Aşk Ekmek Hayaller…
Dizi
en başında sevimsiz ismi dolayısıyla insana itici geliyor. Başka hiç isim
bulamamışlar galiba. Un-tuz-şeker Deniz-kum-güneş üçlemeleri bile daha sevimli
geldi kulağıma. Biraz da ismin etkisiyle ilk bölümü izlerken çok sevemedim diziyi.
Çok ama çok klasik bir konu etrafında dönen entrikalar artık öylesine bıktırdı ki.
Hele hele meşhur erkek çocuk sevdası da hayli sevimsiz geldi bana. Zengin ve tabii
ki kocaman bir evde yaşayan ahalinin yaşadığı entrika cidden sıkıcı… Hele o
evin dekoru. Nostalji yapalım derken gözünü çıkarmışlar resmen. Nasıl klasik
nasıl göz yorucu. Hikâye de öyle iddialı falan değil. Evin oğlu, evin
beslemesini seviyor, ondan bir çocuk peydahlamış ama hizmetçi ortada yok. Zira
evin oğlunun kuzeni, kötü adam yani, beslemeyi çoktan uzaklaştırmış evden, ama
bu arada kuzenin eşi ile de ilişkiye girip oda bir çocuk peydahlamayı ihmal etmemiş.
Biz bu yanaşma çocuğu muhabbetini Asmalı Konak’tan itibaren izlemekteyiz, Hatta
en son Bugünün Saraylısında izledik, sonradan birbirini bulan kardeşleri
Merhamet’te, sınıf farkına sahip kardeşleri Kuzey-Güney’de izledik. Hemen
aklıma gelenler bunlar ama daha çok yerde izledik biz bu konuları. Dolayısıyla
heyecanlandırmadı beni.
Gelgelelim
bir Müjde Ar koymuşlar anne karakterine, evin hanım ağası rolünde. Nasıl güzel,
nasıl hoş bir kadın bu Müjde Ar. Ne sade oynuyor, abartmadan, olması gerektiği gibi.
Ustalığına yakıştığı gibi ya da. Evin entrikacı gelini rolünde Berna Lâçin
vardı ki, dizinin üç bölümünü de izledim. Üç bölümde de harikaydı gerçekten.
Oldum olası çok beğenmişimdir kendisini zaten. Burada da döktürmüş. Uzun
zamandır da reklamlar dışında bir projede görmeyince galiba, çok ta özlemişim
onu izlemeyi. Sinan Tuzcu ise esas oğlan karakteriyle karşımızdaydı. Onu en son
Görüş Günü Kadınlarında karizmatik polis olarak izlemiştik. Oradaki tarzı aşağı
yukarı devam etmiş fiziki olarak. Ama karakter bambaşka ve Sinan Tuzcu izlemeye
yine doyamadım ben. Başrol çocuk oyuncu cidden çok kötü oynuyor. Fazlasıyla
yapmacık ve ezberci geldi bana. Ayrıca çocuğun ses tonunu kullanışı öyle garip
ki, konuşurken sanki bir korku filminin tam ortasındaymış gibi vurgular duydum
ve bu benim kulaklarımı hayli rahatsız etti. Ayrıca Burak Hakkı’ya kötü adam
rolünü hiç yakıştıramadım ben. Olmamış. Üzerinde iyi durmamış. Dizinin hayli
kalabalık kadrosu içinde şimdilik bahsedeceğim ana karakterler bunlar. Dizi ilk
bölümdeki sıkıcı hikâyesi, üçüncü bölüme doğru heyecanlı olaylarla karşımıza
çıksa da, Ben dizinin akıbetini pekiyi görmüyorum bu gidişle…
Firuze…
Offfff…Yine çok kalabalık bir dizi…
Bu kadar kalabalık diziler yoruyor insanı gerçekten. Hele böyle kalabalık
olunca durum, kim kimdir diye açıklayacağız diyerek ilk bölümü 2 saat 9 dakika
yapmışlar ve ben cidden çok sıkıldım izlerken… Başroldeki Ceren Hindistan
kardeşim kusura bakmasın ama cidden çok kötü bir oyunculuğu var. Oyunculuk iki
mavi göz, iki karakaş olsa keşke ama olmayınca olmuyor işte. Aynı şekilde Demir
karakterini oynayan Haluk Piyes’in performansı da hayli kötüydü. İlk bölümü
izlerken kendimi ortaokul piyesi izliyor gibi hissettim sayelerinde. Senaryo
zaten aman aman bir senaryo değil. Zengin oğlan hayatındaki yapmacık
ilişkilerden sıkılmışken, fakir kızla karşılaşır, ona iyilik yapar, sever,
evlenir ama cümle âlem karşı çıkar. Buna oğlanın eski sevgilisi de dâhildir
falan filan. Esas oğlan Fırat Çelik, Oğuz karakteri ile bana bu dizide daha
sahici bir oyunculuk sergiliyor gibi geldi. Diğer iki dizisinden sonra sanki
biraz daha geliştirmiş kendini. Üstelik yanılmadıysam kendi sesiyle oynamış bu defa.
Ceyda Ateş, Oğuz’un fettan ve entrikacı sevgilisi karakterinde yine aynı hep aynı.
Nerede seyrettiysem aynı oyunculuk, aynı mimikler, bakışlar, ses tonu.
Yeterince bıktırıcı geldi bu yüzden bana…
Dizinin
Engin Şenkan, Yıldız Kültür, Aytaç Öztuna gibi oyuncu kelimesine yakışır
ustalarına da tüm bu olumsuzluk içinde yazık olmuş gerçekten. Ben Firuze’yi hiç
sevmedim. Çok uzun ömürlü gibi gelmiyor bana. Üstelik bu kadar kısır ve
defalarca izlediğimiz bir konu etrafında dönerken işi zor.
Vicdan...
Şu üç dizi arasında Vicdan
onlardan biraz daha iyi diyebilirim. Klasik bir aşk hikâyesi etrafında dönen
dizinin belki de en ağır iki topu Ahu Türkpençe ve Timuçin Esen. İlk bölümde
hayli iddialı girdiler, olayların gelişimi ilgimi çekti. İşte yemek aynı yemek
ama sunumu çok güzel oldu mu, sanki farklı bir şeyler yiyormuş gibi geliyor insana…
Vicdan’ı sevdim. Timuçin Esen, çok doğal ve içten oynuyor. Sanki kapıyı açıp
dışarı çıksak karşımıza çıkacakmış gibi gerçek. Ahu Türkpençe, çok şaşırtıcı
bir karakterde değil ama onun performansına da ısındım ben. Bu arada sevgili
Hande Soral’ın kız kardeşi Bensu Soral’da bu dizide Müge karakteri ile
karşımıza çıktı. Ben bazı sahnelerde onu Hande zannettim. Ablasına çok
benziyor. Dizinin eski ama eskimeyen bir aşk hikâyesinden yola çıktığını
söyleyebilirim. Hikâyenin henüz tam açıklığa kavuşmayan yönleri olsa da,
ilerleyen bölümlerde bunlar açıklanacak diye düşünüyorum. Üstelik olay örgüsünü
de beğendim ben. En azından diğerler gibi çok sıradan bir giriş yapmadılar.
Dizilerin yayın saatleri kısalmadıkça, üç beş
bölüm geriden bile takip etmek mümkün oluyor artık. Bana sorarsanız bu üç dizi
arasında sıralama yapmam gerekirse, Vicdan, Aşk Ekmek Hayaller ve Firuze
diyebilirim. Siyah İnci, üçü arasında hangisini izler derseniz Vicdan diyebilirim..
Ama her üçü de, gerek sezonun tam ortasında yayına girmeleri, gerek çok güçlü
olmayan alt yapıları sebebiyle, bir Karadayı, Muhteşem Yüzyıl, Kaçak, Kayıp,
Fatih Harbiye vs. gibi iddialı yapımlar değil benden söylemesi.
Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder