Dizi için ilk yazdığım yazıda, çok hızlı başladı ama aynı
tempoyu devam ettirecek mi bakalım diye yazmıştım. Ne yazık ki, temposu hayli
düşen diziyi ne İlker Aksum’un ve İpek Bilgin’in kusursuz oyunculuğu, ne de
Tuba Büyüküstün’ün güzelliği kurtaracak gibi görünmüyor.
Gelelim dün akşam yayınlanan 5.bölümün notlarına..Bakalım
bizim kalemimize nacizane neler damlamış…
Öncelikle Duru ve Yağız karakterlerini oynayan çocuk
yıldızlarımızı kocaman öpmek isterim. Her ikiside şahane oynuyor bilmem fark
ettiniz mi?
Oyunculuklara hiçbir sözüm yok..Rolünün içine tam anlamıyla
giren Tuba Büyüküstün, kendisini daha ilk bölümden eleştiren hepimizi susturdu.
Bütün oyuncular dört dörtlük..İlker Aksum’u gözümü kırpmadan izliyorum..Metin
Çekmez ve İpek Bilgin, her bölümde döktürüyor..Özellikle İpek Bilgin..Kadını
seyretmek ayrı bir keyif..Onunla Ezel dizisinde, Ezel’in gözleri görmeyen
annesi rolünde tanışmıştık. Burada da kötülerin kötüsü cezaevi müdürü Süreyya
rolünde hepimize diş biletiyor gerçekten. Rolünü yapışına sözüm yok ama dün
akşam kendini cezaevinin Allah’ı ilan etmesi, fazla iddialı ve rahatsız edici
geldi bana..Rol bile olsa, bu tarz söylemlere seyircimiz çok sempati duymaz
benden söylemesi..Zaten yeterince kötüsün be kadın, haşa kendini Allah ilan
etmeseydin daha mı iyi olurdu bilmem..Allah kimseyi düşürmesin böyle yerlere
elbette ama bana gerçekten çok abartılı geldi yapılanlar..
Fark ettiyseniz, konu kısırlaştıkca ve senaryoyu ilerletmek
zorlaşınca mutlaka yeni konular, yan roller bulunur. Cezaevindeki pek çok
karakterde bahsettiğim yan rollerde..Hepsinin de ortak özelliği Melek ile
uğraşmak, gelip gidip laf çarpmak, olmadı omuz atmak, olmadı kavga çıkarmak,
oda olmadı bıçaklamak..Bu kadar kötüyü, vicdansızı bir araya
topladınız..Meleğin yanına gelen giden, “sen buradan çıkamazsın, yok umut etme
yok bekleme” diyor..Hayır sanki kendiniz çok matahsınız, kendiniz çok
memnunsunuz hayatınızdan..Size ne kardeşim, ister bekler, ister umut eder,
ister umudunu keser..Fazlasıyla sevimsiz geliyor bu durum da bana..Bu arada
uzun aradan sonra cezaevinin tek vicdanlı kişisi, cezaevi doktoru rolünde Esra
Akkaya’nın güzel yüzünü görmek keyiflendirdi beni..
Ali kardeşimiz ise sürekli karısı kurtarmanın derdinde.
Aldığı eğitime bu hafta ara verdiler sanırım. Kedi abimizi çok az görebildik bu
bölüm. Daha ziyade Necmettin beye odaklanmıştık. Ali’nin ne olduğunu
anlayamadığımız eğitiminin umarım faydasını göreceğiz. Yoksa gök domatesin yada
iyi yemek yapmanın ne faydası var cidden merak ediyorum. Kuşkusuz, eşini o
cezaevinden kaçırırken, Kedi’nin söylediği ve kendisinin çok saçma bulduğu her
şey işine yarayacak..Kötü olan zaten kötüdür de, iyi bir insanın, kurallara,
kanunlara saygılı bir insanın kötü olması çok zor. Ali, eşini kurtarmak için
başından beri, hiç yapmadıklarını yaparken, insan hem o performansa hayran
kalıyor, hem de kendini Ali’nin yerine koyup bir düşünüyor. Sizi bilmem ama ben
“Ali’nin yerinde olsaydım ne yapardım?” diye soruyorum kendime ister istemez
Bu bölümün en şık ve duygusal sahnesi, kesinlikle açık
görüşte Meleğin Ali’nin omzuna yatıp içini döktüğü sahneydi. Çok güzel
düşünülmüş ve çekilmiş. Ancak Tuba Büyüküstün’ün ses tonunu kullanmada çok
başarılı bulmadım ben o sahnede. Yaşadıklarını anlatırken o zorlanmadı ama Ali
çok zorlandı..İlker Aksum gerçekten her sahnenin hakkını veriyor..Yine de küçük
detaylara takılmayalım ve bölümün en baba sahnesi olarak bir kenara yazalım..
Necmettin bey ve onun oğlu hakkında verdiği karar üzerine
kurulan bu bölüm, ağırlıklı olarak oğlu ve kendisinin ilişkisini inceledi. Bu
arada erkek olmak için traş olmak
yeterliymiş bunu da anladık. Gelelim Necmettin beye..Kötü biri, üstelik kalbi
de taş gibi..Kötünün de kötüsü yani..Sen kalk, Yağız’ı, daha miniminicik bir
yüreği karşına al, ben sizin düşmanınızım, yok başınıza gelen her şey benim
yüzümden gibileriden saçmala. Kusura bakmasın kimse, o sahne tam bir fiyaskodur
benim gözümde. Küçücük bir çocuğun karşısında intikamdan, düşmanlıktan söz
etmek, kim olursa olsun, acısı ne olursa olsun asla yapılmayacak bir durum. Ayrıca
sayın Necmettin beyin “kötülerin duası kabul olmaz” cümlesine de şiddetle
itiraz ediyorum. Zira böyle bir şey söylemek, kötülük yapana, “nasıl olsa sen
kötüsün, duan da kabul olmaz, yaptığında affedilmez, yap
yapabildiğin kadar “demek gibi bir şey. Dolayısıyla repliklerin biraz daha
özenli olması gerektiğini düşünüyorum..
Son sahnede Akrep kardeşimiz, Meleği bıçakladı. Yarabbim
başka lakap mı bulamadınız anlamadım ki..Akrep burcu bir insan olarak, sevgili
burcuma hakaret olarak algıladım bunu ben..Günay Karacaoğlu, Allah için rolünün
hakkını verdi..Bugüne kadar hem sevimli, sempatik, komik rollerde izlemişken,
onu birden bire böyle Akrep kılığında görünce önce bir şok oldum ama, hemen gözüm alıştı. Ve fakat Akrep
kardeşim, o plastik kaşıktan bıcağı yaptın anladık. Banyoya gittin, öyle
insanın gözüne göstere göstere üzerine yürünür mü? Sen dua et, Melek ile
arkadaş öyle bakıp kaldılar. Yahu kadın almış Meleği ayaklarının altına, elinde
o şekilsiz nesne, o anda arkasından bir Allahın kulu çıkıp ta kafasına hamam
tasını indirmedi niyeyse..Elleri armut mu topluyordu hamamın ortasında
bilemedim ki..
Bu arada maşallah Necmettin beye hizmet etmeye gönüllü ne
çok insan varmış..İşte az kişilikli insan, çok parayla satın alınır. Buda Siyah
İnci’den bir atasözü olsun canlarım.
20 dakika için bu haftalık söyleyeceklerim bu kadar..Haftaya
görüşmek üzere…
Siyah İnci’den sevgiyle…