25 Haziran 2012 Pazartesi

Kuzey&Güney Final Sahnesine özel..

Güney…

Bir Karaoğlan..

Yüreğinde ne taşıdığı tam anlaşılmayan..Ama en azından ağlamayı unutmayan…

Biz bugüne kadar Güney’i yerden yere vurduk, demediğimizi bırakmadık. Oysa Güney içinde, çok çok derinlerde saklamış asıl kim olduğunu..İki Güney varmış meğer Güneyden içeri..Birinden nefret ettik hep, oysa asıl sevilecek olan diğeri içinde gizliymiş. Son sahnede bunu anladık hep beraber..

Güney için hep bencil dedik, hırslı dedik, kendine zarar gelmemesi için herkesi harcayan biri dedik,kardeşini ezip geçiyor dedik.

Biz Güney için Kardeşini ezip geçiyor dedik ama Güney tek bir mesajla kardeşine yardıma koştu hiç tereddüt etmeden…

Biz Güney için bencil dedik ama Güney sevdiği kadından kardeşi için vazgeçmiş bunu yeni öğrendik..

Biz Güney için duygusuz dedik ama Kuzey “en sevdiklerime zarar gelecek” dediği anda yüzündeki ifadeyi gördük..

Biz Güney için umursamaz dedik ama Ali için nasıl koşturduğunu, üzüntüden mahvolduğunu, çabaladığını ve o ölürken kahrolduğunu gördük..

Güney en zorunu seçmiş meğer haberimiz yok. O bütün iyiliğini, güzelliğini, duygusallığını, merhametini,aşkını gizlemiş te en kötü yanları ile nefret edilmeyi seçmiş kardeşi için..

Neler feda etmiş Güney…Ben Ali ile Kuzey’in başında onları seyrederken çok iyi anladım bunu..

Ağladı Güney..

Güney onların arasındaki kardeşliğe ağladı..O kardeşliğe sahip olamadığı için ağladı..Güney yaklaşamadı ikisine, dokunamadı, aralarına girmedi. Çözülen dizlerinin bağıydı belki onu tutan, belki de aralarındaki bağın ne büyük olduğunu anlamaya çalışmaktı. Kuzey ile Ali’nin adeta kutsallaşmış kardeşliğini uzaktan seyretti ve biraz kıskanarak, biraz imrenerek ağladı sahip olamadığı kardeşinin, bir yabancıya “Kardeşim” diye haykırmasına..Kuzey, Ali’nin artık cansızlaşmış bedenine sarılıp her “Kardeşim” diye feryat edişinde, Güney’e savrulan o zehirli ok önce kalbine, sonra yüzüne, sonra bakışlarına ve en son gözyaşlarına yansıdı..Oysaki arabada Kuzey’in “en sevdiklerime zarar verecek” cümlesi üzerine nasıl da umutla bakmıştı kardeşine. Nasıl mutlu idi gözlerinin içi. Yaşadığı telaş,panik ve korku, yerini kardeşinin en sevdiklerinin arasında olma mutluluğuna bırakmıştı. Ama Güney, kardeş olmanın ne demek olduğunu, Kuzey Ali’nin başında ağlarken anladı tam olarak.

Kuzey…

Bir Sarıoğlan..

Yüreği delikanlı bir deli oğlan..Yüreğinde derin ve yaralı bir sevda ile susmak zorunda kalan..Sustukça yarası dağlanan..Ne yana gitse yolu tıkanan..Üstelik Düşmanının en kirli oyunu ile en derin yerinden vurulan..Ve şüphesiz artık durdurulması mümkün olmayan..Kuzey aslında bize bir şeyi çok güzel anlattı. Öfkeyle kalkan zararla oturur..Çünkü öfke insanın aklını başından alırdı, doğru düşünmesini engellerdi ve işte sonunda ilk aklına gelmesi gereken kişi en son aklına gelirdi insanın..Hayatının belki de en önemli varlığını, öfkesine, intikam mücadelesine kurban etti Kuzey. İçindeki nefret şimdi sonsuz bir vicdan azabına döndü üstelik. Ali’nin ölümü Kuzey için şimdi, hüzün, pişmanlık ve belki ömür boyu sürecek bir haykırış..Kuzey, sevdiklerinin üstüne ne kadar titrese de, onlara daha fazla zarar vermenin öfkesini taşıyor içinde aslında..Daha fazla da ne söylenebilir ki onun için bilmem..


Ali..

Bir Maviş oğlan..

Kardeşliğin tarifini bize yeniden yaptıran...Dost olup ta ölümü göze alan..Üstelik gözünü bile kırpmadan..Dostluğun nasıl olduğunu bize anlatan..Kardeşim kelimesine derin anlamlar katan..

Ferhat en kirli ve en kanlı oyununu oynadı. Hedef Ali idi. Çünkü Kuzey’e verilebilecek en büyük cezalardan biri idi Ali’yi elinden almak..Kuzey aradığında Ali’nin ilk cümlesi neydi..”HEMEN GELDİM İŞTE..Asıl sen nerdesin” Bu ancak bir dostun söyleyebileceği cümledir..Sorgulamadan, itiraz etmeden yanına koşmaktır dostluk zira..Ferhat bunu bildiği için, Kuzey’i hiç unutamayacağı şekilde cezalandırmayı seçti, gözünü bile kırpmadan Ali’ye kendi elleriyle kurşunu sıktı…

 Ali vuruldu..Kuzey ahh dedi..Ben ahh dedim..Annem ahh dedi..Seyreden herkes ahh dedi..Kuzey elinden telefonu düşürdü, biz gözümüzden yaşları…İnanamadık yakıştıramadık..O kafasında bir çamaşır, gövdesinde ayrı bir çamaşır, pazarda tezgâhın üstünde oynayan Ali aynı zamanda çok iyi bir dost idi çünkü..Öylesine neşeli öylesine hareketli ve komikti, Ali bizi ağlatır demedik hiç..O hep güldürür, yardım eder, yardıma koşardı çünkü. Arkadaşı için hiç tereddüt bile etmeden arabasını satıveren Ali, canını da verir miydi..Verirdi..Ama biz kıyamazdık işte..Hayır derdik ekran başında..Hayır Ali ölmesin..Çünkü Ali’ler çok azdı, kolay kolay bulunmazdı. Ali koluydu kanadıydı Kuzey’in..Kardeşinin hiç olamadığı kadar kardeş olabilmişti, gömüldüğü mezardan diri çıkarabilmişti Kuzey’i, oysa Kuzey ona yetişememişti..

Evet, Her şey Ferhat’ın “Sevdiklerinden biri ölecek” cümlesi ile başladı, Ali’nin son nefesi ile bitti. Aslında bitmedi..Asıl bundan sonra asıl savaş başlayacak. Bugün final sahnesi için okuduğum yorumlar arasında, bunun bir rüya olabileceğini düşünenler olmuş. Ama ben bunun rüya olmadığını düşünüyorum. Zira Sezon Finali fragmanında seyrettiğimiz, Kuzey’in elinde silah, karnındaki meşhur yarası kanlar içinde gördüğümüz sahneyi göremedik. Büyük ihtimalle bu sahne yeni sezonda seyredeceklerimizin habercisi..

Her şey unutuldu final sahnesinde, Kuzey ile Güney birbirlerine olan öfkelerini, nefretlerini unutup tek vücut oldular, Ali’yi kurtarmaya koştular. Arabada Ali’ye yetişmeye çalışırken, üçü de birbirinden şahaneydi. Ses tonları, bakışları, yüzlerindeki korku, üzüntü, telaş, azap ekrandan taştı adeta..Ben gözümü bile kırpmaya korkarak izledim üçünü de. Benim kafama takılan şu oldu. Ali telefonda nerede olduğunu söyledi Kuzey’e..Haluk abinin garaja gel dediğini söyledi Ali. Yani Kuzey aslında Ali’nin yerini tam olarak biliyordu ama nedense bulamadılar…Üstelik telefonda sürekli konuşmalarına rağmen Ali nerede olduğunu tekrarlamadı..Ama ilk konuşmalarında yerini söylemişti. Bu kadar aramaları hepimizin sinirlerini bozdu elbette..

Ve Ali hepimizin yüreğini yakarak son nefesini verdi. Adı Kuzey’in dilinde bir çığlık oldu sadece..

Peki, ekranlarda bana göre seyretmiş olduğumuz, gelmiş geçmiş en iddialı sahneni kahramanlarına ne demeli..Elbette söylemeli birkaç kelime…

Kıvanç Tatlıtuğ için neler neler yazıldı biliyoruz. Eğitimli olmamasından tutun, mankenliğine kadar her şeyi güzel güzel konuşuldu. O ise kendine o çok yakışan gülümsemesi ile güldü geçti hepsine bugüne kadar..Daha doğrusu Kuzey&Güney projesine kadar..Her söylenene cevabı vardı, Kuzey&Güney’deki performansı ile de her söylenene cevabını verdi. Ağzımız açık, yüreğimiz ağzımızda seyrettik bugüne kadar. Sezon finali sahnesini yaklaşık 20/25 kez seyrettim aralıklarla..Her defasına içimi yakmayı, ağlatmayı başardı. Bir kez bile aklıma mankenliği gelmedi. Bir kez bile rol yaptığını düşünemedim. Öylesine gerçek, öylesine kusursuz oynamıştı ki, tek düşündüğüm, bu sarısın adamın aldığı her ödülün kendisine az olduğu idi. Çünkü fazlaydı artık buralara bu adam..

Şüphesiz ki, iyi bir oyuncunun karşısındaki partnerinin de çok önemi vardır değil mi..Öyle ya, o kadar çok şey seyrediyoruz, bazen çok iyi oynayan bir oyuncunun karşısında, kötü oyunculuk seyreden birini gördüğüm zaman, o rolünün hakkını veren kişiye haksızlık olmuş gibi geliyor bana..Bu noktadan yola çıkarak, Kıvanç Tatlığuğ’a son sahnede eşlik eden Rıza Kocaoğlu’na da ne söylesek az elbette. Şahaneydi, kusursuzdu, sanki vurulan o değil de bendim, o acıyı çeken, son ana kadar kendini kaybetmeyen, son anda bile Kuzey’in iyiliği için konuşan Ali, sanırım hepimizin yüreğini ağlatarak, gözlerini perişan ederek ölürken, Rıza Kocaoğlu’da bir kez daha devleşti ekranda. Kuzey ile Ali ne kadar yakışıyorsa birbirlerine, Kıvanç ile Rıza’da o kadar bütünleşmişler ve sahnenin gerçekçiliğine damgalarını vurmuşlardı adeta..

Peki ya Buğra Gülsoy’a ne demeli..Ona çok fazla bir şey demeye gerek yok aslında. Bundan önceki son yazıda dediğim gibi, oynuyorum, rol yapıyorum falan demesin kandırmasın kimseyi. Kıvanç ile Rıza nasıl yaşıyorsa o anı, aynı şey Buğra Gülsoy için de geçerli..Hatta daha fazlası. Buğra Gülsoy yüzünü ve gözlerini çok iyi kullanabiliyor. Bakarken anlatabiliyor size o duyguyu..Son sahnenin üçüncü kahramanı da oydu kuşkusuz..Yüzündeki hüzün, gözlerindeki acı, sesindeki titreme, gözyaşları ile Kıvanç ile Rıza’nın sahnesinde verilmek istenen o duygusallığı kusursuz şekilde tamamladı..Onun orada olmaması sahneyi çok eksik bırakacaktı. Burada aynı zamanda senaryonun kusursuzluğunu da görmekteyiz elbette. 

Sonuç olarak, son sahne Kıvanç Tatlıtuğ’un, Rıza Kocaoğlu’nun ve Buğra Gülsoy’un oyunculuk adına etrafta ahkâm kesenlere verdikleri muhteşem dersten ibaret, övülmeye ve alkışlanmaya layık bir sahne idi. 

Zeynep için neden bir kelime etmiyorsun diye merak edenler içinde şunu söyleyeyim. Ben kendi adıma, o sahneni içine Zeyneb’i hiç yakıştıramadım. Elini beline koymuş, sanki öylesine birini seyreder gibiydi ifadesi. Ben o üçlünün yanına kesinlikle Cemre koyulmalıydı diyorum. Sahnedeki tek eksik bana göre budur. 

İşte canlarım, Kısaca son sahnenin bendeki özeti budur. Kısa dedim ama daha bir bu kadar yazasım var inanın. Sıkılmadan keyifle ve o sahneyi yaşatarak okumanızı sağlarsam ne mutlu bana..Ve tabiî ki elinizde mendillerle..

Sevgiyle kalın..

Siyah İnciden Sevgiyle..







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder