19 Kasım 2012 Pazartesi

Kayıp Şehir'de işler zor..



           
                Kayıp Şehir, giderek bizi içine çeken öyküsüyle sakin sessiz yoluna devam ediyor canlarım malum. Büyük şehrin karmaşası ile boğuşan kalabalık aile dramlarının alışılmış çizgisinden,  az biraz farklı bir şekilde yürüyor. Her karakterin sağlam işlenmiş hikâyesi, dengeli dağılımı, üstüne her bir oyuncunun özenli performansı eklenince,  izlemelere doyulmayan bir lezzet çıkıyor ortaya. Ama malum benim adım Siyah İnci, biraz huysuzumdur bilirsiniz, illaki takacak bir şeyler bulur çıkarır, yazarım..Bakalım bu son bölümde neler görmüş geçirmişiz..

                Şimdi İsmail kardeşimin düğünüyle başlayalım bence. Malum, ikisi de annelerinin inadını kıramayınca son çare kaçmışlardı. Düğünde Zeyneb’in annesi Vahide Hanım yine tutamadı çenesini. Yahu kadın kızın kaçmış zaten, hala neyine laf ediyorsun. Üstelik İsmail’e iftira attın, olmadı o da tutmadı, birde aldatıldığını öğrendin, sinip oturacağına hala çenen çalışıyor maşallah. Neyse ki Allah’tan oğlan tarafı gelin kızı da aldı, düğünü terk etti de rahat bir nefes aldık. Fakat o da ne. Koskoca futbolcumuz İrfan, sanki İstanbul’da başka yer kalmamış gibi, aileyi aldı götürdü küçücük meyhaneye tıkış tıkış doldurdu. Cebinde paran var kardeşim, götürsene lüks şık bir yere insanları. Hepsi dizildiler bardak gibi. Aysel kızımda ayakta dikildi kaldı. Ona da bir otur diyen olmadı. Kızcağız ayakta helak oldu saatlerce..Aslında bu biraz da Aysel’in o ailenin içine hiçbir zaman kabul edilmeyeceğinin de küçük bir ifadesi oldu bana kalırsa..İrfan koskoca istanbulda âşık olacak kimseyi bulamadı mı..Annesine nasıl kabul ettirecek Aysel’i acaba. Zaten Meryem anne, düğünde kime bakacağını şaşırdı kadıncağız…

                Ama Allah için, Aysel’i, Duygu’su, Zenci gitaristi ile epey eğlenceli ve ilginç bir düğün oldu. Bu arada söyledim mi bilmiyorum ama ben Duygu’ya çok gülüyorum. Ne muzip ve sevimli kadın..Şahane oynuyor. Aysel karakterine hayat veren Gökçe Bahadır ile müthiş bir ikili olmuşlar. Çok keyif alıyorum ikisini izlerken..Bu arada hazır Aysel demişken, Sezen Aksu’nun İstanbul İstanbul Olalı şarkısını muhteşem söyledi diline sesine sağlık. Sanırım kendi sesiydi Gökçe Bahadır’ın. Eğer öyleyse, şahane bir sesi var fark ettiniz eminim. Nedense bu diziye Sezen Aksu şarkıları hâkim ve cuk oturuyor her biri..

                Ben bir de dedemizin şivesine takmış durumdayım. Sanırım dublaj yapılıyor Ahmet Mekin’e. Ama o konuşan her kim ise, sanki kâğıttan okuyor o Karadeniz ağzını. Öylesine eğreti duruyor. Üstelik bütün ailenin şahane bir İstanbul Türkçesi konuşuyorken, dedemizin şivesi biraz göze batıyor açıkçası..

                Gelelim Seher kızımızın hafiften gözünün kaydığı Esmer gitaristimize. Aman diyeyim Seher, sen sen ol hiç bu çocuğa âşık olayım falan deme..Annenin yüreğine iner vallahi. Şimdi Meryem’e de hak vermemek mümkün değil zaten. Kadın hangi birinin peşinde koşsun. Seher’e zenci bir gariban göz koydu, İrfan desen iyi hoş ama pek lüzumsuz. Nerede ne konuşacağını bilmez, öfkesine hâkim olmaz, sonda söylenecek lafı başta söyleyen bir tip. Hepsini bir kenara bıraktık, kalktı gitti elin hayat kadınına âşık oldu.  Sadık hiç ismiyle alakası olmayan, nereye çekersen oraya gidecek bir serseri adayı. İsmail kardeşim desen evlendi geldi ama işi gücü yok.  Kadir’e gelince bir bakıyorsun hak hukuk peşinde koşmakta, bir bakıyorsun meyhane kapısında Zehra ile halay çekmekte. Hayır, o halay ne manasız oldu çok güldüm. Girin içerde adam gibi oynayın. Yok, halay çekmeyi unutmuşlarda, bilmem neymiş. Onlar saçma sapan halay çekti, ben de bol bol güldüm sayelerinde..

                Neyse biz Seher kızımıza gelelim. Çok şeker ve tatlı..Üstelik geleceği parlak. Tek eksiği var. O da henüz anne olmaması. Hani annelerimiz bize hep derdi ya “anne olunca beni anlarsın” diye. Seher ne yazık ki çok genç, güzel ve masum. Annesinin, üzerine düşmesini anlayamıyor şimdilik ama Meryem kadın çok haklı. Oğullarını koruyamamaktan korkuyor ki, Seher için nasıl korkmaz. Üstelik daha ilk izin verişinde Seher kalktı gitti bir partiye. Biz boğazımızı patlatsak duymayacak Seher anlaşılan. Gitti o zenci oğlana yine. Üzerine de Sadık gelmez mi..Yahu Sadık sen sanki çok pırıl pırılsın da, gelmişsin Seher’i rezil ediyorsun. Ama diğer bir bakış açısıyla, Sadık girdiği ortamların farkında ve Seher’i biricik kız kardeşini yakıştırmadı o ortama diyelim. 

                Bu bölümün benim gözümde en şahane sahnesi Aysel’in geçmişiyle yüzleşmesi ve hesaplaşmasıydı..Yaprak Dökümünde Leyla karakterinde çok iyi bir oyunculuk çıkarmıştı Gökçe Bahadır. Şimdi Kayıp Şehir’de bir hayat kadını rolünde. İnanılmaz zor bir karakter..Üstelik dümdüz biri değil Aysel. Gel gitleri pek çok. Yaşadığı hayatın izlerini içinde, yaptığı işin izlerini de kılık kıyafetinde ve tavırları da taşımakta..Konuşması, tavırları, bakışları ile Gökçe Bahadır çok ama çok başarılı..Aysel’in ruhundaki yaraları, başına gelenlerin hayatındaki yansımalarını içimize işlete işlete oynuyor. Bu son bölümde çocukluğundan kalan ve şimdi kendisinin olan eve gitti İrfan ile…Merdivenleri çıktı, kâh geçmişle yüzleşerek, kâh kendiyle hesaplaşarak..Her türlü çirkin anının, yaşadığı ızdırabın izlerini yüzünde taşıyarak. Ve bir çerçevenin kenarına iliştirilmiş, çocukluğuna dair bir vesikalığa korkarak dokunarak o günlerin hesabını verdi yeniden..Bu kez yalnız değildi. İrfan vardı onu anlayan, belki hayatında hiç olmadığı kadar saçını okşayıp onunla beraber ağlayan..Çok yanlış bir aşk onlarınki, ama bir o kadar da gerekli..

                Ethem kardeşim ise nerde ne oyun çevirsem diye düşünüp duruyor da, benim ona kısaca bir iki kelamım olacak. Ethem abi, sen bu kadar paraya, pula, lükse kavuşmuşken, sözüm ona Aysel’i de deli gibi seviyorken, bunca zaman hiç mi aklına gelmedi Aysel’i o bataktan kurtarmak, o mahalleden çıkarmak. Kadın dediğin, en delikanlı geçineni bile olsa, korunup kollanmaktan hoşlanır benden söylemesi. Kızcağız bu hallere gelene kadar senin aşkın sevgin nerelerdeydi acaba, şimdi hiç köpürme boşu boşuna..

                Kadir kardeşim de, son dakikada süper kahramanlığa soyundu ya ben ne diyeyim. Ailenin en sessiz,sakin ve hayırlı evladı Kadir, farkına bile varmadan iki aşkın arasında kalırken, üzerine doğrultulan silahlarında karşısında kaldı yazık. Üstelik kendisini işten kovan patronunu ve iş arkadaşlarını koruma pahasına..Bakalım Kadir kardeşim, iki sokak serserisi ile baş edip, hem işine hem de ona âşık iki kıza kavuşacak mı? Bunu da haftaya göreceğiz..

                Kayıp Şehir müthiş keyifli canlarım..Sadece güzel işlenen senaryonun biraz daha hareketlenmesi ve ilginç hale gelmesinin iyi olacağını düşünmekteyim. Birkaç kişinin ve bir iki konunun fazla bir gelişim göstermesi beklenemez elbette. Olaylar aynı çerçevede dönüp duruyor ve bir süre sonra bu durum, hikâyenin kısırlaşmasına sebep olacaktır. Her ne kadar güzel yazılıp oynansa bile, seyirci artık öyle entrikalara, kurgulara alıştı ki, kaliteli bile olsa bu sadelik, bir noktadan sonra seyredilme oranlarını düşürüyor. Bu konuda biraz daha özen isteyelim ve bu haftalık bu kadar diyelim..


                Siyah İnci’den sevgiyle..

                www.twitter.com/blackpearl42
               





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder