27 Haziran 2013 Perşembe

Kuzey&Güney "Final" !!


  
Her bölümü en az iki kez izledim…Ama anladım ki , doyamamışım daha..

Hikâyelerini çok sevdim…Öylesine cuk oturmuştu ki herkes rolüne, öylesine güzel oynamışlardı ki, adeta evimizden biri olup çıkıvermişlerdi…

Dün akşam final yaptı Kuzey&Güney…İki sezonda, tam tadında…Gereksiz yere uzatmadılar, hikâyeyi şahane bir şekilde toparladılar…

Son zamanlarda seyrettiğim en iyi finaldi...İzleyicinin tam istediği gibi bitirdiler, ama ters köşe yapıp yüreklerimizi ağzımıza getirmeyi de ihmal etmediler…

Senaryo kimilerinin eleştirilerine rağmen, çok iyiydi bana göre...Hikâye çok güçlüydü…Karakterler çok iyi sunuldu bize…Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu, bu defa diğer senaryolarını da aştılar benim görüşüm…Yürekleri uzun ömürlü, kalemleri güçlü olsun…

Kıvanç Tatlıtuğ’un oyunculuğunu zirveye taşıdığı Kuzey karakterinde, anladık ki oyuncu olmak yürekten gelen bir beceriymiş öncelikle…Buğra Gülsoy, Güney ile tanıştırdı bizi ve her ikisi de son sahneye kadar karakterlerinin hakkını verdiler…Ben iki sezon boyunca en çok, Kuzey ile Güney’in karşılıklı sahnelerinden keyif aldım…

Çok fazla eleştirilen Öykü Karayel, ilk başlarda Cemre karakterine hiç yakıştırılmasa da, ben yazdığım yazılardan birinde onun için “dinledikçe değeri anlaşılan şarkılar gibi” demiştim..Gerçekten de bu dediğim gibi çıktı…Cemre karakterinde öylesine başarılı oldu ki, onu eleştirenlere de en güzel cevabı bu şekilde verdi…

Sadece onlar mı…Herkes ama herkes şahane karakterler sundu bize…Semra Dinçer, Hale Soygazi ve Zerrin Tekindor, üç farklı anneyi nasılda güzel anlattılar bize…Banu karakterinde, çok başarılıydı Bade Sualp örneğin…Güney’in sadece bakışıyla oynadığı pek çok sahneyi ağzım açık izledim…Kuzey’in tavırlarında, konuşmasında, küfür edişinde bile hayran bıraktı bizi kendine Kıvanç Tatlıtuğ…Zeynep karakterinde Merve Boluğur, yine kötü kalp nasıl olur başarıyla gösterdi bize…Öykü Karayel ise, o kadar doğaldı, o kadar içimizden biri oldu ki, her duyguyu sanki beraber yaşadık, onunla ağladık onunla güldük…

Kuzey ile Güney, finalde hak ettiklerini aldılar… Güney silahı Kuzey’e doğrulttuğunda, ben hafiften bir Behlül tarzı konuşma ve bakış yakaladım Kuzey de, eyvah dedim şimdi Güney Bihter’e bağlayacak…”Bak sen Cemre için beni sildin…Beni beni…Abini” diyecek sandım ama korktuğum gibi olmadı… İkisi de ölmedi, biz ekran başında bir an Güney’in Kuzey’i kurşun manyağı yaptığını düşünsekte, bu Ece-Melek ikilisinin tatlı bir şakasıydı sadece..Kuzey ile Cemre evlendiler, kavuştular, Güney suçlarının cezasını çekmeye başlarken hapishane avlusunda, nasibine Kuzey ile Cemre’yi balayına götüren uçağa son bir bakış atmak düştü…

Genellikle yavan geçen final bölümlerinin aksine, çok heyecanlı bir bölüm izledik…Banu’nun intihar ederek ölmesi de, gerçekten büyük sürpriz oldu…Ama bana kalırsa çok yerinde bir sahne oldu. Zira Banu karakteri çoktan ömrünü tamamlamıştı..

Hiçbir oyuncu unutulmadı…Özellikle de Ali…Kuzey’in kankası, kardosu sevimli Ali, son anda güzel bir sürprizle ortaya çıkıverince hem gözlerimizde yaş, hem dudaklarımızda gülümseme ile izledik onu da…Kocaman gülümsemelerle izledim ben finali…Tam istediğimiz gibi…Kötü bir final bekliyordum açıkçası…Daha acılı ve kanlı…Ama Güney’in Kuzey’i vurduğu sahnede öylesine donup kaldım ki, kötü bir finale hazır değilmişim bunu anlamış oldum…

“Burası da olmamış, şöyle olsaydı” diyebileceğim bir sahne yoktu. Tek eksik Barış karakteri idi bana göre…İki sezonun en önemli karakterlerinden biri olan Barış, Çağdaş Onur Öztürk’ün kanalı protestosu sebebiyle çekimleri bırakması üzerine finalde görünmedi…Gönül isterdi ki, bu kadar emek vermiş biri olarak, seyircisini finalde de yalnız bırakmasın…Bana göre finalin tek eksiği de budur…


Unutulmayacaklar !!!

Saçını sürekli karıştıran, deli dolu, şahane kahkahalı, yürekten anne Gülten ablamız…
Asaleti kadar kibirli tavırlarıyla herkesi yöneten Ebru Sinaner…
Elleri önünde bağlı yarı öne eğilmiş, seke seke yürüyen, her an ağlamaya hazır Handan Hanımımız..
Her an köpürmeye öfkelenmeye hazır,delikanlı Sami Babamız…
Bir iyi bir kötü ruh hallerindeki Banu’muz…
Parasının gücü ile kötülüğünü örtmeye çalışan Barışımız..
Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadan işinin gücünün peşinde koşan, ama illaki olaylara bir şekilde bulaşan Can Katmanoğlu…
Gayrimeşru Burak Çatalcalı…
Menfaatkar Venüs..
Kötülük abidesi Ferhat abimiz…
İtilip kakılmada rekor kıran Simayımız…
Ali’nin emaneti Demetimiz…
Ve onu emanet ettiğimiz Şeref Komiserimiz..
Her an her durumdan olumlu bir taraf bulup gülümseyen Hüseyin abimiz…
Hüseyin abimizin iyilik dolu kalbinin tam tersi Zeynebimiz…
Ali’nin maviş gözleri..O gözlerdeki neşe…Dostluğu..Kardeşliği..
Güney’in iyilik ve kötülük arasındaki mücadelesi…
Kuzey’in tek parmağıyla tuttuğu cep telefonu…
Meyhane sahneleri ve eşlik eden müziklerimiz…
Cemre…Cemre için ne yazsak eksik kalacak şüphesiz…
Ve şüphesiz ki,  Kuzey ile Cemre’nin aşkları..Aşkın en imkânsız ve bir o kadar vazgeçilemeyen hali…

Aşkı yeniden yazdılar…
Günümüzde artık yozlaşan ve birkaç günde başlayıp biten aşklara inat…
Koskocaman ve gerçek bir aşk hikâyesi anlattılar…Ve o aşka layık bir final yaptılar…

Tüm ekibine, yazanından, oynayanından, kamerasından, ışığından, yönetmeninden, set ekibinden, oyuncularına kadar, yüreklerini ortaya koydukları için ve en önemlisi bizim yüreğimize dokundukları için, çok teşekkürler…Yeni projelerde, yeni hikâyelerde buluşmak üzere hepsinin yüreklerini öpüyorum…


Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42


25 Haziran 2013 Salı

Kuzey & Güney… ”Veda” !...


  
Kardeştiler…Sırdaştılar…Aynı zamanda düşmandılar…

Çünkü âşıktılar…

Siyah ile beyaz… Gece ile gündüz… Ateş ile su… Kuzey ile Güney…

Bir o kadar uzak ve zıt, hiç olamayacak kadar birbirine bağlı…Birbirinden kopamayan iki uç nokta, en büyük nefretleri ve bir o kadar da birbirlerine olan bağlılıklarını besleyen iki ruh..Ne omuz omuza, ne ayrı gayrı..Aşktı onları hem uzaklaştırıp, hem de kördüğüm ile birbirlerine bağlayan..

Ne vazgeçebildiler birbirlerinden nede iyi geçinebildiler..Ama içlerinde, yüreklerinde bir yerlerde, hep birbirlerinin iyiliğini de istediler..

Kuzey…Gözleri Mavi..Mavi gökyüzü kadar sonsuz bir aşk, mavi denizler kadar özgür bir ruh..Birden öfkelenen, öfkesinin etkisiyle kırıp yıkıp dağıtan, ama bir o kadarda çabucak pişman olup, ortalığı toparlamaya başlayan..Çabalayan..Bazen eline yüzüne bulaştıran..Yüreği ile kardeşi arasında bir türlü karara varamayan..Cemre’yi çok sevdi..Yüreği de temizdi aslında Kuzey’in..Kazanmayı da en çok o haketti..Çoktu yüreğinin gelgitleri ve fakat haksız da değildi hani…Kendinizi koyunca Kuzey’in yerine, bunu anlamakta çok zor değildi..

Bir babanın oğluydu, en az kendisi kadar öfkeli bir babanın hem de…O babasına benzedi öfkesiyle de, yüreğiyle de…Bir Kuzey vardı en sahicisinden Sami babanın içinde…Bir Sami baba vardı en delikanlı yüreğiyle Kuzey’in hayatının tam merkezinde…Kuzey’i böylesine Kuzey yapandı Sami babanın sert ve öfkeli yanı belki, ama bir o kadar da yüreğinin en güzel yerinden Kuzey’e vermişti..Her ikisi de belli edemiyorlardı sevgilerini, öfkeleri kadar…Ama seviyorlardı en az öfkelendikleri kadar…Yâda şöyle diyelim, onlar sevmeyi bilenlerdendi..

Fedakârdı Kuzey…Öfkesi kadar, kendini düşünmeden sevdiklerinin önüne atılıverenlerden hani…Kardeşi için suç üstlenen, kardeşi için aşkından vazgeçen, kendisini hor gören annesine hiç düşünmeden evini açıveren…Babasına hem dost, hem arkadaş, hem destek..Güçlü olduğu kadar ağlamayı da bilen…Kardeşim dediği Ali için çırpınıp dökülen…Ali’nin kollarında öldüğü o an, belki Kuzey’in büyümeye başladığı andı. Bir dönüm noktasıydı onun için..Ali’nin son sözleri idi belki de onun tekrar yüreğine kulak vermesini sağlayan.

Ve yaralıydı Kuzey…Sevdiğine kavuşamamaktan, her an günah keçisi olmaktan, tüm yükü omuzlarında taşımaktan dolayı hem yaralı hem yorgundu. Ne yüreğine söz geçirebildi, ne aşkından vazgeçebildi. Eninde sonunda azat etti hem kendini, hem Cemre’yi…Çünkü onun için vazgeçmek, ölmek demekti…

Güney…Gözleri Siyah…Zifiri karanlıklar kadar ürküten bir hırs, iyiliğini bencillikle boğup yok eden bir ruh…Her duygusunu gizliden gizliye yaşayan. Öfkesini çok nadiren gösteren, daha çok zekâsıyla hareket eden, insanların zayıf noktalarından vurmayı seven Güney… Başarıya ve lüks bir hayata diktiği gözlerinde zaman zaman, belki çok yalnız kaldığı zaman ortaya çıkan o duygusallık, ne kadar gerçek ya da ne kadar sahte..Kim bilir..Güney her olaya başka yaklaşan, her ilişkisini başka yaşayan bir insan..Cemre’ye göre terk edip giden, Banu’ya göre gözünü para bürüyen, Kuzey’e göre hep sırtını dönen…Kuzey’i çözmek ne kadar kolay ise, Güney bir o kadar zor..

Bir annenin oğluydu, en az kendi kadar hırslı bir annenin hem de…annesinden aldı ne kadar hırsı öfkesi varsa.. Annesi de Güney’den yanaydı aslında. Belki kendi yaşadığı hayattan kurtulma çabasıydı onunkisi…Güney de hep annesinden yanaydı her kavgada…Babasının Kuzey’e verdiği her destek, onun da annesini korumasına sebep oldu.. Annesinin oğluydu Güney, oğlunun anasıydı Handan hanım..İkisi birlikte aslında biraz da menfaatlerinin ortaklığında buluşmuşlardı.. Ama anne oğul bile olsalar, menfaatlerinin bittiği yerde onların da ilişkileri bozulmuştu. Zira Handan Hanım da, oğlu Güney gibi bencildi. Kim ona rahat bir hayatı verirse, ondan yana dönüverirdi.. Ama Güney’in bugün annesinde yadırgadıkları aslında kendi yansımasından başka bir şey değildi..

Hırslıydı Güney, her şeyi arkasında bırakıp silmeye hazırdı, ama bilmiyordu ki, hırs aslında kaybetmenin diğer adıydı.. Hırslandıkça çalıştı, çalıştıkça kazandı, kazandıkça daha fazla hırslandı. Onun asıl hırsı belki de yalnızlığınaydı. Zira Güney, her adımında yalnızlığa yürüdü. Kendi ailesine sırtını dönmenin bedeli, yeni girdiği ailenin içinde kabul görmemek oldu. Dışarıdan güçlü göründüğü her an, aslında o çökmekteydi.. Kuzey yükseldikçe ve üstelik Güney’in bulduğu fikirle, bir kez daha anladı ki iyilik kendine hep güzel bir yol bulurdu..

Ve yaralıydı Güney…Onun Cemre’yi bırakmasının gerçek sebebi bir muamma…Kardeşi için Cemre’yi bırakmış olması, tamamen Kuzey’e karşı üstün gelme çabası gibi geliyor insana.. Sırf Kuzey onun için hapis yattı diye yapılan bir fedakârlık gibi olsa da…Güney bu…Mutlaka pay çıkarır kendine her olayda…Güney’in yaptığı her olayda, belki yüreğinin çok derinlerinde, kardeşi için yapılanlar var, açıkça anlatamasa da..Çok güzel gizliyor o iyiliği de, kötülüğü de zira..

Kuzey’i çözmek ne kadar kolay ise, Güney bir o kadar zor..Çünkü Kuzey, gerçek olamayacak kadar yiğit, cesur, fedakâr, romantik, sadık…Güney ise daha gerçeksi ve insani duygulara sahip... Hepimiz gibi, hırsları, bencilliği, iyiliği ve kötülüğü hepsi insana dair…

Ve elbette C E M R E !
İki ayrı kutbun birleşme noktası..Kocaman bir aşkın tam ortası…İki kardeşi birbirine düşüren bir ay parçası…Gözleri güzel, yüreği çok güzel…Sabırlı, şefkatli ve en önemlisi başından beri Kuzey’e âşık. Bazen hiç olmayacak yerde, olmayacak insanlarla sürer hayat. Cemre aynı zamanda, bir kadının hiç olamayacağı kadar da cesur.. Onca engele, zorluğa rağmen direnmekten, savaşmaktan vazgeçmeyen.  Aşkına hep ama hep sahip çıkan.  Hani derler ya, “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır”. İşte Cemre o kadınlardan, ama arkasında değil, sevdiği adamın hep yanında duranlardan.. Kadınların hayata ve aşka dair en büyük gerçeğidir bu…Kuzey gibi birini hayal eder, ama Güney gibi biri ile yola devam ederiz çoğu zaman.. Bazen şartlar, bazen mecburiyetler…Cemre işte tüm bu tabuları yıktığından bu kadar sevildi..


Güney mi Cemre’yi daha çok sevdi, yoksa Kuzey mi? Orası da çözülmez bir muamma..Aslolan, Kuzey’in Cemre’yi her şeyden daha çok sevmesidir zira..

Cemre’yi hangisi hak etti.. Bilinmez…Kime göre Kuzey, kimine göre Güney…Her ikisinden yana da değilim bu kez…Kuzey, kardeşinden geçti aşkı için, Güney sevdiğinden. Hangisi daha ağır gelir insana düşününce....Ama kalpler Kuzey’den yana olsa gerek bir nebze..

Ben bu yazıyı kaleme aldığımda henüz final yayınlanmamıştı..Büyük final bu akşam..Dolayısıyla, aşk mı kazanacak, hırs mı bu akşam göreceğiz. Gönüller aşkın kazanmasından yana olsa da, kötülerin kazandığı örnekler de çok bu hayatta…

Kuzey ve Güney…İki kardeş…İki yürek… İki sezon boyunca kendi yüreklerinden bizim yüreklerimize sundular hikâyelerini…

Biz onları çok sevdik…Onlar da çok sevdiler bence birbirlerini…Söyleyemeseler de…Gizleseler de…

Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42

  

Not : Final sonrası, final yorumları yazısı gelecek.. 


19 Haziran 2013 Çarşamba

Öyle bir geçti ki zaman...


  
Üç yıl önce dediler ki, “Öyle bir geçer zaman ki”…

Ve yaptılar dediklerini. Anlamadık onlarla beraber iken zaman nasıl geçti. Çok sevdik, ondandır belki. Zira hepsi hayattan, içimizden, evimizden, yüreğimizden biriydi…

Dün akşam bitti hikâyeleri. Bırakarak yüreğimizde son üç yılın izini. Neler yaşadık onlarla beraber kötü ya da iyi... Hepsi yüreğimizde ayrı bir yer etti.

Kimi zaman Cemile olduk, yüreğimizde hissettik en acı ihaneti.
Ali olduk çoğu zaman, ödedik yaptığımız her hatanın bedelini.
Kimi zaman Ahmet ve Berrin ile yaşadık aşkın en derinini. En büyük hasretini.
Hakan olduk kimi zaman, bıraktık sevdiğimizin mutluluğu için sevdiğimizi.
Aylin ve Soner olduk bazen de, ağladık aşkımıza içli içli.

Ağladık, güldük, üzüldük, sevindik, sevdik, nefret ettik…

Çok şey öğrendik onlarla beraber…

 Ali kaptandan öğrendik, huzuru ailemizden başka yerde bulamayacağımızı, ailemizi arkamıza attığımız her adımın, bizi aslında geriye götüreceğini.

Cemile öğretti bize, kadın olmayı, ana olmayı, yeri geldi mi işinin başında olmayı, ihaneti kendine ayakta kalmak için bir bahane yapmayı, en güçsüz zamanlarda bile güçlü olmayı, ağlarken direnebilmeyi, gül şerbetini, kızarmış ekmek tatlısını, hayatının ikinci baharında aşık olmanın lezzetini, acıyı ve bu acıyı çekebilme, katlanabilme başarısını..

Arif ile öğrendik ilkbaharın aşk, sonbaharın sevgi zamanı olduğunu..

Mete ile öğrendik, küçük yaşta kocaman adamlar olmayı, minicik yüreğimizde devlere layık aşklar büyütmeyi ve o aşklar ile büyümeyi. Kaybetmeyi, ama her kaybedişte biraz daha güçlenmeyi, pes etmemeyi, aşka küsmemeyi.

Berrin’den öğrendik, sevdiği uğruna sevmediği bir adamla yaşamanın dayanılmaz ezilmişliğini. Ve şüphesiz evlat hasretini… Anne olupta annelik yapamamanın hasretini.

Ve Hakan verdi bize, kendi elleriyle mutsuz ettiği Berrin’in mutluluğu için, kendi aşkından vazgeçmenin dersini. Dürüstlük nedir onunla öğrendik, onurlu bir aşk yaşamak ondan bize kaldı miras..

Ahmet olduk sonra… Ne büyük hasretler, içinde olmak istemediğimiz mecburiyetler hissettik, elimizi uzattık sevdiğimize, yüreğimize alamadık, çırpındıkça battık, battıkça mahvolduk. Ama yorulmadık hiç. Her daim aşktan yanaydık. Öylesine yürekten sevdik ki, hiç haber alamayacağımız anda o aşk bize aşkımızı getirdi, hediye etti…

Soner olduk kimi zaman. Onun kardeşi ve aşkı arasındaki en korkunç seçimi yapamayışı üzdü bizi, ne kardeşini terk et diyebildik, ne aşkına koş… Ama hep aşkı seçsin istedik içimizde bir yerlerde. Ve tam kavuştum derken kaybettik. İçimizde bir yerlerde bitmeyecek bir şarkı olup kaldı sevdiğimiz.

Murat olduk… Öldük aşk için.

Bahar olduk. Bir çocuğa annelik edebilmek için, onu dünyaya getirmiş olmaya gerekmediğini öğrendik kâh gülerek, eğlenerek, kâh hüzünlenerek.

Hasefe Kadın olduk… Gerçek sevgiyi, fedakârlığı, sabrı, katlanmayı, anlayışı öğrendik ondan. Ama uzun yaşamanın sırrını öğrenemedik :)

Amaç iyilik ise, insanoğlu için sınırların olmadığını öğrendik Süleyman sayesinde…

İş kötülük ise… Yine sınırlar yoktu Tuğrul gibilerle.

Ve kötülük deyince, elbette Caroline… Acımasız, bir o kadar edepsiz, yüreği en kötü ve karanlıklara örnek.

Osman olduk en sonunda… Küçücüktük ufacıktık, top oynadık acıktık, erik çaldık komşu bahçeden, âşık olduk ilkokulun en şeker kızına ve en masum aşklardan, hayatın en acı dönemlerine sürüklendik nasıl olduğunu bile anlamadan…

Çünkü.

Öyle bir geçiyordu ki zaman… Acımadan, umursamadan…

Nasılda hayatın içinden karakterler ve olaylar yaşadık onlarla üç sezon boyunca. Bir an bile tempoyu düşürmeden, başladığı ilk günden itibaren koruduğu itinalı iş için, hayatı bize olduğu gibi aktaran Öyle Bir Geçer Zaman ki ekibine, tüm oyuncularına, üç yıl boyunca bize yüreklerini açarak sundukları şahane hikâyeleri için sonsuz teşekkürler…

Öyle bir geçti ki zaman, hepsinin hikâyesini severek, ağlayarak, gülerek izledik. Ve dün akşam yaptık finalini en şahanesinden.
Ama.

Ne kadar geçerse geçsin zaman… Unutulmayacaksınız. Bunu hak ettiniz.


Siyah İnci’den Sevgiyle.
www.twitter.com/blackpearl42




14 Haziran 2013 Cuma

Kuzey&Güney...Hayal kırıklığı..




 Kuzey&Güney finale çok yaklaştı..Final öncesi bir özel yazı gelecek Kuzey&Güney severler için ama öncesinde araya bir bölüm yorumu almak ve dizide yaşanan Hayal Kırıklıklarından bahsetmek istedim. Bakalım gözümüze neler yansımış...

Anlayamadığım nokta şu..Nedense bu senaristler durup durup son bölüme sıkıştırıyorlar her şeyi..Şimdi finale iki bölüm kala başımıza bir de Sümer Tezkan cinayeti çıktı. Biz daha Ferhat cinayetinin esrarını çözememişken, ne alaka yani şimdi..Canım Barış kardeşimi de katil ettiler sonunda..Adamın geçen sezonki karizmasını bu sezon yerle bir ettiler. Yapmadığı kötülük kalmadı. Hepsi yetmezmiş gibi son iki bölüme sığdırılacak bir polisiye olaya da daha gerek var mıydı..Bence yoktu..Zira Barış bizi yeterince hayal kırıklığına uğrattı, üzerine tuz biber ekmeye gerek yoktu..

Hal böyle olunca, İki sezondur gözümüzü kırpmadan izlediğimiz Kuzey ile Cemre aşkı da hayallere kaldı..Ben o kurdukları hayali çok beğendim, Kuzey ile Cemre’nin bu haftaki âşık hallerini de çok beğendim..Hatta beni bırakın, kameradan izleyen polisleri gördünüz mü…Ağızlarından sular akıyordu ikisinin sarmaş dolaş hallerini görünce…Nasıl sakin, edepli, tertemiz bir aşk sahneleri vardı bu bölümde..Ama…Bütün bu seyrettiklerimiz sanki kötü bir son olacak izlenimi uyandırdı bende..Dilerim öyle olmaz ama sanki izleyicinin görmek istediğini gösterdiler bu bölümde, finale ise daha acı bir son hazırladılar..Kuzey&Güney için ben aslında unutulmaz bir final beliyorum, hayal kırıklığı değil. Umarım ben yanılırım da arkasından şöyle şahane bir final yazısı yazarız..

Hayal kırıklığı dedik ya bu yazı için , Hüsük ve Gülten açısından da büyük hayal kırıklıkları yaşandı değil mi..Hüsük için geçen sene bir yazı yazmıştım, Gülten ablam ona çok fazlaydı zaten…O daha sıradan kadınların erkeği..Gülten gibi deli dolu, hayat dolu bir kadın ile yapamazdı zaten..Gülten de onunla yapamazdı..Karavancı abimizden yana yaşadığı hayal kırıklığı sebebiyle, ben bakışlarından “aman Allah, kabul edecek Hüsük abiyi” diye korksam da, neyse ki kibarca ve kırmadan reddetti Hüseyin abiyi..Ne yalan söyleyeyim, evlenselerdi büyük bir fiyasko olacaktı. Her şeyi bir kenara bırakın, Zeynep ile Cemre’yi üvey kardeş olarak bile aynı evde düşünemiyorum ben..

Sanırım dizimizin en büyük hayal kırıklığını Aynur Hanım yaşıyor..Sami amcamdan yana kadın her gün ayrı bir şok yaşıyor malum..Daha önce de söylemiştim, Sami amcam değişmez, değişse şaşardım yani..Aynur hanımın da en büyük yanılgısı bu oldu zaten..Evlilik, karşınızdaki insanın değişeceğini düşünmekten çok, onu olduğu gibi kabul etmektir çünkü..

Hadi Aynur hanımı anlıyorum, kadın ne hayal etti, ne buldu karşısında..Üstelik Sami amcamı tanımıyordu, inandı güvendi..Peki Handan hanıma ne demeli..Yahu kadın, sen neyin derdindesin ben anlamadım ki..Kör öldü badem gözlü oldu adeta..Sami amcamı terk edip giderken arkasına bile bakmayan Handan Hanım, işler istediği gibi gitmeyince geldi dükkânın kasasına kuruldu iyi mi..Yaşadığı hayal kırıklığı, şimdi adeta Sami amcanın hayatındaki yerini ispat etme çabasına dönüştü..Ne acı değil mi?.

Ebru Hanım’da şok üstüne şok yaşamakta..Kadın sanırım en büyük hayal kırıklığını oğlundan yana yaşadı. Zaten Sinaner ailesinin evlatlarına bakınca, hayal kurmak yanlış olur ayrı konu..Barış, annesini çok büyük hayal kırıklığına uğratsa bile, Ebru Hanım yine de oğlunu korumayı ve delilleri yok etmeyi başardı. Bu noktada ben hayal kırıklığına uğradım açıkçası..

Banu ise artık hayal kırıklığına pek uğramaz zira sürekli bir hayal âleminde yaşıyor artık..Onu da çözemedim gitti zaten..Bir bakıyorsun aklı başında, cin gibi fikirler üretiyor, beş dakika sonra ağlamaya, delirmeye başlıyor. Nasıl bir hastalıkmış anlamadım gitti. Hastalık ile alay geçmiyorum elbette ama bu hızlı değişken ruh haline ayak uyduramaz oldum artık..Bu arada Bade İşçil evlendi, jenerikte eşinin soy ismi ile gördük ismini. Yürekten tebrik edip, uzun ömürlü ve çok mutlu bir evlilik hayatı dileyelim kendisine..

Peki ya Simay…Simay’ın hayal kırıklıklarından hangi birini anlatsam acaba..Kuzey’den yana, Ferhat’tan yana, Barış’tan yana, en son da Güney’den yana..Kızı savurmadık yer bırakmadılar. En son karanlık bir bodrumda eli ayağı bağlı perişan halde sürünürken gördük..Simay hak etti mi yaşadıklarını acaba...İnsan biraz da kendi hazırlıyor sonunu galiba..Orada eli ayağı bağlı yatarken, başını duvarlara kapılara vurana kadar, ayağını kapıya denk getirip şöyle iyi bir tekme ataydı iyiydi. Ama Simay bu..Akıl edemedi elbette..Allah tan her zamanki gibi Süpermenimiz Kuzey, onu da buldu kurtardı da rahat nefes aldım. Zira büyük ihtimal ile Simay bildiklerini anlatıp olayların birkaç dakikada çözülmesini sağlayıverecek…

Peki ya Güney…Adamın tüm hayal kırıklığı yetmezmiş gibi, bir de tek ayak üstünde kaldı..Buğra Gülsoy’un gerçekten ayağı kırık olduğu halde, işini aksatmaması da takdire değer doğrusu..Kendisine acil şifalar dileyerek, Güney’in hırslarının nasıl hayal kırıklıklarına dönüştüğünü izlemek çok keyifli doğrusu. Hoş adam hiç rahat durmuyor ki, nede olsa annesinin oğlu..Ama Güney’in bir farkı var..O olayları karıştırıp kenardan seyretmeyi seviyor..Bakalım finalde kaybeden Güney mi olacak, Kuzey mi?

Doğrusunu isterseniz, benim için en büyük hayal kırıklığı da Güney’in kazanması olur diyerek Kuzey Güney yazımızı da burada noktalayalım..

Siyah İnci'den sevgiyle...
www.twitter.com/blackpearl42

13 Haziran 2013 Perşembe

Kötüler Merhamet eder mi..




Bana göre bu sezonun en başarılı dizilerinden biri olan Merhamet, bu haftaki bölümüyle de beni ekrana kilitlemeyi başardı. Büyük ihtimal ile bir iki bölüm sonra sezon finali yapacak dizimizin yeni sezona da bomba gibi girmesini ümit ederek, bu haftanın bölüm yorumlarına geçelim.

Kuzey&Güney seyredenlerin yakından tanıdığı Ferhat karakteri tarihe gömüldü malumunuz. Ve fakat yerinde çok daha cazip olan Merhamet’in Sermet abisi geldi. Mustafa Üstündağ’ın üzerine söz edilemez oyunculuğu sayesinde çok çok keyif alarak seyrediyorum Sermet ya da Babür karakterini. Sermet iyi ile kötü arasında gelip giden bir karakter. Çok kötü de olabiliyor, merhametli de. Sezonun en iyi kötüler listesinde yerini çoktan aldı bile.

Dizinin diğer kötüsü Moskof Recep ise, yaşlandıkça yumuşamış mı ne..O aksi, küfürbaz, dayakçı babanın yüreği, her nedense kızlarına karşı büyük bir merhamet ile dolmuş..Muhtemelen sevdiği kadından olan çocuklarına duyduğu sevgi, diğer çocuklarına yapamadıklarının vicdan azabıyla birleşince, yüreğini yumuşatmış olmalı..Yine de Recep abimize ben öyle ağlak, yüreği yufka tavırları yakıştıramıyorum.

Bu haftanın en bomba olaylarından biri Hikmet Kazan’ın, Necati tarafından vurulması oldu elbette. Şike olayları yüzünden vurduğunu söyledi ama hiç inandırıcı olmadı be Necati abim. Var bir gizlenen derin olay ama henüz çözemedik.

Dizinin bir diğer kötüsü de bana göre Narin ile Şadiye’nin abisi Mehmet elbette. Adamda zerre karakter yok be kardeşim. Şimdi onu tarif eden bir kelime var da, ben buraya yazamam. Şadiye’nin bugünkü temellerinin atılmasında epey katkısı oldu maşallah. Ama Allah için Mehmet ile Şadiye, epey dram yaşamışlar.. Kardeşine bazen acımayan ama bazende  merhamet gösteren Mehmet abimizin, hemşire hatuna olan romantik ve uysal tavırları da pek eğreti durdu üzerinde ne yazık ki..

Hazır Şadiye demişken, Narin’in başında bir Şadiye’nin çocuk eksikti zaten, oda oldu tam oldu. Senaryonun kurgusu ve güzelliği de burada işte. Tam Narin Şadiye’yi de buldu, ne olacak şimdi, ne olay çıkacak başka acaba, yoksa rutine mi binecek diyorduk ki olaylar daha da dallanıp budaklandı. Hele hele bölüm sonunda Deniz kızımız, Can abimizin evinden çıkan Şadiye’yi görünce, işin tadı daha da yerine geldi. Aslına bakarsanız, Deniz ile Sermet arasında dile getirilmeyen, belli edilmeyen bir çekim var fark ettiniz mi bilmem. Bana kalırsa Deniz ile Sermet arasında bir yakınlık oluşması çok daha güzel olur..Şadiye ile Can zaten tencere-kapak misali uydular..Sanırım Şadiye kadar merhamet duygusunu yitiren biri yok şu dizide..

Can kardeşim bu hafta evde yalnız kaldığı Irmak kızımıza haddini bildirdi ya, ben o sahnede çok keyif aldım işte. Zira dizimizin en kötülerinden biri de Irmak karakteri..Can’ı çok seviyordum da, Irmağın ağzını yüzünü yamulttu ya, iki de üzerine şahane laf etti, daha da gözüme girdi gerçekten..Ama Can bile, Irmak'tan nefret etse bile, bazen Deniz'in hatırına bile olsa, yüreğindeki merhamete engel olamıyor Irmak konusunda.. Dizinin Şadiye'den sonra merhametten nasibini almayan bir diğer insanı da Irmak. Üstelik  her fırsatta, kendisini istemeyen Fırat’ın ağzına girmesi de fazlasıyla sevimsiz oluyor …

Fırat…ahhh Fırat..hele Fırat’ın gençliği..Tam fırlama değil mi..Çok gülüyorum ve eğleniyorum geçmişe gittiklerinde…Hatice Kadın’ın “Recep Recep” diye kafayı yemesine, Narin’in giydiği kendisine onbeş yaş büyük kıyafetlere, Sermet’in dalgalı saçlarına, Fırat’ın deli dolu hareketlerine..Bu sebeple de geçmiş canlandırmada bana göre en başarılı dizilerden biri Merhamet..

Bu haftanın en güzel sahnesi bana göre, Narin ablamızın, Erdoğan’ı oğlu ile buluşturması oldu. Çok duygusal, hayatın insanları nasıl savurup attığını gösteren müthiş bir sahneydi.

Aslında dizinin genel içeriğinde de bu yok mu?.

Hayat bazen bizi hiç istemediğimiz yerlere savururken, bazen de hayal bile edemeyeceklerimizin yanına götürür..Ve biz çok acımasız sandığımız hayatın, yüreğimizi katılaştırdığını zannederken,  bazen yüreğimize en büyük merhametleri bağışlayıverir..

Hep hayal ettiklerinizin yanınızda kalması  dileği ile..

Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42

11 Haziran 2013 Salı

Ali, Ayşe'yi sevdi..Ben hepsine bayılıyorum..




Öyle bir ülkedeyiz ki, dram üstüne dram..Hal böyle olunca, komedi dizilerinin de kıymeti daha bir artıyor benim gözümde..Üstelik ben biraz takılan bir tip olduğumdan canlarım, öyle her şeye kahkahayla da gülemem…Komedi izlerken bile gülümserim genellikle. Pek kolay değildir beni güldürmek anlayacağınız.

Ama bu sezonun gerçekten beni kahkahalarla güldüren iki dizisinden biri İşler güçler, diğeri Ali Ayşe’yi seviyor oldu..Bu hafta yayınlanan 19.bölümüyle sezon finali yapan dizi keşke sezonun ilk başında başlasaymış diye düşünmeden edemiyorum.

Şahaneler..hepsi hem de...Üstelik komikler…Çok komikler hem de..Öncelikle senaryo, diyaloglar, inanılmaz şahane ve zekice..Evet zekice diyorum çünkü zeki espri hiç beklemediğiniz anda pat diye yapılan ve sizi kahkahalara boğan espridir benim gözümde. Bu açıdan bakınca, Ali Ayşe’yi seviyor beni çok ama çok güldürüyor gerçekten. Tekrarları var mı bilmiyorum, ama henüz izlemediyseniz yeni sezona kadar internetten falan bulun izleyin mutlaka..

Hakan Yılmaz, komedi deyince ilk akla gelenlerden oldu son dönemde. Onu şöyle fazlasıyla ciddi bir karakterde izlemedim ben hiç. Ama komedi ona öylesine yakışıyor ki, böyle devam edebilir sakıncası yok..Salih Kalyon ile müthiş bir ikili olmuşlar, yılın baba-oğul karakteri diyebilirim ikisi için. Salih Usta için ne söylesek az kalır elbette, inanın onu seyrederken yüz şeklim bile değişiyor, öylesine severek izliyorum kendisini.

Nur Erkul, çok ama çok tatlı..Çok ama çok güzel..Çok ama çok zarif...Hakan Yılmaz karşısında başka kim olabilirdi diye düşününce, ondan başkası olamazmış gerçekten..

Sennur Nogaylar, Ayşe’nin annesi, Kemal babanın yeni eşi..Yahu bu kadını ben birkaç dizide daha seyrettim. Binbir Gece’de, Aşk ve Ceza’da vs…Burada oynadığı karakterden çok başka idi..Sanki Sennur Hanım, komedi oynayamaz gibi geliyordu bana..Ama inanın, öyle oturtmuş ki karakteri üzerine, tarifi imkânsız, Ancak seyretmek lazım..Öyle müthiş oynuyor ki, bazen Ayten anneden ben bile tırsıyorum inanın..

Sabri Bakkal rolünde, ilk birkaç bölümde izlediğimiz Suat Sungur, meraklı ve dedikoducu bakkal rolünde çok iyiydi. Fakat ne olduysa, son bölümlerde kendisini göremez olduk. Küçük mahalle bakkalı olgusunu yaşatan Sabri Bakkal’ın dizide yine yer almasını yürekten istiyorum kendi adıma..

Geniş Aile’den sonra, yine komik bir karakterle karşımıza çıkan Bihter Dincel ise, Ali’ye âşık Gülnihal rolünde..Aslında dizide çok fazla aşk hikâyesi var, Ali Ayşe’ye, Gülhinal Ali’ye, Haluk Gülnihal’e, Bekir her önüne çıkana âşık..Durum böyle olunca işler bir karıştı mı tam karışıyor canlarım..Bize de ustalıkla yazılan ve oynanan diziyi keyifle izlemek kalıyor..


Sezon finalinde tek kafama takılan Salih Kalyon’un oynadığı, hem de müthiş oynadığı Kemal Baba karakterinin evden kaçması oldu..Umarım yeni sezonda Salih Usta diziye devam eder, zira beni en çok güldürenlerden birisi o..Kemal baba ve oğlu Ali’nin karşılıklı sahnelerinde inanın gözümden yaş geliyor…Ya o Ayşe..Öylesine güzel ki, su gibi adeta..Nasıl sevimli, nasıl tatlı. İnsanın ekrandan elini uzatıp şöyle yanaklarını sıkıveresi geliyor..

 Ve Ali ile Ayşe’nin aşkı…Komedi dizisinde aşk mı anlatılır diyebilirsiniz. Evet efendim aynen öyle…Üstelik çok ama çok gerçekçi geliyor bana..Zira herhangi bir mahallede, herhangi iki inanın yaşayacağı türden böyle sevimli, coşkulu bir aşk onlarınki..Şimdi biz köşklerde, yalılarda yaşanan bin bir entrika dolu aşka alışkın olduğumuz için, Ali ile Ayşe’nin aşkı anlamsız gelebilir bazılarına. Ama ben ikisinin öyle kumrular gibi birbirlerine sevgilerini söylemelerine, kavgalarına, kıskanmalarına, yakalanmamak uğruna düştükleri komik durumlara bayılıyorum..

Dediğim gibi, henüz izlemediyseniz bulun bir yerlerden mutlaka izleyin, tüm bir haftanın yorgunluğunu üzerinizden atıvereceksiniz.
Bu arada…

Sezon boyunca Pazar günleri yayınlanan dizide, tüm hafta boyunca biriktirdiğiniz kahkahaların tamamını harcama riski mevcut..Benden söylemesi…

Ali Ayşe’yi seviyor şimdilik sezonu kapattı.. Bize de yeni sezonunu iştahla beklemek kaldı…Tüm ekibin yüreğine sağlık diyerek yeni sezonunda buluşmak üzere diyorum..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

Karadayı, içimi kararttı...



Karadayı ilk başladığında yazmıştım. Demiştim ki, konu çok kısır, eğer bu konuya yeni karakterler ve olaylar eklenmez ise, bir süre sonra kendini tekrar etmeye ve sıkıcı olmaya başlayacaktır.

Nitekim korktuğum başıma geldi. Her ne kadar, oyunculuk, ışık, kurgu vs... konusunda gerçekten başarılı olsalar da, bir mahkeme daha fazla ne kadar uzatılabilir mantığıyla, konu dağılabildiği kadar dağıldı ne yazık ki. Farkında mısınız bilmem ama Nazif babayı son bölümlerde fazlaca göremez olduk. İsmi cismi unutuldu adeta. Olay Mahir’in Feride ile olan aşkı ve bu aşkın getirdiği sıkıntılar noktasına geldi. Zaten, bence ekrandaki diziler arasında en uzun yayınlanma süresine sahip dizilerden biri olan Karadayı, böyle giderse tadı erken kaçmış dizilerden biri olacak ne yazık ki.

Son iki haftadır doğru dürüst bir gelişme yok farkındaysanız. Mahir-Feride kavgasını İbrahim-Necdet kavgası ile süsleyelim derken, Mahir-Necdet kavgasına dönen olay örgüsü, dışarıda devam eden karmaşa ve karışıklık, kötülerin sürekli olarak işin içinden sıyrılıvermesi, seyircinin her umutlandığı sahnenin boş çıkması, sizi bilmem ama beni yordu gerçekten.

Mahir ile Feride aşkına sözüm yok. Ama bütün odak noktasının bu tarafa kaydırılması, zengin kız-fakir oğlan edebiyatının gözümüze sokulması, Feride’nin gel-git halleri, Mahir’in artık bizim bile tam olarak bilemediğimiz babasını kurtarma planları, uzun uzadıya bakışmalar, susmalar, bir konunun koskoca bir bölüme yayılması, yavaş yavaş yaşanan ve bunaltan gelişmeler, Turgut savcının her olaydan sıyrılıvermesi.Feride’nin Mahir’in tek bir yalanını affetmemesine karşın, Turgut’un gözünün içine baka baka söylediği her yalanı sineye çekmesi beni benden alıyor söylemeden edemem.. Hele hele Ayten kızımızın uğradığı tecavüz, diziyi içine düştüğü rutinlikten kurtarabilmek adına yapılan bu olay da beni diziden soğuttu ne yalan söyleyeyim..Üstüne üstlük bir de İlknur’un kocasının, sevgili muhabbeti çıkmadı mı, tam kapak oldu artık bu kadarı.

Dizinin en sıkı karakterlerinden minik Nazif’in de çok fazla görünmemesi, o saf dünyayı görmemizi sağlayan pencereyi de kapattı..Setlerde çalışan çocukların zor şartları malum. Onların minicik bedenlerinin yorulmasını kim isteyebilir. Ve fakat yine de, o kadar karanlık ve kötü karakterin arasında, masum ve temiz birilerini seyretmek te istiyor insanın gözleri. Dilerim çocuklar için, hatta sadece çocuklar değil tüm oyuncular için setlerdeki olumsuz şartlar giderilir, onlar keyifle oynarlar, bizde keyifle seyrederiz.

Sevgili Mesut Yar, geçenlerde köşesinde, seneye Nazif babayı oynayan Çetin Tekindor’un dizide olmayacağı haberini verdi. O yazmışsa doğrudur diye düşündüm ve açıkçası Nazif babanın asılması gibi bir durumun, seyircinin öfkesini fazlasıyla artıracağı kanaatindeyim. En azından bu kadarını hak etmiyor seyirci onu da söylemek lazım. İşin, iyilerin kaybettiği, kötülerin kazandığı bir noktaya çekilmesi, ne derece cazip duracak onu bilemem. Ayrıca Mahir’in babasını kurtarma çabası bir intikam macerasına dönüşecek olursa, çok ta keyifli olmaz gibi geliyor bana..

Bu kadar olumsuzluk yazmışken, dizinin en sağlam karakteri Mahir için birkaç güzel söz edelim. Baştana aşağı berbat bile olsa, Kenan İmirzalıoğlu’nun o derin bakışları için bile seyredilir bu dizi..Her ne kadar hayal kahramanı bir karakter bile olsa Mahir karakteri, yine de ekranlara çok yakışıyor sevgili Kenan…Ayrıca dün akşam yayınlanan bölümde hüngür hüngür ağlaması da, iyi ağlayan erkekler kategorisinde kendisine epey puan kazandırdı benim gözümde..

Dizinin en tatlı karakterlerinden biri olan Bahar ise, çok ama çok şeker..En azından sevimli ve güleç bir karakter. Süslü püslü ama delikanlı bir kız Bahar. Üstelik çok iyi bir dost, Mahir için yaptığı her iyilik gözlerimi yaşartıyor izlerken.. Dizinin genel havasının tamamen karamsarlık ve suratsızlık üzerine kurulduğunu düşününce Bahar’ın o şen ve güleç yüzü çok daha önem kazanıyor elbette.

Son birkaç haftadır Safiye ile Kader hanımın annelik mücadelesi de, gerçekten etkileyici..Biri dünyaya getirmiş, diğeri büyütmüş Mahir’i. Hangisi daha anne derseniz inanın seçim yapması da zor. Bazen insanlar, hayatın kendilerine getirdikleri şartlar sebebiyle de, evlatlarından ayrı kalabiliyorlar..Bu noktadan hareket ile, Mahir’i ve Nazif babayı kurtarsa kurtarsa, el ele veren bu iki kadın kurtarabilir gibi geliyor. Zaten Nazif babanın davasının olumsuz sonuçlanması halinde, dediğim gibi dizinin benim açımdan hiçbir cazip yanı kalmayacak.

Yine de erken konuşmayalım, bekleyelim de görelim bakalım senaryo nereye doğru gidecek…

Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42