1 Kasım 2012 Perşembe

Ortaya Karışık..



Veda…
Ayşe Kulin’in aynı adlı romanından Veda, aslında sanılanın aksine bir konak ve o konakta yaşananların hikâyesi..Genellikle tarihi dizilerimizin, hele hele böyle savaş anlatan dizilerimizin pek tutmadığı göz önüne alınınca bu ayrıntıyı eklemek yerinde olur diye düşünüyorum. Dizimiz, İstanbul’un işgal altındaki günlerinde geçiyor ama asıl konu, konağın içinde olanlar. Mehmet Aslantuğ’un başrolünü aldığı dizinin ağır toplarından biri de Saraylı Hanım elbette. O ne haşmet, o ne asalet..Sanki cidden sarayda yetişmiş Maral Üner. Mehmet Reşat karakterine can veren Mehmet Aslantuğ ise her zamanki gibi şahane oynuyor. Fahriye Evcen evin beslemesi rolünde biraz sırıtsa bile, güzelliği ve artık yerleşmeye başlayan oyunculuğu ile göz dolduruyor. Dizinin reyting kavgasına yenik düşmemesi durumunda, hikâyenin de biraz daha heyecanlı hale gelmesini bekleyebiliriz. Büyük ihtimal ile konakta aşk rüzgârlarının ve yasak aşkların hareketliliği yaşanacak önümüzdeki günlerde. Sahneler, kostümler,  oyunculuklar ve elbette ki müzikler açısından her biri özenilmiş Veda’da. Ben kendi adıma keyif alıyorum seyrederken. Kaliteli dizilerin başına gelenlerin, Veda’nın başına gelmemesini de umut ederek, henüz seyretmediyseniz seyretmenizi tavsiye ediyorum.


Karadayı..
İlk bölümde cazip gelse de, sonrasında ısınamadım ben Karadayı’ya..İsminden midir, hep aynı tarz rollerde seyrettiğim oyuncularından mıdır bilmem..Diziyi en cazip kılan iki kişi Çetin Tekindor ve Kenan İmirzalıoğlu elbette. Bergüzar Korel ise ne yazık ki kendini bir türlü oyunculukta geliştiremedi. Hep suratsız rollerde ve sade bir rol anlayışıyla seyrettiğimiz Korel’i güzelliği bile kurtaramıyor. Behzat Ç.’nin savcı Esra’sı ile kıyaslıyorum ben zaman zaman ve elbette Savcı Feride’de, Savcı Esra’nın karizmasının yarısı bile yok ne yazık ki. Çetin Tekindor için söylenecek olumsuz tek bir kelimem yok. Usta..Hep usta..Hangi rolü oynasa, oynadığı adam oluveriyor.. Ama sanki İmirzalıoğlu tam rolün içine girememiş gibi eğreti duruyor bazen. Hele hele Kuzey&Güney’in Ali’si Rıza Kocaoğlu. Hiç mi hiç yakıştıramadım ben onu polis rolüne. Bana kalırsa Ali karakteri ömrünü tamamlamamıştı. Dolayısıyla ne Rıza girebilmiş polis kılığına, ne ben oturtabildim onu kafamda polis rolüne. Melike İpek Yalova ise, keşke Dila Hanım’da oynasaymış. Özellikle mi yapıldı bilmem ama gerek saç, makyaj gerekse hareket ve tavırlarla sanki Türkan Şoray’ın kopyası olmuş. Bütün bunlara, sevgilisini oynayan Kenan İmirzalıoğlu ile arasındaki şiddetli boy farkı eklenince cidden göz bozan bir durum söz konusu. Üstelik senaryoda karşımıza çıkan tuhaflıklarda rahatsızlık verici. Herhangi bir vatandaşın avukat kılığına girip, savcı hanım ile karşılıklı davalar hakkında ahkâm kesmesi, ya da cinayet mahallini araştıran polis ekibinin masanın hemen önündeki kocaman kanlı parmak izini gözden kaçırmaları gibi ayrıntılar, fazlasıyla sevimsiz geldi bana..Kısacası, iftiraya uğrayan bir babanın ve onu kurtarmaya çalışan oğlunun hikâyesi, ne kadar çeşitlenebilir ve ilginç hale gelebilir bilmem. Ama benim içim çok kaynamadı diziye açıkçası. Dizinin temposunun acilen yükseltilmesi durumunda daha seyredilebilir olacaktır diye düşünüyorum.. Bu şekilde devam ederse, tek bir konu etrafında dönüp duran dizilerin başına gelen akıbet, Karadayı’nın da başına gelecektir

Ağır Roman..
Oyuncu oyuncu üstüne. Seçmiş beğenmiş almışlar sanki. Her biri birinden usta..Hepsi de beğendiğim oyuncular..Ama niyeyse, Ağır Roman’ın filminin büyüsü yok bu dizide. Hele hele başrol Salih’İ oynayan Tamer Tıraşoğlu..Neden o? Her şeyden önce, uzun yıllar yurtdışında yaşadığı belli ve sanırım bu yüzden dublaj yapılıyor kendisine. Ve fakat dublaj ile ağzından çıkanlar birbirini tutmuyor çoğu zaman. Dublajdaki ses ise bir mahalle delikanlısına yakışmayacak derecede soft. Bir de üstüne, sanki adam diziye sert sert bakmak için ya da saçma sapan bir gülümseme ile gülmek için konmuş gibi bir havası var. Yakışıklıyım, bakarım, gülerim, çapkınım havalarındaki Salih hepsinden ayrı duruyor..Hani sanki geçiyormuş ta uğramışçasına alakasız..Oysa Onur Saylak, Murat Daltaban, Erkan Bektaş ve son bölümde karşımıza çıkan Macit Koper, hepsini ağzım açık hayranlıkla izliyorum. Keşke Salih karakterini, şöyle bir Ertan Saban gibi gerek görünüm, gerek bakış, gerekse ses açısından güçlü birine verselermiş. Onur Saylak mesela neden Salih olmamış, seyrederken düşünmeden edemiyorum. Öbür taraftan Sumru Yavrucuk elbette ki Tina rolünde şahane, Nesrin Cavadnaze o zeytin gözleriyle içimize işliyor, Özge Özpirinçci hep hanım hanımcık rollerden sonra, mahallenin delikanlı kızı rolünü nasılda güzel oynamış. Dizi ilk bölümlerde pek sarmasa da, zamanla tadı çıkmaya başladı aslında. Ama son zamanlarda yaşanan reyting savaşından galip gelir mi derseniz, ben çok umutlu değilim açıkçası.

Suskunlar…
Suskunlar yakında tamamen susarsa şaşırmayın. Bu sezon cidden çuvalladılar. Sezon açılışında gümbür gümbür bir bölümle karşımıza geldikten sonra, hızları düştü,hatta bana sorarsanız hikâye çok sevimsiz bir hal aldı. Koskoca işlerin, tehlikeli adamların en tehlikelisi İrfan’ın, hapiste üç beş gariban çocuktan yediği dayakla adeta dilini yutması, kalemi nereye denk gelirse yazıp çizmesi, Sait karakterinin küçük aklıyla büyük oyunlara kalkışması, Akıl küpümüz Ecevit’in, bir anda karşısına çıkan Nisan’a paldır küldür âşık olması, hatta Ahu’nun gerçekleri ortaya çıkarmasını basit bir kıskançlık kaprisi olarak görüp Nisan’a sonuna kadar güvenmesi, Bilal’in mahallesini haraca kesen bir delikanlı olma çabaları, Ahu’nun Ecevit ile Bilal arasında bir türlü seçim yapamaması, Ecevit için ağlayıp Bilal’e ümit vermesi, İbo’nun o kadar olumsuzluk arasında, sanki dünya tozpembeymiş gibi iyi niyetle dolaşması, sizi bilmem ama beni canımdan bezdirdi bu sezon. Hikâye iyice saçma sapan bir hal aldı, intikam savaşında kim yenildi, kim kazandı belli değil, zaten her an taşlar yerinden oynuyor ve dengeler sürekli değişiyor. Bu hızlı gel-gitler ve hikâyenin dönüp dolaşıp aynı yerde tıkanması, hep başa dönülmesi Suskunların fazlasıyla suyunu ısıttı. Senaristin birkaç bölüm sonra değişecek olması, bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırır mı bilmiyorum ama bu gidişle Suskunlar, geçen sezonun başarısını yakalamak şöyle dursun, bu sezonun kötüleri arasına yerleşecek.

Hayat Devam Ediyor..
Sakin sessiz yoluna devam ediyor bu sezonda da Hayat Devam ediyor. Dizi sezona biraz geç başladı. Bir taktik midir, yoksa başka bir sebeple mi geç kalındı bilinmez. Ve fakat bu sezonda kendini tekrarlayan dizilerden birisi de o ne yazık ki. Geçen sezonda seyrettiğimiz her şey, çok küçük farklarla devam ediyor. İki kumanın her fırsatta birbirleriyle çekişip, senin çocuğun, benim evladım kavgasına ve kıyasına düşmeleri, kardeşlerin birbirine düşmanlıktan başka bir his besleyememesi, Hayat’ın geçen sezon finalinde karnından vurulmasına rağmen ölmeyen bebeği, buna rağmen kıytırık bir kurşunla hayata veda eden Kerem’in bebeğine karşı duyduğu nefreti, ortalardan kaybolan Bekir karakterinin hikâyedeki eksikliğinin fazlasıyla belli olması,  Berat ile Zeliha arasındaki şahane aşkın arasına parmaklıklar girmesi, Zeliha’nın okumuş, aydın ve ayakları basan bir genç kızdan, ezik, güvensiz ve üstelik avukatına “eksik etek” diyecek kadar kadınlığı aşağılayan halleri, Pelin’in uğruna dünyaları karşısına aldığı Sıraç’a birden bire sırtını dönüvermesi, Yusuf kardeşimizin saçıyla başıyla kıyafetiyle karizmasının yerle bir edilmiş olması, annesinin o kulak tırmalayan ses tonu, Şirin’in o kaba saba konuşması ve üzerindeki kıyafetlere bakmadan koskoca moda âlemine kafa tutması, dizinin hiçbir sonuca varmayan ve uzatıldıkça uzatılan hikâyesi ve belki buna benzer pek çok ayrıntı, Hayat Devam Ediyor için birer olumsuz puandan başka bir şey değil. Bu şekilde ne kadar yoluna devam edecek bilinmez, ama artık uzun boylu yakışıklı erkeklerin ve güzel kadınların, her ne kadar iyi oyunculuk performansı sergileseler bile hikâyeyi kurtaramadığı aşikâr.

Kötü Yol…
Kötü Yol için başlarda iyi yolda ilerliyor diye düşünmüştük ama ne yazık ki o da reyting canavarının midesine inmekten kendini kurtaramadı. Haftaya final yapacak olan dizinin bana göre ekranlara erken veda etmesinin sebebi, sakız gibi uzatılan ve sürekli aynı şeyleri anlatan senaryosu. Kötü Yol aslında bir şöhret hikâyesi iken, bir anda aşk hikâyesine döndü. Belki Kenan’ın çektiği film hemencecik bitseydi, Nuran şöhrete kavuşsaydı biraz daha cazip hale gelebilirdi dizi. Ama sürekli aynı şeyleri seyretmekten, Leman’ın intiharlarından ve bunalımlarından, kendi kendiyle konuşup durmasından, Nuran’ın o kaba saba ve eğitimsiz haliyle millete nasihat etmesinden, para pul kazanmasına rağmen ailecek Fikret abinin evine doluşmalarından, sanırım seyirciden önce yayınlandığı kanal sıkıldı ve diziyi bitirme kararı aldı. Keyifle başlayan dizimiz de böylelikle sezonun kaybedenlerinden oldu. 

Emir’in Yolu..
Önce Dizinin başrolü Hazal Kaya ayrıldı ve ortalık adeta savaş yerine döndü. Dönecek, dönmeyecek tartışmaları sürerken, hayranları da cümle âlemi topa tuttular. Ama hiçbiri fayda etmedi. Hazal Kaya diziye dönmediği gibi, en sonunda dizinin ismi de değişti, Emir’in yolu oldu. Ben başladığı günden bu yana diziyi izleyen ve en fazla eleştiren ama Sezar’ın Hakkını Sezar’a biri olarak, fazla önyargılı ve taraflı seyredilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Dizinin yeni ismiyle ilk bölümünü izledik geçen hafta ve babasını da kaybeden Emir’in, Kuzey’in intikam serüveni gibi bir serüvene atladığını gördük. Belli olan şu ki, artık dizi çok farklı bir boyutta ve farklı bir konuda ilerleyecek. Artık şu Hazal Kayaydı, Ferihaydı kavgalarından sıyrılıp tamamen bir yeni dizi gözüyle bakmak en doğrusu gibi geliyor. Bu ilk bölümün tamamen Güneş kızımız üzerine kurulmuş olması, Güneş’in fazlasıyla itici gelen dadısı, ayrıca Güneş kızımızın neredeyse Feriha’ya tıpa tıp benzetilmiş olması, benim gözüme takılan ayrıntılar. Ayrıca dizinin ana karakterlerinden Rıza Baba, Hatice Hala, Aysun Hanım, Sanem Hanım, Seher gibi karakterlerinde fazlasıyla geri plana atılmış olması dizinin daha başından yapmış olduğu bir hata bana göre. Sadece Emir ve Güneş üzerine kurulu bir aşk ve intikam hikâyesinin seyirciye ne kadar cazip geleceği tartışılır elbette. İlerleyen bölümler için üzerinde daha ayrıntılı konuşmak üzere, yeni dizimizin yolu açık olsun diyelim.

Muhteşem Yüzyıl..
Sıkılmayan kaldı mı meraklardayım. Zira ben pek sıkıldım artık bu Harem-Halvet-Hürrem üçlemesinden. Ha birde Zira-Zinhar-Lakin var..Söyleyin lütfen, üç senedir bunlar dışında izlediğimiz bir şey var mı yok..Kişiler değişiyor sadece. İlk sezon Mahidevran vardı, geçen sezon İsabella, bu sezonda Firuze. Firuze’de kim..Cansu Dere..Hürrem gibi bir kadının karşısına az biraz daha işveli cilveli havalı biri yerine, donuk, suratsız bir Firuze geldi. Gelmesini geçtim, az çok tarih bilgim sayesinde bildiğim bir gerçek te altüst oldu ve Hürrem’den sonra hiçbir kadına bakmayan Sultan Süleyman, Firuze’ye âşık oldu. Valide Sultan’ın yerini almaya çalışan Hatice Sultan’ın suratsız, mutsuz ve her an bunalımlı hallerinden perişan oldum. Daye Hatun’un yerine gelen Afife Hatun ise, ne yana oynadığı belli olmayan bir karakter sundu bizlere. Ya Nigar Hatun’a ne demeli. Günümüzde bile, kocasını ayarttığınız kadının yüzüne bakamazsınız ama o devirde Nigar Hatun göğsünü gere gere geziyor maşallah. Üstelik niyeyse bir türlü ölüm fermanı da verilemedi gitti. Ha birde sürekli büyüyen çocuklara rağmen, dipdiri, gencecik kalan kadınlarımızın, bu saçmalık karşısında bize saç baş yoldurması da çabası. Artık yapacak entrikada kalmayınca sürekli aynı şeyler tekrarlanıp duruyor. Ben Meral Okay’ın ölümünden sonra Muhteşem Yüzyıl’a bir nokta koyulması gerektiğini yazmıştım ama işte Sakalda Keramet Olsa diyorum ya hep..Tadı kaçtı, keyifsiz ve kendini tekrarlayan bir hale geldi dizimiz. İşin ilginç yanı hala zirvede olması. Sanırım bu birazda şıkır şıkır giyinmiş, bakımlı hoş hanımların ve Şehzade Mustafa ile Mehmet’in dayanılmaz cazibesinin de bir başarısı olsa gerek. Ve fakat bunun yanında Halit Ergenç’in gerçekten muazzam oyunculuğunu seyretmek için bile seyredilebilir. Geçenlerde de söylediğim gibi, reenkarnasyona inansam, Kanuni Sultan Süleyman’ın ruhu Halit Ergenç’e geçmiş diyeceğim. Oyunculuğunun zirvesindeki Halit Ergenç, Pargalı ile karşılıklı döktürüyor ama bu sezon Okan Yalabık büyük ihtimalle diziye veda edecek. Ve arkasında gerçekten büyük boşluk bırakacak gibi görünüyor.

Şimdilik bu kadar diyelim canlar. Dizilerimizden ortaya karışık bir menü sunmaya çalıştım. Darısı diğer dizilerin başına diyelim..

Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42



7 yorum:

  1. Merhaba, yazılarınızı hep keyifle okuyorum, Kötü Yol'la ilgili bir not da ben katmak istedim. Medyada dizi ile ilgili çıkan yazılarda hep Nuran'ın Reşat'a olan "aşk"ı "sevgisi" eleştirildi, belki okumuşsunuzdur o yazıları, ama ne yazık ki dizide inatla o söylenenler göz ardı edildi diye düşünüyorum. Elbette yazılanlara göre senaryo yazılmaz ama bazı huzursuzluklar, rahatsız eden, belki seyirciye "tam" geçmeyen noktalar varsa düzenlemeler, bazı manevralar da yapılabilir diye düşünüyorum. Milliyet'te çıkan yazı gibi mesela, kendisine tokat atan, "alırım ayağımın altına" diyen Reşat'a sesini bile çıkarmayan bir kadın Nuran. Ve fakat,kadın hikayesi demişlerdi buna hep, Şükran Ovalı'da hep feminist olarak tanımlamıştı karakterini. Feminist olmaya gerek bile yok aslında şu rahatsız edici ve ısrarla sürdürülen anlatıma bir iki kelam etmek için. Son bölümde ne yapılsa da çok bir şey değil artık, ana kurguyu çok yanlış kurmuşlar diye düşünüyorum hele ki Hanımın Çiftliği, Fatmagül'ün Suçu Ne gib işlerde, gayet ciddi "kadın" hikayeleriişlendikten sonra, eğer mesele şöhret hikayesinin içinde anlatılacak bir kadın hikayesi idiyse. Bir de ne düşünüyorum biliyor musunuz, bazı oyuncular için hakikaten yaramadı bu iş, mesela 13 bölümlük "zayıf" bir çaba için Cansel Elçin keşke hiç olmasaydı bu işte. Ne yazık ki ne karakterini,ne o karaktere verilebilecek derinliği tanıyamadık, göremedik, keza Ayşenil Şamlıoğlu gibi bir ustanın rolünü bile yeterince, o karakterin hak ettiği derinlikte yazılabildiğini düşünmüyorum. Maalesef çok tek boyutlu kaldı bazı karakterler, Ayten mesela, Nilüfer Açıkalın, yılların oyuncusu o da, ve bir kadın hikayesi de orada vardı:)Kısaca, özet geç derseniz, "yazık oldu" diyebilirim, çünkü bir senaryo tüm unsurları, tüm karakterlerini eşit şekilde harmanlayıp ortaya çıkarabilirse gerçekten hakkını verebiliyor hikayenin. Teşekkürler yazınız için. Bir de son olarak, artık herhangi bir kadın savcı karakterinin, savcı Esra'nın yanına bile yaklaşmasının mümkün olmadığını düşünüyorum:) işte mesela iyi yazan, iyi yazılan senaryo, iyi kurgu, iyi oyunculuğun tam bir bileşkesiydi o:) Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Yazmaktan çok, yazılarımın anlaşılması bana keyif veriyor. Bu anlamda yazdıklarınıza yürekten katılıyor ve size çok teşekkür ediyorum. Düşüncelerinize de kelimesi kelimesine katılmaktayım. Ayşenil Hanımefendi gibi bir oyuncuya, hatta şöyle diyeyim, çok iyi oyunculara, çok iyi roller, replikler, karakterler yazılmasını gerektiğini düşünüyorum. Savcı Esra konusunda yazdığınıza da katılıyorum. Sevgiler saygılar. Yorumunuz için de çok teşekkürler ayrıca..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, ilginize çok mutlu oldum, ciddiye alıp verdiğiniz güzel yanıtınız için. Yeni yazılarınızda görüşebilmek ümidiyle.

      Sil
    2. Rica ederim :) Sevgiler..

      Sil
  3. Merhabalar efendim, öncelikle doğum gününüzü kutluyorum.
    Nice senelere inşallah. Yazdığınız güzel yazılarınız hiç eksilmesin. İçinizdeki duygularınız tükenmesin.
    Gelelim Emir'in Yolu'na;
    Emir karakteri bu sezon tamamen değişti, adının değişmesiyle mi alakalı bilmiyorum. Hazal'ın karşısında oynarken daha farklı geliyordu bana, samimiydi.
    Ama Gizem'in karşısında çok yapmacık kalıyor, bişeyler eksik sanki. Ve bölümle ilgili sizinde belirttiğiniz gibi sadece Emir ve Güneş çok sıkıcıydı. Diğerlerinden eksik bir bölüm boş olmuş.
    Sanki bikaç bölüm sonra bitecekmiş gibi alelacele sıkıştırılmış bir bölümdü. Madem adını değiştirdiler ve daha başka değişikler de yaptılar, müziklerde de değişikliğe gidelseymiş keşke...
    Bakalım ileriki bölümlerde nasıl bir yol izleyecekler merakla bekliyoruz.
    Kaleminize sağlık.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Merhabalar efendim, öncelikle doğum gününüzü kutluyorum.
    Nice senelere inşallah. Yazdığınız güzel yazılarınız hiç eksilmesin. İçinizdeki duygularınız tükenmesin.
    Gelelim Emir'in Yolu'na;
    Emir karakteri bu sezon tamamen değişti, adının değişmesiyle mi alakalı bilmiyorum. Hazal'ın karşısında oynarken daha farklı geliyordu bana, samimiydi.
    Ama Gizem'in karşısında çok yapmacık kalıyor, bişeyler eksik sanki. Ve bölümle ilgili sizinde belirttiğiniz gibi sadece Emir ve Güneş çok sıkıcıydı. Diğerlerinden eksik bir bölüm boş olmuş.
    Sanki bikaç bölüm sonra bitecekmiş gibi alelacele sıkıştırılmış bir bölümdü. Madem adını değiştirdiler ve daha başka değişikler de yaptılar, müziklerde de değişikliğe gidelseymiş keşke...
    Bakalım ileriki bölümlerde nasıl bir yol izleyecekler merakla bekliyoruz.
    Kaleminize sağlık.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Öncelikle güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim. Emir'in oyunculuğu konusunda şunu söyleyebilirim. Karşınızdaki partner çok önemli. HAzal Kaya ile uyumlu bir ikili olmuşlardı, ayrıca Hazal Kayanın deneyimli olmasının da Çağatay Ulusoy'a olumlu katkısı olmuştur elbette. Sevgiler..

    YanıtlaSil