24 Temmuz 2014 Perşembe

Bu kadar arızalı karakterden, bu kadar şahane bir iş çıksın..Ulan İstanbul, büyülüyor !!

               
                İlk tanıtımını ekranda izlediğim gün, önce ekrana öylece bakıp kaldım, sonra da ağzımdan istem dışı bir “vayyy,kadroya bak”cümlesi döküldü…Zira hepsi tanıdık, hepsi sevdiğim ve özlediğim oyunculardan oluşan Ulan İstanbul, ilk bölümünden itibaren her biri ayrı yazı konusu olabilecek karakterleri, farklı konusu, eğlencesi, aşkları, şarkıları sayesinde yaz ekranının bana göre en kaliteli işleri arasında bir numaraya oturuverdi.

                Dizinin en önemli özelliği, aklımızın ucuna bile gelmeyecek tuhaf ve arızalı karakterlerin bir araya toplanmış olması. Üstelik bu arızalı tipler, bir araya gelince, inanılmaz müthiş bir ekip oluşturuyor.Oyunculuk anlamında adeta ders verir nitelikteki performanslar üzerine eklenince, keyif üstüne keyif geliyor adeta..

İlk 5 bölümü geride bırakan dizimizde kimler varmış, niye bu kadar sevilmiş, haydi hep beraber bakalım..

Kandemir…

İşin başındaki adam. Tecrübeli ve çok zeki..Tüm ekibin lideri, yaş olarak da diğerlerinden büyük, gençlerin gırgır şamatasına çok bulaşmıyor. Bildiğimiz hırsız, ya da dolandırıcı mı demeli bilmiyorum. Çoğu zaman ciddi, bu ciddiyette ona çok yakışıyor, yüreğinin derinlerinde bir yarası var..Kızını uzaktan seyrediyor, kızı ise onu hiç bilmiyor. O ciddiyet, belki biraz da bu yüzden…Ama işini çok profesyonel yapıyor, hiç açık vermemesi bu yüzden. Kandemir, haklı olarak, grubun diğer gençlerinden çok daha mantıklı düşünebiliyor. Diğerlerine karşı kimi zaman bir abi korumacılığı, kimi zaman bir baba şefkati, kimi zamanda bir patron öfkesi gösteren Kandemir, kimseye eyvallahı olmayan da bir adam. Ve tabii ki de çok ama çok karizmatik. Çapkın bir adam Kandemir ve fakat kadınlar karşısında fazla bir zaaf göstermiyor, zaten kadınlara da pek eyvallahı yok gibi görünüyor. Ama tersinden baktığımız zaman, kadınların ona olan ilgisini görebiliyoruz. Kandemir, kadınların ona olan bu ilgisini, menfaate çevirmeyi iyi biliyor. Uğur Polat’ın büyüleyici performansı karşısında söylenebilecek ne olabilir ki? Usta oyuncu, Kayıp Şehir’in takıntılı psikopat âşık Ethem’i, burada usta bir hırsız olarak arz-ı endam eylerken, bize de keyfini çıkarmak kalıyor sadece…Yüreği uzun ömürlü olsun..

Karlos…

Çakal Karlos mu demeli ya da…Gerçekten tam bir çakal deyim yerindeyse..Hele de bu özelliğini, saf masum pozlarda gizlemeye çalışmıyor mu…Her sahnesini birkaç kez izliyorum itiraf edeyim..Yaren ile klozet boyadıkları sahneden tutun, Jandarma kılığında kötü adamlara ayar verişine kadar, Erkan Kolçak Köstendil döktürüyor kelimenin tam anlamıyla…Hele ki son bölümde, Yaren ile yaptığı düet, son noktayı koydu adeta..Karlos hem saf bir delikanlı, hem her duruma bir çıkış yolu bulacak kadar çakal, hem de yeri geldi mi haşin bir erkek..Yaren ile yaptığı düetteki duruşundan, bakışından, beni hafife almayın der gibi bakışından etkilenmemek ne mümkün…Onun da içinde bir yarası var…Kabuk bağlamayıp hep kanayan o yara Yaren elbette. Zaman zaman işi gırgıra vurup, üstü kapalı imalarla Yaren’e asılsa da, yüreğinin derinlerinden gözlerine yansıyan o büyük aşkı hissedebiliyoruz. Adam şarkı yazmış Yaren’e daha ne olsun..Öbür taraftan fazla mı fazla sevimli Karlos. Ekibin neşe kaynağı adeta. Yaren ile kafaları çok uyuyor birbirine. En gergin anlarda Karlos’un “Yardır Yaren” deyip, Yaren’in ana uygun şarkıya girmesi bu uyumu ortaya koyuyor. Onunda çok eyvallahı yok bu hayatta, Yaren hariç. O oldu mu akan sular duruyor, aşkını öyle net cümlelerle dile getirmeyecek kadar delikanlı, ama belli edecek kadar duygusal bir âşık Karlos..İş söz konusu ise Kandemir’in ağzından çıkan her emre hazır, eline yüzüne bulaşmadığı sürece…Kısacası Merhamet’in Mehmet’i, Sakarya Fırat’ın Er Mahmut’u, Erkan Kolçak Köstendil, Karlos karakteri ile zirvede…Yüzü hep gülsün, uzun yaşasın, çok oynasın..

 Yaren…

 Karlos deyince artık arkasından hemen Yaren gelmeli elbette…Tam bir kaçık Yaren..Çok benziyorlar aslında Karlos ile birbirlerine. Çünkü Yaren de, tatlı mı tatlı, eğlenceli bir genç kız. Buna rağmen, Karlos ile zaman zaman didişen, zaman zaman küçük flörtler eden Yaren iş sahneye çıkmaya geldi mi, bambaşka bir kadına dönüşüveriyor..Beni fark edin, kadınım ben diyor adeta..Yaren’in sahnesi bize çok uzun yıllar öncesinde kalan arabesk kadın şarkıcılarını hatırlatıyor. Hatta hatırlatmak ne kelime, Yaren sahnede tam anlamıyla onlardan biri. Şebnem Bozoklu, vücut diliyle, bakışlarıyla, sesinin tonuyla bunu öyle güzel başarıyor ki, işte benim izlemekten keyif aldığım oyunculuklar bunlar…Abartılı saçı ve makyajı, allı pullu tüylü kıyafetleri ile Yaren geceleri tam bir pavyon şarkıcısı iken, gündüzleri üzerinde kot pantolonu, sokaklarda çekirdek yiyerek bakkaldan akşam yemeği için malzeme alan bir genç kız… Yaren de yaralı bir kadın. O hayatın içinde olupta yaralı olmayan kadın var mıdır zaten…Üstelik Karlos ile aralarındaki o bir türlü dile getiremeyen aşk düğümü de işin tuzu biberi..Gündüz Karlos’un aşkı ile pır pır eden kalbi, geceleri şuh ama erkeklere kafa tutan delikanlı bir kadın yüreğine dönüşüveriyor..Çok eğlenceli bir kadın Yaren aynı zamanda. Arabesk tavırlarının dışında günlük hayatta, cilveli, neşeli..Kandemir’i çok seviyor, çok bağlı, bir o kadar da korkuyor ondan..Ama bu korku Kandemir’e olan saygısından..Şimdilik pavyon hayatını bırakmış gibi görünse de, ucundan kıyısından o hayata bulaşıyor. Çünkü illaki de onu tanıyan birileri çıkıyor karşısına. İşin eğlence kısmı da zaten burada..İki farklı karakterin keskin geçişini başarıyla oynayan sevgili Bozoklu, özlenen performansını seriyor önümüze ve bize de keyfini sürmek kalıyor..O güzel gülüşü hep bizimle olsun..

Ferdi…
Ekibin ağır abisi…Tam bir delikanlı.. Lafta değil icraatta da öyle..Fena halde keskin dili var..Korkusuz ve kavgacı. Karlos’un sevimli, esprili komik hallerine karşın, Ferdi kara mizah yapıyor diyebiliriz. Ama onun kendine has bir karizması da var..Lafı pek dolandırmayı sevmiyor Ferdi, içinden ne geliyorsa, laf kalabalığı yapmadan paldır küldür söyleyiveriyor. Karizmasına ve zekâsına güvenen herkeste olduğu gibi, ukalalığı da var Ferdi’nin..O da Kandemir’e çok bağlı. Ama elbette oda yaralı…Aile kavramını bilmeyen Ferdi, yetiştirme yurdunun soğukluğunda şekillenen kalbinin o en derin yarasını, şimdilerde Derya’nın açtığı yara ile kapatmaya çalışıyor. Yara, başka bir yara ile kapanır mı, onu ilerde göreceğiz. Derya ile aralarında başlayan yakınlık, şahane bir aşka dönüşürken, büyük aşklar, büyük kavgalar ile başlar sözünün de haklılığını anlıyoruz. Adeta birbirlerinden nefret ediyorlarken, küçük kıvılcımlarla, birbirlerine yaklaştılar..Ferdi, içindeki aile özleminin de etkisiyle, belki de ailesinde bulamadığı sevgiyi Derya’da arıyordur, kim bilir..Zaman zaman o duygusal yanını çıkarıyor ortaya, çoğu zaman Derya’nın yanında oluyor bu yansıma..Ama işin içine Derya’dan hoşlanan başka bir adam girdi son zamanlarda ve Ferdi şimdi hayatının en büyük sınavını veriyor. Dokunmaya bile kıyamadığı Derya’ya dokunmaya niyetli Ceyhun, onu yeterince sinir etse de, onları bir araya getiren amaç sayesinde öfkesini kontrol etmeye çalışıyor. Derya ile aşklarını henüz dile dökmediler ama böylesi belki de çok daha güzel…Ferdi karakterini Kaan Yıldırım oynuyor, hani Kayıp dizisinin kapüşonlu gizemli delikanlısı…Ama Kaan Yıldırım, Ulan İstanbul’da bambaşka…Yerden göğe, buram buram karizma ve çekicilik abidesi Ferdi karakterini, öylesine doğal ve gerçekçi oynuyor ki, şimdiden fenomen oldu benden söylemesi..Yolu çok uzun ve açık olsun…

 Derya…

 Onun aslında ekiple hiç alakası yok..Yani o bir hırsız değil. Ama ucundan kıyısından öyle bir bulaştı ki aralarına, şimdi onlardan biri oldu adeta.. İçlerinde en normali o diyebiliriz. Çıtı pıtı, tatlı bir genç kız..Onun en büyük yarası, babası..Sağlığı pekiyi olmayan babası, haksız yere hapse düşünce, denize düşen yılana sarılır misali, Derya, Kandemir ve ekibine güvenmekten başka yol bulamadı. Babasına çok bağlı, onu kurtarmak için her fedakârlığa razı. Başlarda hiç sevmediği ekibin insanlarına çabuk kaynaştı, belki bu yüzden, belki de Ferdi’nin ona bakan kapkara gözlerinin etkisinden. Orası meçhul…Ama içlerine girdikçe, aslında dışarıdan damgaladığı insanların, yüreklerinin temiz ve iyi niyetli olabileceğine de inandı. Hoş, bizim ekip çok sıra dışı..Önceleri hiç anlaşamadığı Ferdi ile ilk sahnelerini izlediğimde, bu ikisinden iyi bir aşk hikâyesi çıkacak demiştim. Öyle de oldu..İnsanın aklına gelmeyen başına gelir misali, Derya, Ferdi’nin o kocaman, cesur ve sevgi dolu kalbine vuruldu. Onlarınki dile gelmedi çünkü henüz ikisi de kabullenme aşamasında…Öyle ya, kolay mı bir hırsıza âşık olmak..Ama aşk bu arkadaş..Hangi engeli aşamamış ki bugüne kadar. Aralarındaki duygusallık, zaman zaman işlerine yansıyor, planları bozuyorlar, ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Ama bu onları daha sevimli kılıyor. Derya üstelik şimdi iki erkek arasında kaldı...Ferdi ile onu kardeş zanneden Ceyhun, Derya’nın peşindeyken, Derya, hem Ceyhun’dan kaçmak, hem Ferdi’nin kıskançlık krizleriyle baş etmek zorunda. Derya’yı oynayan Sevtap Özaltun çok ama çok sevdiğim bir oyuncu. Canım Ailem dizisinden, Fatmagül’ün Suçu Ne dizisine, kaliteli performanslarıyla dikkat çeken sevgili Özaltun, burada farklı imajı ve kaliteli oyunculuğu ile göz kamaştırıyor. Yüreğinden öpüyoruz onu kocaman kocaman…

Bahadır…

Komedinin dibi diyeyim siz anlayın gerisini…Bahadır anlatılmaz yaşanır adeta..İzlemeden anlayamazsınız gerçekten. Ekibin teknik beyni ve olağanüstü zekâ sahibi asosyal üyesi..Bilgisayar başında harikalara imza atarken, aynı başarıyı normal yaşantıda gösteremeyen Bahadır, ani atakları, ödlek tavırları, tehlike anında donup kalmasıyla beni kahkahalara boğuyor…Karlos ve Ferdi gibi işin ustaları yanında acemilik çekse de, teknik konularda hepsinin on adım ötesinde..Ekibin en önemli elemanlarından olan Bahadır’ı yine çok sevdiğim Caner ÖZyurtlu oynuyor.. Hani Elveda Rumeli’nin hafiften kaçık Namık karakteri vardı ya, ta kendisi..Yâda Bizim yenge dizisinin Fatih’i…Komedi deyince müthiş bir performansa sahip Caner Özyurtlu. Burada da hakkını vermiş. Üstelik onunda bir yarası varmış, bir kıza âşık olmuş, kavuşamamış. Bahadır’ın böyle bir aşk acısı olabileceği aklımızdan bile geçmezken, bir sarhoşluk anındaki itirafı ile hem gülüp hep şok olabiliyoruz. Ekibin sırlarını ortaya dökse dökse Bahadır döker bir gün. Ama bunu da bile isteye yapmaz, sakarlığından ya da panik tavırlarından şüphe çeker hepsi o…Caner Özyurtlu’ya Bahadır karakteri için özel bir alkış isterim gerçekten..

 Ceyhun…

E bu kadar hırsıza bir polis lazım değil mi..Ceyhun, polis abimiz. Üstelik hırsızlık masasından..Üstelik bizimkilerin yerleştiği mahalleden..Üstelik Derya’ya âşık..Tüm bunlar üst üste gelince de, elbette eğlencenin dozu artıyor. Ceyhun, annesi ile yaşıyor. Aman Allahım ne anne ama..Neredeyse sokaktan geçen genç kızlar, Ceyhun için potansiyel eş adayı. Kendisine aşırı düşkün annesinin ilgisinden bazen bunalsa da, Ceyhun tam bir aile erkeği. O da normal, sıradan bir insan. İşi gücü düzgün, dürüst, temiz ve seviyeli. Derya’dan hoşlanıyor ama Ferdi engelini bir türlü aşamıyor. Üstelik Derya’nın babası Kandemir ve abisi Karlos seslerini çıkarmazken, Ferdi’nin ona karşı gergin tavırları onu işkillendiriyor. İşi söz konusu oldu mu ciddi ve akıllı bir adam ama aşk meşk işlerinde saf halleri var..Aileyi tam olarak çözemedi, zaman zaman bu her biri birbirinden çılgın aile fertlerinden şüphelense de, tam olarak ismini koyamadı. Salih Bademci, tek kelimeyle nefis..O kadar yakışmış ki, karaktere..Üstelik Öyle bir Geçer Zamanki dizisinden sonra tam ters köşe bir karakterle karşımızda. Çok ama çok başarılı, yürekten tebrikler ediyorum..

Şehriban…

Ceyhun oğlumuzun annesi Şehriban, aslında tam Yaren’e uygun bir kayınvalide adayı. Oda kaçık çünkü. Mahallenin meraklı, her şeye karışan kadınlarından. Ceyhun’a aşırı derecede bağlı, bir yandan da evlendirme heveslisi. Çok konuşuyor, hatta bazen nefes bile almadan konuşuyor..Çok komik bir kadın…Anaç bir ev kadını, oğluna uygun gelin adayını bulduğunu düşünüyor. Kandemir ve ailesine karşı sıcakkanlı yaklaşıyor ama oda henüz tam olarak onları çözemedi..Ceyhun’a kapı önünde zorla bir şeyler yedirmek istemesi, arkasından su dökmesi, koskocaman polis oğluna “terini muhafaza et” diye tembihlemesi, bizlere çok ta yabancı değil aslında..Zeynep Kankonde, Kayıp dizisinin sessiz mülayim Elmas’ı, Ulan İstanbul’un deli Şehriban’ı oluvermiş. Üstelik yaşından hayli büyük bir karakteri oynayan Sevgili Kankonde, ustalıkla işin içinden çıkıvermiş. Neşesi daim olsun…

Maşuka..

 Şehriban’ın başına son bölümde bir de Almanya’dan gelen Maşuka çıktı. Ama ne çıkma..Tek kelimeyle bomba..Aksanlı konuşması, her lafın ucunu ihtiraslı konuşmalara bağlaması, çılgın, erkek delisi Maşuka’da şimdiden en gözde karakterler arasına girdi..Onun en büyük yarası malum, bir koca bulamamış olması. Kandemir abimize kafayı taktı ama pek yüz bulduğu söylenemez doğrusu…

                Tüm bu karakterlerin ortak tek bir özellikleri var…İçlerinde, yüreklerinin derininde her birinde ayrı bir yara var…Gerek geçmişten gelen, gerek yeni yeni açılmaya başlayan..Bu ortaklık, onların birbirlerine olan bağlılığını, güvenini artırıyor, belki de ekip başarısı denilen olay, böyle ortaklıklar sebebiyledir, kim bilir..

                Ulan İstanbul, ismi konusunda eleştirildi. Ben ismine çok takılmadım açıkçası, benim eleştirim başka…Amaç ne olursa olsun, kimden alınırsa alınsın, hırsızlığı meşru göstermek bana hiç doğru gelmiyor. Ve fakat dizideki hikâye öylesine eğlenceli ve heyecanlı ki, inanın bu durum hiç sırıtmıyor..Bunu da senaryonun başarısına bağlayalım..Ayta Sözeri, Zihni Göktay gibi sevilen oyuncuları da kadrosunda bulunduran Ulan İstanbul’un daha konuşacak çok karakteri kaldı. Oda bir sonraki yazısına diyerek Ulan İstanbul yazımıza burada son verelim..

                Yolu çok uzun olsun…Yazan, yöneten, oynayan, tüm ekibe yürekten teşekkürler ve sevgiler..Emeklerine sağlık..

                Siyah İnci’den sevgiyle…

                www.twitter.com/blackpearl42
               


                 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder