16 Ağustos 2015 Pazar

Güneş'in Kızları zirveyi de zorluyor..

Yaz sezonunun en iyilerinden biri..Tartışmasız..

Her bölüm bir öncekinden daha gizemli ve iddialı..

Oyuncu seçimlerinden diyaloglara, müziklerinden karakter derinliklerine kadar ince ince düşünüldüğü belli..

Güneşin Kızlarından bahsediyorum elbette..

Özellikle son iki haftadır ekrana kilitlendim. Gümbür gümbür koşturuyor Güneşin Kızları..Yeni sezonu garantileyen dizi, eminim sezonda da aynı başarıyı devam ettirecektir..

Şimdi gelelim son iki haftanın yorumlarına..

Kızların Savaş’ı kaçırmasından başlayalım. Tebrik etmek lazım, aksiyon filmlerini aratmadınız, zaten genellikle böyle sahnelerde her nedense çok şanslıdır insanlar. Kimse görmez, görse de anlamaz..Haluk kişisinden son anda kurtulup, Ahmet amcaya sığındılar ama ne yazık ki eve dönmekten kurtulamadılar. Bu arada Ahmet amca konusunda şüphelerim var..Adamın kardeşleri ile alakası yok. Ailenin üvey evladı falan olabilir mi acaba diye düşünüyorum..Haluk ne kadar öfkeli bir adamsa, Ahmet o kadar sakin, Rana ne kadar kibirliyse, Ahmet o kadar alçakgönüllü..Yakında onunla ilgili de bir gizem ortaya çıkar eminim..

Haluk kişisi yavaştan yüzünü göstermeye başladı. Adamın tam olarak hastalığını çözemedik, zaten neyi çözebiliyoruz ki şu anda..Haluk, öfke kontrolü konusunda başarısız bir adam bunu anlıyoruz, ama herkesin ortasında Ali’yi tokatlaması anlaşılacak gibi değil. Bu arada Güneş’in Haluk karşısındaki boyun eğmez tavırlarına da bayılıyorum. Savaş’ın kaçırılmasının bedelini en ağır ödeyen Ali oldu elbette. Zaten nedense Haluk sürekli birilerine bedel ödetmekten bahsediyor fark ettiniz mi..Her önüne çıkana ‘bunun bir bedeli var, biliyorsun değil mi” sorusunu sorup duruyor. Ali’nin yediği tokat aslında Haluk kişisinin kendi kalesine attığı bir gol idi..Ali zaten tüm suçu üzerine almakla, kızların gözünde hayli puan kazanmıştı. Bu tokat, Haluk için kazanılmış bir zaferden çok, kaybedilmiş bir güvenden başka bir şey değil..

Dip Not : Emre Kınay, Haluk karakteri ile ekrandan adeta ders verir nitelikte bir oyunculuk sergiliyor. Sesini kullanışından mimiklerine kadar,oyunculuk adına tek kelime enfes bir şölen sunuyor izleyiciye..

Selin ile Ali arasındaki engellenemeyen yakınlaşma bu tokat ile daha da arttı. Ali’nin kırılan gururunu ve öfkesini saklamak adına kendini gecelere atması, hatta Didem isimli eski hoşlandığı kıza yaklaşması Selin kadar bizi de çileden çıkarttı canlarım. Didem kişisinin o yapmacık tavırları fazlasıyla itici geldi bana. Üstüne Ali’nin Selin’i sürekli iten tavrı da fena sevimsiz.

Dip Not : Olmamış o Didem..Olmamış hiç..Fatmagül Fakı söylemesi gerekeni ezberlemiş çıkmış, oyunculuk falan değil onunki..Hoş, zaten oyuncu da değil..

Nazlı ile Savaş arasındaki bu arkadaş muhabbeti de fazla uzadı. Yahu herkes birbirine âşık işte, bunu niye saklıyoruz anlamadım ki. Bir arkadaştır, kardeştir, kankadır aldı başını gidiyor ama bakışlara, tavırlara bakarsan arkadaşlıkla alakası bile yok..Sen çocukluğunun en değerli hatırası olan maymunu gidip Savaş’a ver, sonra da sen benim kankamsın de..Kusura bakma Nazlı ama aşk ile arkadaşlığı ayıracak yaştayız. Bu bizim gözümüzden kaçmadıysa, annenin gözünden hiç kaçmaz benden söylemesi. Nazlı ile Savaş aşkı, fazlasıyla iddialı ve karışık. Üstelik daha da karışacak. Özellikle Melisa’nın ortaya çıkmasından sonra. Melisa’nın gidiş sebebini henüz bilmiyoruz elbette, zaten ne biliyoruz ki..Gizem üstüne gizem, sır üstüne sır var her konuda. Savaş’ın kalbi çok yaralı ve fazlasıyla yorgun. Nazlı ise, ne kadar asi görünse de, yumuşacık bir kalbi var..Yâda Savaş yumuşattı kalbini diyebiliriz. Savaş’a olan duyguları onu daha da çılgın yaptı, gözü hiçbir şeyi görmez oldu. Savaş’ın iyiliği söz konusu olunca, onu durdurabilecek kimse yok. Savaş ise bence Nazlı konusunda daha dikkatli hareket ediyor. Melisa’nın gidişi ile kapanmayan yarası hala kanamakta. Nazlı’ya karşı duyguları hayli kuvvetli ama onu üzmekten korkuyor. Dolayısıyla dikkatli yaklaşıyor.  Onların ilişkisi, Selin ile Ali’ye nazaran daha duygusal diyebiliriz..Onlar yaralı kalplerini, birbirlerine merhem etme derdindeler. Birbirleriyle savaşmaktan çok, destek olmak derdindeler. Böyle olunca da, aşkları dostlukla beslenip daha da güçleniyor..Ah bir de söyleyebilseler..Nazlı cidden fena nazlı çıktı...Onu aşkını söylemekten alıkoyan en önemli sebep Savaş’ın geçmişteki Melisa aşkı..Ama burun buruna gez, göz göze, dudak dudağa, diz dize sarmaş dolaş otur, sonrada aşığım demeye utan..Savaş çoktan anladı zaten de, Nazlı’nın itirafını bekliyor bence..Hoş, Savaş’ı hastanenin tepesinde görünce, aşkını itiraf etti ama sonra da öylesine söyledim dedi..Vallahi içim bunaldı benim bu gelgitlerden. Madem söyledin niye inkâr ediyorsun, madem inkâr ediyorsun, niye adama yaklaşıyorsun..Fakat çok önemli bir husus var ki, Melisa geri dönüyor. Zaten kız niye gitti, yok oldu onu da anlamadık henüz..O yüzden Nazlı ile Savaş’ı daha zor ve sancılı günler bekliyor..Yani Nazlı ile Melisa arasında hayli ateşli bir savaş başlayacak Savaş yüzünden eminim..

Dip Not : Bence Melisa, Nazlı’dan daha karizmatik ama Nazlı, Melisa’yı elinde çevirir çevirir fırlatır atar bir köşeye, sevimlilikte açık ara önde..

Gelelim Sevilay kardeşime. Yahu ne hastalıklı bağmış sizinkisi ben anlamadım. Hem Haluk’tan nefret et, hem de adamın kollarına kendini atmaya her an hazır ol..Kadın sürekli Haluk’un peşinde. Madem bu kadar seviyordun niye ayrıldın be kadın..Hoş niye nasıl ayrıldılar o ayrı muamma..Sevilay da ayrı deli..Sen kalk, Güneş’in ayağını sakatladığını itiraf et..Haluk dediğin adam, bakışıyla bile insanı öldürür Sevilay, seninki deli cesareti..Sevilay’ın kendini bu kadar aşağılatması da ayrı konu..Haluk karşısındaki bu zayıflığı ancak Haluk kişisinin daha çok nefretini kazanmana yol açıyor haberin yok..Kadın hem korkuyor, hem meydan okuyor. Haluk ile bu haftaki bölümde yüzleşmeleri hayli şahane bir sahneydi mesela..Bana sorarsanız, Sevilay’da en az Haluk kadar hasta..Böyle bir adamı sevmenin başka bir açıklaması olamaz. Neyse ki aynanın önünde duruyordu da, Haluk kişisi kendini aynada görünce çekti gitti. Yoksa Sevilay’ın ağzı burnu yine yer değiştirecekti..

Dip Not : Sevilay ablacım, Haluk kazara Güneş’den ayrılsa bile –ki çok zor ihtimal- seninle tekrar evlenmez, bunu kafana sok..

Geçen haftanın şüphesiz en bomba sahnesi Selin ve Ali’nin öpüşmesiydi. Valla Selin kusura bakma, seninki istemem yan cebime koy..Adamın peşini bırakma, imalar, bakışlar, göz süzmeler, gülücükler yap..Sonra öpünce dön arkanı git..Tabi olayın şoku ile Selin de ne yapacağını şaşırdı. O an için en iyisi gitmek gibi geldi. Zira Ali onun için bir kardeş ya da arkadaş değil. En azından Nazlı ile Savaş gibi arkadaş muhabbetine girmediler hiç..Onlarınki daha çekişmeli bir aşk. Kavga etmeden duramıyorlar, birbirlerine sürekli kötü sözleri edip kavga ediyorlar çünkü ikisi de aralarındaki çekimden haberdar. Korkuyorlar, ne uzak kalabiliyorlar, ne de bir arada yapabiliyorlar, tehlikenin farkındalar zira..Selin’in koşa koşa uzaklaşmasının tek sebebi de bu. Duygularının açığa çıkmasından korktu ama korku aşka engel olamaz.. Kusura bakma Selincim ama öyle yardım etme bahanelerine kimse inanmaz..Sen de bal gibi Ali kardeşime âşık oldun. Senin tüm sinirin, Ali’nin öpücüğüne karşılık vermen..
Dip Not : Ali Selin’i bir öptü, kafa bir milyon..O nasıl aşkmış arkadaş, adam dayak yedi, gıkı çıkmadı..

Güneş ise artık hiçbir şeyden emin değil. Bildiği tek şey, Haluk kişisinin o tanıyıp sevdiği adam olmadığı. Zaten hep böyle olmaz mı? Evlendikten sonra çıkar herkesin gerçek yüzü ortaya. Ama Güneş’in işi pek zor doğrusu..Haluk sadece öfke kontrolü olmayan bir adam değil. Daha onun hikâyesinde hayli sıkıntılı durumlar var eminim. Güneş artık dayanamadı ve İzmir’e kaçtı ama Haluktan orada da kurtulamadı. Haluk aslında Güneş’i çok seviyor ama kendine hâkim olamadığı öfkesi Güneş’i kaybetmesine yol açacak. Güneş’in İzmir ziyareti öncesi Rana ile konuşması da dikkat edilmesi gereken bir sahneydi doğrusu. Rana Hanım ilk baştaki o reddeden, istemeyen tavrını bırakıp, Güneş ve kızlarını kabullenme sürecine girdi farkındaysanız. Eskisi kadar sert değil. Zaten Rana teyzem, muhtemelen Haluk kişisinin bu manyaklıkları sebebiyle aileye yeni kişiler gelsin istemiyor. Başkalarının hayatı da kararmasın istiyor olmalı. Artık ailenin ne tür sırları varsa, Güneş’in bu sırları öğrenmesi nelere yol açacaksa, Rana hanım bunları kafasında hesap etmiş anlaşılan. Kadıncağız aslında göründüğü kadar kötü değil, tam tersine Güneş ve kızlarını kurtarmaya çalışıyor muhtemelen..Haluk Güneş’in peşinden koşa koşa İzmir’e geldi, itiraflar etti, pişmanlık sözleri söyledi ama Güneş’i ne kadar ikna etti ayrı konu..Tüm bunlar olurken Haluk eski doktorunu bulmaz mı..Bulmakla kalmadı, bizim kafamızı daha beter karıştırdı. O kadını buldum ne demek arkadaş yahu..Hele doktorun söylediklerine ne demeli..Adam Haluk’un söylediklerini duyunca gözleri yerinden oynayacaktı az kalsın, dünyası şaştı. Neymiş arkadaş bu sır bu kadar anlamadık ki..

Gençlerin Ağva gezisini ağzım kulaklarımda izledim ..Hele hele Ali ile Selin bir başka tatlılar..O kayıktaki halleri neydi öyle..Öpüşmüşler, onu halletmişler, bir de üzerine konuşuyorlar…Savaş ile Nazlı ne kadar romantik takılıyorlarsa, Ali ile Selin de o derece dalgacılar..Yâda aşklarını o dalganın altına saklıyorlar..Ali’nin Selin’in damarına basması çok tatlı, üzerine bir de o cazibesi eklenince insanın âşık olası geliyor vallahi..Ama Ali gibisi bulunur mu o ayrı konu..Ali, Selin’e göre çok daha tecrübeli..Dolayısıyla o öpüşmenin Selin üzerinde yarattığı etkinin farkında. Hal böyle olunca, işi gırgıra vurup Selin’i kızdırmak, Ali için büyük keyif oldu..Tabi bizim için de…Hele araya şu Didem sevimsizi girmeseydi daha da iyiydi..Ama ne oldu..Selin intikamını çok fena aldı..Hem de Ali’nin hiç beklemediği şekilde..Doğruluk mu Cesaret mi oyunu, Ali ile Selin arasında kocaman bir kıskançlık savaşına dönünce, Selin Ali’nin en büyük sırrını ortaya dökmeye kalktı. Yahu bir kadının damarına basarsın basmasına ama bedelini de ödersin sonunda..Öyle Selin’in gözünün önünde öpüşmeler, koklaşmalar da bir yere kadar..Yani Selin durdu durdu golü attı Ali’ye..Zaten çalan müzik bile Selin’in bir pislik yapacağını hissettirmişti de, bu kadarını da beklemiyorduk hani..Aç sırtını göster ne demek yahu.. E ama Ali de hak etti birazcık..Öyle gerine gerine Cesaret demesi değil..Hayır, Selin ne kadar cüretkâr bunu biliyorsun..Neyine uğraşıyorsun bu kadar..Zaten ben şimdiden söyleyeyim canlar, bu Ali ile Selin aşk falan yaşayamaz, biri diğerinin elinde kalır o derece..Zaten Selin en sonunda gitti Emre ile barışıverdi, Ali’de bunu Selin’in yanına bırakmadı. Yani canlarım, Ali ile Selin bakalım daha ne kadar canlarını yakacaklar birbirlerinin, izleyip göreceğiz..Çünkü “Unuttum” demek başka, gerçekten unutabilmek çok başka..dilleri başka konuşuyor, yürekleri başka..

Dip Not : Tolga Sarıtaş, göz kamaştırıyor..Yakışıklılık ve cazibesi bir yana, oyunculukta da müthiş bir performansı var..

Selin Ali’nin sırrını ona karşı kullanadursun, Savaş’ın moralini düzeltmeye çalıştıkları bu gezinti, Savaş’ın bunu öğrenmesiyle tam bir felakete dönüştü canlarım..Savaş kendini denize attı, Nazlı da peşinden..Biz genellikle böyle sulu ortamların sonunun öpüşmeyle bitmesine alışkınız ama yine olmadı, bakıştılar, konuştular, suyun içinde tartıştılar yahu..Bu gidişle Savaş ile Nazlı’nın şöyle doludizgin bir aşk yaşaması için ya Melisa’nın gelmesini bekleyeceğiz, ya da ikinci sezonu..

 Dip Not : Peri’nin Brezilya dizilerini aratmayan hayali beni benden aldı..Öldüm gülmekten..Ama çöpçatanlıkta bir yere kadar..

Şimdi gelelim benim kafama takılanlara..

Rana’nın Haluk’a söylediği “Git Sevilay’a her şeyi anlat, bıktım senin tehditlerinden” cümlesindeki her şey ve tehdit ne ?

Haluk kişisinin hikâyesinin tamamı ne?

Güneş’in eski kocası, ona neden Türkan diye hitap etti?

Güneş’in eski kocası ile Haluk arasındaki ilişki ne?

Haluk, Doktora “o kadını buldum” derken ne demek istedi?

Doktor, Haluk’a “sizin kim olduğunuzu biliyor mu” derken ne demek istedi..

Güneş’in kocası niye gitti, niye geri döndü?

Ahmet’in atölyesindeki 1997 yılı imzalı resimdeki kadın Güneş değil mi?

Eğer o resimdeki Güneş ise, Ahmet o resmi nasıl ve ne zaman yaptı?

Rana’nın kocası nerede, Savaş’ı neden evlatlık aldı?

Melisa niye gitti, niye dönüyor?

Sevilay ile Haluk ilişkisini bitiren ne?

Haluk, Ali’nin sırtını o hale getirecek dayağı neden attı..Ali’nin suçu neydi?

 Yemin ederim Lost dizisini geçtiler gizem konusunda. Ama dilerim meseleyi Lost gibi saçma sapan bir sonuca bağlamazlar. Zira böyle giderse Güneş’in Kızları, zirveyi kolay kolay bırakacak gibi görünmüyor diyerek bu uzunnnnn yazımıza bir son verelim..Yeni bölümü heyecanla bekleyelim..

Siyah İnci’den sevgilerle..

Twitter : @_BlackPearI_






5 Ağustos 2015 Çarşamba

Kırgın Çiçekler üzerine..

Yaz sezonunun dizi dünyası bakımından yoğun geçtiği bir dönemde, ben bu yoğunluğa fazla karışmadım bu sene..Zira kış sezonu da çok yoğun geçti..Çok fazla yazı yazamadım bu sezon, her bir dizi süresi en az bir buçuk saat olunca, hepsini izleyip, not alıp yazıya dökmek çok uzun ve yorucu gerçekten. Twitter yorumlarıma devam ettim ağırlıklı olarak. Yeni sezona neler olur hiç düşünmedim, niyetim bol bol ve eğlenceli yazılar yazmak ama sezonun durumu ne olur bilemiyorum.

Yeni sezon başlayana kadar, yazılarımı özleyen canlarım için bir yazı yazayım dedim.

Sezonun hemen hemen tek adam akıllı dramı Kırgın Çiçekler bu yazının konusu olacak..Kimse kırılıp gücenmesin ama nedense yaz dizilerinin alışılmış bir içeriği oluyor. Sakar kızlar, yakışıklı adamlar, yanlarında illaki de esas kız ya da oğlana âşık tipler ve tabii ki de karikatür dergilerinden fırlamış gibi duran, gerçek dışı komik karakterler..

Kırgın Çiçekler, bu formatın çok dışında yapısı ve işlediği konu itibariyle hayli dikkatimi çekmişti ilk bölümden. Genellikle ilk bölümlerdeki cazibe, ilerledikçe azalır bizim dizilerde. Kırgın çiçekler, bu duruma inat tempoyu giderek artırıyor..İllaki de gençler, sınıf çatışmaları, zengin kız fakir oğlan aşkları gibi klişeleri olsa da, esas konunun yanında onlar süs olarak kalıyor ve içerdiği dram dolu hikâyede bir parça yüzümüzü güldürüyor..

Gelelim Kırgın Çiçekler’de bu hafta benim payıma düşene..

Dizinin aşklarından başlamak istiyorum. Zira nedense çiftler pek uyumsuz. En çok gözüme batan Toprak ile Feride. Feride ile Toprak çok alakasızlar yahu. Feride, Toprağın yanında ablası olabilir, annesi dahi olabilir o potansiyel var. Ama sevgili olmaz ikisinden, kaç bölüm oldu, ben hala yakıştıramıyorum ikisini. Zaten İpek Karapınar oyunculuğu öyle çok fevkalade değil, her zamanki gibi sıradan, sakin, durağan bir performans. Karşısındaki Özgür Çevik olunca, bu daha da sırıtıyor. Birindeki yüzeysel oyunculuk ile diğerindeki doğallık çatışıyor. Feride ile Toprak tarz olarak ta inanılmaz farklılar, Feride’nin o kadınsı saçları, makyajı kılık kıyafeti ile Toprağın tarzı çok alakasız. Kusura bakmayın ama ben Feride ile Toprak aşkından elektrik alamıyorum.

Serkan ile Eylül aşkında da ne yazık ki istediğimi bulamadım. Henüz tam bir aşk başlamamış olsa da, ikisinin arasında bir türlü içime sinmeyen bir uyumsuzluk var..Kırgın Çiçekler kadrosundaki gençlerin çoğunluğu yeni yeni oyunculuğa ısınan isimler. Dolayısıyla çok fazla bir eleştiri yapmak şık olmayacak ama oyunculuk konusunda çok memnun olmuyorum izlerken..Serkan ile Eylül arasında görünüş olarak farklılık var bir kere. Eylül de Serkan’ın ablası gibi duruyor yanında. Bir de suratsız gençler izlemek beni yoruyor canlarım. Tamam, anlattıkları hikâye dolayısıyla göbek atmaları mümkün değil ama az biraz yüzlerini güldürün şu kızların yahu..

Dizinin belki de en merak ettiğim aşk hikâyesi Songül ile Güney aşkı..İkisinde de müthiş bir uyum var. Hoş, Gökçe Akyıldız, Songül karakterindeki performansıyla zaten yüreklerimizi fethetti. O ayrı konu. Songül gibi arıza, huysuz, delikanlı bir kızın nasıl âşık olacağı, aşkın onu nasıl değiştireceği hayli dikkat çekici. Güney ile Songül izlemeyi seviyorum, kavgalarını daha bir seviyorum. Umarım, inişli çıkışlı, hırçın bir aşk hikâyesi izleriz..Âşık olunca yumuşayan, çiçekli güllü böcekli canımlı cicimli bir ilişki ne Songül’e yakışır, ne de biz izleyiciyi memnun eder..

Aşk hikâyelerimizi kısaca ele aldıktan sonra gelelim Mesude kardeşime. Bu kadının o melankolik hali beni benden etti canlarım. Derya Artemel, tecrübeli bir oyuncu. Onun oyunculuğunda sıkıntı yok ama ben bu kadını hep dramlarda izledim. Şöyle cıvıl cıvıl bir karakterde izlemedim, oynadıysa da ben kaçırdım bilmiyorum. Burada da Mesude karakterinde, yaş olarak karaktere çok uygun olmasa da, oyunculuk noktasında durumu kurtarıyor.

 Gelelim Mesude’nin saçma sapan hallerine. Bir kere kadın ısrarla gerçekleri görmek istemiyor. Yahu evladını nasıl bu kadar ezer bir anne. Annesi ezerse bir evladı, kim ne yapmaz..Kalkıp kızına birde, sen beni mi kıskandın demez mi..Allah aşkına kimi kıskansın, niye kıskansın..Kemal dediğin adamın yaşı 30 ama kılık kıyafeti, saçı başı, tarzı, şekli biçimi 50 yaş zaten. Ayrıca seni kıskanmasına da gerek yok, adama bir kaş göz işaret etse, Kemal çoktan Eylül’e meyilli. Kemal’in bıraktığı üç beş altını bozdurmuş, gitmiş Kemal’e harçlık veriyor, yahu sen önce kiranı öde, çocuğunun karnını doyur, pazara git iki sebze al pişir. Kemal seni çok düşünüyordu sanki. Ayrıca maşallah yiyecek ekmeğiniz yok Mesude kardeşim ama evine internet bağlatmayı ihmal etmemişsin..Kocanın derdine düştüğün kadar çocuğunun derdine düşeydin iyiydi. Feride’nin yardım teklifine terslenip “sadakaya ihtiyacım yok” diyebiliyorsun ama kendini tacizci bir hırsızın insafına bırakmaktan da geri kalmıyorsun.  Anne dediğin nedir ki, evladının arkasında durmadıktan sonra..Yüzlerce kadın çocuk doğuruyor ama hepsi anne olamıyor işte.

Dip Not : Mesude kötü bir anne değil, sadece çaresiz ve korkak..

Peki ya Kemal..Adam şu güzel yaz günlerini burnumuzdan getirdi..İnsanı bakışlarıyla soyuyor derler ya, işte Kemal’in bakışları tam da öyle..Her durumda da paçayı kurtarıyor adam..Diziyi izleyenlerin en çok bedduasını alan karakter belki de o, bir o kadarda gerçekçi. Adamın bakışlarından,halinden tavrından ben bile tırsıyorum izlerken. En kötüsü de böyle tiplerin gerçekten hayatın içinde yaşıyor olduğunu düşünmek..Kemal çok ayarsız bir adam, kalkıp Eylül’ün kaldığı yurda gelip onu müdüre hanımın odasında tehdit edecek kadar da cesaretli. Yurdun müdürü Neriman Hanım, salla başını al maaşını kafasında olunca, yurtta kalan kızları değil tanımak, anlamaya bile çalışmayınca,  Kemal Eylül’ün burnunun dibine kadar girdi tabi. Kibarca tehdit etti, olmadı Kader’i kaçırdı, adam yürüyen kötülük makinesi mübarek. Nerden çıkacağı, kime ne yapacağı belli değil..Gerçi bölümün sonunda gözlerini belertip baktığı kimdi çok merak ettim. Kesin tanıdığı birine baktı o sahnede. Ve yine nereye kayboldu bu adam..Gerçekten öldü mü? Kader’in annesi Kemal’i öldürdüyse, ikisinin nasıl bir tanışıklığı var..Kader, yoksa Kemal’in kızı mı..Olur mu olur. Kafamda deli sorular..Kemal’in akıbeti yeni bölümde belli olacak ama bakın buraya yazıyorum. Kemal, hikâyenin asıl kahramanı. Kemal’in ölümü, dizinin eksenini değiştirir ve temel yapısı sarsılır, benden söylemesi..

Dip Not : Kemal karakterindeki Cansu Fırıncı, daha önceki rollerinin aksine çok uç bir karakteri oynama cesareti ve başarısı gösterdiği için, dizinin en çok parlayan yıldızıdır..

Şüphesiz, sınıf çatışmasının en yoğun yaşandığı dizimizin, zengin çocuklarının tavırları fena sinir bozucu. Hele de Serkan gibi, zengin ailenin şımarmamış oğlu iyilik peşinde koşarken, kardeşi Defne’nin yaşına başına bakmadan çevirdiği entrikalar beni benden aldı canlarım. İki kardeşin tamamen zıt karakterde olması güzel olmuş, ama abartılı..Sen o kadar zengin olacaksın, çok iyi eğitim ve terbiye alacaksın, sonra önüne geleni aşağılayacaksın. Böyle insanlar var mı bilmiyorum gerçekten, varsa da ben tanımayayım zaten..Serkan zaten muhtemelen evlatlık falan olsa gerek. Zira o anneden, o babadan nasıl böyle bir çocuk olmuş hayret. Gençler arasında en öne çıkan Songül dedik, evet karakter hayli iddialı , zaten yetimhane grubunun içinde en çok öne çıkan da o..Bir bakıma, geriye kalan tüm genç karakterlerin oyunculuk eksiğini tek başına tamamlamaya çalışıyor. Ben bir de Meral karakterindeki Aleyna Solaker’in performansını seviyorum. Hele hele bu haftaki bölüme damgasını vuran yarışma sahnesi çok keyifliydi. Meral’in o sinir bozucu tavrının altında, şahane bir ses varmış ta haberimiz yokmuş. Şarkı seçiminin cuk diye oturması da üzerine kapak oldu adeta. Yalnızlık Senfonisi gibi hayli iddialı bir şarkıyı, kendi yorumunu da ekleyerek, çok keyifli hale getiren Meral, yarışmadaki rakibi Defne’yi tepetaklak edip bizden de kocaman alkışlar aldı..

Dip Not : Kader kızımın annesi de ayrı hikâye. Kader’in ailesi hiç onun hayal ettiği gibi değil bence…

Gelelim Toprak kardeşime..Bu hafta Toprağın musluk ile imtihanı vardı. Feride’ye yaklaşma çabasını hoş görüyoruz elbette. Tamamda kardeşim,musluk tamir etmek her babayiğide nasip olmaz ki..Her şeyden önce vanayı kapataydın iyiydi mesela. Bunu hayatında hiç musluk ile uğraşmamış insan bile bilir. Ama yine de Toprak, on numara beş yıldız. Özgür Çevik ve onun o şahane doğallığı da eklenince, izlemelere doyulmuyor..Musluk tamir ederken, yoğunlaşma gerektiğini de Toprak kardeşim sayesinde öğrenmiş olduk. Ayrıca o motora çok yakışıyorsun Toprak ama Feride için aynını söyleyemeyeceğim..Şıkır şıkır ütülü kıyafetleri ve fönlü saçlarıyla Feride o motor için fazla şık..

Dip Not : Cemre’nin mezarlık sahnesi on numara beş yıldız bir performanstı..

Peki, o zaman…

Şimdi bir de şu açıdan bakalım..

Taciz ve aile içi ensest bu ülkenin en dramatik ve acilen çözülmesi gereken sorunlarından biri. Ve Kemal gibilere kızmamız, küfürler beddualar etmemiz bu sorunun çözümü değil ne yazık ki..Pek çok kadın bu ülkede taciz ve tecavüz ile karşı karşıya. Kimi zaman gencecik kızlar, üvey babasını bırakın, kendi öz babasının, kardeşinin tacizi ile tanışıyor küçücük yaşta..Kadınlarımız, özellikle belli bir kesim, çaresiz..Mesude’ye kızabiliriz, neden böyle bir adama mecbursun, dur ayaklarının üstünde diyebiliriz..Ama bu o kadar kolay değil gerçekten. Lafla peynir gemisi yürümüyor işte..Mesude gibi çaresiz çok kadın var..Ve öyle bir noktaya geldik ki ülke olarak, kadınlarımız artık kendini sevecek, âşık olacak, romantizm yaşatacak erkekten önce, kendini dövmeyecek, öldürmeyecek bir erkek arıyorlar. Toplumun kanayan en büyük yaralarından biri aile içi şiddet, aile içi taciz. Hayatın en acımasız olduğu noktada, dışarıdan izleyenler sadece acımakla kalınca, sorunlar da acınacak haldeler ne yazık ki..Mesude gibiler, Kemal gibilere muhtaç. Çünkü bizim kadınımız koruyacak bir sistemimiz yok. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya kalkınca, üç çocuklu dul kadın yaftasını yiyecek bu kadınlar. Nüfus cüzdanından Dul kelimesini kaldırmakla çözülmüyor bu sorun, insanların kafasındaki önyargıları değiştirmeden bu ülkede Mesude gibi kadınlar, Kemal gibi erkeklere muhtaç olacaklar, katlanacaklar, ağlayacaklar, çocuklarını elleriyle götürüp yurtlara terk edecekler, hatta belki de ölecekler..

Ve eminim ki çok fazla var Kemal gibilerinden. Erkek olmanın adam olmakla aynı değerde olduğunu zanneden, ağzı başka konuşan, yüreğinin kötülüğünü gözlerine yansıtıp, ağzından salyalar akıtarak tertemiz kadınların kızlarının bedenlerini gözleriyle yiyip bitiren, erkek olma vasfı dolayısıyla her hakkı kendinde gören, bakan, dokunan, taciz eden, tecavüze kalkışan, döven, söven, bıçaklayan ve böylelikle erkek olduğunu zanneden bir takım şeref yoksunu insan müsvettesi..Bugün ekranlarda Kemal karakteri ile karşımıza çıkan bu tipler, inanın gerçekte Kemal’den çok daha fazlasını yapmaktalar..

Peki ya Eylül gibiler..Susmak zorunda olmayıp susanlar..Hayatın her zorluğunu yaşayıp bir de üstüne bu aşağılamayı yaşayanlar. Sadece kendisinden daha güçlü diye, bu eziyete katlananlar..Susuyorlar zira bu ülkede sırtın sağlam değilse, hele de kadınsan, sen hep suçlusun..Dizide bunu çok güzel işlediler..Gariban olmanın aslında günah keçisi olmakla eşdeğer olduğunu çok güzel anlattılar..Eylül’ün tacizle başlayan, annesinin bu gerçeği bile bile, çaresizlikten ve mecburiyetten Kemal’i tercih edip onu yurda bırakması ile sonlanan dramı, aslında kocaman bir başka dramın da başlangıcı oldu..

Anne ve babasız olmanın, küçücük yaşlarında, o minicik yürekleri ile kendisi gibi kimsesizlere destek olmanın ne demek olduğunu anladık biz Kırgın Çiçekler sayesinde..Tam olarak anladık mı bilinmez yaşamayınca..Kader sayesinde sokak sokak dolaşıp ailesini aramak, yoldan geçenlere “siz benim annem misiniz” diye sormak, annesinin arama ihtimaline karşın tüm vaktini bir telefonun başında geçirmek ne acı bunu öğrendik..Cemre sayesinde bir gecede kimsesiz kalıvermek, o küçümsediği hayatın bir parçası oluvermek, anne ve babasının mezarlarının arasında hayata tutunmaya çalışmanın ızdırabını hissettik. Eylül sayesinde, öz annesi tarafından terk edilmek, ağabey dediği adamın tacizine uğramak, susarken ağlamak kâbusumuz oldu..Ve aslında tüm bunların ancak yaşanınca anlaşılacağını düşünüp, yaşamamak için dualar ettik..

Bu hayatta kimileri Songül gibi, bu yalnızlığı öfke ve hırçınlıkla kapatmaya çalışır, kimileri Kader gibi ezilmeyi kabullenip hayaller ile..Kimileri de Eylül gibi ne susarak, ne kabullenerek, ne yapacağını bilmeden sürüklenerek..

Ben ne söylesem, bu dramı anlatmaya kelimeler de yetmez, yürekler de..

Son söz : Dili, dini, ırkı ve rengi ne olursa olsun, hiç kimse ne evlatsız kalsın, ne anasız babasız..Ve erkekler..Önce adam olmayı denesinler, erkeklik doğuştan zaten…

Tüm Kırgın Çiçekler ekibine, yazanına, oynayanına, set ekibinden yönetmenine tüm emek harcayanlara, böyle hassas bir konuda farkındalık yaratma çabaları için kocaman teşekkürler..


Siyah İnci’den sevgiyle…


Twitter : @_BlackPearI_