26 Mart 2012 Pazartesi

İki film..İki yorum..

 
                Açlık Oyunları ve Fetih 1453 üstüne birkaç cümle..

            Açlık Oyunları serisi, bütün dünyada ciddi fırtına estirmiş bir üçlemenin ilk kitabının adı. Şahsımda bayıla bayıla ve büyük bir heyecan ile serinin üç kitabını da bir solukta okumuştum. Elbette şimdi filmi gösterime girince, koşa koşa gidip seyretmek gerekli oldu. 

            Ama ne yazık ki, henüz seyretmediyseniz hiç boşuna gidip vakit öldürmeyin derim. Boş vaktiniz çoksa ve seyredecek başka film de yoksa bilemem. Ama ben ekranda tam anlamıyla hüsrana uğradım. Ve koşa koşa gittiğim salondan, yüzümde büyük bir hayal kırıklığı ile çıktım ne yazık ki.

            Genellikle, kitabından uyarlanmış senaryoya göre çekilen filmlerde şöyle bir sorun yaşar izleyenler. Kitabı çok daha güzel gelir çünkü daha ayrıntılıdır, film ise sanki kitabın çok basitleştirilmiş bir özeti gibidir. Dolayısıyla bu tarz yapımlarda öncelikli olan, hem kitapta okuyucuya verilen o atmosferi görsel hale getirmek, hem de birkaç saate sığdıracağınız senaryoyu çok iyi işlemektir. Genellikle bu tarz filmler çok tat vermez insana. Fakat buna rağmen kesinlikle bu anlattığımın çok güzel örnekleri de var. Mesela Yüzüklerin Efendisi, Mesela Harry Potter, mesela Alacakaranlık.

            Açlık Oyunları bu bağlamda, cidden çok kötü geldi bana. Öncelikle filmin ilk yarısında hiç aksiyon yok, hareket yok, müzik yok, Allah’tan şöyle coşkulu bir müzik bile yapmamışlar. Birkaç görsel unsur ile güzellik vermeye çalışmışlar ama eğreti kalmış. Kitaptakinden çok daha renkli bir atmosfer yansıtmaya çalışmışlar. İlk yarıya kadar oyunlara seçiliş kısmını seyrediyorsunuz ve ikinci yarıda biraz olsun hareket görmeyi umuyorsunuz. 

            İkinci yarı başladığında ise beklediğiniz hareketi, aksiyonu buluyorsunuz ama o da ne? Nasıl bir kamera ile çektilerse filmi artık, hem çok yakın plan çekmişler, hem de kamera öylesine hızlı hareket ediyor ki, sanki dövüş eden kendisi. Hiçbir şey göremiyorsunuz anlayamıyorsunuz, kim kime ne yapıyor bilmiyorsunuz. Kamera durduğunda ise ölen kişiyi görüyorsunuz sadece. Bu size keyif veriyor mu peki. Kesinlikle hayır.

            Görsellik açısından bazı sahneler çok görkemli ve şık. Ama hepsi o.Kısacası Açlık Oyunları kitabını okuyun ve kitaptan aldığınız keyif ile kalın derim ben.


            Fetih 1453

            Üzerinde çok fazla yazılıp çizildi. Ben yoğunluktan biraz geç kaldım seyretmek için ama iyi de oldu. İçime sindire sindire, dikkatle izledim. İstanbul’un fethi gibi tarihin en önemli olaylarından birini anlatan filmi ben genel olarak çok beğendim. Ancak filmde tam olarak ne olduğunu anlayamadığım bir durum var. Özellikle ilk yarısında şunu hissediyorsunuz. Sanki çok güzel bir yemek yiyorsunuz ama tuzu yok gibi. Filmde eksik bir şeyler var ama bunu anlayamıyorsunuz. Belki coşku, belki müzikler, belki de oyuncular..

 Fatih’i oynayan kişinin çok daha karizmatik olmasını beklerdim ben mesela. Bir Ertan Saban, bir Burak Özçivit, bir İbrahim Çelikkol. Evet, aslında İbrahim Çelikkol’u izlerken içimden “neden Fatih rolünü bu adama vermemişler?”diye düşüyorsunuz başta. Çok daha fazla yakışırdı diyorsunuz kendi kendinize ama şöyle de bir durum var. Filmde İstanbul’un fethi kadar Ulubatlı Hasan’da ön planda. Hatta epey ön planda. Burak Özçivit’de çok iyi olabilirdi Fatih rolünde ama içine nefesini çeke çeke konuşmamak şartıyla. Ertan Saban ise cuk otururdu. Zira hem karizması, hem ses tonu itibariyle daha heybetli durabilirdi. Fatih bana beklediğim coşkuyu veremedi yani anlayacağınız. Aklıma ilk gelenler dışında pek çok karizmatik erkek jön vardı aslında bu role uygun. Sanırım yüzü bilinmemiş birini tercih ettiler ki, daha önce başka rollerde gördüğümüz insanlardan etkilenmeyelim. Rol yeteneğine diyecek söz yok, ama istenen coşkuyu vermede eksikler vardı benim naçizane görüşüm.

Ya Akşemsettin. O nasıl sıradan bir tiplemedir öyle. Film boyunca birkaç dakika göründü o kadar. Koskoca Fatih’in koskoca hocasına fazla özenilmemiş gibi geldi bana. 

Öbür taraftan Ulubatlı Hasan, dediğim gibi filmde epey öne çıkarılmış. Medyadan okuduğumuz Ulubatlı Hasan’ın aşk hayatı konusundaki tepkilere bende seyrederken hak verdim. Ulubatlı Hasan’ın filmde sözü geçen ilişkiyi yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz. Kaldı ki, anlatılan hikâyenin gerçek olması halinde bile, kahraman bir Müslüman askerin gayrimeşru ilişkisinin ve gayrimeşru çocuğunun yazılıp çizilmesinin ne alakası var İstanbul’un fethi ile. Üstelik bunca kahramanlığının üstüne niye böyle bir gölge düşürülmüş anlamadım. İbrahim Çelikkol tek kelime ile enfesti canlarım. Ses tonu,yakışıklılığı,karizması, rolünü oynayışı ile kocaman bir alkışı hak etti cidden. 

Kostümler, görsel efektler cidden muazzamdı. Savaş sahneleri gözleriniz dolduracak kadar muhteşem ve görkemli. Bu ülkenin her bir karış toprağında nasıl bir emek olduğunu düşünüyorsunuz ister istemez. Film boyunca Hırıstiyanların ayinleri, kiliseleri, duaları falan derken niye bizimkiler şöyle güzel bir namaz kılmıyorlar dua etmiyorlar demiştim ki Fetih sabahı, Fatih’in imamlığında kılınan namaz filme adeta damgasını vurdu. Kavga sahneleri çok iyi çekilmiş ve de oynanmış. Yüreğinizi ağzınıza getirecek sahneler var. Kan gövdeyi götürüyor dediğimiz olayı canlı canlı seyrediyorsunuz adeta. Bilgisayar teknolojisi sayesinde gerçekçi hale getirilmiş sahneler seyredilmeye değer.

Sözün kısası, ben ufak tefek kusurlar dışında çok beğendim Fetih filmini. Henüz seyretmeyenler için gidilip görülmeli diye düşünüyorum.

 
Siyah İnci’den sevgiyle..

www.twitter.com/blackpearl42

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder