9 Temmuz 2014 Çarşamba

Babaları, oğulları, iyileri, kötüleri, sevenleri, üzenleri…Onlar Karagül erkekleri..


Eğriye eğri , doğruya doğru…Kimse kırılıp gücenmesin, gönül bırakmasın. Karagül, takipçisi olduğum, hakkında yazdığım diziler arasında bir numaram…

Karagül’ü özel kılan, senaryosu, hikâyesi, görüntüleri kadar sosyal bir yaraya da derin derin parmak basıyor olması..Kadının, kadınların, kadınlarımızın, erkek egemen bir toplumda nasıl ezildiklerini, üzüldüklerini,  nasıl sustuklarını, nasıl mücadele ettiklerini, izleyiciyi yormadan, sıkmadan anlatıyor her hafta..

Dizinin kadın karakterleri kadar, her biri ayrı hikâyeye sahip erkek karakterleri de, hiç şüphesiz ki, dizinin bu kadar etkili olmasında büyük pay sahibi..

Peki o zaman !

Daha önce Karagül kadınlarını ve annelerini yazmıştım. Bu defa , Karagül’ün erkeklerine bir bakış atalım haydi hep birlikte…

Kendal Ağa..
Ülkenin büyük kısmının böyle erkeklerden oluştuğunu biliyoruz değil mi..Biz dilediğimiz kadar kadın erkek eşitliği diye bağırıp çağıralım, bir yerlerde böyle erkekler yaşıyor, kadın erkek eşitliğini bırakın, kadının söz hakkına bile inanmıyor..Erkek üstünlüğüne inanılan bir coğrafyayı temsil eden Kendal, kadına insan gözüyle bakmayan bu kesimi de tanıtıyor bize..
Kötü mü Kendal…Çoğu zaman kötü..İzlerken yok artık dedirtecek kadar hem de..Ama öyle bir anına denk geliyoruz ki, aslında onunda merhameti var içinde bir yerlerde..Fazla derinlerde..O merhameti göstermek, gözyaşlarını göstermekten daha zor..Zira zaman zaman onun ağladığına şahit oluyoruz, ama içindeki merhamet hissi kolay kolay görünürde değil..Oğlu Asım’a karşı içinden merhamet beslediği kadar, bir o kadarda öfkeli..Aslında Asım’ın çok masum olduğunun farkında bu noktada, ama gücünün yetmediğine öfkelenmektense, yapıyor tüm zulmünü gücünün yettiğine işte. Oğlu yerine koyduğu Baran’ı kaybetmemek uğruna kardeşini öldürmeye kalkan Kendal, iş Baran’ı kaybetme noktasına geldiğinde anlıyor aslında, kötülükle doğru yolun bulunmayacağına. Ama o başka bir yol öğrenmemiş ömrü boyunca..Gittiği yol, yaptığı her iş ona doğru geliyor, belki bu yüzden yanlışları katlanıyor..
Merhameti kadar sevgisini de fazla gösteremiyor Kendal. Evladına karşı da, kadınlarına da..Zaten eşlerinden hiç biriyle severek, isteyerek evlenmiş değil. İlki tamamen gereklilik, ikincisi sağlam bir erkek evlat, üçüncüsü de mecburiyet. Amaç böyle şekillenince, evlilikleri de mutsuzluğa sürükleniyor elbette. Kadınları mutsuz ama Kendal da çok mutlu sayılmaz aslında..Asım’dan dolayı Emine’ye öfkeli, sürekli ortalığı karıştıran merakı yüzünden Özlem’e…Sibel, belki de en çaresizce bağlandığı, en cılız dal..Bu yüzden çevresine öfke ve hüzün saçan bir rüzgârdan ibaret Kendal..

Murat…
Daha farklı bakıyor hayata, mensubu olduğu aileye inat..Bulunduğu coğrafyaya uymayan, ama kopamayan kesimin simgesi olan Murat, geçmişine ve geleceğine sahip çıkamayan bir adam..Doğduğu topraklardan uzaklaşmış ama arkasında çok büyük acılar da bırakmış. Üstelik bir acıyı kapatmak için diğerinin mutluluğundan çalmış. Yüzü batıya dönük bir doğulu adam olan Murat Şamverdi, iki kadın almış hayatına. Biri, yaşadığı yerlerin adetlerine uymak amaçlı, diğeri ise aşk ile yapılmış iki evlilikten, kadınlardan birinin payına mutsuzluk ve hasret düşerken, diğerine aşk ve evlat acısı düşmüş..Teyzesinin kızı Narin ile genç yaşlarda yaptığı evlilik, aslında Murat gibilerin tercih edeceği bir evlilik değil. Ailesine ve törelerine karşı gelmemiş, bu noktada ailesine olan derin bağını ve yetiştiği yerlerin geleneklerine olan saygısını hissedebiliyoruz. Ama aynı zamanda büyük şehre gitmiş, okumuş ve başka bir hayat kurmuş olan Murat’ın, aşka olan inancı ve tutkusu da onu Ebru ile karşılaştırınca, ilk karısı Narin’i buna razı etmek için, Ebru’dan olan oğlunu Narin’e vermek zorunda kalmış. Belki de aşkının diyetini böyle ödemek kolay gelmiştir diyoruz. Sevdiği kadının kucağından evladını alıp, diğer eşine vererek, aslında çok büyük bir acı yumağının ilk düğümünü de atmış Murat. Ebru’nun aşkı için, Ebru’yu evladından ayıran Murat Şamverdi, bu noktada hangi suçtan yargılanmalı onu bilmek mümkün değil. Tek suçlu o mu? Aslında değil. Bu büyük sırrın ortakları da var elbette. Üstelik Narin’in yıllarca bilerek yaşadığı aşk acısı, kabullenişe dönüşürken, Ebru bu gerçekle çok derin yüzleşmeler yaşadı.
Murat’ın diğer yarası ise Baran elbette. Onunla tam bir baba oğul ilişkisi kuramamış, çünkü Murat hep uzaklardayken, onun yerini Kendal almış. Tam her şeyi tamir etme amacındayken, Kendal’ın kendisine hain saldırısı her şeyi altüst etse de, Murat ile Baran’ın da Asım ile Kendal ilişkisinden çok farkı yok. Murat, Baran’ı uzaktan sevmiş, diğer çocuklarına babalık etmiş, bu durum Baran ile ilişkisinin tamirini de hayli zorlaştırıyor. Oğlunu şimdilerde uzaktan takip edip koruyup kollasa da, hayli geç kalmış bir pişmanlık gösterisinden öte gitmeyecektir bu durum Baran açısından..
 Son zamanlarda Murat’ı daha gizemli ve ürkütücü olarak görmekteyiz. Başlarda işleri bozulan ve gücü azalan Murat, şimdilerde çok daha güçlü ve öfkeli..Bu öfkesini ve gücünü nasıl kullanacak henüz görmedik. Muhtemelen tüm intikamını alırken, kendisi de derin yaralar alacaktır..

Fırat..
Fazlasıyla yaralı..Ama bir o kadar da yaralanmaya meraklı..Özünde çok iyi ve duygusal, bir o kadar merhametli. Bu özelliği ile Kendal ve Murat’tan ayrılıyor, zira ikisinin de kendilerine göre acımasız oldukları durumları var..Ama Fırat, merhametinden güç alıyor sanki..Ebru, tüm hayatı altüst olup geldiğinden beri, elinden geleni yaptı Fırat. Bunu yaparken, henüz Ebru’ya karşı bir aşk beslemiyordu üstelik. Ebru ile arasında gelişen aşk, aslına bakarsanız o yörelerin çok ta tasvip edeceği türden değil. Ama Fırat, bu aşkı öncelikle iyiliği ve merhametiyle destekliyor, bu durum gözümüze batmazken, kafamızda Ebru ile Fırat ilişkisini şekillendirmeye çalışıyoruz, Fırat’ın hiç görünmeyen kızı bir gün dönüp gelip babası ile yüzleşir mi bilinmez, ama Fırat Ebru’nun çocuklarına karşı, kimsenin yapamadığı kadar büyük destek ve yardımcı..Aynı zamanda büyük kavgaların ve fırtınaların da sakinleştirici tarafı. Her zaman mantıklı ve doğru adımlar atmaya özen gösteren Fırat, ayakta kalma savaşı veren Ebru’ya, Kendal’ın gözünün içine baka baka destek olacak kadar da cesur. Böylelikle hayranlığımızı toplarken, yüreğindeki temiz aşk ile de gönlümüze dokunan bir adam o..

Baran…
Baran, yaşından büyük olaylar yaşamakta…Tam Kendal’ın oğlu olacak bir öfkeye sahip. Bir o kadar da Murat’ın aşk dolu kalbini almış. Öfkeli olduğu kadar haklı da…Yıllarca babasından ayrı yaşamış, onun diğer üç çocuğu ile yaşadığını, onlara babalık ettiğini biliyor ama amcası Kendal ile yetinmek zorunda. Babası ölene kadar, her erkek çocuktur..Ne kadar büyüse de Baran hala küçük bir çocuk o yüzden…Hayata, babasına ve yaşadıklarına da öfkeli elbette..Bu öfkenin diğer sebebi de annesi Narin’in itilmiş, bir kenara atılmış olması. Diğer kadın Ebru’ya olan kini ve öfkesi de bu yüzden. Varlıklarını bildiği ve uzakta oldukları için tahammül edebildiği Ebru ve çocuklar çıkıp geliverince, Baran’ın delikanlı damarına dokundu tüm bunlar elbette. Birde Narin’in dolduruşları üzerine eklenince, Baran her an patlamaya hazır bomba misali, uçan kuşa bile öfkelenmekte..
Ama aşk onun hayatına girdi ve o günden sonra çok şey değişti Baran açısından..Ayşe ile fazlasıyla inişli çıkışlı bir ilişkisi olsa da, Ayşe’nin mantıklı yönlendirmeleri sayesinde, o ilk başlarda izlediğimiz öfke kusan Baran, artık değiştirilemeyecek bazı şeyleri kabullenmeye başladı. Üstelik Ebru’yu tanıdıkça, onun niye tercih edildiğini anlayınca, o öfkeli Baran, daha yumuşak tavırlı bir Baran’a dönüştü. Ayşe olan ilişkisinde, Ayşe’ye karşı çok sevgi dolu olan Baran, zaman zaman maço tavırlar sergilese de, bu onu sevimli kılıyor. Kardeşleri ile başlardaki düşmanca kavgaların yerini, şimdilerde onları koruyan, korumaya çalışan bir çekişme aldı ve Baran, annesinden çok, kalbinin sesini dinlemeye başladı. Bu da onu daha ılımlı ve huzurlu yaptı..Nefreti, sevgiye dönüşürken, sadece annesinden oluşan ailesinin içinde yarattığı boşluğu yeni aile fertleri ile doldurmaya başladı ve bu sayede kalabalık bir aileye sahip olmanın mutluluğunu da yaşamakta gizli gizli..

Asım…
Muhtaçlığı fiziksel değil onun, yüreksel..Konak erkeklerinin aslında en güçlüsü o..Yaşadığı zor hayatın, fiziksel engellerin üstüne, kocaman bir sevgisizlik ve çaresizlik. Annesi ile kurduğu dünyasında sessiz ve çok masum Asım. Ama zaman zaman bizi yürekten yaralayacak kadar da doğru sözlerin sahibi..Çok akıllı, ama sürekli ezildiği bir yerde,  o akıl ne işe yarar ki..O yeri geldiğinde kendini koruyamayan ama annesini korumak için öne çıkabilen bir evlat, yeri geldiğinde Baran’a aşk dersi verecek kadar da kocaman yürekli bir genç delikanlı, yeri gelince de öz babasını ihbar edecek kadar adaletli bir adam..Babasının beceremediği adamlık, Asım’da can bulmuş, o küçücük dünyasında, kocaman olayların ortasında, masum ve sessiz razı olurken kaderine, hiç beklemediğimiz anda isyan etti yapılan adaletsizliğe..Asım, öylesine cesurdu ve öylesine güzel yürekli, hiç sevgisini görmediği babasını ihbar ederken bile, “o benim babam” diyebildi..Onun öfkesi babasından gördüğü sevgisizliğe değildi, o aslında annesinin yaşadığı ezilmişliğe isyan etti..

Oğuz Komutan…
O çok normal bir adam..Hani her gün görebileceğimiz türden. İşinde gücünde, namuslu, adaletli ve iyi yürekli…Bir de âşık tabii ki..Oğuz Komutan, aileye hep yakın duran tavrıyla, olaylara soğukkanlı bakışıyla, Narin’e olan aşkıyla, Baran’a olan sabrıyla, yüreği iyi insanlardan birisi..Tam da sevilecek, güvenilecek bir adam Oğuz Komutan. Narin’i içinde bulunduğu bunalımdan ve yıkılmışlıktan kurtaran onun aşkı olsa da, henüz Oğuz komutanın Baran engelini aşamadığını görüyoruz. Muhtemelen Baran ile ilerleyen zamanlarda güzel bir ilişki kuracak olan Oğuz, Narin ile farklı bir yaşam tarzına sahip olmasına rağmen, onu sevecek cesarete de sahip olduğunu göstererek izleyici gözünde güzel bir tahtın sahibi oldu. Hatasız ve dürüst davranışları Oğuz karakterinin sevilmesinde önemli rol oynarken, bizlere de böyle erkeklerin çoğalmasını dilemek kalıyor..

Rıza…
Âlemin delisi..Gülüşlerimizin efendisi..Rıza kendi başına bir hikâye zaten. Onun saf bir yanı var, bir o kadar da kendini dünyanın en önemli insanı zannedişi..Kendal’ın en büyük yardımcısı ve güvendiği adamı iken, koltuğunu Kasım’a kaptırmış olmanın öfkesi, onu Kasım’a karşı bilese de, Kasım’dan da ödü kopuyor aslında. Pek işe yaramayan, çünkü her işi hep eline yüzüne bulaştıran Rıza, bir o kadarda temiz yürekli bir Anadolu erkeği aslında. Biraz cahil cesareti var Rıza’da, sonunu düşünmeden hareket ediyor çoğu zaman. Ama tamamen iyi niyetle.. Kafasından ihaneti bile geçirmeyen, bu anlamda çok güvenilir olan Rıza, biraz da becerikli olsa Kendal’ın işleri daha bir kolaylaşacak sanırım..

Kasım…
Kasım , bizi ters köşeye yatıran karakter..Başından beri onun da kötü bir yanı olduğunu düşündük ister istemez. O da zaten farklı bir çizgi çizmedi..Ama bir de baktık ki, aslında iyinin tarafındaki bir kötüymüş o..Geçmişteki kötülükler, şimdiki iyilikler ile temizlenebilir mi..Belki..Ama Kasım, Murat’ın ajanlığını yaparken konakta, Sibel’e de elinden geleni yapmaktan geri durmayan, iyi ile kötü arasında terazinin dengesini bir türlü tutturamayan bir karakter. Kasım’ın Sibel ile geçmişini ve neler yaşadıklarını henüz bilmiyoruz, bu hikâye anlatılacak mı onu bilmiyorum, ama büyük ihtimal ile Ayşe, Kasım ile Sibel’in kızı. Kasım’daki cesaret, hani deli cesareti diyeceğimiz türden. Korkusu, çekinmesi yok, zaten kaybedecek çok fazla bir durumu da yok. Tam anlamıyla deli deli bakan, bakışlarıyla ürküten Kasım, bulunduğu ortamı germekte çok başarılı. Kendal’a yakışır bir adam portresi çizen Kasım, tam da ona kızmaya öfkelenmeye alışmışken, Murat’ın adamı olması sayesinde birden sempati topladı. Artık onun kötülüğünden çok, neler yapabileceğini düşünüp beklemekteyiz..Özellikle Özlem ile olan ilişkisi hayli dikkat çekmekte. Onunla Kendal’a karşı oyunlar oynarken, sanki gönlü de bir parça Özlem’e vuruldu. Bunu belli etmemek için her çabayı gösterse de, bazen bir bakış ile kendini ele veriyor..Kendisinden her an her şeyi bekleyebileceğimiz erkeklerin temsili olan Kasım, dizinin kemikleşmiş kadrosunda bu haliyle yer edinmiş durumda..

Rüzgâr…
Şüphesiz ki, masumiyet deyince gözümüzün hemen önünde o var..Rüzgâr, yaşından beklenmeyecek bir olgunluğa sahip, başından beri..Yaşından çok büyük olaylar ve üzüntüler ile karşılaşan Rüzgâr, aslında en büyük problemleri çıkarmaya hakkı olan tek insan..Ama kardeşlerinden ona sıra gelmiyor bir türlü. O da zaten öyle büyük yaygaralar koparacak, huysuz bir çocuk değil. Belki bu yüzden çok seviyoruz onu, o masum ve olgun tavrı, kaçırıldığında bile koruduğu sakinliği, cesareti ile yüreklerimizi okşayan bir tablo çiziyor Rüzgâr.. Ve annesine aslında en büyük destek o , bilmem farkında mıyız?

Serdar…
Oğuz komutanın kardeşi olan Serdar karakteri, sanırım o küçük yere sığamayan Ada karakterinin hayatına bir hareket gelsin diye yazılmış..Ada’nın yaşına hiç uymayan çılgınlıktaki hayatı ve başına gelen üzücü pek çok felaketten sonra, Serdar onun hayatını toparlayan bir unsur oldu adeta. Hoş, Ada’nın hayatını ve kalbini toparlarken, Maya’yı da altüst etti ama Serdar’ı bu konuda suçlamak yanlış olur sanırım. O üçlü aşk hikâyesinde herkes çok masum zira..Ada’ya umut ve mutluluk verirken, Maya’nın yüreğini bilmeden parçalayan Serdar, bu anlamda bize bir nebze olsun Murat Şamverdi’yi hatırlatıyor. İşi gücü olmayan, abisinin gölgesinde hayatını sürdüren Serdar, çok ideal bir eş adayı değil. Hayatının belli bir amacı olmayan Serdar, her an çekip gidiverecekmiş gibi duran tavrıyla, çok güven veren biri de değil. Ama Ada’ya âşık bunu görebiliyoruz. Üstelik vicdanlı da. Maya ile olan karşılaşmasından sonra, içine düştüğü ikilem ve bunun üzücü yansımalarından anlıyoruz vicdanlı olduğunu. Ama cesaret derseniz, Serdar öyle çok cesur biri değil. O daha çok sıkışınca kaçabilen erkekleri temsil ediyor abisinin aksine..

Ve Murat Saraçoğlu…
Geçen seferki özel yazıda kendisini unuttuğum için bir özür dilemek isterim. Ve fakat Karagül erkekleri yazısının içine daha uygun olduğunu düşündüğümü de belirtmek isterim. Sevgili Yönetmenimiz Murat Saraçoğlu, bize sunulan bu masalsı hikâyenin kamera arkasındaki kahramanı elbette. Böyle ekip işlerinde, işin gördüğümüz yanı kadar, görmediğimiz gizli kahramanlarını da takdir ediyoruz Ancak bazı gözler daha farklı bakıyor dünyaya. Halfeti’nin eşsiz güzelliği ile hikâyenin hüznünü başarıyla birleştiren sevgili Saraçoğlu, kendi bakışından o dünyayı en güzel şekliyle sunuyor bizlere..Sahnelerdeki özen, ışık, oyuncu duruşları ve sahne devamlılığı açısından özenle çalışan tüm ekibin başındaki adam, elbette Karagül erkeklerinden birisi olarak bu yazıda yerini alıyor..

Her birinin ayrı bir yarası var…Her birinin de ayrı bir öfkesi..Ve her birinin yüreğinde açığa çıkmış ya da çıkmamış bir sevgi yumağı…Ve her birinde ayrı bir cesaret ya da korkaklık…Çevremizde, hayatımızda karşımıza çıkabilecek, kimi zaman sevdiğimiz, kimi zaman ürktüğümüz, kimi zaman nefret ettiğimiz…Ama hiç vazgeçemediğimiz erkeklerimiz…
Ve şüphesiz tüm bu karakterlere ruh katan oyuncularımız…
Kendal Karakteri ile Mesut Akusta’ya
Murat karakteri ile Özcan Deniz’e
Fırat karakteri ile Yavuz Bingöl’e
Baran karakteri ile Mert Yazıcıoğlu’na
Asım karakteri ile Can Atak’a
Oğuz karakteri ile Ogün Kaptanoğlu’na
Rıza karakteri ile Turan Selçuk Yerlikaya’ya
Kasım karakteri ile Eser Karabil’e
Rüzgâr karakteri ile Arda Erkuran’a
Serdar karakteri ile Burak Çelik’e
Ve yönetmen Murat Saraçoğlu’na

Tüm izleyiciler adına, yaşattıkları bu keyif için sonsuz teşekkürler ediyorum..Yüreklerine sağlık..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42





2 yorum:

  1. bence güzel olmuş kadınlarınınkini nereden bulabilirim.

    YanıtlaSil
  2. http://sakaldakerametolsa.blogspot.com.tr/2013/12/karagulun-kadnlaranneleriannelik-neydi.html linkinden ulaşabilirsiniz.Teşekkürler..

    YanıtlaSil