Geçen sezon yazmaya fırsat
olmadı. Oysaki en çok yazmak istediğim dizilerden biriydi..Bu sezona
kısmetmiş..
Henüz izlemediyseniz, çok şey
kaçırdınız demektir..
Fox Tv’nin en iddialı ve bana
göre yüz akı diyebileceğim dizisi Karagül’den bahsediyorum.
Öyle hemen yüzünüzü
buruşturmayın,sıradan bir Güneydoğu-aşiret-ağa dizisi değil Karagül..
İlk olarak müziğini söylemek
isterim. Çok çok iyi bir müziği var dizinin, gümbür gümbür desem
yeridir..Özellikle aksiyon sahnelerinde çok etkili bir müziği var..Fırat
Yükselir yapmış müzikleri..Yüreğine, ruhuna sağlık..
Dizinin durağan geçen tek bir anı
yok, olaydan olaya sürükleniyorsunuz ve aslında tahmin edeceğiniz sahneler
olabiliyor ara sıra..Ama öyle güzel anlatıyorlar ki, diyaloglardan oyunculuklara
öylesine iyiler ki, daha önce defalarca izlediğiniz bir olay olsa bile, sanki
ilk kez izliyormuş gibi heyecanlanıyorsunuz.
Dizinin hikâyesi öyle klasik
Güneydoğu hikâyelerinden çok farklı. Elbette ki, o yöreye ait pek çok özellik
var içinde ve fakat hikâye kurgusu nefis..Kaymaklı ekmek kadayıfı gibi..
Bir Mesut Akusta var, beni benden
alıyor oyunculuğu ile..Kendal ağa karakteri ile kötüyü öyle bir oynamış ki,
öyle böyle değil. Bu defaki kötü karakterimiz, son zamanlarda seyrettiğimiz hem
kötü hem sempatik özellikte biri değil. Tam anlamıyla kötü, üstelik kimseden
korkusu olmayan bir kötü..Yaptığını, marifetmiş gibi övüne övüne söyleyebilen
bir kötü ve ciddi söylüyorum, uzun zamandır izlediğim en iyi oyunculuk
diyebilirim sevgili Mesut Akusta için..Hani fevkaladenin fevkinde desem
yeridir..Kendal’ın hikâyesi ve kendisi, çoğunlukla öfkelendirse ve hatta nefret
ettirse bile, sahip olduğu tek erkek çocuğun engelli olması, tüm sevgisini
yiğenine vermesi ama onu da kardeşinden söküp almış olmasının yükü, kendi
evladına vermediği sevgiyi yiğenine vermesinin yüreğinde yarattığı derin vicdan
azabı, kendi elleri ile öldürmeye kalktığı kardeşinin tüm ailesinin çıkıp gelip,
hayatının ortasına oturması gibi bir takıp sebepler de, “kötü ama niye kötü”
sorusunu kendi kendinize sormanıza yol açabilir..
İyi oyunculuktan bahsetmişken,
aslında çok konuşulan dizinin hiç konuşulmayan karakteri Asım’ı oynayan Can
Atak için de birkaç kelam etmek gerekir. Bana sorarsanız, Oscar’lık bir rol
yapıyor gerçekten. Kendal Ağa’nın engelli ve baba sevgisinden mahrum Asım’ı
yüreklere dokunuyor. Üstelik Can Atak bunu öyle bir yansıtıyor ki ekrandan, onu
izlerken bin bir düşünce ile doluyorsunuz ister istemez…Onu gerçekten engelli
zannedenler bile olmuş, siz düşünün oyunculuğunun gerçekliğini..Asım’ın hikâyesi
çok hassas ve kırılgan yanınıza dokunacaktır eminim. Bir engellinin neler
hissettiği, sevgiye ve şefkate duyduğu ihtiyaç, tüm aile üzerine titrese bile,
babasından göremediği o sevginin yüreğinde yarattığı boşluk, kimi zaman küçük
bir çocuk olurken, kimi zaman olayların en kilit noktasında gösterdiği olgunluk
ile Asım karakteri beni hem çok yaralayan, hem de kendine hayran bırakan bir
karakter. Tekrar üzerine basarak söylüyorum, Can Atak tüm bunları şahane
aktarıyor izleyiciye..
Uzun Hikâye filminde Taner
Ölmez’in oynadığı engelli karakterini beni çok etkilemişti.. Asım karakterini
her hafta izlediğim için olsa gerek, oyunculuk performansında ikinci numaraya
rahatlıkla yerleştirebilirim. Dizinin bana göre Kendal karakterinden sonraki en
iyi yazılmış karakteridir Asım..Ve dizide Mesut Akusta’dan sonra ikinci
sıradadır Can Atak oyunculuğu.Yüreğine sağlık, bedenine sağlık.
.
Böyle söylesem de, aslında dizide
inanın herkes on numara beş yıldız..Karakterler çok iyi yazılmış, oyuncular mükemmel
uyum sağlamışlar ve ortaya çıkan işi genel çerçevede izlediğiniz zaman, tüm
oyuncuların aslında bir numara oyunculuk sergilediğini görüyorsunuz.
Mesela Şerif Sezer..Boyumuzu aşar
ona laf etmek şüphesiz, haddimizi biliriz..Oyunculuğu tartışılır mı..Kesinlikle
hayır..Öyle bir Kadriye ana karakteri var ki dizide, her eve lazım diyorsunuz
ister istemez. Kusursuz oynuyor..Mimiklerinden, gözyaşlarına, gülüşünden,
öfkesine kadar hepsi gerçek..Kadriye ana, iki oğlu, dört gelini, torunları ve
tüm ailenin bitmez tükenmez sorunları ile aslında tek başına savaşan, güçlü mü
güçlü, kadın mı kadın, ana mı ana..Konuşurken ağzından dökülen cümleleri not
almak istiyor insan, öylesine güzel cümleler, nasihatler, dersler..Yerine göre
öfkesi korkutan, yeri geldi mi şefkatiyle ağlatan Kadriye anayı da zaten Şerif
Sezer’den başkası oynayamazdı gibi geliyor bana..
Ece Uslu var mesela en kilit
karakter..Üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken Ebru karakteri ile
karşımızda. Ece Uslu’yu genellikle hep şehir kadını olarak izledik. Bu defa da
öyle ama çok büyük bir farkla..Bu defa düşen, hatta tozpembe giden hayatının
aniden karabasana dönmesi ile allak bullak olan, her şeyini kaybeden, üstelik
üç çocuğu ile beş parasız ortada kalan, kendisine ait olmayan bir hayatın
içinde yeniden var olmaya çalışan güçlü bir kadın karakteri Ebru Şanverdi. Ece
Uslu’yu keskin ve yırtıcı bir karakterde, kavgaların ortasında kavgayı öğrenen
bir kadın olarak görmek çok keyifli.. Kadriye ana ile başa baş bir karakter
Ebru Şanverdi..Hayata sıfırdan başlamak neymiş, onun hikâyesi tam olarak
bu..Ezilen kadınların dünyasında, kendini ezdirmeyen, ses çıkaramayan
kadınların arasında sesini duyurmaya çalışan bir kadın Ebru..Güçlü, cesur,
haksızlığa gelemeyen, tahammül edemeyen Ebru şüphesiz ki, kendinden koparılan
evladı ile aynı avluda, diğer üç çocuğu için savaşmakta..
Bir diğer kadın karakteri
Narin..Doğu kültürü ve terbiyesi ile yetişmiş, kırgın, kalbi yorgun ve bir o
kadar da tedirgin..Zira oğlum dediği Baran, aslında kendi evladı değil, yıllar
önce başka bir annenin, Ebru’nun koynundan koparılıp getirilmiş..Vicdan azabı
ve öfkenin her an savaştığı bir karakter Narin., Kendini bırakıp Ebru ile
evlenen kocasına olan öfkesi, üstelik Ebru’nun çıkıp gelip hayatlarına girmesi,
Ebru’dan yıllar önce kopardığı Baran’a karşı duyduğu bağlılık ile kaybetme
korkusu arasında gelip gitmek, Narin’i fazlasıyla hırçın ve sürekli etrafa
sataşan, hayatı kendine ve çevresine zindan eden bir karakter yapmış. Oğlunu
kaybetme korkusu, yıllardır kendini öfkeyle doldurduğu gibi, oğlunu da diğer
kardeşlerine karşı sürekli doldurmasına yol açıyor. Ama ne derece başarıyor onu
ilerleyen bölümler gösterecek..Narin’i oynayan Özlem Conker, sanki bu karaktere
göre fazla şehirli kalmış. Dizide Kadriye Ana ve Kendal dışındaki tüm karakterler
şivesiz bir Türkçe ile konuşuyorlar ve bu durum hayli sırıtıyor..Geleneksel bir
yaşantı süren Narin karakterine göre, Özlem Conker fazla bakımlı ve şık. Bunun
dışında oyunculuğunda gayet başarılı. Narin’in hikâyesini izlerken, o hak mı
vermeli, kızmalı mı, üzülmeli mi insan bilemiyor doğrusu..
Narin’in abisi Fırat Rolünü ise
bir usta canlandırıyor. Yavuz Bingöl, haklıdan yana duran, doğru
bildiğini söyleyen ve yapan, dürüst, hayatın tokadını yemiş, acılardan geçmiş
ve kendine sakin bir hayat kurmuş Fırat karakteri ile karşımızda. Ebru’ya çok
büyük yardımları ve destekleri olsa da, zaman zaman kardeşi ile Ebru arasında
kalmak onu hayli yoruyor. Ece Uslu ile Yavuz Bingöl, Zerda’dan sonra yine
karşımızda ve muhtemel bir aşk hikayesinin kahramanı olacaklar diye tahmin
ediyorum ben.
Anlatabildi mi derdimi buraya
kadar bilmem…Karakterler üzerinde çok kafa yorulduğu besbelli..Her biri için
ayrı yazı yazsak yeridir..Böyle derinlikli karakterlere sahip dizi pek nadir
görülür..
Tüm bu olayların asıl merkezi
olan Baran karakteri ise, henüz lise çağında, deli dolu, öfkeli bir genç. Onu
terk edip giden ve yıllarca uzaktan uzağa özlediği babasına hayli öfkeli olan
Baran, tek çareyi amcası ve anne bildiği Narin’e sığınmakta bulmuş. Dizinin ilk
bölümlerinde hayli aksi ve neredeyse Kendal’a yakın bir sertliğe sahip olan
Baran, bu sezon öfkesini biraz yumuşatıp, olaylara ve insanlara tek taraftan
bakmayı bıraktı..Bu durum annesi ile arasında muhtemel bir çatışma çıkaracak
olsa bile, Baran haksızlığa karşı duran tavrı ile üstesinden gelecek gibi
görünüyor. Baran karakterini oynayan Mert Yazıcıoğlu ise kelimenin tam
anlamıyla bakmalara doyulmayan bir yakışıklı..Bir o kadar da yetenekli olan
Mert kardeşimin, oynadığı karakterin ağırlığını çok iyi taşıdığını düşünüyorum.
Böyle gençlerin yetiştiğini görmek, gerçekten çok keyifli..
Dizinin diğer oyuncuları arasında
iki kişi var ki, ben izlerken bayılıyorum onlara. Genellikle böyle gergin
dizilerin içinde mutlaka muzip, komik karakterler koyulur ki, dizinin o gergin
havası ara ara yumuşatılsın. İşte Rıza ve Özlem karakterleri de böyle iki
karakter. Kendal’ın yardımcısı saf ve biraz anlaması kıt Rıza, konuşmaları ile
beni çok güldürüyor. Özlem ise, Kendal ağanın ikinci karısı ve inanın
karışmadığı söz, olay, merak etmediği bir konu yok, her lafın içinde, susamıyor
kadın. İmalı konuşmakta, birilerine laf çarpmada üstüne yok. Ortalığı
karıştırmak, gizli kapaklı sırları araştırmak, kapı dinlemek, dinlediğini de
yanlış anlayıp ona buna anlatmak onun işi..Özlem’i Hilal Altınbilek oynuyor.
Güzel mi güzel, oda bakmalara doyulmayacak kadar güzel. Bir o kadar da şahane
oynuyor. Ben Özlem’e doğrusu bayılıyorum..
Bu kadar iyi oyuncu arasında Ada
ve Maya karakterlerini oynayan Ayça Ayşin Turan ve İlayda Çelik isimli iki genç
kızımızın biraz zayıf kaldığını görüyorum izlerken. Oyunculukta henüz çok yeni
olsalar gerek, ama bu kadar güzellik arasında çok ta göze batmıyor bu durum..
Aslında hemen hemen birkaç mekânda,
bir avuç insan arasında geçen dizi, benim de favorilerim arasında yer alıyor.
Zira ilk bölümünde bombalar patlatıp, ilerleyen bölümlerinde konuyu uzatan,
seyirciyi sıkan diziler gibi değil. Bu durum da onun zirvedeki yerini
korumasında en büyük etken olsa gerek. İnanın daha yazamadığım pek çok karakter
ve oyuncu kaldı. Onları da başka bir yazıya saklayalım. Şimdilerde, ilk bölümde
ortadan kaybolan ve aslında tüm olayların başlamasına sebep olan Murat
karakterindeki Özcan Deniz’in diziye geri döneceği ve olayların çok daha
hareketleneceği konuşulmakta. Bu da demek oluyor ki, Karagül daha çok
konuşulacak demektir…
Cümlesinin yüreğine, emeğine
sağlık..
Not : Uzun ama keyif aldığım bir
yazı oldu. Umarım aynı keyfi alırsınız.
Siyah İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder