Bir
Zamanlar Osmanlı-Kıyam Sezon finali öncesinde yükselen temposu ve ekran
başındakilerin yüreğini ağızlarına getiren gelişmelerle kendi çizgisinde
yürüyor. Ben dizinin başladığı zamanlarda yazmıştım hakkında. Ondan sonrasında
tekrar yazmak ancak şimdi nasip oldu. Dizinin fanatik takipçilerinden biri
olduğumdan bu ara aslında iyi de oldu. Zira ilk bölümlerde gördüklerimiz ile
şimdi seyrettiklerimiz arasında bir kıyas yapmamız mümkün artık.
Öncelikle
hatunların makyajlarında gözle görülür bir sadeleşme mevcut. Koyu makyajlar, abartılı
renklerden sonra her birinin doğala yakın makyajla karşımıza çıkması pek şık
oldu doğrusu. Zaten dizinin kadın kadrosu büyük ağırlıkla çok genç olduğundan
fazlaca makyaja ihtiyaçta yok. Türkan Şoray’a yapılan abartılı makyaj devam
etmekte ve fakat yaşı göz önüne alınınca bu ayrıntı da gözüme batmıyor benim.
Ayrıca son bölümlerde bu senenin modası Turkuaz rengin kıyafetlere yansıtılmış
olduğunu da gördük. Pek çok kıyafette ve ayrıntıda göze çarpıyordu zira.
Öykü
Çelik ve onun ilk bölümlerdeki korkunç bir sarı renk olan saçlarını şiddetle
eleştirmiştim. Saç rengini değiştirdi Çeşmidil ve eminim böylesi çok daha güzel
oldu. Hatta dizinin kadınları arasında güzellikte benim bir numaralı favorimdir
kendisi. Kaş, göz, boy endam ile kadınım diyor Öykü Çelik her sahnede Allah
için. Oyunculuğu konusunda ilk bölümlere göre biraz daha iyi olsa da, diğer
oyuncuların yanında biraz zayıf kalıyor. Sanki rolüne tam adapte olamadığını
hissediyorum onu seyrederken. Hala üzerinden acemiliğini atamadı. Bana göre tek
şansı Teoman Kumbaracıbaşı ve Fırat Tanış ile karşılıklı oynuyor olması. Bu
durum onun rolündeki zayıflığını ört bas ediyor da bir parça kurtarıyor durumu.
Bunun
dışında genel olarak tüm ekip rollerinin içine girmiş ve yakışmış durumda benim
nazarımda. Oyuncular arasında sivrilip göze batan kimse yok, hepsi birbirinden
şahaneler. İlk bölümlerdeki tedirginlikte gidince, izlemenin keyfine doyulmuyor
elbette. Dizi ile ilgili bir önceki yazımda, öyle halvet, harem falan
beklemeyin demiştim. Çizgiyi hiç bozmadılar. Çok ta iyi yaptılar. Elbette ki aşk olmazsa olmaz, Zira
Murat ile Canseza’nın aşkı eminim seyredenlerin tümünü heyecanlandırıyor. Öbür
taraftan Şehnaz ile Vezir Damat İbrahim Paşa’nın gözlerinden seyrettiğimiz
şahane aşk ta ayrı konu..Damat İbrahim demişken, nedir bu vezirlerin kaderi
yahu. Pargalı İbrahim ile Damat İbrahim’in yüzleri bir türlü gülmedi gitti.
Devlete vezir olmak, padişah kızını ya da kardeşini almakta ayrı bir dertmiş
bunu anladık. Devlet işlerinin ağır yükü yetmezmiş gibi, bir de hanımlarının
kibirleri, kaprisleri ile uğraşıyorlar. Her an bir kapris, asık bir surat,
sürekli bir ima hali. Vallahi çekilecek dert değil karşınızdaki sultan bile
olsa yani..
Son
iki bölümden benim gözüme takılan bazı ayrıntıları da sizlerle paylaşmak
isterim canlarım. Öncelikle Canseza ile Murat’ın günden güne büyüyen aşkları,
Canseza’nın davası ile aşkı arasında kalmasına yol açtı çoktan. Hangi tarafa
yaklaşacağını tam kestiremedi güzel kızımız. Ama bana sanki Murat’ın aşkına
yenilecek gibi geliyor. İkisini çok yakıştırıyorum ben. Karşılıklı sahneleri de
keyifli. Ama Canseza kardeşim, Murat’ın yüzündeki küçücük sıyrık için kocaman
bir tas su ile neredeyse çarşaf kadar bez mi gelir silmek için. Sıyrıkta sıyrık
olsa. Aman Allah ne uğraştı kızcağız. Daha derin bir yarası olsaymış ne
olacakmış bilmem..Canseza aşkı ile kardeşi arasında kaldı ve kardeşi ile arasındaki
gerilim giderek artıyor. Kasım, akıllı ve tehlikeli bir düşman, Canseza’nın
Murat’a olan aşkını abisine söylediği andan itibaren ben artık bu kızdan umudu
kestim. Her an karanlık bir köşe başında kellesi gidebilir benden söylemesi.
Öbür
taraftan saray içerisinde Murat’ın yükselmesi ve Hatice Sultan ile yakınlığı,
Kasım ile İbrahim paşanın aynı tarafta yer almaları, büyük bir kutuplaşmaya yol
açmış durumda. Özellikle Murat’ın Acem casusluğu ile ilgili iftiraya uğraması
Hatice Sultan ile İbrahim Paşa arasındaki gerginliği had safhaya çıkardı. Hatice
Sultan ile İbrahim Paşa’nın zıtlaşmalarını seyrederken, yahu bu kadın, kadın
başına devlet işlerinin içinde gezinirken, Padişah nerelerde demekten kendini
alamıyor insan. Gerçekten de, Padişah’ı biraz geri planda görüyoruz. Hatice
Sultan kadar aktif değil kendisi. Hatice Sultan’da Sultan yani. O ne ihtişam
kardeşim ya. Kıyafetler, takılar, saçlar zaten şahane de Türkan Sultan’ın
üzerinde daha bir gösterişli oluyor inanın. Kadına bakmaya doyamıyorsunuz. Ah
birde şu sesinin titremesine bir çare bulsalar şahane olacak doğrusu..
Peki,
Fatma Sultan ile Şehnaz arasındaki gerginliğe ne demeli. Yani Fatma Sultan,
ahali neyle uğraşıyor, sen düşmüşsün eski bir cariyenin derdine. Üstelik çok ta
güzel hatunsun amma velâkin yüreğin pek kötü be kızım. Şehnaz’da asaletin Lale
devrindeki adı sanki. O nasıl bir sevgi,saygı sadakat ve asalet öyle. Fatma
Sultan’ın belki de çekemediği budur kim bilir. Kendisinde Padişah kızı olmaktan
gayri pek özellik göremediğimiz Fatma Sultan, vezir eşini Şehnaz’a kaptırmaktan
çok korkuyor haklı olarak. Benim kafama takılan ise şu. İlk bölümlerde Şehnaz
Acem Padişahının elinden kaçmıştı. Niye bir Allahın kulu bu kadının peşine
düşmedi. Üstelik şiddetli bir hastalığı vardı, ayağa bile kalkamıyordu. Ne
oldu, hangi ara iyileşti bu hatun ben akıl erdiremiyorum doğrusu.
Gelelim
Patrona - Muslu Beşe - Çeşmidil üçgenine. Bu sezon olmasa da eminim önümüzdeki
sezon Muslu Beşe ile Çeşmidil arasında gelişen ve elbette ki Patrona’nın hiç te
hoşuna gitmeyecek bir aşk olacak diye tahmin ediyorum. Aslında romantik,kadın
ruhundan anlayan ve biraz saf halleri ile Çeşmidil’i asıl hak eden Muslu Beşe
olmasına rağmen, Çeşmidil tarz olarak Patrona’ya daha uygun gibi geliyor bana.
Patrona
Halil’in kendisi bu kadar sevimli ve sempatik miydi, açıkçası bu diziden sonra
merak etmeye başladım. Fırat Tanış’ın oyunculuğuna edecek lafımız yok, bu kadar
yüreği kötü bir insanı bu kadar sevimli hale getirdiği için kutlayabiliriz
ancak. Son zamanlarda dizilerde bu tarz kötüleri seyrettik malum. Mukaddes
Yenge, Kudret, Ferhat,Kenan, Hürrem gibi pek çok kötü arasında seyrederken
gerçekten kötü olduğunu hissedip aynı zamanda da nefret edemedim tek karakter
Patrona Halil. Adama kızamıyorum bir türlü. Kabalığı, kabadayılığı, kötü kalbi,
isyankâr ve ortalığı karıştıran oyunları ile bütün öfkemizi üzerine toplarken,
Çeşmidil’in kapısında şiirler okuyup yalvararak bizi kahkahadan kırıp geçiriyor
adeta. Nasıl güldüm eğlendim Patrona Halil, Muslu Beşe’den tüyo alıp Çeşmidil’e
şiir okurken anlatamam. Zavallı Patrona’nın başka kalacak yeri de yok galiba.
Çeşmidil’i sevmeye sevmeye katlandığına göre akla başka sebep gelmiyor doğrusu.
Muslu Beşe ile ikisi adeta Hacivat ile Karagöz gibiler. Bu son bölümde Çeşmidil’i
abisinden isterlerken de çok eğlendim ben doğrusu. En sonunda sahte nikâhı
bastı kurtuldu Patrona ama bence başına belayı da aldı.
Murat
ağa ise üzerine atılan iftirayı temizlemeye çalıştıkça giderek daha çok bulandı
iftiranın çamuruna. Acem mührünü Kasım’ın evinde bulmaları yüreğimize su serpse
bile, sevincimiz pek kısa sürdü. Kasım giderek daha tehlikeli bir hal almaya
başladı. Kötülüğünün sonu yok ve Patrona gibi sevimli bir kötü değil aksi
gibi. Kasım gerçekten gözünü bile kırpmadan kardeşine bile kıyabilecek kadar
kötü ve entrikacı. Her olaydan tereyağdan kıl çeker gibi sıyrılıveriyor. Mühür
olayından da kolaylıkla kurtuldu ve Murat ağa kendisini savunmaya bile fırsat
bulamadan idam kararı çıktı..Önümüzdeki hafta Sezon Finali ile karşımıza
çıkacak Bir Zamanlar Osmanlı eminim hepimizin yüreğini yerinden oynatan bir
bölümle ekranlarda olacak.
Eğer
harem entrikalarından, kadın çekişmelerinden, kıskançlıklardan, her türlü kadınsal
oyunlardan bıktıysanız, Bir Zamanlar Osmanlı size Osmanlı’nın çok farklı bir
penceresinden keyifli anlar sunmaya devam edecektir. Seyretmeyenlerin de
mutlaka eski bölümleri bir yerlerden bulup seyretmesini tavsiye ederim. Şimdilik
benden bu kadar..
Siyah
İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder