4 Ekim 2015 Pazar

Kiraz Mevsimi'ne tam not..

Ve nihayet geri döndüler..

Geçen yaz sezonunda, yaz dizisi olarak başlayan ama çok sevilen Kiraz Mevsimi dün akşamki bölümle yeni sezona merhaba dedi..

Beklediğimize değmiş doğrusu..Çok keyif alarak izledim ben dün akşamki bölümü ve sıcağı sıcağına da yazayım dedim..

Yeni sezonun en güzel sürprizi, Serkan Çayoğlu’nun kendi sesiyle karşımıza çıkması oldu..Oh be dedim, neydi geçen sezon öyle..Nihayet kendi sesiyle oynamış ve kendi ses tonu çok daha doğal, çok daha gerçekçi geldi bana. .Ayrıca hemen belirteyim, bu sezon oyunculuk anlamında geçen sezona göre çok daha iyiydi..Bana göre, yeni sezon ilk bölümün yıldızı oydu. Hem yakışıklı hem yetenekli listemize ekledik kendisini..

Dip Not : Yeni sezonda dizinin jenerik müziğini Demet Akalın sesinden dinlemek çok hoştu doğrusu..

Rüya aşkın hikâyesi, kaldığı yerden rüya gibi başladı. Öykü’nün bembeyaz elbiseler içinde peri kızı gibi İtalya’nın küçük kasabasında süzülüşüne bayıldım..Kasabanın büyüleyici manzarası da üzerine eklenince, çok keyifli bir sahne ile başladı sevgili dizimiz..Ama o da ne..Meğer Öykü o kasabaya kaçmış saklanmış..Sebep?

Sebep ne olacak..Öykü’nün her zamanki şımarıklığı..Biz evlendiler mi, evlenmediler mi derken, bunlar evlenmişler, evlendikleri gün de ayrılmışlar çoktan..Neymiş efendim, Ayaz balayına giderken arabada huysuzlanmış..Evet, Ayaz kardeşim az biraz klasik evli Türk erkeği hallerine girmiş ama karşımızdaki Ayaz yahu..Dilediği tribi yapsın diyeceğim ama Öykü kızımız dinler mi hiç..İlk benzin istasyonunda aldı bavulunu kaçtı..Yahu dur bir, adam düğün stresini atsın..Nedir yani, yok ilgilenmemişte, yok güzel laf etmemişte..Anacım Ayaz gibi adamla evlenmişsin daha ne istiyorsun..

Dip Not : Canlarım siz siz olun Öykü’yü sakın örnek almayın zira etrafta öyle Ayaz cinsinden erkek pek yok..

Asıl ayrılık sebebini sonradan anladık..Aşkımız bitecek diye korktum demez mi dertleşirken..Aşkımız bitmesin diye, sevdiğinden ayrılır mı insan. Bir yaşıma daha girdim. Anlaşılan bu sezon Öykü yine bizi sinir edecek bol bol.. Öykü nerede olduğunu sadece annesine söylemiş, Meral teyzem bu sezon fena halde yenilenmiş geldi bana..Evi kentsel dönüşüme uğrayınca, hayli değişmiş..Ve sanırım Bülent ile aralarında bir ilişki mevcut hale gelmiş iki ay içinde. Hepsine eyvallah, ama bizim gençlerin toplanıp evde Öykü’ye ait mektup arama sahnesi hayli komik geldi bana..Yahu bu devirde mektup mu kaldı..Mail atar , olmadı görüntülü konuşur insan…

Dip Not: Gençler Öykü’nün izini bulup Ayaz ile ikisini barıştırma planları yaparken, İlker ile Sibel’in ipe sapa gelmez bir sebepten boşanmaya kalkmaları da gereksiz bir gerilim olmuş..

Öykü, Monika’nın işlettiği kafe-pansiyonda çalışıp moda sektörüne elveda etmiş, bu arada Monika hangi ara pansiyonculuğa soyundu onu anlamadım ben. Bu kadın modacı değil miydi..Ne alaka şimdi kafe-pansiyon falan..Bir de Nazmi amcam çıktı ortaya. Bu adam ne iş diye düşündüm epey, sonra anlaşıldı tabi işin rengi.

İtalya’ya gelen Ayaz ile Öykü’nün karşılaşma sahnesine kocaman bir alkış istiyorum canlarım. Müziğinden, oyuncuların bakışlarına kadar çok tatlı bir karşılaşma sahnesiydi. Heyecanla izledim ben kendi adıma..Ama sonrası tüm hayallerimiz alt üst tabiî ki de..Niyeyse Ayaz kardeşime kaba saba bir tavır gelmiş. O kibar adam gitmiş, yerine kırıp döken bir adam gelmiş. E tabi onun da sabrı bir yere kadar. Yine de Öykü’nün o sevgi dolu gözlerindeki yaşlara kıyamadım ben..Başladılar yine kavgaya, tartışmaya, her zamanki Öykü ile Ayaz dedim kendi kendime..Ama üstüne bir tren sahnesi izledik, öyle böyle değil yemin olsun..Özellikle Ayaz’ın bakışları, hali tavrı, trendeki Öykü’nün peşinden hem koşup hem kavga edişi..Olmadı hop trene atlayıp Öykü’yü öpmesi..Ve ardından gelen barışma.. Yeni sezon ilk bölüm aşka doyurdu hepimizi..Çok güzel ve sevgi dolu sahneler vardı Öykü ve Ayaz ikilisinin..

Dip Not : Öykü’nün yeni imajına da bayıldım..Kahkül çok güzel olmuş..

Bizimkiler aşk yaşayadursun, İstanbul’da Önem ablama bir haller oldu. Kadına bir hırs gelmiş niyeyse..Modacılıktan sonra işletmecilik yapıp mağazalar zinciri falan kuracak sanırım..Ve fakat Neslihan Yeldan bu sezon bir başka güzel..Işıl ışıl parlıyordu ekranda..Bu sezon büyük ihtimal ile Önem ile Öykü arasındaki savaş çok daha şiddetli olacak.

Önem, Atlantis firmasını alma hesapları yaparken, bizim âşıklar İstanbul’a döndüler..Hemencecikte saray yavrusu evlerine koştular. Neymiş efendim, kocaman havuzlu villadan Mete ile Ayaz birer tane alıvermişler, bakkaldan domates alıyorsun sanki mübarek..O kadar büyük evde iki kişi ne yapacaklar acaba bende bunu anlamıyorum, bizim dizilerde illaki de gösterişli evler olmak zorunda sanki..Oturun kardeşim 3 oda 1 salon bir apartman dairesine, neyinize yetmiyor yani..Az gerçekçi olun..

Dip Not : Aşıklar barışsın kimin umurunda, Önem eli maşalı kaynana..

İlk bölüm genellikle Öykü ve Ayaz üzerine kurulmuş, diğer karakterler çok geri planda kalmış ve herhangi bir gelişme yoktu onlar ile ilgili..Ama Öykü ile Ayaz dolu dizgin bir aşk izlettiler, bu anlamda çok dolu dolu geçen bir bölüm olmuş..

Kiraz Mevsimi diyince, az biraz saçmalık izlemek ve bu saçmalıkları sevmek kaçınılmaz son..Son sahnede, hani kim bu adam dediğimiz Nazmi amcam, moda devi Atlantis firmasının sahibi çıkmasın mı..Üstüne aniden ölüvermesin mi..Ölmesini de geçtim, koca şirketi Öykü’ye bırakmasın mı..Şaka gibi değil mi..Gerçekte asla olmayacak her durum, bizim dizide mevcut..Tam Türk filmi kıvamında olaylar zinciri, beklentimizin tam karşılığı..Ama olsun, Kiraz Mevsimi böyle güzel, böyle tatlı..

Dip Not : Atlantis şirketinin başına Öykü’nün geçmesine, Nazmi amcamın kendi kızı ne diyecek acaba..

Yani ne oldu canlarım..Hoppppp..Önem’in istemediği gelini Öykü, istediği şirketin başına oturuverdi..Bu ne demek..

Savaş yeni başlıyor demek..

Haydi hep birlikte izleyip görelim..Yeni sezon bol reytingli ve eğlenceli olsun..

Siyah İnci’den sevgiyle…

Twitter : @_BlackPearI_



3 Ekim 2015 Cumartesi

Yeni Sezona giriş..Güneşin Kızları ve saplantılı aşkları..



Yaz döneminin bana göre en başarılı dizilerinden..Ekip zaten çok iyi, hikâye desen içim rahat izlediğim en iyi senaryolardan birisi..Bakalım son üç haftanın benim gözüme takılıp kalemimin ucuna düşenlerine..

Melisa’nın dönmesi malum gündemimiz. Kızın kaçıp gitmesinde meğersem Haluk kişisinin parmağı varmış. Onu anlamıştık da, nasıl bir parmak onu anlayamamıştık. Neyse ki, fazla beklemedik. Haluk amcam, kızı yaşındaki Melisa’ya kafayı takmış geçmişte. Bu takıntının sebebi de bence Melisa’nın, Haluk kişisinin annesinin gençliğine tıpatıp benzemesi.  İyi de annesine benzeyen bir kıza niye kafayı takar insan diyecek oldum ki adam nasıl takıntılı bir adamsa artık, her gördüğüne kafayı takıyor..Malum, Güneş’e de bir takıntı söz konusu. Hatta ve hatta Sevilay içinde bir takıntı var diyebilirim..Sahi ilk bölümdeki şu gizli odaya ne oldu yahu..Hani her yer Güneş’in resimleriyle dolu bir oda vardı, ses yok o odadan..Neyse konuya dönelim, Melisa kızımız Haluk’tan kaçmış gitmiş, iyi hoş, ama şimdi dönüpte kaldığın yerden nasıl başlayacaksın be kızım. Hoppp gittim, hooppp geldim..Haydi Savaş beni kaldığın yerden sev..Böyle mi oluyor bu işler..

Melisa ilk başlarda, bana fazlasıyla hoş ve karizmatik geldi. Ve fakat döndükten sonra sinir oldum ne yalan söyleyeyim. Nazlı’nın masum ve tertemiz ilk aşkının üzerine gölge gibi düşmesinin bunda büyük etkisi oldu..Nazlı da çok saf bir âşık arkadaş..Fazlasıyla çocuksu hareketleri var..Hele karşısındaki Savaş kişisi, fazlasıyla donuk olunca, bu daha bir göze batıyor. Hazır Savaş demişken, oyunculuk performansı çok daha iyi olabilir. Nazlı karakterini oynayan Burcu Özberk gerçekten çok sağlam bir oyunculuk sunuyor. Özellikle son bölümde babasıyla çay bahçesinde otururken gösterdiği performans kusursuzdu …Burcu Özberk bu kadar iyi oynayınca, Savaş’ı oynayan Berk Atan karşısında biraz zayıf kalıyor ve bana bir kez daha yakışıklı olmak iyidir, ama yetmez dedirtiyor ne yalan söyleyeyim..

Melisa döndü ve hemen sıradan oyunlarına başladı. Yok intihar etmeler, sana ihtiyacım var demeler, arkadaşımsın ama dur sana bir sarılayım pozları..Savaş bunları yemedi ama Nazlı ile arası da açıldı elbette. Bana sorarsanız Nazlı mı Melisa mı diye, ben Nazlı derim. Çünkü Savaş zaten yeterince melankolik, Nazlı eğlenceli ve sevimli..Tamam Nazlı biraz çocuksu, Melisa çok hoş ve karizmatik bir havaya sahip ve fakat malum erkeğin karizmatik olanı makbuldür, kadının değil..Dolayısıyla ben Nazlı ile Savaş diyorum her daim..

Dip Not : Nazlı’nın bulduğu her yeri boyamasına bayılıyorum, ama o boyaları sallarken çıkan tıkırtı fena itici..Ayrıca son bölümde trene çizdiği resim için Nazlı’nın boyunun 2 metre falan olması lazım..Azıcık dikkat..

Gelelim Ali ile Selin’e..

Selin bir kere kabul et yavru kuş, bal gibi de Ali’ye âşıksın işte..Ne inadınız varmış, ne gururunuz varmış arkadaş. İkisi de inatlarından açılmıyor birbirlerine. Neyine uğraşıyorsunuz, itiraf edin gitsin..Arada olan Emre’ye oldu zaten. Anacım Emre’de ne arabesk çıktı yahu..Selin ile ayrıldıktan sonra Ali ile meyhaneye gittikleri sahne neydi öyle..Tolga Sarıtaş her bölüm daha fazla büyülüyor insanı..Meyhanede, Selin ile Emre’nin ayrılık haberini aldığı andaki yüz şekline dikkat ettiniz mi..Mutluluktan uçan ama bunu belli etmeyen yüz şekli, gözleri, bakışları, dudağının kenarında beliren hafiften gülümseme..Ve o an içinden mutluluk çığlıkları atarken bunu belli etmemesi..Emre’yi daha bir zavallı yaptı karşısında..Ali’nin o kontrollü hali, Emre’nin aşk acısı çeken perişan hali karşısında fazlasıyla çekiciydi gerçekten..

Selin ile Ali arasındaki ilişki, Savaş ile Nazlı gibi değil. Selin ile Ali birbirlerine söylemiyorlar belki ama aşkları çok derin.  Öyle basit bir aşk değil. Çünkü onlar önce birbirlerinin yaralarını gördüler, ne kadar yaralı olduklarını anladılar, önce oradan başladılar sevmeye. Ama bir o kadar da zor bir aşk onlarınki, tek engelleri kendileri..Ve tabii ki Ali’nin Emre ile olan dostluğuna gölge düşürmek istememesi. Ali nereye kadar dayanacak bilmiyoruz bu duruma ama ben eninde sonunda aşka yenik düşeceğini düşünüyorum.  Bu arada Selin’in o cıvıl cıvıl neşeli haline ne oldu anlamadım. Kız giderek daha içine kapandı, o eğlenceli hali kalmadı sanki..Ali ile cesaret oyunu oynarlarken bir ara eski haline dönse de, o oyunun bedelini ağır ödedi gerçekten. Oyun oynayacam derken, babası hakkında çok çirkin bir gerçeği öğreniverdi bizim Selincik..Ondan sonrası kopuş..Babasının peşine düşüp adamı öldürmeye kalktı..Hiç yakışmadı Selin’e..Allah’tan Ali peşinden gitti de engelledi. Bu arada Selin arabayı babasının üstüne sürerken, arkadan koşan Ali kardeşimi dikiz aynasından niye görmedi bunu da düşünmek lazım..Sonrasında gelen itiraf sahnesi cidden Ali ve Selin açısından atılan çok büyük bir adımdı..Bazen aşk sözcüklere ihtiyaç duymaz, bir bakış, bir itiraf, bir yüzleşme..Açıkçası ben Ali ile Selin aşkını çok daha severek izliyorum..Gelişmeleri de merakla bekliyorum..

Dip Not : Zafer karakteri fazlasıyla genç değil mi bu kızların babası olmak için..Yoksa işin içinde başka işler mi dönüyor..Gerçekten babaları mı acaba?

Sıra geldi Ali ile Haluk arasındaki müthiş yüzleşmeye..

Baştan söyleyeyim o boks sahnesi son zamanlarda izlediğim en iyi sahneydi..Emre Kınay gibi bir oyuncu karşısında Tolga Sarıtaş’ın gösterdiği başarı alkışlanmalı ancak..Baba oğul olarak cidden mükemmel bir ikili oldular..Aralarındaki gerilim dehşet..Haluk abimin konuşma şekli bile boks zaten. Ali’nin babasının teklifine verdiği “şiddet üzerinden bir iletişim kurmak istemiyorum” cümlesi de, günümüz toplumuna ve insanların şiddet merakına yapılmış muazzam bir göndermeydi..Bu cümleden sonra Ali kardeşimden kavga beklemiyorduk ama o fikrini değiştirip babasıyla ringlere koştu..İyi ki de koştu..O boks sahnesi on numara beş yıldız bir sahne olmuş gerçekten..İçinde şiddetten çok yüzleşme vardı zira baba ile oğul böyle anlaşıyorlar ne yapalım..

Dip Not : Dizide bir Haluk Mertoğlu şıklığı aldı başını gidiyor..

Güneş’in yaptığı büyük itiraf ve Haluk abimin verdiği tepki elbette ki görmeye değerdi. Meğersem Güneş, önce tecavüze uğramış sonra Zafer ile evlenmek zorunda kalmış. Be kadın, bu Haluk abime söylenecek laf mı..Haluk Zafer’i çarmıha gerse yeridir şimdi. Adam zaten hastalıklı bir ruh haline sahip, bir de üstüne tüm bunları duyunca nasıl iyileşecek bu adam. Ama benim anlamadığım, Haluk çok uzun yıllardır Güneş’i takip etmiyor mu, e maşallah eli kolu da pek uzun, tüm bu bilgileri öğrenmesi çok kolay değil miydi..Yâda yoksa biliyor muydu..Adam çok iyi bir yalancı netice itibariyle..Haluk ile Zafer arasındaki ilişkiyi tam çözemedik malum..Zafer’in Haluk ne derse yaptığını biliyoruz sadece..Bu aralarında gizli bir antlaşma mı, Haluk korkusu mu onu henüz anlayamadık..

Güneş’in bu itirafı aslında Haluk ile onu biraz daha yaklaştırdı. Onların aşkı da hastalıklı bir tutku aslında. Son bölümde Güneş’in yaptıklarını görünce, hah tamam dedim tam Haluk kişisine layık bir kadın bu..Ne atarlı çıktı yahu bizim hanımefendi Güneş. Gitti Sevilay’ın işyerini bastı, eline kaptı makası, ne bulduysa devirdi döktü. Oh eline sağlık çok ta iyi yaptı bence..Yani Sevilay çoktan hak etti bunu. Çok arsız bir kadın cidden. Güneş’in yerinde kim olsa aynını yapardı, üstelik cahil cesareti mi desem ne desem bilemedim. Kadın hem Haluk’tan fena halde korkuyor, hem de ayarsız. Ama Güneş ne yaptı..Ona yerini ve haddini güzelce bildirdi, olmadı kocasına olan aşkını Sevilay’ın gözü önünde itiraf edip, öpüverdi Haluk abimi..Eh bir parça gösteri kokusu olsa da Haluk sevincinden bunun farkına varmadı sanırım..Güneş’in itirafıyla içi ısınan Haluk abim Sevilay için neler hazırladı merak ediyorum doğrusu..

Olan İnci’ye oldu arada..Zaten bu İnci ile Ahmet ne ara evlendiniz, nasıl oldu da evlendiniz akıl ermez..Hiç alakaları bile yok zira birbirleriyle.. Ahmet’in tarzı bir kadın değil İnci..Bir kere çok yarım akıllı ve güçsüz..Kıskanç,hırslı ve kötü üstelik..Ahmet’in sakin yapısı, iyi kalbi ile çok alakasızlar..Sevilay onun bu özelliğini bildiğinden sonuna kadar kullandı ama İnci kendi sonunu hazırladı..Hayır, Haluk’tan ödün patlıyor madem, ne diye Sevilay’a uyuyorsun.  Zaten evliliğin sallantıda, o evde eğreti gelin gibi oturuyorsun, kalkmış bir de Güneş’i yerinden etmeye çalışıyorsun..Açıkçası Sevilay ve İnci ikilisine fazlasıyla sinir olduğumdan, İnci’ye hiç acımadım doğrusu..

Ahmet ile Haluk yüzleşmesi de son sahneye damga vurdu. Güneş’in her iki kardeşte de bıraktığı derin bir iz olduğu belli. Ahmet Güneş’e âşık bundan eminim, ama Haluk gibi takıntı yapmamış Güneş’i. Daha temiz sevmiş bence. Haluk ise niye nasıl bu kadar takıntı etti onu henüz anlamasakta, o resmin iki kardeş üzerinde etkisi olduğu kesin. Bu hafta Ahmet ile Haluk arasındaki sırlar ortaya çıkacak mı bilinmez ama Güneşin kızları her bölüm heyecanı ve merakımızı artırmaya devam ediyor..İzleyelim görelim diyerek yazımıza bir son verelim..


Siyah İnci’den sevgiyle..

Twitter  @_BlackPearI_




16 Ağustos 2015 Pazar

Güneş'in Kızları zirveyi de zorluyor..

Yaz sezonunun en iyilerinden biri..Tartışmasız..

Her bölüm bir öncekinden daha gizemli ve iddialı..

Oyuncu seçimlerinden diyaloglara, müziklerinden karakter derinliklerine kadar ince ince düşünüldüğü belli..

Güneşin Kızlarından bahsediyorum elbette..

Özellikle son iki haftadır ekrana kilitlendim. Gümbür gümbür koşturuyor Güneşin Kızları..Yeni sezonu garantileyen dizi, eminim sezonda da aynı başarıyı devam ettirecektir..

Şimdi gelelim son iki haftanın yorumlarına..

Kızların Savaş’ı kaçırmasından başlayalım. Tebrik etmek lazım, aksiyon filmlerini aratmadınız, zaten genellikle böyle sahnelerde her nedense çok şanslıdır insanlar. Kimse görmez, görse de anlamaz..Haluk kişisinden son anda kurtulup, Ahmet amcaya sığındılar ama ne yazık ki eve dönmekten kurtulamadılar. Bu arada Ahmet amca konusunda şüphelerim var..Adamın kardeşleri ile alakası yok. Ailenin üvey evladı falan olabilir mi acaba diye düşünüyorum..Haluk ne kadar öfkeli bir adamsa, Ahmet o kadar sakin, Rana ne kadar kibirliyse, Ahmet o kadar alçakgönüllü..Yakında onunla ilgili de bir gizem ortaya çıkar eminim..

Haluk kişisi yavaştan yüzünü göstermeye başladı. Adamın tam olarak hastalığını çözemedik, zaten neyi çözebiliyoruz ki şu anda..Haluk, öfke kontrolü konusunda başarısız bir adam bunu anlıyoruz, ama herkesin ortasında Ali’yi tokatlaması anlaşılacak gibi değil. Bu arada Güneş’in Haluk karşısındaki boyun eğmez tavırlarına da bayılıyorum. Savaş’ın kaçırılmasının bedelini en ağır ödeyen Ali oldu elbette. Zaten nedense Haluk sürekli birilerine bedel ödetmekten bahsediyor fark ettiniz mi..Her önüne çıkana ‘bunun bir bedeli var, biliyorsun değil mi” sorusunu sorup duruyor. Ali’nin yediği tokat aslında Haluk kişisinin kendi kalesine attığı bir gol idi..Ali zaten tüm suçu üzerine almakla, kızların gözünde hayli puan kazanmıştı. Bu tokat, Haluk için kazanılmış bir zaferden çok, kaybedilmiş bir güvenden başka bir şey değil..

Dip Not : Emre Kınay, Haluk karakteri ile ekrandan adeta ders verir nitelikte bir oyunculuk sergiliyor. Sesini kullanışından mimiklerine kadar,oyunculuk adına tek kelime enfes bir şölen sunuyor izleyiciye..

Selin ile Ali arasındaki engellenemeyen yakınlaşma bu tokat ile daha da arttı. Ali’nin kırılan gururunu ve öfkesini saklamak adına kendini gecelere atması, hatta Didem isimli eski hoşlandığı kıza yaklaşması Selin kadar bizi de çileden çıkarttı canlarım. Didem kişisinin o yapmacık tavırları fazlasıyla itici geldi bana. Üstüne Ali’nin Selin’i sürekli iten tavrı da fena sevimsiz.

Dip Not : Olmamış o Didem..Olmamış hiç..Fatmagül Fakı söylemesi gerekeni ezberlemiş çıkmış, oyunculuk falan değil onunki..Hoş, zaten oyuncu da değil..

Nazlı ile Savaş arasındaki bu arkadaş muhabbeti de fazla uzadı. Yahu herkes birbirine âşık işte, bunu niye saklıyoruz anlamadım ki. Bir arkadaştır, kardeştir, kankadır aldı başını gidiyor ama bakışlara, tavırlara bakarsan arkadaşlıkla alakası bile yok..Sen çocukluğunun en değerli hatırası olan maymunu gidip Savaş’a ver, sonra da sen benim kankamsın de..Kusura bakma Nazlı ama aşk ile arkadaşlığı ayıracak yaştayız. Bu bizim gözümüzden kaçmadıysa, annenin gözünden hiç kaçmaz benden söylemesi. Nazlı ile Savaş aşkı, fazlasıyla iddialı ve karışık. Üstelik daha da karışacak. Özellikle Melisa’nın ortaya çıkmasından sonra. Melisa’nın gidiş sebebini henüz bilmiyoruz elbette, zaten ne biliyoruz ki..Gizem üstüne gizem, sır üstüne sır var her konuda. Savaş’ın kalbi çok yaralı ve fazlasıyla yorgun. Nazlı ise, ne kadar asi görünse de, yumuşacık bir kalbi var..Yâda Savaş yumuşattı kalbini diyebiliriz. Savaş’a olan duyguları onu daha da çılgın yaptı, gözü hiçbir şeyi görmez oldu. Savaş’ın iyiliği söz konusu olunca, onu durdurabilecek kimse yok. Savaş ise bence Nazlı konusunda daha dikkatli hareket ediyor. Melisa’nın gidişi ile kapanmayan yarası hala kanamakta. Nazlı’ya karşı duyguları hayli kuvvetli ama onu üzmekten korkuyor. Dolayısıyla dikkatli yaklaşıyor.  Onların ilişkisi, Selin ile Ali’ye nazaran daha duygusal diyebiliriz..Onlar yaralı kalplerini, birbirlerine merhem etme derdindeler. Birbirleriyle savaşmaktan çok, destek olmak derdindeler. Böyle olunca da, aşkları dostlukla beslenip daha da güçleniyor..Ah bir de söyleyebilseler..Nazlı cidden fena nazlı çıktı...Onu aşkını söylemekten alıkoyan en önemli sebep Savaş’ın geçmişteki Melisa aşkı..Ama burun buruna gez, göz göze, dudak dudağa, diz dize sarmaş dolaş otur, sonrada aşığım demeye utan..Savaş çoktan anladı zaten de, Nazlı’nın itirafını bekliyor bence..Hoş, Savaş’ı hastanenin tepesinde görünce, aşkını itiraf etti ama sonra da öylesine söyledim dedi..Vallahi içim bunaldı benim bu gelgitlerden. Madem söyledin niye inkâr ediyorsun, madem inkâr ediyorsun, niye adama yaklaşıyorsun..Fakat çok önemli bir husus var ki, Melisa geri dönüyor. Zaten kız niye gitti, yok oldu onu da anlamadık henüz..O yüzden Nazlı ile Savaş’ı daha zor ve sancılı günler bekliyor..Yani Nazlı ile Melisa arasında hayli ateşli bir savaş başlayacak Savaş yüzünden eminim..

Dip Not : Bence Melisa, Nazlı’dan daha karizmatik ama Nazlı, Melisa’yı elinde çevirir çevirir fırlatır atar bir köşeye, sevimlilikte açık ara önde..

Gelelim Sevilay kardeşime. Yahu ne hastalıklı bağmış sizinkisi ben anlamadım. Hem Haluk’tan nefret et, hem de adamın kollarına kendini atmaya her an hazır ol..Kadın sürekli Haluk’un peşinde. Madem bu kadar seviyordun niye ayrıldın be kadın..Hoş niye nasıl ayrıldılar o ayrı muamma..Sevilay da ayrı deli..Sen kalk, Güneş’in ayağını sakatladığını itiraf et..Haluk dediğin adam, bakışıyla bile insanı öldürür Sevilay, seninki deli cesareti..Sevilay’ın kendini bu kadar aşağılatması da ayrı konu..Haluk karşısındaki bu zayıflığı ancak Haluk kişisinin daha çok nefretini kazanmana yol açıyor haberin yok..Kadın hem korkuyor, hem meydan okuyor. Haluk ile bu haftaki bölümde yüzleşmeleri hayli şahane bir sahneydi mesela..Bana sorarsanız, Sevilay’da en az Haluk kadar hasta..Böyle bir adamı sevmenin başka bir açıklaması olamaz. Neyse ki aynanın önünde duruyordu da, Haluk kişisi kendini aynada görünce çekti gitti. Yoksa Sevilay’ın ağzı burnu yine yer değiştirecekti..

Dip Not : Sevilay ablacım, Haluk kazara Güneş’den ayrılsa bile –ki çok zor ihtimal- seninle tekrar evlenmez, bunu kafana sok..

Geçen haftanın şüphesiz en bomba sahnesi Selin ve Ali’nin öpüşmesiydi. Valla Selin kusura bakma, seninki istemem yan cebime koy..Adamın peşini bırakma, imalar, bakışlar, göz süzmeler, gülücükler yap..Sonra öpünce dön arkanı git..Tabi olayın şoku ile Selin de ne yapacağını şaşırdı. O an için en iyisi gitmek gibi geldi. Zira Ali onun için bir kardeş ya da arkadaş değil. En azından Nazlı ile Savaş gibi arkadaş muhabbetine girmediler hiç..Onlarınki daha çekişmeli bir aşk. Kavga etmeden duramıyorlar, birbirlerine sürekli kötü sözleri edip kavga ediyorlar çünkü ikisi de aralarındaki çekimden haberdar. Korkuyorlar, ne uzak kalabiliyorlar, ne de bir arada yapabiliyorlar, tehlikenin farkındalar zira..Selin’in koşa koşa uzaklaşmasının tek sebebi de bu. Duygularının açığa çıkmasından korktu ama korku aşka engel olamaz.. Kusura bakma Selincim ama öyle yardım etme bahanelerine kimse inanmaz..Sen de bal gibi Ali kardeşime âşık oldun. Senin tüm sinirin, Ali’nin öpücüğüne karşılık vermen..
Dip Not : Ali Selin’i bir öptü, kafa bir milyon..O nasıl aşkmış arkadaş, adam dayak yedi, gıkı çıkmadı..

Güneş ise artık hiçbir şeyden emin değil. Bildiği tek şey, Haluk kişisinin o tanıyıp sevdiği adam olmadığı. Zaten hep böyle olmaz mı? Evlendikten sonra çıkar herkesin gerçek yüzü ortaya. Ama Güneş’in işi pek zor doğrusu..Haluk sadece öfke kontrolü olmayan bir adam değil. Daha onun hikâyesinde hayli sıkıntılı durumlar var eminim. Güneş artık dayanamadı ve İzmir’e kaçtı ama Haluktan orada da kurtulamadı. Haluk aslında Güneş’i çok seviyor ama kendine hâkim olamadığı öfkesi Güneş’i kaybetmesine yol açacak. Güneş’in İzmir ziyareti öncesi Rana ile konuşması da dikkat edilmesi gereken bir sahneydi doğrusu. Rana Hanım ilk baştaki o reddeden, istemeyen tavrını bırakıp, Güneş ve kızlarını kabullenme sürecine girdi farkındaysanız. Eskisi kadar sert değil. Zaten Rana teyzem, muhtemelen Haluk kişisinin bu manyaklıkları sebebiyle aileye yeni kişiler gelsin istemiyor. Başkalarının hayatı da kararmasın istiyor olmalı. Artık ailenin ne tür sırları varsa, Güneş’in bu sırları öğrenmesi nelere yol açacaksa, Rana hanım bunları kafasında hesap etmiş anlaşılan. Kadıncağız aslında göründüğü kadar kötü değil, tam tersine Güneş ve kızlarını kurtarmaya çalışıyor muhtemelen..Haluk Güneş’in peşinden koşa koşa İzmir’e geldi, itiraflar etti, pişmanlık sözleri söyledi ama Güneş’i ne kadar ikna etti ayrı konu..Tüm bunlar olurken Haluk eski doktorunu bulmaz mı..Bulmakla kalmadı, bizim kafamızı daha beter karıştırdı. O kadını buldum ne demek arkadaş yahu..Hele doktorun söylediklerine ne demeli..Adam Haluk’un söylediklerini duyunca gözleri yerinden oynayacaktı az kalsın, dünyası şaştı. Neymiş arkadaş bu sır bu kadar anlamadık ki..

Gençlerin Ağva gezisini ağzım kulaklarımda izledim ..Hele hele Ali ile Selin bir başka tatlılar..O kayıktaki halleri neydi öyle..Öpüşmüşler, onu halletmişler, bir de üzerine konuşuyorlar…Savaş ile Nazlı ne kadar romantik takılıyorlarsa, Ali ile Selin de o derece dalgacılar..Yâda aşklarını o dalganın altına saklıyorlar..Ali’nin Selin’in damarına basması çok tatlı, üzerine bir de o cazibesi eklenince insanın âşık olası geliyor vallahi..Ama Ali gibisi bulunur mu o ayrı konu..Ali, Selin’e göre çok daha tecrübeli..Dolayısıyla o öpüşmenin Selin üzerinde yarattığı etkinin farkında. Hal böyle olunca, işi gırgıra vurup Selin’i kızdırmak, Ali için büyük keyif oldu..Tabi bizim için de…Hele araya şu Didem sevimsizi girmeseydi daha da iyiydi..Ama ne oldu..Selin intikamını çok fena aldı..Hem de Ali’nin hiç beklemediği şekilde..Doğruluk mu Cesaret mi oyunu, Ali ile Selin arasında kocaman bir kıskançlık savaşına dönünce, Selin Ali’nin en büyük sırrını ortaya dökmeye kalktı. Yahu bir kadının damarına basarsın basmasına ama bedelini de ödersin sonunda..Öyle Selin’in gözünün önünde öpüşmeler, koklaşmalar da bir yere kadar..Yani Selin durdu durdu golü attı Ali’ye..Zaten çalan müzik bile Selin’in bir pislik yapacağını hissettirmişti de, bu kadarını da beklemiyorduk hani..Aç sırtını göster ne demek yahu.. E ama Ali de hak etti birazcık..Öyle gerine gerine Cesaret demesi değil..Hayır, Selin ne kadar cüretkâr bunu biliyorsun..Neyine uğraşıyorsun bu kadar..Zaten ben şimdiden söyleyeyim canlar, bu Ali ile Selin aşk falan yaşayamaz, biri diğerinin elinde kalır o derece..Zaten Selin en sonunda gitti Emre ile barışıverdi, Ali’de bunu Selin’in yanına bırakmadı. Yani canlarım, Ali ile Selin bakalım daha ne kadar canlarını yakacaklar birbirlerinin, izleyip göreceğiz..Çünkü “Unuttum” demek başka, gerçekten unutabilmek çok başka..dilleri başka konuşuyor, yürekleri başka..

Dip Not : Tolga Sarıtaş, göz kamaştırıyor..Yakışıklılık ve cazibesi bir yana, oyunculukta da müthiş bir performansı var..

Selin Ali’nin sırrını ona karşı kullanadursun, Savaş’ın moralini düzeltmeye çalıştıkları bu gezinti, Savaş’ın bunu öğrenmesiyle tam bir felakete dönüştü canlarım..Savaş kendini denize attı, Nazlı da peşinden..Biz genellikle böyle sulu ortamların sonunun öpüşmeyle bitmesine alışkınız ama yine olmadı, bakıştılar, konuştular, suyun içinde tartıştılar yahu..Bu gidişle Savaş ile Nazlı’nın şöyle doludizgin bir aşk yaşaması için ya Melisa’nın gelmesini bekleyeceğiz, ya da ikinci sezonu..

 Dip Not : Peri’nin Brezilya dizilerini aratmayan hayali beni benden aldı..Öldüm gülmekten..Ama çöpçatanlıkta bir yere kadar..

Şimdi gelelim benim kafama takılanlara..

Rana’nın Haluk’a söylediği “Git Sevilay’a her şeyi anlat, bıktım senin tehditlerinden” cümlesindeki her şey ve tehdit ne ?

Haluk kişisinin hikâyesinin tamamı ne?

Güneş’in eski kocası, ona neden Türkan diye hitap etti?

Güneş’in eski kocası ile Haluk arasındaki ilişki ne?

Haluk, Doktora “o kadını buldum” derken ne demek istedi?

Doktor, Haluk’a “sizin kim olduğunuzu biliyor mu” derken ne demek istedi..

Güneş’in kocası niye gitti, niye geri döndü?

Ahmet’in atölyesindeki 1997 yılı imzalı resimdeki kadın Güneş değil mi?

Eğer o resimdeki Güneş ise, Ahmet o resmi nasıl ve ne zaman yaptı?

Rana’nın kocası nerede, Savaş’ı neden evlatlık aldı?

Melisa niye gitti, niye dönüyor?

Sevilay ile Haluk ilişkisini bitiren ne?

Haluk, Ali’nin sırtını o hale getirecek dayağı neden attı..Ali’nin suçu neydi?

 Yemin ederim Lost dizisini geçtiler gizem konusunda. Ama dilerim meseleyi Lost gibi saçma sapan bir sonuca bağlamazlar. Zira böyle giderse Güneş’in Kızları, zirveyi kolay kolay bırakacak gibi görünmüyor diyerek bu uzunnnnn yazımıza bir son verelim..Yeni bölümü heyecanla bekleyelim..

Siyah İnci’den sevgilerle..

Twitter : @_BlackPearI_






5 Ağustos 2015 Çarşamba

Kırgın Çiçekler üzerine..

Yaz sezonunun dizi dünyası bakımından yoğun geçtiği bir dönemde, ben bu yoğunluğa fazla karışmadım bu sene..Zira kış sezonu da çok yoğun geçti..Çok fazla yazı yazamadım bu sezon, her bir dizi süresi en az bir buçuk saat olunca, hepsini izleyip, not alıp yazıya dökmek çok uzun ve yorucu gerçekten. Twitter yorumlarıma devam ettim ağırlıklı olarak. Yeni sezona neler olur hiç düşünmedim, niyetim bol bol ve eğlenceli yazılar yazmak ama sezonun durumu ne olur bilemiyorum.

Yeni sezon başlayana kadar, yazılarımı özleyen canlarım için bir yazı yazayım dedim.

Sezonun hemen hemen tek adam akıllı dramı Kırgın Çiçekler bu yazının konusu olacak..Kimse kırılıp gücenmesin ama nedense yaz dizilerinin alışılmış bir içeriği oluyor. Sakar kızlar, yakışıklı adamlar, yanlarında illaki de esas kız ya da oğlana âşık tipler ve tabii ki de karikatür dergilerinden fırlamış gibi duran, gerçek dışı komik karakterler..

Kırgın Çiçekler, bu formatın çok dışında yapısı ve işlediği konu itibariyle hayli dikkatimi çekmişti ilk bölümden. Genellikle ilk bölümlerdeki cazibe, ilerledikçe azalır bizim dizilerde. Kırgın çiçekler, bu duruma inat tempoyu giderek artırıyor..İllaki de gençler, sınıf çatışmaları, zengin kız fakir oğlan aşkları gibi klişeleri olsa da, esas konunun yanında onlar süs olarak kalıyor ve içerdiği dram dolu hikâyede bir parça yüzümüzü güldürüyor..

Gelelim Kırgın Çiçekler’de bu hafta benim payıma düşene..

Dizinin aşklarından başlamak istiyorum. Zira nedense çiftler pek uyumsuz. En çok gözüme batan Toprak ile Feride. Feride ile Toprak çok alakasızlar yahu. Feride, Toprağın yanında ablası olabilir, annesi dahi olabilir o potansiyel var. Ama sevgili olmaz ikisinden, kaç bölüm oldu, ben hala yakıştıramıyorum ikisini. Zaten İpek Karapınar oyunculuğu öyle çok fevkalade değil, her zamanki gibi sıradan, sakin, durağan bir performans. Karşısındaki Özgür Çevik olunca, bu daha da sırıtıyor. Birindeki yüzeysel oyunculuk ile diğerindeki doğallık çatışıyor. Feride ile Toprak tarz olarak ta inanılmaz farklılar, Feride’nin o kadınsı saçları, makyajı kılık kıyafeti ile Toprağın tarzı çok alakasız. Kusura bakmayın ama ben Feride ile Toprak aşkından elektrik alamıyorum.

Serkan ile Eylül aşkında da ne yazık ki istediğimi bulamadım. Henüz tam bir aşk başlamamış olsa da, ikisinin arasında bir türlü içime sinmeyen bir uyumsuzluk var..Kırgın Çiçekler kadrosundaki gençlerin çoğunluğu yeni yeni oyunculuğa ısınan isimler. Dolayısıyla çok fazla bir eleştiri yapmak şık olmayacak ama oyunculuk konusunda çok memnun olmuyorum izlerken..Serkan ile Eylül arasında görünüş olarak farklılık var bir kere. Eylül de Serkan’ın ablası gibi duruyor yanında. Bir de suratsız gençler izlemek beni yoruyor canlarım. Tamam, anlattıkları hikâye dolayısıyla göbek atmaları mümkün değil ama az biraz yüzlerini güldürün şu kızların yahu..

Dizinin belki de en merak ettiğim aşk hikâyesi Songül ile Güney aşkı..İkisinde de müthiş bir uyum var. Hoş, Gökçe Akyıldız, Songül karakterindeki performansıyla zaten yüreklerimizi fethetti. O ayrı konu. Songül gibi arıza, huysuz, delikanlı bir kızın nasıl âşık olacağı, aşkın onu nasıl değiştireceği hayli dikkat çekici. Güney ile Songül izlemeyi seviyorum, kavgalarını daha bir seviyorum. Umarım, inişli çıkışlı, hırçın bir aşk hikâyesi izleriz..Âşık olunca yumuşayan, çiçekli güllü böcekli canımlı cicimli bir ilişki ne Songül’e yakışır, ne de biz izleyiciyi memnun eder..

Aşk hikâyelerimizi kısaca ele aldıktan sonra gelelim Mesude kardeşime. Bu kadının o melankolik hali beni benden etti canlarım. Derya Artemel, tecrübeli bir oyuncu. Onun oyunculuğunda sıkıntı yok ama ben bu kadını hep dramlarda izledim. Şöyle cıvıl cıvıl bir karakterde izlemedim, oynadıysa da ben kaçırdım bilmiyorum. Burada da Mesude karakterinde, yaş olarak karaktere çok uygun olmasa da, oyunculuk noktasında durumu kurtarıyor.

 Gelelim Mesude’nin saçma sapan hallerine. Bir kere kadın ısrarla gerçekleri görmek istemiyor. Yahu evladını nasıl bu kadar ezer bir anne. Annesi ezerse bir evladı, kim ne yapmaz..Kalkıp kızına birde, sen beni mi kıskandın demez mi..Allah aşkına kimi kıskansın, niye kıskansın..Kemal dediğin adamın yaşı 30 ama kılık kıyafeti, saçı başı, tarzı, şekli biçimi 50 yaş zaten. Ayrıca seni kıskanmasına da gerek yok, adama bir kaş göz işaret etse, Kemal çoktan Eylül’e meyilli. Kemal’in bıraktığı üç beş altını bozdurmuş, gitmiş Kemal’e harçlık veriyor, yahu sen önce kiranı öde, çocuğunun karnını doyur, pazara git iki sebze al pişir. Kemal seni çok düşünüyordu sanki. Ayrıca maşallah yiyecek ekmeğiniz yok Mesude kardeşim ama evine internet bağlatmayı ihmal etmemişsin..Kocanın derdine düştüğün kadar çocuğunun derdine düşeydin iyiydi. Feride’nin yardım teklifine terslenip “sadakaya ihtiyacım yok” diyebiliyorsun ama kendini tacizci bir hırsızın insafına bırakmaktan da geri kalmıyorsun.  Anne dediğin nedir ki, evladının arkasında durmadıktan sonra..Yüzlerce kadın çocuk doğuruyor ama hepsi anne olamıyor işte.

Dip Not : Mesude kötü bir anne değil, sadece çaresiz ve korkak..

Peki ya Kemal..Adam şu güzel yaz günlerini burnumuzdan getirdi..İnsanı bakışlarıyla soyuyor derler ya, işte Kemal’in bakışları tam da öyle..Her durumda da paçayı kurtarıyor adam..Diziyi izleyenlerin en çok bedduasını alan karakter belki de o, bir o kadarda gerçekçi. Adamın bakışlarından,halinden tavrından ben bile tırsıyorum izlerken. En kötüsü de böyle tiplerin gerçekten hayatın içinde yaşıyor olduğunu düşünmek..Kemal çok ayarsız bir adam, kalkıp Eylül’ün kaldığı yurda gelip onu müdüre hanımın odasında tehdit edecek kadar da cesaretli. Yurdun müdürü Neriman Hanım, salla başını al maaşını kafasında olunca, yurtta kalan kızları değil tanımak, anlamaya bile çalışmayınca,  Kemal Eylül’ün burnunun dibine kadar girdi tabi. Kibarca tehdit etti, olmadı Kader’i kaçırdı, adam yürüyen kötülük makinesi mübarek. Nerden çıkacağı, kime ne yapacağı belli değil..Gerçi bölümün sonunda gözlerini belertip baktığı kimdi çok merak ettim. Kesin tanıdığı birine baktı o sahnede. Ve yine nereye kayboldu bu adam..Gerçekten öldü mü? Kader’in annesi Kemal’i öldürdüyse, ikisinin nasıl bir tanışıklığı var..Kader, yoksa Kemal’in kızı mı..Olur mu olur. Kafamda deli sorular..Kemal’in akıbeti yeni bölümde belli olacak ama bakın buraya yazıyorum. Kemal, hikâyenin asıl kahramanı. Kemal’in ölümü, dizinin eksenini değiştirir ve temel yapısı sarsılır, benden söylemesi..

Dip Not : Kemal karakterindeki Cansu Fırıncı, daha önceki rollerinin aksine çok uç bir karakteri oynama cesareti ve başarısı gösterdiği için, dizinin en çok parlayan yıldızıdır..

Şüphesiz, sınıf çatışmasının en yoğun yaşandığı dizimizin, zengin çocuklarının tavırları fena sinir bozucu. Hele de Serkan gibi, zengin ailenin şımarmamış oğlu iyilik peşinde koşarken, kardeşi Defne’nin yaşına başına bakmadan çevirdiği entrikalar beni benden aldı canlarım. İki kardeşin tamamen zıt karakterde olması güzel olmuş, ama abartılı..Sen o kadar zengin olacaksın, çok iyi eğitim ve terbiye alacaksın, sonra önüne geleni aşağılayacaksın. Böyle insanlar var mı bilmiyorum gerçekten, varsa da ben tanımayayım zaten..Serkan zaten muhtemelen evlatlık falan olsa gerek. Zira o anneden, o babadan nasıl böyle bir çocuk olmuş hayret. Gençler arasında en öne çıkan Songül dedik, evet karakter hayli iddialı , zaten yetimhane grubunun içinde en çok öne çıkan da o..Bir bakıma, geriye kalan tüm genç karakterlerin oyunculuk eksiğini tek başına tamamlamaya çalışıyor. Ben bir de Meral karakterindeki Aleyna Solaker’in performansını seviyorum. Hele hele bu haftaki bölüme damgasını vuran yarışma sahnesi çok keyifliydi. Meral’in o sinir bozucu tavrının altında, şahane bir ses varmış ta haberimiz yokmuş. Şarkı seçiminin cuk diye oturması da üzerine kapak oldu adeta. Yalnızlık Senfonisi gibi hayli iddialı bir şarkıyı, kendi yorumunu da ekleyerek, çok keyifli hale getiren Meral, yarışmadaki rakibi Defne’yi tepetaklak edip bizden de kocaman alkışlar aldı..

Dip Not : Kader kızımın annesi de ayrı hikâye. Kader’in ailesi hiç onun hayal ettiği gibi değil bence…

Gelelim Toprak kardeşime..Bu hafta Toprağın musluk ile imtihanı vardı. Feride’ye yaklaşma çabasını hoş görüyoruz elbette. Tamamda kardeşim,musluk tamir etmek her babayiğide nasip olmaz ki..Her şeyden önce vanayı kapataydın iyiydi mesela. Bunu hayatında hiç musluk ile uğraşmamış insan bile bilir. Ama yine de Toprak, on numara beş yıldız. Özgür Çevik ve onun o şahane doğallığı da eklenince, izlemelere doyulmuyor..Musluk tamir ederken, yoğunlaşma gerektiğini de Toprak kardeşim sayesinde öğrenmiş olduk. Ayrıca o motora çok yakışıyorsun Toprak ama Feride için aynını söyleyemeyeceğim..Şıkır şıkır ütülü kıyafetleri ve fönlü saçlarıyla Feride o motor için fazla şık..

Dip Not : Cemre’nin mezarlık sahnesi on numara beş yıldız bir performanstı..

Peki, o zaman…

Şimdi bir de şu açıdan bakalım..

Taciz ve aile içi ensest bu ülkenin en dramatik ve acilen çözülmesi gereken sorunlarından biri. Ve Kemal gibilere kızmamız, küfürler beddualar etmemiz bu sorunun çözümü değil ne yazık ki..Pek çok kadın bu ülkede taciz ve tecavüz ile karşı karşıya. Kimi zaman gencecik kızlar, üvey babasını bırakın, kendi öz babasının, kardeşinin tacizi ile tanışıyor küçücük yaşta..Kadınlarımız, özellikle belli bir kesim, çaresiz..Mesude’ye kızabiliriz, neden böyle bir adama mecbursun, dur ayaklarının üstünde diyebiliriz..Ama bu o kadar kolay değil gerçekten. Lafla peynir gemisi yürümüyor işte..Mesude gibi çaresiz çok kadın var..Ve öyle bir noktaya geldik ki ülke olarak, kadınlarımız artık kendini sevecek, âşık olacak, romantizm yaşatacak erkekten önce, kendini dövmeyecek, öldürmeyecek bir erkek arıyorlar. Toplumun kanayan en büyük yaralarından biri aile içi şiddet, aile içi taciz. Hayatın en acımasız olduğu noktada, dışarıdan izleyenler sadece acımakla kalınca, sorunlar da acınacak haldeler ne yazık ki..Mesude gibiler, Kemal gibilere muhtaç. Çünkü bizim kadınımız koruyacak bir sistemimiz yok. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya kalkınca, üç çocuklu dul kadın yaftasını yiyecek bu kadınlar. Nüfus cüzdanından Dul kelimesini kaldırmakla çözülmüyor bu sorun, insanların kafasındaki önyargıları değiştirmeden bu ülkede Mesude gibi kadınlar, Kemal gibi erkeklere muhtaç olacaklar, katlanacaklar, ağlayacaklar, çocuklarını elleriyle götürüp yurtlara terk edecekler, hatta belki de ölecekler..

Ve eminim ki çok fazla var Kemal gibilerinden. Erkek olmanın adam olmakla aynı değerde olduğunu zanneden, ağzı başka konuşan, yüreğinin kötülüğünü gözlerine yansıtıp, ağzından salyalar akıtarak tertemiz kadınların kızlarının bedenlerini gözleriyle yiyip bitiren, erkek olma vasfı dolayısıyla her hakkı kendinde gören, bakan, dokunan, taciz eden, tecavüze kalkışan, döven, söven, bıçaklayan ve böylelikle erkek olduğunu zanneden bir takım şeref yoksunu insan müsvettesi..Bugün ekranlarda Kemal karakteri ile karşımıza çıkan bu tipler, inanın gerçekte Kemal’den çok daha fazlasını yapmaktalar..

Peki ya Eylül gibiler..Susmak zorunda olmayıp susanlar..Hayatın her zorluğunu yaşayıp bir de üstüne bu aşağılamayı yaşayanlar. Sadece kendisinden daha güçlü diye, bu eziyete katlananlar..Susuyorlar zira bu ülkede sırtın sağlam değilse, hele de kadınsan, sen hep suçlusun..Dizide bunu çok güzel işlediler..Gariban olmanın aslında günah keçisi olmakla eşdeğer olduğunu çok güzel anlattılar..Eylül’ün tacizle başlayan, annesinin bu gerçeği bile bile, çaresizlikten ve mecburiyetten Kemal’i tercih edip onu yurda bırakması ile sonlanan dramı, aslında kocaman bir başka dramın da başlangıcı oldu..

Anne ve babasız olmanın, küçücük yaşlarında, o minicik yürekleri ile kendisi gibi kimsesizlere destek olmanın ne demek olduğunu anladık biz Kırgın Çiçekler sayesinde..Tam olarak anladık mı bilinmez yaşamayınca..Kader sayesinde sokak sokak dolaşıp ailesini aramak, yoldan geçenlere “siz benim annem misiniz” diye sormak, annesinin arama ihtimaline karşın tüm vaktini bir telefonun başında geçirmek ne acı bunu öğrendik..Cemre sayesinde bir gecede kimsesiz kalıvermek, o küçümsediği hayatın bir parçası oluvermek, anne ve babasının mezarlarının arasında hayata tutunmaya çalışmanın ızdırabını hissettik. Eylül sayesinde, öz annesi tarafından terk edilmek, ağabey dediği adamın tacizine uğramak, susarken ağlamak kâbusumuz oldu..Ve aslında tüm bunların ancak yaşanınca anlaşılacağını düşünüp, yaşamamak için dualar ettik..

Bu hayatta kimileri Songül gibi, bu yalnızlığı öfke ve hırçınlıkla kapatmaya çalışır, kimileri Kader gibi ezilmeyi kabullenip hayaller ile..Kimileri de Eylül gibi ne susarak, ne kabullenerek, ne yapacağını bilmeden sürüklenerek..

Ben ne söylesem, bu dramı anlatmaya kelimeler de yetmez, yürekler de..

Son söz : Dili, dini, ırkı ve rengi ne olursa olsun, hiç kimse ne evlatsız kalsın, ne anasız babasız..Ve erkekler..Önce adam olmayı denesinler, erkeklik doğuştan zaten…

Tüm Kırgın Çiçekler ekibine, yazanına, oynayanına, set ekibinden yönetmenine tüm emek harcayanlara, böyle hassas bir konuda farkındalık yaratma çabaları için kocaman teşekkürler..


Siyah İnci’den sevgiyle…


Twitter : @_BlackPearI_

19 Temmuz 2015 Pazar

Yeni Yaz dizileri hakkında birkaç kelam..

Uzuuunnnnn bir aradan sonra tekrar merhaba canlarım,

Ne yalan söyleyeyim, yazmayı özlemişim..Sizleri de..

Bu sene yaz dizilerini takip etmiyorum çünkü kış sezonunda o kadar çok dizi takip ettim ki, hem çok yoruldum hem de sıkıldım. Dolayısıyla yaz sezonunu biraz kendime ayırmaya karar verdim. Yani kısaca bir iki dizi seçtim kendime, onun dışındakileri takip etmiyorum.  Ama sizler için yeni yaz dizilerinin birer ikişer bölümlerini izleyip yorumlayayım diye düşündüm. En azından henüz izlemedikleriniz var ise, fikriniz olsun…Bakalım bu yaz sezonunun dizilerinde neler var neler yok..

Takip ettiğim ve favorim olan dizilerden başlayarak küçük bir sıralama ile buyurun bakalım yaz dizilerine..

                Güneşin Kızları…

                Kesinlikle favorim. Yazın bana dizi izletmeyi başarmış bir yapım. Hiç soluksuz izleyeceğiniz, hem keyifli hem gizemli. Üstelik başrolde Emre Kınay gibi bir usta var ki, çok özlemişim onu izlemeyi. Fazla olmadı, en son Ulan İstanbul’da izlemiştik ama burada bambaşka..Ona partner olarak Evrim Alasya eşlik ediyor, haliyle şahane ikili olmuşlar. Gençler arasında benim en çok dikkatimi çeken Tolga Sarıtaş oldu. Çok yakışıklı ve çekici gencimizin oyunculuk performansı gerçekten göz dolduruyor. Kızlardan ise Burcu Özberk ile Hande Erçel arasında kaldım adeta. İkisi de çok başarılı..Son bölümlerde Teoman Kumbaracıbaşı da eklendi diziye. Hikâyesi çok değişik ve gizemli. Üstelik bu gizem giderek artıyor. Dolayısıyla Güneşin Kızları, bu yaz sezonunu başarıyla kapatır da yeni sezona da kalır…

                Tatlı Küçük Yalancılar..
                Ben gizem sevdiğimden galiba, ikinci favorim Tatlı Küçük Yalancılar. Kadronun da etkisi oldu ne yalan söyleyeyim. Ama hikâye gerçekten çok cazip. İlk bölümden benim dikkatimi çekti ve listenin ikinci sırasını aldı. Bir kere Şükrü Özyıldız var. Her ne kadar yine aynı tarz şehirli,eğitimli kibar görünümlü beyefendi rolünde olsa da, Şükrü Özyıldız her durumda izlenir zira ışığı çok farklı. Olgun Toker ise ikinci bomba. Hani Karadayı’nın Melih’i, Şeref Meselesi’nin Seyhan’ı..Şeref Meselesinde ona pek doyamamıştık, dolayısıyla burada da aşağı yukarı aynı tarz bir karakterde olması güzel oldu. Dizinin hemen hemen her karakterinde bir sır, bir gizem söz konusu. Hal böyle olunca çekimi de artıyor. Beni en çok ters köşe yapan  Deniz Şen Hamzaoğlu oldu. Karadayı dizisinin Bülent’i burada komiser rolüyle harika oynamış. Başta tanıyamadım bile o derece..Gelelim kadın karakterlere. Bensu Soral var ama zerrece ilerleme yok oyunculuğunda kimse kusura bakmasın. Ben Büşra Develi performansını çok beğendim. Hem oynadığı karakterin çok iddialı ve farklı olması, hem görünümü, hem oyunculuğu ile göz kamaştırdı ilk bölümde..5 üniversite öğrencisi genç kızın, bir arkadaşlarının ortadan kaybolması ve bir yıl sonra cesedinin bulunmasıyla içine düştükleri macerayı anlatan dizi, öyle çerez niyetine izlenecek dizilerden değil. Gerilim var, gizem var..Ömrü ne kadar olur bilmem ama izlemesi keyifli..

                Kiralık Aşk…
                Listenin üç numarası. Eğlenceli yaz dizilerinin en iyisi bana göre…Kadro ve hikâye çok komik..Elçin Sangu nihayet komedi oynamış. Oh be dedim görünce. Sürekli dram, sürekli suratsız ve mutsuz karakterlerden sonra Defne karakterine bayıldım ben..Barış Arduç ve Salih Bademci de komedi de güzel olmuşlar. Ama dizinin bence en şahanesi Nergis Kumbasar. Neriman karakterinde onu mutlaka izlemelisiniz. Levent Ülgen, yine üçkağıtcı, oyunbaz bir karakterde..Genel olarak hikâye de çok güzel. Biraz klasik olduğunu kabul etmeliyiz ve fakat hikâye ne olursa olsun, onu izleten oyuncudur . Kiralık aşk yazın en iyilerinden benden söylemesi..

                Kırgın Çiçekler..
                Alın size iddialı bir dizi daha…Sosyal bir yaraya fena halde parmak basıyor. Yetiştirme yurdunda kalan kızların dramını ortaya döken dizide yok yok..Üvey baba tacizi, varlıktan yokluğa düşen kızlar, cinayet, dram bolca gözyaşı..Böyle yazınca sıradan bir dram gibi görünse de, içinde güzel olaylar da var. Öncelikle dizinin yıldızı kötü üvey baba Cansu Fırıncı performansından söz etmek gerekir. Bakışıyla, tavrıyla cidden tam bir kötü..Kötü üvey baba Kemal karakterinde karşımıza çıkan Cansu Fırıncı ikinci bölümde kızlar tarafından öldürüldüyse de, karakterin hikâyedeki baskınlığı sebebiyle her an bir sürpriz yapabilir. Onun dışında İpek Karapınar, iyi kalpli yurt müdür yardımcısı rolünde. Ve fakat daha önce oynadığı şehirli okumuş kadın kabuğundan bu defada sıyrılamamış. Partneri Özgür Çevik karşısında biraz olgun kadın imajı çizse de, yaşayacakları inişli çıkışlı aşk bir parça diziye renk katacak gibi görünüyor. Onların dışında dizinin ağır topu, kötü müdire Neriman’ı oynayan Sacide Taşaner. Hep iyi karakterlerde izlediğimiz sevgili usta oyuncu, bu defa cidden kötü ve sinir bozucu..Yurtta kalan kızlara gelince..Ben Gökçe Akyıldız dışında, diğer kızların performanslarını yetersiz buldum. Ama Gökçe Akyıldız gerçekten döktürmüş..Eğer bu tarz dramlardan hoşlanıyorsanız ve cıvıl cıvıl yaz gününde evde oturup ağlamayı tercih ediyorsanız Kırgın Çiçekler tam size göre..

                İnadına Aşk..
                Cıvıl cıvıl hareketli bir dizi..Özellikle başroldeki Açelya  Topaloğlu çok eğlenceli bir hale getiriyor diziyi. Komedi konusunda hayli başarılı..Dizinin diğer oyuncuları için çok aman aman diyemem..Konusu da öyle orijinal falan değil. Birbirine başta sinir olan iki karakterin aşık olmalarıyla alakalı..Tüm çalışanlara asılan patron sevimsizliği de var dizide ne yazık ki.  Ve fakat cidden iyi vakit geçirebilirsiniz…Boş vaktiniz çoksa tabi..

                Aşk Zamanı..
                Çok istekli oturmuştum başına ama beklediğimi bulamadım . Bir kere, gerçekçi değil. Yok öyle zirvedeyken tüm işini bırakan mafya babaları. İnsanlara bu mafya babalarını komik sevimli gösterme furyası devam ediyor ama artık işin tadı iyice kaçtı. Köyceğiz’de çekilen dizinin kahramanlarının daha ilk bölümde gözlerine hemen birer erkek kestirmeleri de sevimsiz olmuş. Yavuz Bingöl’ü sorarsanız, ne mafya babası olabilmiş, ne de komik olabilmiş. Hiç yakıştıramadım rolüne onu. Diğer başrol Deniz Uğur, sözde kasabanın (ki Köyceğiz kasaba değil, ilçe) belediye başkanı rolünde. Yine şehirli, kültürlü bir kadın karakterini oynuyor. Kabadayı Orhan’ın kızlarının hiçbirini  gerçekçi bulmadım, samimi bulmadım. Sanki hala role girememişler. Şehirden küçük mütevazı bir kasabaya yerleşme fikri güzel ve fakat şehirdeki aynı lüksü devam ettirdikten sonra hayatlarında çok büyük bir değişiklik yok açıkçası. Kısacası Aşk Zamanı, bende aceleye getirilmiş ve tam olmamış bir izlenim bıraktı..

                İlişki Durumu Karışık.
                Epey değişik bir hikâyeyle başlayan dizinin, yine sıradanlaşan bir konusu var. Birbirine başta sinir olup hiç anlaşamayan iki karşı cinsin, sonrasında birbirine âşık olması. Bu kavram nedense tüm yaz dizilerinde var..Bir tanesini izlerseniz, neredeyse diğerlerini izlemiş kadar oluyorsunuz. İlişki durumu karışık dizisinde de durum değişmemiş. Zaten Başrolde Ayşegül karakterini oynayan Seren Şirince bire bir Duygu Yetiş kopyası. Tip olarakta, oyunculuk olarakta. İzlerken Duygu Yetiş’i izliyor gibi oldum. Dizinin erkek oyuncuları Berk Oktay ile Pamir Pekin ise gözleri bayram ettiren iki tip elbette. Hele de Pamir Pekin fevkalade bir oyunculuk sunmasa bile izlenir o derece..Onun dışında eğlenceli bir dizi diyebilirim. Çok ta üzerinde konuşacak bir durum yok ne yazık ki..

                Kalbim Ege’de kaldı..
                Hiç sevmedim..Çok kötü bir kopya..Oyuncular çok yapmacık..Sevenlerine izleyenlerine iyi seyirler dilemekten başka bir sözüm yok..

                Yaz’ın öyküsü…
                Konusu güzel ama hepsi o kadar işte..Başrolde Vildan Atasever var ki, yıllardır ekranda olmasına rağmen bir adım bile ilerleme yok oyuncuğunda. Ben bile yaparım o kadarını..Ezberleyip çıkmış yine her zamanki gibi..Çok yapmacık…Diziyi izletecek bir performans var ise, Vildan Atasever’in oynadığı Umut karakterinin eski kocası Merk karakterini oynayan Tansel Öngel..Müthiş müthiş müthiş oyunculuk gerçekten çok beğendim..Dizinin oyuncu kadrosu çok iyi olmasına rağmen, beni çok içine almadı hikâyesi..Ece Çeşmioğlu dizinin ismini veren Yaz karakterini oynamış. Güzel de oynamış. Uzun ömürlü olur mu bilmiyorum ama bana çok umut vermedi açıkçası

                Adı Mutluluk…
                Kaan Yıldırım ve Ezgi Eyüboğlu çiftinin popülerliğini kullanan dizi, bana sorarsanız çok sıradan bir gençlik dizisi. Öyle aman aman bir konusu yok. Karışık aşk ilişkileri, kavgalar, gürültüler falan filan..Tam yaz dizisi işte. Zaten Kaan Yıldırım, Ulan İstanbul’dan fırlayıp gelmiş gibi..Dolayısıyla beni çok fazla içine almadı. Sevenlerine saygımız sonsuz, ama benim tercihim değil ne yazık ki..

                Çilek Kokusu…
                Kiraz Mevsimi dizisinin hemen hemen aynısı diyebilirim. Ufak tefek farklar olsa da, hiç lezzet alamadım. Eğer Kiraz Mevsimi takipçisi iseniz, size hiç ilginç gelmeyecektir. Yakışıklı bir adam, sakar ve şımarık bir kız, karşılaşmalar, kavgalar, âşık olmalar..Kısaca öylesine vakit geçirmek istiyorsanız izlersiniz.

                Bu kadar dizi arasında bana sorarsanız, Güneş’in kızları, Kırgın Çiçekler, Kiralık aşk dışında yaz sezonun atlatacak dizi sayısı az. Haydi devam ettiler diyelim, yeni sezonda sağlam diziler ve bu sezondan kalan izleyicisi belirlenmiş diziler ekrana dönünce, işleri gerçekten zor..Ben bu yaz sezonunda üçü dışında başka dizi takip etmeyeceğim. Ama olur da ekranda rastlarsam, Twitter’den yorumlarıma devam edeceğim..Takipte kalın, mutlu kalın diyerek yaz dizileri yazımıza bir son verelim..

                Siyah İnci’den sevgiyle..

                www.twitter.com/@_BlackPearI_



27 Nisan 2015 Pazartesi

Aşkın her tanımı, her hali Karagül aşklarında..

                Dizilerin şahı Karagül, anlattığı her konuyu, detaylarıyla, hikâyeleriyle yüreğimize işlemekte en önde gidiyor..Ne konuları sıradan, ne karakterlerin hikâyeleri..Daha doğrusu, her karakter aslında hayatın içinde, ama öyle güzel yazıyorlar ve oyuncular öyle güzel anlatıyorlar ki yazılanı, her karakter kendisi hakkında ayrı bir yazı yazılacak kadar hikâye biriktirdi..
                Daha öncesinde Karagül annelerini, kadınlarını, erkeklerini ve gençlerini analiz etmiştik dilimiz döndüğünce. Karagül hikâyelerinin içinde insana dair çok önemli bir olgu daha var ki, tabii ki de aşk bunun adı..Bu yazımızda da Karagül’ün aşk defterini aralıyoruz, bakalım içinde ne hikâyeler varmış..
               
Aşk, aslında kocaman bir pişmanlıktır...

Sibel-Kasım aşkı deyince aklımıza ilk gelen bu cümle olsa gerek..Gençlik hatasının bedelini fazlasıyla ağır ödeyen Sibel, aşkın en kötü yüzlerinden birini de görmüş elbette. Kasım’ın aşkı ile kötülüğü arasında kendine yol aramış ama bulamamış, aşkının en güzel parçası evladına, yıllar sonra anne olarak sarılması da, bu aşkın en zor tarafı..Şimdilerde Kasım onu azat ettiğini söylese bile, Sibel’in yıllar boyu çektiği acının bedelini kim ödeyecek..Kasım, Sibel’i fazla sevmemiş, Sibel’e âşık bile olmamış bence..O bir gençlik ateşi imiş sadece Kasım için. Dolayısıyla aşk arkasından nasıl bir pişmanlık getirir, Sibel bunu en gerçekçi şekliyle yaşamış..Ve şimdi Özlem’i aynı pişmanlığa düşmekten kurtarmak istiyor. Kasım, Sibel’e yaptıklarının vicdan azabını çekmeye başladı. Zira şimdi Sibel’i anladı. Her ne kadar çok geç kalınmış bir pişmanlık olsa da, bu pişmanlık Kasım’ın yüreğini yumuşatmaya yeter artar..Ayşe, ikisinin o pişmanlık dolu aşklarının tek meyvesi. Ama bunu ne Kasım biliyor, ne bir başkası..Sibel, canı pahasına evladını koruma derdinde, ne Kasım umurunda ne Kendal, ne bir başkası. Çünkü onun aşkı boyut değiştirmiş, tüm hayatı ve aşkı iki evladı olmuş. Belki aşkın en güvenilir yanı da budur..


Aşk, umut ile nankörlük arasında koşan deli bir attır..

Kasım, yeni yeni öğreniyor aşkı..Özlem ise çoktan geçmiş aşk için çabalamaktan. Özlem ile Kasım arasında filizlenen aşk, bir taraf için umudu simgelerken, diğer taraf için nankörlükten başka bir şey değil. Bu noktada, Kasım, geçmişte Sibel’in durumu neyse, aynını yaşıyor..Deli gibi âşık olduğu Özlem, ne yazık ki, o kadar da âşık değil kendisine. Kasım bunu yakın zamanda anlayacak. Özlem’in aşkı, aslında hayatı kötülüklerle dolu olan Kasım’ın iyi olma çabası..Belki de bu yüzden bu kadar tutuldu bu aşka..Kalbinde biraz iyilik olsun istiyor, güzellik olsun istiyor Kasım. Ama Özlem, her an nankörlük edebilir bu aşka. Zira Özlem’in aşk deyince anladığı, kendini garantiye almaktan başka bir şey değil..


Çünkü aşk, çoğu zaman çaresizlikten doğar..Ve çaresizlikten biter..

Özlem’in kendini garantiye alma çabası dedik aşk için..Kasım, Kendal kadar varlıklı ve güçlü olsaydı, Özlem hiç düşünmeden Kasım ile alır başını giderdi. Kendal-Özlem ilişkisinde aşk yok bana göre..Onlarınki daha çok karşılıklı alışveriş. Kendal Özlem’i sevmiş midir, sanmıyorum. Özlem, hiç sevmemiştir zaten. Zira Özlem’in Kendal ile evliliği çaresizlikten başka bir şey değil. Özlem, kimi zaman sivri diliyle, acımasız haliyle sinirimize dokunsa bile, yaşadığı tüm olaylar birleşince, aslında çok yaralı bir yürek çıkıyor ortaya. Onun zaten kimseyi sevmeye, âşık olmaya vakti olmamış ki. Fakir bir ailenin yokluk yaşayan güzel kızı iken , Kendal gibi güçlü bir adamın adeta para ile satın alınan karısı olma sürecini yaşamış sadece..Kendal’ın evinde yokluk görmeden yaşadığı için katlanmış her şeye. Evladını kaybedişi ile başlayan Kendal’a olan nefreti, gün geçtikçe artarak devam etti..Tüm bu nefret ona ağır gelmiş olacak ki, gözünün önünde en yakınında olan Kasım’a sığındı..Kendal’a âşık olmamış, Kasım’a âşık oldu ama içinde bulunduğu sosyal konum, bu aşka izin vermedi elbette. Yine çaresizlik kaldı Özlem’in payına düşen..Kasım ise gerçekten ona âşık oldu..Özlem’i çok seviyor, onun için her şeye razı, bu belki Kasım’ın geçmişte Sibel’e yapamadıklarını yapıp, kendini temize çıkarma yoludur..Ama her durumda Kasım ile Özlem aşkı, birbirlerine çok uygun olsalar bile, bulundukları konum itibariyle çıkmaza girmiş durumda..


Aşk, Uçurumun kenarındaki incecik dala tutunmaktır..

         Ada ile Serdar, hikâyenin genç âşıklarından. Ada’nın Halfeti’de kalma, oraya alışma ve tutunma sebebi de diyebiliriz. Geldiği günden beri yaşadığı yere uyum sağlayamayan çok güzel ve hafiften uçuk kızımız Ada, Serdar ile uslandı adeta. Serdar’ın onun üzerindeki etkisi büyük. Bu yüzden yeni bir hayata uyum sağlamasında çok yardımı oldu. Serdar ile yaşadığı aşk, Ada’yı ilk günlere nazaran fazlasıyla olgunlaştırdı. Serdar ise, amaçsızca oraya buraya savrulmakta iken, Ada sayesinde yerleşik bir hayata geçmeyi başardı. Her ne kadar, boylu poslu ve yakışıklı olmasına rağmen, ideal bir damat adayı olmasa da, yaşadıkları şartlarda Ada için en iyisi de o. Sakin yapılı, fedakâr Serdar, Ada ile yaşadıkları pek çok üzücü olaya rağmen, aşkından vazgeçmedi..Kendisinden beklenmeyecek derecede sadık bir âşık Serdar. Ancak Ada ve Serdar aşkında, tuzu eksik bir yemek gibi, lezzetsiz bir durum söz konusu. Hani bazı aşklar vardır, ekrandan gümbür gümbür hissedilen. Ada ile Serdar aşkı anlatılan hikâyeye ve aşka rağmen çok heyecanlandıran bir aşk değil..
               

                Aşk, tam her şeyin bittiğini sandığın anda başlayandır..

                Elbette ki Maya..Ah Maya ne kadar üzüldü bu hikâyede. Hiç bilmeden Serdar’a âşık oldu. Serdar’ın, kendi kardeşi ile sevgili olduğunu bile bilmeden üstelik. Kötü tesadüf mü demeli, küçük yerde alternatifler az mı demeli bilmiyorum. Ama aşkın en zor hallerini yaşadı Maya. Serdar’a olan aşkını, kardeşine olan sevgisiyle içine gömmeye çalıştı ama bu sadece acısını artırdı..Serdar ise, o kimseyi üzmeyen, kırmayan tavrıyla hem bunu Ada’ya belli etmemeye, hem de Maya’yı üzmeden onu bu aşktan vazgeçirmeye çalıştı. Maya’nın bir sözü vardı hatırlarsanız. Pek çok kişiyi seveceğim belki hayatta ama o ilk aşk olarak hep kalacak..Maya, Serdar’ı unutmadı aslında, içine gömdü sadece. Ada’nın tam zıttı bir karakter olan Maya, bu aşk tesadüfünün acısını olgun ve kendine yakışacak şekilde atlatmaya çalıştı. Şimdilerde yepyeni bir aşka yelken açan Maya, Serdar aşkını atlattı mı bilinmez ama en azından eskisi kadar üzülmüyor bunu biliyoruz..


                Aşk, hiç ummadık anda sürprizler yapar..

                Maya’nın kırık kalbini Emre, onarabilir mi..En azından yüzünü güldürebiliyor ki, bu en güzel özelliğidir bir erkeğin. Emre, deli dolu, eğlenceli, hareketli haliyle, Maya’nın o sakin, durağan, olgun ve yaşından büyük hallerine tamamen zıt olsa da, zıt kutuplar birbirini çeker ilkesiyle olsa gerek, Maya’nın hayatına bir güneş gibi doğdu adeta..Tamam, çok parlak bir güneş değil belki ama Maya için gerçekten yaralarına ilaç gibi olduğu kesin. Serdar’ın büyülü etkisinden ve aşkından uzaklaşan Maya’nın bu güzel sürprizden çok şikâyetçi olduğunu sanmıyoruz. Tam aksine, hayatından oldukça memnun görünen Maya, Emre ile henüz yolun çok başında..Emre’nin ona karşı ilgisi çok açık. Bu derin bir aşk mı derseniz, hayır derim. Henüz tam adını koyamadığımız bir kıpırtı oluşmuş durumda. İlerleyen bölümlerde Maya ile Emre ilişkisinin geleceği nokta, hepimizin merakının odak noktasında..

               
Aşk, yalanlarla yıkılan, elinden tutanla ayağa kalkan ve her kötülükle savaşandır..

                Ebru için en güzel aşk tanımı bu olsa gerek. Aşk çemberinin içine en çok düşen karakterlerden biri neticede. Gerçi Ebru, o kendine has güçlü tavrıyla, öyle kolay kolay aşka teslim olacak biri gibi görünmese de, hayatın ne getireceği belli olmaz değil mi..Ebru ile Murat şüphesiz ki büyük aşk yaşamışlar, hoş Murat’ın Ebru ile bir hayat kurmak için, onu evladından ayırması aşkın neresine sığar ayrı konu..Ama Ebru, Murat’ı çok sevmiş bu besbelli. Bu yüzden Murat’ın yalanları ile karşılaşmak onu çok yaraladı ya zaten. Aşk, kolay kolay hazmedemez zira yalanı. Ebru, Murat’a olan aşkı ile adeta bilinmeze yürümüş, o kendi kurdukları dünyanın içinde çok mutlu yaşarken, aslında Murat’ın bambaşka bir hayatı olduğunu bilmeden..Gün gelip her şey ortaya çıkıverince, tüm yalanların ortasında, aşkını öfkesine kurban etti Ebru. Haklı mıydı derseniz, elbette. Murat ile olan aşkının bedeli, tüm yaşantısının alt üst olup, bir avluda onu istemeyenlerle savaşması oldu. Savaşırken yanındaki en büyük desteği Fırat idi elbette. Ebru ile Fırat aşkı aslında pek kabullenilmez idi, çok ta zordu, zaten Ebru’da bunu çok zor kabullendi. Onun Fırat’a olan hisleri, aşk mıydı, dostluk muydu tam anlamak mümkün olmadan Fırat öldü zaten. Şimdilerde ise muhtemelen Kenan ile aralarında bir yakınlık başlamasını bekliyoruz. Ebru’nun Kendal ile olan savaşında, güçlü bir destek olacak Kenan. Ve bir o kadar güçlü bir aşk hikâyesi de gelir diye umut ediyorum..


                Aşk, taze bir bahar dalıdır solmuş her gönülde..

                Bana sorsanız, hikâyenin en güzel aşkı Oğuz ile Narin’in aşkı derim. Zira en fazla sınanan aşkı onlarınki. Her ikisinin de, içlerinde büyüyen aşk fazlasıyla gerçekçi yansıyor ekrandan, üstelik en zor aşklardan biri onlarınki. Üstelik her ikisinin evladı da bu aşka karşı. Kim aşkı ile evladı arasında kalmak ister ki..Narin, fazlasıyla güzel bir kadın, kaderi tam tersi olsa da..Ona hem kızıyor, hem üzülüyoruz, ama geldiğimiz noktada Narin’in ilk zamanlara göre fazlasıyla yumuşadığını, olaylara daha mantıklı yaklaştığını görüyoruz. Bunun en büyük sebebi Oğuz ve ona duyduğu aşk. Narin, onu hayata bağlayan tek unsurun Baran olmadığını anladı zamanla, Oğuz ile yakınlaşması çok uzun sürdü. Çünkü bunu içine sindiremedi Narin, yaşı çok genç olsa da, bu aşkı yaşamaya hakkı olsa da, Baran’ı kaybetme korkusu onu hep durdurdu. Oğuz ise öyle hayatta elimizi sallasak çarpacak erkeklerden değil. Çok nadir bulunacak bir aşkın ve sadakatin sahibi. İlk günden beri âşık olduğu Narin için o da çok bedel ödemiş, her şeyden önce kızı ile arasındaki sorunların temelinde de bu var. Çok fazla cephede çarpışıyor ikisi de. Ne vazgeçebiliyorlar birbirlerinden, ne kavuşabiliyorlar. Hoş, Narin’in Oğuz’u başka bir kadınla görünce gidip yüzüğünü geri istemesi, tekrar onu parmağına takması hepimizi memnun etse de, Narin ile Oğuz kavuşması için daha çok bekleriz gibi geliyor..


                Aşk, zordur zaten, bir de zor olanı seversen..

                Melek o avlunun neredeyse yüzü hiç gülmeyen, gülemeyen genç kızı. Herkesin hayatının, kavgasının ortasında sıkışıp kalan Melek, önce nişanlısını kaybetti, sonra hiç olmayacak birine gönlünü verdi. Özlem’in abisi Sabri’yi seçti..Sabri, Meleğin tam tersine öfkeli, asi ve suçlu..Yapı olarak sert bir mizaca sahip olsa da, Sabri’nin Meleğe olan aşkı, aynen Narin’in yumuşaması gibi, onu da yumuşattı. Melek konusunda çok hassas..Onu hiç üzmek istemiyor ama hayatın onu getirdiği yer, bu amacına çok hizmet etmiyor. Melek ise fazlasıyla içine kapanık, duygusal bir genç kız. Sabri’ye âşık oldu, çünkü onun kalbini gördü Melek. Aslında içinde merhamet taşıdığını hissetti. Bu bir Stockholm Sendromu olabilir mi. Bence hayır, Melek ve Sabri her ne kadar imkânsız bir aşkın içinde olsalar da, bu aşkın getireceği her yükü taşımaya hazırlar. Melek, o konağın içinde, o kalabalığın içinde, başkalarının sorunlarına üzülmekten, kendi hayatını yaşamaya vakit bulamamış ve şimdi Sabri gibi bir adamın hayatının tam merkezine oturmak, onun için kolay vazgeçilemeyecek bir unsur. Kim sevilmeyi istemez ki. Melek, Sabri’ye her ne kadar öfkeli olsa bile, aşk mutlaka galip gelecek diyorum ben…


                Aşk, bir şarkıdır kulaklarda, ışıltıdır bakışlarda ve kalplerde tatlı bir çırpınmaca..

                Sanırım kimden söz ettiğimiz çok acık..Tabiî ki de Baran ve Ayşe..Aşkın en güzel, en saf, en temiz hali onlarınki..Üstelik o kadar zorluktan, acıdan, gözyaşından geçtiler ki..Ama bu aşklarını daha da pekiştirdi..Baran ile Ayşe bizlere lise aşklarımızı hatırlatıyorlar, öylesine temiz seviyorlar ki imrenmemek elde değil. Kalmadı böyle aşklar şimdilerde, belki Baran ile Ayşe’yi bu kadar benimsememiz bu yüzden. Aşkları çok sınandı ama onlar her sınanışta biraz daha bağlandılar. Kimi zaman kavga, kimi zaman kıskançlıklar, kimi zaman gözyaşları arasında, onlar büyüdükçe aşkları da büyüyor. Aşkları büyüdükçe, onlar daha bir anlıyor birbirinin kıymetini. Ve aslında Baran ile Ayşe anlatıyor hepimize, aşkın gücünü. Öyle en ufacık bir zorlukta bırakmamak gerek sevdiğinin peşini. Baran deli dolu, delikanlı..Sevdi mi sonuna kadar sevenlerden, hayatın yükünü çok küçük yaşta aldı sırtına..Ne de olsa o Küçük Kendal..Ama Ayşe elini tuttuğu an, akan sular duruyor, dünya tersine dönüyor sanki. Baran ile Ayşe, daha bu yaşlarında birbirine hem sevgili, hem arkadaş, hem kardeş, hem yoldaş..Aşk dediğimiz zaten tam da bu değil midir zaten..

               
                İşte böyle canlarım. Karagül deyince içinden ne hikâyeler çıkıyor, bazen biz bile şaşırıyoruz. Aşkın her halini Karagül karakterlerinde görmek mümkün..Adeta aşkı parçalamışlar, bin bir özelliğini dağıtmışlar her bir çiftimize..Acısıyla, gözyaşıyla, kalp çarpıntısıyla, heyecanıyla, şarkısıyla, türküsüyle, kahkahasıyla, ihanetiyle, pişmanlığıyla, cesaretiyle, Aşk dediğin kocaman bir bilmece..Ama kimse aşksız kalmasın öyle ya da böyle..


      Siyah İnci’den sevgiyle..