30 Eylül 2012 Pazar

Sudan Bıkmış Balıklar..Final'in ardından..




Bu özel bir yazı..Genellikle her yayına ve ekibe nasip olmayan. İçinde muzip cümleler barındırmayan, çok ta keyifli olmayan bir yazı..

İlk kez bitmiş bir dizi için yazıyorum, sizler de okuyorsunuz..SBB, dün akşam final yaptı bildiğiniz gibi..Final yapmış bitmiş bir yapımın ardından ne yazılır, niye yazılır? Cevap basit..

Çok sevildiği için elbette..Çok izlenmese de..İzlendiğinden çok sevildiği için belki de..Sevildiği kadar kıymeti bilinmediği için bir de..

Sudan Bıkmış Balıklar ismini ilk duyduğumda “Bu da ne,nasıl isim böyle?” dedim kendi kendime.. Sosyal medyada, dizinin çok güzel olduğu konuşuluyordu. Merakımı yenemeyip ilk bölümü seyrettim..O da ne !! Dört bölüm birden seyretmişim hızımı alamayıp, Kaş’ta başlayan o güzel aşk hikâyesine kendimi kaptırıp üstelik..Aile nedir, annelik nedir, bir babanın fedakârlığı nedir, ağlayarak bir de..

SBB, belli bir izleyici kitlesine sahip olsa bile, ekran savaşına yenik düştü ne yazık ki..Şaşırmalı mıyız ? Hayır ! Çünkü bizim ülkemizde tecavüzsüz, şiddetsiz, nefretsiz, entrikasız, aşk ve sevgi dolu, aile bağlarına, değerlerimize vurgu yapan dizilerin pek tuttuğu görülmemiştir. SBB, bu dediğimi ispatlayan en son yapımdır. Bundan öncesinde bu tarz çok yapım aynı son ile karşılaşmıştır.  “Bizim Yenge” dizisini de aynı şekilde örnek gösterebiliriz..

SBB’de tecavüz yoktu, çarpık ilişkiler, illaki bir yerlerini gösterme amaçlı dekolteler yoktu, hainlik, ihanet, silah, çatışma ve buna benzer şiddet içeren görüntüler de yoktu. 

Aşk vardı..Sevgi vardı..Aile bağları vardı…Dostluk vardı..Kardeşlik vardı…Fedakârlık vardı…Sadakat vardı..

Aile vardı her şeyden önce..

Üvey bir anne vardı ki, kendi evladından üvey çocuğunu ayırmayan..Bir baba vardı ki, evlatları için her zorluğu göze alan..Bir evlat vardı ki, babası uğruna vazgeçebilen aşkından..Bir aşk vardı ki, masum, tertemiz ve saf, bunca kötülüğe inat yüreklerimize akan..

Müzik vardı..Her biri birbirinden özel şarkılar dinledik her bölümde..Güzel sesler, melodiler çalındı kulağımıza, sadece yüreklerimiz dinlenmedi Zeynep ile Selim’in o şahane aşkı ile..Ruhlarımız da memnundu gıdasını almaktan..

Ve öyle şahane bir hassasiyet vardı ki SBB’de yürekten alkışlanmaya değer..Öyle dünya tatlısı birini almıştı ki kadrosuna ve cümle âleme öylesine güzel ders vermişti ki..Down Sendromlu Deniz Özkan’a Ömer karakteri ile dizide yer vererek, bu özel insanların aramızda hiçbir engel olmadan, bizden hiçbir farkları olmadan, her faaliyetimize ortak olabileceklerini anlatmış ve Deniz’in o şahane gülümsemesi ile tanışmamıza vesile olmuştu.

Her şey vardı ama..O koca ekran savaşıydı unutulan bunca güzellik arasında..Onu da dün gece hatırlattılar bize en sonunda..

Şaşırıp üzülmeyelim..Tam tersine, böyle bir yapım ortaya çıktığı ve bu kaliteli yapımı izlediğimiz için gurur duyalım !

Show devam edecek elbette..Her birini başka projelerde göreceğiz elbette ama SBB’nin yüreklerimizde çok ayrı bir yeri olacak kuşkusuz. 

Her birini tek tek yazmaya imkân yok elbette..İyi niyetlerine ve güzel yüreklerine güvenerek, kamera önündeki oyuncularından, kamera arkasındaki teknik ekibine kadar, gözümüze, gönlümüze, ruhumuza, kalbimize, gözyaşlarımıza hitap eden her bir emek sahibine yürekten sevgiler ve teşekkürler gönderiyorum ben kendi adıma..Eminim bütün izleyicilerde katılıyorlardır bana..

Ben SBB'nin şahane izleyicisine de teşekkür etmek istiyorum. Bazı dizi hayranlarının yaptıkları gibi, oraya buraya öfke saçmadılar, hakaret yağdırmadılar, üzüntülerini çok seviyeli bir biçimde dile getirdiler. SBB kadar, izleyicisi de kalitesini ortaya koydu dün akşam..

Ve SBB bize veda etti..Dün akşam da söyledim. Tekrar söylüyorum..

SBB, yayın hayatına nokta koymuş olabilir..Ama gönüllerdeki yeri bir roman kadar uzun ve ölümsüz olacaktır. Yüreğinize sağlık ! 


Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

Adını Feriha Koydum-Emir’in Yolu 70. Ve 71.bölümden notlar..




AFKEY olarak kısalttığımız Emir’in Yolu, her türlü tepkiye rağmen yoluna devam ediyor biliyorsunuz. Sevenleri kadar sevmeyip ağzına geleni söyleyenleri pek çok. Ben diziye, diğer dizilerimize baktığım gözle baktığım için, seyretmeye de, yazmaya da devam ediyorum. Sevmeyenler kadar, izleyenler olduğunu da biliyorum çünkü. Ve benim yazılarımda kullandığım dil, işte bu yüzden tamamen tarafsız ve hafif esprili. Zira görüyorum ki, izleyiciler seyrettikleri dizilere kendilerini çok fazla kaptırıp, neredeyse o dünyanın içinde yaşamaya başlıyorlar. 

Dolayısıyla bölüm yorumlarına geçmeden önce seven, sevmeyen herkesten naçizane küçük bir isteğim var..Lütfen izlediğimiz karakterlerin hayali birer kahraman olduğunu unutmayalım, izlediğimiz olayların her ne kadar hayatta örnekleri olsa bile, hayal ürünü birer kurgu olduğunu da unutmayalım. Birkaç saat güzel vakit geçirip, kendi hayatımıza geri dönelim. Hayatımızın merkezine, bu olayları ve karakterleri oturtmayalım. Hele hele, bu karakterleri canlandıran oyuncularımıza lütfen saygılı olalım. Sonuçta her oyuncu, kendisine verilen karakteri ve senaryoyu oynamak zorunda. İşlerini yapıyorlar kısaca. Birilerini suçlayarak, hakaret ederek, gönül kırarak öfke yatıştırmak, tepki vermek ne derece doğru, empati yaparak düşünelim. En önemlisi de şu, izlediğimiz karakterler ile o karakteri oynayan oyuncuların çok farklı iki insan olduklarını ayıralım. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil elbette, ancak sevdiklerimiz için bile olsa, sevmediğimiz insanlara hakaret hakkına sahip olmayalım. Önce kendimizi yargılayalım, sonra başkasına saygı duymayı öğrenelim..Ve söylediklerimin anlaşılacağını dileyerek bölüm yorumlarımıza geçelim.

Geçen hafta başlayan çok fazla yeni dizi sebebiyle, AFKEY yazısını iki bölüm birleştirmek zorunda kaldım. Affınıza sığınarak haydi beraber dizimizde neler olmuş bir bakalım..

Xxx Can Komiser

Can Komiser iyi hoş lafım yok, amma velâkin fazlasıyla suratsız. Üstelik boyu Emir’e göre epey kısa kalıyor. Oyuncu seçimi yapılırken dikkat edilmemiş sanırım. Eğer Can Komiser ile Emir bir aşk yaşayacak olursa, büyük ihtimal yeni bir takoz vakası ile karşı karşıya kalacağız söyleyeyim. Tabi takozu kullanan Hazal Kaya iken, hiç gözümüze batmıyordu. Şimdi Can Komiser aynı durumda iken bakalım nasıl olacak.  Buna rağmen Can kızımız, hoş ve güzel. Hele gözlerine bayılıyorum ben. Şöyle azıcık da cilveli olsa, kadınsı giyinse, saçını şöyle bir savursa eminim daha tatlı olacak..Can Komiser bu arada işi gücü bıraktı, Emir nerde o orda..Ekip olarak daha doğrusu, Can Emir’in peşinde koşarken, ortağı da Zülâl’e taktı. Bunların hiç işi gücü yok mu Allah aşkına. Arka Sokaklar ve Behzat Ç. Dizilerindeki koşuşturmayı düşününce, ister istemez bunu düşünüyor insan. Ayrıca Can Kızımız, pek bir filozof..Polis olacağına psikolog olaymış iyiymiş. Üstelik daha mantıklı olurdu bence senaryo açısından. Emir’in psikolojisini düzeltmekle uğraşırdı diyeceğim ama sanırım o zamanda Fatmagül’ün Suçu Ne dizisindeki psikolog sahnelerinin taklidi derdik değil mi..Neyse, kızımız malum her an Emir’in burnunun dibinde ve sürekli döktürüyor maşallah. Ayrıca tüm emniyet mensubu arkadaşlar, Emir’in peşinde sanki. Emir yolda yürüyor, adamın birine çarpıp kavga ediyor, hemen arkasında iki polis Emir’in yumruk atmasını bekliyor. Sonra koşarak gelip kolundan tutup götürüyorlar. Bu ne acemi ve komik bir sahnedir anlatamam. Ve fakat Emir’in bu karakol muhabbeti sıktı canlarım beni ya. Hep aynı muhabbet dönüp duruyor, dizide gram ilerleme yok fark ettiyseniz. Ayrıca ağırlıklı olarak karakolda geçince dizi insan ister istemez detaylara takılıyor. Emniyette o monitörlerden kaldı mı ya. Eğer kaldıysa, yazık bizim Türk polisinin haline vallahi. 

Xxx Sütkız Zülâl..

Fazlasıyla suratsız ve fakat aynı zamanda sevimsiz ve itici kusura bakmayın. Bu Sütkız Emir’i kafaya taktı onu anladık ta, niye kafaya taktı ben onu çözemedim. Ne bekliyor yani. Sütkardeşinin eski kocasını ayartmayı falan mı planlıyor acaba. Dilerim böyle bir derdi yoktur. Yoksa Rıza babanın ciddi ciddi kalbine iner artık. Rıza baba demişken, bu adam ne kadar para kazanıyor acaba çok merak ettim doğrusu. Neden mi? Zülâl’e dikkat edin canlarım, kız bir giydiğini bir daha giymiyor, hani köyden geldiğinde beraber alışverişe gidip birkaç parça elbise almışlardı ya. Rıza baba kaç elbise aldı bu kıza ki.. Giy giy bitmedi. Sütkız elbise, hırka, babetten oluşan Fatmagül tarzı giyimine son hız devam ediyor. Sürekli elbise değişiyor üstelik. Maşallah ne gardırop yapmışlar helal olsun dedim kendi kendime..Gözü de pek çabuk açıldı, koskoca İstanbul’u iki günde öğrendi, mezarlığa koşmalar, karakolda Emir’i aramalar, Marketten alışveriş yapıp Emir’in evine gitmeler. Hele birde şöyle bir noktaya dalıp, kendi kendine felsefi konuşmalar yapmıyor mu, cidden tırsıyorum ben kızdan. Bakın benden söylemesi, bu kızın okumaya falan niyeti yok. Rıza baba sürekli “sen derslerine çalış kızım” dese bile, biz henüz Zülâl’in odasına geçip te bir sayfa ders çalıştığını görmedik. Varsa yoksa Emir..Amacı Emir’i kendine âşık edip okul falan okumadan, hemen hazıra konmak gibi geliyorsa da, pek olası görünmüyor bu durum. Hayır, şimdi, bu Zülâl üç gün sonra Tıp Fakültesi’ni kazanır bu tembellikle biz, konuştuğumuzla kalırız görün bakın..Çok ta inceden işliyor Emir kardeşimi sütkız. Ama bize işlemez. Feriha benim kardeşimdi diyorsun, Emir’i tavlamaya kalkıyorsun, sonuç olarak ta komik oluyorsun üstelik. Ben sıkıldım şimdiden bu kızdan..

Xxx Aysun Hanım..

Ah Aysun Hanım senin derdin hiç bitmeyecek..Emir yetmezmiş gibi başına bir de Can oğlumuz çıktı. Ama sen dört ay içinde, ilkokula giden çocuğu, hemen büyütür genç lise delikanlısı yaparsan olacağı bu. Kadın hangi oğluna koşacağını şaşırdı. Kâh hastanede, kâh karakolda. Bu yetmezmiş gibi, şimdi Can ile Ömer birbirlerine düşman kesildiler. Dolayısıyla bu sezon, Aysun hanım geçen sezonlara göre çok daha göz önünde ve aktif. Bana sorarsanız sıkıntı yok. Zira ben Aysun Hanım ile Sanem hanımı seyretmekten çok keyif alıyorum. Gerek güzellik, gerek oyunculukta ikisi de maşallah sınır tanımıyorlar. Aysun hanımın hastanedeki pudra rengi pantolonu beni benden aldı. Pudra rengini oldum olası sevemedim aslında ama çok yakışmış kadına Allah için. 

Xxx Sanem Hanım..

Dizimizin en ayran gönüllü, para delisi hatunu Sanem, bu sezon Yavuz’un kanatları altında ama her an düşebilir fazla yükseğe uçmasın bence. Deniz Uğur, bu sene peruk kullanmıyor sanırım, saçları uzamış gibi geldi bana. Kullanıyorsa da fark etmez, sağlığı yerinde olsun yeter ki. Müthiş güzel kadın. Bayılıyorum saçına,makyajına,giyim kuşamına. Dizinin mihenk taşlarından olan Sanem Hanım, en çok sevgili ve eş değiştiren karakter unvanını da hala elinde tutmakta. Kadının hayatını bir türlü düzene sokamadılar gitti. Açıkçası ben Yavuz’la beraber olmasındansa, Ünal Sarrafoğlu ile daha münasip bir ilişki yaşamasını tercih ederdim. Ama Sanem Hanım bu. Parasız pulsuz gariban hayatını ne yapsın değil mi canlarım.


Xxx Cansu can..

Cansu bu sezon çok değişik. Öncelikle burun estetiğini niye yaptırdı Sedef Şahin anlamadım. Herhangi bir sağlık sorunu sonucu olabilir ama yine de eski hali çok daha hoş ve karizmatikti. Üstelik bu değişimden sonra, ağzı bir tuhaf olmuş. Fark ettiniz mi bilmem ama dudak yapısı da hafiften bozulmuş gibi geldi bana. Cansu değil de başka biri var gibi geliyor karşımda. Üstelik iki bölüm boyunca, iki sezonun en gözde karakteri Cansu biraz arka plana atılmış gibi geldi. Gerçi en son izlediğimiz 71.bölümde Sanem hanımın yolladığı adama aşık olacak gibi görünüyor Cansu ama ben yine de onu daha aktif görmek isterdim doğrusu. Üstelik Feriha ölmüşken ve Emir yalnız kalmışken Cansu hiçbir fırsatı kaçırmamalıydı bence. Haydi, Emir’den vazgeçtin, Haldun’u gözüne kestirdin diyelim. Facebooktaki bütün Haldun’lara ne zaman baktın sen Cansu. Hangi ara taradın o kadar ismi ben bilemedim..

Xxx Emir..

Emir’e geçmeden önce Çağatay Ulusoy için şunu söylemeliyim ki, her bölümde biraz daha oyunculukta ilerleme kaydediyor. İlk sezondaki o mimiksiz, duygusuz, ifadesiz yüz şekliyle oynayan Çağatay gitti, yerine Emir’in acısını mükemmel yansıtan bir Çağatay geldi. Sadece yakışıklı olmanın oyunculuk için yeterli olmadığını anlayan yetenekli gencimizin oyunculuktaki bu müthiş gelişimini hem takdir ederek izliyorum, hem de kocaman alkışlıyorum.  Gelelim Emir kardeşime. Emir sen her fırsatta soluğu Feriha’nın yanında alıyorsun anladık. Ama dikkatimi çeken bir durum var o mezarda, o mezarın başındaki eşarp niye hiç kirlenmez, ilk günkü gibi pırıl pırıl durur. Acaba diyorum arada eve götürüp yıkayıp ütüleyip geri getiriyor musun? Meyhaneye gidip içip içip, bulaşıkları yıkama muhabbetine de çok güldüm. Ne alaka ve ne mantık yani bu anlayamadım. Koskoca Emir Sarrafoğlu dört ay öncesine kadar çok zengin değil miydi? Ne oldu Feriha ölünce bütün mallarını bir hayır kurumuna mı verdi ki, içtiği rakının parasını ödemek yerine bulaşık yıkıyor. Karnında bir kurşun yarası ile inşaata gelip kereste taşıyor. Ne bitmez keresteymiş arkadaş ya taşı taşı bitmedi. O da haklı ne yapsın. Evde oturmaktan iyidir. Bu ne ya Zülâl gider, Can gelir, Can gider Aysun gelir, yahu bir rahat verin adama. Eninde sonunda bavulun alıp eski apartmanına kaçırdınız adamı işte..

Xxx Hatice hala ile Seher..

Müthiş ikili diyorum ben onlara. Dizinin en şekerleri kesinlikle onlar. Kavgaları, konuşmaları, beraber plan yapmaları muhteşem..En renkli karakterlerimiz ikisi ve ben çok seviyorum ikisinin çekişmesini seyretmeye. Hele Seher..Harikalar yaratıyor resmen..Her türlü gerginlik seyrettikten sonra, çilek reçeli gibi geliyorlar valla..

Xxx Koray, Gülsüm ve Güzel dadı Pınar..

Oy oy oy..Koray’ın işi çok zor..Bir tarafta şahane bir dadı, diğer tarafta problemli eski eş. Önce Gülsüm diyelim zira Pelin Ermiş bu sezon şahane oyunculuk çıkarıyor. Hele son iki bölümdeki performansı inanılmaz göz doldurdu benim nazarımda. Ama şimdi söyleyin bana Allah aşkına, Gülsüm’ün boşandığı kocasının evinde ne işi var..Münasip mi orda yaşaması. Haydi, anne sözü dinledin aşağı indin tamam, peki öğretmenlik işi ne olacak. Yahu bu ülkede binlerce öğretmen atama beklerken, sen atandığın yerden işi bırakıp geliyorsun. Olacak iş mi..Bu birazda atama bekleyen kardeşlerimiz ile dalga geçer gibi oldu kusura bakmayın. Evladını bırakıp gitmesi zaten hata bir anne olarak. Öbür taraftan Koray saplantısı artarak devam ediyor. Kafayı Pınar’a taktı. Ne yalan söyleyeyim, çok güzel kız Pınar. Su gibi. Yüzüne bakmaya doyamıyorum ben maşallah. Şeker mi şeker. Çok sevdim ben Pınar’ı..Koray ile de fevkaladenin fevkinde yakışmaktalar efendim. Bir de üstüne, Pınar sabah uyanıp yataktan kalktığı anda bile full makyajlı. Nasıl makyaj ise o gece bile bozulmuyor. E hal böyleyken, hatun her daim güzel elbette. Neyse ne, Allah için güzel kız. Koray ile de çok uyumlu. Üstelik ufaklık ile de iyi anlaşıyor. Gülsüm kardeşim bu gidişle yakında Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesini boylar, dilerim Pınar ile Koray da mutlu olurlar. Koray ise her zamanki gibi dengeleri kurmaya çalışıyor. Yusuf Akgün’ün samimi ve doğal oyunculuğunu da çok severek izliyorum ben..Çok rahat..Seyrederken bakıp kalıyorsunuz. Sadece gözüme son bölümde, yüzündeki şişlik takıldı. Hani Koray zil zurna sarhoş oldu da, Emir onu eve getirdi ya. Kapıyı çalarlarken, Koray’ın sol yanağındaki fındıktan az irice şişlik gözümden kaçmadı. Ciddi bir şey olmadığını umarak, Gülsüm kardeşimizin de bir an önce aradan çekilmesini ve Koray ile Pınar’ı rahat bırakmasını dileyerek AFKEY yorumlarımıza son verelim..

Biraz uzun olan yazımızı sabredip okuyan, okumayan, seven, sevmeyen tüm güzel yürekli canlara da kocaman sevgiler yollayalım..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42

27 Eylül 2012 Perşembe

Babalar ve Evlatları..Son Yaz-Balkanlar giriş..




 Babalar ve Evlatlar

Çok kalabalık bir dizi..Öncelikle seyredeceklerin yanlarında kalem-kâğıt bulundurmasını tavsiye ederim. O kadar çok karakter var ki, ben ilk bölümde kim kimdir anlayana kadar epey çaba harcadım. Bunun temelinde senaryonun işleyişinde karakterlerin tanıtılmamasının da rolü var elbette. 

Toplamda dört aile var. Birinde tek çocuk, diğerinde üç, kalan iki ailedekileri henüz tam sayamadım. Hepsi birbirine benzeyen sakallı adamlar, korumalar, iki çok güçlü mafya ailesinin yıllar öncesine dayanan klasik bir kan davası hikâyesi..Olmazsa olmazımız tecavüz de var şüphesiz..Ailelerin dördünde de birbirine geçmiş ilişkiler, karışık aşklar, karanlık adamlar, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, büyük ve bazı üstü kapalı gizli işler gibi bana çok yaratıcı gelmeyen bir senaryo açıkçası. Karakterlerin zenginliği hikâyenin devamlılığı açısından, hani herkes için ayrı hikâye yazarız mantığı ile çok cazip gibi görünse bile, bana çok sevimli gelmedi. Zira ilk iki bölümde hızla ilerleyen konular arasında, sürekli notlarıma bakınıp durdum. İlk iki bölümde bu kadar karışık olan olaylar örgüsü, ileride biraz daha karışacak gibi görünüyor. Mafya hesaplaşmalarının içine aşk entrikaları da girecek büyük ihtimal. Ve bu kadar karışıklığın daha da karmaşık hale gelmesi beni aşar canlarım kısacası öyle söyleyeyim.

Dizi, gün olarak Salı gününde yayınlanması, karşısında üç sezondur zirveyi kimseye kaptırmamış Öyle Bir Geçer Zamanki olması, sezona geç girmesi sebebiyle de pek uzun ömürlü olacak gibi görünmüyor. Şüphesiz, ilk bölümlerden diziyi çok şiddetli ve acımasız bir şekilde yerden yere vurmak gibi bir niyetimiz asla yok. Kaldı ki, kadrosu çok güçlü, Serdar Gökhan iki bölümdür harikalar yaratıyor,Erol Demiröz yaşına göre karizmatik bir rolün hakkından gelmiş ustalıkla,  Sinan Tuzcu’yu zaten çok severek izlerim, Murat Ünalmış pek konuşup etmedi henüz, sanki bir önceki dizideki karakterini düşünüyor gibi oynuyor, Fatma Girik haliyle laf edilemez şekilde şahane ve çok güzel. Hangi birini yazayım şimdi o kadar çoklar ki,neyse oyunculukları daha henüz aman aman detaylı incelemeye fırsatım olmadı henüz dediğim sebeplerden ötürü ama her biri birbirinden güzel ve kusursuz oynuyor şimdilik gördüğüm bu..Dilerim ben yanılırım,Babalar ve Evlatlar,seyirciyi ters köşeye yatıracak çok zekice bir senaryo dâhilinde ilerleyerek ekranlarda kendine sağlam bir yer edinir de, dizimizin ilerideki yazılarını da yazmak nasip olur..

 
Son Yaz- Balkanlar

İlk bölümü yine aynı Salı akşamı başlayan Son Yaz-Balkanlar, ilk bölümden benim damağımda tuzsuz bir yemek tadı bıraktı. Hiç lezzet alamadım yani. Bunda sanırım daha önce Elveda Rumeli gibi, bu güne kadar şive,oyunculuk ve senaryo konusunda şahane bir dizi seyretmiş olmanın da etkisi oldu. Kıyas yapmak gereksiz diyeceğim ama öylesine Elveda Rumeli’yi anımsatan bir ilk bölüm izledim ki ister istemez Elveda Rumeli ile kıyasladım ve sonuç olarak Son Yaz-Balkanlar Elveda Rumeli’nin kötü bir kopyası gibi geldi bana. 

Mekânlar, evler, insanlar, konuşmalar, hepsi Elveda Rumeli’yi anımsattı bana. Ve fakat bu anımsatma olumsuz yönde ne yazık ki. Neredeyse Elveda Rumeli’de seyrettiğim pek çok oyuncu burada da var. Çoğunluğu Makedon kökenli olan bu oyuncuların varlığı bir parça diziyi izlenir kıldı nazarımda. Çünkü Makedon ağzı konuşma şivesini onlardan başka düzgün konuşan pek yok dizide. Biliyorsunuz, bu tarz dizilerde şive ve beden dili çok çok önemli. Bu anlamda dizideki pek çok oyuncu, yeni bir sınavdan geçecek diyebiliriz. Erman Saban’ın diziye dâhil olması çok isabetli bir karar olmuş, zira kendisini Muhteşem Yüzyıl’a tam oturtamamıştım. Şimdi nasıl kendi gibi ve doğal, nasıl güzel oynamış konuşmuş anlatamam. Tardu Flordun kesinlikle çok başarılıydı. Bazen konuşuyorum, kızıyorlar bazıları ama işte kardeşim yapan yapıyor, beceren beceriyor. Yetenek sadece yakışıklı olmakla ya da güzel olmakla olmuyor bunu kafamıza sokamadık bir türlü. Çok beğendim Tardu’yu ama başrol Furkan Palalı’nın şive konusunda kesinlikle çok daha fazla çalışması gerektiğini düşünüyorum. Genellikle Elveda Rumeli havası vardı dizide kimse kusura bakmasın. Sanki birkaç kişi değişmiş dizide bir de başroller. Gözüm Ertan Saban’ı aramadı desem yalan olur. Bu arada Muhteşem Yüzyıl’da Nigar Kalfa rolündeki Filiz Ahmet eğer öldürülecekse, kesinlikle Son Yaz Balkanlara geçiş yapsın derim ben naçizane..

Dizinin kadın oyuncularından Hazal Kaya için henüz rolüne tam adapte olamamış bir acemilik sezdim. Sanki üzerine giydiği elbise tam oturmamış, yerleştirmeye çalışıyor. Dilindeki şive arada bir düzelip İstanbul ağzı konuşuyor. Hafif bir ısınamama sorunu görülse bile, ilk bölüm için yine de ben performansını beğendim. Büyük ihtimal ilerleyen bölümlerde, oyunculuk adına daha başarılı bir performans sergileyecek. Ayrıca dizinin kuşkusuz en güzeli o. Bunu söyleyince Tuğçe Kazaz için iki cümle etmem lazım geliyor. Tuğçe Kazaz çok değişmiş, yaşlanır gibi olmuş, çökmüş. Yüzündeki estetiklerden midir nedir, çok şaşırdım. O şahane güzellik gitmiş ne yazık ki. Bu da Hazal Kaya’nın güzelliğini daha bir ortaya çıkarmış. Ayrıca Tuğçe’nin performansı da ne yazık ki çok kötüydü. Konuşmasından tutun, oyunculuğuna kadar çok eğreti bir performans sergiledi.

Son Yaz Balkanlar, bende ilk bölümden fazlasıyla Elveda Rumeli kokan, ama onun kadar güzel kokmayan bir izlenim bıraktı. Yukarıda söylediğim gibi, ilk bölüm için bu yabancılığı çekmemiz normal diyerek, ilerideki birkaç bölümü izledikten sonra, kararımızı verelim diyorum.

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

23 Eylül 2012 Pazar

Muhteşem Yüzyıl 3.Sezonunda..



Muhteşem Yüzyıl, yeni sezona merhaba dedi nihayet..İki haftadır sevenlerinin karşısında. Üçüncü sezonuna adım atan sevgili dizimizin, ne yalan söyleyeyim, biraz performansının düştüğünü düşünüyorum şahsen. Neden diyeceksiniz? Sürekli aynı entrikalar dönüp duruyor da ondan, harem,halvet,Hürrem..Birkaç yan konu dışında kendini tekrar etmeye başladı dizi. Özellikle Meral Okay’ın ölümünden sonra sanki öksüz kaldı bir parça. Buna rağmen, bu sezonda yeni giren karakterlerin ve yavaştan gelişen olayların tempoyu artıracağını düşünerek bakalım üçüncü sezonuna adım atan dizimizden bizim gönlümüze neler düşmüş..

Öncelikle Hürrem giderek daha sivri dilli olmaya başladı fark ettiyseniz. Cüretine ben bile hayret ediyorum. Giderek güçlenen Hürrem’e bana göre en büyük rakip Mihrimah. O kız tam anlamıyla annesinin kızı yemin olsun. O ne fettan, oyunbaz bir kız öyle. At sürerken ayağı dala takıldı, çizildi hafiften diye ortalık alt üst oldu. Aman ne abartma ne abartma yarabbi. Hoş annesi ile yarış etmesi bile mümkün değil ama büyüyünce eminim annesinden bile tehlikeli olacak. Bu arada Hürrem’e de hak vermemek elde değil. Kadın hangi biriyle savaşacağını şaşırdı. Koskoca bir saray onu yok etmek için uğraşıyor. Kadın ne yapsın. Hangi biri ile uğraşsın canlarım. Valide Sultan’ın ölümü ile rahat bir nefes alacağım derken şimdi de Karşısına Hatice Sultan çıktı. Hatice Sultan’ın canını yakmak için elinden geleni ardına koymayan Hürrem, ne yazık ki sivri dilinin kurbanı oldu bu sefer. Yani Hatice Sultan demişken, hemen şunu belirtmek isterim. Hürrem, bir konuda çok haklıydı..Hatice Sultan, Pargalı’yı mutlu edemedi. Yahu o nasıl depresif, bunalımlı, suratsız bir kadın. Sürekli mutsuz. Sürekli ağlamaklı. Hangi erkek katlanır gerçekten. Neyse Hürrem’e gelelim biz, arkasında Sultan Süleyman var da oradan kurtarıyor işi. Yoksa çoktan Sarayburnu’ndan denizi boylamıştı Ama görüyoruz ki, artık Kanuni’ye bile kafa tutmaya başladı Hürrem. Kanuni’nin kendisine olan o büyük aşkına güvense de, yeni hatunumuz Firuze sanırım tehlike arz ediyor kendisi için. .. 

Düşününce çok ta güzel bir hayat değil canlarım değil mi..Sen saraylarda, şahane elbiselere ,mücevherlere, zenginliğe sahip ol, ama huzurun olmasın..Tam anlamıyla parayla saadet olmaz cümlesinin karşılığı olsa gerek bizim harem halkının hali. Hele Valide Sultan’ın kocaman dairesine yerleşen Hürrem’in tek başına oracıkta oturup kalması,saltanat içinde yalnızlığı en güzel açıklayan sahne olsa gerek..

Gelelim Hürrem’in yeni rakibi Firuze’ye yani Cansu Dere’ye. Öncelikle çok yanlış seçim diyorum ben onun için. Niye derseniz, tamam çok hoş ve güzel ama kadının duruşunda bir cilve yok zaten, duruşu bile soğuk. Nasıl olupta Kanuni’nin kalbini çalacak, dikkatini çekecek ben anlamadım. Hürrem gibi şen, şakrak cilveli bir hatun karşısında Firuze olsa olsa güzelliği ile dikkat çeker ama çok uzun süreli olacağını sanmıyorum. Ayrıca Cansu Dere hangi memleketin insanı tam anlayamadım zira şivesi ve konuşması çok kötü. Ben hiç beğenmedim konuşmasını, kulağım rahatsız oldu o şiveden. Türkçeyi yeni öğrenen bir kişinin kelimeleri yanlış söylemekten önce, cümle kurmasında hatalar olması lazım bence. Ama Firuze hatun maşallah çok düzgün cümleler kuruyor, özne yüklem yerli yerinde, kelimeleri garip söylüyor sadece, bu da beni çok tatmin etmedi açıkçası..

Sezonun yeni karakteri Rüstem Paşa ve Rüstem Paşa'yı canlandıran Ozan Güven içinde iki cümle etmeli elbette..Ozan Güven oyuncuğuna laf edemem..Bu haksızlık olur. İlk bölümden rolüne oturmuş sayılır, ilerleyen bölümlerde karizmasının iyiden iyiye yerleşeceğinden eminim. Pargalı’nın en büyük rakibi olan Rüstem Paşa, bu sezonun en önemli karakterlerinden biri.Ve şüphesiz Ozan Güven’i izlemek çok keyifli olacak diye düşünüyorum. Bu arada tarihte, Rüstem Paşa’nın Mihrimah’tan yaş olarak büyük olduğunu ama Mihrimah’ın annesinin bir takım politik oyunları sebebiyle onunla evlendiğini biliyoruz, hatta tanıtım filmlerinde de bunu gördük, ama Rüstem Paşa ile Mihrimah arasındaki yaş farkının, onları beraber aynı sahnelerde oynatarak bize açıkça anlatan senaryoya bir alkış göndermek lazım diye düşünüyorum. Güzel düşünülmüş ve uygulanmış doğrusu.

Bu sezon Pargalı’da fazla ileri gitmeye başladı malum. Sanırım sezon içinde kendisine veda edeceğiz. Ben Pargalı’nın bugüne kadar seyrettiğimiz birkaç nadide karizmatik karakterden biri olduğu kanaatindeyim. Sanırım Okan Yalabık ve inanılmaz şahane oyunculuğu, Pargalı’nın ölümünden sonra bile konuşulacaktır. Üstelik şundan kesinlikle eminim, Pargalı’nın eksikliği çok belli olacak dizide..Neyse, İbrahim Paşa malum Hatice Sultan’ın boşanma kararı ile nefes bile almadan sefere koştu. Ama seferde de boş durmuyor maşallah. Doğu tarafında yeni bir ülke kurmaya kadar götürdü işi. Malum onun sonunu bu haddini aşarak, kendini padişaha denk görmeler getirecek. Özellikle İskender Çelebi, nam-ı diğer Efendi Hazretleri, Pargalı’nın kuyusunu kazmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Efendi Hazretleri demişken, benim gözümde hiçbir karizması yok bu adamın. Ben zaten onu görünce şok olmuştum. Çok daha yaşlı, ağırbaşlı birini bekliyordum, belki de o yüzden çok gözüm tutmadı. 

Ya Nigar hatun..Ne hale geldi kadın yahu..Kadın olmak her dönem zormuş bunu anladık üstelik onu görünce. Ben her daim Pargalı ile Nigar’I çok yakıştırırdım. Aşklarını keyifle izlemiştim ama ne yazık ki sonu hüsran oldu. Nigar için gerçekten çok üzülüyorum. Büyük ihtimal ile bu sezon o da aramızdan ayrılacak. Daye hatunun da ölmesiyle iyiden iyiye sahipsiz kalan Nigar, Pargalı’nın da onu terk etmesiyle zaten ha yaşamış ha ölmüş çok önemli değil. Bu yüzden Nigar Hatun’un darmadağın olan hayatı ve kariyeri, güzel bir ölümle noktalansa iyi olacak.

Gelelim bu sezonun bana göre şimdilik en bomba karakterine..Afife Hatun..Ben bayıldım Afife hatun’a. Müthiş karizmatik her şeyden önce. Otoriter ve disiplinli. Harem cidden iyice yoldan çıkmıştı. Afife Hatun’un gelmesiyle bunu daha iyi anladık. Amma velâkin çok kısa zamanda, bu hatun hepsini yola getireceğe benzer. O nasıl güçlü bir kadın öyle..Hele hele o falaka sahnesi beni benden aldı..Afife Hatun’u oynayan o müthiş kadının ismini bulamadım ne yazık ki..En kısa zamanda öğrenmeye çalışacağım. Ama muazzam bir konuşma şivesi var…. Haremdekiler memnun olmasa bile ben Afife Hatun’u çok beğendim ve keyifle izledim.

Muhteşem Yüzyıl, her ne kadar, temelde aynı çekişmeler devam etse ve eleştirilse bile, izlenme oranlarına bakıldığında zirveyi kimseye kaptırmıyor. Bu sezon, yeni karakterler ve çok güçlü oyuncuları ekibine dâhil etmesi, diziden ayrılacak diğer karakterlerin boşluklarını şimdiden doldurma politikası olarak, son derece zeki düşünülmüş bir durumdur bana göre. Bakalım yeni sezon bize konuşacak neler getirecek. Şimdilik bu kadar diyelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42