20 Mart 2015 Cuma

Onlar Karagül gençleri..Hepsinin de var bir acı hikayesi

Kalabalık dizi mi çekeceksin, Karagül gibi her karakterine ayrı bir hikâye yazacaksın, izleyenler her birinde kendini bulacak..Muhtemelen Karagül dizisinin başarısındaki en önemli etken de budur..Hikâyenin sağlamlığı kadar, zengin karakter sayısının dengeli bir şekilde dağılması..Her karakterin de ayrı bir hikâyesi olması elbette..

Bugüne kadar Karagül kadınlarını ve erkeklerini yazdık..Bu defa Karagül gençlerini konuşacağız..Bakalım Karagül’ün gençleri için bizim payımıza neler düşmüş..

Baran…

O bir Küçük Kendal…Ama Ada kızımıza göre..Bana sorarsanız Kendal ile alakası bile yok Baran’ın..Zira yüreğinde merhamet ve sevgi taşıyabiliyor..Yaşından büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı Baran..Babasını kaybetti ama zaten onun babası hiç olmamıştı ki…Bir konağın avlusuna sığınmış annesi ve kendisi..Biraz atarlı bir genç Baran..Deyim yerindeyse Delikanlı..Boğuştuğu sorunlardan bunalan, tüm kargaşa arasında âşık olan, ama sevdiği kız ile yaşıtları gibi dolu dolu bir aşk yaşayamayan..Bir taraftan babasının diğer karısı ve ondan olan kardeşleri ile uğraşan..Öfkeli, her an kavgaya hazır Baran...
İlk tanıdığımızda böyleydi Baran…Zaman geçti, sorunlar geçmedi..Hatta daha da büyüdü ama Baran değişti..Çünkü o, kendisine yapılan iyiliğe nankörlük edemeyecek kadar yufka yürekliydi. Yaşadığı toprakların kendisine biçtiği asan, kesen, ezen erkek rolünü oynamaya çalıştı ama yüreği daha ağır bastı..Düşman bildiği kardeşlerine yaklaştı, nefret ettiğini sandığı Ebru’dan aslında nefret edemediğini anladı. Doğruyu ve yanlışı ayırabilmeyi ve adaletli davranmayı öğrendi..Olaylara öfkeyle değil, yüreğiyle bakmaya başladı ve bundan kendisi de çok memnun...Baran için henüz her şey bitmedi..Asıl kavgasını henüz yapmadı, asıl savaşı henüz başlamadı..Gerçek annesini öğrendiğinde başlayacak Baran’ın sınavı..Henüz daha en başında..

Ada..

Bakın Ada için Dişi Kendal diyebiliriz..Öfke onda, kin onda..Bana sorarsanız epey de saygısız bir kız Ada..Yaşadıkları ona bu saygısızlık hakkını vermiyor, zira Karagül gençlerinin hepsinin ayrı bir sorunu var hayatında..Hiçbirinin güllük gülistanlık değil. Ada fazlasıyla hareketli bir hayatın kızı iken, her şey tepetaklak olunca ve tüm o dertsiz hayatını bırakıp, yaşadığı hayatın tam tersi bir hayata başlayınca, kabullenemedi..Elbette haklı olduğu taraflar var, ama bunun suçunu etrafında onunla aynı kaderi yaşayan insanlara yüklemek çok doğru gelmiyor..Her fırsatta birilerini suçlamaya hazır Ada, hiç kendine dönüp bakmayı beceremiyor ama..Sütten çıkma ak kaşık değil sonuçta..

Öfkesini dışa vurabilen bir kız Ada..İçine atmıyor hiçbir kelimeyi, kim hak ettiyse ağzına geleni söyleyiveriyor..Kendal’a kafa tutabilen, üstüne yürüyebilen Ada, cesareti sayesinde sempati topluyor..Zira Kendal, çok ta sevilen biri değil..Ama aynı pervasızlığı, ona başından beri açıktan yâda gizli destek olan ev halkına, özellikle Kadriye Ana’ya gösterdiğinde, Ada tahammül edilmez bir kız olabiliyor..Evet, kaprisli. Ama güçlü..Zaman zaman onu bir bankta oturmuş, olan bitenden yorulmuş ağlarken görebiliyoruz. Ama çoğunlukla ada olaylar karşısında dimdik durabilen bir kız Halfeti’ye onu ısındıran tek şey, Serdar’ın aşkı oldu..Ada, âşıkken bile öyle kendini kapıp koyuveren biri değil..Zira onun kimseye eyvallahı yok ve bu anlamda kardeşi Baran ile çok benziyorlar birbirlerine…

Tüm bunlara rağmen, ailesi konusunda çok hassas Ada. Onun bu bitmek bilmez öfkesinin en büyük sebebi de, annesinin uğradığı haksızlıklar aslında..Ama bir taraftan, kardeşi için sevdiği adamdan vazgeçecek kadar fedakâr bir kız Ada..Hiç göstermese de, göğsünde bir genç kız kalbi var onun..Çok nadiren ortaya çıkarsa da merhametini, o aslında Baran’ın kardeşi..Ve kardeşleri arasında ona en çok benzeyeni..

Maya..

Ada ve Baran’ın tam tersi..Öfkelense bile sakin..Hanımefendi ve saygılı..Sevmediği insanlara bile üstelik..Bu anlamda Maya kusursuz bir evlat..O da geldiğinden beri çok acılar yaşadı, ama kardeşi Ada’nın tersine o içine atmayı tercih etti..Annesine geldiklerinden beri en büyük destek o..Yaşından beklenmeyecek kadar olgun..Olaylara hep sakin ve sağduyulu yaklaşan Maya, günümüz gençliği ile kıyaslanınca masal kahramanı gibi duruyor..Yüzü kadar güzel bir kalbi var..Baran ile Ada’nın tam tersi bir yumuşaklığı da..O herkese karşı saygılı, taşkınlığı yok..En öfkeli olduğu anlarda bile..O üzüldüğünde de, sevindiğinde de gözyaşlarına sığınmayı seçiyor, suskunluk onun diğer adı..Yaşadıklarına ve başlarına gelene memnun olmasa da razı..Rüzgâr’ın da ikinci annesi gibi..Ona Ada’dan daha yakın olduğunu görebiliyoruz. Bir anlamda Rüzgâr ile Maya birbirine çok benziyor. İkisi de sakin ve suskunluğa sığınanlardan.

Maya’nın Halfeti’de yaşadığı en büyük travmalardan biri de, yüreğinin sınavı oldu elbette..Bilmeden kardeşinin sevgilisine âşık olan, aslında hiç suçu da olmayan Maya, çektiği kalp ağrısından yine kendi suskunluğuna sarıldı. Çünkü yapı olarak kendisi ne kadar hassas ise, aynı zamanda kimseyi üzemeyecek kadar da fedakâr..Son dönemde Serdar aşkından bir nebze olsun uzaklaştığını görüyoruz, Emre’nin hayatına girmesi, Maya’nın yaralarla dolu kalbine ilaç olacak gibi görünmekte..

Ayşe..

Şüphesiz, en iddialı ve hikâyesi en acıklı olan gençlerimizden biri Ayşe..Kendi halinde, masum, tertemiz bir kız tanıdık en başlarda..Ayşe, hala da öyle..Onunda yaşadıkları ele avuca sığacak gibi değil. Hayatı sürekli altüst olan bir genç kız..Çalışkan, zeki ve mantıklı..Yaşından olgun oda Maya gibi..Ama yeri geldiğinde Ada gibi çıkışları da var..Bir noktada Ada ile Maya karışımı diyebiliriz Ayşe için..Önce ablasının hamileliği, hiç sevmediği bir adamın evinde bir odaya tıkılmaları, Baran ile olan ilişkisindeki hassas noktalar, Narin’in onu kabullenemeyişi, ablasının itilip kakılması, tüm bunlara rağmen onun kendini kurtarmaya çalışması, azmi, başarısı ve en nihayetinde ablasının aslında annesi olduğunu öğrenmesi…Yok artık bu kadar da olmaz dediğimiz bu hikâye, aslında izlerken niye olmasın dedirtiyor bize..Ayşe’nin ruh sağlığının bu kadar şok arasında sağlam kalması bile bir mucize..Öfkenin genç bedenlerdeki önüne geleni yıkma, kırma hevesi, Ayşe’de de ortaya çıksa bile, geçen zamanla birlikte inadını bir parça kıracak gibi görünüyor..Ayşe, babasının kim olduğunu öğrenecek mi bilmiyoruz, hikâyenin bir diğer can alıcı noktası da bu malum. Annesini affedip kabullenebildiği ve hikâyesini dinleyebildiği gün, babasının kim olduğunu öğrenmek isteyecektir elbette ve bu durum yeni bir travma yaşamasına sebep olacaktır. Yine de Ayşe karakteri, narin, adaletli ve dürüst karakteri ile örnek alınacak gençler arasında yer alıyor..

Asım..

Ah Asım…Ne kadar yazsak, ne kadar anlatsak, Asım’ı ifade etmek mümkün olmayacak..O, aslında tüm gençlerin tam ortasında..Onlara “sizinki de dert mi” diyecek konumda..Çevresinde olup biten her şeyi yüreğine gömen, çocukluğunun, gençliğinin tadını çıkaramamış, annesi ile sığındığı bir göz odada, dünyalara sığmayacak bir kalbin sahibi Asım..O, bedenindeki engelleri yüreği ile aşmış, öyle ki bazen ettiği bir cümle ile aslında asıl engellinin kendisi olmadığını öyle güzel anlatıyor ki..Kocaman bir kalbi var Asım’ın, herkese yer var, babasına en çok..Babası ile aynı evin içinde, onun damla sevgisine hasret olan Asım, kendisine verilmeyen sevginin, kardeşi Mehdi’ye verilmesine kırılsa bile, ona yardım etmek söz konusu olunca, gözünü bile kırpmıyor..O, sevgi ile her engelin aşılabileceğine inanmış..Aslında çok seviliyor Asım..Konaktaki herkes onun üzerine titriyor..Ama Asım’ın gözünün içine baktığı, bir gülümseme beklediği tek kişi var, o da babası Kendal…
İçinde ne fırtınalar kopuyor kim bilir..Bazen söylüyor, bazen gözleri ile konuşuyor..Onun bir bakışı, yüreklere ok gibi saplanıyor. Bazen de boynunu büküp, arkasını dönüp çekip gidişleri var Asım’ın..Ne kadar uzaklaşsa, o kadar saplanıyor çaresizliğine..Onun sadece bedeni engelli, yüreği engin bir deniz, adaleti sonsuz, sevgi anlayışı tarifsiz..Onu sahiplenmeyen babasının, oğlum diyerek bağrına bastığı kardeşini, “o benim kardeşim” diye sahiplenecek kadar da delikanlı..

Asım takım elbise giyemeyecek belki, araba süremeyecek, onun tek mutluluğu bir pamuk şekerin çubuğunda saklı kalacak ama Asım ve Asım gibilerin yüreklerindeki merhamet, sevgi ve vicdan, biz kendimizi sapasağlam zannedenlerin hiçbir zaman elde edemediği tek erdem olacak..

Melek…

Melek, öylesine sıkışıp kalmış biri ki o konakta ve o hayatta..Abisinin baskısı altında var olmaya çalışan gencecik bir kız ama fazlasıyla yorgun onunda yüreği yaşadıklarından sonra..Onun da diğer gençlerden geri kalır yanı yok, sevgilisin ölmesi, abisinin neredeyse onu cayır cayır yakması bir yana, şimdilerde hiç olmayacak birinin peşinden koşmakta..Ne yapacağını bilmiyor Melek, tek bildiği yaşadığı o cendereden kurtulmak, kendi ayaklarını üzerinde durmak, ben de varım bu hayatta diyebilmek…Bunu ne kadar başaracak henüz bilmiyoruz..Melek çok baskın bir karakter değil. Ama hikâye dönüp dolaşıp onu kilit noktası haline de getiriyor..Hiç bir olaya karışmadan kenarda otururken, bir bakmışsınız ki en gizli sırlar Meleğin avuçlarında..Çok fazla yük taşıdı, abisi Kendal ile olan savaşı hiç bitmeyecek, onun gibi çok genç kız var, Melek yaşadığı avludan çıkıp, tahsil hayatına devam edebilirse, onun yaşadığını yaşayan pek çok kıza da umut olacak şüphesiz…

Serdar..

Yaşadığı kusursuz hayattan, Halfeti’ye gelince bunalımlara giren Ada kızımız için, onu orda tutacak bir sebep olarak tanıştığımız Serdar, aslına bakarsanız hiç ideal bir eş adayı falan değil..Hali hazırda hala boş gezenin kalfası olarak çalışma yaşantısına devam eden Serdar, bilmeden dâhil olduğu aşk üçgeninin bunalımını ve bu hikâyenin suçsuz mahkûmlarından biri olma durumunu tam olarak aşamadı..Aslına bakarsak, Serdar’ın hiç suçu yok..Zaten Ada-Maya-Serdar üçgeninde suçlu olan hiç kimse yok, ama üzülen çok..Yakışıklı bir çocuk Serdar, Ada’yı gerçekten seviyor..Maya’ya umut vermese de onun incinmesini de istemiyor. Kesinlikle kötü biri değil Serdar..Tek kusuru o yaşa gelip hala bir baltaya sap olamaması..Hikâyenin içine uzun zaman dâhil olmasına rağmen, onun bu başıboş halleri göze batıyor..Ada ile ilişkisini yeni yeni düzeltmeye çalışan Serdar, mutluluğu bulacak mı bilinmez ama bir an önce iş bulsa iyi eder..

Emre..

Emre karakteri başta hayli itici gelse de, zaman geçtikçe ısınmaya başladığımız biri oldu..Maya’nın umutsuz Serdar aşkına, bir yara bandı olarak düşünülen karakter, sevimli, sempatik bir genç delikanlı..Elbette tüm Karagül gençleri gibi onun da acı bir hikâyesi var..Annesini öldürmüş, isteyerek değil elbette ama bu tüm hayatını etkileyen bir travma olarak onun içinde kalmış. Hazırcevap ve ukala, ayrıca bir parça sorumsuzluk ta var Emre’de ama göze batmıyor. Zira bu sorumsuzlukları, kendinin birilerine yardım etme arzusundan kaynaklı..Arkadaş canlısı ve fedakâr olan Emre, arkadaşları söz konusu olduğunda kendini ateşe atmaya da çekinmeyecek kadar gözü kara…Maya’nın şahane gözlerinin de bu olumlu özellikleri ortaya çıkarma arzusunda payı olsa gerek.. Teyzesi ile beraber yaşayan Emre’nin, Maya için biçilmiş kaftan olduğunu söylemeye gerek yok…Hayli sempatik ve romantik olan Emre, Maya ile aşk denizine yelken açacak gibi görünüyor…

Deniz..

Deniz, Oğuz Komutan’ın sonralardan çıkıp gelen kızı..Tam Ada’ya kanka olacak bir tip. Öyle de oldu zaten..O da atarlı, öfkeli, deli dolu, birazda boşboğaz..Annesi ile babasının ayrılığından fazlasıyla etkilenip, babasına hayli öfkeli olan Deniz, babasına sığınmaktan çekinmedi. Şimdilerde babasının evinde, arada derede arkadaşları ile takılan Deniz’in gençler arasındaki olaylara katılması dışında çok fonksiyonunu göremiyoruz. İlk başlarda, Ayşe’ye bir rakip mi düşüncesi hayli yoğun oluşmuştu benim nazarımda ve fakat Baran ile Ayşe arasındaki hassas dengeyi bozmadılar. Deniz’de her bir arkadaşına yardımcı, ama kendisine faydası olmayan bir karakter olarak hikâyenin içinde yol almakta. Onun bunalımları çok alışılmış gelse de..Karagül bu…her an bir sürpriz patlak verebilir..

Onlar, zorlu toprakların, keskin rüzgarların güçlü fidanları..Her birinde, kısacık ömürlerine rağmen, yaşanmış birkaç ömürlük birikmişlik..Yüreklerinde yük, sırtlarında kambur var…Direniyorlar her acıya, kimi zaman elele, kimi zaman birbirlerine sarılarak, kimi zaman kavganın tam ortasında, bırakıp kendilerini hıçkırıklara teslim olarak…

Pek çoğunuzun izlerken, “yok canım, olur mu böyle şeyler” dediği olayların, aslında bir yerlerde olduğunu,yaşandığını hepimiz biliyoruz..Karagül gençleri de, aşklarıyla, acılarıyla, hüzünleriyle, kahkahalarıyla, bin bir çeşit renk sunuyorlar bize ekrandan..

Baran karakteri ile Mert Yazıcıoğlu…
Ada karakteri ile Ayça Ayşin Turan..
Maya karakteri ile İlayda Çevik…
Ayşe karakteri ile Sevda Erginci..
Asım karakteri ile Can Atak…
Melek karakteri ile Sebahat Kumaş…
Serdar Karakteri ile Burak Çelik…
Emre karakteri ile Feyzan Soykan..
Deniz karakteri ile Su Olgaç..

Hepsi çok güzeller, çok yetenekliler…Bizleri tanıştırdıkları bu karakterler için yüreklerini ortaya koydular..Hepsine kocaman teşekkürler verdikleri keyif, sundukları hikâyeler için..Yolları uzun, yürekleri hep böyle güzel kalsın…

Siyah İnci’den sevgiyle…

2 yorum:

  1. Kaleminize sağlık :) çok güzel ifade etmişsiniz yine.
    Aşk yeniden için de bir yazı bekliyoruz sizden...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim, yazacağım onu ilk fırsatta..

    YanıtlaSil