek geldi izlerken..

Gençleri vardı Karagül’ün, her biri bir diğerinden farklı problem yaşayan..Aslında hayatın içindeki pek çok gencin hikâyesini anlatan.

Ada gibi isyankârdır kimileri, kimileri Baran gibi öfkeli ya da Maya gibi uysal ve destekçi..Ayşe gibi kabuğunu kırmaya çalışan, Melek gibi bir damla sevgi arayan, Serdar gibi ne olduğunu arayan, Emre gibi tüm çevresine mutluluklar saçan pek çok genç karakteri tanıdık, sevdik, bağrımıza bastık, onları anlamaya çalıştığımız da oldu, kızıp öfkelendiğimiz de..

Aşkları oldu Karagül’ün ..Her biri ayrı hüzün, her biri ayrı gözyaşı oldu gözlerimizde, bir aşkın bedelinin ne kadar ağır olabileceğini gördük Murat ile Ebru aşk hikâyesinde. Murat’ın Ebru ile beraber olabilmek için yaptığına, Baran’ı Ebru’dan koparıp Narin’e vermesine, fedakârlık mı diyeyim, hata mı diyeyim, hala tereddütteyim.

Melek ile Sabri aşkı ise hayli hüzünlü bir hikâye oldu, zaten dizinin başından beri Melek ve onun aşkları hep hüzün ile bitti. Konağın ve ailesinin içine sıkışıp kalmış bir genç kızın, her hayalinin suya düşmesi, abisinin baskısına boyun eğmek zorunda kalışı, sevdiği herkesi kaybetmesi, dayanılacak gibi değildi..

Baran ile Ayşe aşkı ise ilk sezonlarda çok keyifli giderken, yaşanan olaylar, bu aşkı çok korkunç bir bataklığa sürükledi adeta. Artık bu aşktan kimseye hayır gelmez dediğimiz anda bile, Baran ile Ayşe’nin bir çıkış yolu bulmasını istiyorduk aslında..Zira onların aşkı, dizinin en temiz, en masum aşkıydı..Hayli zor bir yolu yürüdüler beraber, çok fazla sınavdan geçtiler, çok fazla acı çektiler. Ama sonunda mutluluğu buldular, çok ama çok hak ettiler, Ayşe ile Baran için farklı bir final olsaydı, gerçekten çok üzülürdüm, itiraf edeyim..

Ada ile Serdar aşkı ya da Emre ile Maya aşkı, Baran ile Ayşe kadar titretmedi içimizi zira onlarınki hayatın içinde yaşayan masum temiz flörtlerdi, inişler çıkışlar, kavgalar kıskançlıklar derken, sürekli dram izleyen Karagül izleyicisinin arada yüzünü güldürdüler..

Özlem ile Kasım aşkı ise ciddi ciddi Karagül’e damgayı vuran aşklardan biri oldu. Çok ta yakıştılar, Özlem’in gencecik yaşta kendisinden büyük bir adama, öylece verilip konağın içinde adeta hapsedilen ve o acımasız hayatı yaşamaya zorlanan bir kadın olması, içimizi çok acıttı. Onun Kasım ile belki de ilk kez kalbinin atmaya başladığını, o aşkı yaşadığını görmek, her ne kadar evli bir kadının yasak aşkı olsa da, gözümüze batmadı..Çünkü Özlem’in yaşında bir kadının yeri o konağın içinde bir kuma hayatı değildi..Finalde, Özlem ile Kasım mutlu bir hayat kurdular, Ayşe ve bebekleri ile beraber mutluluğu buldular, bizim de istediğimiz resmi bize sundular..

Narin ile Oğuz aşkı ise, bir türlü kendini toparlayamayan bir aşktı, ne iyi olabildiler, ne ayrı kalabildiler, en sonunda Narin’in ölümü ile noktalanan bu aşk hikâyesi, dizinin en derin ve hüzünlü aşkı idi diyebilirim..

Tüm bu kadınlar, gençler, aşklar bizi içine aldı ve çok etkiledi zira biliyorduk ki, tüm bu anlatılan kadınların hayatları bir yerlerde, yaşanmakta. Karagül, gerçeği gözümüzün içine soktu, çekinmeden, saklamadan sundu. Çünkü dizinin dışında, gerçekten de bu hayatlara razı bırakılan kadınlar, genç kızlar, analar vardı ve biz aslında tüm bu kadınların hikâyeleri sayesinde, ne kadar şanslı olduğumuzu da anladık..

Ölümler de oldu Karagül’de..Hem de finale doğru arka arkaya kaybettik karakterleri. Sibel, Melek, Narin, Fırat, Mehdi derken, ben bir ara finalde kimse kalmayacak zannettim ama neyse ki korktuğum gibi olmadı..Bana göre en etkileyici ölüm, Narin’in ölümüydü, isteyerek ve her şeyden vazgeçerek gittiği ölüm, Narin karakterini çok sevmesem de, beni çok etkiledi. Aslında Narin ile Oğuz aşkının mutlu sona gitmesini dilerdim ama Narin yaşadığı sürece, Ebru ile Baran için mutlu bir son olmayacaktı, bu yüzden Narin’in ölümü hüzünlü ama gerekli bir ölüm idi..

Dizinin en iddialı sahneleri, rüya sahneleriydi ve şahsen bu kadar çok dizi izleyen biri olarak, açıkça ifade edeyim, Karagül bu konuda da bir ilk oldu. Hayli gerçekçi ve çok özenilmiş rüya sahneleri vardı Karagül’ün başından sonuna kadar, rüya konuları çok ilginç seçilmişti, konseptlerin her biri inanılmaz başarılıydı, rüya sahnelerinin yerini son iki bölüm Kendal karakterinin halüsinasyonları aldı ve bu noktada da Karagül bir kez daha akıllara kazınacak sahnelere imzasını attı.

4 sezon boyunca dizinin Halfeti’de çekilmesi, karakterlerin neredeyse tamamının kadroda olması Karagül izleyicisine hikâyenin çok gerçekçi sunulması anlamında, elbette büyük başarıydı. Hikâyenin gidişatına göre ölen karakterler oldu elbette, ama kadro olarak, 4 yıl boyunca başka bir memlekette, otel odalarında ailelerinden, sevdiklerinden uzakta böyle bir fedakârlıkta bulunmak her ekibe nasip olmaz. Doğu bölgelerinde başlayan dizilerin pek çoğu, genellikle 3-5 bölüm sonra hemen İstanbul’a geçiş yapmasına rağmen, Karagül ekibi bu konuda da bir ilke imza atmayı başardı.

Halfeti deyince, şüphesiz ki, olayların, dramların arasında izlediğimiz o şahane doğal güzelliklerin adını anmadan olmaz..Yönetmen sevgili Murat Saraçoğlu’nun ve diğer görüntü yönetmenlerinin sunduğu bu görsel şölen alkışlandı ve dile getirildi zaman zaman..Bu arada final bölümünde, Murat Saraçoğlu’nun bir sahnede görünüvermesi de, dikkatli Karagül izleyicileri için bir sürpriz olurken, bu kadar büyük bir ekibin başındaki adam olarak, final bölümünde bir hatıra olarak yüreğimize kazındı.

Dizinin bir başka özelliği, elbette ki edebi sözleri ve felsefi konuşmalarıydı, ben bunu zaman zaman eleştirdim. Zira 7’sinden 70’ine hepsi hatip gibi konuşuyordu dertlendikleri zaman. Bazen çok uzun da konuşuyorlardı ama bir Kadriye ana var ki, dizi tarihinin Ezel’de ki Ramiz dayısından sonraki, en büyük filozofu olarak tarihe geçti eminim. Her söylediği bir ders niteliğindeydi, saatlerce konuşsa dinlenirdi, söylediklerini not aldığımız zamanlar bile oldu, bu elbette Şerif Sezer’in kusursuz oyunculuğu yanında, senaryoyu yazanların da başarısıydı…

Müzikleri de çok başarılıydı dizinin, 4 sezon boyunca çok fazla bir ekleme yapmadılar müziklere, genellikle aynı müzikler kullanıldı, bir iki yeni melodi eklendi ama temel aksiyon müziği zaten hepsine bedeldi.

Ve Kendal..Dizinin lokomotifi..Gelmiş geçmiş en sağlam kötü karakterlerden biri. Dedim ya yazının başında, izlemeyen anlamaz, bu kadar kötü olabilir mi insan diyorsun ama oturup bu adam niye böyle diye de düşünüyorsun. Dizinin başından sonuna kadar her sahnesini soluksuz izlediğimiz Kendal karakterinden nefret edemedik niyeyse. Yapmadığı kalmadı ama hikâye ilerledikçe ona hak verdiğimiz tarafları da vardı. Kendal için sayfalarca yazılabilir, onun tek amacı çok iyi bir baba olmaktı temelde. Babası bildiği adamdan görmediği sevgiyi oğluna vermekti, burada feodal yapının erkek çocuğa verdiği önemi de hissettirdiler bizlere, Kendal, kendisi yüzünden sakat kalan Asım’ın yüzüne bile bakmazken, sağlıklı bir erkek evlat derdindeydi aslında, ama ne istediği evladına kavuşup onunla bir ömür sürebildi, ne de yaptıkları yanına kaldı. Finalde, yüzüne bile bakmadığı Asım, herkes onu terk etmişken yanı başındaydı, Asım babasını koruyup kollarken, bu defa utancından bakamadı Kendal oğlunun yüzüne. Finalin belki de en çarpıcı sahnesi buydu..Kendal öldürdüğü tüm insanların vebalini taşıyamadı, vicdanını susturamadı ve gücünü perişanlığa teslim etti..İçimizden keşke tüm kötülerin sonu böyle olsa diye, dua bile ettirdi.

Dizinin oyuncu kadrosunda, her biri birbirinden usta oyuncular vardı, genç karakterler de onların sayesinde çok büyük yol aldılar, zoru başardılar..Tüm oyuncuları keyifle izledim başından sonuna dek, ama elbette benim de oyunculuk adına favorim olanlar oldu..

Kadriye Ana ve Şerif Sezer için söze gerek var mı..USTA !..Gelmiş geçmiş en etkileyici karakterlerden biri..Onunla oynayan tüm diğerleri, çok ama çok şanslıydılar bana göre..

Genç kızlardan Ayşe..Bu karakter gerçekten çok zordu, zira Ayşe’nin hikâyesi karman çorman ve acılarla dolu bir hikâyeydi, o psikolojiyi Sevda Erginci, zaman zaman konuşarak, zaman zaman ağlayarak, kimi zaman perişan, kimi zaman gençlik ışığıyla, çok güzel yansıttı ekrandan..

Genç erkeklerden Asım..Finalde Asım karakteri engellerinden kurtulup iyileşti ve normal bir genç delikanlı oldu. Normal yürüyen, normal konuşan Asım’ı görünce, Can Atak nasıl bir iş koymuş ortaya çok daha iyi anladık..Engelli bir insanı oynamak kolay değil, hele bunu 4 sezon 125 bölüm boyunca sürdürmek çok başka bir emek ister..Başından beri, Asım karakteri beni çok etkiledi, ona hiç kıyamadım, Kendal’ın her gözünün içine bakışında içim titredi, içindeki sevgi ve merhamet beni çok etkiledi, onun kendini o hale getiren babasına kin duymayışı çok büyük bir dersti bizlere,Asım için çok ağladım itiraf edeyim, final fragmanlarında takım elbiseli bir adam görünce Asım olsun diye içimden geçirdim, dediğim de oldu. Asım babasının görmeyi istediği ama artık elinden bile tutamayacağı bir delikanlı oldu, iyileşti, ama o zaten hep çok iyiydi..

Kadınlardan Sibel..Sibel’in hikâyesi beni çok etkiledi, özellikle kızıyla arasındaki hikâye, yaşamak isteyip yaşayamadığı tüm duygular, kızının yanı başında, ondan çok uzakta bir hayat kurmaya çalışması, yüreğimize oturup kaldı. Ebru Ojen oyunculuğu ile Sibel’i öyle anlattı ki, ben dizide analığı en iyi hissettiren karakterlerden bir olduğunu düşünüyorum..Yanlış anlaşılmasın, dizideki tüm analar çok özeldi ama ben kendimi Sibel’e daha yakın hissettim sadece..

Erkeklerden..Bilmem gerek var mı..Elbette ki Kendal karakteri, kötü deyince aklımıza gelen ilk karakterlerden biri olacak bundan böyle. Mesut Akusta, 4 sezon boyunca kötü bir karakteri ağzımız açık izletti bize ama asıl bombayı son iki bölümde patlattı. Kendal karakterinin Mehdi’nin ölümü ile başlayan çöküş sürecini öyle bir oyunculukla sundu ki, Kendal için üzüldük neredeyse..Şahsen dizinin ilk bölümünden itibaren gerek konuştuğu yerel şivenin başarısı, gerek oyunculuk performansı sebebiyle Mesut Akusta, alkışlanmayı sonuna kadar hak etti..

Alkışlamak demişken, tüm oyuncular, büyük bir özveriyle bize kocaman bir dünya sundular, Şamverdi konağı sakinlerinin sanki gerçekten yaşadığını hissettirdiler, her sahne özeldi, her duyguyu gerçekten yaşadılar ve yaşattılar, yüreklerini ortaya koydular, oynadıkları karaktere büründüler, hatasız , kusursuz bir oyunculuk ziyafeti sundular bizlere.

Karagül yazmakla bitmez demiştim başında..İzleyenler beni anladılar galiba..
Bu yazıda ismini anamadıklarım gönül koymasınlar lütfen bana…
Yazmayı unuttuğum bir detay varsa, affola..
Her birinin önünde eğiliyorum saygıyla..
Alkışlar tüm ekibe, yönetmenine, senaryosunu yazana, set ekibine, oyuncusuna..
Ve sonuna kadar hak edilmiş, asla unutulmayacak başarılarına…

Siyah İnci’den sevgiyle…





4 Ekim 2015 Pazar

Kiraz Mevsimi'ne tam not..

Ve nihayet geri döndüler..

Geçen yaz sezonunda, yaz dizisi olarak başlayan ama çok sevilen Kiraz Mevsimi dün akşamki bölümle yeni sezona merhaba dedi..

Beklediğimize değmiş doğrusu..Çok keyif alarak izledim ben dün akşamki bölümü ve sıcağı sıcağına da yazayım dedim..

Yeni sezonun en güzel sürprizi, Serkan Çayoğlu’nun kendi sesiyle karşımıza çıkması oldu..Oh be dedim, neydi geçen sezon öyle..Nihayet kendi sesiyle oynamış ve kendi ses tonu çok daha doğal, çok daha gerçekçi geldi bana. .Ayrıca hemen belirteyim, bu sezon oyunculuk anlamında geçen sezona göre çok daha iyiydi..Bana göre, yeni sezon ilk bölümün yıldızı oydu. Hem yakışıklı hem yetenekli listemize ekledik kendisini..

Dip Not : Yeni sezonda dizinin jenerik müziğini Demet Akalın sesinden dinlemek çok hoştu doğrusu..

Rüya aşkın hikâyesi, kaldığı yerden rüya gibi başladı. Öykü’nün bembeyaz elbiseler içinde peri kızı gibi İtalya’nın küçük kasabasında süzülüşüne bayıldım..Kasabanın büyüleyici manzarası da üzerine eklenince, çok keyifli bir sahne ile başladı sevgili dizimiz..Ama o da ne..Meğer Öykü o kasabaya kaçmış saklanmış..Sebep?

Sebep ne olacak..Öykü’nün her zamanki şımarıklığı..Biz evlendiler mi, evlenmediler mi derken, bunlar evlenmişler, evlendikleri gün de ayrılmışlar çoktan..Neymiş efendim, Ayaz balayına giderken arabada huysuzlanmış..Evet, Ayaz kardeşim az biraz klasik evli Türk erkeği hallerine girmiş ama karşımızdaki Ayaz yahu..Dilediği tribi yapsın diyeceğim ama Öykü kızımız dinler mi hiç..İlk benzin istasyonunda aldı bavulunu kaçtı..Yahu dur bir, adam düğün stresini atsın..Nedir yani, yok ilgilenmemişte, yok güzel laf etmemişte..Anacım Ayaz gibi adamla evlenmişsin daha ne istiyorsun..

Dip Not : Canlarım siz siz olun Öykü’yü sakın örnek almayın zira etrafta öyle Ayaz cinsinden erkek pek yok..

Asıl ayrılık sebebini sonradan anladık..Aşkımız bitecek diye korktum demez mi dertleşirken..Aşkımız bitmesin diye, sevdiğinden ayrılır mı insan. Bir yaşıma daha girdim. Anlaşılan bu sezon Öykü yine bizi sinir edecek bol bol.. Öykü nerede olduğunu sadece annesine söylemiş, Meral teyzem bu sezon fena halde yenilenmiş geldi bana..Evi kentsel dönüşüme uğrayınca, hayli değişmiş..Ve sanırım Bülent ile aralarında bir ilişki mevcut hale gelmiş iki ay içinde. Hepsine eyvallah, ama bizim gençlerin toplanıp evde Öykü’ye ait mektup arama sahnesi hayli komik geldi bana..Yahu bu devirde mektup mu kaldı..Mail atar , olmadı görüntülü konuşur insan…

Dip Not: Gençler Öykü’nün izini bulup Ayaz ile ikisini barıştırma planları yaparken, İlker ile Sibel’in ipe sapa gelmez bir sebepten boşanmaya kalkmaları da gereksiz bir gerilim olmuş..

Öykü, Monika’nın işlettiği kafe-pansiyonda çalışıp moda sektörüne elveda etmiş, bu arada Monika hangi ara pansiyonculuğa soyundu onu anlamadım ben. Bu kadın modacı değil miydi..Ne alaka şimdi kafe-pansiyon falan..Bir de Nazmi amcam çıktı ortaya. Bu adam ne iş diye düşündüm epey, sonra anlaşıldı tabi işin rengi.

İtalya’ya gelen Ayaz ile Öykü’nün karşılaşma sahnesine kocaman bir alkış istiyorum canlarım. Müziğinden, oyuncuların bakışlarına kadar çok tatlı bir karşılaşma sahnesiydi. Heyecanla izledim ben kendi adıma..Ama sonrası tüm hayallerimiz alt üst tabiî ki de..Niyeyse Ayaz kardeşime kaba saba bir tavır gelmiş. O kibar adam gitmiş, yerine kırıp döken bir adam gelmiş. E tabi onun da sabrı bir yere kadar. Yine de Öykü’nün o sevgi dolu gözlerindeki yaşlara kıyamadım ben..Başladılar yine kavgaya, tartışmaya, her zamanki Öykü ile Ayaz dedim kendi kendime..Ama üstüne bir tren sahnesi izledik, öyle böyle değil yemin olsun..Özellikle Ayaz’ın bakışları, hali tavrı, trendeki Öykü’nün peşinden hem koşup hem kavga edişi..Olmadı hop trene atlayıp Öykü’yü öpmesi..Ve ardından gelen barışma.. Yeni sezon ilk bölüm aşka doyurdu hepimizi..Çok güzel ve sevgi dolu sahneler vardı Öykü ve Ayaz ikilisinin..

Dip Not : Öykü’nün yeni imajına da bayıldım..Kahkül çok güzel olmuş..

Bizimkiler aşk yaşayadursun, İstanbul’da Önem ablama bir haller oldu. Kadına bir hırs gelmiş niyeyse..Modacılıktan sonra işletmecilik yapıp mağazalar zinciri falan kuracak sanırım..Ve fakat Neslihan Yeldan bu sezon bir başka güzel..Işıl ışıl parlıyordu ekranda..Bu sezon büyük ihtimal ile Önem ile Öykü arasındaki savaş çok daha şiddetli olacak.

Önem, Atlantis firmasını alma hesapları yaparken, bizim âşıklar İstanbul’a döndüler..Hemencecikte saray yavrusu evlerine koştular. Neymiş efendim, kocaman havuzlu villadan Mete ile Ayaz birer tane alıvermişler, bakkaldan domates alıyorsun sanki mübarek..O kadar büyük evde iki kişi ne yapacaklar acaba bende bunu anlamıyorum, bizim dizilerde illaki de gösterişli evler olmak zorunda sanki..Oturun kardeşim 3 oda 1 salon bir apartman dairesine, neyinize yetmiyor yani..Az gerçekçi olun..

Dip Not : Aşıklar barışsın kimin umurunda, Önem eli maşalı kaynana..

İlk bölüm genellikle Öykü ve Ayaz üzerine kurulmuş, diğer karakterler çok geri planda kalmış ve herhangi bir gelişme yoktu onlar ile ilgili..Ama Öykü ile Ayaz dolu dizgin bir aşk izlettiler, bu anlamda çok dolu dolu geçen bir bölüm olmuş..

Kiraz Mevsimi diyince, az biraz saçmalık izlemek ve bu saçmalıkları sevmek kaçınılmaz son..Son sahnede, hani kim bu adam dediğimiz Nazmi amcam, moda devi Atlantis firmasının sahibi çıkmasın mı..Üstüne aniden ölüvermesin mi..Ölmesini de geçtim, koca şirketi Öykü’ye bırakmasın mı..Şaka gibi değil mi..Gerçekte asla olmayacak her durum, bizim dizide mevcut..Tam Türk filmi kıvamında olaylar zinciri, beklentimizin tam karşılığı..Ama olsun, Kiraz Mevsimi böyle güzel, böyle tatlı..

Dip Not : Atlantis şirketinin başına Öykü’nün geçmesine, Nazmi amcamın kendi kızı ne diyecek acaba..

Yani ne oldu canlarım..Hoppppp..Önem’in istemediği gelini Öykü, istediği şirketin başına oturuverdi..Bu ne demek..

Savaş yeni başlıyor demek..

Haydi hep birlikte izleyip görelim..Yeni sezon bol reytingli ve eğlenceli olsun..

Siyah İnci’den sevgiyle…

Twitter : @_BlackPearI_



3 Ekim 2015 Cumartesi

Yeni Sezona giriş..Güneşin Kızları ve saplantılı aşkları..



Yaz döneminin bana göre en başarılı dizilerinden..Ekip zaten çok iyi, hikâye desen içim rahat izlediğim en iyi senaryolardan birisi..Bakalım son üç haftanın benim gözüme takılıp kalemimin ucuna düşenlerine..

Melisa’nın dönmesi malum gündemimiz. Kızın kaçıp gitmesinde meğersem Haluk kişisinin parmağı varmış. Onu anlamıştık da, nasıl bir parmak onu anlayamamıştık. Neyse ki, fazla beklemedik. Haluk amcam, kızı yaşındaki Melisa’ya kafayı takmış geçmişte. Bu takıntının sebebi de bence Melisa’nın, Haluk kişisinin annesinin gençliğine tıpatıp benzemesi.  İyi de annesine benzeyen bir kıza niye kafayı takar insan diyecek oldum ki adam nasıl takıntılı bir adamsa artık, her gördüğüne kafayı takıyor..Malum, Güneş’e de bir takıntı söz konusu. Hatta ve hatta Sevilay içinde bir takıntı var diyebilirim..Sahi ilk bölümdeki şu gizli odaya ne oldu yahu..Hani her yer Güneş’in resimleriyle dolu bir oda vardı, ses yok o odadan..Neyse konuya dönelim, Melisa kızımız Haluk’tan kaçmış gitmiş, iyi hoş, ama şimdi dönüpte kaldığın yerden nasıl başlayacaksın be kızım. Hoppp gittim, hooppp geldim..Haydi Savaş beni kaldığın yerden sev..Böyle mi oluyor bu işler..

Melisa ilk başlarda, bana fazlasıyla hoş ve karizmatik geldi. Ve fakat döndükten sonra sinir oldum ne yalan söyleyeyim. Nazlı’nın masum ve tertemiz ilk aşkının üzerine gölge gibi düşmesinin bunda büyük etkisi oldu..Nazlı da çok saf bir âşık arkadaş..Fazlasıyla çocuksu hareketleri var..Hele karşısındaki Savaş kişisi, fazlasıyla donuk olunca, bu daha bir göze batıyor. Hazır Savaş demişken, oyunculuk performansı çok daha iyi olabilir. Nazlı karakterini oynayan Burcu Özberk gerçekten çok sağlam bir oyunculuk sunuyor. Özellikle son bölümde babasıyla çay bahçesinde otururken gösterdiği performans kusursuzdu …Burcu Özberk bu kadar iyi oynayınca, Savaş’ı oynayan Berk Atan karşısında biraz zayıf kalıyor ve bana bir kez daha yakışıklı olmak iyidir, ama yetmez dedirtiyor ne yalan söyleyeyim..

Melisa döndü ve hemen sıradan oyunlarına başladı. Yok intihar etmeler, sana ihtiyacım var demeler, arkadaşımsın ama dur sana bir sarılayım pozları..Savaş bunları yemedi ama Nazlı ile arası da açıldı elbette. Bana sorarsanız Nazlı mı Melisa mı diye, ben Nazlı derim. Çünkü Savaş zaten yeterince melankolik, Nazlı eğlenceli ve sevimli..Tamam Nazlı biraz çocuksu, Melisa çok hoş ve karizmatik bir havaya sahip ve fakat malum erkeğin karizmatik olanı makbuldür, kadının değil..Dolayısıyla ben Nazlı ile Savaş diyorum her daim..

Dip Not : Nazlı’nın bulduğu her yeri boyamasına bayılıyorum, ama o boyaları sallarken çıkan tıkırtı fena itici..Ayrıca son bölümde trene çizdiği resim için Nazlı’nın boyunun 2 metre falan olması lazım..Azıcık dikkat..

Gelelim Ali ile Selin’e..

Selin bir kere kabul et yavru kuş, bal gibi de Ali’ye âşıksın işte..Ne inadınız varmış, ne gururunuz varmış arkadaş. İkisi de inatlarından açılmıyor birbirlerine. Neyine uğraşıyorsunuz, itiraf edin gitsin..Arada olan Emre’ye oldu zaten. Anacım Emre’de ne arabesk çıktı yahu..Selin ile ayrıldıktan sonra Ali ile meyhaneye gittikleri sahne neydi öyle..Tolga Sarıtaş her bölüm daha fazla büyülüyor insanı..Meyhanede, Selin ile Emre’nin ayrılık haberini aldığı andaki yüz şekline dikkat ettiniz mi..Mutluluktan uçan ama bunu belli etmeyen yüz şekli, gözleri, bakışları, dudağının kenarında beliren hafiften gülümseme..Ve o an içinden mutluluk çığlıkları atarken bunu belli etmemesi..Emre’yi daha bir zavallı yaptı karşısında..Ali’nin o kontrollü hali, Emre’nin aşk acısı çeken perişan hali karşısında fazlasıyla çekiciydi gerçekten..

Selin ile Ali arasındaki ilişki, Savaş ile Nazlı gibi değil. Selin ile Ali birbirlerine söylemiyorlar belki ama aşkları çok derin.  Öyle basit bir aşk değil. Çünkü onlar önce birbirlerinin yaralarını gördüler, ne kadar yaralı olduklarını anladılar, önce oradan başladılar sevmeye. Ama bir o kadar da zor bir aşk onlarınki, tek engelleri kendileri..Ve tabii ki Ali’nin Emre ile olan dostluğuna gölge düşürmek istememesi. Ali nereye kadar dayanacak bilmiyoruz bu duruma ama ben eninde sonunda aşka yenik düşeceğini düşünüyorum.  Bu arada Selin’in o cıvıl cıvıl neşeli haline ne oldu anlamadım. Kız giderek daha içine kapandı, o eğlenceli hali kalmadı sanki..Ali ile cesaret oyunu oynarlarken bir ara eski haline dönse de, o oyunun bedelini ağır ödedi gerçekten. Oyun oynayacam derken, babası hakkında çok çirkin bir gerçeği öğreniverdi bizim Selincik..Ondan sonrası kopuş..Babasının peşine düşüp adamı öldürmeye kalktı..Hiç yakışmadı Selin’e..Allah’tan Ali peşinden gitti de engelledi. Bu arada Selin arabayı babasının üstüne sürerken, arkadan koşan Ali kardeşimi dikiz aynasından niye görmedi bunu da düşünmek lazım..Sonrasında gelen itiraf sahnesi cidden Ali ve Selin açısından atılan çok büyük bir adımdı..Bazen aşk sözcüklere ihtiyaç duymaz, bir bakış, bir itiraf, bir yüzleşme..Açıkçası ben Ali ile Selin aşkını çok daha severek izliyorum..Gelişmeleri de merakla bekliyorum..

Dip Not : Zafer karakteri fazlasıyla genç değil mi bu kızların babası olmak için..Yoksa işin içinde başka işler mi dönüyor..Gerçekten babaları mı acaba?

Sıra geldi Ali ile Haluk arasındaki müthiş yüzleşmeye..

Baştan söyleyeyim o boks sahnesi son zamanlarda izlediğim en iyi sahneydi..Emre Kınay gibi bir oyuncu karşısında Tolga Sarıtaş’ın gösterdiği başarı alkışlanmalı ancak..Baba oğul olarak cidden mükemmel bir ikili oldular..Aralarındaki gerilim dehşet..Haluk abimin konuşma şekli bile boks zaten. Ali’nin babasının teklifine verdiği “şiddet üzerinden bir iletişim kurmak istemiyorum” cümlesi de, günümüz toplumuna ve insanların şiddet merakına yapılmış muazzam bir göndermeydi..Bu cümleden sonra Ali kardeşimden kavga beklemiyorduk ama o fikrini değiştirip babasıyla ringlere koştu..İyi ki de koştu..O boks sahnesi on numara beş yıldız bir sahne olmuş gerçekten..İçinde şiddetten çok yüzleşme vardı zira baba ile oğul böyle anlaşıyorlar ne yapalım..

Dip Not : Dizide bir Haluk Mertoğlu şıklığı aldı başını gidiyor..

Güneş’in yaptığı büyük itiraf ve Haluk abimin verdiği tepki elbette ki görmeye değerdi. Meğersem Güneş, önce tecavüze uğramış sonra Zafer ile evlenmek zorunda kalmış. Be kadın, bu Haluk abime söylenecek laf mı..Haluk Zafer’i çarmıha gerse yeridir şimdi. Adam zaten hastalıklı bir ruh haline sahip, bir de üstüne tüm bunları duyunca nasıl iyileşecek bu adam. Ama benim anlamadığım, Haluk çok uzun yıllardır Güneş’i takip etmiyor mu, e maşallah eli kolu da pek uzun, tüm bu bilgileri öğrenmesi çok kolay değil miydi..Yâda yoksa biliyor muydu..Adam çok iyi bir yalancı netice itibariyle..Haluk ile Zafer arasındaki ilişkiyi tam çözemedik malum..Zafer’in Haluk ne derse yaptığını biliyoruz sadece..Bu aralarında gizli bir antlaşma mı, Haluk korkusu mu onu henüz anlayamadık..

Güneş’in bu itirafı aslında Haluk ile onu biraz daha yaklaştırdı. Onların aşkı da hastalıklı bir tutku aslında. Son bölümde Güneş’in yaptıklarını görünce, hah tamam dedim tam Haluk kişisine layık bir kadın bu..Ne atarlı çıktı yahu bizim hanımefendi Güneş. Gitti Sevilay’ın işyerini bastı, eline kaptı makası, ne bulduysa devirdi döktü. Oh eline sağlık çok ta iyi yaptı bence..Yani Sevilay çoktan hak etti bunu. Çok arsız bir kadın cidden. Güneş’in yerinde kim olsa aynını yapardı, üstelik cahil cesareti mi desem ne desem bilemedim. Kadın hem Haluk’tan fena halde korkuyor, hem de ayarsız. Ama Güneş ne yaptı..Ona yerini ve haddini güzelce bildirdi, olmadı kocasına olan aşkını Sevilay’ın gözü önünde itiraf edip, öpüverdi Haluk abimi..Eh bir parça gösteri kokusu olsa da Haluk sevincinden bunun farkına varmadı sanırım..Güneş’in itirafıyla içi ısınan Haluk abim Sevilay için neler hazırladı merak ediyorum doğrusu..

Olan İnci’ye oldu arada..Zaten bu İnci ile Ahmet ne ara evlendiniz, nasıl oldu da evlendiniz akıl ermez..Hiç alakaları bile yok zira birbirleriyle.. Ahmet’in tarzı bir kadın değil İnci..Bir kere çok yarım akıllı ve güçsüz..Kıskanç,hırslı ve kötü üstelik..Ahmet’in sakin yapısı, iyi kalbi ile çok alakasızlar..Sevilay onun bu özelliğini bildiğinden sonuna kadar kullandı ama İnci kendi sonunu hazırladı..Hayır, Haluk’tan ödün patlıyor madem, ne diye Sevilay’a uyuyorsun.  Zaten evliliğin sallantıda, o evde eğreti gelin gibi oturuyorsun, kalkmış bir de Güneş’i yerinden etmeye çalışıyorsun..Açıkçası Sevilay ve İnci ikilisine fazlasıyla sinir olduğumdan, İnci’ye hiç acımadım doğrusu..

Ahmet ile Haluk yüzleşmesi de son sahneye damga vurdu. Güneş’in her iki kardeşte de bıraktığı derin bir iz olduğu belli. Ahmet Güneş’e âşık bundan eminim, ama Haluk gibi takıntı yapmamış Güneş’i. Daha temiz sevmiş bence. Haluk ise niye nasıl bu kadar takıntı etti onu henüz anlamasakta, o resmin iki kardeş üzerinde etkisi olduğu kesin. Bu hafta Ahmet ile Haluk arasındaki sırlar ortaya çıkacak mı bilinmez ama Güneşin kızları her bölüm heyecanı ve merakımızı artırmaya devam ediyor..İzleyelim görelim diyerek yazımıza bir son verelim..


Siyah İnci’den sevgiyle..

Twitter  @_BlackPearI_




16 Ağustos 2015 Pazar

Güneş'in Kızları zirveyi de zorluyor..

Yaz sezonunun en iyilerinden biri..Tartışmasız..

Her bölüm bir öncekinden daha gizemli ve iddialı..

Oyuncu seçimlerinden diyaloglara, müziklerinden karakter derinliklerine kadar ince ince düşünüldüğü belli..

Güneşin Kızlarından bahsediyorum elbette..

Özellikle son iki haftadır ekrana kilitlendim. Gümbür gümbür koşturuyor Güneşin Kızları..Yeni sezonu garantileyen dizi, eminim sezonda da aynı başarıyı devam ettirecektir..

Şimdi gelelim son iki haftanın yorumlarına..

Kızların Savaş’ı kaçırmasından başlayalım. Tebrik etmek lazım, aksiyon filmlerini aratmadınız, zaten genellikle böyle sahnelerde her nedense çok şanslıdır insanlar. Kimse görmez, görse de anlamaz..Haluk kişisinden son anda kurtulup, Ahmet amcaya sığındılar ama ne yazık ki eve dönmekten kurtulamadılar. Bu arada Ahmet amca konusunda şüphelerim var..Adamın kardeşleri ile alakası yok. Ailenin üvey evladı falan olabilir mi acaba diye düşünüyorum..Haluk ne kadar öfkeli bir adamsa, Ahmet o kadar sakin, Rana ne kadar kibirliyse, Ahmet o kadar alçakgönüllü..Yakında onunla ilgili de bir gizem ortaya çıkar eminim..

Haluk kişisi yavaştan yüzünü göstermeye başladı. Adamın tam olarak hastalığını çözemedik, zaten neyi çözebiliyoruz ki şu anda..Haluk, öfke kontrolü konusunda başarısız bir adam bunu anlıyoruz, ama herkesin ortasında Ali’yi tokatlaması anlaşılacak gibi değil. Bu arada Güneş’in Haluk karşısındaki boyun eğmez tavırlarına da bayılıyorum. Savaş’ın kaçırılmasının bedelini en ağır ödeyen Ali oldu elbette. Zaten nedense Haluk sürekli birilerine bedel ödetmekten bahsediyor fark ettiniz mi..Her önüne çıkana ‘bunun bir bedeli var, biliyorsun değil mi” sorusunu sorup duruyor. Ali’nin yediği tokat aslında Haluk kişisinin kendi kalesine attığı bir gol idi..Ali zaten tüm suçu üzerine almakla, kızların gözünde hayli puan kazanmıştı. Bu tokat, Haluk için kazanılmış bir zaferden çok, kaybedilmiş bir güvenden başka bir şey değil..

Dip Not : Emre Kınay, Haluk karakteri ile ekrandan adeta ders verir nitelikte bir oyunculuk sergiliyor. Sesini kullanışından mimiklerine kadar,oyunculuk adına tek kelime enfes bir şölen sunuyor izleyiciye..

Selin ile Ali arasındaki engellenemeyen yakınlaşma bu tokat ile daha da arttı. Ali’nin kırılan gururunu ve öfkesini saklamak adına kendini gecelere atması, hatta Didem isimli eski hoşlandığı kıza yaklaşması Selin kadar bizi de çileden çıkarttı canlarım. Didem kişisinin o yapmacık tavırları fazlasıyla itici geldi bana. Üstüne Ali’nin Selin’i sürekli iten tavrı da fena sevimsiz.

Dip Not : Olmamış o Didem..Olmamış hiç..Fatmagül Fakı söylemesi gerekeni ezberlemiş çıkmış, oyunculuk falan değil onunki..Hoş, zaten oyuncu da değil..

Nazlı ile Savaş arasındaki bu arkadaş muhabbeti de fazla uzadı. Yahu herkes birbirine âşık işte, bunu niye saklıyoruz anlamadım ki. Bir arkadaştır, kardeştir, kankadır aldı başını gidiyor ama bakışlara, tavırlara bakarsan arkadaşlıkla alakası bile yok..Sen çocukluğunun en değerli hatırası olan maymunu gidip Savaş’a ver, sonra da sen benim kankamsın de..Kusura bakma Nazlı ama aşk ile arkadaşlığı ayıracak yaştayız. Bu bizim gözümüzden kaçmadıysa, annenin gözünden hiç kaçmaz benden söylemesi. Nazlı ile Savaş aşkı, fazlasıyla iddialı ve karışık. Üstelik daha da karışacak. Özellikle Melisa’nın ortaya çıkmasından sonra. Melisa’nın gidiş sebebini henüz bilmiyoruz elbette, zaten ne biliyoruz ki..Gizem üstüne gizem, sır üstüne sır var her konuda. Savaş’ın kalbi çok yaralı ve fazlasıyla yorgun. Nazlı ise, ne kadar asi görünse de, yumuşacık bir kalbi var..Yâda Savaş yumuşattı kalbini diyebiliriz. Savaş’a olan duyguları onu daha da çılgın yaptı, gözü hiçbir şeyi görmez oldu. Savaş’ın iyiliği söz konusu olunca, onu durdurabilecek kimse yok. Savaş ise bence Nazlı konusunda daha dikkatli hareket ediyor. Melisa’nın gidişi ile kapanmayan yarası hala kanamakta. Nazlı’ya karşı duyguları hayli kuvvetli ama onu üzmekten korkuyor. Dolayısıyla dikkatli yaklaşıyor.  Onların ilişkisi, Selin ile Ali’ye nazaran daha duygusal diyebiliriz..Onlar yaralı kalplerini, birbirlerine merhem etme derdindeler. Birbirleriyle savaşmaktan çok, destek olmak derdindeler. Böyle olunca da, aşkları dostlukla beslenip daha da güçleniyor..Ah bir de söyleyebilseler..Nazlı cidden fena nazlı çıktı...Onu aşkını söylemekten alıkoyan en önemli sebep Savaş’ın geçmişteki Melisa aşkı..Ama burun buruna gez, göz göze, dudak dudağa, diz dize sarmaş dolaş otur, sonrada aşığım demeye utan..Savaş çoktan anladı zaten de, Nazlı’nın itirafını bekliyor bence..Hoş, Savaş’ı hastanenin tepesinde görünce, aşkını itiraf etti ama sonra da öylesine söyledim dedi..Vallahi içim bunaldı benim bu gelgitlerden. Madem söyledin niye inkâr ediyorsun, madem inkâr ediyorsun, niye adama yaklaşıyorsun..Fakat çok önemli bir husus var ki, Melisa geri dönüyor. Zaten kız niye gitti, yok oldu onu da anlamadık henüz..O yüzden Nazlı ile Savaş’ı daha zor ve sancılı günler bekliyor..Yani Nazlı ile Melisa arasında hayli ateşli bir savaş başlayacak Savaş yüzünden eminim..

Dip Not : Bence Melisa, Nazlı’dan daha karizmatik ama Nazlı, Melisa’yı elinde çevirir çevirir fırlatır atar bir köşeye, sevimlilikte açık ara önde..

Gelelim Sevilay kardeşime. Yahu ne hastalıklı bağmış sizinkisi ben anlamadım. Hem Haluk’tan nefret et, hem de adamın kollarına kendini atmaya her an hazır ol..Kadın sürekli Haluk’un peşinde. Madem bu kadar seviyordun niye ayrıldın be kadın..Hoş niye nasıl ayrıldılar o ayrı muamma..Sevilay da ayrı deli..Sen kalk, Güneş’in ayağını sakatladığını itiraf et..Haluk dediğin adam, bakışıyla bile insanı öldürür Sevilay, seninki deli cesareti..Sevilay’ın kendini bu kadar aşağılatması da ayrı konu..Haluk karşısındaki bu zayıflığı ancak Haluk kişisinin daha çok nefretini kazanmana yol açıyor haberin yok..Kadın hem korkuyor, hem meydan okuyor. Haluk ile bu haftaki bölümde yüzleşmeleri hayli şahane bir sahneydi mesela..Bana sorarsanız, Sevilay’da en az Haluk kadar hasta..Böyle bir adamı sevmenin başka bir açıklaması olamaz. Neyse ki aynanın önünde duruyordu da, Haluk kişisi kendini aynada görünce çekti gitti. Yoksa Sevilay’ın ağzı burnu yine yer değiştirecekti..

Dip Not : Sevilay ablacım, Haluk kazara Güneş’den ayrılsa bile –ki çok zor ihtimal- seninle tekrar evlenmez, bunu kafana sok..

Geçen haftanın şüphesiz en bomba sahnesi Selin ve Ali’nin öpüşmesiydi. Valla Selin kusura bakma, seninki istemem yan cebime koy..Adamın peşini bırakma, imalar, bakışlar, göz süzmeler, gülücükler yap..Sonra öpünce dön arkanı git..Tabi olayın şoku ile Selin de ne yapacağını şaşırdı. O an için en iyisi gitmek gibi geldi. Zira Ali onun için bir kardeş ya da arkadaş değil. En azından Nazlı ile Savaş gibi arkadaş muhabbetine girmediler hiç..Onlarınki daha çekişmeli bir aşk. Kavga etmeden duramıyorlar, birbirlerine sürekli kötü sözleri edip kavga ediyorlar çünkü ikisi de aralarındaki çekimden haberdar. Korkuyorlar, ne uzak kalabiliyorlar, ne de bir arada yapabiliyorlar, tehlikenin farkındalar zira..Selin’in koşa koşa uzaklaşmasının tek sebebi de bu. Duygularının açığa çıkmasından korktu ama korku aşka engel olamaz.. Kusura bakma Selincim ama öyle yardım etme bahanelerine kimse inanmaz..Sen de bal gibi Ali kardeşime âşık oldun. Senin tüm sinirin, Ali’nin öpücüğüne karşılık vermen..
Dip Not : Ali Selin’i bir öptü, kafa bir milyon..O nasıl aşkmış arkadaş, adam dayak yedi, gıkı çıkmadı..

Güneş ise artık hiçbir şeyden emin değil. Bildiği tek şey, Haluk kişisinin o tanıyıp sevdiği adam olmadığı. Zaten hep böyle olmaz mı? Evlendikten sonra çıkar herkesin gerçek yüzü ortaya. Ama Güneş’in işi pek zor doğrusu..Haluk sadece öfke kontrolü olmayan bir adam değil. Daha onun hikâyesinde hayli sıkıntılı durumlar var eminim. Güneş artık dayanamadı ve İzmir’e kaçtı ama Haluktan orada da kurtulamadı. Haluk aslında Güneş’i çok seviyor ama kendine hâkim olamadığı öfkesi Güneş’i kaybetmesine yol açacak. Güneş’in İzmir ziyareti öncesi Rana ile konuşması da dikkat edilmesi gereken bir sahneydi doğrusu. Rana Hanım ilk baştaki o reddeden, istemeyen tavrını bırakıp, Güneş ve kızlarını kabullenme sürecine girdi farkındaysanız. Eskisi kadar sert değil. Zaten Rana teyzem, muhtemelen Haluk kişisinin bu manyaklıkları sebebiyle aileye yeni kişiler gelsin istemiyor. Başkalarının hayatı da kararmasın istiyor olmalı. Artık ailenin ne tür sırları varsa, Güneş’in bu sırları öğrenmesi nelere yol açacaksa, Rana hanım bunları kafasında hesap etmiş anlaşılan. Kadıncağız aslında göründüğü kadar kötü değil, tam tersine Güneş ve kızlarını kurtarmaya çalışıyor muhtemelen..Haluk Güneş’in peşinden koşa koşa İzmir’e geldi, itiraflar etti, pişmanlık sözleri söyledi ama Güneş’i ne kadar ikna etti ayrı konu..Tüm bunlar olurken Haluk eski doktorunu bulmaz mı..Bulmakla kalmadı, bizim kafamızı daha beter karıştırdı. O kadını buldum ne demek arkadaş yahu..Hele doktorun söylediklerine ne demeli..Adam Haluk’un söylediklerini duyunca gözleri yerinden oynayacaktı az kalsın, dünyası şaştı. Neymiş arkadaş bu sır bu kadar anlamadık ki..

Gençlerin Ağva gezisini ağzım kulaklarımda izledim ..Hele hele Ali ile Selin bir başka tatlılar..O kayıktaki halleri neydi öyle..Öpüşmüşler, onu halletmişler, bir de üzerine konuşuyorlar…Savaş ile Nazlı ne kadar romantik takılıyorlarsa, Ali ile Selin de o derece dalgacılar..Yâda aşklarını o dalganın altına saklıyorlar..Ali’nin Selin’in damarına basması çok tatlı, üzerine bir de o cazibesi eklenince insanın âşık olası geliyor vallahi..Ama Ali gibisi bulunur mu o ayrı konu..Ali, Selin’e göre çok daha tecrübeli..Dolayısıyla o öpüşmenin Selin üzerinde yarattığı etkinin farkında. Hal böyle olunca, işi gırgıra vurup Selin’i kızdırmak, Ali için büyük keyif oldu..Tabi bizim için de…Hele araya şu Didem sevimsizi girmeseydi daha da iyiydi..Ama ne oldu..Selin intikamını çok fena aldı..Hem de Ali’nin hiç beklemediği şekilde..Doğruluk mu Cesaret mi oyunu, Ali ile Selin arasında kocaman bir kıskançlık savaşına dönünce, Selin Ali’nin en büyük sırrını ortaya dökmeye kalktı. Yahu bir kadının damarına basarsın basmasına ama bedelini de ödersin sonunda..Öyle Selin’in gözünün önünde öpüşmeler, koklaşmalar da bir yere kadar..Yani Selin durdu durdu golü attı Ali’ye..Zaten çalan müzik bile Selin’in bir pislik yapacağını hissettirmişti de, bu kadarını da beklemiyorduk hani..Aç sırtını göster ne demek yahu.. E ama Ali de hak etti birazcık..Öyle gerine gerine Cesaret demesi değil..Hayır, Selin ne kadar cüretkâr bunu biliyorsun..Neyine uğraşıyorsun bu kadar..Zaten ben şimdiden söyleyeyim canlar, bu Ali ile Selin aşk falan yaşayamaz, biri diğerinin elinde kalır o derece..Zaten Selin en sonunda gitti Emre ile barışıverdi, Ali’de bunu Selin’in yanına bırakmadı. Yani canlarım, Ali ile Selin bakalım daha ne kadar canlarını yakacaklar birbirlerinin, izleyip göreceğiz..Çünkü “Unuttum” demek başka, gerçekten unutabilmek çok başka..dilleri başka konuşuyor, yürekleri başka..

Dip Not : Tolga Sarıtaş, göz kamaştırıyor..Yakışıklılık ve cazibesi bir yana, oyunculukta da müthiş bir performansı var..

Selin Ali’nin sırrını ona karşı kullanadursun, Savaş’ın moralini düzeltmeye çalıştıkları bu gezinti, Savaş’ın bunu öğrenmesiyle tam bir felakete dönüştü canlarım..Savaş kendini denize attı, Nazlı da peşinden..Biz genellikle böyle sulu ortamların sonunun öpüşmeyle bitmesine alışkınız ama yine olmadı, bakıştılar, konuştular, suyun içinde tartıştılar yahu..Bu gidişle Savaş ile Nazlı’nın şöyle doludizgin bir aşk yaşaması için ya Melisa’nın gelmesini bekleyeceğiz, ya da ikinci sezonu..

 Dip Not : Peri’nin Brezilya dizilerini aratmayan hayali beni benden aldı..Öldüm gülmekten..Ama çöpçatanlıkta bir yere kadar..

Şimdi gelelim benim kafama takılanlara..

Rana’nın Haluk’a söylediği “Git Sevilay’a her şeyi anlat, bıktım senin tehditlerinden” cümlesindeki her şey ve tehdit ne ?

Haluk kişisinin hikâyesinin tamamı ne?

Güneş’in eski kocası, ona neden Türkan diye hitap etti?

Güneş’in eski kocası ile Haluk arasındaki ilişki ne?

Haluk, Doktora “o kadını buldum” derken ne demek istedi?

Doktor, Haluk’a “sizin kim olduğunuzu biliyor mu” derken ne demek istedi..

Güneş’in kocası niye gitti, niye geri döndü?

Ahmet’in atölyesindeki 1997 yılı imzalı resimdeki kadın Güneş değil mi?

Eğer o resimdeki Güneş ise, Ahmet o resmi nasıl ve ne zaman yaptı?

Rana’nın kocası nerede, Savaş’ı neden evlatlık aldı?

Melisa niye gitti, niye dönüyor?

Sevilay ile Haluk ilişkisini bitiren ne?

Haluk, Ali’nin sırtını o hale getirecek dayağı neden attı..Ali’nin suçu neydi?

 Yemin ederim Lost dizisini geçtiler gizem konusunda. Ama dilerim meseleyi Lost gibi saçma sapan bir sonuca bağlamazlar. Zira böyle giderse Güneş’in Kızları, zirveyi kolay kolay bırakacak gibi görünmüyor diyerek bu uzunnnnn yazımıza bir son verelim..Yeni bölümü heyecanla bekleyelim..

Siyah İnci’den sevgilerle..

Twitter : @_BlackPearI_