İki sezondur favorilerimden biri olan Karagül hakkında geçenlerde yazmıştım.
Dizinin belki de bu kadar sevilmesinin en büyük sebeplerinden biri de, işlediği
olaylar ile kadınların ezilip üzüldüğü ülkemizde, tamamen gerçekçi bir
yaklaşımla bu olayları sunması olsa gerek. Dizinin sadece olaylardan ibaret
olmadığını, toplumun çok önemli yaralarına parmak bastığını da takipçileri
biliyorlar elbette.
Dizide
dikkatimi çeken bir unsur, pek çok anne karakteri ve profilinin olması. Her
biri ayrı, her biri ince işlenmiş bu karakterler, dizinin temel yapısını da
oluşturuyor aslında. Dolayısıyla bu yazıda, Karagül’ün kadınlarını ve
anneliklerini konuşacağız.
Emine…
Annelik deyince ilk akla gelen bir duygunun, FEDAKÂRLIĞIN ve SABRIN simgesi.
Emine, ezilmiş, üzülmüş, kırılmış ve bir kanadı da fena halde kırık bir kadın.
Kendini ifade etmek şöyle dursun, bazen söz söylemeye bile hakkı olmadığını
düşünüp susuyor, bazen de tek bir cümle ile taşı gediğine koyuveriyor. Ama
mazlum Emine, dedik ya bir kolu da kırık. Arkasında güveneceği kimsesi yok. Öte
yandan, ne kadar güçsüz olursa olsun, güç vermek zorunda olduğu bir evlada
sahip. Bu noktada bir anneni nasıl fedakâr ve sabırlı olabileceğini gösteriyor
bize. Çünkü oğlu Asım engelli.Emine, kendini bırakmış, evladına eksiklerini
hissettirmemeye çalışan, bunun için çırpınan bir anne.Sabırlı.Çok sabırlı zira
Asım’a yediriyor içiriyor, onunla bir bebekle ilgilenir gibi ilgileniyor,
üstelik babasının oğluna vermediği sevgiyi ve ilgiyi de üstlenmiş Emine kadın.Suskun
Emine kadın, vazgeçilmiş bir kadın olmanın verdiği acı bir yandan, gidecek
sığınacak yeri olmaması bir yandan, susturmuş Emine kadın yüreğini.Evin tüm işlerine
koşturması da bu yüzden olsa gerek.Kendini oyalamak çabasında belki..Bir de anneliğine sığınmış adeta. Kendini evladına
adamış. Onun için katlanıyor belki de, kim bilir..Ama fedakârlığıyla ve
sabrıyla, anneliğin ne yüce olduğunu anlatıyor bizlere..
Sibel…Bir
annenin ÇARESİZLİĞİ daha nasıl anlatılabilirdi bilmiyorum..Sibel’in durumu
açıklanamaz, anlaşılamaz şekilde öylesine zor ki…Mecburiyetler, çaresizlik, ya
da pek çok koşulda bu durumda kalan ne çok kadın var..Kimse Sibel’e kızmasın.
Düştüğü durum bir yana, istenmediği çok açıkça belli olan bir yerde, kendinden
nefret edenlerle karşı karşıya, kendini ifade bile edemeden, susmak ve ağlamak,
kaderine razı olmaya çalışmak bu olsa gerek..Elinde olsa kurtulurdu taşıdığı
bebekten şüphesiz, ama öbür taraftan, ne kadar çaresiz bile olsa, içinde
büyüyene kıyamıyor..Kendi canından korktuğundan değil asla, kıyamadığı günahtan
oluşmuş bir günahsız aslında..İnsan düşününce aklı almıyor. Sevmediği bir
adamdan, mecburiyetler karşısında yapılan bir hatanın bedelini çok ağır ödüyor
Sibel. Kötü değil Sibel kadın, çaresiz sadece. Onun yaşadığını yaşamayanların
bunu anlaması çok zor elbette..Ne gurur kalmış elinde, ne başka bir
çare..Kimsenin düzenini bozma heveslisi değil, o sadece kardeşini kurtarmanın
peşinde. Bu haliyle, ne kızabiliyoruz onu izlerken, ne kabulleniyoruz elbette..
Özlem…EVLAT
ACISI ne demek, bize en güzel şekliyle anlatıyor Özlem..Aslında Özlem,
hamileliğine güvenip epey rüzgâr estiriyordu konakta, hatta bazen Özlem’e
kızanlar bile olmuştur eminim. Oysa öyle çok ki böyle kadınlar etrafta..Görünüşte
masum ama diliyle kendini ele veren, dereyi görmeden paçaları sıvayan ama bir
kaşık suda boğulan, yine de vazgeçmeyen, başına gelenlerin acısını başkasından
çıkarmaya çalışan..Sürekli birilerinin açığını arayan, her olaya burnunu sokan,
sivri dilli, zehir bakışlı Özlem, tüm bunların bedelini evladını kaybederek
öderken, şüphesiz ne kadar kızarsak kızalım çok ta üzdü bizi..Çünkü hiçbir
anne, ya da anne adayı, içinde büyüyen ya da dünyaya getirdiği yavrusunu
kaybetmek kadar büyük bir acı görmemiştir, görmeyecektir, Özlem’in evladını
kaybetmesi ona daha büyük bir intikam hırsı aşılasa da, üzülmemek elde değil..Böyle
kaybedişlerle hiçbir anne sınanmasın elbette..Henüz görmediği, koklamadığı
bebeğini kaybetmenin acısını Özlem sayesinde çok iyi anlıyoruz, hissediyoruz. Özlem’e de hak veriyoruz bir parça..Zira o da
kocaman bir hüznün, kırık parçalarından bir tanesi. Bebeğine güvenen ve bu cesaretle
yapmadığını bırakmayan Özlem kadın, bebeğini kaybettikten sonra şimdi de nikâhını
kaybetmek korkusuyla karşı karşıya..Oda güçsüz aslında, onunda sığınacak
kimsesi yok, ama en azından Emine gibi susmaktansa, başkaldırmayı tercih ediyor
Özlem. Ve bu isyankâr hali ile bile gönüllerde kocaman bir yeri var..
Narin…Hiç
şüphesiz anneliğin SEVGİ kısmını anlatıyor bize Narin..Hani hep tartışılır ya,
doğuran mı büyüten mi diye..İşte Narin bunu en güzel anlatan karakter..Anne
olmak için doğurmaya gerek olmadığının en güzel ispatıdır Narin karakteri…Zira
annelik, bir süre karnında taşımaktan ibaret değildir sadece..O işin fiziki
kısmıdır, ama asıl olan ömür boyu sürecek sevgi faaliyetidir elbette. Bu
noktada Narin, kesinlikle Baran’ı çok seviyor ve sahipleniyor. Zaman zaman
Narin, verdiği tepkilerle, oğlunu sürekli kışkırtmasıyla sevimsiz olsa bile,
evladını kaybetme korkusu ile tüm bunları yaptığını biliyoruz, anlıyoruz. Onun
en büyük korkusu Baran’ı kaybetmek. Son zamanlarda Baran’ın diğer kardeşlerine
yakınlaşması, onlara karşı eskisi kadar uzak olmaması da Narin’i geriyor ve
tedirgin ediyor. Önce evlendiği eşi tarafından terk edilmek, sonra hiç çocuk
sahibi olamayacağını öğrenmek..O tüm bunların altından Baran’a duyduğu sevgi
ile kalkmayı başarmış. Baran’ı üzecek hiçbir şey olmasını istemiyor. Bir parça
da onun büyüdüğünü kabullenemiyor. Zira bu durum Baran’ın üzerindeki
otoritesini yavaştan sarsıyor. Ama asıl olayın özü, Baran’ı kaybetme korkusu
olsa gerek..Ve tabii ki bunun sebebi de evladına duyduğu sonsuz sevgi..O Baran’ı doğurarak değil severek anne olmuş çünkü..
Ebru…Onun
anneliği deyince akla ilk olarak CESARET geliyor. FEDAKÂRLIK duygusu da var
Ebru’nun anneliğinde şüphesiz. Ama her şeye sıfırdan başlayan bir kadın olarak,
kendini kabul ettirme çabasında iken ve kimi zaman yorulup pes etmeye yaklaşmışken,
evlatları söz konusu oldu mu, çok güçlü bir kadın oluveriyor Ebru..Çünkü
kendinden önce evlatlarını var etme çabası içerisinde, onlar için çekiyor her
sıkıntıyı ve onların çektiği her sıkıntıya göğüs geriyor cesurca. Ebru çok
cesur bir anne, beş parasız, her şeye sıfırdan başlayacak kadar cesur. Ona bu
cesareti veren de üç çocuğu aslında. Onlar için güçlü, cesur olmak zorunda. Ama
bunu bir zorunluluk olarak görmüyor, o zaten dimdik duran bir kadın. Zaman
zaman cesareti kırılsa bile, bunu çok sık göstermiyor Ebru. Çünkü o kocaman bir
çınar ağacı olmak derdinde, evlatlarını gölgesinde serinletmek üzere..Bunun
için her türlü fedakârlığı da yapıyor elinden geldiğince. Hiç kabullenmeyeceği
bir hayatı, kabullenmiş olmanın sıkıntısı bir yandan, aynı avluda kendine sürekli
düşmanlık besleyen Narin bir yandan, bir kez koklayamadığı ve koparıldığı
evladı ile hiç bilmeden aynı havayı soluması bir yandan, evlatları ile konak
ahalisi arasında denge kurmaya çalışması bir yandan, Ebru bütün bunlara göğüs
gererek çok büyük cesaret gösteriyor doğrusu. Bir gün Kadriye kadına, “anne”
diyebilecek cesareti olabilecek mi bilmem, ama Ebru, kendi gücüne bunu
yakıştıramıyor sanki..
Ve
şüphesiz tüm özellikleri kendinde toplayan Kadriye Ana..
Onda
ne yok ki..Evlat acısı mı istersiniz, sabır mı, cesaret mi, fedakârlık mı,
çaresizlik mi,sevgi mi..Ölen ya da öldüğünü sandığı oğlunun acısı içinde
gezinip dururken, kucak açtı Kadriye kadın ondan kalan emanetlere, yüreğinde
kocaman bir sevgi demeti ile karşıladı onları..Yeri geldi herkesin ortasında
oğlu Kendal’ı tokatlayacak cesarete sahip oldu, yeri geldi torununun açığını
örtmek için kolundan bileziğini çıkarıp verecek kadar fedakâr…Sibel karşısında
çaresiz, Asım karşısında merhametli, Rüzgâr karşısında sevgi dolu bir kadın
oldu…Açıkları kapatan, ayıpları örten Kadriye Kadın, bazen öğretmen oldu
hepimiz için söyledikleriyle, bazen güç verdi Ebru’ya tavsiyeleriyle..Kimi
zaman aileyi topladı bir sofranın başında, kimi zaman üzmemek için göstermedi
gözyaşlarını büyük bir olgunlukla..Özlem’e sabretti, Emine’ye üzüldü, Kendal’a
sinirlendi, ama hep affetti..Herkese aynı mesafede, herkese eşit ve adaletli
idi..Haklı kimse onun yanında durmayı bildi, yeri geldi mi herkesin hakkını
avucuna vermeyi de..Sevgi ve şefkatte olduğu kadar, öfkede de başarılıydı.
Otoritesini koruduğu kadar, yumuşacıktı..Onu Kadriye ana yapan, yüreğimize
işleyen kelimelerin sahibiydi, ana olmak, yüreğini ortaya koymak demekti zaten..Ve
bu anlamda Kadriye ana, tam anlamıyla anaydı…
Fedakârlık,
sabır, çaresizlik,evlat acısı, sevgi,cesaret…Sanki tüm Karagül kadınlarını
toplayınca ortaya bir Kadriye Ana çıkıyor. Dizinin karakterlerinin ne kadar
inceden inceye oluşturulduğu da anlaşılıyor böylece..Her biri ayrı
bir noktadan çiziyor anneliğin çerçevesini ve çizgiler birleştirildiğinde bir
bakıyorsunuz ki, kocaman bir dağ oluşmuş..İsmi de Kadriye konmuş…
Öncelikle
bu kadar derinlikli karakterleri yazan Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat’ı
yürekten kutluyor, sonrasında tüm bu duyguları yaşatan…Bu karakterleri bizlerle
tanıştıran ve yaşatan..
Kadriye
ana karakteri ile Şerif Sezer’e
Ebru
karakteri ile Ece Uslu’ya
Narin
karakteri ile Özlem Conker’e
Özlem
karakteri ile Hilal Altınbilek’e
Emine
karakteri ile Hülya Duyar’a
Sibel
karakteri ile Ebru O.Şahin’e
Yürekten
teşekkürler ve sevgiler gönderiyorum..Şahanesiniz..
Siyah
İnci’den Sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
SÜPER BİR YORUM OLMUŞ..KALEMİNİZE SAĞLIK..
YanıtlaSilTeşekkürler, sevgiler :)
Sil