21 Nisan 2014 Pazartesi

Çalıkuşu bitti mi, bitecek mi, neden bitecek, neden devam etmeli?

                Erken final yapacağı söylentileri ortalıkta dolanmaya başlayınca, şaşırmadım aslında..Çünkü bu sezon, yeterince alıştık bu duruma..Bir sürü kaliteli dizi yayından kalktı, saçma sapanlar ise ekranda hala..

                Çalıkuşu, her birimizin çocukluğundan, gençliğinden hatırladığı bir dizi idi. Ve tekrar yeni versiyonu çekileceği haberleri çıkınca, artık günümüzde unutulan o masum aşklara özlem duyan bizler, heyecanlandık elbette.

                Bir de başrollerinde Fahriye Evcen gibi, tertemiz ve masum rollerin bir numaralı ismi ile Burak Özçivit gibi en yakışıklı rollere, en bi yakışan adam olunca, tadından yenmez oldu dizimiz.

                Diziyi başından beri izlemekteyim. Küçük entrikalar, kötü adamlar, kadınlar elbette olmazsa olmazımız. Ama bu dizinin en güzel yanı nedir derseniz, ben unutulmaya yüz tutmuş pek çok değerin kibar bir şekilde anlatılması derim.

                Her biri birbirinden nazik karakterler, kullandıkları düzenli ve edepli Türkçe, öfke anında bile kibar tavırlar gösteren erkekler, zarif kadınlar, büyük ve birbirine bağlı aileler, en önemlisi de artık unuttuğumuz o tertemiz ve saf bir aşk..

                Kamran ile Feride’nin çocukluktan başlayan o tatlı-sert aşkları, kalplerinin gururlarının pençesinden kurtulup birbirlerine doğru yaklaşması, Feride’nin tavırlarındaki utanma duygusu ve zarafet, Kamran’ın bakışlarındaki ve sözlerindeki romantizm, yan yana ve baş başa oldukları her an içimizi titretti..

                Aşk aslında böyle bir şeydi.. Hayâdan, edepten, utanmadan oluşmuş, birkaç güne değil bir ömre sığdırılmış idi aşk..Tıpkı Besime Hanım ile Seyfettin Bey gibi, nice zorluklardan geçmiş, nice sınavları aşmış, bir aile olmayı başarmıştı aşk..Birbirinden faydalanmayı değil, birbirine sımsıkı sarılıp bağlanmayı öğretmişti Çalıkuşu sayesinde izlediğimiz aşk.

                Unuttuğumuz kalp çırpıntılarını hatırlattı bize Kamran ile Feride..Aşkın yeri geldi mi, güvenmeyi de, beklemeyi de, kıskanmayı da, özlemeyi de, fedakârlık etmeyi de,  gururunu yenip sevdiğine koşmayı da gerektirdiğini öğretti aynı zamanda…

                Aile olmanın sadece nikâhtan , imzadan, aynı evde yaşamaktan oluşmadığını da öğretti bize Çalıkuşu..

                Yani kısaca,

                Unuttuğumuz, kıymetini bilemediğimiz pek çok değeri gösterdi bize, hem hatırlattı, hem utandırdı..Hala böyle aşklar vardı, olabilirdi..

                Ama ne oldu !!!

                Dizinin çok büyük bir eksiği vardı..

                Saçma sapan bir aşk hikâyesi anlatılmıyordu, iki kardeşe âşık bir kız, ya da bir kıza âşık iki erkek kardeş yoktu dizide. Dekoltesi bol kızlar, yâda oyunculuk bilmeyen ama yakışıklı olması yeterli görülen erkekler de yoktu. Sahtekârlıktan çok dürüstlüğün önemi anlatılıyordu, yalandan çok doğru sözlü olmanın ne büyük erdem olduğu, dış güzellikten çok ahlakın önemi..Oyunculuklar güzeldi, olması gerektiği gibi. Anlatılan değerler, heyecanlar, üzüntüler, her ailenin yaşayacağı şeylerdi, abartılı, hayal ürünü olaylar değildi hiç biri, öyle gösterişli evler, kusursuz kadınlar ve erkeklerden oluşmamıştı. Her biri içimizden, yakınımızdan bir parça taşıyordu.

                Kötülerin eninde sonunda cezasını bulduğunu izliyorduk, iyiler tertemiz kalıyordu, karışık bir sürü olay hikâyesi de yoktu, sade ve berraktı her şey. Karman çorman, karışık aşk ilişkileri yoktu, Naif bir aşk hikâyesi vardı, gizli kapaklı saçma sapan sırlar da yoktu. Entrikası vardı, bize ters düşen olayları da. Ama kötüler cezalarını çekiyordu, yaptıklarının bedelini ödüyordu. Öyle ihtiraslı aşk sahneleri, öpüşmeler, sevişmeler de yoktu. Her şey olması gerektiği gibiydi. Sade, gösterişsiz idi her şey, Aşkta, ihanette..

                E dizinin tutmaması normal değil mi? Biz böyle şeylerden hoşlanmazdık ki, izlemezdik. Bize gerçeküstü insan hikâyeleri lazımdı, gerçekten uzak kadınlar ve erkekler, abartılı olaylar, yok artık diyeceğimiz ilişkiler, yüzümüzü kızartan öpüşme ve sevişme sahneleri, gereksiz dekolteler, kimin eli kimin cebinde belli olmayan karışık aşk ilişkileri…

Gerçeğe yakın hikâyelerin, böylesine temiz duyguların bizim izleyicimizde yeri yoktu ki…Öyle bir izleyici kitlesi vardı ama dizinin yayın hayatına devam etmesine yeterli olmayacak kadar azdı..O izleyici idi işte asıl kıymetli olan ama kıymeti de bilinmeyen..

Birde inadına yapar gibi, kanalın gereksiz saçma sapan dizileri erken saate alıp, böylesine izlenesi bir yapımı geç saatte yayınlaması eklenince, illaki de olması gereken reytingler düştü elbette...

                Hep söylerim, çok okumak gerek. Zira okumak, insanın hayata başka bakmasını sağlar, sizi oturduğunuz yerde, bambaşka dünyalara, ortamlara taşır, ayağınıza kadar pek çok insan getirir, sizi onlarla tanıştırır, kaynaştırır, onların arasında, onların yaşadıklarını görmenizi sağlar..Ve çok şey öğretir size okumak…

                Elbette ki, günümüzde, teknoloji denen illet, hayatımızı kolaylaştırırken, insani değerlerimizi, edebi, saygıyı, sevgiyi ve aşkı uzaklaştırdı bizden..Yeni çıkan kitaplardan çok sosyal medyayı takip ediyoruz..İki sayfa kitap okumak zor gelirken, saatlerce ekran karşısında vakit öldürmek daha keyifli ve kolay geliyor..Annemizi babamızı kardeşimizi sevmekten çok, ekranda izlediğimiz karakterleri seviyoruz. Dolmuşta, otobüste, metroda bir yaşlı görünce başımızı çeviriyoruz ki, yer vermek zorunda kalmayalım. Kulaklarımız bilmem kimin söylediği, anlaşılmaz şarkılarla dolu. Kimseyi yargılamak haddim değil, ama kitap okumayan, hayatı elindeki telefondan ibaret sanan bir kesimin, gerçek aşklardan, tertemiz duygulardan, sevgiden saygıdan uzaklaştığını biliyorum ve görüyorum zaten…Kimse kusura bakmasın ama gerçek bu !!
                Hal böyle olunca, Çalıkuşu gibi, olması ve yaşanması gereken aşkı anlatan diziler elbette tutmayacak. Dizinin büyük bir hayran kitlesi var. Her birine çok büyük saygı duyuyorum. Zira böylesi bir dizinin sevilmesi, anlaşılması, aşktan anlayan, böylesine bir aşkı özleyen, kıymetini bilen izleyicilerin olması, bir parça da olsa yüreğimi ferahlatıyor..

                Ben Çalıkuşu dizisini ilk bölümünden itibaren büyük bir keyifle izledim, anlatılan hikâye, biraz kitapta anlatılana nazaran uzatıldı, olaylar yavaş ilerledi, ama dizi ilk bölümünden itibaren, o şık ve zarif çizgisini hiç bozmadı, güldürdüğü de oldu, ağlattığı da..

                Eğer söylentiler gerçek çıkar da, birkaç bölüm sonra final yapacak olursa, izleyicisini çok üzecek..Çalıkuşu’nun yayınlandığı Kanal D, bu sezon çok ciddi yayın hataları yaptı ve sırf bu yüzden kaliteli çoğu dizi yayından kalktı. İzlenmesine rağmen, izleyicisinin isteğine rağmen.. 

Çalıkuşu yayından kalkarsa üzüleceğiz elbette, ama unutmayalım, kaybeden Kanal D olacak, zira yayın politikasındaki hatalar sebebiyle, artık Kanal D kendine olan güveni kaybetti.

Çalıkuşu bitebilir ama aşk her daim kazanacak..

Çalıkuşu ekibine, yazanından çizeninden müziğini yapanına, set ekibinden, oyuncusuna kadar canla başla çalışan tüm ekibe yürekten teşekkürler ederim kendi adıma ve izleyicisi adına. Umarım bu yazı, Çalıkuşu için yazdığım son yazı olmaz…

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

                

13 Nisan 2014 Pazar

Yeni dizi Yasak hakkında birkaç kelam..

Cuma akşamı başladı Yasak..Epeydir tanıtımları ekranda idi..Şimdilerde yeni modamız bu zaten..Yeni bir dizi başlamadan, aylarca tanıtım, resim, fragman, kamera arkası görüntüleri abartılı şekilde yayınlanıyor..Sanırım sektördeki acımasız rekabet yüzünden..Yinede Yasak bu anlamda Kurt Seyit&Sura kadar bıktırıcı olmadı diyebilirim.

Tanıtımlarında çok fazla kişi göremedik. Bu yüzden dün akşam yayınlanan ilk bölümde epey sürprizle karşılaştım..

Dizi, hikâye açısından Aşk-ı Memnu’yu hatırlatıyor..Hatta epey benziyor.  Dul, iki çocuklu zengin bir adam,zengin adamla evlenen hırslı ve mal,mülk düşkünü sıradan bir kadın, bu kadının âşık olduğu başka bir adam, zengin bir hayat, konaklar, büyük evler, hizmetçiler, aşçılar, kâhyalar derken, dizi bana Aşk-ı Memnu dizisini başka bir zaman diliminde izliyormuşum gibi bir his verdi doğrusu..

Hikâye ilerleyen bölümlerde değişir mi bilmem, ama ilk bölümden bana anımsattığı bu..

Gelelim oyuncu kadrosuna…

İşte dizinin en şahane yanı..Kimi izlesem diye şaşırıyor insan…Üstelik sevdiğim, beğendiğim pek çok oyuncunun yanı sıra, sürprizler, şaşkınlıklar, gülümsemeler arasında izledim ilk bölümü. Doğal olarak hikâyenin tanıdık olmasının olumsuzluğu da bu sayede aşılmış diyebilirim..

Dizinin ağır topu elbette ki Fikret Kuşkan..Kendisinin o büyüleyici oyuncuğu karşısında ne söylenebilir ki..Zengin, iki çocuklu Nazım bey karakteri ile karşımıza çıkan Sevgili Kuşkan, her zamanki gibi şahane oyunculuğu ile gözlerimi kamaştırdı. Muhtemelen güzel başlayan evliliği bir kâbusa dönecek..Bize de Nazım bey için üzülmek düşecek..

Burak Yamantürk diğer başrol erkek oyuncusu. Kendisini Veda dizisinde izleyip çok beğenmiştim. Burada sakallı hali ile karizması bir parça azalmış olsa da, Nejat karakterinde hayli başarılı idi ilk bölüm için.

Nazım beyin kızı Asude’yi Ezgi Eyüboğlu’na vermişler. Çokta iyi etmişler. Çok yakışmış zengin,asil ve biraz da sivri dilli Asude karakterine..Babasına düşkün, onu pek paylaşmak istemeyen, hafif şımarık büyümüş, üstelik gözü açık Asude, eminim babasının yeni eşine hayli zor günler geçirtecek o konakta..

Görür görmez yüzümü güldüren bir isim var..Özellikle bahsetmek isterim…Tuğçe Kumral…Eski Hikâye’de onu çok severek izlemiştim, dizi başlamadan birkaç gün önce kadroda olduğunu öğrenince çok sevindim. Zira gerçekten çok yetenekli bir genç sevgili Tuğçe…Dizide Nazım beyin evinde çalışan hizmetlilerden birini oynuyor..Ne kadar doğal, sahici oynuyor..Yolu açık olsun..

Evin kahyası Mehveş Kalfa ise, hepimizin yakından tanıdığı yılların tecrübeli oyuncusu Ayşe Tunaboylu’ya teslim edilmiş. Katı ve otoriter tavrıyla Mehveş Kalfa, bana biraz Harry Potter serisindeki Prof. Mcgonagall karakterini anımsattı..Elbiseler, duruş, tavır, gözündeki gözlükler, saç stili çok benzemiş ona..Konak çalışanlarını tir tir titreten Mehveş Kalfa’nın, evin yeni hanımıyla olan maceralarını bu yüzden merak ettim doğrusu..Mehveş Kalfa’nın sürekli uğraştığı Saniye kadın ise, yine tanıdık bir isim tarafından canlandırılmış. İncilay Şahin, huysuz ve tatlı kadın rollerinin bir numaralı kadın oyuncusu..Burada tam da benim sevdiğim ve keyif aldığım gibi, oynadığı diğer karakterlerden epey farklı bir karakterle karşıma çıktı. Bilirsiniz, ben en çok benzer karakterleri oynayan oyuncuları eleştiririm. Sevgili İncilay Şahin, oyunculuk gücüyle o sevimli tavırlarını birleştirince, ortaya gözü açık ama ezik aşçı Saniye çıkmış..Mehveş Kalfa ile Saniye kadının atışmaları eminim dizinin en eğlenceli sahneleri olacak..

İlk bölümün yıldızlarından biri de Buket Dereoğlu idi..Şahsen fikrimi söylemek isterim, çok ama çok şaşırdım. Zaten başta tanıyamadım, nasıl farklı, nasıl değişik..O çıtı pıtı, sevimli kibar genç kız rollerinde izlediğimiz Buket Dereoğlu, Nazım beyin komşusu Münevver karakteri ile karşımıza çıktı. Muhtemelen Nazım beye âşık olan Münevver Hanım, bunu pek belli etmemeye çalışıyor, ama içten içe entrika dolu bir kadına benziyor..Buket Dereoğlu’nu yürekten kutluyorum, müthiş oturmuş karakterin içine..

Deniz Çakır ise, bu proje için çok yanlış bir isim olmuş. Şahsen ben Deniz Çakır’ın oyunculuk anlamında yıllardır ekranda bir gelişme gösterdiğini görmüyorum. Onu Yaprak Dökümü ve İffet dizilerinde, Ya Sonra filminde izledim. Burada da hiç fark yok..Oynadığı karakterlerin ismi, kılık kıyafetleri değişiyor sadece. Onun dışında tüm mimikler, ses tonu, ağlaması, gülmesi, bakışı her şeyi aynı. Hiçbir farklılık yok. Dolayısıyla ben onu izlerken Ferhunde ya da İffet’ten farklı bir karakter izlemedim açıkçası..Olmamış, yakışmamış, tüm hikâyenin kilit noktası olan karakter, üzerine oturmamış bu yüzden..Bana göre dizinin en zayıf halkası da budur..

Gürbey İleri mesela..Bayıldım bayıldım..O Muhteşem Yüzyıl’ın kasıntı Şehzade Mehmet’i gitmiş, yerine uçarı, zirzop bir genç gelmiş..Calibe hanımın erkek kardeşi rolündeki Gürbey İleri ‘nin yakışıklılığına zaten edecek lafım yok, ama çok çok şeker bir karakter olan Nabi’yi çok başarıyla oynamış, şahsen yaptığı dengesizliklerle beni çok güldürdü..

Nejat oğlumuzun hocası Mehmet Esen ve Calibe hanımın annesi rolündeki Ayşegül Uygurer de benim için sürpriz iki isim oldu. Başta da dediğim gibi, nereye dönseniz bir usta oyuncu var dizide. Dolayısıyla, eğer hikâye birkaç bölüm sonra, Aşk-ı Memnu hikâyesinden biraz daha farklı bir eksende devam ederse, Yasak iddialı bir dizi olabilir. Bu arada en önemli ayrıntı yayınlandığı gün elbette. Karşısında Karagül gibi iki sezondur Cuma akşamını kimselere bırakmayan bir dizi var. Aynı zamanda Med Cezir de Cuma akşamı yayınlandığından, Yasak dizisinin böyle bir dezavantajı da mevcut. Bakalım ilerleyen günlerde bu dezavantajı avantaja çevirebilecekler mi,  neler değişecek, hep beraber izleyelim görelim diyerek yeni dizimizin ilk yazısına son verelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42



12 Nisan 2014 Cumartesi

Kaçak, kaçırılmayacak bölümlerle tam gaz ilerlemekte..


                Kaçak, bu sezonun hareket konusunda en bereketli dizilerinden biri…Benim de favorilerimden..Her bölüm aksiyonu ve heyecanı giderek artan dizinin 24.bölümü de beklentilerimi karşıladı doğrusu..Bakalım bu haftadan neler kalmış aklımızda..

                Serhat ile Merve’yi birbirine nedense yakıştıramıyorum..Aynen Nurgül ile Ertan’ı yakıştıramadığım gibi. Her iki çiftimiz de ayrı dünyaların farklı insanları..Bir araya gelmeleri mümkün değil, zaten Merve ile Serhat’ın acı bir aşk hikâyesinden kalan çocukları var onları bağlayan. Nurgül ile Ertan kardeşimin ki daha da beter. Onların ki intikam sebebiyle başlamış bir ilişki. Bana sorarsanız, ben Ertan’ın şimdi değilse bile ilerleyen bölümlerde Nurgül’e sırılsıklam âşık olmasını ve dizinin hep çatışma, kavga, silah, mafyadan ibaret aksiyonunun içine sağlam bir aşk hikâyesinin yerleştirilmesinden yanayım.

                Merve’nin Serhat’a Umut konusunda yaptığı beklenmedik itiraf herkesin hayatını alt üst etti. Babasının kafasına silah dayanmasını bekliyormuş meğer. Umut Serhat’ın çocuğu idi, biz zaten biliyorduk bunu. Ve fakat fark ettiniz mi bilmem ama Umut Ertan’a daha çok benziyor. Gülümsetti bu ayrıntı beni..

                Kaç yaşına gelmiş kızını bodruma kilitleyen İsmet Ali babamız kızını hala liseli ergen falan zannediyor olabilir. Ama sanırım kızını dövmek için biraz geç kaldı. O kadar güzel bir kadının onca erkek adam arasında, mutlaka birine âşık olacağı kesin,Yine de okumuş, aklı başında bir kadının babasının zoruyla evlenmesini de insanın aklı almıyor. Söz konusu İsmet Ali olunca, her şey mümkün elbette. Kendisinden torununun gerçek babasının saklanmasına sinirlendi İsmet Ali Topçuoğlu, sanki yıllarca torununun babası olarak bildiği şahıs çok matah, çok değerli biri..Ertan neticede, fazla zorlamaya gerek yok..

                Serhat kaçtı, bir cami avlusuna sığındı. Haklı bir kaçış olsa gerek, haklı bir dinlenme. Çocuğunu kaybetmek kadar zor olsa gerek, yıllardır kendisinden gizlenen gerçeğe kavuşmak..Kafasında bin bir deli soru ile sığındığı avlu ona huzur verdi mi bilinmez, ama ekibin Serhat olmadan allak bullak olduğu da kesin..

                Dadaylı ile Doktor baş başa kaldılar da, bir arada kalamadılar. Serhat olmadan bu ekibin de anlamı olmadığını anlamış bulunduk..Favori dizimin favori karakterleri, bu haftaki bölümün de yıldızları oldular..Özellikle Nazmi’nin iş görüşmesi kısmına bayıldım, itiraf edeyim..Üstelik Dadaylı’nın ısrarla iş görüşmesini sonlandırması da üstüne kahkaha ekti. Hayır, Nazmi çalışsın kime zararı var ki. Adam 24 saat çalışmayacak sonuçta. İşten arta kalan vakitlerde kahramancılık oynamaya devam eder yine. Ayrıca midelerine de yumurtadan başka bir yiyecek girmiş olur fena mı?

                Nurgül’ün gözünü kocaman evlerle ve milyarlarca liralık gelinlikle boyamaya çalışan Ertan ürküttü beni…Başında da söylediğim gibi, sadece Serhat’tan intikam almak için bu kızla evleniyorsa Ertan, kızdan önce kendine yazık edecek..Elbette elinde kerpeten, dil koparan, kulak kesen bir adamın içinden, bir aşk kelebeği çıkmaz..Ama Ertan, intikam almak için evlendiği kadına âşık olursa neler olur, izlemek isterim doğrusu..

                Ertan’ın gülüşüne bayılıyorum..O sevimli hareketleri, mimikleri, kötülüğü sevimli hale getiren tavırları doğru mudur, tartışılır. Zira adam işkence ederken bile, öyle bir üslup kullanıyor ki, olayın şiddetinin farkına varamıyoruz. Zaten dizinin en muazzam yanı da bu olsa gerek. O kadar şiddeti, silahı, çatışmayı, yasadışı işi, böyle küçük ve güzel ayrıntılar sayesinde, öyle bir sunuyorlar ki, gözümüze batmıyor, rahatsız etmiyor…

                Gökhan’ın yakalanmasının ve dilinin kesilmesinin ardından, Topçuoğlu ekibinin, sözde Ertan’a baskın yapmak isterken baskına uğradıkları sahnede,hele de Topçuoğlu ekibinin bana göre en hoş ve karizmatik adamı Fatih’in vurulması yüreğimizi ağzımıza getirse de, akıllı telefonların bir işlevinin de kurşuna karşı durmak olduğunu öğrenip derin bir nefes alıyoruz..

                Şahin göz sayesinde çözülen işler, bulunan adresler falan filan tamam da, kim bu Şahin göz, neden bu kadar gizli ve bir o kadar yardımsever? Doğrusunu isterseniz, gözüme batmaya başladı bu gizlilik..

                Bu hafta, bebekleri çalınan aileye yardım eden Dadaylı ile Doktor’un, Rusyalı’nın adamları karşısında faka bastıkları sahne de, hayli iddialı olmuş doğrusu. Dövme ayrıntısı düşünemeyen iki kafadar, başta kendilerini ele verseler de, işi kahramanlığa dökmeyi başardılar. Bu kafadan dalma olaylarını da ellerine yüzlerine bulaştırıp, küçücük bir çakıdan medet ummaya kalınca iş, Allah’tan Serhat yetişti de, olay tatlıya bağlandı. Bu arada Serhat’ın sadece kafası için istenen on milyona karşılık, adamlarımızın birer milyon etmesi de beni o kadar kavga dövüş arasında gülümseten bir ayrıntı oldu.

                Dikkatimi çeken bir ayrıntı daha var, Serhat hem araba kullanıp, hem tek eliyle, üstelik sol eliyle tuttuğu silah sayesinde birer birer kötü adamları indirirken, neden karşı taraf bu kadar kötü nişancıdır..Değil adamlara, arabaya bile isabet etmez mi bir tek kurşun..Neyse, en azından minik bebişimiz kurtuldu diyerek, detayları görmezden gelelim..

                Ama detay demişken, Nurgül’ün teyzesinin evinin iç dekorunun niyeyse nikâh konseptine pek bir uygun olması, gözden kaçacak gibi değildi..

                Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine demek isterdim, ama Ertan hiç vakit kaybetmeden planını uygulamaya koyunca, Serhat bu evliliği öğrenip neler yapacak gerçekten merak ediyorum..

                Bu arada 26.bölümden itibaren dizinin yönetmeni Volkan Kocatürk yerini bir başkasına bırakacak. Bakış açısını çok sevdiğim, Karadağlar ve Şubat gibi efsane dizilere imzasını atan sevgili Kocatürk, en sevdiğim ve beğendiğim yönetmenler arasında..Yolu açık olsun..Umarım, bu yönetmen değişikliği, bugüne kadar izlediğimiz görsel şöleni olumsuz etkilemez diyelim ve yazımıza son verelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

                

7 Nisan 2014 Pazartesi

Bugünün Saraylısı..Bugünün aşkları..Her biri ayrı bir kırık kalp hikayesi..


"Aşk kalbe girince, onu kırmakla yükümlüdür.."

İlk bölümünü izlediğimde Bugünün Saraylısı dizisine hiç ısınamadım. Hatta genellikle ilk yazılarımda çok eleştiri yapmama prensibime rağmen, epey eleştirmiştim diziyi..

Fakat sonra ne olduysa, nasıl olduysa, hikâye içine aldı beni. Şüphesiz oyuncu kadrosunun kusursuzluğu, her birinin diğerinden daha iyi oluşu, diziyi hayli yukarı taşıdı gözümde ve gönlümde. Cumartesi akşamları karşısındaki Fatih&Harbiye gibi güçlü rakibe karşın, şu an Bugünün Saraylısı, benim izleme noktasında ilk tercihime oturmuş durumda..

Bugünün Saraylısı, aslında pek çok kırık kalbin hikâyesi. Durum böyle olunca, diziye bu açıdan bakmak gerekir diye düşündüm ve bu yazının konusunu, kırık kalplerin keşfine ayırdım.

Ata Bey ve onun gençlik aşkının, yüreğinde açtığı yaraların farkında olmamak mümkün değil. Hele de, sevmediği ama tahammül etmeye çalıştığı karısı Üftade ile çok sevdiği kadından olmuş kendi kızıyla aynı çatı altını paylaşmak ne kadar zor olsa gerek. Üstelik öz kızına sahte babalık yapmak zorunda olmanın acısı da var yüreğinde. Kızının nişan yüzüğü takarken yaptığı konuşma, orada bulunan tüm ev halkına ders verirken, kendisi de çok dersler almıştı elbette. Selçuk Yöntem’in oyunculuk gücünün adeta ekrandan taştığı sahnenin sonunda, Rezzan hanımın elini öpen Ayşen gülümsetiyor bizi ..

Rezzan Hanım da yaralı bir kalp. Ata bey, onun gençlik aşkı. Ve Katipoğlu ailesine karşı bu derece öfkeli olmasının temel sebebi, bana göre kocasının ölüm sebebinden çok, Ata Bey’in evlenmek için onu değil de Üftade’yi seçmiş olması. İçinde günden güne büyüttüğü yarası ve öfkesi, kalbindeki kibre eklenince, ortaya hiç tahammül edilemez bir kadın çıkıyor. Çevresindeki herkese öfke kusan, yanında çalışanlara bile hayatı zehir eden Rezzan hanımın aslında zaman zaman bakışlarında yakaladığımız o derin acı, onun aslında ne kadar kalbi kırık bir âşık olduğunu bize göstermekte. Aynı zamanda duruşundaki asalet, karşısındakine en acı sözleri ederken bile takındığı kibar tavır, giydiği birbirinden şık kıyafetler ve o kıyafetleri taşıyışındaki zarafet, Rezzan hanıma kızmaktan çok, gücüne ve tavrına hayranlık uyandırıyor. Gülenay Kalkan, kendine yakışan bir performans sergiliyor. Çok ama çok şahane. Çok sahici. Gözümü kırpmadan izliyorum ve izledikçe hayranlığım artıyor. Yüreğine, emeklerine sağlık..

Dip Not : Rezzan Hanımı konuşunca insanın aklına elbette ilk olarak Üftade geliyor. Öncelikle iki kadının karşılıklı sahnelerine dikkat çekmek istiyorum. Rezzan’ın kibirli, Üftade’nin alaycı bir tavırla, birbirlerine yürek yakan sözler söylemeleri, belki garip olacak ama çok lezzetli. Ben çok keyifle izliyorum ikisini..

Peki ya Üftade Hanım. Şüphesiz, o da Rezzan Hanım gibi tahammül edilemeyen bir kadın portresi çiziyor. Sürekli insanları iğneleyen, her durumda alaycı bir tavırla çevresine zehir kıvamında cümleler eden Üftade Hanım’ın kalbine indiğimizde, çok büyük ve derin bir kırıklıkla karşılaşıyoruz. Zira kendisini sevmeyen, üstelik bunu da inkâr etmeyen bir adamla evlenmenin azabını yaşıyor yıllardır. Üstelik kalbindeki,” belki bir gün düzelir her şey” umudunu da yitirmiş durumda. Rezzan Hanım’ın kaybettiği savaşı, o kazanmış belki. Âmâ aşk noktasında oda kaybedenlerden. Kocasının sevgisini bir türlü elde edememiş olan Üftade Hanım, geçmişte kalan bir aşkın gölgesi ile aynı evde yaşamak zorunda kalınca, ister istemez çıkarıyor en acı yüzünü. Ve bu tavır, bu öfke, bu alaycı tavır nasıl da yakışıyor Nazan Kesal’e..Çok seviyorum onun oyunculuğunu, çok beğeniyorum. Aşk ve Ceza dizisinden beri, öncelikle kullandığı düzgün Türkçe, sonra oyunculuk gücü, Kayıp Şehir ’deki Meryem Kadın karakteri ile zirveye çıkan oyunculuğu, şimdi Bugünün Saraylısı dizisinde beni ve eminim ekran başında izleyen herkesi mest ediyor. Yüreği uzun ömürlü olsun..

Dip Not : Selçuk Yöntem, Nazan Kesal ve Gülenay Kalkan, ders alınacak bir performans sergiliyorlar. Özellikle belirtmek isterim.

 Âşık ama terk edilmiş bir kadından daha kalbi kırık ve daha tehlikeli ne olabilir ki? Neslihan’ın son bölümde bize anlatmaya çalıştığı da buydu belki. Elinde başkasının silahı ile bir nişan töreninin tam ortasına dalıp ateş etmek gibi bir cesaret, başka hangi durumda bir kadının yapacağı harekettir. Neslihan’da âşık ve terk edilmiş bir kadın. Dizinin diğer kadınları gibi onunda kalbi yaralı. Ama ben Neslihan’ın aşkında biraz hırs görüyorum. Zengin ve güçlü olabilme, belki Rezzan Hanım gibi etrafına hükmedebilme hırsı var Neslihan’da. Bunu zaman zaman ortaya çıkaran Neslihan, kaybedilmiş bir aşkın kırıklığını, çevresini kırıp dökerek aşmaya çalışmakta. Ve şüphesiz, giderek daha dibe batmakta..

Dip Not : Son zamanlarda düz hale getirilmiş saçları ile çok daha zarif ve şık bir görünüm sergileyen Neslihan karakterinin mini etekleri hala benim gözümü yoruyor. Zira yakışmıyor. Pantolonlu hali çok daha şık..

Süreyya ise ayrı bir hikâye elbette. O tamamen karşılıksız bir aşkın peşinde. Dolayısıyla kalbinin kırılmasını başından kabul etmiş durumda Süreyya. Ama o öyle bir noktaya geldi ki, artık o aşka sahip olmaktan çok, yanında bile olmakla yetiniyor. Fatih’e karşı duyduğu takıntılı aşk, üstelik bir gün onu sevebileceğini düşünüp umut etmesi, aşkın ne denli akıl dışı bir duygu olduğunu da bize anlatıyor. Fatih’in de göz göre göre onun bu umudunu beslemesi elbette ki bizleri sinir etmekte. Ama yıllarca okuyup doktor olduktan sonra, gidip mücevherciye çırak olan bir adamın da, aşk noktasında doğru adımlar atacağını beklemek yanlış olur.. Süreyya, Gözde Cığacı güzelliği sayesinde çok tatlı bir karakter. Üstelik onun inişli çıkışlı hastalıklı durumlarını da çok başarılı canlandırıyor Gözde gerçekten.  Günün birinde Fatih ona âşık olur mu olmaz mı bilinmez, ama Süreyya ne olursa olsun, sadece bu aşka sahip olduğu için bile mutlu olabilir. Fakat eninde sonunda kalbi kırılacak onunda hiç şüphe yok.

Dip Not : Süreyya çok tarz. Seviyorum onun kıyafetlerini. Özellikle son bölüm giydiği arkası tüllü cekete bayıldım..Feride de öyle..İkisinin kıyafetleri cidden çok şık..

Hikâyenin beni en çok rahatsız eden kadını tabiki Ayşen. İzlerken, bir insan, bir kadın bu kadar saf olabilir mi, bu kadar körü körüne âşık olabilir mi diye soruyorum kendi kendime. Vardır elbette, yoksa bu kadar kırık kalp dolaşır mıydı yeryüzünde. Ayşen’in Savaş’a olan yıkılmaz ve sarsılmaz aşkı, onu çok büyük bir hayal kırıklığına doğru yürütüyor. Çevresindekilerin uyarılarına kulak asmayan Ayşen, henüz gözünü açıp ilk Savaş’ı görmüşken, başka türlü davranması da beklenemez elbette. Hele hele sürekli Ata Bey’e karşı Savaş’ı koruması yok mu? İzlerken hem çileden çıkıyor, hem de karşılaşacağı yıkımı beklemekten kendimizi alamıyoruz…Çok büyük bir mutsuzlukla karşılaşacak ilerleyen bölümlerde mutlaka, en azından benim beklentim bu. Zira Savaş gerçekten, çok büyük bir savaş başlatmış bizim haberimiz olmadan. Savaş konusunda sürekli tereddütle kalan ben, son iki bölümdür amacını çözmüş durumdayım. Eminim izleyen herkesin nefretini üzerinde toplayacak derecede kötü bir kalbe sahip Savaş, onu oynayan Serhat Teoman olunca, Savaş’tan çok Ayşen’in saflığına öfkelendiriyor bizleri. Savaş’ın tıkır tıkır işleyen planı, her ne kadar Ata bey hissediyor olsa da, Ayşen’in aşkı sayesinde amacına ulaşacak ve Ayşen milyonlarca parçaya ayrılan kalbini nasıl toparlayacak, bu da merak konusu..

Dip Not : Acımasız olabilir ama Cansu Tosun performansında bana göre bir adım bile ilerleme yok. Okulda rolünü ezberleyip sahneye çıkmış küçük çocuklar gibi, cidden çok kötü bir oyunculuk izliyorum. Bunu dile getirdiğimde “ezik bir karakteri oynuyor” demeyin, zira bu gözler çok ezik karakter izledi…Bir de karşısındakiler Selçuk Yöntem, Nazan Kesal, Gülenay Kalkan, Serhat Teoman gibi oyuncular olunca bu çok daha gözüme batıyor, çok üzgünüm ama böyle..

Gelelim Feride’ye. Onun kalbi daha şimdiden kırık. O zaten başına geleceklerin farkında. Ama geri adım atamıyor. Bebeğini kurtuluş gibi görüyor ama Atıf’tan ona koca, çocuğuna baba olmayacağını da biliyor. Ailesine karşı olan mahcubiyetini, Atıf’ı zaman zaman aşağılayarak azaltmaya çalışıyor, ama bir taraftan da Atıf’ı kaybetmemek için her fedakârlığı yapıyor. Feride, kalbinin kırılacağın bilen ama bunu kabullenenlerden. Atıf’ın Savaş’ın intikam planından nasibini alması, Feride’nin aklını başına getirir diye umut ediyorum, çünkü yanlış aşkın peşinde koşma noktasında o da Süreyya ve Ayşen’den geri kalmıyor..

Dip Not : Ciddi ciddi, son bölümün en büyük bombası Çetin’in hiç ailesinin kabul etmeyeceği bir kızı hamile bırakması ve başının bu yüzden derde girmesi oldu. Bu noktada yaptıkları ters köşe için ekibi kutlarım. Zira ben Çetin’in çok daha başka sorunlar çıkardığını tahmin etmiştim.

Bu haftalık Bugünün Saraylısı için gönlüme takılanlar böyle. Aşkın en acı tarafını bile, naif bir anlatımla bize sunan dizide, ilerleyen bölümlerde, aşk daha kaç kalp kıracak, izleyip görelim diyerek yazımızı burada bitirelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..


www.twitter.com/blackpearl42

5 Nisan 2014 Cumartesi

Kara Para Aşk rüzgarı hızlanıyor...

Kara Para Aşk, ilk dört bölümü geride bırakırken, bizlerin kafalarında da sorular bırakmaya devam ediyor..Dizinin, şu anda tek bir olay etrafında dönen senaryosu var. Ne kadar dallanıp budaklanacak ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Şimdilik gizemli ve esrarlı senaryosu, bol aksiyon ile bizi ekrana bağlamayı başaran Kara Para Aşk, sadece oyuncuları ile değil, uzun zamandır özlediğimiz özgün hikâyesi ile de dikkat çekiyor.

Oyunculardan bahsetmişken, Engin Akyürek ve Tuba Büyüküstün arasındaki müthiş uyumdan bahsetmek isterim biraz.  Komiser Ömer ve Tasarımcı Elif’in birbirlerine tamamen zıt hayat tarzları ve karakterleri , ters kutuplar birbirini çeker ilkesiyle yakında büyük bir aşka imza atarlar gibi görünüyor. Üstelik bir araya gelme sebeplerini de düşünecek olursak, her ikisinin de farklı açılardan olsa da , aynı acıyı yaşamış olmaları ikisini birbirine yaklaştırıyor. Hele hele aralarındaki tatlı-sert çekişme ikilinin sahnelerini daha bir keyifli kılıyor. Bu konuda Engin Akyürek daha doğal diyebilirim, esprili ve ukala Ömer karakterinde çok başarılı, ama aynı espri anlayışı ve sempati durumları Elif karakterinde bir parça sırıtıyor. Bunu da Tuba Büyüküstün’ü bugüne kadar hep ciddi karakterler içinde izlememize bağlıyorum. Gözümüz biraz daha alışınca çok daha güzel olacak eminim.

Elif’in kötü adamlar ile kardeşi arasında sıkışıp kalması, çaresizliğini ve derdini kimseye anlatamaması, tüm bunlar olup biterken Ömer’in bir kanun adamı olarak ona yardım etme çabaları, ikisinin bir ekip çalışması yapmasını gerekli hale getirirken, karşılarındaki adamlara karşı sevgili rolü oynamaları da aralarında bir aşk tohumları ekti. İkilinin birbirine çok yakışan tavırları, Elif’in güzelliği, Ömer’in delikanlı ama romantik ve yumuşak halleri üzerine eklenince, muhtemelen Kara Para Aşk dizisinin aşk kısmı hayli şahane olacak gibi görünüyor.

Dip Not : Dizinin jenerik müziği takılıyor son bir iki bölümdür kulağıma. Fatmagül’ün Suçu ne dizisinin müziklerini çok anımsatıyor bana..

Dizinin iyi adamlar kısmının en dikkat çeken kısmı şüphesiz Ömer-Pelin-Arda üçgeni. Üçü de polis ve üçü de iyi arkadaş. Üçü de becerikli ve zeki. Tek gözüme takılan Pelin’in sakin halleri. Bir kadın komiser olarak, daha sert çıkışlar, öfkeler bekliyorum ben ondan. Hoş, Ömer ile Arda gibi her ikisi de panik ve heyecanlı adamın ortasında, onun sakinliği de gerekli görünüyor. Ama Pelin’in o sakin ve çıtı pıtı görünüşünün altındaki hırçın polis çıkarsa ortaya, üçlümüzü izlemek eminim daha keyifli olacak..

Dip Not : Elif’in takılarından ilk yazıda bahsetmiştim. Özellikle parmaklarının muhtelif boğumlarına taktığı yüzükler yepyeni bir moda akımına yol açabilir, benden söylemesi..

Dizinin kötü adamlar kısmında ise tabiki en dikkatimi çeken karakter Metin. Hatta favori karakterim diyebilirim onun için. Son zamanlarda izlediğim en karizmatik kötülerden birisi Metin. Saygın Soysal her zaman olduğu gibi çok ama çok izlenesi. Bakışlarından, mimiklerine, tavırlarına v kadar dikkatle takip ediyorum kendisini. Hele o şahane ses tonunu kullanışı muhteşem. Yüreğine, emeğine sağlık, iyi iş çıkarmış doğrusu. Erkan Can ile güzel bir ikili olmuşlar, Tayyar karakteri de, Kuzey Güney’in Ferhat’ı, Karagül’ün Kendal’ı, Merhamet ’in Sermet’i gibi efsane bir karakter olma yolunda hızla ilerlemekte..

Dip Not : Elif’in dövmesinin sırrını çok merak ediyorum..

Hikâyenin en can alıcı noktası, dürüstlük vurgusu elbette. Kimin kime yalan söylediğinin anlaşılamadığı hikâyede, her an bir ters köşe ile karşılaşmamız olası. Ömer’in Elif’e karşı dürüstlük hassasiyetini bildirmesi karşısında, Elif’in sürekli bir şeyler saklayıp, yalanlar savurması da bu ikilinin ilişkisinin hayli inişli çıkışlı olacağının göstergesi. Ama Elif’e kızamıyoruz, sadece o güne kadar böylesine karışık ve kötü işlere bulaşmamış Elif’in içine düştüğü zor durumu anlamaya çalışıyoruz izlerken. Ama bütün bunları izlerken, Ömer’in ailesine, amirlerine ve özellikle abisine karşı verdiği mücadele, Elif’e yardım etme çabaları karşısında Elif’in sürekli ondan bir şeyler saklayıp kendi başına iş çözmeye kalkışması da itici oluyor doğrusu..

Dip Not : Elif’in Ömer ile yaptığı sevgili seçme muhabbeti çok ama çok güzeldi. Bir kaç kez izledim o sahneyi. Aman diyeyim, Engin Akyürek gibi birini bulursanız, kaçırmayın..

Küçük bir nokta var anlamadığım. Bu Elif’in ablası olan Aslı hanımefendi. Niye bu kadar sivri dilli ve alaycı. Anlayabilen varsa bana da anlatsın. Ayrıca sanırım bu ablamızın ikinci evliliği. Akşama kadar alnında kâkülü, suratında bir ton makyajı ve pahalı kıyafetleri ile evin içinde arz-ı endam edip, sonrasında Elif’e çemkirmesinin sebebi nedir?

Dip Not : Elif kızımızın müşteri ağırladığı süitin olduğu otel, Merhamet dizisinde Fırat kardeşimin oteli idi. Gözümüzden kaçmadı..

 Ayrıca Arda’nın eşi Çiğdem ile olan sorunları boşanmaya doğru giderken, Çiğdem’in gereksiz kaprisleri sevimsiz değil midir? Sabah sekiz, akşam beş çalışan bir memur ile evli olduğunu falan mı zannetmektedir Çiğdem ablamız…Ayrıca Arda’nın evliliğindeki sorunlar, sakın ola Pelin ile yakınlaşmasına falan yol açmasın. Bence açmasın. Zira o grup arkadaş olarak çok daha iyiler. Çok tatlılar. Hele hele Pelin’in Ömer’e hobi bulma çabaları beni çok güldürdü doğrusu. Tarzları farklı olsa da aklıma Behzat Ç.’nin Hayalet-Harun-Akbaba üçlüsü geliyor onları izlerken.

Dip Not : Bilgisayarda birkaç dakikada Ömer kardeşimi yepyeni bir şirket sahibi yapan bilgisayarcı çocuğa bayıldım. Çok sevimliydi. Umarım kendisini yine izleriz..

Nilüfer ablasının sevgilisini soran Metin’e neden ısrarla, ablasının hayatında kimse olmadığını söyler. Neden sorduğunu anlamayacak kadar saf mıdır? En azından susmayı denemesi mantıklı değil midir? Ayrıca anneleri Zerrin Hanım, niye bu kadar tozpembe bakmaktadır hayata. Bahar kardeşim, sevgilisi Levent’i Elif ile sevgili yapma çabasına düşerken, hiç Sevgilisinin paradan gözü kamaşıp kendisini terk etme riskini düşünmez mi? Ayrıca Elif’in bu oyuna düşeceğini nerden bilebilir. Üstelik Merhamet gibi bir dizide Narin ile Deniz dostluğunu içimize sindirmiş olan bizler, Bahar ile Elif kankalığına alışmaya çalışırken, böyle biricik dostunu sırtından vurmaya çalışan bir karakter hayli itici olmamış mıdır? Sözün özü ben Bahar’ı hiç sevmedim, sevmeyeceğim de sanırım..

Dip Not : Ömer’in akıllı ve bir o kadar ukala hali çok tatlı. Hoş,  adamın her hali tatlı..Ama Elif ile tartışmalarını kaçırmayın derim ben..

 Dizinin bu haftaki bölümün son beş dakikası, gerçekten yüreğimi küt küt çarptıran bir ahenge sahipti. Elif kendisine gelen Cd’yi Ömer’den saklamaya çalışırken, sevgili annesinin odaya dalmasıyla ve Ömer’in de onu takibiyle hepimizi büyük bir heyecan rüzgârı içinde bıraktı. O rüzgâr, kocaman bir fırtınaya dönecek mi, merakla bekliyoruz diyelim ve yazımızı burada bitirelim.

Siyah İnci’den sevgiyle...

www.twitter.com/blackpearl42