Kayıp
Şehir, giderek bizi içine çeken öyküsüyle sakin sessiz yoluna devam ediyor
canlarım malum. Büyük şehrin karmaşası ile boğuşan kalabalık aile dramlarının
alışılmış çizgisinden, az biraz farklı bir
şekilde yürüyor. Her karakterin sağlam işlenmiş hikâyesi, dengeli dağılımı,
üstüne her bir oyuncunun özenli performansı eklenince, izlemelere doyulmayan bir lezzet çıkıyor
ortaya. Ama malum benim adım Siyah İnci, biraz huysuzumdur bilirsiniz, illaki
takacak bir şeyler bulur çıkarır, yazarım..Bakalım bu son bölümde neler görmüş
geçirmişiz..
Şimdi
İsmail kardeşimin düğünüyle başlayalım bence. Malum, ikisi de annelerinin
inadını kıramayınca son çare kaçmışlardı. Düğünde Zeyneb’in annesi Vahide Hanım
yine tutamadı çenesini. Yahu kadın kızın kaçmış zaten, hala neyine laf
ediyorsun. Üstelik İsmail’e iftira attın, olmadı o da tutmadı, birde
aldatıldığını öğrendin, sinip oturacağına hala çenen çalışıyor maşallah. Neyse
ki Allah’tan oğlan tarafı gelin kızı da aldı, düğünü terk etti de rahat bir
nefes aldık. Fakat o da ne. Koskoca futbolcumuz İrfan, sanki İstanbul’da başka
yer kalmamış gibi, aileyi aldı götürdü küçücük meyhaneye tıkış tıkış doldurdu.
Cebinde paran var kardeşim, götürsene lüks şık bir yere insanları. Hepsi
dizildiler bardak gibi. Aysel kızımda ayakta dikildi kaldı. Ona da bir otur
diyen olmadı. Kızcağız ayakta helak oldu saatlerce..Aslında bu biraz da
Aysel’in o ailenin içine hiçbir zaman kabul edilmeyeceğinin de küçük bir
ifadesi oldu bana kalırsa..İrfan koskoca istanbulda âşık olacak kimseyi
bulamadı mı..Annesine nasıl kabul ettirecek Aysel’i acaba. Zaten Meryem anne,
düğünde kime bakacağını şaşırdı kadıncağız…
Ama
Allah için, Aysel’i, Duygu’su, Zenci gitaristi ile epey eğlenceli ve ilginç bir
düğün oldu. Bu arada söyledim mi bilmiyorum ama ben Duygu’ya çok gülüyorum. Ne
muzip ve sevimli kadın..Şahane oynuyor. Aysel karakterine hayat veren Gökçe
Bahadır ile müthiş bir ikili olmuşlar. Çok keyif alıyorum ikisini izlerken..Bu
arada hazır Aysel demişken, Sezen Aksu’nun İstanbul İstanbul Olalı şarkısını
muhteşem söyledi diline sesine sağlık. Sanırım kendi sesiydi Gökçe Bahadır’ın.
Eğer öyleyse, şahane bir sesi var fark ettiniz eminim. Nedense bu diziye Sezen
Aksu şarkıları hâkim ve cuk oturuyor her biri..
Ben
bir de dedemizin şivesine takmış durumdayım. Sanırım dublaj yapılıyor Ahmet
Mekin’e. Ama o konuşan her kim ise, sanki kâğıttan okuyor o Karadeniz ağzını.
Öylesine eğreti duruyor. Üstelik bütün ailenin şahane bir İstanbul Türkçesi
konuşuyorken, dedemizin şivesi biraz göze batıyor açıkçası..
Gelelim
Seher kızımızın hafiften gözünün kaydığı Esmer gitaristimize. Aman diyeyim
Seher, sen sen ol hiç bu çocuğa âşık olayım falan deme..Annenin yüreğine iner
vallahi. Şimdi Meryem’e de hak vermemek mümkün değil zaten. Kadın hangi birinin
peşinde koşsun. Seher’e zenci bir gariban göz koydu, İrfan desen iyi hoş ama
pek lüzumsuz. Nerede ne konuşacağını bilmez, öfkesine hâkim olmaz, sonda
söylenecek lafı başta söyleyen bir tip. Hepsini bir kenara bıraktık, kalktı
gitti elin hayat kadınına âşık oldu. Sadık
hiç ismiyle alakası olmayan, nereye çekersen oraya gidecek bir serseri adayı.
İsmail kardeşim desen evlendi geldi ama işi gücü yok. Kadir’e gelince bir bakıyorsun hak hukuk
peşinde koşmakta, bir bakıyorsun meyhane kapısında Zehra ile halay çekmekte.
Hayır, o halay ne manasız oldu çok güldüm. Girin içerde adam gibi oynayın. Yok,
halay çekmeyi unutmuşlarda, bilmem neymiş. Onlar saçma sapan halay çekti, ben
de bol bol güldüm sayelerinde..
Neyse
biz Seher kızımıza gelelim. Çok şeker ve tatlı..Üstelik geleceği parlak. Tek
eksiği var. O da henüz anne olmaması. Hani annelerimiz bize hep derdi ya “anne
olunca beni anlarsın” diye. Seher ne yazık ki çok genç, güzel ve masum. Annesinin,
üzerine düşmesini anlayamıyor şimdilik ama Meryem kadın çok haklı. Oğullarını
koruyamamaktan korkuyor ki, Seher için nasıl korkmaz. Üstelik daha ilk izin
verişinde Seher kalktı gitti bir partiye. Biz boğazımızı patlatsak duymayacak
Seher anlaşılan. Gitti o zenci oğlana yine. Üzerine de Sadık gelmez mi..Yahu
Sadık sen sanki çok pırıl pırılsın da, gelmişsin Seher’i rezil ediyorsun. Ama
diğer bir bakış açısıyla, Sadık girdiği ortamların farkında ve Seher’i biricik
kız kardeşini yakıştırmadı o ortama diyelim.
Bu
bölümün benim gözümde en şahane sahnesi Aysel’in geçmişiyle yüzleşmesi ve
hesaplaşmasıydı..Yaprak Dökümünde Leyla karakterinde çok iyi bir oyunculuk
çıkarmıştı Gökçe Bahadır. Şimdi Kayıp Şehir’de bir hayat kadını rolünde.
İnanılmaz zor bir karakter..Üstelik dümdüz biri değil Aysel. Gel gitleri pek
çok. Yaşadığı hayatın izlerini içinde, yaptığı işin izlerini de kılık
kıyafetinde ve tavırları da taşımakta..Konuşması, tavırları, bakışları ile
Gökçe Bahadır çok ama çok başarılı..Aysel’in ruhundaki yaraları, başına
gelenlerin hayatındaki yansımalarını içimize işlete işlete oynuyor. Bu son
bölümde çocukluğundan kalan ve şimdi kendisinin olan eve gitti İrfan ile…Merdivenleri
çıktı, kâh geçmişle yüzleşerek, kâh kendiyle hesaplaşarak..Her türlü çirkin
anının, yaşadığı ızdırabın izlerini yüzünde taşıyarak. Ve bir çerçevenin
kenarına iliştirilmiş, çocukluğuna dair bir vesikalığa korkarak dokunarak o
günlerin hesabını verdi yeniden..Bu kez yalnız değildi. İrfan vardı onu
anlayan, belki hayatında hiç olmadığı kadar saçını okşayıp onunla beraber
ağlayan..Çok yanlış bir aşk onlarınki, ama bir o kadar da gerekli..
Ethem
kardeşim ise nerde ne oyun çevirsem diye düşünüp duruyor da, benim ona kısaca
bir iki kelamım olacak. Ethem abi, sen bu kadar paraya, pula, lükse
kavuşmuşken, sözüm ona Aysel’i de deli gibi seviyorken, bunca zaman hiç mi
aklına gelmedi Aysel’i o bataktan kurtarmak, o mahalleden çıkarmak. Kadın
dediğin, en delikanlı geçineni bile olsa, korunup kollanmaktan hoşlanır benden
söylemesi. Kızcağız bu hallere gelene kadar senin aşkın sevgin nerelerdeydi
acaba, şimdi hiç köpürme boşu boşuna..
Kadir
kardeşim de, son dakikada süper kahramanlığa soyundu ya ben ne diyeyim. Ailenin
en sessiz,sakin ve hayırlı evladı Kadir, farkına bile varmadan iki aşkın
arasında kalırken, üzerine doğrultulan silahlarında karşısında kaldı yazık. Üstelik
kendisini işten kovan patronunu ve iş arkadaşlarını koruma pahasına..Bakalım
Kadir kardeşim, iki sokak serserisi ile baş edip, hem işine hem de ona âşık iki
kıza kavuşacak mı? Bunu da haftaya göreceğiz..
Kayıp
Şehir müthiş keyifli canlarım..Sadece güzel işlenen senaryonun biraz daha
hareketlenmesi ve ilginç hale gelmesinin iyi olacağını düşünmekteyim. Birkaç
kişinin ve bir iki konunun fazla bir gelişim göstermesi beklenemez elbette.
Olaylar aynı çerçevede dönüp duruyor ve bir süre sonra bu durum, hikâyenin
kısırlaşmasına sebep olacaktır. Her ne kadar güzel yazılıp oynansa bile,
seyirci artık öyle entrikalara, kurgulara alıştı ki, kaliteli bile olsa bu
sadelik, bir noktadan sonra seyredilme oranlarını düşürüyor. Bu konuda biraz
daha özen isteyelim ve bu haftalık bu kadar diyelim..
Siyah
İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder