Bu sezon çok fazla dizi izleyip takip etmek beni erkenden
yordu canlarım. Dolayısıyla geçen sezona nazaran yazılarım da fazla aktif
olmadı. Bazen insanın içinde birikiyor kelimeler, ne kadar yazmak istese bir o
kadar suskunlaşıyor. Bir süredir böyle bir dönem içerisinde kaldım. Ama havalar
ısınıp bahar yüzünü göstermeye başlayınca tekrar içime dolan enerji yükü ile
dilim döndüğünce keyifli cümleler paylaşmaya devam edeceğim yine tüm hızımla..
Yazıya başlamadan önce, yazı bekleyen okuyucularımdan da bu
süreç için özür dilemek ve güzel anlayışlarına sığınmak isterim..
Gelelim bu haftanın ilk yazısına. Hangisinden başlayayım
diye düşündüm zira o kadar çok birikmiş ki. En sonunda Merhamet’te karar
kıldım. Dün akşamki yeni bölümün sıcağı sıcağına yorumunu yapalım bakalım neler
görmüş düşünmüşüz.
Merhamet aslında tek konu üzerinde dönüp dolaşıyor eminim
farkındasınız. Her zamanki gibi üçlü bir aşk üçgenimiz var. Aynı kıza âşık iki
erkek ya da aynı erkeğe âşık iki kız hikâyeleri her ne kadar bayatlamış ve bıktırmış
olsa da, Narin’in hüzünlü yaşam hikâyesinin de konuya dâhil edilmesi, geçmişi
ile bugünü arasındaki bağlantıların anlatılış tarzı sayesinde dizi
tekdüzelikten kendini sıyırmayı başarıyor..
Araya küçük bir not : Sadece müzikleri için bile seyredilir
Merhamet..
Hazır Narin demişken, iyisin hoşsun çok güzelsin Narin
kızım. Öyle ki Babür Efendi seni 15 yıldır takip ediyormuş bak adım adım. Kime
nasip olur böylesi. Hoş olmasa da olur ayrı konu. Neyse benim Narin için
söyleyeceklerim başka..Şimdi Narin seninki azıcık, “istemem, yan cebime koy”
olayı sanki. Fırat’a bitti diyorsun, görüşmek istemiyorum diyorsun ama dilin
başka söylüyor gözlerin başka, bedenin çok başka. Adamın üzerine her an
atlayacakmış gibi yanaşıp, bakıp ta “istemem seni” demek bir nebze saçma geldi
bana. Ayrıca her fırsatta da öpüşmeyi ihmal etmiyorsunuz..Bu nasıl istememek
diye soruyorum kendi kendime seyrederken..
Bu arada Fırat konusundaki rahatsızlığımı da hemen söylemek
isterim. İbrahim Çelikkol’u çok yakıştırdım ben bu role. Ve fakat bazen, şu
İffet dizisindeki Cemil gibi konuşmuyor mu, bütün sempatimi yitiriyorum
kendisine karşı.
15 yıl boyunca Babür’ün Narin’i böylesine ince ince takip
etmesini anlayan varsa bana anlatsın. Niye takip ediyorsun kardeşim. Adam olup
karşısına çıksan daha kolay olurdu. O değil, yanındakilere takip ettiriyorsun,
adamın psikolojisi alt üst olmuş, sonunda dayadı kafasına silahı. Babür’de ne
Babür ama..Mustafa Üstündağ deyip bir kenara geçip durmak lazım. Oyunculuğuna
zaten hayrandım da, bu dizide kendini de aştı gerçekten. Aslına bakarsanız, tek
düze konuyu hareketlendiren ve bir anlamda diziyi sırtında taşıyan en renkli
karakter o. Dizinin lokomotifi bence odur ve böylesine kısır bir konuyu
sırtlamış götürüyor, bize de bayıla bayıla izlemek kalıyor..
Bu bölümde dikkatimi çeken unsurlara da değinmeden
edemeyeceğim. Argo kültürüm çok iyi değildir ama “yiyişmek” kelimesinin 1996
yıllarında kullanılmadığını sanıyorum. Yanılıyorsam düzeltin ama zaten bir
hayli sevimsiz olan kelime, bir de zamansız kullanılınca pek tuhaf oldu
doğrusu..
Narin’in Yaslıhan kaçamağının örtbas edilmesi için kendini
kurban eden Atıf kardeşimin, Narin’i koştur koştur Abant’a çağırmasını anladık.
Anladık da, Narin hangi ara topuklu ayakkabısını çıkarıp düz tabanlarını
giyiverdi. Gördüğüm kadarıyla yanında bavulu valizi bile olmayan Narin, sanırım
o ayakkabıları el çantasında taşıyordu. Ayrıca Atıf kardeşim, niye bu uçuk
kaçık dörtlünün arasındaki oyunlarla uğraşıyor, gidip kendine hoş güzel bir
sevgili yapsa fena mı..Çocuk Narin ve çetesinin arasına katıldığından beri,
başı dertten kurtulmadı..
Narin’in babası Recep abimizin evlatlarına zamanında
gösteremediği merhameti, yeni eşi Ümmü’nün oğluna göstermesi de içimi cız
ettiren bir ayrıntı oldu.
Recep demişken, aman Allah Narin’in annesi Hatice ablam da
ne Recep meraklısıymış öyle..Kapı gıcırdasa Recep diye zıplıyor kadın havaya.Hele
Şadiye’yi tembihlemez mi “siz siz olun güzel adama varmayın kızım, alırlar
elinizden diye”..Koptum gülmekten. Güzel adamda Recep oluyor bu arada..Recep te
Recep olsa..Bu kadınları anlamak mümkün değil gerçekten. Nerede kendilerini
sevmeyen var ise, onun peşinde koşarlar ve üstelik bu her dönem böyledir. Bakın
aradan 17 yıl geçmiş, Irmak’ta Fırat’ın peşinde dönüp duruyor. Ama sanırım
farkında değil, ilişkileri çoktan bitmiş.
Ve Şadiye elbette. Nasıl bir hikâyesi olacak çok merak
ediyorum gerçekten. Senaryonun geçmiş ile bugün arasındaki geçişleri öyle
güzel, anlatım öyle şahane ki, eminim Şadiye’nin de hüzün dolu hikâyesini
izleyeceğiz yakında.
Merhamet, gerek oyuncularıyla, gerek hikâyesiyle beni cezp
edebilen ender yapımlardan biri. Giderek hikâye daha anlaşılır hale geliyor ve
tadı artıyor. Umarım bu lezzette devam eder diyerek Merhamet yazımızı
noktalayalım..
Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
çok doğru tespitler yapmışsınız, teşekkür ediyorum. Bir de Fıratın küçüklüğünü oynayan kişinin adını biliyor musunuz?
YanıtlaSilBen teşekkür ederim :)Ne yazik ki bende bilmiyorum kendisi ile ilgili bilgi bulamadım..
YanıtlaSil