Açlık Oyunları ve Fetih
1453 üstüne birkaç cümle..
Açlık
Oyunları serisi, bütün dünyada ciddi fırtına estirmiş bir üçlemenin ilk
kitabının adı. Şahsımda bayıla bayıla ve büyük bir heyecan ile serinin üç
kitabını da bir solukta okumuştum. Elbette şimdi filmi gösterime girince, koşa
koşa gidip seyretmek gerekli oldu.
Ama
ne yazık ki, henüz seyretmediyseniz hiç boşuna gidip vakit öldürmeyin derim.
Boş vaktiniz çoksa ve seyredecek başka film de yoksa bilemem. Ama ben ekranda
tam anlamıyla hüsrana uğradım. Ve koşa koşa gittiğim salondan, yüzümde büyük
bir hayal kırıklığı ile çıktım ne yazık ki.
Genellikle,
kitabından uyarlanmış senaryoya göre çekilen filmlerde şöyle bir sorun yaşar
izleyenler. Kitabı çok daha güzel gelir çünkü daha ayrıntılıdır, film ise sanki
kitabın çok basitleştirilmiş bir özeti gibidir. Dolayısıyla bu tarz yapımlarda
öncelikli olan, hem kitapta okuyucuya verilen o atmosferi görsel hale getirmek,
hem de birkaç saate sığdıracağınız senaryoyu çok iyi işlemektir. Genellikle bu
tarz filmler çok tat vermez insana. Fakat buna rağmen kesinlikle bu anlattığımın
çok güzel örnekleri de var. Mesela Yüzüklerin Efendisi, Mesela Harry Potter,
mesela Alacakaranlık.
Açlık
Oyunları bu bağlamda, cidden çok kötü geldi bana. Öncelikle filmin ilk
yarısında hiç aksiyon yok, hareket yok, müzik yok, Allah’tan şöyle coşkulu bir
müzik bile yapmamışlar. Birkaç görsel unsur ile güzellik vermeye çalışmışlar
ama eğreti kalmış. Kitaptakinden çok daha renkli bir atmosfer yansıtmaya
çalışmışlar. İlk yarıya kadar oyunlara seçiliş kısmını seyrediyorsunuz ve
ikinci yarıda biraz olsun hareket görmeyi umuyorsunuz.
İkinci
yarı başladığında ise beklediğiniz hareketi, aksiyonu buluyorsunuz ama o da ne?
Nasıl bir kamera ile çektilerse filmi artık, hem çok yakın plan çekmişler, hem
de kamera öylesine hızlı hareket ediyor ki, sanki dövüş eden kendisi. Hiçbir
şey göremiyorsunuz anlayamıyorsunuz, kim kime ne yapıyor bilmiyorsunuz. Kamera
durduğunda ise ölen kişiyi görüyorsunuz sadece. Bu size keyif veriyor mu peki.
Kesinlikle hayır.
Görsellik
açısından bazı sahneler çok görkemli ve şık. Ama hepsi o.Kısacası Açlık Oyunları
kitabını okuyun ve kitaptan aldığınız keyif ile kalın derim ben.
Fetih
1453
Üzerinde
çok fazla yazılıp çizildi. Ben yoğunluktan biraz geç kaldım seyretmek için ama iyi de oldu.
İçime sindire sindire, dikkatle izledim. İstanbul’un fethi gibi tarihin en önemli
olaylarından birini anlatan filmi ben genel olarak çok beğendim. Ancak filmde
tam olarak ne olduğunu anlayamadığım bir durum var. Özellikle ilk yarısında
şunu hissediyorsunuz. Sanki çok güzel bir yemek yiyorsunuz ama tuzu yok gibi.
Filmde eksik bir şeyler var ama bunu anlayamıyorsunuz. Belki coşku, belki
müzikler, belki de oyuncular..
Fatih’i oynayan kişinin çok daha karizmatik
olmasını beklerdim ben mesela. Bir Ertan Saban, bir Burak Özçivit, bir İbrahim
Çelikkol. Evet, aslında İbrahim Çelikkol’u izlerken içimden “neden Fatih rolünü
bu adama vermemişler?”diye düşüyorsunuz başta. Çok daha fazla yakışırdı
diyorsunuz kendi kendinize ama şöyle de bir durum var. Filmde İstanbul’un fethi
kadar Ulubatlı Hasan’da ön planda. Hatta epey ön planda. Burak Özçivit’de çok
iyi olabilirdi Fatih rolünde ama içine nefesini çeke çeke konuşmamak şartıyla.
Ertan Saban ise cuk otururdu. Zira hem karizması, hem ses tonu itibariyle daha
heybetli durabilirdi. Fatih bana beklediğim coşkuyu veremedi yani
anlayacağınız. Aklıma ilk gelenler dışında pek çok karizmatik erkek jön vardı
aslında bu role uygun. Sanırım yüzü bilinmemiş birini tercih ettiler ki, daha
önce başka rollerde gördüğümüz insanlardan etkilenmeyelim. Rol yeteneğine
diyecek söz yok, ama istenen coşkuyu vermede eksikler vardı benim naçizane
görüşüm.
Ya
Akşemsettin. O nasıl sıradan bir tiplemedir öyle. Film boyunca birkaç dakika
göründü o kadar. Koskoca Fatih’in koskoca hocasına fazla özenilmemiş gibi geldi
bana.
Öbür taraftan
Ulubatlı Hasan, dediğim gibi filmde epey öne çıkarılmış. Medyadan okuduğumuz
Ulubatlı Hasan’ın aşk hayatı konusundaki tepkilere bende seyrederken hak
verdim. Ulubatlı Hasan’ın filmde sözü geçen ilişkiyi yaşayıp yaşamadığını
bilmiyoruz. Kaldı ki, anlatılan hikâyenin gerçek olması halinde bile, kahraman
bir Müslüman askerin gayrimeşru ilişkisinin ve gayrimeşru çocuğunun yazılıp
çizilmesinin ne alakası var İstanbul’un fethi ile. Üstelik bunca
kahramanlığının üstüne niye böyle bir gölge düşürülmüş anlamadım. İbrahim
Çelikkol tek kelime ile enfesti canlarım. Ses tonu,yakışıklılığı,karizması, rolünü oynayışı ile kocaman
bir alkışı hak etti cidden.
Kostümler,
görsel efektler cidden muazzamdı. Savaş sahneleri gözleriniz dolduracak kadar
muhteşem ve görkemli. Bu ülkenin her bir karış toprağında nasıl bir emek
olduğunu düşünüyorsunuz ister istemez. Film boyunca Hırıstiyanların ayinleri,
kiliseleri, duaları falan derken niye bizimkiler şöyle güzel bir namaz
kılmıyorlar dua etmiyorlar demiştim ki Fetih sabahı, Fatih’in imamlığında
kılınan namaz filme adeta damgasını vurdu. Kavga sahneleri çok iyi çekilmiş ve
de oynanmış. Yüreğinizi ağzınıza getirecek sahneler var. Kan gövdeyi götürüyor
dediğimiz olayı canlı canlı seyrediyorsunuz adeta. Bilgisayar teknolojisi
sayesinde gerçekçi hale getirilmiş sahneler seyredilmeye değer.
Sözün kısası,
ben ufak tefek kusurlar dışında çok beğendim Fetih filmini. Henüz
seyretmeyenler için gidilip görülmeli diye düşünüyorum.
Siyah İnci’den
sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder