18 Şubat 2013 Pazartesi

Merhamet, rakiplerine merhamet etmeyecek !



 
Bu sezon yeni başlayan dizileri seyretmeye korkar oldum aslında. Zira vakit fukarasıyım bilenler bilir. Dolayısıyla, kötü bir proje karşıma çıkarsa diye ilk bölümleri seyrederken hep tedirgin oluyorum. Öyle ya, bir bölüm neredeyse 2 saate yaklaşıyor. Araya reklamlarda girince oluyor mu sana 3 saat. Bu kadar yoğunluk içinde 3 saati boş geçirmenin bedeli epey sıkıntılı olabiliyor.

Ama Merhamet’i seyrettim. Offf... Nerden başlasam bilmem ki… Nasıl güzel hikâye. Nasıl güzel kurgulanmış. Hata falan aramayın. Varsa da helal olsun…

Her şeyden önce, oyuncuların her birini cımbızla seçip almışlar sanki. Nasıl oturmuşlar hemen karakterlerin içine. Özgü Namal(Narin) çok güzel, bir o kadar yetenekli zaten. Bayılıyorum kadını izlemeye. Ne kadar özlemişim onu ekranda görmeyi. İbrahim Çelikkol(Fırat) saçı sakalı kesmiş, zayıflamış, İffet’teki o ağlamaklı ses tonundan da kurtulunca ne güzel olmuş. Burçin Terzioğlu (Deniz) da ekranda çok özlediğim bir oyuncuydu. Üstelik oyunculuk gücü kadar, hanımefendiliği ile de bende yeri ayrıdır. Uzun bir aradan sonra Deniz rolü ile karşımıza çıkan Terzioğlu, daha ilk bölümden rolünün hakkını verdi. Daha bir kadınsı olmuş, daha bir hoş olmuş Terzioğlu. Ben çok beğendim. Hele hele bir Mustafa Üstündağ(Sermet) seyredeceksiniz, inanın tadı damağınızda kalacak. Beni sadece Irmak rolündeki Yasemin Allen biraz rahatsız etti. Hayat Devam Ediyor’un Pelin karakterinin tarzı ve konuşması ile aynısı olmuş. Sadece kıskanç bir karakteri başarıyla oynamış ona sözüm yok. Ama Sanki Pelin öbür diziden çıkmış ta buraya gelmiş gibi hissettim. Bunun dışında da her şey güzeldi.

Geçmişe dönüşlerde ve Narin’in çocukluğuna dair sahnelerde oynayan oyuncular da çok çok iyi. Hele Narin’in küçüklüğünü oynayan bir kız çocuğu var ki görmelisiniz. Harika bir oyunculuk sergilemiş. Zaten şu kadronun oyunculuğu şöyleydi, böyleydi diye konuşmaya gerek yok.

Gelelim senaryoya. Nasıl ince işlenmiş bir aile dramı öyle. Ağlamadan duramadım ne yalan söyleyeyim. Kadına ve çocuğa yapılan şiddeti gözümüze soktular daha ilk bölümden. Narin’in geçmişinden kaçarak kurduğu yeni hayatında, geçmişinden izler bırakan kişilerle karşılaşması, bu kişilerin birbirleri ile karşı karşıya gelmesi, Narin’in daha şimdiden tüm olayların merkezine düşmesi gibi detaylardaki incelik ve güzellikte takdir edilesi doğrusu... Genellikle dizilerin ilk bölümü gayet güzel ahenkli ve hızlı oluyor ama sonrasında bütün cazibesini yitiriyor. Merhamet ise bana böyle bir izlenim vermedi. Evet, hızlı başladı, ama çok güzel bir hızda gittiler, eminim bunun arkası da gelecektir. 

Bu arada gözümüzden kaçmayanları da not ettik elbette. Deniz kızımızın yatak odası sanki bana AFK Emir kardeşimin ilk evinin yatak odası gibi geldi. Ayrıca bankada Fırat ile Narin yakınlaşması da biraz komik geldi. Sen koskoca bankanın bilmem ne müdürüsün, bankada her yerde her odada güvenlik kamerası olur bildiğim kadarıyla, ne cesaret orda ayak üstü öptün kızı. Ama bu kadar kusur kadı kızında da olur diyorum ben.

Merhamet, beni ilk bölümden sımsıcak sarıp sarmaladı canlarım. Gün açısından Çarşamba akşamı yayınlanması, bu sezon final yapacak olan Kuzey&Güney'in tahtına oturacağı sinyallerini vermekte. Malum ilk bölümlerde çok eleştiri yapmıyorum. Bakalım ilerleyen bölümlerde neler görecek, hissedecek ve yazacağız. Bu gidişle, merhamet rakiplerine hiç merhamet etmeden zirve yolcuğuna doğru hızla ilerleyecektir.  Dilerim aynı tempoda devam eder de şöyle kaliteli dizi keyfinin tadını hep beraber yaşarız..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42



17 Şubat 2013 Pazar

İntikam soğuk yenir..Ama lezzetlidir..

 

İntikam nedense başından beri tam ısınamadığım dizilerden biri oldu..Son iki bölümdür heyecan dozunun çok azıcık yükselmesi bile diziyi gözümde zirveye taşıyan bir etken olamadı ne yazık ki…

Kötü mü…Fena değil diyelim..Sadece bu sezonun dizi sektöründe yaşadığı olumsuzluklar ve dizilere bakış açımızın pek hoş olmadığı bir dönemde ekran yaşamına başladı..Bu da ister istemez olumsuz etkiledi..Bir de artık izleyicinin ilk bölümlerden itibaren alıştığı aksiyon, entrika ve heyecan dozunun öyle çok fazla yüksek olmaması da sanırım tadını tuzunu tam veremedi dizinin..Beren Saat’in neredeyse beline inen dekolteler sayesinde bir parça reyting kazanmaya çalışmaları da, dizinin izlenme oranlarının hayli sıkıntılı olduğunun bir göstergesidir.

Hep söylerim, yine yazıyorum..Yabancı dizilerden uyarlama diziler için önemli bir nokta var..Orijinalinin muhteşem bir izleyici kitlesi olması bizim de aynı başarıyı göstereceğimiz anlamına gelmiyor. Zira yabancı dizilerin yayın süreleri, bizim dizilerin her bir bölümünün neredeyse yarısı kadar. Dolayısıyla, senaryo çok iyi ilerliyor, heyecan dozunu hep dorukta hissediyorsunuz. Ama gel gelelim bizim dizilerde süre çok uzun olunca, senaristlerde hayli sıkıntıda kalıyor elbette. Sonra dön dolaş aynı entrikalar seyredip duruyoruz…Pardon, durmuyoruz sıkılıyoruz aslında..

Dizinin belki de en büyük eksiği, duygudan yoksun olması..Ne müzikler, ne ilerleyiş, ne çevrilen dolaplar, verilen tepkiler, öylesine sıradan ve durağan ki, izleyiciyi bırakın, sanki oyuncular bile şimdiden sıkılmış gibiler..Zorlama bir öykü seyrediyor gibiyim. 

Hep mi olumsuz..Hayır elbette ki değil. İntikam, çok çok kötü bile olsa, her şeyden önce, iyi bir oyuncu kadrosu var..Hepsi rollerinin hakkını vermeye çalışıyor..Zaten Nejat İşler ve Mert Fırat, çok sakin sessiz çekişmeler halinde olsalar bile, o kadar doğal ve güzel oynuyorlar ki, bayılmamak elde değil. Ama Beren Saat için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Onun gözlerinde intikam almak için geri dönmüş bir kadının öfkesi yok, kendi halinde sıradan biri imajı daha çok yakışıyor kendisine..Saçlarını boyatmış bu dizi için. Çok ta önemliydi.. Hayır, madem boyatacaktın sacını, Fatmagül’ün Suçu Ne?. Kız dizi boyunca inatla saçını boyatmadı, hele dizinin sonlarına doğru iyice bıraktı kendi haline, darmadağın saçlarla ekranda onu izleyen bizler sinir olduğumuzla kaldık..
Başrolünde çok sevdiğimiz beğendiğimiz biri oynuyor diye, illaki o diziyi çok beğeneceğiz diye bir kural yok. Zaten bu tarafsızlık olur gibi geliyor bana..Dizinin Nejat İşler gibi bir oyuncuyu bile, sıradan, herhangi bir ekstra özelliği olmayan karakterde izleyiciye sunması, her ne kadar rolünü şahane oynasa bile, bana lezzet vermedi..

Şahika ve Haldun Arsoy çiftinde de aynı duygusuzluk söz konusu..Parasına ve gücüne güvenen bir kadından fazlasıyla uzak bir tablo çiziyor Şahika..Göz göre göre, eşinin en yakın arkadaşıyla olan ilişkisini fazlasıyla soğukkanlı karşılaması, evliliklerinin adeta bir ortaklıktan ibaret olduğunu inatla gözümüze sokmaya çalışmaları, üstelik geçmişte kocasını aldatmış bir kadın olarak, sütten çıkma ak kaşık masumiyetine sığınması, Haldun Arsoy’un çok dümdüz,sakin sessiz kendini affettirme çabaları da seyrederken fenalıklar getiriyor bana..

Bu noktada, Zafer Algöz ve Nejat İşler’in oyunculuklarına yazık edildiğini düşünüyorum. 

Diziyi seyretmeme en büyük sebep, şüphesiz karakterini oynarken, devleşen Engin Hepileri..Nefis..Dizinin durağan akışına hareket getiren tek kişi diyebilirim. Hafif esprili tarzı, zaten yakışıklı olan oyuncuya ekstra bir sevimlilik veriyor. Hatta Yağmur’un sözde intikam planının gizli kahramanı o diyebilirim. Yağmur’a verdiği teknik destek sayesinde her türlü planı kolayca kurabiliyor. Dolayısıyla hikâyenin başkahramanı aslında o bence…

İntikam bu tarzda ve hızda devam ederse, büyük ihtimalle yakında reytingler intikam almaya başlayacak. Ve Beren Saat’in dekoltelerinin ne derece kurtarıcı olacağı da tartışılır elbette..


Siyah İnci’den sevgiyle..



Kuzey olmak yada olmamak..Bütün mesele bu...Peki ya Güney olmak? İşte asıl zor olanı..

 
Kuzey&Güney bu haftaki bölümünde #kuzeyolmak etiketi ile hepimizin yüreğine dokunmayı başardı bir kez daha. Kuzey gibi olabilmek kolay mı diye düşünürken, Güney gibi olmak zor mu diye düşünmeden de kendimi alamadım. Hal böyle olunca Bir Kuzey&Güney analizi daha yapmanın vakti gelmiş anlamış oldum.

Kuzey olmak kolay değil elbette.Artık insanların yozlaştığı, sığlaştığı ve yapmacık bir samimiyet zırhına büründükleri günümüzde, Kuzey gibiler belki bir elin parmakları kadar az.Özellikle iş aşka gelince, bu kadar yürekten seveni bulmak ta zor..Biz bir erkeğin yüreğinden sevebileceğini Kuzey ile öğrendik..

Kuzey olmak, ağlayabilmek demek. Genellikle erkeklerin, erkek ağlamaz lafının arkasına sığınmasına inat, üstelik ağlayabilmenin insana özgü en güzel özelliklerden biri olduğunu anlayabilmek adına, Kuzey olmak ağlayabilmek ve her ağladığında bizi de ağlatmak demek aslında..Gözlerinden önce yüreğiyle ağlayabilenlerdir bu erkekler..Biz bir erkeğin ağlayabileceğini, hem de çok güzel ağlayabileceğini, tek bir damla gözyaşına koskocaman okyanusları sığdırabileceğini Kuzey ile öğrendik..

Kuzey olmak, tükürdüğünü yalamamaktır bir de..Zeynep ve Simay’a karşı takındığı tutumda bunu çok net görebiliyoruz. Geri dönüşü olmayan, bir kez hayır dediğimi artık dönüp bakmayan kişilerdir Kuzey gibiler. Zeynep ile Simay konusundaki bu tavrı belki de, yaptığı hatanın farkına varabilmiş olmasıdır. Zira Her ikisini de sevmedi, seçti sadece. Cemre’ye umut, Güney’e fırsat vermemek için. Ve fakat Kuzey gibiler sert göründükleri kadar vicdan ve merhamet sahibidirler. Zeynebe âşık olmadan, onu kendisine bağlamak vicdanını ne kadar rahatsız ettiyse, Simay ile hiçbir bağı kalmadığı halde düştüğü durumdan kurtarmaya çalışmak hiç şüphesiz ki merhametinin de ispatıdır..

Kuzey olmak, çok zor seçimlerin ortasında kalmak ve her iki yana da yürüyememektir bazen. Kalbiyle kardeşi arasında kalan Kuzey’in başına gelenlerin, hayatta pek çok kişinin başına gelebilecek bir durum olduğunu söylemek yanlış olmaz her halde..Çünkü insan her uzvuna iradesi sayesinde sahip çıkabilir, kalbi hariç..Kuzey, ne sevdiğinden vazgeçebildi, ne de nefret ettiğini söylediği kardeşinden. Tam da bu sebeple, en delikanlı yüreğe sahip olabilmektir Kuzey olmak işte. Zira aşkta insanın başına gelen en güçlü duygudur, aile sevgisi de..Ve bazen ikisi arasında kalıp, her iki tarafa da sarılmak isterken, her ikisini de kaybetmektir Kuzey olmak..

Ve Kuzey olmak..Öfkelenince fırtına..Yüreğinde bir yaralı sevda..Ağlar yüreğini taş sananlara inatla..Bilir kavuşmanın çok zor olduğunu Cemre’ye aşkla sarılsa da..

Kuzey gibi olabilmek zor..Çünkü Kuzey tam anlamıyla, bozulmamış karakterleri, menfaatlere feda edilmemiş onur ve şerefi, vazgeçilmemiş aşkları temsil ediyor..Bu anlamda biraz da hayal kahramanı Kuzey..


Ya Güney olmak…Güney olmak kolay mı..Bu tarz insanlara sık rastlamak mümkün..Bu sebepten Güney gibiler hayatın içinde fazlasıyla yer alan tiplerdir aslında. Çünkü Güney gibiler, hırslıdır, ama kötü ve gözü gör eden bir hırstır bu. Dolayısıyla anne, baba, kardeş, eş, dost, akraba, sevgili çabuk terk etmeye hazır insan olmaktır Güney olmak. Kendi menfaatini her şeyin üzerinde tutmaktır, menfaatleri uğruna vazgeçebilecekleri, elde edeceği menfaatten çok daha fazla olandır..

Sahte gözyaşları dökebilmektir Güney olmak..Gerektiğinde ağlayabilmek, ama ağlarken bile içinde hiçbir şey hissetmeden, kurulmuş bir planın parçasını uygulayabilmektir Güney olmak ve o ağlarken duygusuzlaşmaktır bize düşen. Onun gözyaşları ile hüzün değil, öfke hissederiz. Zira gözyaşı saftır, temizdir, menfaatin, kişisel çıkarların uğruna kirletilmesi rahatsız eder insanı. Ve elbette ki tehlikelidir Güney olmak bu durumda..

Güney olmak, onursuz aşklar demektir aynı zamanda. Banu ile olan ilişkisinin kuruluşundan, geldiği noktaya kadar bunu görebiliyoruz. Banu’nun daha önce dile getirdiği gibi ‘o benim imkânlarımı seviyor” cümlesi de bunu çok iyi anlatıyor aslında. Güney çok hayatın içinden bir insan...Hırsları, sevgisi, nefreti, öfkesi, ikiyüzlülüğü, sahteliği ile çok gerçek bir insan. Kusurları olan, hatalar yapabilen..Sevmeden, âşık olmadan, sadece maddi menfaatler, makam telaşları için yapılmış, aşksız bir evlilik sürdüren eminim çok kişi var Güney gibi..Bebekleri olacağında duyduğu panik ve verdiği lezzetsiz tepki de bunun en güzel kanıtı. İçindeki duygusuzluğu, maddi anlamda geldiği nokta ve şirket içindeki hızlı yükselişi ile gizlemeye çalışsa ve karısına âşık, ilgili koca rolünü başarıyla oynasa da, bazen açıklar vermekten de kaçamıyor ne yazık ki..En sonunda Melda ile yaşadığı yakınlık ta karısını sevmeyen bir adamın, daha doğrusu duygusal anlamda çaresiz kalmış bir adamın arayışı sadece..Çünkü aslında çok yalnız olmaktır Güney olmak..

Evet, yalnız kalmaktır Güney olmak..Kimi zaman isteyerek, kimi zaman bu yalnızlığa itilerek..Güney olmanın en büyük bedeli de budur..Oturup karşılıklı iki kadeh içip, içini dökebileceği bir dosttan, her durumuna razı bir sevgiliden, başı sıkıştığında ona destek olacak bir babadan yoksun olmaktır Güney olmak..

Güney olmak kolaydır, zor olan bedelini ödemektir sadece..

Ve emin olun Güney olmak, Kuzey olmaktan çok daha zordur bu sebeple..


Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

2 Şubat 2013 Cumartesi

Kuzey&Güney'de neler oldu neler..




Kuzey&Güney hareket dolu bir bölümle karşımızdaydı bu hafta. Dizinin hayranlarını üzen haber hemen arkasından geldi. Dizinin Haziran ayında final yapacağının açıklanması, işin tadında bırakılacağının bir işaretiydi aslında.


Ben bir dizinin iki sezondan fazla uzun sürmesinden yana değilim. İkinci Bahar, Ezel, Canım Ailem, Hayat Devam Ediyor, Aşk-ı Memnu ilk aklıma gelen, hikâyeyi tadında bırakan diziler. Şahsen Kuzey&Güney’in de tadında bitirilmesi, reyting uğruna hikâyenin büyüsünün bozulmaması beni de memnun etti.

Gelelim 60.bölüme.

Cemre’nin Barış’ın odasında yakalanmasıyla başlayan bölüm, daha ilk sahneden beni sinir etti elbette. Yahu Cemre, Barış evdeyken o gömlek aranır mı? Adamın gözü sürekli üstünde, seni takipte zaten. Sabah olsun, Barış işe gitsin, gir doya doya ara gömleği. Üstelik o kadar gömlek arasında, aradığını bulamadın. Biraz beceriksiz misin nesin Cemre. Bak Güney, eliyle koymuş gibi, birkaç dakikada gömleği buluverdi. Gömlekte ne gömlekmiş ama. Barış özel diktirip, bir de içine adını yazdırıyormuş. Cidden böyle zenginler var mı bilmiyorum ama yoksa bile bundan sonra, içinde giyenin ismi yazılı gömlek üretimi başlarsa hiç şaşırmam. Ayrıca o Güney'in şıp diye buluverdiği meşhur gömlek, dikkatli okuyucularımdan Sevgili Serap hanım sayesinnde bir ayrıntı daha hatırlattı. O gömleği Barış oteldeki çöp tenekesine bırakmıştı. Serap hanımı dikkati ve hafızası için kutluyor ve teşekkürlerimi de sunuyorum..

Zeynep, Handan Hanım’ın tahtını sallayacağa benziyor bu gidişle değil mi canlarım. Bu kadar sevimsiz, itici bir karakter olabilir mi. Hele bu bölüm artık  zıvanadan çıktı. Şaşırdı artık iyice. Tam anlamıyla, başlardaki yurtdışında okumuş kültürlü eğitimli, seviyeli kız karakterinden çıkıp, cadaloz bir kötülük makinesine dönüştü hatun. Ne yapışkanmışsın be Zeynep. Kuzey sana dönmez artık. Boşuna dükkân dağıtmana gerek yok. Yaptığın her hareket, her söz, her taşkınlık, Kuzey’i senden biraz daha uzaklaştıracak hala anlayamadın mı? Artık ağzınla kuş tutsan, hatta ne kuşu, gergedan yakalasan nafile. Ortada yaşadıkları bir şey de yok. Ne yaşadın da bu kadar bağlandın diyesi geliyor insanın. Hoş, onunki biraz da Cemre’ye inat olsun. Ancak Zeynep kızımızın bu bölüm şirkette istifa etme oyunlarını yaparken giydiği, siyah, etekleri dantelli elbiseye bayıldım. Çok güzel taşıyordu Merve Boloğur elbiseyi, yakıştırmış üstüne. Kötüyü o kadar iyi oynuyor ki Merve, öyle yakıştırıyor ki kendine, korkarım bu kızcağıza hep kötü karakter rolleri gelecek.

Sami babamızın Kuzey ile diyaloglarına dikkat diyorum. Ben bayılıyorum ikisinin çekişmesine. Karşılıklı sahneleri çok çok iyi gerçekten. Bu bölüm beni en çok eğlendiren, dükkânı savaş alanına dönmüş halde gören Sami Baba oldu. Nedir bu gençlerden çektiği bu adamın yahu. Olaysız günleri yok. O değil de, canım yumurtalara üzülürken, Kuzey’in elinde fırça onları yarım yamalak süpürme telaşına da güldüm elbette. Birde üstüne Sami baba fırçaladı ya onu. Hey Allahım baba-oğul olsalar ancak bu kadar gerçekçi olurdu tartışmaları.

Sami babanın başında kavak yelleri esiyor malum birkaç haftadır. Yeni bir aşk rüzgârına kapılan Sami Baba, hafiften değişiklikler gösteriyor. Daha mülayim, daha anlayışlı, sevecen olmaya, daha doğrusu bu yanını öne çıkarmaya gayret ediyor. Ey aşk sen nelere kadirsin böyle. Hepsi neyse de, Gülten hanım ile sırdaş oldular ya, ben daha ne diyeyim size. Gülten Hanım’ın akıl verişleri, Sami babanın aldığı akılları uygulayışı, gidip Gülten Hanım’a anlatışı, kendi aralarında gizli kapaklı işler çevirmeleri pek hoş doğrusu. Hoş ta, keşke Kuzey ile Cemre için de böyle çabalasaydınız..Sözün özü, kaç yaşında olursanız olun, aşk yüreğe damladı mı, onu gencecik heyecanlı bir delikanlı yapıveriyor böyle..

Ya Simay’a ne demeli..Adamı öldürdüm diye emniyete koşan Simay, öldürdüğü adamdan hiçbir iz bulamayınca neye uğradığını şaşırdı. Biz Simay’a hep kızıyoruz da, bir gecelik hatası yüzünden bütün hayatı altüst oldu. Ha Simay uslu durdu mu, elbette ki hayır ama yine de kadın olunca işiniz daha zor oluyor işte böyle. Simay’ı yakında Banu ile aynı hastanede tedavi görürken görürsek hiç şaşırmayın..

Banu demişken, Banu’nun hastalığı kabak tadı verdi artık bana..Ya iyileştirin şu kızı, ya da tam delirtin olsun bitsin..Sürekli aynı durumun dönüp durmasından sıkıldım ben..Eminim yakında tamamen aklını yitirecek Banu. Zira Handan Hanım, köşke geri döndü. Aslında ihtiyaçtan ya da istendiğinden değil ama Güney’i kendi yanına çekebilmek ve zapt edebilmek için Ebru Hanım’ın kibar bir jesti diyebiliriz buna. Ve fakat cidden dönüşü muhteşem oldu. İkinci şans verdiğiniz her insan, sizin şanslarınızı yok eder. (Bir Siyah İnci atasözü daha).. Handan Hanım, daha ilk günden çileden çıkardı evin görevli kızlarını, bakalım Banu ne yapacak..

Kuzey’in, Demet ve Şeref konusundaki şüphelerinin ve dillendirmeye bile korktuğu durumun gerçekleşmesi de, bu bölüme damgasını vurdu elbette. Kuzey, Demet ile Şeref arasındaki yakınlaşmayı duymadan, öpüşmelerine şahit oluverdi. Ben şahsen, her ikisinin de üzerinde bir Kuzey fırtınası kopmasını bekliyorum. Aslında Demet ile Şeref kardeşimi birbirlerine çok yakıştırıyorum. Bu arada, ilişkiye başlamak içinde öpüşmek gerekiyormuş bunu da öğrenmiş bulunmaktayız hep beraber. Hayırlı uğurlu olun, Allah Kuzey’in gazabından korusun diyelim.

Bu haftalık da Kuzey&Güney için aklımıza takılanlar, dilimize dolananlar böyle. Haftaya görüşmek üzere.

Siyah İnci’den sevgiyle…