Sudan Bıkmış Balıklar, kısa
sürede büyük bir çoğunluğumuzun sevgisini kazanan yeni gençlik dizimiz
biliyorsunuz. Aslına bakarsak, tam gençlik dizisi de sayılmaz, hafif çaplı bir
aile dramı da var. Zaman zaman bayılarak izlesem de, elbette ki gözüme takılan
iyiler ve kötüler var. Haydi, madem neler takılmış gözümüze hep beraber şöyle
bir bakalım..
Başlarda bana sevimli gelen bir
heyecanlı hali vardı Zeynep kızımızın. Ama sanki dizi ilerledikçe bu tavırlar
biraz abartılı olmaya başladı. Hani Hülya Koçyiğit’in eski filmlerde şöyle
dudaklarını titrete titrete ağlayışı var ya..Zeynep’te de aynı tavır var ama
epey bir abartılı. Ağlamayı bırak neredeyse konuşurken bile dudakları titremeye
başlıyor. Her an ağlayacakmış gibi bakan gözleri, sürekli olarak üzgün yüz
hali, tavırları, aşırı heyecanlı halleri gözüme batıyor ne yalan söyleyeyim.
Birde bazen sesini çok incelterek konuşuyor. Hayır, birde ne cesur kızsın sen
Zeynep. Annen iki dakika önce Selim ile görüşmemen için seni şiddetli bir
şekilde uyarıyor, sen birkaç dakika sonra geçmiş odanda Selim ile telefonda
konuşuyorsun. Üstelik odanın kapısını da açmışsın han kapısı gibi..Yahu
kapatsana kapıyı be kızım, sesini alçaltıp konuşsana. Seyrederken ben bile
huzursuz oldum, nitekim annesi geldi kolayca yakaladı. Zeynep kızımızın daha
dikkatli olmasını yürekten diliyoruz elbette. Bunun yanı sıra Allah için Zeyneb'in
saçlarına ve güzelliğine hayranım. Bayılıyorum saç rengine, bakışlarına,
yüzünün çok sade bir güzelliği var Ezgi Eyüboğlu’nun ve Zeynep rolüne çok
isabetli bir seçim olmuş diye düşünüyorum. Birde sesini, elini kolunu,
mimiklerini sakinleştirse çok daha iyi olacak gibi geliyor bana..
Gülten Hanım ile Hüseyin amcam
ise kızlarını koruyalım derken iyice tehlikeye attılar farkında olmadan. Gülten
ablamızın son iki bölümdür neredeyse Yaprak Dökümü Hayriye teyzemize
bağlandığını fark ettiniz mi? Kadın sürekli İstanbul’a gelmekle alakalı şikâyetçi..Aman
ailemiz dağıldı, dağılacak mahvolacağız psikolojisine girdi bile..Vallahi biz o
ağlamaklı, şikâyetçi tavırları beş sene kadar seyrettik, aman diyeyim Gülten
ablamız sen biraz güçlü ol gözünü seveyim. Birde Gülten ablam ile Hüseyin amcam
kızlarına çok düşkünler ya, Hele Hüseyin amcam elinden gelse kızlarını koyacak
bir kafese, herkesten uzak tutacak. İyi hoş ta, kızlarının kıyafetleri ne
oluyor. Madem bu kadar muhafazakâr ve koruyucusun be adam, sen o kızları
şortlarla, minilerle, askılılarla nasıl sokağa salıyorsun. Maşallah kızlarımız sere
serpe geziyorlar, hayır dekolteye karşı olduğumdan değil, ben sadece ailenin
yaptığı baskı ile kızların bu rahatlığının bir çelişki oluşturduğunu
düşünüyorum hepsi o. Üstelik Selim’e yapmadıkları kalmadı, kızlarını erkek
sinekten bile sakınıyorlar, ama Gülten Hanım Kerem ile Zeyneb'in arasını yapmak
için çırpınıyor..Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyor insan ister istemez.
Zeynebe de çok sinirlendim bu bölüm..Giyinmişsin süslenmişsin, çıkmışsın
Kerem’in karşısına, sonrada ben gitmek istemiyorum. Kardeşim kafana silah mı
dayadılar, gitmek istemiyorsan gitme işte..İstemem ama yan cebime koy biraz
oldu Zeyneb’inki kusura bakmayın da..
Şimdi Kerem kardeşime de iki çift
lafım var. Çocuğun içine aniden şeytan kaçtı yahu..Ben zaten başından beri bu
Kerem iyi mi kötümü bir türlü anlayamadım. Tipine bakarsanız, kötülüğe çok
yatkın, her an insanı sırtından vuracak bir tipi var zaten. Ama Selim ve Zeynep
için iyilikler yapınca ben bile şaşkın şaşkın bakıp aferin demiştim içimden. Ve
fakat bir kez daha yanılmadık hislerimizde..Kerem, büyük ihtimalle babasından
miras kalan ve içine gömmeye çalıştığı kötülüğü ortaya çıkarıverdi son iki
bölümdür. İnceden inceye kuyusunu kazmaya başladı Selim’in. Ve hatta bölümün
sonunda entrikaları öyle bir noktaya geldi ki, Selim, Zeynep ile Kerem’i çok
ters bir şekilde gördü..Ve bir kez daha Kerem’in yediği yumruk için oh dedim
ben içimden..Bu gidişle Kerem, sen baban Muharrem’i geçeceksin kötülükte
haberin olsun..
Birde bu Selim kardeşim
bildiğimiz kadarıyla çok zengin değil mi..O turuncu minibüs te neyin nesi Allah
aşkına. Üstelik her an içinden Öyle Bir Geçer Zamanki’den Mete iniverecekmiş
gibi..Korkarım aynı minibüs o..Sadece üzerindeki çiçeği böceği
silmişler..Kusura bakma Selim ama hiç yakışmıyorsun sen o minibüsün
içine…Zengin adamsın, al en alasından şık bir araba kendine, tamam anladık mütevazısin
de, boyunda uzun kardeşim, iki büklüm zorla kullanıyorsun, vallahi sana
kıyamıyoruz başka bir niyetimiz yok onun dışında..Ama şunu da eklemeden
geçemeyeceğim..Bir Burak Sağyaşar gerçeği var kardeşim. Öyle güzel bakıyor,
öyle samimi ve içten oynuyor ki, ben çok çok beğeniyorum kendisini..Boyuna
posuna , hoşluğuna, yakışıklı oluşuna zaten lafımız yok ama ne kadar güzel
bakıyor gözleri, nasıl güzel oynuyor rolünü..Ve o ses tonu..Şahane bir ses tonu
var adamın..Sesini çok iyi kullanıyor üstelik ve tabii ki Kocaman bir alkışı da
hak ediyor..
Gelelim Selim’in arkadaşlarına.. Şimdi
öncelikle bu Gökçe ile Tommiks ne iş yapar, iş yapmazlarsa nerde okuyor bu
gençlerimiz. Ayrıca Bu Gökçe kızımızın bir annesi babası ailesi yok mu ya..Kız
sürekli sokaklarda..Haydi diyelim ki buraya okumaya geldi, kaldığı bir evde mi
yok bu kızın. Minibüslerde, sokaklarda ömrü bitiyor bu kızın vallahi
üzülüyorum. Üstelik benim tahminime göre Gökçe Selim’e âşık, Tommiks Gökçe’ye
yanık, yeni tipimiz Tolga’da Gökçe’nin eski aşkı olup şimdi yeniden peşine
düştü. Maşallah kızımızın aşk trafiği pek bir hızlı..Çok sevimli, sempatik bir
kız Gökçeyi seviyorum..O çenesindeki piercinge ve saçının perçeminin neredeyse
her gün değişen rengine sürekli gözüm takılsa da seviyorum yani..Ama aynı
duyguyu Tolga için hissetmiyorum..O nasıl itici bir tip öyle..Üstelik her iki
kızı da göz göre göre, birbirlerinin gözünün önünde idare ediyor..Gökçe yetmez
gibi birde Esra ile oyunlar oynuyor..Bu arada Esra saçının rengini değiştirmiş
sanırım. Siyaha boyatmış..Ama bazı sahnelerde kahve bazı sahnelerde siyah gibi
geldi bana..Ayrıca o siyah saç hiç olmamış onu da belirteyim..
Bu haftanın beni en çok etkileyen
yeri ise Selim ile Zeyneb’in gökyüzüne bakarak okudukları Atilla İlhan şiir
oldu. Zira Kaş gibi şahane bir doğanın ortasında başlayan ve hepimizi büyüleyen
o sevimli,masum aşk hikâyesi, İstanbul’a gelince sanki biraz entrikaların ve
kirli oyunların ortasında hızını yitirmiş gibiydi. Dolayısıyla böyle romantik
bir sahneye ihtiyacımız vardı doğrusu..Her ne kadar bu romantizmin arkasından
Kerem ve Merve’nin oyunları sonucu Selim, Zeynep hakkında çok yanlış bir fikre kapıldıysa
da, “aşk yine kazanacak” diyelim ve bu haftalık bu kadar laf yeter diyelim..
Siyah İnci’den sevgiyle…
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder