Yazıya geçmeden önce gecikme için
özür dilemek istiyorum. Her ne kadar vaktinde yazmak istesem de, aksilikler ve
rahatsızlıklar sebebi ile ancak bugüne kaldı Kayıp Şehir yazısı..Affınıza
sığınıyor, anlayışınıza güveniyorum ve teşekkürlerimi sunarak hep beraber Kayıp
Şehir’e gidelim diyorum..
Kayıp
Şehir..
Kocaman
bir şehre karşı savaşan, kocaman yüreklerin hikâyesi..
Bir
annenin, evlatlarını dizinin dibinde tutabilme çabası..Hayat acemisi
çocuklarını, ağzını bir canavar misali açmış, yutmaya hazırlanan şehre karşı
koruma çırpınışları..
Her
biri diğerinden saf altı çocuğun, kimi zaman gülümseten, kimi zaman gözyaşı
döktüren hikâyesi..
Kayıp
şehir ilk başladığında,bende ilk bölümden sanki bir Yaprak Dökümü hikâyesi
izlenimi uyandırmıştı. Dizi ile ilgili ilk yazımda bunu da belirtmiştim. Ama senaryo
ve hikâyenin kurgusu önemli,ilk bölümden fazla yargılamamalı diye de
eklemiştim..
Kayıp
şehir, dinledikçe tadına varılan şarkılar gibi..izledikçe içimize sinen,
içimize işleyen bir yapım oldu ilk birkaç bölümde..Bu sezonun iddialı
yapımlarından biri olarak ekranlarda yerini alırken, iddialı bazı yapımların da
önüne geçti..Bu haklı başarının en önemli sebeplerinden biri, bence samimi ve
içten oyunculuklar yanında hayatın tam içinden bir hikâye olmasıdır. Her
birimizin kendimizden bir parça bulduğu karakterler, yaşam mücadelesi, aile
ilişkileri, zorluklar, seçimler, bunalımlar, hesaplaşmalar arasında
savrulmamaya çalışarak yüreklerimize konuk oluyorlar. Ve her defasında da
yüreğimize biraz daha yerleşiyorlar..
Kayıp
Şehir, kalabalık bir aile hikâyesi olmasına rağmen, izlerken damağımızda
bıraktığı insana dair, hayata dair pek çok ayrıntı ile de kendini giderek daha
çok çekiyor içine..
Usta
tiyatrocu Nazan Kesal altı çocuklu, eşini kaybetmiş Meryem rolünde harikalar
yaratıyor. Kimi zaman, onu, evlatlarını oynayan gençlerin kendi annesi
zannetmemize yol açacak kadar da şahane üstelik..Nazan Kesal’ı en son Aşk ve
Ceza’da çok daha farklı, modern bir kadın rolünde seyrettikten sonra, şimdi
Kayıp Şehir’de hayatın en acı tokadını yemiş, ortada kalmış bir Anadolu kadını
rolünde keyifle izliyorum kendi adıma..Hayatımızın en önemli varlığı olan
annelerimizi seyrediyoruz onu izlerken. Anne fedakârlığını, gücünü, delikanlı
yanını, koruyan kollayan, kimi zaman kaybeden ve yıkılan, ama her defasında evlatları
için ayağa kalkabilen ve karşılıksız bir sevgiyle evlatlarını seven elbette..
Dizinin
temel karakteri Meryem’in evlatlarının her birinde de, hem Meryem’den bir
parça, hem de insana dair çok izler buluyoruz kuşkusuz.
İsmail..İnsanın
en bencil hali..
İrfan..İnsanın
delikanlı, hataya her an açık, düşünmeden hareket eden hali..
Kadir..İnsanın
mücadele eden, çalışan, yorulan, emek veren hali..
Sadık..İnsanın
en asi, başkaldıran, boyun eğmeyen hali..
Seher..İnsanın
en çalışkan,yardımcı, temiz kalpli, temiz ruhlu ve fedakâr hali..
Ve
küçük Hakan..İnsanın yeri geldi mi en saf hali işte..
Bunun
yanında Ethem karakteri ile insanın en kötü,acımasız ve kin tutan halini
izlerken, Gökçe Bahadır’ın iyice içine yerleştiği Aysel karakteri ile de
insanın hayata karşı kaybetmiş, yıkılmış halini gözlerimiz dolarak, içimiz
ürpererek görüyoruz..Kuşkusuz Gökçe Bahadır’ı izlerken “Seni annen bu rol için
doğurmuş Gökçe” demekten de kendimizi alamıyoruz zaman zaman..Öyle başarılı
ki..Öyle yürekten oynuyor ve gözlerinden, sesine, mimiklerinden, tavrına kadar
öylesine gerçekçi ki..
Ahmet
Mekin elbette..İnsanın yaşamış, görmüş, geçirmiş, tecrübeli halini seyrediyoruz
onunla..Duruşu bile yetiyor bir yerde..Fazla söze karışmasa da, bakışıyla,
gülüşüyle bile etkileyici İsmail Dede rolüyle, büyük dersler veriyor, arada ettiği
bir cümle ile..
Hataları
yok mu dizimizin..Gözümüze batan, kulağımıza takılan var elbette..Ama ben
diyorum ki, bu yazının içine onları karıştırmayalım..Ufak tefek kusurlar da bir
başka yazıya kalsın..
Ben
Kayıp Şehir’i, her birinizin kendisinden bir parça bulacağını umut ederek,
tavsiye ediyorum naçizane..Hepsinin yüreğine, emeğine sağlık..
Siyah
İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder