18 Mart 2014 Salı

Karadayı...Çözüldükçe karışan,..Karıştıkça izlemeye doyulmayan..


Karadayı, dün akşamki bölümüyle bir kez daha ekran başına bizleri bağladı. Biz, üçüncü sezona ne izleyeceğiz diye düşünürken, dizinin temposu her geçen gün biraz daha yükseliyor.  Pazartesi akşamlarının tartışmasız galibi karşısında hiçbir dizi barınamıyor ne yalan söyleyeyim. Bakalım dizimizin bu haftaki bölümünden bizim kalemimizin payına neler düşmüş..

Şimdi öncelikle Feride kızımızdan başlayayım. Zira hâkime hanımın hem çok zeki, hem de çok saf oluşu beni çok rahatsız ediyor. Kardeşinin intihar sebebini araştırırken, odasının altını üstüne getiren Feride kızımız, niye yatağa bakmayı akıl etmez.  Hâlbuki veda mektupları ya da buna benzer evraklar genellikle hep yatağa konmaz mı, insan ilk önce oraya bakmaz mı? Al işte, sen saf saf kitapların arasını karıştırırken, Melih’in her şeyi açıklayan mektubu Mehmet Saim beyin eline geçti..

Mehmet Saim Bey deyince, burada biraz soluklanalım canlarım. Zira Erhan Yazıcıoğlu, efsanevi bir oyunculuk sunuyor bizlere. Oyunculuğu karşısında saygıyla eğilmek lazım, çok uzun ömürlü olsun, bol boy oynasın, biz de keyifle izleyelim.  Mehmet Saim beyin kötülüklerine akıl sır ermiyor doğrusu. Kırk yıl hatırı olan bir fincan kahve, ölüm sebebi de oluyormuş sayesinde öğrendik. Adamın şeytani bir zekâsı, bir o kadar da kötü bir kalbi var gerçekten. Ben bu adam ağlarken bile duygulanmıyorum o yüzden. Gitmiş Melih'in mezarına gözyaşı döküyor, yahu be adam, oğlun hayattayken yerin dibine geçiriyordun, şimdi yerin dibinde yatarken mi göklere yükseldi gözünde, pes !! Hizmetçi kızda aldı Melih’in mektubunu Mehmet Saim beye verdi. Yahu kadın, zarfın üzerinde koskocaman Feride yazıyor, niye veriyorsun babasına. Feride akşam gelince ver değil mi?.

Feride’nin mektuptan haberdar olması da işe yaramadı, ben o mektubu daha açarken kendi kendime dedim ki  “Ben de bu Mehmet Saim beyi tanıyorsam, o mektup değişmiştir”. Dediğim çıktı çıkmasına da, içinden de büyük bir saçmalık çıktı. Zarfın üzerinde el yazısı var, içi daktilo. Ama bizim hâkime hanım saf olunca, fark etmedi. Bu zarfın dışı başka, içi başka diyemedi. Kardeşini kaybetmenin acısıyla pek sağlıklı düşünemiyor diyerek kendimi avuttum bende..

Biz mektup amacına ulaşmadı diye üzülürken, tam bir ters köşe oldu ve M.Saim bey o mektuptan sonra Turgut Savcı’nın ipini çekti. Aman Allah, nasıl keyiflendim önce. Bayıldım bayıldım. Hele o mahkeme sahnesi. Turgut savcının alaycı ve arsız tavrı deli etti beni. Âmâ kalem kırılınca “oh oh adalet bu işte” dedim...Turgut Savcı’nın bile beklemediği sonuç hepimizi alt üst ederken, kafamıza takılan “Nazif baba nasıl kurtulacak”sorusu da sevincimizi kursağımızda bıraktı elbette. Zaten bu dizinin çok sevilmesinin sebebi de, olayların tam çözüldüğünü zannederken tekrar karışması değil mi.?

Turgut amcamın çırpınışlarını çok keyifle izledim, darbe kendisine en güvendiği yerden gelince daha da bir arttı keyfimiz elbette. Bu arada Turgut savcıdan nefret etmek ile Sevgili Yurdaer Okur oyunculuğuna hayran olmak ikilemi yaşayan tek ben değilim sanırım...Hele hele Mehmet Saim amcam ile Turgut Savcı’nın karşılıklı sahneleri cidden ders alınacak kadar muhteşem…

Diğer yandan bu Songül ile Yasin’e bayılıyorum ben. Çok tatlılar, çok temizler değil mi…Ama benden söylemesi, o ikisinden mutlu son beklemiyorum ben. Öyle ya da böyle bu ikisi kavuşamayacak gibi geliyor bana, o kadar fenalık arasında..

Hazır Yasin demişken, bu bölümde döktürdü adeta..Merdan’ı dize getirdi, alnından öpesim geldi, helal olsun. Ama ben de bu Merdan’ı tanıdıysam, bunun bedelini Yasin’e ağır ödetir gibi geliyor.

Osman kardeşim de ne kadar karizmatik oldu son zamanlarda. O liseli deli oğlan gitti, aklı başında olgun, pırıl pırıl bir genç çıktı geldi..

Son zamanlarda değişen biri de Orhan abimiz. Adam genç yaşında ağa oldu daha ne olsun. Babasının küçük oğlu, koğuşun büyük ağası Orhan, ileride Merdan’a ve Necdet’e rakip olursa hiç şaşmam…

Ha Necdet…Necdet kardeşim, cidden fena karizmatik bir imaja sahipti gözümde. Böyle Ayten’i sevmeler, korumalar, sahip çıkmalar falan derken, epey yüce bir tahta oturttuk kendisini. Ama ne oldu. Adam bir anda zıvanadan çıktı, eski canavar haline geri döndü..O kibar, naif adam gitti, yerine kaba saba bir âlemci geliverdi. Tamam, haklı olduğu yerler var…Ayten kızımız da az naz yapmadı kendisine, fazla naz âşık usandırırmış ta, böyle insanın gözünün içine de sokulmaz ki bazı şeyler. Tamam, Ayten ile uğraşmaktan yorulduysan boşan kurtul., Ayten’de sana bayılmıyor zaten. Ama sevgili bulmak, geceyi gündüze karıştırmak neyin nesi…Anacım o şarkıcı da pek bir sıradan geldi bana…O ne…Geçmiş Ayten’in karşısına, işte senin kocanda şöyle iyi, böyle şahane, bana da bak kolye aldı deyip kızın burnuna soktu kolyeyi…Yahu adamın karısına öyle laf edilir mi be Süeda. Üstelik bir kolye ile mi fethedilir kalp, sen bu kadara mı sattın kalbini demez mi insan…Ayten kızım saf tabi sesini çıkarmadı da, bu hatunu ben hiç sevmedim, yakıştırmadım ne Necdet’e, ne de diziye…

Bu arada hazır sevmediklerimden söz ederken, Suna’ya da iki laf edeyim. Suna’nın foyası meydana çıktı. Hayret ettim, nasıl öyle bir hata yaptı. Feride’nin bazı gerçekleri görmesi iyi oldu. Hiç olmazsa, bundan sonra yardım etse de gözümüze de az sevimli görünse değil mi?

Gelelim Mahir’e…Mahir, Turgut Savcı’ya ulaşmak için, sahte avukatlıktan, sahte müstahdemliğe terfi etti. Anacım, adama müstahdem önlüğü bile yakışmış ben daha ne diyeyim. Bu arada canlarım, lütfen not alın, Mahir o cezaevinden o müdürü dövmeden çıkmaz benden söylemesi..

Buraya kadar her şey güzel, biraz karışık ama olsun, tatlı tatlı izleniyor, ama o son sahneye iki laf etmezsem çatlarım. Yahu Mahir, sen nasıl girdin Turgut Savcı’nın yanına. Ne ara indin aşağı, ne ara buldun kapının anahtarını…Kesinlikle Mahir’in oraya nasıl girdiğini, artık geçmişe dönüp mü göstereceksiniz bilmem ama bunu bekliyorum kendi adıma. Ayrıca niye üç kibritin var senin? Memlekette kibrit kıtlığı mı var. Al yanına üç beş tane daha. Hatta bir kutu al, doya doya konuş adamla. Mahir, onu oradan kaçırmaya kaçırır da, Turgut Savcı, Mahir’in istediğini yapar mı, benim umudum yok açıkçası. Bakalım, ilerleyen bölümlerde cevapları alacağız diyelim ve yazımıza burada son verelim…

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder