21 Ocak 2014 Salı

Sezonun bombası Fatih&Harbiye'nin bombası patladı...

Fatih&Harbiye ilk başladığında Sezonun bombalarından biri demiştim. Nitekim ilk bölümlerde, dediğim çıktı. Dizi, gerek oyuncuları, gerek anlattığı hikâyesi ile sevdirdi kendini. Başrolde iki başarılı oyuncu olunca da, iyice cazip hale geldi.

Ve fakat her zamanki rant canavarının kurbanı oldu dizimiz ne yazık ki. Hep aynı, yine aynı. Yahu bir defada farklı olsun. Şöyle gümbür gümbür bir senaryo olsun, hareketli, heyecanlı, seyirciyi gözünü bile kırpmadan ekrana bağlayacak olaylar seyredelim. Ama yok. İllaki uzatacağız, sıkacağız ekran başındakileri, bir süre sonra yazacak konu da bulamayacağız ve dön dolaş aynı şeyleri sunacağız, en sonunda da reytinglerin düştüğünü bildiren çanlar çalmaya başlayacak..

Başka türlü olmaz demesin kimse, alın size Karagül..Dizinin her sahnesi aksiyon.. Duraklama, sıradanlaşma yok..Demek ki oluyormuş, yapan yapıyormuş..

Açıkçası son zamanlarda Fatih Harbiye beni o ilk heyecandan çok uzaklaştırdı. O içimi bayıltan yarı arabesk melodileri eşliğinde, sakız gibi sündürülmüş hikâyeler izlemekten yoruldum..Gereksiz konular, ana konudan uzaklaştırırken hikâyeyi, gereksiz karakterler de üzerine kapak oldu adeta..

Gelelim bu haftaya mesela…

Pelin’in onursuz ve ısrarcı hali fazlasıyla sevimsiz ve itici hal almaya başladı. Yahu başka işin gücün yok mu senin Pelin. Dünyada başka erkek mi kalmadı..Üstelik sen daha önce de kaptırmışsın Macit’i başkasına anladık..Son umut olarak Şinasi’ye kadar gidip hala sinsilik peşindesin ama Şinasi kardeşim sana güzel aşk dersleri verdi. Sanki kendisi çok başarılıymış gibi bu konuda. O değil de, Pelin’in onursuzluğu kadar, Şinasi’nin karaktersizliği de yenilir yutulur değil. Neriman’dan vazgeçemeyip, onu her görüşünde Küçük Emrah bakışlarıyla kendini ve aşkını acındırmaya çalışan Şinasi, aynı zamanda Rüya’ya umut vermekten de çekinmiyor maşallah..Burada hemen yazının başında bahsettiğim gereksiz karakterlerden birinin Rüya olduğunu belirtmek isterim. Ne kadar kötü bir oyunculuk sergiliyor. İnandırıcılıktan, samimiyetten uzak..Şinasi, yaşadığı mahalleden çıkmaya çalışan Neriman’a kızarken, kendi de aynı sınıfı atlamanın derdinde ama farkında değil. Onun bunalımlı halleri, manalı manalı laflar etmesi, boyundan büyük nasihatler ve dersler vermeye kalkması, ikilemleri beni deli ediyor gerçekten.

Sözün özü : Pelin ile Şinasi..Al birini vur ötekine..

Öbür taraftan Şahika ile Cihan noktasında da durum pek iç acıcı değil. Hoş, Şahika zaten Cihan’a göre değil. Üç beş gömlek büyük kızımız oğlumuza hayat tecrübesi açısından. Cihan bunu ne zaman anlayacak Allah bilir. Öbür taraftan Şahika’nın belalısı(adı aklıma gelmedi), aradığı adamın Cihan olduğunu bilse, üstelik bir de burnunun dibinde..Cihan aldı başına belayı, haberi yok. Bu bölüm Şahika’nın giydiği pantolon beni şok etti doğrusu. Diziye katıldığından beri onun mini mini eteklerine öyle alışmışız ki, bir an kendime gelemedim onu pantolon ile görünce. Ama Şahika işi biliyor. Eteğe ne hacet, o her hali ile çekici olmayı beceriyor. Benim tahminim, oltayı en son Neriman’ın dayısına attı. Bakalım kısmetine ne düşecek.

Sözün özü : Cihan bu gidişle Şinasi’lere damat olacak !!

Bu hafta mesela beni en sinir eden olaylardan biri de, Cihan kardeşimin, Şinasi’nin avanslarına sanki kendi parasıymış gibi el koyması oldu. Yahu Şinasi, sen önce evinin kirasını öde, sonra ağalık yap. Yiyip içip geziyorsunuz da, annen evde iki gözü iki çeşme, elinde iğne iplik üç kuruşun peşinde..Cihan karakterine bir ayar verilmesi şart, zira fazlasıyla gözüne batıyor insanın. Hele hele Şinasi ile ikisinin tamamen zıt karakterlerini düşününce, ikisinin yakın dostluğu bir tuhaf oluyor..

Pelinler cephesinde ise ne hikmetse bir Neriman çılgınlığı aldı başını gidiyor. Anne-kız ikisi de yatıyorlar Neriman, kalkıyorlar Neriman. Hay Neriman kadar taş düşsün başınıza diyesim geliyor. Ne Neriman’mış kardeşim yahu. Uğraş uğraş bitmedi, tam tersine Pelin ve Feyza hanım Neriman’ı bitirmeye çalıştıkça, Neriman daha bir çıkıyor tepelerine haberleri yok. O değil de, Neriman’ın sahip olduğu ve hakkı olduğu servetin üzerine de oturmuyorlar mı..İnsan gerçekten zıvanadan çıkıyor.

Sözün özü : Feyza hanım, tam bir akbaba !!

Şirket cephesinde ise bana fenalık getiren diğer nokta, Pelin-Onur-Macit üçlüsünün anlam veremediğim kadar toplantı yapmaları. Sürekli bir toplantı hali mevcut. O toplantıdan bu toplantıya koşuyorlar ama ortada bir şey yok..

Dizinin iyice kısırlaşan konusuna acil çözüm bulma çabaları bizi bu hafta bir de Özgür ile tanıştırdı. Al sana gereksiz bir karakter daha..Sanırım Duygu’nun Onur ile arasındaki bir türlü çözülemeyen aşk problemine çare olsun diye düşünülen Özgür karakteri çok ta lazım olmayan bir karakter diye düşünüyorum.

Dedim ya dön dolaş aynı konular diye. Konu tatsızlaşınca gereksiz eklemeler yapılıyor. Bu haftanınki de eski aşk Defne olayı idi. Defne demişken sıra geldi Neriman ile Macit’e…Dizinin başından beri bir kaçma kovalama, itme-çekme yaşanıyor Macit ile Neriman arasında. Her şeyden önce uzun uzun bakışmalar yerine, iki çift laf etseler belki böyle saçma sapan ve incir çekirdeğini doldurmayan konular, çok önemliymiş gibi sunulmayacak bize. Ama nedense hep aynı. Neriman emin değil, güvensiz, Macit kendini anlatmaktan aciz. Her lafın başına, böyle olursa olmaz şartını ileri sürmekte..Neriman fazlasıyla naz yaptı zaten, onun Macit’e olan aşkını itiraf edememesinden boğulmuştuk, şimdi de çok sıradan kaprisler ve tartışmalar yaşanıyor aralarında. Bu kadar tutkulu başlayan bir aşkın(ilk bölümleri hatırlatmak isterim), böylesine sıradanlaştırılması da üzücü olduğu kadar sıkıcı. Sürekli bir kısır döngü var. Macit kendini anlatmaya çalışıyor, Neriman şüpheleniyor, biri arıyor, öbürü açmıyor, olmadı sahilde buluşup bakışıyorlar. Üstelik her şey pamuk ipliğine bağlı. Biri her an terk edecekmiş gibi, diğeri de sanki bu terk edilişi bekler gibi..

Sözün özü : Güvenmeden olmaz !!

Aslı ile Emre arasındaki her bölüm yaşanan aynı olaylar, Emre’nin önce pişman olup kapıya dayanması, sonra öfkelenip kapıyı tekmelemesi, Şinasi’nin bir Neriman’a bir Rüya’ya dönmesi, Macit’in güven vermeyen tavırları, Neriman’ın nazları, küsmeleri barışmaları, Cihan’ın Şahika’ya sürekli askıntı halleri, Şahika’nın her cümleye alaylı alaylı konuşması, Faiz beyin kör gözleri, Gülter hanımın idare etmeleri, Şinasi’nin bayıltacak kadar arabesk besteleri, beste çalışmaları, Fahriye ve Neriman’ın oturup Macit hakkında konuşmaları, Pelin’in oyunları, bağırmaları, ağlamaklı ses tonu, İnci hanımın donuk ifadeleri, duygusuz ses tonu, mimiksiz yüzü, Macit’e yapılan baskılar, Macit’in tepkileri, Şinasi’nin evindeki para muhabbeti, geçim sıkıntısı… Hepsi ama hepsi her bölüm görebileceğiniz olaylar. Uzun uzadıya, öyle büyük bir gelişme olmadan… Üç beş bölüm kaçırsanız, kaldığınız yerden devam edersiniz o derece.

Sözün özü : Sıkıcı !!

Benim görüşüm, bu şekilde giderse Fatih&Harbiye bu sezonun sonunu getirse de, yeni sezona işi zor… Sadece Kadir Doğulu’nun çok yakışıklı ve çekici oluşu(9 yaşındaki yeğenim bile hastası) ya da Neslihan Atagül’ün güzelliği, her ikisinin de güzel oynuyor olmaları bu işi kurtarır mı? Yorumu size bırakıyorum bu noktada…

Siyah İnci’den sevgiyle…


www.twitter.com/blackpearl42

18 Ocak 2014 Cumartesi

Aşk bize öğretti ki...Merhamet etmez !



Ne kadar kuvvetli…Ne kadar şiddetli…Aşk deyince yerler gökler inliyor…Uğruna ne mutluluklar, ne felaketler yaşanıyor…Her duygu onun içinde, o her daim hazır beklemede..Hangi kalbe gireceğini, kimi seveceğini bilmeden…Ama bir kez girdimi kalbin kapısından, yerle bir ediyor, hüznü, şiddeti, mutluluğu, hasreti, gözyaşını, sarılmayı, beklemeyi, sevmeyi, sevilmeyi, terk etmeyi, vazgeçmeyi, direnmeyi öğretiyor bize..Bir parça da merhameti…Kimi zaman onurundan gururundan ediyor insanı, kimi zaman vazgeçiyor sevgisi yüzünden sevdiğinden…

Biz aşkın ne büyük depremlere yol açtığını öğrendik Ümmü kadın ile Moskof Recep’ten. Aşkın insanın gözünü nasıl kör ettiğini, aşk uğruna her şeyden vazgeçilebildiğini, her rezaletin içine koşulduğunu öğrendik o ikisinden. Aşkları ne aile bıraktı ortada, ne evlat, ne sıcak bir yuva…Aşkları için terk ettiler ailelerini yeni bir aşk yuvası kurma uğruna..Ama iyi ama kötü..Kavga dövüş, zor kötek, aşktı onları birbirine sürükleyen, her şeyi geride bıraktırarak..

Sonra masumiyetini öğrendik aşkın…Narin ile Fırat’tan..O küçücük iki okul öğrencisinin birbirlerine olan gizli saklı sevdalarından…

Ve aşkın en kıskanç, en tutkulu, en saplantılı halini öğrendik Babür ile…Öylesine bir tutku idi ki Narin’e olan aşkı, yeri geldi kardeşinin kafasına silahı dayadı. Babür iken öyle kötüydü ki, Narin’e layık olabilmek için Sermet’e dönüştü..Ve biz aşkın en saplantılı halini öğrendik Sermet sayesinde…Aşkın en merhametsiz yanını gördük, en bencil haline tanık olduk..Belki de hiç sahip olamayacağı Narin için, kendi kardeşini tehditlerle Narin’den ayıran Sermet’i gördük…Öğrendik ki aşk, saplantıya dönüşünce merhametini yitirirmiş..

Aşk bize masumiyetten sonra hasreti öğretti Narin ile Fırat ile…Ne hasretler, nasıl büyük özlemler, ne acı hayal kırıklıkları..Hepsi ama hepsini yaşadı Narin…Ortadan kaybolan aşkına üzülmek ile aslında ailesiz tek başına ortada kalmanın çaresizliğini yaşadı ayaklarının üzerinde durana kadar..Ve günün birinde hayatının en büyük aşkı ile hiç beklemediği anda karşılaşana kadar..

Yani Aşk,bize tesadüfleri öğretti…Narin, hiç beklemediği anda, aşkını buldu, ama bir başkasının kolunda…Öylesine bir garip durumda…Bir yanda hayatının aşkı, diğer yanda hayatının en büyük şansı…Deniz..ve aşkı Deniz’in kız kardeşinin kollarında…Ve şaşkındı Narin bu defa..

Aşk, arada kalmayı öğretti…Saklamayı, saklanmayı, bir günah gibi gizli tutmayı..Ama aşktı bu, ilk kuralıydı ortaya çıkmak…Narin kaçtıkça Fırat kovaladı, Fırat sustukça Narin döktü içini…Ama Fırat, başkasına aitti..O başkası da vazgeçmeye niyetli değildi..

Irmak girdi hayatımıza…Ve aşk bize ne kadar onursuz olabileceğimizi gösterdi onunla..Bir taraftan da vazgeçmemeyi öğretti aşk bize..Zira Irmak, Fırat uğruna yaptığı tüm kötülüklere aşkı bahane etti…Aşk kötülüğe bahane miydi bilinmez, ama kaybetme korkusu işin içine girdi mi, nasıl kazanırsan kazan, aşk için fark etmez ! Çünkü aşk, merhamet etmez !

Oyun oynamayı öğretti aşk bize Irmak sayesinde..Her türlü hileyi, oyunu oynadık gözümüzü kapatıp, aşk uğruna..Fırat’ı kazanmak ise amaç, her yol mubahtı Irmak için. Her defasında ayağına dolansa da yaptıkları, o hiç vazgeçmedi, sonuna kadar savaştı..Aşk, bir parça da savaştı aslında, ama Irmak bilmiyordu galiba..Hep aşktı savaşın galibi, Kazanan kendisi olamazdı…

Aşk, kavga etmeyi öğretti bize…Narin ile Fırat, Fırat ile Irmak, Irmak ile Narin, Zafer ile Şadiye, Deniz ile Sermet…Her birinin kavgası kendileri ileydi aslında. Ve En büyük kavgalar, en tutkulu aşklara gebeydi her defasında…Kavga ederek barıştılar çoğu zaman, kavgaları ile yaklaştılar, kendi kavgalarına uzaklaşarak..Merhamet etmeden, bir an bile düşünmeden..

Aşk, bize şiddeti öğretti aynı zamanda…Şadiye ve geçmişteki o masum küçük kızın masum aşkı Zafer ile…Sevdiği kadar dayak yedi Şadiye, yaklaştığı kadar savruldu duvarlara…Geçmişi ile sınandı, sevdiği ile hırpalandı…Ne vazgeçebiliyordu Zafer onun o tertemiz aşkından, ne de kabulleniyordu o yaşadığı hayatın pisliğini…Aşk, bize vicdanı öğretti Zafer ile…Yıllar önce terk ettiği Şadiye’nin vicdan azabı ile Şadiye’nin yaşadığı hayatı kabullenmenin zorluğunu öğretti… Merhamet etmeyen, görmezdi merhamet.. Ve şüphesiz ki aşk..Yaptığımızın bedelini ödemeyi öğretti en sonunda…

 Yalvarmayı öğrendik aşk ile biz…Fırat’ın tüm köprüleri yıkıp, içindeki tüm duvarları darmadağın edip, gururundan vazgeçip aşkına sığındığı an anladık biz, yalvarmakta aşktan yana…Yalvardı Fırat Narin’e, Narin’in kapısında…Ağlayarak, af dileyerek…Aşk bize af dilemeyi öğretti, Fırat af diledi, Narin af etti..Aşk merhamet istemekti ve Aslında aşk, af etmekten ibaretti…

Aşk, kaybetmeyi öğretti bize Can ile…Aslında hep biliyorduk ki, Deniz çok fazlaydı Can ile olan ilişkiye…Deniz ile Can, her ikisi de beyaz…Belki bu yüzden yetmedi onlara aşk…Yâda aşk zannettikleri tarz..Nikâh masasında terk edilen Can, aslında en çok Deniz gibi birini kaybettiğine üzüldü, belki onunki aşk bile değildi. Çünkü ikisi sayesinde, aşk, bize aşkın yerlerde nasıl süründüğünü de öğretti…Uzatılmış bir maçın sıkıcı son dakikaları gibiydi onlarınki…Ve aşk, yeri geldi mi çekip gitmeyi öğretti bize…

Deniz deyince..Aşk cesareti öğretti bize…Ve kendine dürüst olmayı öğretti çabucak..Nikâh masasından kaçıp, asıl sevdiğine kendini açmayı öğretti Deniz ile…Zira adı gibi yüreği de bir o kadar genişti Deniz’in…Hem deli dolu, hem merhametli…Hem korkmakta yürümekten yeni girdiği yolda, hem de kararlı diğer yolu yarıda bırakmaya..Bal bakışlı, deli dolu bir kız Deniz…Kendine inanan, yüreğinden geçene bir türlü inanamayan..Ama yine de yüreğinin peşinde gitmekten kendini alıkoyamayan..Nikâhtan kaçan, Sermet’e koşan…Onun omuzlarında huzur bulan..Onun gözlerinde aşkı okuyan, ona sığınan…Aşk, bize yürek çarpıntısını öğretti Deniz ile yüreğine sahip çıkmayı..Sığınmayı, teslim olmayı ve elbette her şeyi göze almayı…

Aşk hayal kırıklıkları öğretti bize..Hem de en mutlu olduğumuz an, en mutlu olduğumuz ile birlikte..Narin ile Fırat, aşkları, gururdan ve her türlü kavgadan temizlenince oturdular hemen nikâh masasına, tam kavuştuk derken daha büyük ayrılıklar yaşamaya…Bedenleri ve hayatları birleşirken, ruhları uzaklaşmaya…Aşk, ayakta durmayı öğretti bize o noktada..Fedakârlığı öğretti çok acı olsa da..Başkasının bedeninde, kendi sevdiğinin bir parçasını kabullenmeyi öğretti. Ve bir o kadar da destek olmayı öğretti aşk..Bu yüzden daha bir vazgeçilmez oldu Narin Fırat için, vazgeçmesi için yapılan oyunlara rağmen..Aşk, bize vazgeçmemeyi öğretti..

Aşk, bize imkânsızı öğretti Sermet ile…Yıllarca kafasında ve kalbinde Narin ile dolaşan Sermet, önce barıştı kardeşiyle, sonra çekildi kenara ve mutluluklarına engel değil, destek olmayı seçti…Sermet sayesinde biz aşkın bazen imkânsız olduğunu öğrendik ve imkânsız ise aşk, vazgeçmenin de asalet olduğunu..

Aşk, bize sürprizi öğretti..Hiç beklenmedik bir anda girer dedik ya başta, Sermet ile Deniz aşkın içine düşüverdiler hiç ummadıkları bir anda…Aşk en büyük sürprizi yaptı bize onlarla… Adı Sermet…Deli dolu değil, tam anlamıyla deli gibi bakan…Baktı mı hem korkutan, hem yaklaştıran..Fazla konuşmayan, ama konuştu mu yakıp kavuran…Hem sevebilen, hem vazgeçmeyi bilebilen..Hem de yüreğine söz geçiremeyen…Bazen acımasız bir kötü, bazen saf âşık..Ve aşk en komik yüzünü de göstermeyi ihmal etmedi Sermet ile elbette. Yıllar boyunca Narin takıntısı ile çırpınan Sermet, ne kadar da yabancıymış aslında aşka…Ne yapacağını bilemeyen, ne söyleyeceğini seçemeyen bir acemi âşık oluverdi sonunda…Eli ayağı birbirine dolaşan, heyecanlanan, ama en önemlisi yumuşayan ve kalbindeki sevgiye olan açlık gün yüzüne çıkan…

Aşk, yumuşamayı öğretti bize Sermet ile…Hayata başka bakmayı, elindeki telefona bakınca mutlu olmayı, mesaj yazmayı öğretti..Üstelik aşk bize aslında kocaman kahkahalar atmayı öğretti yine Sermet ile..Yanında çalışanları titreten, tek bir emriyle hayatlar bitiren Sermet’in, aşk ile yeniden hayata dönüşünü gördük, yeniden kalbini hatırlayışını sevdik, dilinden şiddete ve ölüme dair sözler yerine, aşka dair sözler dökülmesini izledik, bir çocuğa karşı duyduğu şefkati ve aile olmaya karşı isteğini hissettik, aşk bize güzellikler öğretti bu sayede…Bir o kadar da komik olduğumuzu öğrendik aşka düşünce…

Ve aşk bize, sevilmeyi öğretti şu geçip giden hayatta…Sermet, hayatı boyunca ne kadar özlemiş sevilmeyi, ne kadar istemiş karşılıklı sevmeyi…Aşk, bize karşılıklı olması gerektiğini öğretti bu sayede…Sermet Deniz’i sevdi, Deniz Sermet’i…Ama Sermet için Deniz’in aşkı çok daha kıymetliydi..Zira sevilmeyi Deniz ona öğretti…Yoksa sevilmeyi bilmeden ölüp gidecekti…Aşk bize hiç tatmadığımız duyguları hissetmeyi öğretti…

Ama bir o kadar zordu işte aşk.Zıt, ters…Siyah ile beyaz, gece ile gündüz idi Sermet ile Deniz..Biri karanlıkların adamı, diğeri gündüz kadar aydınlık bir kadın…Ve ne kadar büyük ise aşk, bir o kadar büyüktü sızısı…Acı nedir, aşk bize öğretti sonunda…Sevdiği için sevdiğinden vazgeçmek nedir öğrendik Sermet ile…Kendi karanlığından çıkamayan Sermet, Deniz’in ışığını da söndürmemek için vazgeçti sevdasından..Aşk, vazgeçmeyi öğretti bize, ama bu çok büyük bir yüktü aynı zamanda…Deniz, direnmeyi öğretti bize aşkı sayesinde, cesareti, fedakârlığı, aşk için ölüme bile yürümeyi göze almayı…Ama Sermet idi karşısındaki ve bu defa farklıydı…Sermet, vazgeçerken ondan, aslında aşkının ne büyük olduğunu haykırıyordu…

Ağır, şiddetli bir acıyı da getirdi yanında…Aşk, terk etmeyi öğretti bize, hiç istemediğimiz halde…Arkasında ağlayan bir kadın bırakmayı,arkasına bakmadan uzaklaşmayı..Kendi karanlık dünyası ile aşkı arasında tercih yapmayı öğretti bize aşk…Aşkına kıyamamayı, onu yaralamamak adına kendini parçalamayı…Ve dünyanın karardığını, tozpembe başlayan her şeyin, gri bir tozla bulandığını…

Merhamet etmeden ! Zira sadece aşk idi merhamet etmeyen !


Siyah İnciden Sevgiyle…


www.twitter.com/blackpearl42

7 Ocak 2014 Salı

Sahici bir aşk isteyenler için Çalıkuşu..

Aşk güzeldi bir zamanlar… Kirlenmeden önce dünya ve insanlar…
Ne olursa olsun, aşk kendini kurtaracak bunca kirli yürek arasından…

Çalıkuşu, ilk başladığı günden beri,  beni ve eminim izleyen herkesi çok başka dünyalara götürdü…O kadar çok aşk izledik ki bugüne kadar…O kadar çeşitli, o kadar değişik..Ama bana sorarsanız, hiç biri Kamran ile Feride aşkı kadar etkileyici değildi…Bu aşkı izlerken gözleri dalıp gidiyor insanın, yüzünde bir gülümseme oluşuyor ister istemez…Tertemiz iki yürek, gözlerle konuşan, anlaşan iki genç…Kalplerindeki o heyecan, o uçuşan kelebekler hani , tutulan diller, aniden yapılan itiraflar, küçük ve tatlı cilveler, kıskanmalar, imalar, aşka dair dillerden dökülen kelimeler…Bildiğimiz aşk işte…Ama nasıl güzel yazılmış bu aşk…Nasıl şahane oynamışlar Burak Özçivit ve Fahriye Evcen…Nasıl özlemişim ben ekranda böyle bir aşk izlemeyi meğer…Entrikası var elbette, kötü adamları ve kadınları da…Ama Kamran ile Feride bir aradayken, bütün bunlar kimin umurunda…Gerçekten aşk yaşasalar, ancak bu kadar sahici ve içten olabilirdi bir aşk hikâyesi…Kelimenin tam anlamıyla budur !!!

Fahriye Evcen…Nasıl biçilmiş kaftanmış meğer Feride karakteri için…Nasıl güzel bakıyor, nasıl güzel gülüyor, ağlıyor, kahkaha atıyor…Bazen duygusal bir kadına dönüşüp Kamran’a aşkına dair sözler söylüyor, bazen Kamran’ın takım elbisesi içinde yaramaz bir kız çocuğu kahkahası ile koşturuyor…Nasıl renkli bir karakter o öyle..Ve ne güzel oynamış Fahriye…Böyle bir doğallık, böyle bir samimiyet görmedim ben…Hele o “hiçte bile” deyişi yok mu? Ne diyeyim, yüreğine sağlık..

Burak Özçivit…Kamran deyince başkası aklınıza geliyor mu bilmem, benim gelmiyor..Bu sezonun en iyi iki erkek karakteri, biri Kamran ile Burak Özçivit, diğeri Macit ile Kadir Doğulu..Her ikisi de çok ama çok yakıştılar oynadıkları karaktere..Burak Özçivit, gerçekten Feride’ye âşık Kamran karakterinde çok başarılı. Bakışları, hali tavrı, gülüşü, ses tonu bile eminim ekran başında onu izleyen pek çok genç kızın rüyalarını, hayallerini süslüyor…Çok sevdim ben bu Kamran’ı gerçekten…Ama ben derim ki gerçekçi olalım,  Kamran gibi bir erkek yok kızlar, hayal kurmayalım, tepetaklak olmayalım..

Gelelim dün akşamki bölüme…

Kamran ladesi yaptı yapmasına ama öpücüğü alamadı ne yazık ki !! Feride kaçtı, Kamran kovaladı, ben hayatımda böyle tatlı bir kovalamaca izlemedim…Kamran ile Feride, evin içinde köşe kapmaca oynarken, ben çok eğlendim doğrusu…Tüm o kovalamaca sahnelerini gülümseyerek, heyecanla izledim…Muhteşem olmuş…Bir erkeğin isteği, bir kadının nazlanması ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi…

Dip Not : Kamran gibi bir öğretmen olur mu kardeşim…Kim dinler o dersi :) Akıllara zarar cidden..

Kamran ile Feride’nin sınıfta ve okuldaki itiş kakışına da bayıldım ben doğrusu..Hele o öğretmen odasındaki köşe kapmacaya ne demeli. Ama söylemeden edemeyeceğim, Kamran’ın işi çok zor..Feride tam bir inatçı keçi..Aslına bakarsanız Feride o öpücükten değil, hissedeceklerinden korkuyor. Zira kendine bile çok zor itiraf etti aşkını, üstelik kalktı Kamran’ın yolunu kesti, evlenme teklifini kabul etti. Feride, acılarını saklamak için girmiş o sert kabuğun altına..O kabuğu kırarsa, o duvarı yıkarsa, zayıf yanları ortaya çıkacak diye korkuyor..Aşk onun için çok yabancı ve hep yüreğinin içinde saklayıp ortaya çıkarmadığı bir konu. Şimdi Kamran kalkmış öpeyim diyor. Feride için bu ne kadar zor..Hele ki tadının neye benzediğini öğrenince…Cidden çok güldüm o sahnede, bu gidişle Kamran ile Feride önümüzdeki sezona ancak öpüşür benden söylemesi..

Dip Not : Seyfettin Amcam sakalını niye kesti, ben mi kaçırdım o noktayı acaba, sakallı daha bir babacandı sanki..

Kamran’ın Feride’ye aldığı kırmızı elbise de dün akşamki bölümün hassas noktalarından biriydi bence…Benim görüşüm, Kamran o elbiseyi alarak, Feride’yi artık küçük bir kız çocuğu gibi görmediğini, onu sevdiği kadın olarak gördüğünü anlatmaya çalıştı. Elbise de ne elbiseydi ama…Bu kadar mı yakışır bir insana kırmızı…Ama ne fayda…Feride’nin umurunda mı elbise..Sen çıkar, giy Kamran’ın takımlarını, gez konakta oğlan çocuğu gibi..Üstelik teyzen sana nişan için takı beğenirken…Hem kıskanacaksın sevdiğini diğerlerinden, hem de hala oğlan çocuğu gibi davranacaksın. Haydi, yine gerçekçi olalım, erkekler biraz cilveli, süslü püslü kadın seviyorlar..Öyle Kamran gibi âşık olup Feride’nin peşinde koşan zor bulunur..Hele Kamran’ın peşinde Neriman gibi bir kadın varken, bu tavırlarla Feride’nin de işi zor görünüyor…Zira erkekler masumiyet ister, ama ihtiras peşinde koşarlar…Fazla naz âşık usandırdığında, bakalım ihtiras mı kazanacak, masumiyet mi?.

 Dip Not : Kostüm konusunda çok çok iyiler…Hele Feride’nin okuldaki gri bereli hali gözümün önünde hala…Tek kelimeyle kostümler nefis..

Besime Teyze demişken, kadın çok tatlı. Tam tipik Türk kadını, ev hanımı, ailenin dişi kuşu…Merhametli, Feride’ye çok düşkün..Ona kayınvalideden çok anne olacağı kesin. Ama kadının tüm hevesi kursağında kalıyor Feride sayesinde..Neymiş, vekâlet vereyim takın yüzükleri. Öyle güldüm ki Feride bunu söyleyince..Yahu nişanı, düğünü oyuncak falan zannediyor bizim Feride. Vallahi Besime teyzem Feride’den daha hevesli.  İyi hoş ama çok konuşuyor Besime teyze…Bazen fenalık geliyor kadının çenesinden ne yalan söyleyeyim..

Dip Not : Neriman sen o nişanı rüyanda görürsün gibi geliyor bana..

Necmiye ile Selim cephesinde ise cidden enteresan gelişmeler oldu akşam..Selim’in ruh sağlığından şüphedeyim ben, hem Neriman’a karşı Necmiye’yi koruyup yüceltiyorsun, sonrasında Feride’ye olan aşkını söyleyip Necmiye’yi yerin dibine batırıyorsun. Necmiye’deki de nasıl bir aşk ise artık, ben çözemedim. Aşk için bu kadar aşağılanmayı göze alır mı bir kadın, ya da almalı mı tartışılır. Ama Selim Neriman’ın teklifini reddedip Necmiye’ye daha anlayışlı davranmaya başlayınca, ben umutlandım biraz. Dilerim sulara düşmez bu umudum. Zira Necmiye ile Selim için çok sağlam bir aşk hikâyesi yazılabilir diye düşünüyorum. İzleyici için de fena sürpriz olur bu doğrusu…

Dip Not : Ne işin var Kamran senin Neriman’ın evinde…İzlerken de sinir oldum, yazarken de..Kalmadı mı doktor memlekette…Gitmeyecektin o eve..

Çalıkuşu, yine hepimizin gözlerini fal taşı gibi açtı ve orada bıraktı dün akşamki bölümü…Benim tahminim fragmanda Kamran’ın yakasındaki ruj izi Neriman’a ait. Ama Kamran, büyük ihtimal ile Neriman’ı reddedip çıkacak o evden. Ben öyle umuyorum ama Feride’yi nasıl ikna edecek onu bilmiyorum doğrusu..Kitabını okuyanlar bilir.. Feride ile Kamran aşkı böyle güzel gitmeyecek, acılar, ayrılıklar ve gözyaşı yaklaşıyor..

Tabi hikâye romandaki gibi devam ederse..Ne yalan söyleyeyim, ben Feride ile Kamran aşkını öyle çok sevdim ki, romandaki hikâyeyi tam tersine çevirseler, onları çok mutlu etseler itirazım olmaz bu defa…Zira kirlendi dünya, aşk kalmadı ortalarda, Kamran ile Feride kaldı elimizde aşktan yana…



Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42






Aşk zaten bir Eski Hikaye...


Onun kendine has bir hikâyesi var… Kendine has oyuncuları ve ekibi…

Bir de kendine has izleyicisi…

Genellikle daha sıradan hikâyeler seviyoruz, daha basit, yüzeysel..Bol entrika aşk, gözyaşı seviyoruz..Espri anlayışımız da farklı, dramdan anladığımız da…

Durum böyle olunca, bazı dizilerin de özel bir izleyicisi olduğunu düşünüyorum. Daha zeki, espri anlayışı daha gelişmiş, oyunculuktan anlayan, TV karşısına geçtiğinde sadece izlemekten değil, dikkat kesilmekten hoşlanan, kılı kırk yaran, güldüklerine dikkat eden, çok ta kolay gülmeyen, karakterlerde popülerlik değil derinlik arayan bir kitleden bahsediyorum. Eski Hikâye izleyicisi de bu dediklerime uyan bir kitle. Bu söylediklerime uyan bir iki dizi daha var...Hepsi de müthiş zeki bir ekibin ürünü..Kimi çok popüler oldu, kimi hak ettiği yere gelemedi henüz..Davul zurnaya gerek yok, bilen bilir..

Kimseyi küçümsemek değil derdim, hâşâ haddim de değil ! Herkes dilediğini izleyip sevmekte sonuna kadar özgür..

Tüm bunları yazmamın sebebini anlayan anladı zaten !

İşte Eski Hikâye yazmaya başlarken ilk aklıma gelenler bunlar oldu.. Sıradan bir intikam hikâyesi gibi görünse de, izleyenler çok iyi farkına varmıştır ki, her karakterini tek tek yazsam ayrı bir yazı olur..İlk yazımda da bahsetmiştim. Eski Hikâye izlerken, her karakterin psikolojisini de düşünüyor insan. Zira hiçbirinin içi boş değil. Karakter olarak özene bezene yazılmış. Oyuncular cidden kusursuzlar..Her sahneyi alkışlasam yeridir…

Gelelim dizide neler döndüğüne..Bu yazı aşk hareketli bir yazı..Dolayısıyla kim kime nasıl âşık onları konuşalım biraz da…


Aşkın en sert hali..

Türkan ile Mete elbette…İkisi de çok temiz, ikisi de dürüst…İçinde bulundukları olaylar onları yaklaştırdıkça, uzaklaştırıyor..Ne vazgeçebiliyorlar, ne bir araya gelebiliyorlar…Aralarındaki kavga sert..Yıpratıcı…Acımasız…Ama onların cesaretleri aşktan…Yoksa nasıl iner Türkan gecenin bir vakti kapının önüne ve oturur Mete’nin arabasının içinde..Onun gözleriyle…Sesiyle..Yoksa nasıl koşar Mete Türkan’ın peşinden hiç yorulmadan…Aşkları imkânsız hale geldikçe, yürüyorlar birbirlerine. Mete’nin içindeki öfke mi galip gelir aşka, yoksa aşk mı kazanır bu savaşı sonunda bilinmez..Ama kavgaları ne kadar sert olsa da, her ikisi de çok naifler yürekleri söz konusu olunca..Sevmek bu kadar zor olmamıştı belki de, belki de tüm sorunları halledecekler sadece aşkla..
Mete ile Türkan aşklarını itiraf ettiler..Ne var bunda diyebilirsiniz ? İşin ilginç yanı, hiçte romantik olmayan bir ortamda yapılmasıydı bu itirafın. Her ikisi de o kadar baş başa kaldıktan, uygun ortam olduktan sonra, mezarlıkta aşk itirafı beklenmedik ve cidden çok ilginçti..Çok sevdim..Çünkü farklıydı işte..o kadar alıştık ki, mum ışığında, karlar ortasında, elimizde diyafonla falan aşk itirafı duymaya. Böyle bir sahne hem çok gerçekçi, hem çok farklı olmuş..Üstelik kavga dövüş arasında, itip kakarken karşındakini, bir yandan da sevdiğini söylemek…O kadar kötülük arasında, onca engel uzaklaştırırken Mete ile Türkan’ı, sımsıkı sarılıvermek sıcacık..

Kocaman bir alkış bu sahneye…

Aşkın en onursuz hali…

Esra Boztepeli’nin aşkı olsa gerek…Ötesi yok..Sadece parasına güvenen bir aşkın da oluru yok zaten..Ama Esra, zorla Mete’ye kendini sevdirmenin derdinde..Başka sıkıntısı yok kendince..Hoş, en az onun kadar suçlu Mete’de…Esra’nın aşkı onursuz, gurursuz ve itici bir aşk..Zira Esra, o muhteşem güzelliğinin ardında korkunç bir yürek taşımakta..Aşkı gözünü kör etmiş, yüreğini zalim. Öylesine bencil ki, sevilmediğinin bile farkında değil..Yâda belki farkında ama işine gelmiyor..Çünkü onun için Türkan’ı alt etmek önemli…Nasıl olsa kendimi sevdiririm diye düşünüyor olmalı..Başka türlüsü körü körüne aptallık etmek olur çünkü. Belki de içinde bulunduğu, erkeklerin hâkim olduğu duygusuz,sevgisiz ve sert ortamda sevilmeye çok ihtiyacı olduğundandır bu arzusu..Ayrıca bencil olduğu kadar çok ta sivri dilli, bir o kadar da kaprisli..Öyle ki, Türkan’ın tek bir telefonla işten attıracak, babasını bile kovdurmaya kalkacak kadar da cüretkâr..Hırsı gerçekten korkutucu.. Esra pimi çekilmiş bir bomba gibi, çevresinde Türkan’ı hatırlatan herkesi, her şeyi yok etme derdinde..Bu kadar ciddi mesele arasında, Esra’nın bu çocukluklarına neyse ki kocaman bir tokat geldi Murat Boztepeliden, babası bildiği dayısı sözleriyle döverken Esra’yı eminim bu onursuz aşka küfür edenler, Boztepeli’ye alkış tutmayı ihmal etmedi….

Kocaman bir alkış Boztepeli’nin Esra’ya, sözleriyle sağlam bir ders verdiği o sahneye..

Aşkın en çaresiz hali…

Aklıma Cengiz’den başkası gelmiyor..Aslında Cengiz deyince, bir de Murat Boztepeli’nin sağ kolu olduğunu düşününce, çok daha becerikli ve tuttuğunu koparan bir tip canlanıyor benim gözümde..Hele hele Cengiz karakterinde oynayan Sermet Yeşil olunca, ben daha sert bir karakter beklemiştim..Sanırım Şubat dizisinden çok etkilenmiştim. Cengiz, hiç olmayacak kadar sakin bir tip..Kim bilir, Boztepeli karakterinin şiddetli ve hiddetli olmasını dengelemek için, yanına böyle sakin bir karakter gerekliydi..Ama Cengiz, beceriksiz aynı zamanda..Ne yapsa, bir türlü işin sonunu getiremiyor. Öyle ya da böyle ipin ucunu kaçırıyor. Aslında, sağlam bir adam, sadık..Ama Boztepeli’nin sürekli onu azarlayıp aşağılaması, öfkesini de sürekli içine atması, Mete’nin hep ondan bir adım önde olması, bir de üstüne Sadri babanın gelip onun tahtını sallamaya başlaması, Cengiz’e hata üstüne hata yaptırıp oyun dışı bıraktı..Tüm bunların üstüne bir de Cengiz’in Esra’ya olan aşkını ekleyince, çaresizlik üstüne imkânsızlık izledik Cengiz’den..Cengiz, hiç şüphesiz Esra’yı gerçekten seven ve âşık olan tek kişi belki de. Zira onun Boztepeli’nin kızı ile evlenip yerini sağlamlaştırmak ya da sırtını sert duvara yaslamak gibi bir derdi olduğunu sanmıyorum. Öyle olsa, her şeyi bırakıp Berkez tarafına doğru uçmazdı kanatlarını açıp. Ama Mete ile Esra ilişkisi, onun zaten çaresiz olan aşkının, imkânsıza döndüğü andır..

Aşkın en sevimli, saf, temiz, fedakâr hali…

Kim olabilir Ömer ile Zeynep’ten başka…Öyle güzel seviyor ki Ömer Zeynebi, Zeynep öyle şeker itiyor ki onu geriye…Keyif üzerine keyif ikisini izlemek…Vardır böyle aşklar..Kız kaçmaktan, oğlan kovalamaktan yorulmaz hani…Ömer, öylesine sevimli bir karakter ki…Hem saf, hem zeki…Zeynep için her fedakârlığı yapmaya hazır saf bir âşık iken, aynı zamanda bir bilgisayar kurdu da olabiliyor hemencecik..Ona bakıpta, “ay ne saf oğlan bu” diyemiyorsunuz işte, karakterin derinliği de burada. Yeri geldi mi gururlu ve onurlu davranıp tavır yapabiliyor, ama bir o kadar da vazgeçebiliyor bu tavrından, çünkü çok temiz seviyor…Hele Zeynep…Bu dünyalara sığmayan Zeynep…Bana sorarsanız, Zeynep seviyor Ömer’i de..Sevmenin âşık olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyor..Bilmediğinden de korkuyor..Çünkü gözünün önünde ablası Türkan ve Türkan’ın yaşadığı o zor aşk var…Oysa Zeynep nasıl farklı Türkan’dan..Nasıl delikanlı ve cesur…Kafası öyle farklı ve karışık çalışıyor ki, ettiği boyundan büyük cümleler ve esprilerden bunu anlıyoruz zaten…Hal böyle olunca, Zeynep öyle basit bir aşkın peşinde olacak kız değil, Ömer’in aşkında onu belki tek etkileyen, saf ve temiz oluşudur. Ömer’in onun için her fedakârlığı yapmaya kalkmasıdır..Üstelik Zeynep, Ömer’in aslında öyle saf olmadığını yeni yeni anlamaya başladı..Zira servisten inen Ömer’in peşinden koşup konuşmaya çalışması da, aslında onun Ömer’i kaybetmek istemediğini gösteriyor bize..Belki de bakkal Ömer’i kendine yakıştıramayan Zeynep, şirketin bilgi işleminde görev yapan Ömer’i daha cazip bulmaya başlamıştır. Ama o kadar itiş kakıştan sonra, bunu kendine bile itiraf edemediğinden, Ömer’e itiraf etmesi de hayli zordur onun için. O yüzden ucundan kıyısından kanka muhabbeti yaparak, Ömer’in hayatında kalmasını ve belki ilerde başka durumlara doğru yürümeyi düşünüyordur.. Kim bilir…Zeynep bu..Kafası çok fazla çalışıyor…

Aşkın en komik hali….

Ragıp diyeyim…Rezzan diyeyim…Sonra bir durup epey güleyim...İşte bu kadar karışık, şiddetli, hiddetli, sevimli aşkın arasında, şöyle bir nefes almak isteyen Ragıp ile Rezzan izlesin…Aslında onlarınki aşk mı tartışılır. Ama şüphesiz Rezzan’ın bir ilgisi var, bu çok açık..Bu ilgiyi yeni yeni fark eden Ragıp, biraz da kendi menfaati için olsa gerek, Rezzan’a karşı pek boş değil. Ama Rezzan’ın abisi Abdi oldukça her ikisinin de işi zor görünüyor..Rezzan çok ama çok tatlı bir kadın..Abisinin baskılarından bunalmış belki de..Yeni bir aşka çok hazır…Ama ya Ragıp…Ne kadar dümdüz..Ne kadar kolay onun hayatı…Ona bakkal Ömer’den aşıracağı bir elma yeter.. Öyle karışık işler aşklar ona göre değil..Çok sade bir mahalle aşkı onlarınki, sıradan, basit, komik..Zira gerek Rezzan, gerek Ragıp, dizinin en renkli karakterleri..Bu kadar karışık ilişkiden sonra, onların günlük hayatta da rastladığımız tatlı tatlı cilveleşmeleri insanı gülümsetiyor şüphesiz..

Eski Hikâye, bir tarafta en karanlık ve zor hikâyesini anlatırken, diğer tarafta en aydınlık ve eğlenceli hikâyeleri de sunuyor her hafta..Aşk, her yönüyle karşımıza çıkıyor gördüğünüz gibi dizide..Ve Eski Hikâye, bir yandan eski bir hikâyeyi günümüze taşırken, diğer taraftan yepyeni hikâyeler ve karakterlerle gönlümüzü şenlendiriyor…Yüreklerine sağlık tüm ekibin…

Siyah İnci’den sevgiyle…


www.twitter.com/blackpearl42