5 Nisan 2012 Perşembe

Suskunlar'ı izledikce konuşmak istiyor insan..

            Suskunlar hakkında ikinci yazıyı yazmak için bir haftadır düşünüyorum notlar alıyorum..Çünkü ciddi bir özeni hak ediyor benim nazarımda..Nerden başlasam, nasıl anlatsam seyrederken aldığımız keyfi, hissettiğimiz duyguları tam anlatmak mümkün değil elbette. 

         Hani bazı sanatçılar vardır. Her yeni albümünü dinlediğinizde bir öncekini unutturur, çünkü bir öncekini aşmıştır. Her yeni albüm çıkacağında ise yine heyecanlanırsınız, acaba bu defa ne yapmış diye düşünürsünüz. Ve içinizde hep “hadi bu seferki, bir önceki kadar iyi değilse” kaygısı taşırsınız. Oysa her yeni albüm, sizi çok daha fazla etkiler ve bir öncekini geçer..

            Suskunlar’ı tarif etmem gerekseydi yukarıdakinin aynını söylerdim. Her yeni bölümde bu defa ne olacak diye bekliyorsunuz. Her yeni bölüm sizi şok etmeyi başarıyor. Hiç beklemediğiniz kadar hem de. Her bölümde hiç beklemediğiniz bir anda üstelik öyle bir sahne seyretmeye başlıyorsunuz ki, tam yüreğinizin ortasında bir acı, boğazınızda bir yumru ve gözlerinizde yaş buluyorsunuz farkına bile varmadan. Gerek oyunculuklar, gerek müzikler, gerek hikâye,gerekse çekim kalitesi hepsi bir bütün halinde kusursuz bir iç yangını yaşatıyorlar bütün seyredenlere. Ve elbette ki başarıyı ve takdiri sonuna kadar hak ediyorlar ..

            Suskunlar, 5.bölümünde de Umut ile hepimizin yüreğine dokunmayı başardı. Bütün o dayağın,tacizin,işkencenin üstüne ölümün acı damgasını vurarak üstelik..Ve bir de Umut’un ölümünü Bilal’in yaşama sebebi kılarak…Bilal ile Umut, hapishanenin tuvaletinde yaşam ile ölümü değiş tokuş ederlerken, tüylerimiz ürperdi. Ve Ecevit’in Umut’un ölümünü öğrenmesi ile başlayan o dehşet, bölüm sonuna kadar adım adım yüreğimizin içine doğru yerleşti. 

            Ecevit…O nasıl bir karizmadır, nasıl bir zekâdır, nasıl bir soğukkanlılıktır ve bunu nasıl oynamaktır.. Elbette ki her bölümde biraz daha devleşen bir oyunculuk sergiliyor Murat Yıldırım.. Özellikle büroda patronuna arkadaşlarını savunurkenki cesareti ve sadakati ,karakoldaki sorguda ise komisere karşı gösterdiği o sakin,ukala,kendine güvenen ve sinir bozucu tavrı ile kazandığı zaferler, beni büyüledi.

             Ecevit aslında öylesine ağır bir yük taşıyor ki sırtında sanırım son bölümde bunu çok iyi anladık. Düşmanları ile her an burun buruna, karşı karşıya ve çocukken yaşadığı dehşet gözlerinin önünde..Sait ile beraber hapishaneyi gezmesi ve özellikle İrfan-Sait ikilisi ile çocuk bahçesindeki buluşması son bölümün en iddialı sahnesiydi..Ben seyrederken adeta yaşamışçasına irkildim. Ecevit’in ne hissettiğini, nasıl sabretmeye çalıştığını ve sonrasında nasıl çıldırdığını eminim seyreden herkes yüreğinde hissetti.. İrfan’ın omzuna dokunan, eline uzanan eli, onu adeta geçmişte yaşadığı ve temizlenmeye çalıştığı pisliğe yeniden buladı. Ve Bilal ile İbo beklerken, Ecevit düşmanları ile karşı karşıya geldi. 

            Hangisi daha zordu ? Beklemek mi, karşı karşıya gelmek mi? Bekleyip güvenmek mi, düşmanla karşı karşıya gelip güven vermek mi ? Ve güvenmek, tek bir atımlık ok idi. Hedefini bulmazsa eğer, bir ikinci şansınız olmazdı. Ya güvenirdiniz, ya silerdiniz..Ecevit, İrfan ile Sait’e güvenmeden,güven vermeyi başardı. Güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu da anladı. Nefesler tutulup mahkeme günü her ikisinin de defteri dürülecek diye beklerken, İrfan yaptığı son hamle ile hem kendini hem Sait’i işin içinden kurtarıverdi. Elbette ki beni tek rahatsız eden ve saçma gelen, hastanede yatan Hüseyin’in birkaç dakikalığına yalnız bırakılmasıydı. Zira bu kadar hassas bir konuda, kusursuz bir planla hareket etmeyi düşünen ekip, böylesine basit bir hatanın kurbanı olmamalıydı. 

            Ama Bilal ne yaptı..İhaneti affetmedi..Bilal belki de, hepimizin içinden en başında geçeni yaptı. Hüseyin gardiyanı kendi usullerine göre infaz etti. Hem de çok güzel öldürdü Hüseyin’i..Şahsen ben dizinin başından beri Bilal karakterini kendime bu kadar yakın hissetmemin sebebini de çözdüm böylelikle..Yaptığı infaz,  kendisine hayatı armağan eden Umut için çok gecikmiş bir teşekkürdü..Haklıydı yerden göğe kadar. Zira güvenirseniz ve ihanete uğrarsanız tepkilerinizi kontrol etmeme hakkına da sahipsiniz... 

            Burada bir parça İrfan ve Sait’ten de söz etmek isterim. İrfan Son zamanlarda seyrettiğim en sevimli kötü adam karakter. Zaten dikkat ettiyseniz, son zamanlarda seyrettiğimiz kötü karakterlerin her birinde aynı zamanda bir sevimlilikte mevcut. Kuzey&Güney’in Ferhat’ı, Fatmagül’ün Mukaddes’i,Reşat Yaşaran’ı, Muhteşem Yüzyıl’ın Hürrem’i, Hayat Devam Ediyor’un Kudret’i gibi..

Neyse, İrfan hepsinin düşmanı. Tam bir baş belası. Ağzı bozuk ama aynı zamanda alaycı bir espri yeteneği de mevcut. Her türlü pisliğe girmiş,bulaşmış ve bundan da garip bir zevk almış biri. Pişmanlık yok defterinde, suçlu ya da suçsuz, pişman etmek derdinde her önüne geleni…Kendi yaşadığı hayat trajedisini şimdilik bilmiyoruz. İrfan’dan bir yandan nefret ediyorsunuz, diğer yandan sevimli bir hali var diyorsunuz. Özellikle çevremden “İnsan evladı” sözünün dillere şimdiden yerleştiğini görmekteyim. İrfan karakterini oynayan Mehmet Özgür’ü kim buldu, kim o role uygun gördü ise alnından öpmek isterim şahsen. Yazılan karakter için pek çok şey söyleyebiliriz ama Mehmet Özgür bu roldeki performansı sebebiyle şiddetle alkışlanmalıdır. 

            Sait karakteri ise İrfan’dan biraz farklı. Oda kötü ama sevimli değil. O tam anlamıyla kötü ve ürpertici. Ses tonu, bakışları, tavırları tam bir korku filmi havasında ve insan onu seyrederken bir kaşık suda boğmak istiyor. Sait’e öfkeleniyor, nefret ediyorsunuz ve aynı zamanda korkuyorsunuz. Sait’e acımak içinizden gelmiyor. İnsanın içini daraltan bakışları, korkutan ses tonu ile tam bir sadist..Reha Özcan abimize de bizi Sait karakterinden bu kadar nefret etmemize sebep olan oyunculuğu için kocaman bir teşekkür etmeliyiz elbette. 

            Oyunculuklar adına ekipte benim gözüme tek takılan Ecevit’in patronu Sermet. Fazlasıyla yapmacık geliyor benim gözüme. Sanki hala nasıl bir rol oynadığını anlayamadı, ya da biz onun karakterini henüz çözemedik. Ama oyunculuk adına özellikle Murat Yıldırım ile karşılıklı sahnelerinde çok zayıf kaldığını görüyorum. 

           Yine hikâyenin bana göre en zayıf halkası Ahu-Bilal-Ecevit aşk üçgeni. Reyting telaşı ile hikâyenin ekseni ilerideki bölümlerde bu aşk olayına doğru kaydırılırsa, çok yazık olur diye düşünüyorum. Birde bu son bölümde, Ecevit’in babasının Damat’ın evine yaptığı ziyaret esnasında, kitapları tekmeleyerek yerlere fırlatması,dağıtması da beni rahatsız eden bir sahne idi..Ayrıca İrfan’ın sevgilisinin evine dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama yayından kaldırılan Yalancı bahar Dizisinde Zeynep’in K.pederinin evi idi..Bu küçük ayrıntı da gözümüzden kaçmadı..

            Suskunlar, her bölümüyle bizi kendine bir kez daha hayran bırakmaya devam ediyor..Aynı lezzette devam etmesi dileği ile şimdilik bu kadar diyelim..Bu hafta yeni bölüm yok..Haftaya yeni bölüm bakalım bize nasıl sürprizler hazırlıyor..

            Siyah İnci’den sevgiyle..

            www.twitter.com/blackpearl42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder