1 Eylül 2012 Cumartesi

Sudan Bıkmış Balıklar'a Balıklama dalalım biraz..




Sudan Bıkmış Balıklar, kısa sürede büyük bir çoğunluğumuzun sevgisini kazanan yeni gençlik dizimiz biliyorsunuz. Aslına bakarsak, tam gençlik dizisi de sayılmaz, hafif çaplı bir aile dramı da var. Zaman zaman bayılarak izlesem de, elbette ki gözüme takılan iyiler ve kötüler var. Haydi, madem neler takılmış gözümüze hep beraber şöyle bir bakalım..

Başlarda bana sevimli gelen bir heyecanlı hali vardı Zeynep kızımızın. Ama sanki dizi ilerledikçe bu tavırlar biraz abartılı olmaya başladı. Hani Hülya Koçyiğit’in eski filmlerde şöyle dudaklarını titrete titrete ağlayışı var ya..Zeynep’te de aynı tavır var ama epey bir abartılı. Ağlamayı bırak neredeyse konuşurken bile dudakları titremeye başlıyor. Her an ağlayacakmış gibi bakan gözleri, sürekli olarak üzgün yüz hali, tavırları, aşırı heyecanlı halleri gözüme batıyor ne yalan söyleyeyim. Birde bazen sesini çok incelterek konuşuyor. Hayır, birde ne cesur kızsın sen Zeynep. Annen iki dakika önce Selim ile görüşmemen için seni şiddetli bir şekilde uyarıyor, sen birkaç dakika sonra geçmiş odanda Selim ile telefonda konuşuyorsun. Üstelik odanın kapısını da açmışsın han kapısı gibi..Yahu kapatsana kapıyı be kızım, sesini alçaltıp konuşsana. Seyrederken ben bile huzursuz oldum, nitekim annesi geldi kolayca yakaladı. Zeynep kızımızın daha dikkatli olmasını yürekten diliyoruz elbette. Bunun yanı sıra Allah için Zeyneb'in saçlarına ve güzelliğine hayranım. Bayılıyorum saç rengine, bakışlarına, yüzünün çok sade bir güzelliği var Ezgi Eyüboğlu’nun ve Zeynep rolüne çok isabetli bir seçim olmuş diye düşünüyorum. Birde sesini, elini kolunu, mimiklerini sakinleştirse çok daha iyi olacak gibi geliyor bana..

Gülten Hanım ile Hüseyin amcam ise kızlarını koruyalım derken iyice tehlikeye attılar farkında olmadan. Gülten ablamızın son iki bölümdür neredeyse Yaprak Dökümü Hayriye teyzemize bağlandığını fark ettiniz mi? Kadın sürekli İstanbul’a gelmekle alakalı şikâyetçi..Aman ailemiz dağıldı, dağılacak mahvolacağız psikolojisine girdi bile..Vallahi biz o ağlamaklı, şikâyetçi tavırları beş sene kadar seyrettik, aman diyeyim Gülten ablamız sen biraz güçlü ol gözünü seveyim. Birde Gülten ablam ile Hüseyin amcam kızlarına çok düşkünler ya, Hele Hüseyin amcam elinden gelse kızlarını koyacak bir kafese, herkesten uzak tutacak. İyi hoş ta, kızlarının kıyafetleri ne oluyor. Madem bu kadar muhafazakâr ve koruyucusun be adam, sen o kızları şortlarla, minilerle, askılılarla nasıl sokağa salıyorsun. Maşallah kızlarımız sere serpe geziyorlar, hayır dekolteye karşı olduğumdan değil, ben sadece ailenin yaptığı baskı ile kızların bu rahatlığının bir çelişki oluşturduğunu düşünüyorum hepsi o. Üstelik Selim’e yapmadıkları kalmadı, kızlarını erkek sinekten bile sakınıyorlar, ama Gülten Hanım Kerem ile Zeyneb'in arasını yapmak için çırpınıyor..Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyor insan ister istemez. Zeynebe de çok sinirlendim bu bölüm..Giyinmişsin süslenmişsin, çıkmışsın Kerem’in karşısına, sonrada ben gitmek istemiyorum. Kardeşim kafana silah mı dayadılar, gitmek istemiyorsan gitme işte..İstemem ama yan cebime koy biraz oldu Zeyneb’inki kusura bakmayın da..

Şimdi Kerem kardeşime de iki çift lafım var. Çocuğun içine aniden şeytan kaçtı yahu..Ben zaten başından beri bu Kerem iyi mi kötümü bir türlü anlayamadım. Tipine bakarsanız, kötülüğe çok yatkın, her an insanı sırtından vuracak bir tipi var zaten. Ama Selim ve Zeynep için iyilikler yapınca ben bile şaşkın şaşkın bakıp aferin demiştim içimden. Ve fakat bir kez daha yanılmadık hislerimizde..Kerem, büyük ihtimalle babasından miras kalan ve içine gömmeye çalıştığı kötülüğü ortaya çıkarıverdi son iki bölümdür. İnceden inceye kuyusunu kazmaya başladı Selim’in. Ve hatta bölümün sonunda entrikaları öyle bir noktaya geldi ki, Selim, Zeynep ile Kerem’i çok ters bir şekilde gördü..Ve bir kez daha Kerem’in yediği yumruk için oh dedim ben içimden..Bu gidişle Kerem, sen baban Muharrem’i geçeceksin kötülükte haberin olsun..

Birde bu Selim kardeşim bildiğimiz kadarıyla çok zengin değil mi..O turuncu minibüs te neyin nesi Allah aşkına. Üstelik her an içinden Öyle Bir Geçer Zamanki’den Mete iniverecekmiş gibi..Korkarım aynı minibüs o..Sadece üzerindeki çiçeği böceği silmişler..Kusura bakma Selim ama hiç yakışmıyorsun sen o minibüsün içine…Zengin adamsın, al en alasından şık bir araba kendine, tamam anladık mütevazısin de, boyunda uzun kardeşim, iki büklüm zorla kullanıyorsun, vallahi sana kıyamıyoruz başka bir niyetimiz yok onun dışında..Ama şunu da eklemeden geçemeyeceğim..Bir Burak Sağyaşar gerçeği var kardeşim. Öyle güzel bakıyor, öyle samimi ve içten oynuyor ki, ben çok çok beğeniyorum kendisini..Boyuna posuna , hoşluğuna, yakışıklı oluşuna zaten lafımız yok ama ne kadar güzel bakıyor gözleri, nasıl güzel oynuyor rolünü..Ve o ses tonu..Şahane bir ses tonu var adamın..Sesini çok iyi kullanıyor üstelik ve tabii ki Kocaman bir alkışı da hak ediyor..

Gelelim Selim’in arkadaşlarına.. Şimdi öncelikle bu Gökçe ile Tommiks ne iş yapar, iş yapmazlarsa nerde okuyor bu gençlerimiz. Ayrıca Bu Gökçe kızımızın bir annesi babası ailesi yok mu ya..Kız sürekli sokaklarda..Haydi diyelim ki buraya okumaya geldi, kaldığı bir evde mi yok bu kızın. Minibüslerde, sokaklarda ömrü bitiyor bu kızın vallahi üzülüyorum. Üstelik benim tahminime göre Gökçe Selim’e âşık, Tommiks Gökçe’ye yanık, yeni tipimiz Tolga’da Gökçe’nin eski aşkı olup şimdi yeniden peşine düştü. Maşallah kızımızın aşk trafiği pek bir hızlı..Çok sevimli, sempatik bir kız Gökçeyi seviyorum..O çenesindeki piercinge ve saçının perçeminin neredeyse her gün değişen rengine sürekli gözüm takılsa da seviyorum yani..Ama aynı duyguyu Tolga için hissetmiyorum..O nasıl itici bir tip öyle..Üstelik her iki kızı da göz göre göre, birbirlerinin gözünün önünde idare ediyor..Gökçe yetmez gibi birde Esra ile oyunlar oynuyor..Bu arada Esra saçının rengini değiştirmiş sanırım. Siyaha boyatmış..Ama bazı sahnelerde kahve bazı sahnelerde siyah gibi geldi bana..Ayrıca o siyah saç hiç olmamış onu da belirteyim..

Bu haftanın beni en çok etkileyen yeri ise Selim ile Zeyneb’in gökyüzüne bakarak okudukları Atilla İlhan şiir oldu. Zira Kaş gibi şahane bir doğanın ortasında başlayan ve hepimizi büyüleyen o sevimli,masum aşk hikâyesi, İstanbul’a gelince sanki biraz entrikaların ve kirli oyunların ortasında hızını yitirmiş gibiydi. Dolayısıyla böyle romantik bir sahneye ihtiyacımız vardı doğrusu..Her ne kadar bu romantizmin arkasından Kerem ve Merve’nin oyunları sonucu Selim, Zeynep hakkında çok yanlış bir fikre kapıldıysa da, “aşk yine kazanacak” diyelim ve bu haftalık bu kadar laf yeter diyelim..

Siyah İnci’den sevgiyle…

www.twitter.com/blackpearl42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder