31 Mayıs 2012 Perşembe

Sultan başladı nihayet..Kahvaltıların Sultan'ı ekranların Sultan'ı olmaya aday..


              Sultan, Pazartesi akşamı başladı. Ben Salı günü tekrarını seyredebildim. O da annemin ısrarı ile. Kesinlikle seyretmelisin ve yazmalısın bu diziyi deyince, baktım emir büyük yerden, hazır tekrarını da koymuşlarken, yayıldım koltuğa aldım elime bir kupa dolusu kahve, baştan sona dikkatle izledim. 

            Dizi hakkında konuşmadan önce şunu belirtmekte fayda görüyorum. Fragman hiç sevmem, seyretmem, seyretmemek için de çaba harcarım. Çünkü fragmanların belli bir önyargı oluşturduğunu düşünürüm, özellikle de bir yazı hazırlıyorsam etkilenmemek adına ne fragman seyrederim, ne özet okurum. Ama Sultan dizisinin tanıtım fragmanlarından kaçmak ne mümkün..Her an, her dakika karşımızdaydı. Ve ufacık fragmanı defalarca seyretmenin etkisi ile öyle bir önyargı oluştu ki bende, “yok ben bu diziyi daha başlamadan bitirdim gözümde” dedim kendi kendime. Ne seyrederim, ne yorumlarım, ne de vakit harcarım..

            Elbette ki, şimdi bütün bu sözleri geri almak ve kocaman bir özür dilemek lazım yazmaya başlarken. Baştan onu halledeyim dedim.

            Gelelim Sultan’a..Diyarbakır’da geçen hikâyenin başkahramanı iki aile. Her ikisi de kahvaltı salonu işletiyor. Benim de en büyük hayalim küçük, sevgi dolu, mis gibi sıcak ekmek, menemen kokulu, tazecik yumurtası rafadan, zeytini, peyniri, domatesi, omleti, aklınıza gelen her türlü kahvaltılığıyla ve elbette ki kocaman bir gülümsemeyle bir kahvaltı salonu işletmek olduğundan daha ilk sahnelerde dizi beni etkisi altına aldı bile..

            Hikâye hem dramatik hem komik. Öyle güzel işlenmiş ki, ağlayayım mı güleyim mi bilemiyorsunuz. Oyunculuklar için nasıl yazmalı bilmem ki..Benim en çok içime sinen kare as ile başlayalım tariflere..

            Settar Tanrıöğen..Yahu arkadaş, bir insan her biri birbirinden farklı bu kadar karakteri nasıl böylesine güzel oynar. Biri bana bunu anlatsın lütfen. Sultan kızımızın babası Aziz Bey karakterine can veren Settar Hocam, şüphesiz bu dizinin lokomotifidir. Öyle böyle değil yani, seyrederken ağzınız açık kalabilirsiniz iki saat boyunca. O tavırlar, hareketler ve elbette en önemlisi o şive..Öldüm bittim bayıldım ben, saygıyla eğiliyorum önünde..
           Nur Sürer..Deli bu kadın..Sultan’ın kayınvalidesi Ayşe kadını oynuyor. Aman Allah nasıl oynamak ama..Kâh huysuz bir kayınvalide, kâh gelinine en büyük destek ve yoldaş, kâh evladına bağlı bir ana. Fedakâr, cefakâr ama güçlü yürekli bir kadın tasviri ile Nur Sürer harikalar yaratmış diyebilirim. Elbette dizide şivesi kulağı tırmalamayan, gözümüze batmayanlardan birisi.
       Seray Gözler..Karaca hanım rolü ile Sultan kızımızın annesini oynuyor Seray Gözler. Zirvenin ortağı elbette. Hayır, ilk bölümden ilk sahnelerden nasıl da güzel girmişler o rollerin içine. Zannedersiniz ki hep oradalarmış, orada yaşamışlar, evlenmişler o çocukları büyütmüşler, böylesine doğal ve yürekten oynamışlar, bize de onları saygıyla alkışlamak kalıyor. Yüreği yanmış, evladının ve kocasının arasında kalmış binlerce sevgi dolu anneden bir tanesi Karaca hanım.
         Orhan Güner…Sultan’ın kayınpederi Zülküf ise Sultan’a bir kayınpederden çok baba olmuş adeta. Benim favorilerimden birisi kendisidir. Çok duygulandırdı ve ağlattı o babacan tavrıyla daha ilk bölümden..Otoriter ve aynı zamanda çok yumuşak kalpli bir baba. Üstelik gelinine haksızlık eden oğluna, 15 yılın hasretine rağmen karşı durabilecek kadar da adil. 

Kısaca Kare As böyle canlarım. Rol yeteneklerine laf edecek halimiz yok elbette. Haddimizi biliriz ve bazen gözlerimizde yaş, bazen yüreğimizden gelen kahkahalar ile izleriz dört büyüğümüzü..

            Kerim..Hüseyin Karaca..Dizideki çocuk karakterlerin bana göre en başarılısı, sevimlisi, tatlısı ve yeteneklisi..Tam bir Karaoğlan..Nasıl şeker, nasıl oynuyor rolünü yürekten. Nasıl ağlattı beni ölmüş annesinin acısını yüreğimde hissetmemi sağlayarak..Öylesine sevdim ki Kerim’i ben. Televizyona sarılasım geldi o derece..Bir de bu çocuk gerçekten Diyarbakırlı falan galiba. Öylesine güzel konuşuyor ki bana çok doğal geldi açıkçası..

            Şahin Irmak..Şeyhmuz ile karşımızda. Sultan’ın 15 yıl öncesinde evlendiği ama karı-koca olamadığı kocası. Neden Şahin Irmak bunu anlayamadım. Evet, yakışıklı, evet karizmatik, evet rolünün hakkını da vermiş sayılabilir. Ama ben onu seyrederken, sürekli olarak bir komiklik yapacağını, sanki bir anda Hıyarlı Baba’ya bağlayacağını zannettim hep. Artık nasıl özdeşleşmişse Şahin Irmak bütün bunlarla, onu böylesine ciddi bir rolde görmek beni bir parça şoka uğrattı. İlerleyen bölümlerde gözümüz alışırsa, daha iyi olacağını zannediyorum. 

            Ve Nurgül Yeşilçay..Sultan rolü ile karşımızda. Evet, tekrar baştan alırsam, fragmanda seyrettiğim Sultan’a nazaran ilk bölümde bazı abartılı hareketler, rol olduğu belli olan tavırlar tek tük yapmacıklıklar olsa bile genel olarak rolünün hakkını vermeye çalışmış. Özellikle hüzünlü sahnelerdeki performanslarını beğendim ben. Ama şive konusunda kesinlikle çok kötü. Bir bakıyorsunuz İstanbul ağzına kayıyor konuştuğu Türkçe, bir bakıyorsunuz Doğulu gibi. Mesela bir eltisi var Sultan’ın, sanıyorsunuz ki orada doğmuş büyümüş. Öylesine yakışıyor ağzına. Ama Nurgül Yeşilçay’da aynı lezzeti alamadım ben. Hoş, ben zaten dizide konuşulan şivenin ne olduğunu da tam anlayamadım. Diyarbakır şivesine uymayan bazı kelimeler ve ağızlar vardı sanki. Bu sebeple sadece oyuncuların ağızlarına yakışıp yakışmadığı, eğreti durup durmadığını inceledim. Ama evet Nurgül Yeşilçay’ın kesinlikle bu konuda acilen bir şive dersi alması lazım. 

            Dizinin ilk bölümünde geçen çok güzel sözler vardı. Bunlar özellikle dikkatimi çekti. Dilime takılan, hoşuma giden birkaç tanesini sizler için not aldım..

·         Sen attın kemik diye, el kaptı ilik diye..
·         Ağacın baltası kendinden olmasa, ağaç devrilmez…
·         İnsan yeri geliyor, babasının evine bile ağır geliyor..(çok içime işledi bu )
·         Gömlek, kaftandan yakındır..
·         Bir oğlumuz var, boyu 40 dağı aşmış,gölgesi bize vurmamış..
·         Kötü değildir de, erkektir..(en baba laf ta buydu bence)
·         Kurt öldürür, karga yer..
·         Aksayanla aksak, suya gidenle susak..
·         Yenilmekle marifet, yanılmakla âlim olunur..

İşte böyle canlarım, benim ilk bölümden gözüme gönlüme takılanlar kısaca böyle. Sözün özü, ben Sultan’ı sevdim, keyifle izledim, yeri geldi güldüm, yeri geldi gözyaşlarım süzüldü yanaklarımdan. Öylesine hüzünlü ve bir öylesine komikti. Dilerim kalitesi ve seyircisi giderek yükselen bir grafik çizer..

Siyah İnci'den sevgiyle...

www.twitter.com/blackpearl42
           

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Bir Zamanlar Osmanlı'da nefesler tutuldu..

           Bir Zamanlar Osmanlı-Kıyam Sezon finali öncesinde yükselen temposu ve ekran başındakilerin yüreğini ağızlarına getiren gelişmelerle kendi çizgisinde yürüyor. Ben dizinin başladığı zamanlarda yazmıştım hakkında. Ondan sonrasında tekrar yazmak ancak şimdi nasip oldu. Dizinin fanatik takipçilerinden biri olduğumdan bu ara aslında iyi de oldu. Zira ilk bölümlerde gördüklerimiz ile şimdi seyrettiklerimiz arasında bir kıyas yapmamız mümkün artık.

            Öncelikle hatunların makyajlarında gözle görülür bir sadeleşme mevcut. Koyu makyajlar, abartılı renklerden sonra her birinin doğala yakın makyajla karşımıza çıkması pek şık oldu doğrusu. Zaten dizinin kadın kadrosu büyük ağırlıkla çok genç olduğundan fazlaca makyaja ihtiyaçta yok. Türkan Şoray’a yapılan abartılı makyaj devam etmekte ve fakat yaşı göz önüne alınınca bu ayrıntı da gözüme batmıyor benim. Ayrıca son bölümlerde bu senenin modası Turkuaz rengin kıyafetlere yansıtılmış olduğunu da gördük. Pek çok kıyafette ve ayrıntıda göze çarpıyordu zira.

            Öykü Çelik ve onun ilk bölümlerdeki korkunç bir sarı renk olan saçlarını şiddetle eleştirmiştim. Saç rengini değiştirdi Çeşmidil ve eminim böylesi çok daha güzel oldu. Hatta dizinin kadınları arasında güzellikte benim bir numaralı favorimdir kendisi. Kaş, göz, boy endam ile kadınım diyor Öykü Çelik her sahnede Allah için. Oyunculuğu konusunda ilk bölümlere göre biraz daha iyi olsa da, diğer oyuncuların yanında biraz zayıf kalıyor. Sanki rolüne tam adapte olamadığını hissediyorum onu seyrederken. Hala üzerinden acemiliğini atamadı. Bana göre tek şansı Teoman Kumbaracıbaşı ve Fırat Tanış ile karşılıklı oynuyor olması. Bu durum onun rolündeki zayıflığını ört bas ediyor da bir parça kurtarıyor durumu.

            Bunun dışında genel olarak tüm ekip rollerinin içine girmiş ve yakışmış durumda benim nazarımda. Oyuncular arasında sivrilip göze batan kimse yok, hepsi birbirinden şahaneler. İlk bölümlerdeki tedirginlikte gidince, izlemenin keyfine doyulmuyor elbette. Dizi ile ilgili bir önceki yazımda, öyle halvet, harem falan beklemeyin demiştim. Çizgiyi hiç bozmadılar. Çok ta iyi yaptılar. Elbette ki aşk olmazsa olmaz, Zira Murat ile Canseza’nın aşkı eminim seyredenlerin tümünü heyecanlandırıyor. Öbür taraftan Şehnaz ile Vezir Damat İbrahim Paşa’nın gözlerinden seyrettiğimiz şahane aşk ta ayrı konu..Damat İbrahim demişken, nedir bu vezirlerin kaderi yahu. Pargalı İbrahim ile Damat İbrahim’in yüzleri bir türlü gülmedi gitti. Devlete vezir olmak, padişah kızını ya da kardeşini almakta ayrı bir dertmiş bunu anladık. Devlet işlerinin ağır yükü yetmezmiş gibi, bir de hanımlarının kibirleri, kaprisleri ile uğraşıyorlar. Her an bir kapris, asık bir surat, sürekli bir ima hali. Vallahi çekilecek dert değil karşınızdaki sultan bile olsa yani..

            Son iki bölümden benim gözüme takılan bazı ayrıntıları da sizlerle paylaşmak isterim canlarım. Öncelikle Canseza ile Murat’ın günden güne büyüyen aşkları, Canseza’nın davası ile aşkı arasında kalmasına yol açtı çoktan. Hangi tarafa yaklaşacağını tam kestiremedi güzel kızımız. Ama bana sanki Murat’ın aşkına yenilecek gibi geliyor. İkisini çok yakıştırıyorum ben. Karşılıklı sahneleri de keyifli. Ama Canseza kardeşim, Murat’ın yüzündeki küçücük sıyrık için kocaman bir tas su ile neredeyse çarşaf kadar bez mi gelir silmek için. Sıyrıkta sıyrık olsa. Aman Allah ne uğraştı kızcağız. Daha derin bir yarası olsaymış ne olacakmış bilmem..Canseza aşkı ile kardeşi arasında kaldı ve kardeşi ile arasındaki gerilim giderek artıyor. Kasım, akıllı ve tehlikeli bir düşman, Canseza’nın Murat’a olan aşkını abisine söylediği andan itibaren ben artık bu kızdan umudu kestim. Her an karanlık bir köşe başında kellesi gidebilir benden söylemesi.

            Öbür taraftan saray içerisinde Murat’ın yükselmesi ve Hatice Sultan ile yakınlığı, Kasım ile İbrahim paşanın aynı tarafta yer almaları, büyük bir kutuplaşmaya yol açmış durumda. Özellikle Murat’ın Acem casusluğu ile ilgili iftiraya uğraması Hatice Sultan ile İbrahim Paşa arasındaki gerginliği had safhaya çıkardı. Hatice Sultan ile İbrahim Paşa’nın zıtlaşmalarını seyrederken, yahu bu kadın, kadın başına devlet işlerinin içinde gezinirken, Padişah nerelerde demekten kendini alamıyor insan. Gerçekten de, Padişah’ı biraz geri planda görüyoruz. Hatice Sultan kadar aktif değil kendisi. Hatice Sultan’da Sultan yani. O ne ihtişam kardeşim ya. Kıyafetler, takılar, saçlar zaten şahane de Türkan Sultan’ın üzerinde daha bir gösterişli oluyor inanın. Kadına bakmaya doyamıyorsunuz. Ah birde şu sesinin titremesine bir çare bulsalar şahane olacak doğrusu..

            Peki, Fatma Sultan ile Şehnaz arasındaki gerginliğe ne demeli. Yani Fatma Sultan, ahali neyle uğraşıyor, sen düşmüşsün eski bir cariyenin derdine. Üstelik çok ta güzel hatunsun amma velâkin yüreğin pek kötü be kızım. Şehnaz’da asaletin Lale devrindeki adı sanki. O nasıl bir sevgi,saygı sadakat ve asalet öyle. Fatma Sultan’ın belki de çekemediği budur kim bilir. Kendisinde Padişah kızı olmaktan gayri pek özellik göremediğimiz Fatma Sultan, vezir eşini Şehnaz’a kaptırmaktan çok korkuyor haklı olarak. Benim kafama takılan ise şu. İlk bölümlerde Şehnaz Acem Padişahının elinden kaçmıştı. Niye bir Allahın kulu bu kadının peşine düşmedi. Üstelik şiddetli bir hastalığı vardı, ayağa bile kalkamıyordu. Ne oldu, hangi ara iyileşti bu hatun ben akıl erdiremiyorum doğrusu.

            Gelelim Patrona - Muslu Beşe - Çeşmidil üçgenine. Bu sezon olmasa da eminim önümüzdeki sezon Muslu Beşe ile Çeşmidil arasında gelişen ve elbette ki Patrona’nın hiç te hoşuna gitmeyecek bir aşk olacak diye tahmin ediyorum. Aslında romantik,kadın ruhundan anlayan ve biraz saf halleri ile Çeşmidil’i asıl hak eden Muslu Beşe olmasına rağmen, Çeşmidil tarz olarak Patrona’ya daha uygun gibi geliyor bana. 

            Patrona Halil’in kendisi bu kadar sevimli ve sempatik miydi, açıkçası bu diziden sonra merak etmeye başladım. Fırat Tanış’ın oyunculuğuna edecek lafımız yok, bu kadar yüreği kötü bir insanı bu kadar sevimli hale getirdiği için kutlayabiliriz ancak. Son zamanlarda dizilerde bu tarz kötüleri seyrettik malum. Mukaddes Yenge, Kudret, Ferhat,Kenan, Hürrem gibi pek çok kötü arasında seyrederken gerçekten kötü olduğunu hissedip aynı zamanda da nefret edemedim tek karakter Patrona Halil. Adama kızamıyorum bir türlü. Kabalığı, kabadayılığı, kötü kalbi, isyankâr ve ortalığı karıştıran oyunları ile bütün öfkemizi üzerine toplarken, Çeşmidil’in kapısında şiirler okuyup yalvararak bizi kahkahadan kırıp geçiriyor adeta. Nasıl güldüm eğlendim Patrona Halil, Muslu Beşe’den tüyo alıp Çeşmidil’e şiir okurken anlatamam. Zavallı Patrona’nın başka kalacak yeri de yok galiba. Çeşmidil’i sevmeye sevmeye katlandığına göre akla başka sebep gelmiyor doğrusu. Muslu Beşe ile ikisi adeta Hacivat ile Karagöz gibiler. Bu son bölümde Çeşmidil’i abisinden isterlerken de çok eğlendim ben doğrusu. En sonunda sahte nikâhı bastı kurtuldu Patrona ama bence başına belayı da aldı.

            Murat ağa ise üzerine atılan iftirayı temizlemeye çalıştıkça giderek daha çok bulandı iftiranın çamuruna. Acem mührünü Kasım’ın evinde bulmaları yüreğimize su serpse bile, sevincimiz pek kısa sürdü. Kasım giderek daha tehlikeli bir hal almaya başladı. Kötülüğünün sonu yok ve Patrona gibi sevimli bir kötü değil aksi gibi. Kasım gerçekten gözünü bile kırpmadan kardeşine bile kıyabilecek kadar kötü ve entrikacı. Her olaydan tereyağdan kıl çeker gibi sıyrılıveriyor. Mühür olayından da kolaylıkla kurtuldu ve Murat ağa kendisini savunmaya bile fırsat bulamadan idam kararı çıktı..Önümüzdeki hafta Sezon Finali ile karşımıza çıkacak Bir Zamanlar Osmanlı eminim hepimizin yüreğini yerinden oynatan bir bölümle ekranlarda olacak. 

            Eğer harem entrikalarından, kadın çekişmelerinden, kıskançlıklardan, her türlü kadınsal oyunlardan bıktıysanız, Bir Zamanlar Osmanlı size Osmanlı’nın çok farklı bir penceresinden keyifli anlar sunmaya devam edecektir. Seyretmeyenlerin de mutlaka eski bölümleri bir yerlerden bulup seyretmesini tavsiye ederim. Şimdilik benden bu kadar..

            Siyah İnci’den sevgiyle..

            www.twitter.com/blackpearl42


29 Mayıs 2012 Salı

Pusula Cemre’nin boynunda ve artık hep Kuzey’den yana..

           Ekranların şüphesiz son zamanlardaki en heyecanlı dizisi Kuzey&Güney bu hafta da seyredenlerine beklenenin ötesinde olaylar sundu..Gün geçtikçe dizinin aksiyon derecesi artarken, bizim de kendi çapımızda söyleyecek üç beş kelimemiz var. O zaman vakit kaybetmeden bu haftaya bir göz atalım beraber.

            Malum bir önceki bölümün sonunda Barış, Burak ile kardeş olduklarını öğrenmişti. Bu bölüme Barış ile Güney’in kavgası ile merhaba dedik. Aslında bu kavganın tek nedeni Burak Çatalcalı değil, işin içinde Barış’ın Cemre ile yakınlaşmasının, Güney üzerindeki dayanılmaz baskısı da vardı. Barış ile Güney arasındaki kavgayı seyretmek bana çok keyif veriyor. Aslına bakarsanız, ne Barış’tan ne Güney’den yana değilim. İkisi de bencillikte birbirleri ile yarış edecek seviyedeler maşallah. Ama Barış’ın hırsları, Güney’in hırslarına kıyasla çok daha tehlikeli boyutta. Ve hatta Barış bütün bunları yaparken, sempatik ve sevimli halleri ile de kolay kolay şüphe çekmiyor. Güney'in sevimli olmak gibi bir derdi yok..Güney’in işi gerçekten çok zor bunu anlamaya başlıyoruz yavaştan..

            Güney kardeşimin bu hafta arabasının plakası da dikkatimi çekti benim. GK yazan plakayı görünce tamam dedim ya. Bak adam kardeşini ne kadar seviyor kalkmış plakaya Güney ile Kuzey’in baş harflerini yazmış. Onca yaptığı kötülükten sonra vicdan mı yaptı nedir?

            Güney ile Banu’nun şahane şıklıkta davetiyeleri de dağıtıma geçti çok şükür. Dağıtılmaya başladı başlamasına da keşke düğünün yerini, tarihini, saatini falan da yazsalarmış be kardeşim.  Kuzey kendine özel gönderilen davetiyeye bakarken dikkatimi çekti. Davetiye de düğün ile ilgili hiçbir bilgi yok. Gerçi koskoca Sinaner ailesinin kızı evlenirken, adrese ne gerek değil mi..Gazeteler boy boy ilan verir nasıl olsa diye düşünmüş olmalılar..

            Allahım Yarabbi Kuzey ile Zeynep memleket meselesi oldu başımıza. Zeyneb’in annesi de çetin ceviz çıktı. Kuzey’i adeta sorguya çekti kadın. Kuzey kardeşim ise dizine koyduğu kahve fincanı ile delikanlı bir şekilde cevaplarını verdi. Konuşurlarken ben bir ara kadıncağız düşüp bayılacak zannettim..Kuzey ile Zeynep aslında öylesine farklı iki hayat tarzına sahipler ki. Zeynep kızımız inadına bunu anlamamakta dirense de, eğitimlerinden tutun, hayata bakışlarından, hedeflerine varıncaya kadar her şeyleri alakasız. Üstelik Zeyneb’in annesi de bunu hemencecik fark etti. Aslında gerçekçi olmamız gerekir ise, Kuzey her ne kadar şahane bir karaktere ve yüreğe sahip olsa da, hiçbir anne baba onun gibi fırtınalı bir hayatı olan erkeğe gözü kapalı teslim etmez kızını. Bu sebepten Zeyneb’in annesinin Kuzey’e yaklaşımına biraz hak vermek lazım diye düşünüyorum.

            Cemre’de bu bölüm hangi ayakkabıyı giyeceğine bir türlü karar veremedi. Ali ile Demet onu evden aldıklarında, ayağında üstü bantlı bir sandalet vardı, arabadan indiğinde ise ayakkabı değişmiş, üstü kapalı burun kısmı açık bir sandalet oluvermiş, doğum günü kutlamasında da sık sık ayakkabının şeklinin değiştiğine şahit olduk. Bu da küçük bir ayrıntı olarak gözümüze takılanlardandı..

            Burak Çatalcalı için iki bölümdür düşünüyorum. Bu adamda Beni rahatsız eden bir şeyler vardı ama bir türlü bulup çıkaramamıştım.. Bu bölüm aydınlığa kavuştu. Her an bir korku filmi karakterine dönüşecekmiş gibi bakışları çok rahatsız edici. Hiç olmadık yerde pat diye ortaya çıkıp durup öylece bakıyor. İnsanı ürkütecek kadar sinir bozucu bakışları var. Sanki bir anda içine şeytan kaçmış birine dönüşüverecekmiş gibi.. Yakışıklı ama sevimsiz ve itici geliyor bana Burak açıkçası.

            Güney için de söylenecek en önemli söz sanırım evini özlemeye, eskiye özlem duymaya başladığıdır. Bu bölüm Güney baba evine gelip, yatağını okşadı ya..Sonra da bütün her şeyi unutmak istercesine yatağına uzanıp uyudu ya. Dur bakalım Güney Efendi dedim, ne çabuk yoruldun sen. Ama her ne kadar kızsak bile, Güney’in evine yabancı gibi gelişi, yatağını özlemle okşayışı, annesi Handan hanımın bitmek tükenmez bilmez çenesine sabredişi, onun zannettiklerinden daha çok mücadele içinde olduğunu anlatan bir ayrıntıydı aslında. Güney’in hayatı dışarıdan şimdilik tozpembe gibi görünüyor olsa bile, ilk fırsatta kendisini ailesinin kollarına atması da onun Sinanerlerle uğraşmaktan, bütün o olaylardan, entrikalardan yorulduğunun en güzel kanıtıydı. Bu yetmezmiş gibi, Sami baba da eve gelen Güney’e bir kez daha ağzının payını verdi. Zaten Güney’in asıl yüzünü çok iyi bilen ve bunu dürüstçe yüzüne haykıran Sami baba bizden bir kez daha alkışı hak etti..

            Gelelim Cemre kızımızın doğum gününe. Öncesinde doğum günü için Cemre’nin Barış ve Kuzey’i karşı karşıya getirip bir parça nispet yapma hevesi olsa da, Barış’ın kendini aşan aile içi savaşlar sebebiyle partiye katılamayacak olması Cemre’yi büyük hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca bu nasıl doğum günü ben anlamadım. Sosyetik doğum günleri böyle oluyor demek ki..Ali ile Kuzey bir yanda, Cemre ile Demet bir tarafta, tanımadık bir sürü insan etrafta, içimizi bayıltan bir müzik eşliğinde dertleşiyorlar. Ben çok daha hareketli ve eğlenceli bir doğum günü bekliyordum şahsen. Bu konuda hüsrana uğradığımı belirteyim. Kuzey’in mekâna ilk gelişinde Cemre ile yarı şaka yarı ciddi kavgalarına bayıldım. O küçücük tartışma bile aslında birbirlerini ne kadar sevdiklerini gösteriyordu değil mi canlarım. Ama yok, biz Kuzey’in aşkını Cemre’ye verdiği hediyeden anladık asıl. O nasıl güzel düşünülmüş bir hediyeydi öyle. Bir pusula. Pusula Cemre’nin boynunda ve artık hep Kuzey’den yana..Kuzey Cemre’ye söz ile anlatmaya kalksa idi aşkını, inanın bu hediye ile anlattığı kadar güzel anlatamazdı bana göre..Zaten dikkat ederseniz, Kuzey’in herhangi bir itirafına gerek yok, bakışlarından bile her şey çok net anlaşılıyor. 

Bir erkeğin sevgisini itiraf etmesine gerek yoktur çoğu zamanki bu zaten zordur onlar için ayrıca. Bir bakışı, bir gülüşü ile de anlatabilir erkek aşkını ve inanın bir erkeğin gözleri ile anlattığı aşk kadar anlamlı bir aşk yoktur..Kuzey’in Cemre’ye duyduğu aşkın büyüsü de bu sebeptendir işte..

Böylesine sakin bir doğum gününe elbette aksiyon lazımdı ve Ferhat abimiz gereken hareketi kendilerine kibarca yolladı. Ferhat için kötü diyemiyorum. Adam ne iyi ne kötü aslında. Evet, Kuzey ve Kuzey’in sevdikleri ile çok fazla uğraşıyor ama öbür taraftan da mutlaka bir ipucu bırakıyor. Kuzey’i mezara soktuğunda Ali’ye haber etmesi gibi. Bu seferde pastanın içine patlayıcı koymalarına rağmen üzerine Cemre’nin öyle bir resmini koymuştu ki, o pastanın Ferhat’tan geldiğini anlamamak imkânsızdı. Buradan da Ferhat’ın aslında çok zeki olduğunu, amacının zarar vermek olmadığını, sadece huzursuz etmek olduğunu anlıyoruz. Tersi durumda o pastanın üzerinde farklı bir resim olsa idi, Cemre kızımızın o şahane güzelliğine epey bir zarar gelmiş olacaktı. Belki de hayatı tehlikeye girecekti. Ama amaç “her an peşindeyim” gibi bir mesaj vermekti ve Kuzey’de bunu zamanında fark edip olası bir felaketi önledi.

Ali kardeşim de muradına erdi bu bölüm. O Handan Hanımın genç versiyonu Demet kızımıza yüzüğü taktı. Kız Cidden çok fazla konuşuyor. Tam klasik kaprisli kadın tipi. Ben şahsen Ali’nin Demet ile ilgili bu derece ciddi düşündüğünü hiç sanmıyordum. Nasıl oldu hangi ara âşık oldu da, Demet’in tarifiyle yorgan altında sürdürdüğü ilişkiyi evliliğe taşımaya karar verdi anlamadık ama bir an Ali yüzüğü vermeden Demet ayrılalım diyecek diye ödüm koptu. Neyse ki korktuğumuz gibi olmadı da, Ali ile Demet mutluluğu yakaladılar..

Gülten hanımı birkaç kez daha yazdım ama bir kez daha yazmak istiyorum. Ben bu kadını seyretmeye doyamıyorum. Karakol sahnesinde tüylerim diken diken oldu benim. Bir annenin ne hissedeceğini, nasıl davranacağını, nasıl sesinin titreyeceğini, nasıl ağlayacağını Zerrin Tekindor sayesinde seyretmiş olduk bayıla bayıla. Bu kadını anlatmaya ne sözler,ne cümleler, ne alkışlar yeter vallahi. O sahnede eminim pek çok izleyen gözyaşlarını tutamamıştır ve çok duygulanmıştır. Son zamanlarda seyrettiğimiz en iyi anne karakterlerinden biridir Gülten Hanım. Ve Zerrin Tekindor için söylenmesi gereken bir cümle var ise, her sahnede kendine hayran bırakıp oyunculuğun kralını gözümüze sokuyor olmasıdır..

Son sahnede Kuzey, Ferhat abimizin inine gizli bir giriş yaptı. Gizli odasına kadar uzandı maşallah. Benim o sahnede anlamadığım tek nokta, o televizyon nasıl açıldı, o video nasıl oynamaya başladı. Ben mi kaçırdım o noktayı, bir kumanda vardı da ortada ben mi göremedim. Yâda o mekanizma odaya biri girince devreye mi giriyor anlamadım ama Kuzey, Ferhat’ın büyük bir sırrına daha ortak oldu. Ve bu sır Kuzey ile Ferhat savaşını hangi noktaya götürecek birlikte göreceğiz..

Bu haftalıkta bu kadar yetsin bakalım. Yeni bölüme yeni yazıya kadar sevgiyle, aşkla, mutlulukla ve sağlıkla kalın canlarım..


Siyah İnci’den sevgiyle..



           


Adını Feriha Koydum 62.Bölüm notları..


            Adını Feriha Koydum bu hafta bizi epey şaşırtan gelişmelerle doluydu. Artık yavaş yavaş finale yaklaşırken seyrettiğimiz gelişmeler, daha önceki yazımda bahsettiğim senaryolardan bazılarına uyarken hiç beklenmedik olaylar da bizleri şaşırttı doğrusu.

            Öncelikle Koray’ın doğum günü partisi sebebiyle, birbiriyle ilişkisi olan o kadar insanın aynı çiftliğe doluşmasını bir konuşalım. Koray Hande’ye âşık, Hande Emir’e âşıktı şimdi kime âşık belli değil, Levent Feriha’ya, Feriha Emir’e, Ece’de Emir’e, Emir Feriha’ya,Gülsüm Koray’a..Kafanız karıştı değil mi. Cidden hepsini bir arada görünce ilk aklıma gelen bu oldu ve çok güldüm. Herhalde geçmişte, günümüzde ve gelecekte bu kadar karmaşık ilişki yumağına sahip insanı bir araya getirmek büyük başarı olsa gerek. Hande kızımızı öncelikle yürekten kutluyoruz. 

            Hande kızımızın çiftlik evi dikkatinizi çekti mi bilmem ama bizden kaçmaz. Kuzey&Güney seyredenler fark etmiştir. Geçen bölüm Burak kardeşim, Venüs’e yaptığı sürpriz ziyarette aynı evin aynı terasında aynı hasır koltuklarda oturmuşlardı. 

            Doğum günü partisi için hazırlıklar sürerken Hande ile Feriha’nın dertleştiğini de görünce yüreğimiz ferahladı adeta..Birbirlerine bir bıçakları eksikti, bunlar hangi ara bu kadar yakınlaştılar şaşırsam da güzel bir gelişme olduğunu düşünüyorum. En azından Hande, Cansu gibi Emir konusunu hastalıklı bir saplantı haline getirmeden kestirip attı. Hande’ye ikinci bir kutlama daha geliyor bu sebepten.

            Feriha ile Emir bu bölümde iki cümle ile barışıverdiler. Yahu kardeşim, madem bu kadar kolay barışacaktınız, haftalardır bizi niye sinir ettiniz. Hele dizimizin sürekli izleyicileri daha iyi hatırlayacaklardır, bölümün birinde sadece Emir ile Feriha çekişmesini tartışmasını izledik, aynı evin içinde bir türlü orta yolu bulup ta sorunları çözememişlerdi. Şimdi ne oldu yani , açık hava, bol oksijen beyinlerini mi çalıştırdı acaba, havuzun başında birkaç saniyede iki cümle ile barışıp koklaşmaya başladılar. Madem öyle, bizim suçumuz ne, barışacaksınız diye bekledik tırnaklarımızı yiye yiye..

            Feriha ile Emir barışadursun, Gülsüm hayatının en büyük hatasını yaparak yemekte her şeyi döküp indirdi maşallah. İçtiği şarabında etkisiyle Koray’ı elinde tutmak için yaptığı oyunları anlattı. Sanki çok işe yaramış gibi. Ve elbette hepimizin beklediği bomba Koray’dan geldi. Hoş zaten o boşanmak için çareler arayıp duruyordu. Gülsüm, bir anlamda ekmeğine yağ sürdü Koray’ın. Bu evliliğin zaten başından beri düzelecek bir durumu yoktu. Bunun Gülsüm’de çok farkındaydı sadece kendini kandırdı. Ben en çok Hatice Hala’nın tepkisine güldüm. Gülsüm boşanacaklarını söyleyince kadının dili tutuldu. E be kadın, belli değil miydi zaten kızının evliliğinin normal bir evlilik olmadığı. Hayır, ne bekliyordun ki, bu kadar şaşırdın. Başından beri bu evliliğin yürümeyeceği belliydi, üstelik Gülsüm açık açık annesi ile konuşmuştu ama Hatice Hala’mız kendi kafasına göre bu çakma evliliğin sürmesi gerektiğine inandırmıştı kendini. Tabi beklenti yüksek olunca, yaşanan yıkıntı da büyük oluyor sonunda..

            Allah aşkına, Ece kadar yüzsüzünü gören var mı merak ediyorum. Bir insanın yüzüne yüzüne istenmediğini adeta haykıracaksın, o ise hiçbir şey duymamış gibi keyfine bakacak. Gerçekten Ece karakteri gereksiz olduğu kadar, ne kadar sinir bozucu olduğunu da bu bölüm anlattı bize. Hele o helikopter komedisine ne demeli. Kendimi bir an Görevimiz Tehlike falan seyrediyorum sandım. Hemen elimi kumandaya uzattım acaba yanlış bir kanala mı atladım diye ama yok. Eli tespihli holding sahibi kabadayımız Yavuz imiş gelen. Ne oldu hayrola? Bir şey yok geçerken uğramış Ece kızımızı almaya. Tövbe Yarabbi, sanki Uluslarası operasyon düzenliyorsun. Bin arabaya gel kardeşim, helikopter de neyin nesi. Silahlı adamlar koşturuyor etrafta bir panik bir telaş. En sonunda Ece’yi karga tulumba helikoptere atıp uçtular da rahat bir nefes aldık ama olan bizim Emir ile Feriha’nın öpücükleri ile Koray’ın doğum günü partisine oldu elbette.

            Gelelim Lara-Bülent ikilisine. Yapmayın gözünüzü seveyim. Lara gibi kendinden ve köpeğinin süsünden başka bir şey bilmeyen bir kızı, elinde temizlik kovası ile Bülent’in kapısına gönderirseniz, ben çok gülerim buna. Bu arada Lara kardeşimin sevgilisi İlker vardı hatırlıyor musunuz? Nereye kayboldu o çocuk, ayrıldılar mı? Ayrıldılarsa bizim niye haberimiz olmadı. Sessiz sakin İlker’i aradan çıkardılar galiba Lara ile Bülent’i Yaklaştırmak için amma velâkin İlker Bülent’e kıyasla çok çok daha aklı başındaydı benden söylemesi.

            Hazır ikililerden söz etmişken, Gülsüm’ün ağabeyi Akif beyimiz ile Seher arasındaki cilevelerden de söz etmek lazım. Bakın benden söylemesi, bu Akif ile Seher birbirlerini sevip kaçıp giderlerse hiç şaşırmayın. Hadi Seher kızımız oynak, cilveli, neşeli onu anladık ta, Akif’e ne oluyor. İnsan kuzeninin eşine öyle bakar mı yahu. Ben bu Akif abinin bakışlarından huylandım canlarım ne yalan söyleyim. Seher zaten dünden razı. Geceliklerle adamın karşısına çıkmalar falan. Mehmet bu saf ve pısırık haliyle farkına hiç bir şeyin varmasa da, Rıza baba bu sefer kesin kalpten gider gibi geliyor bana..

            Dizimizin en bomba ikilisi elbette Feriha ile Aysun Hanım..Karşılıklı sahneleri kayınvalide-gelin çekişmesi yaşayanlar için ideal sahneler. Bu bölümde de karşılıklı konuştular ama bir farkla. Aysun hanım Feriha’dan yardım istedi üstü kapalı da olsa. Bana sorarsanız Aysun hanımın tek amacı, oğluna kendisinin söz geçiremeyeceğini bildiği için, Feriha’yı ortaya sürmek. Feriha sayesinde oğlunu tehlikelerden kurtarmak..Aysun hanım Feriha’nın oğlu üzerindeki gücünün farkında. Söylediği “oğlumu yenebilen tek insansın” sözü de bunun en güzel kanıtıydı. Bu arada Aysun hanımın üzerindeki turkuaz elbise benden öncelikle rengi, sonrasında ise modeli ve elbette ki Ahu Sungur’un elbiseyi taşıyışı ile on puan aldı. 

            Kıyafetler konusunda bu hafta benim en çok dikkatimi çeken Emir’in son sahnede giydi o su yeşili gömlek oldu. Bu sene malum yaz çok renkli geçecek. Yeşiller,maviler, sarılar, pembeler var. Ama kardeşim, bir insana bu kadar mı yakışır bir renk. Bunu sosyal paylaşım sayfamda da dile getirmiştim ama orada okuyamayanlar için burada da yazayım dedim. Eminim bu bölümden sonra yeşil gömlek satışlarında bir patlama olacaktır. Hoş herkes Çağatay Ulusoy gibi yakıştırabilir mi o da ayrı konu elbette. 

            Son sahnemizde ise olanlar oldu. Hepimizin şaşkın bakışları arasında Emir, Rıza babanın elini öptü. Feriha’nın işareti üzerine dönüp Rıza babaya bakarken, Ben Emir’in gözlerinde,umut, barışma isteği ve biraz da korku gördüm. Bakalım formalite icabı yapılan bu el öpme, Rıza babanın kalbindeki kırıklıkları ve öfkeyi bitirecek mi ? Koskoca Emir Sarrafoğlu’nu bile dize getiren Rıza babamıza da hürmetler sunarak bu yazımızı bitirelim.


            Siyah İnci’den sevgiyle…

            www.twitter.com/blackpearl42