23 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni cici diziler..

Aşk Ekmek Hayaller…

                Dizi en başında sevimsiz ismi dolayısıyla insana itici geliyor. Başka hiç isim bulamamışlar galiba. Un-tuz-şeker Deniz-kum-güneş üçlemeleri bile daha sevimli geldi kulağıma. Biraz da ismin etkisiyle ilk bölümü izlerken çok sevemedim diziyi. Çok ama çok klasik bir konu etrafında dönen entrikalar artık öylesine bıktırdı ki. Hele hele meşhur erkek çocuk sevdası da hayli sevimsiz geldi bana. Zengin ve tabii ki kocaman bir evde yaşayan ahalinin yaşadığı entrika cidden sıkıcı… Hele o evin dekoru. Nostalji yapalım derken gözünü çıkarmışlar resmen. Nasıl klasik nasıl göz yorucu. Hikâye de öyle iddialı falan değil. Evin oğlu, evin beslemesini seviyor, ondan bir çocuk peydahlamış ama hizmetçi ortada yok. Zira evin oğlunun kuzeni, kötü adam yani, beslemeyi çoktan uzaklaştırmış evden, ama bu arada kuzenin eşi ile de ilişkiye girip oda bir çocuk peydahlamayı ihmal etmemiş. Biz bu yanaşma çocuğu muhabbetini Asmalı Konak’tan itibaren izlemekteyiz, Hatta en son Bugünün Saraylısında izledik, sonradan birbirini bulan kardeşleri Merhamet’te, sınıf farkına sahip kardeşleri Kuzey-Güney’de izledik. Hemen aklıma gelenler bunlar ama daha çok yerde izledik biz bu konuları. Dolayısıyla heyecanlandırmadı beni.
                Gelgelelim bir Müjde Ar koymuşlar anne karakterine, evin hanım ağası rolünde. Nasıl güzel, nasıl hoş bir kadın bu Müjde Ar. Ne sade oynuyor, abartmadan, olması gerektiği gibi. Ustalığına yakıştığı gibi ya da. Evin entrikacı gelini rolünde Berna Lâçin vardı ki, dizinin üç bölümünü de izledim. Üç bölümde de harikaydı gerçekten. Oldum olası çok beğenmişimdir kendisini zaten. Burada da döktürmüş. Uzun zamandır da reklamlar dışında bir projede görmeyince galiba, çok ta özlemişim onu izlemeyi. Sinan Tuzcu ise esas oğlan karakteriyle karşımızdaydı. Onu en son Görüş Günü Kadınlarında karizmatik polis olarak izlemiştik. Oradaki tarzı aşağı yukarı devam etmiş fiziki olarak. Ama karakter bambaşka ve Sinan Tuzcu izlemeye yine doyamadım ben. Başrol çocuk oyuncu cidden çok kötü oynuyor. Fazlasıyla yapmacık ve ezberci geldi bana. Ayrıca çocuğun ses tonunu kullanışı öyle garip ki, konuşurken sanki bir korku filminin tam ortasındaymış gibi vurgular duydum ve bu benim kulaklarımı hayli rahatsız etti. Ayrıca Burak Hakkı’ya kötü adam rolünü hiç yakıştıramadım ben. Olmamış. Üzerinde iyi durmamış. Dizinin hayli kalabalık kadrosu içinde şimdilik bahsedeceğim ana karakterler bunlar. Dizi ilk bölümdeki sıkıcı hikâyesi, üçüncü bölüme doğru heyecanlı olaylarla karşımıza çıksa da, Ben dizinin akıbetini pekiyi görmüyorum bu gidişle…

Firuze…

Offfff…Yine çok kalabalık bir dizi… Bu kadar kalabalık diziler yoruyor insanı gerçekten. Hele böyle kalabalık olunca durum, kim kimdir diye açıklayacağız diyerek ilk bölümü 2 saat 9 dakika yapmışlar ve ben cidden çok sıkıldım izlerken… Başroldeki Ceren Hindistan kardeşim kusura bakmasın ama cidden çok kötü bir oyunculuğu var. Oyunculuk iki mavi göz, iki karakaş olsa keşke ama olmayınca olmuyor işte. Aynı şekilde Demir karakterini oynayan Haluk Piyes’in performansı da hayli kötüydü. İlk bölümü izlerken kendimi ortaokul piyesi izliyor gibi hissettim sayelerinde. Senaryo zaten aman aman bir senaryo değil. Zengin oğlan hayatındaki yapmacık ilişkilerden sıkılmışken, fakir kızla karşılaşır, ona iyilik yapar, sever, evlenir ama cümle âlem karşı çıkar. Buna oğlanın eski sevgilisi de dâhildir falan filan. Esas oğlan Fırat Çelik, Oğuz karakteri ile bana bu dizide daha sahici bir oyunculuk sergiliyor gibi geldi. Diğer iki dizisinden sonra sanki biraz daha geliştirmiş kendini. Üstelik yanılmadıysam kendi sesiyle oynamış bu defa. Ceyda Ateş, Oğuz’un fettan ve entrikacı sevgilisi karakterinde yine aynı hep aynı. Nerede seyrettiysem aynı oyunculuk, aynı mimikler, bakışlar, ses tonu. Yeterince bıktırıcı geldi bu yüzden bana…
                Dizinin Engin Şenkan, Yıldız Kültür, Aytaç Öztuna gibi oyuncu kelimesine yakışır ustalarına da tüm bu olumsuzluk içinde yazık olmuş gerçekten. Ben Firuze’yi hiç sevmedim. Çok uzun ömürlü gibi gelmiyor bana. Üstelik bu kadar kısır ve defalarca izlediğimiz bir konu etrafında dönerken işi zor.

Vicdan...

Şu üç dizi arasında Vicdan onlardan biraz daha iyi diyebilirim. Klasik bir aşk hikâyesi etrafında dönen dizinin belki de en ağır iki topu Ahu Türkpençe ve Timuçin Esen. İlk bölümde hayli iddialı girdiler, olayların gelişimi ilgimi çekti. İşte yemek aynı yemek ama sunumu çok güzel oldu mu, sanki farklı bir şeyler yiyormuş gibi geliyor insana… Vicdan’ı sevdim. Timuçin Esen, çok doğal ve içten oynuyor. Sanki kapıyı açıp dışarı çıksak karşımıza çıkacakmış gibi gerçek. Ahu Türkpençe, çok şaşırtıcı bir karakterde değil ama onun performansına da ısındım ben. Bu arada sevgili Hande Soral’ın kız kardeşi Bensu Soral’da bu dizide Müge karakteri ile karşımıza çıktı. Ben bazı sahnelerde onu Hande zannettim. Ablasına çok benziyor. Dizinin eski ama eskimeyen bir aşk hikâyesinden yola çıktığını söyleyebilirim. Hikâyenin henüz tam açıklığa kavuşmayan yönleri olsa da, ilerleyen bölümlerde bunlar açıklanacak diye düşünüyorum. Üstelik olay örgüsünü de beğendim ben. En azından diğerler gibi çok sıradan bir giriş yapmadılar.

 Dizilerin yayın saatleri kısalmadıkça, üç beş bölüm geriden bile takip etmek mümkün oluyor artık. Bana sorarsanız bu üç dizi arasında sıralama yapmam gerekirse, Vicdan, Aşk Ekmek Hayaller ve Firuze diyebilirim. Siyah İnci, üçü arasında hangisini izler derseniz Vicdan diyebilirim.. Ama her üçü de, gerek sezonun tam ortasında yayına girmeleri, gerek çok güçlü olmayan alt yapıları sebebiyle, bir Karadayı, Muhteşem Yüzyıl, Kaçak, Kayıp, Fatih Harbiye vs. gibi iddialı yapımlar değil benden söylemesi.


Siyah İnci’den sevgiyle…


www.twitter.com/blackpearl42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder