Yaz sezonunun dizi dünyası bakımından yoğun geçtiği bir
dönemde, ben bu yoğunluğa fazla karışmadım bu sene..Zira kış sezonu da çok
yoğun geçti..Çok fazla yazı yazamadım bu sezon, her bir dizi süresi en az bir
buçuk saat olunca, hepsini izleyip, not alıp yazıya dökmek çok uzun ve yorucu
gerçekten. Twitter yorumlarıma devam ettim ağırlıklı olarak. Yeni sezona neler
olur hiç düşünmedim, niyetim bol bol ve eğlenceli yazılar yazmak ama sezonun
durumu ne olur bilemiyorum.
Yeni sezon başlayana kadar, yazılarımı özleyen canlarım için
bir yazı yazayım dedim.
Sezonun hemen hemen tek adam akıllı dramı Kırgın Çiçekler bu
yazının konusu olacak..Kimse kırılıp gücenmesin ama nedense yaz dizilerinin
alışılmış bir içeriği oluyor. Sakar kızlar, yakışıklı adamlar, yanlarında
illaki de esas kız ya da oğlana âşık tipler ve tabii ki de karikatür
dergilerinden fırlamış gibi duran, gerçek dışı komik karakterler..
Kırgın Çiçekler, bu formatın çok dışında yapısı ve işlediği
konu itibariyle hayli dikkatimi çekmişti ilk bölümden. Genellikle ilk
bölümlerdeki cazibe, ilerledikçe azalır bizim dizilerde. Kırgın çiçekler, bu
duruma inat tempoyu giderek artırıyor..İllaki de gençler, sınıf çatışmaları,
zengin kız fakir oğlan aşkları gibi klişeleri olsa da, esas konunun yanında
onlar süs olarak kalıyor ve içerdiği dram dolu hikâyede bir parça yüzümüzü
güldürüyor..
Gelelim Kırgın Çiçekler’de bu hafta benim payıma düşene..
Dizinin aşklarından başlamak istiyorum. Zira nedense çiftler
pek uyumsuz. En çok gözüme batan Toprak ile Feride. Feride ile Toprak çok
alakasızlar yahu. Feride, Toprağın yanında ablası olabilir, annesi dahi
olabilir o potansiyel var. Ama sevgili olmaz ikisinden, kaç bölüm oldu, ben
hala yakıştıramıyorum ikisini. Zaten İpek Karapınar oyunculuğu öyle çok
fevkalade değil, her zamanki gibi sıradan, sakin, durağan bir performans.
Karşısındaki Özgür Çevik olunca, bu daha da sırıtıyor. Birindeki yüzeysel oyunculuk
ile diğerindeki doğallık çatışıyor. Feride ile Toprak tarz olarak ta inanılmaz
farklılar, Feride’nin o kadınsı saçları, makyajı kılık kıyafeti ile Toprağın
tarzı çok alakasız. Kusura bakmayın ama ben Feride ile Toprak aşkından elektrik
alamıyorum.
Serkan ile Eylül aşkında da ne yazık ki istediğimi
bulamadım. Henüz tam bir aşk başlamamış olsa da, ikisinin arasında bir türlü
içime sinmeyen bir uyumsuzluk var..Kırgın Çiçekler kadrosundaki gençlerin
çoğunluğu yeni yeni oyunculuğa ısınan isimler. Dolayısıyla çok fazla bir
eleştiri yapmak şık olmayacak ama oyunculuk konusunda çok memnun olmuyorum
izlerken..Serkan ile Eylül arasında görünüş olarak farklılık var bir kere.
Eylül de Serkan’ın ablası gibi duruyor yanında. Bir de suratsız gençler izlemek
beni yoruyor canlarım. Tamam, anlattıkları hikâye dolayısıyla göbek atmaları
mümkün değil ama az biraz yüzlerini güldürün şu kızların yahu..
Dizinin belki de en merak ettiğim aşk hikâyesi Songül ile
Güney aşkı..İkisinde de müthiş bir uyum var. Hoş, Gökçe Akyıldız, Songül
karakterindeki performansıyla zaten yüreklerimizi fethetti. O ayrı konu. Songül
gibi arıza, huysuz, delikanlı bir kızın nasıl âşık olacağı, aşkın onu nasıl
değiştireceği hayli dikkat çekici. Güney ile Songül izlemeyi seviyorum,
kavgalarını daha bir seviyorum. Umarım, inişli çıkışlı, hırçın bir aşk hikâyesi
izleriz..Âşık olunca yumuşayan, çiçekli güllü böcekli canımlı cicimli bir
ilişki ne Songül’e yakışır, ne de biz izleyiciyi memnun eder..
Aşk hikâyelerimizi kısaca ele aldıktan sonra gelelim Mesude
kardeşime. Bu kadının o melankolik hali beni benden etti canlarım. Derya
Artemel, tecrübeli bir oyuncu. Onun oyunculuğunda sıkıntı yok ama ben bu kadını
hep dramlarda izledim. Şöyle cıvıl cıvıl bir karakterde izlemedim, oynadıysa da
ben kaçırdım bilmiyorum. Burada da Mesude karakterinde, yaş olarak karaktere çok
uygun olmasa da, oyunculuk noktasında durumu kurtarıyor.
Gelelim Mesude’nin
saçma sapan hallerine. Bir kere kadın ısrarla gerçekleri görmek istemiyor. Yahu
evladını nasıl bu kadar ezer bir anne. Annesi ezerse bir evladı, kim ne
yapmaz..Kalkıp kızına birde, sen beni mi kıskandın demez mi..Allah aşkına kimi
kıskansın, niye kıskansın..Kemal dediğin adamın yaşı 30 ama kılık kıyafeti,
saçı başı, tarzı, şekli biçimi 50 yaş zaten. Ayrıca seni kıskanmasına da gerek
yok, adama bir kaş göz işaret etse, Kemal çoktan Eylül’e meyilli. Kemal’in
bıraktığı üç beş altını bozdurmuş, gitmiş Kemal’e harçlık veriyor, yahu sen
önce kiranı öde, çocuğunun karnını doyur, pazara git iki sebze al pişir. Kemal
seni çok düşünüyordu sanki. Ayrıca maşallah yiyecek ekmeğiniz yok Mesude
kardeşim ama evine internet bağlatmayı ihmal etmemişsin..Kocanın derdine
düştüğün kadar çocuğunun derdine düşeydin iyiydi. Feride’nin yardım teklifine
terslenip “sadakaya ihtiyacım yok” diyebiliyorsun ama kendini tacizci bir
hırsızın insafına bırakmaktan da geri kalmıyorsun. Anne dediğin nedir ki, evladının arkasında
durmadıktan sonra..Yüzlerce kadın çocuk doğuruyor ama hepsi anne olamıyor işte.
Dip Not : Mesude kötü bir anne değil, sadece çaresiz ve
korkak..
Peki ya Kemal..Adam şu güzel yaz günlerini burnumuzdan
getirdi..İnsanı bakışlarıyla soyuyor derler ya, işte Kemal’in bakışları tam da
öyle..Her durumda da paçayı kurtarıyor adam..Diziyi izleyenlerin en çok
bedduasını alan karakter belki de o, bir o kadarda gerçekçi. Adamın
bakışlarından,halinden tavrından ben bile tırsıyorum izlerken. En kötüsü de
böyle tiplerin gerçekten hayatın içinde yaşıyor olduğunu düşünmek..Kemal çok
ayarsız bir adam, kalkıp Eylül’ün kaldığı yurda gelip onu müdüre hanımın
odasında tehdit edecek kadar da cesaretli. Yurdun müdürü Neriman Hanım, salla
başını al maaşını kafasında olunca, yurtta kalan kızları değil tanımak,
anlamaya bile çalışmayınca, Kemal Eylül’ün
burnunun dibine kadar girdi tabi. Kibarca tehdit etti, olmadı Kader’i kaçırdı,
adam yürüyen kötülük makinesi mübarek. Nerden çıkacağı, kime ne yapacağı belli
değil..Gerçi bölümün sonunda gözlerini belertip baktığı kimdi çok merak ettim. Kesin
tanıdığı birine baktı o sahnede. Ve yine nereye kayboldu bu adam..Gerçekten
öldü mü? Kader’in annesi Kemal’i öldürdüyse, ikisinin nasıl bir tanışıklığı
var..Kader, yoksa Kemal’in kızı mı..Olur mu olur. Kafamda deli sorular..Kemal’in
akıbeti yeni bölümde belli olacak ama bakın buraya yazıyorum. Kemal, hikâyenin
asıl kahramanı. Kemal’in ölümü, dizinin eksenini değiştirir ve temel yapısı
sarsılır, benden söylemesi..
Dip Not : Kemal karakterindeki Cansu Fırıncı, daha önceki
rollerinin aksine çok uç bir karakteri oynama cesareti ve başarısı gösterdiği
için, dizinin en çok parlayan yıldızıdır..
Şüphesiz, sınıf çatışmasının en yoğun yaşandığı dizimizin,
zengin çocuklarının tavırları fena sinir bozucu. Hele de Serkan gibi, zengin
ailenin şımarmamış oğlu iyilik peşinde koşarken, kardeşi Defne’nin yaşına
başına bakmadan çevirdiği entrikalar beni benden aldı canlarım. İki kardeşin
tamamen zıt karakterde olması güzel olmuş, ama abartılı..Sen o kadar zengin
olacaksın, çok iyi eğitim ve terbiye alacaksın, sonra önüne geleni
aşağılayacaksın. Böyle insanlar var mı bilmiyorum gerçekten, varsa da ben
tanımayayım zaten..Serkan zaten muhtemelen evlatlık falan olsa gerek. Zira o
anneden, o babadan nasıl böyle bir çocuk olmuş hayret. Gençler arasında en öne
çıkan Songül dedik, evet karakter hayli iddialı , zaten yetimhane grubunun
içinde en çok öne çıkan da o..Bir bakıma, geriye kalan tüm genç karakterlerin
oyunculuk eksiğini tek başına tamamlamaya çalışıyor. Ben bir de Meral
karakterindeki Aleyna Solaker’in performansını seviyorum. Hele hele bu haftaki
bölüme damgasını vuran yarışma sahnesi çok keyifliydi. Meral’in o sinir bozucu
tavrının altında, şahane bir ses varmış ta haberimiz yokmuş. Şarkı seçiminin
cuk diye oturması da üzerine kapak oldu adeta. Yalnızlık Senfonisi gibi hayli
iddialı bir şarkıyı, kendi yorumunu da ekleyerek, çok keyifli hale getiren
Meral, yarışmadaki rakibi Defne’yi tepetaklak edip bizden de kocaman alkışlar
aldı..
Dip Not : Kader kızımın annesi de ayrı hikâye. Kader’in
ailesi hiç onun hayal ettiği gibi değil bence…
Gelelim Toprak kardeşime..Bu hafta Toprağın musluk ile
imtihanı vardı. Feride’ye yaklaşma çabasını hoş görüyoruz elbette. Tamamda
kardeşim,musluk tamir etmek her babayiğide nasip olmaz ki..Her şeyden önce
vanayı kapataydın iyiydi mesela. Bunu hayatında hiç musluk ile uğraşmamış insan
bile bilir. Ama yine de Toprak, on numara beş yıldız. Özgür Çevik ve onun o
şahane doğallığı da eklenince, izlemelere doyulmuyor..Musluk tamir ederken, yoğunlaşma
gerektiğini de Toprak kardeşim sayesinde öğrenmiş olduk. Ayrıca o motora çok
yakışıyorsun Toprak ama Feride için aynını söyleyemeyeceğim..Şıkır şıkır ütülü
kıyafetleri ve fönlü saçlarıyla Feride o motor için fazla şık..
Dip Not : Cemre’nin mezarlık sahnesi on numara beş yıldız
bir performanstı..
Peki, o zaman…
Şimdi bir de şu açıdan bakalım..
Taciz ve aile içi ensest bu ülkenin en dramatik ve acilen çözülmesi
gereken sorunlarından biri. Ve Kemal gibilere kızmamız, küfürler beddualar
etmemiz bu sorunun çözümü değil ne yazık ki..Pek çok kadın bu ülkede taciz ve
tecavüz ile karşı karşıya. Kimi zaman gencecik kızlar, üvey babasını bırakın,
kendi öz babasının, kardeşinin tacizi ile tanışıyor küçücük
yaşta..Kadınlarımız, özellikle belli bir kesim, çaresiz..Mesude’ye kızabiliriz,
neden böyle bir adama mecbursun, dur ayaklarının üstünde diyebiliriz..Ama bu o
kadar kolay değil gerçekten. Lafla peynir gemisi yürümüyor işte..Mesude gibi çaresiz
çok kadın var..Ve öyle bir noktaya geldik ki ülke olarak, kadınlarımız artık
kendini sevecek, âşık olacak, romantizm yaşatacak erkekten önce, kendini
dövmeyecek, öldürmeyecek bir erkek arıyorlar. Toplumun kanayan en büyük
yaralarından biri aile içi şiddet, aile içi taciz. Hayatın en acımasız olduğu noktada, dışarıdan izleyenler sadece
acımakla kalınca, sorunlar da acınacak haldeler ne yazık ki..Mesude
gibiler, Kemal gibilere muhtaç. Çünkü bizim kadınımız koruyacak bir sistemimiz
yok. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya kalkınca, üç çocuklu dul kadın
yaftasını yiyecek bu kadınlar. Nüfus cüzdanından Dul kelimesini kaldırmakla
çözülmüyor bu sorun, insanların kafasındaki önyargıları değiştirmeden bu ülkede
Mesude gibi kadınlar, Kemal gibi erkeklere muhtaç olacaklar, katlanacaklar,
ağlayacaklar, çocuklarını elleriyle götürüp yurtlara terk edecekler, hatta
belki de ölecekler..
Ve eminim ki çok fazla var Kemal gibilerinden. Erkek olmanın
adam olmakla aynı değerde olduğunu zanneden, ağzı başka konuşan, yüreğinin
kötülüğünü gözlerine yansıtıp, ağzından salyalar akıtarak tertemiz kadınların
kızlarının bedenlerini gözleriyle yiyip bitiren, erkek olma vasfı dolayısıyla her
hakkı kendinde gören, bakan, dokunan, taciz eden, tecavüze kalkışan, döven,
söven, bıçaklayan ve böylelikle erkek olduğunu zanneden bir takım şeref yoksunu
insan müsvettesi..Bugün ekranlarda Kemal karakteri ile karşımıza çıkan bu
tipler, inanın gerçekte Kemal’den çok daha fazlasını yapmaktalar..
Peki ya Eylül gibiler..Susmak zorunda olmayıp susanlar..Hayatın
her zorluğunu yaşayıp bir de üstüne bu aşağılamayı yaşayanlar. Sadece
kendisinden daha güçlü diye, bu eziyete katlananlar..Susuyorlar zira bu ülkede
sırtın sağlam değilse, hele de kadınsan, sen hep suçlusun..Dizide bunu çok
güzel işlediler..Gariban olmanın aslında günah keçisi olmakla eşdeğer olduğunu
çok güzel anlattılar..Eylül’ün tacizle başlayan, annesinin bu gerçeği bile
bile, çaresizlikten ve mecburiyetten Kemal’i tercih edip onu yurda bırakması
ile sonlanan dramı, aslında kocaman bir başka dramın da başlangıcı oldu..
Anne ve babasız olmanın, küçücük yaşlarında, o minicik
yürekleri ile kendisi gibi kimsesizlere destek olmanın ne demek olduğunu
anladık biz Kırgın Çiçekler sayesinde..Tam olarak anladık mı bilinmez
yaşamayınca..Kader sayesinde sokak sokak dolaşıp ailesini aramak, yoldan
geçenlere “siz benim annem misiniz” diye sormak, annesinin arama ihtimaline
karşın tüm vaktini bir telefonun başında geçirmek ne acı bunu öğrendik..Cemre
sayesinde bir gecede kimsesiz kalıvermek, o küçümsediği hayatın bir parçası
oluvermek, anne ve babasının mezarlarının arasında hayata tutunmaya çalışmanın ızdırabını
hissettik. Eylül sayesinde, öz annesi tarafından terk edilmek, ağabey dediği
adamın tacizine uğramak, susarken ağlamak kâbusumuz oldu..Ve aslında tüm
bunların ancak yaşanınca anlaşılacağını düşünüp, yaşamamak için dualar ettik..
Bu hayatta kimileri Songül gibi, bu yalnızlığı öfke ve
hırçınlıkla kapatmaya çalışır, kimileri Kader gibi ezilmeyi kabullenip hayaller
ile..Kimileri de Eylül gibi ne susarak, ne kabullenerek, ne yapacağını bilmeden
sürüklenerek..
Ben ne söylesem, bu dramı anlatmaya kelimeler de yetmez,
yürekler de..
Son söz : Dili, dini, ırkı ve rengi ne olursa olsun, hiç
kimse ne evlatsız kalsın, ne anasız babasız..Ve erkekler..Önce adam olmayı
denesinler, erkeklik doğuştan zaten…
Tüm Kırgın Çiçekler ekibine, yazanına, oynayanına, set
ekibinden yönetmenine tüm emek harcayanlara, böyle hassas bir konuda farkındalık
yaratma çabaları için kocaman teşekkürler..
Siyah İnci’den sevgiyle…
Twitter : @_BlackPearI_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder