30 Ocak 2013 Çarşamba

20 dakikada zaman geçmek bilmiyor...



 
Dizi için ilk yazdığım yazıda, çok hızlı başladı ama aynı tempoyu devam ettirecek mi bakalım diye yazmıştım. Ne yazık ki, temposu hayli düşen diziyi ne İlker Aksum’un ve İpek Bilgin’in kusursuz oyunculuğu, ne de Tuba Büyüküstün’ün güzelliği kurtaracak gibi görünmüyor.

Gelelim dün akşam yayınlanan 5.bölümün notlarına..Bakalım bizim kalemimize nacizane neler damlamış…

Öncelikle Duru ve Yağız karakterlerini oynayan çocuk yıldızlarımızı kocaman öpmek isterim. Her ikiside şahane oynuyor bilmem fark ettiniz mi?

Oyunculuklara hiçbir sözüm yok..Rolünün içine tam anlamıyla giren Tuba Büyüküstün, kendisini daha ilk bölümden eleştiren hepimizi susturdu. Bütün oyuncular dört dörtlük..İlker Aksum’u gözümü kırpmadan izliyorum..Metin Çekmez ve İpek Bilgin, her bölümde döktürüyor..Özellikle İpek Bilgin..Kadını seyretmek ayrı bir keyif..Onunla Ezel dizisinde, Ezel’in gözleri görmeyen annesi rolünde tanışmıştık. Burada da kötülerin kötüsü cezaevi müdürü Süreyya rolünde hepimize diş biletiyor gerçekten. Rolünü yapışına sözüm yok ama dün akşam kendini cezaevinin Allah’ı ilan etmesi, fazla iddialı ve rahatsız edici geldi bana..Rol bile olsa, bu tarz söylemlere seyircimiz çok sempati duymaz benden söylemesi..Zaten yeterince kötüsün be kadın, haşa kendini Allah ilan etmeseydin daha mı iyi olurdu bilmem..Allah kimseyi düşürmesin böyle yerlere elbette ama bana gerçekten çok abartılı geldi yapılanlar..

Fark ettiyseniz, konu kısırlaştıkca ve senaryoyu ilerletmek zorlaşınca mutlaka yeni konular, yan roller bulunur. Cezaevindeki pek çok karakterde bahsettiğim yan rollerde..Hepsinin de ortak özelliği Melek ile uğraşmak, gelip gidip laf çarpmak, olmadı omuz atmak, olmadı kavga çıkarmak, oda olmadı bıçaklamak..Bu kadar kötüyü, vicdansızı bir araya topladınız..Meleğin yanına gelen giden, “sen buradan çıkamazsın, yok umut etme yok bekleme” diyor..Hayır sanki kendiniz çok matahsınız, kendiniz çok memnunsunuz hayatınızdan..Size ne kardeşim, ister bekler, ister umut eder, ister umudunu keser..Fazlasıyla sevimsiz geliyor bu durum da bana..Bu arada uzun aradan sonra cezaevinin tek vicdanlı kişisi, cezaevi doktoru rolünde Esra Akkaya’nın güzel yüzünü görmek keyiflendirdi beni..

Ali kardeşimiz ise sürekli karısı kurtarmanın derdinde. Aldığı eğitime bu hafta ara verdiler sanırım. Kedi abimizi çok az görebildik bu bölüm. Daha ziyade Necmettin beye odaklanmıştık. Ali’nin ne olduğunu anlayamadığımız eğitiminin umarım faydasını göreceğiz. Yoksa gök domatesin yada iyi yemek yapmanın ne faydası var cidden merak ediyorum. Kuşkusuz, eşini o cezaevinden kaçırırken, Kedi’nin söylediği ve kendisinin çok saçma bulduğu her şey işine yarayacak..Kötü olan zaten kötüdür de, iyi bir insanın, kurallara, kanunlara saygılı bir insanın kötü olması çok zor. Ali, eşini kurtarmak için başından beri, hiç yapmadıklarını yaparken, insan hem o performansa hayran kalıyor, hem de kendini Ali’nin yerine koyup bir düşünüyor. Sizi bilmem ama ben “Ali’nin yerinde olsaydım ne yapardım?” diye soruyorum kendime ister istemez

Bu bölümün en şık ve duygusal sahnesi, kesinlikle açık görüşte Meleğin Ali’nin omzuna yatıp içini döktüğü sahneydi. Çok güzel düşünülmüş ve çekilmiş. Ancak Tuba Büyüküstün’ün ses tonunu kullanmada çok başarılı bulmadım ben o sahnede. Yaşadıklarını anlatırken o zorlanmadı ama Ali çok zorlandı..İlker Aksum gerçekten her sahnenin hakkını veriyor..Yine de küçük detaylara takılmayalım ve bölümün en baba sahnesi olarak bir kenara yazalım..

Necmettin bey ve onun oğlu hakkında verdiği karar üzerine kurulan bu bölüm, ağırlıklı olarak oğlu ve kendisinin ilişkisini inceledi. Bu arada erkek  olmak için traş olmak yeterliymiş bunu da anladık. Gelelim Necmettin beye..Kötü biri, üstelik kalbi de taş gibi..Kötünün de kötüsü yani..Sen kalk, Yağız’ı, daha miniminicik bir yüreği karşına al, ben sizin düşmanınızım, yok başınıza gelen her şey benim yüzümden gibileriden saçmala. Kusura bakmasın kimse, o sahne tam bir fiyaskodur benim gözümde. Küçücük bir çocuğun karşısında intikamdan, düşmanlıktan söz etmek, kim olursa olsun, acısı ne olursa olsun asla yapılmayacak bir durum. Ayrıca sayın Necmettin beyin “kötülerin duası kabul olmaz” cümlesine de şiddetle itiraz ediyorum. Zira böyle bir şey söylemek, kötülük yapana, “nasıl olsa sen kötüsün,  duan da kabul  olmaz, yaptığında affedilmez, yap yapabildiğin kadar “demek gibi bir şey. Dolayısıyla repliklerin biraz daha özenli olması gerektiğini düşünüyorum..

Son sahnede Akrep kardeşimiz, Meleği bıçakladı. Yarabbim başka lakap mı bulamadınız anlamadım ki..Akrep burcu bir insan olarak, sevgili burcuma hakaret olarak algıladım bunu ben..Günay Karacaoğlu, Allah için rolünün hakkını verdi..Bugüne kadar hem sevimli, sempatik, komik rollerde izlemişken, onu birden bire böyle Akrep kılığında görünce önce bir şok  oldum ama, hemen gözüm alıştı. Ve fakat Akrep kardeşim, o plastik kaşıktan bıcağı yaptın anladık. Banyoya gittin, öyle insanın gözüne göstere göstere üzerine yürünür mü? Sen dua et, Melek ile arkadaş öyle bakıp kaldılar. Yahu kadın almış Meleği ayaklarının altına, elinde o şekilsiz nesne, o anda arkasından bir Allahın kulu çıkıp ta kafasına hamam tasını indirmedi niyeyse..Elleri armut mu topluyordu hamamın ortasında bilemedim ki..
Bu arada maşallah Necmettin beye hizmet etmeye gönüllü ne çok insan varmış..İşte az kişilikli insan, çok parayla satın alınır. Buda Siyah İnci’den bir atasözü olsun canlarım.

20 dakika için bu haftalık söyleyeceklerim bu kadar..Haftaya görüşmek üzere…


Siyah İnci’den sevgiyle…









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder