Tanıtımları iddialı
idi..Tanıtımları geçtim, ön gösterimi ile tüm kafalarda bin bir soru ve merak
oluşturdu..Cuma akşamı da seyirci ile buluştu..
Kayıp daha ilk bölümü ile
ortalığı alt üst etti bile. Yaklaşık üç yıllık bir emeğin ürünü imiş. Gerçekten
de seyrettiğim kadarıyla buna değmiş diyerek ilk bölüm yazımıza geçelim..
Kayıp, bir kaçırılma hikâyesi
ile başlıyor. Zengin ailemizin oğlu bir anda ortadan kayboluyor. Sıradan bir
kaçırılma-fidye meselesi diye düşünmeyin çünkü bu meselenin altından çok büyük
hesaplaşmalar, entrikalar çıkacak gibi görünüyor. Umarım bir noktadan sonra
konuyu kaçırılan çocuğu arama noktasında kısırlaştırmazlar, zira hayli hızlı
başlayan pek çok dizimiz sonradan vasatın altına düşüp ekranlara veda
etti..Kayıp ilk bölümü ile bunlardan çok farklı bir proje olduğunu gösterdi.
Böylede gitmesini dileyerek oyuncularımıza ve karakterlerimize bir göz atalım
bakalım.
Başrolde
Mete Horozoğlu var..Aman Allah..Nasıl şeker, nasıl sempatik bir rolde..Ve nasıl
güzel oturtmuş üstüne eski polis Mehmet karakterini. İzlemelere doyamadım. Her
hali şahane idi gerçekten. Aslında
polisliği bırakmış olan Mehmet abimiz, zengin ve ukala aile üyelerimiz ile
tanıştı ilk bölümde. Kendine has üslubu ile de bilgiler almaya çalıştı. Mete
Horozoğlu’nu Kayıp’ta henüz seyretmeyenler için küçük bir tüyo..Oyunculuğunun
zirvesinde. Öyle ki, çok uzun süre devam eden Soner karakterinden sıyrılmış
çıkmış, geride bırakmış çoktan. Aklınıza bile gelmiyor onu yıllarca ekranda
Soner olarak seyrettiğiniz. Oyunculuğuna lafımız yok şüphesiz, ama Kayıp
dizisinin lokomotiflerinden biri olmuş daha ilk bölümde..Ben çok beğendim,
yüreğine emeğine sağlık olsun..
İlk
bölümde beni etkileyen diğer performans İlker Kaleli idi..Kayıp Şehir’in asi
genci İrfan, Kayıp’ta psikopat ve kötü karakter Falko olmuş çıkmış. Allah için
rolünün hakkını da verdi. Aile ile muhtemelen büyük bir intikam hesabı olan
Falko kardeşimiz ilerleyen bölümlerde neler yapacak bilmem ama bu sezonun
kötüleri arasında listede yerini almış bulunmakta..
Kürşat
Alnıaçık ise hayli kilo almış ve yaşlanmış olsa bile, dizideki en kilit
karakterlerden ailenin dayısı rolünü üstlenmiş. Bakışlarından bile korkuyor
insan. Cuk oturmuş rolüne. Dayımızın gizlediği pek çok sır var gibi görünüyor.
Tedirgin ve panik hali, asabi tavırları ile şüpheleri üzerine çekti daha ilk
bölümde. Yâda başka suçları var ilerleyen bölümlerde ortaya çıkacak..Uzun zaman
sonra onun gibi kaliteli ve çok usta bir oyuncuyu izlemek hayli keyifliydi
doğrusu.
Gelelim
işin özüne..Kaçırılan oğlumuz Kerem..Erhan Can Kartal oynuyor. Hani Muhteşem Yüzyıl’ın
Şehzade Beyazıt’ı rolünde harikalar yaratan güzeller güzeli, yakışıklı mı
yakışıklı delikanlımız. Onu görünce çok sevindim, vallahi yüzüme gülücükler
yayıldı. Geleceği ve oyunculuk kariyeri eminim çok büyük başarılarla dolu
olacak. Çok çok beğenerek izliyordum Muhteşem Yüzyıl’da, burada bütün olayların
en ortasında yer alan Kerem, küçük yaşına rağmen oyunculuğu ile beni benden
aldı..Kocaman öpüyorum onu yanaklarından..
Kaan
Taşaner, Kerem’in babası Kemal karakteri ile karşımızdaydı. Ben bu role
kendisini fazla yakıştıramadım. Baba rolü için biraz genç kalmış. Üstelik
eşinin yanında da hayli genç kalmış. Kemal abimiz de, çok masum değil. Onunda
sırları var eminim. Öncelikle de ailenin yakın dostu Özlem..Aralarında
muhtemelen bir ilişki var ve tek sakladığı sırrı da bu değil. Özlem demişken, Aslı
Enver gerçekten gecenin yıldızlarından biriydi. Havasıyla, tarzıyla, rol
yeteneği ile esas kadın Dolunay Soysert’i bastırdı diyebilirim.
Dolunay
Soysert çok beğendiğim bir oyuncu..Ve fakat eşi ile çok uyumsuz bir ikili
olmuşlar öncelikle. Ayrıca çocuğu kaçırılan bir anneye göre bazı sahnelerde çok
sakin bir performans sergiledi. Şöyle kendini parçalayıp, ağlayıp dövünen bir
anne karakteri bekliyordum ben şahsen..Ama ziyadesiyle sakin, hatta
etrafındakileri sakinleştirmeye çalışan bir kadın gördüm. Hakkını da yemeyelim, bazı sahnelerde çok
müthiş inandırıcı oldu. Genel çerçevede düşününce iyiydi diyebilirim.
Dizinin
ilk bölümü hayli heyecanlı geçti. Ama evladının hayatına bir bedel isteyen
adama, kalkıp üçyüzelli milyarcık göndermeleri biraz tuhaf oldu. Sen koskoca
holdingi yönet, biricik evladını kaçırsınlar, azıcık ucundan bir para gönder,
sonrada kurye ile gelen kutudan parmak çıkınca bağır çağır..Ben şahsen kutudan
Kerem’in kafası falan çıkacak diye çok korktum ne yalan söyleyeyim. Ama daha
ilk bölümden böyle bir vahşet olmaz diyerek avuttum kendimi. Muhtemelen kutudan
çıkan o parmak çocuğa ait değil. Yani umarım değildir. Ayrıca aldıkları parayı
ormanın içine götürüp yakma fikri de Falko’ya ait şahane bir fikirdi. Ve fakat
hafif saf kardeşimiz ne yaptı..Aynen bu isteği yerine getirdi. Böylelikle de anlamış
olduk ki, Falko kardeşimin planlarının arasında para kazanmak fikri çok geri
sırada. Hal böyle olunca, insan ister istemez olayların nasıl gelişeceğini
merak ediyor..
Kayıp
üç yıllık bir çalışmanın ürünüymüş. Üç yıllık emek gerçekten daha ilk bölümde
ortadaydı. Müziklerinden görüntülerine, kamera açılarına, oyuncularına (daha
çok konuşacağız bu konuyu), hikâyesine, gerçekçiliğine kadar müthişti..Ben çok
beğendim. Henüz izlememiş olanlara mutlaka izlemelerini tavsiye ederek ilk yazımızı
burada noktalayalım…
Siyah
İnci’den sevgiyle..
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder