Veda…
Ayşe Kulin’in aynı adlı
romanından Veda, aslında sanılanın aksine bir konak ve o konakta yaşananların hikâyesi..Genellikle
tarihi dizilerimizin, hele hele böyle savaş anlatan dizilerimizin pek tutmadığı
göz önüne alınınca bu ayrıntıyı eklemek yerinde olur diye düşünüyorum. Dizimiz,
İstanbul’un işgal altındaki günlerinde geçiyor ama asıl konu, konağın içinde
olanlar. Mehmet Aslantuğ’un başrolünü aldığı dizinin ağır toplarından biri de
Saraylı Hanım elbette. O ne haşmet, o ne asalet..Sanki cidden sarayda yetişmiş
Maral Üner. Mehmet Reşat karakterine can veren Mehmet Aslantuğ ise her zamanki
gibi şahane oynuyor. Fahriye Evcen evin beslemesi rolünde biraz sırıtsa bile,
güzelliği ve artık yerleşmeye başlayan oyunculuğu ile göz dolduruyor. Dizinin
reyting kavgasına yenik düşmemesi durumunda, hikâyenin de biraz daha heyecanlı
hale gelmesini bekleyebiliriz. Büyük ihtimal ile konakta aşk rüzgârlarının ve
yasak aşkların hareketliliği yaşanacak önümüzdeki günlerde. Sahneler, kostümler, oyunculuklar ve elbette ki müzikler açısından
her biri özenilmiş Veda’da. Ben kendi adıma keyif alıyorum seyrederken.
Kaliteli dizilerin başına gelenlerin, Veda’nın başına gelmemesini de umut
ederek, henüz seyretmediyseniz seyretmenizi tavsiye ediyorum.
Karadayı..
İlk bölümde cazip gelse de,
sonrasında ısınamadım ben Karadayı’ya..İsminden midir, hep aynı tarz rollerde
seyrettiğim oyuncularından mıdır bilmem..Diziyi en cazip kılan iki kişi Çetin
Tekindor ve Kenan İmirzalıoğlu elbette. Bergüzar Korel ise ne yazık ki kendini
bir türlü oyunculukta geliştiremedi. Hep suratsız rollerde ve sade bir rol
anlayışıyla seyrettiğimiz Korel’i güzelliği bile kurtaramıyor. Behzat Ç.’nin
savcı Esra’sı ile kıyaslıyorum ben zaman zaman ve elbette Savcı Feride’de,
Savcı Esra’nın karizmasının yarısı bile yok ne yazık ki. Çetin Tekindor için
söylenecek olumsuz tek bir kelimem yok. Usta..Hep usta..Hangi rolü oynasa,
oynadığı adam oluveriyor.. Ama sanki İmirzalıoğlu tam rolün içine girememiş
gibi eğreti duruyor bazen. Hele hele Kuzey&Güney’in Ali’si Rıza Kocaoğlu.
Hiç mi hiç yakıştıramadım ben onu polis rolüne. Bana kalırsa Ali karakteri
ömrünü tamamlamamıştı. Dolayısıyla ne Rıza girebilmiş polis kılığına, ne ben
oturtabildim onu kafamda polis rolüne. Melike İpek Yalova ise, keşke Dila Hanım’da
oynasaymış. Özellikle mi yapıldı bilmem ama gerek saç, makyaj gerekse hareket
ve tavırlarla sanki Türkan Şoray’ın kopyası olmuş. Bütün bunlara, sevgilisini
oynayan Kenan İmirzalıoğlu ile arasındaki şiddetli boy farkı eklenince cidden
göz bozan bir durum söz konusu. Üstelik senaryoda karşımıza çıkan tuhaflıklarda
rahatsızlık verici. Herhangi bir vatandaşın avukat kılığına girip, savcı hanım
ile karşılıklı davalar hakkında ahkâm kesmesi, ya da cinayet mahallini
araştıran polis ekibinin masanın hemen önündeki kocaman kanlı parmak izini
gözden kaçırmaları gibi ayrıntılar, fazlasıyla sevimsiz geldi bana..Kısacası, iftiraya
uğrayan bir babanın ve onu kurtarmaya çalışan oğlunun hikâyesi, ne kadar
çeşitlenebilir ve ilginç hale gelebilir bilmem. Ama benim içim çok kaynamadı
diziye açıkçası. Dizinin temposunun acilen yükseltilmesi durumunda daha
seyredilebilir olacaktır diye düşünüyorum.. Bu şekilde devam ederse, tek bir
konu etrafında dönüp duran dizilerin başına gelen akıbet, Karadayı’nın da
başına gelecektir
Ağır Roman..
Oyuncu oyuncu üstüne. Seçmiş
beğenmiş almışlar sanki. Her biri birinden usta..Hepsi de beğendiğim
oyuncular..Ama niyeyse, Ağır Roman’ın filminin büyüsü yok bu dizide. Hele hele
başrol Salih’İ oynayan Tamer Tıraşoğlu..Neden o? Her şeyden önce, uzun yıllar
yurtdışında yaşadığı belli ve sanırım bu yüzden dublaj yapılıyor kendisine. Ve
fakat dublaj ile ağzından çıkanlar birbirini tutmuyor çoğu zaman. Dublajdaki
ses ise bir mahalle delikanlısına yakışmayacak derecede soft. Bir de üstüne,
sanki adam diziye sert sert bakmak için ya da saçma sapan bir gülümseme ile
gülmek için konmuş gibi bir havası var. Yakışıklıyım, bakarım, gülerim,
çapkınım havalarındaki Salih hepsinden ayrı duruyor..Hani sanki geçiyormuş ta uğramışçasına
alakasız..Oysa Onur Saylak, Murat Daltaban, Erkan Bektaş ve son bölümde
karşımıza çıkan Macit Koper, hepsini ağzım açık hayranlıkla izliyorum. Keşke
Salih karakterini, şöyle bir Ertan Saban gibi gerek görünüm, gerek bakış,
gerekse ses açısından güçlü birine verselermiş. Onur Saylak mesela neden Salih
olmamış, seyrederken düşünmeden edemiyorum. Öbür taraftan Sumru Yavrucuk elbette
ki Tina rolünde şahane, Nesrin Cavadnaze o zeytin gözleriyle içimize işliyor,
Özge Özpirinçci hep hanım hanımcık rollerden sonra, mahallenin delikanlı kızı
rolünü nasılda güzel oynamış. Dizi ilk bölümlerde pek sarmasa da, zamanla tadı
çıkmaya başladı aslında. Ama son zamanlarda yaşanan reyting savaşından galip
gelir mi derseniz, ben çok umutlu değilim açıkçası.
Suskunlar…
Suskunlar yakında tamamen susarsa
şaşırmayın. Bu sezon cidden çuvalladılar. Sezon açılışında gümbür gümbür bir
bölümle karşımıza geldikten sonra, hızları düştü,hatta bana sorarsanız hikâye çok
sevimsiz bir hal aldı. Koskoca işlerin, tehlikeli adamların en tehlikelisi
İrfan’ın, hapiste üç beş gariban çocuktan yediği dayakla adeta dilini yutması, kalemi
nereye denk gelirse yazıp çizmesi, Sait karakterinin küçük aklıyla büyük
oyunlara kalkışması, Akıl küpümüz Ecevit’in, bir anda karşısına çıkan Nisan’a
paldır küldür âşık olması, hatta Ahu’nun gerçekleri ortaya çıkarmasını basit
bir kıskançlık kaprisi olarak görüp Nisan’a sonuna kadar güvenmesi, Bilal’in
mahallesini haraca kesen bir delikanlı olma çabaları, Ahu’nun Ecevit ile Bilal
arasında bir türlü seçim yapamaması, Ecevit için ağlayıp Bilal’e ümit vermesi, İbo’nun
o kadar olumsuzluk arasında, sanki dünya tozpembeymiş gibi iyi niyetle
dolaşması, sizi bilmem ama beni canımdan bezdirdi bu sezon. Hikâye iyice saçma
sapan bir hal aldı, intikam savaşında kim yenildi, kim kazandı belli değil,
zaten her an taşlar yerinden oynuyor ve dengeler sürekli değişiyor. Bu hızlı
gel-gitler ve hikâyenin dönüp dolaşıp aynı yerde tıkanması, hep başa dönülmesi Suskunların
fazlasıyla suyunu ısıttı. Senaristin birkaç bölüm sonra değişecek olması, bütün
bu olumsuzlukları ortadan kaldırır mı bilmiyorum ama bu gidişle Suskunlar,
geçen sezonun başarısını yakalamak şöyle dursun, bu sezonun kötüleri arasına
yerleşecek.
Hayat Devam Ediyor..
Sakin sessiz yoluna devam ediyor
bu sezonda da Hayat Devam ediyor. Dizi sezona biraz geç başladı. Bir taktik
midir, yoksa başka bir sebeple mi geç kalındı bilinmez. Ve fakat bu sezonda
kendini tekrarlayan dizilerden birisi de o ne yazık ki. Geçen sezonda
seyrettiğimiz her şey, çok küçük farklarla devam ediyor. İki kumanın her
fırsatta birbirleriyle çekişip, senin çocuğun, benim evladım kavgasına ve
kıyasına düşmeleri, kardeşlerin birbirine düşmanlıktan başka bir his besleyememesi,
Hayat’ın geçen sezon finalinde karnından vurulmasına rağmen ölmeyen bebeği, buna
rağmen kıytırık bir kurşunla hayata veda eden Kerem’in bebeğine karşı duyduğu
nefreti, ortalardan kaybolan Bekir karakterinin hikâyedeki eksikliğinin
fazlasıyla belli olması, Berat ile
Zeliha arasındaki şahane aşkın arasına parmaklıklar girmesi, Zeliha’nın okumuş,
aydın ve ayakları basan bir genç kızdan, ezik, güvensiz ve üstelik avukatına “eksik
etek” diyecek kadar kadınlığı aşağılayan halleri, Pelin’in uğruna dünyaları
karşısına aldığı Sıraç’a birden bire sırtını dönüvermesi, Yusuf kardeşimizin saçıyla
başıyla kıyafetiyle karizmasının yerle bir edilmiş olması, annesinin o kulak
tırmalayan ses tonu, Şirin’in o kaba saba konuşması ve üzerindeki kıyafetlere
bakmadan koskoca moda âlemine kafa tutması, dizinin hiçbir sonuca varmayan ve uzatıldıkça
uzatılan hikâyesi ve belki buna benzer pek çok ayrıntı, Hayat Devam Ediyor için
birer olumsuz puandan başka bir şey değil. Bu şekilde ne kadar yoluna devam
edecek bilinmez, ama artık uzun boylu yakışıklı erkeklerin ve güzel kadınların,
her ne kadar iyi oyunculuk performansı sergileseler bile hikâyeyi kurtaramadığı
aşikâr.
Kötü Yol…
Kötü Yol için başlarda iyi yolda
ilerliyor diye düşünmüştük ama ne yazık ki o da reyting canavarının midesine
inmekten kendini kurtaramadı. Haftaya final yapacak olan dizinin bana göre
ekranlara erken veda etmesinin sebebi, sakız gibi uzatılan ve sürekli aynı
şeyleri anlatan senaryosu. Kötü Yol aslında bir şöhret hikâyesi iken, bir anda
aşk hikâyesine döndü. Belki Kenan’ın çektiği film hemencecik bitseydi, Nuran
şöhrete kavuşsaydı biraz daha cazip hale gelebilirdi dizi. Ama sürekli aynı
şeyleri seyretmekten, Leman’ın intiharlarından ve bunalımlarından, kendi
kendiyle konuşup durmasından, Nuran’ın o kaba saba ve eğitimsiz haliyle millete
nasihat etmesinden, para pul kazanmasına rağmen ailecek Fikret abinin evine
doluşmalarından, sanırım seyirciden önce yayınlandığı kanal sıkıldı ve diziyi
bitirme kararı aldı. Keyifle başlayan dizimiz de böylelikle sezonun
kaybedenlerinden oldu.
Emir’in Yolu..
Önce Dizinin başrolü Hazal Kaya
ayrıldı ve ortalık adeta savaş yerine döndü. Dönecek, dönmeyecek tartışmaları
sürerken, hayranları da cümle âlemi topa tuttular. Ama hiçbiri fayda etmedi.
Hazal Kaya diziye dönmediği gibi, en sonunda dizinin ismi de değişti, Emir’in
yolu oldu. Ben başladığı günden bu yana diziyi izleyen ve en fazla eleştiren
ama Sezar’ın Hakkını Sezar’a biri olarak, fazla önyargılı ve taraflı
seyredilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Dizinin yeni ismiyle ilk bölümünü
izledik geçen hafta ve babasını da kaybeden Emir’in, Kuzey’in intikam serüveni
gibi bir serüvene atladığını gördük. Belli olan şu ki, artık dizi çok farklı
bir boyutta ve farklı bir konuda ilerleyecek. Artık şu Hazal Kayaydı, Ferihaydı
kavgalarından sıyrılıp tamamen bir yeni dizi gözüyle bakmak en doğrusu gibi
geliyor. Bu ilk bölümün tamamen Güneş kızımız üzerine kurulmuş olması, Güneş’in
fazlasıyla itici gelen dadısı, ayrıca Güneş kızımızın neredeyse Feriha’ya tıpa
tıp benzetilmiş olması, benim gözüme takılan ayrıntılar. Ayrıca dizinin ana
karakterlerinden Rıza Baba, Hatice Hala, Aysun Hanım, Sanem Hanım, Seher gibi
karakterlerinde fazlasıyla geri plana atılmış olması dizinin daha başından
yapmış olduğu bir hata bana göre. Sadece Emir ve Güneş üzerine kurulu bir aşk
ve intikam hikâyesinin seyirciye ne kadar cazip geleceği tartışılır elbette.
İlerleyen bölümler için üzerinde daha ayrıntılı konuşmak üzere, yeni dizimizin yolu
açık olsun diyelim.
Muhteşem Yüzyıl..
Sıkılmayan kaldı mı
meraklardayım. Zira ben pek sıkıldım artık bu Harem-Halvet-Hürrem üçlemesinden.
Ha birde Zira-Zinhar-Lakin var..Söyleyin lütfen, üç senedir bunlar dışında
izlediğimiz bir şey var mı yok..Kişiler değişiyor sadece. İlk sezon Mahidevran
vardı, geçen sezon İsabella, bu sezonda Firuze. Firuze’de kim..Cansu
Dere..Hürrem gibi bir kadının karşısına az biraz daha işveli cilveli havalı
biri yerine, donuk, suratsız bir Firuze geldi. Gelmesini geçtim, az çok tarih
bilgim sayesinde bildiğim bir gerçek te altüst oldu ve Hürrem’den sonra hiçbir
kadına bakmayan Sultan Süleyman, Firuze’ye âşık oldu. Valide Sultan’ın yerini
almaya çalışan Hatice Sultan’ın suratsız, mutsuz ve her an bunalımlı
hallerinden perişan oldum. Daye Hatun’un yerine gelen Afife Hatun ise, ne yana
oynadığı belli olmayan bir karakter sundu bizlere. Ya Nigar Hatun’a ne demeli. Günümüzde
bile, kocasını ayarttığınız kadının yüzüne bakamazsınız ama o devirde Nigar
Hatun göğsünü gere gere geziyor maşallah. Üstelik niyeyse bir türlü ölüm
fermanı da verilemedi gitti. Ha birde sürekli büyüyen çocuklara rağmen, dipdiri,
gencecik kalan kadınlarımızın, bu saçmalık karşısında bize saç baş yoldurması
da çabası. Artık yapacak entrikada kalmayınca sürekli aynı şeyler tekrarlanıp
duruyor. Ben Meral Okay’ın ölümünden sonra Muhteşem Yüzyıl’a bir nokta koyulması
gerektiğini yazmıştım ama işte Sakalda Keramet Olsa diyorum ya hep..Tadı kaçtı,
keyifsiz ve kendini tekrarlayan bir hale geldi dizimiz. İşin ilginç yanı hala
zirvede olması. Sanırım bu birazda şıkır şıkır giyinmiş, bakımlı hoş hanımların
ve Şehzade Mustafa ile Mehmet’in dayanılmaz cazibesinin de bir başarısı olsa
gerek. Ve fakat bunun yanında Halit Ergenç’in gerçekten muazzam oyunculuğunu
seyretmek için bile seyredilebilir. Geçenlerde de söylediğim gibi,
reenkarnasyona inansam, Kanuni Sultan Süleyman’ın ruhu Halit Ergenç’e geçmiş
diyeceğim. Oyunculuğunun zirvesindeki Halit Ergenç, Pargalı ile karşılıklı
döktürüyor ama bu sezon Okan Yalabık büyük ihtimalle diziye veda edecek. Ve
arkasında gerçekten büyük boşluk bırakacak gibi görünüyor.
Şimdilik bu kadar diyelim canlar.
Dizilerimizden ortaya karışık bir menü sunmaya çalıştım. Darısı diğer dizilerin
başına diyelim..
Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
Merhaba, yazılarınızı hep keyifle okuyorum, Kötü Yol'la ilgili bir not da ben katmak istedim. Medyada dizi ile ilgili çıkan yazılarda hep Nuran'ın Reşat'a olan "aşk"ı "sevgisi" eleştirildi, belki okumuşsunuzdur o yazıları, ama ne yazık ki dizide inatla o söylenenler göz ardı edildi diye düşünüyorum. Elbette yazılanlara göre senaryo yazılmaz ama bazı huzursuzluklar, rahatsız eden, belki seyirciye "tam" geçmeyen noktalar varsa düzenlemeler, bazı manevralar da yapılabilir diye düşünüyorum. Milliyet'te çıkan yazı gibi mesela, kendisine tokat atan, "alırım ayağımın altına" diyen Reşat'a sesini bile çıkarmayan bir kadın Nuran. Ve fakat,kadın hikayesi demişlerdi buna hep, Şükran Ovalı'da hep feminist olarak tanımlamıştı karakterini. Feminist olmaya gerek bile yok aslında şu rahatsız edici ve ısrarla sürdürülen anlatıma bir iki kelam etmek için. Son bölümde ne yapılsa da çok bir şey değil artık, ana kurguyu çok yanlış kurmuşlar diye düşünüyorum hele ki Hanımın Çiftliği, Fatmagül'ün Suçu Ne gib işlerde, gayet ciddi "kadın" hikayeleriişlendikten sonra, eğer mesele şöhret hikayesinin içinde anlatılacak bir kadın hikayesi idiyse. Bir de ne düşünüyorum biliyor musunuz, bazı oyuncular için hakikaten yaramadı bu iş, mesela 13 bölümlük "zayıf" bir çaba için Cansel Elçin keşke hiç olmasaydı bu işte. Ne yazık ki ne karakterini,ne o karaktere verilebilecek derinliği tanıyamadık, göremedik, keza Ayşenil Şamlıoğlu gibi bir ustanın rolünü bile yeterince, o karakterin hak ettiği derinlikte yazılabildiğini düşünmüyorum. Maalesef çok tek boyutlu kaldı bazı karakterler, Ayten mesela, Nilüfer Açıkalın, yılların oyuncusu o da, ve bir kadın hikayesi de orada vardı:)Kısaca, özet geç derseniz, "yazık oldu" diyebilirim, çünkü bir senaryo tüm unsurları, tüm karakterlerini eşit şekilde harmanlayıp ortaya çıkarabilirse gerçekten hakkını verebiliyor hikayenin. Teşekkürler yazınız için. Bir de son olarak, artık herhangi bir kadın savcı karakterinin, savcı Esra'nın yanına bile yaklaşmasının mümkün olmadığını düşünüyorum:) işte mesela iyi yazan, iyi yazılan senaryo, iyi kurgu, iyi oyunculuğun tam bir bileşkesiydi o:) Sevgiler.
YanıtlaSilYazmaktan çok, yazılarımın anlaşılması bana keyif veriyor. Bu anlamda yazdıklarınıza yürekten katılıyor ve size çok teşekkür ediyorum. Düşüncelerinize de kelimesi kelimesine katılmaktayım. Ayşenil Hanımefendi gibi bir oyuncuya, hatta şöyle diyeyim, çok iyi oyunculara, çok iyi roller, replikler, karakterler yazılmasını gerektiğini düşünüyorum. Savcı Esra konusunda yazdığınıza da katılıyorum. Sevgiler saygılar. Yorumunuz için de çok teşekkürler ayrıca..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, ilginize çok mutlu oldum, ciddiye alıp verdiğiniz güzel yanıtınız için. Yeni yazılarınızda görüşebilmek ümidiyle.
SilRica ederim :) Sevgiler..
SilMerhabalar efendim, öncelikle doğum gününüzü kutluyorum.
YanıtlaSilNice senelere inşallah. Yazdığınız güzel yazılarınız hiç eksilmesin. İçinizdeki duygularınız tükenmesin.
Gelelim Emir'in Yolu'na;
Emir karakteri bu sezon tamamen değişti, adının değişmesiyle mi alakalı bilmiyorum. Hazal'ın karşısında oynarken daha farklı geliyordu bana, samimiydi.
Ama Gizem'in karşısında çok yapmacık kalıyor, bişeyler eksik sanki. Ve bölümle ilgili sizinde belirttiğiniz gibi sadece Emir ve Güneş çok sıkıcıydı. Diğerlerinden eksik bir bölüm boş olmuş.
Sanki bikaç bölüm sonra bitecekmiş gibi alelacele sıkıştırılmış bir bölümdü. Madem adını değiştirdiler ve daha başka değişikler de yaptılar, müziklerde de değişikliğe gidelseymiş keşke...
Bakalım ileriki bölümlerde nasıl bir yol izleyecekler merakla bekliyoruz.
Kaleminize sağlık.
Sevgiler...
Merhabalar efendim, öncelikle doğum gününüzü kutluyorum.
YanıtlaSilNice senelere inşallah. Yazdığınız güzel yazılarınız hiç eksilmesin. İçinizdeki duygularınız tükenmesin.
Gelelim Emir'in Yolu'na;
Emir karakteri bu sezon tamamen değişti, adının değişmesiyle mi alakalı bilmiyorum. Hazal'ın karşısında oynarken daha farklı geliyordu bana, samimiydi.
Ama Gizem'in karşısında çok yapmacık kalıyor, bişeyler eksik sanki. Ve bölümle ilgili sizinde belirttiğiniz gibi sadece Emir ve Güneş çok sıkıcıydı. Diğerlerinden eksik bir bölüm boş olmuş.
Sanki bikaç bölüm sonra bitecekmiş gibi alelacele sıkıştırılmış bir bölümdü. Madem adını değiştirdiler ve daha başka değişikler de yaptılar, müziklerde de değişikliğe gidelseymiş keşke...
Bakalım ileriki bölümlerde nasıl bir yol izleyecekler merakla bekliyoruz.
Kaleminize sağlık.
Sevgiler...
Öncelikle güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim. Emir'in oyunculuğu konusunda şunu söyleyebilirim. Karşınızdaki partner çok önemli. HAzal Kaya ile uyumlu bir ikili olmuşlardı, ayrıca Hazal Kayanın deneyimli olmasının da Çağatay Ulusoy'a olumlu katkısı olmuştur elbette. Sevgiler..
YanıtlaSil