Son zamanların en çok izlenen, en
çok sevilen, en çok nefret edilen ve en çok eleştirilen dizisi Muhteşem Yüzyıl,
geçtiğimiz akşam yayınlanan 47.bölümüyle yine seyircileri ekran başına çekmeyi
başardı.
Hürrem Sultan, haremde Valide
Sultan ile aşık atmanın ne demek olduğunu bu bölümde güzel güzel gördü. Sultan
Süleyman seferde yeni topraklar peşine düşüp ülkesinin sınırlarını daha bir
genişletmeye uğraşırken, keşke haremi de şöyle üç beş dönüme yaysa da millet
rahatlasa artık. Hayır, neyi
bölüşemediniz anlamadım gitti. Haremdeki kavgalar, itişmeler, kakışmalar,
imalar, birbirine laf yetiştirmeler, bir sürü ikili oyun, hainlikten artık
bıkkınlık geldi. Sürekli aynı şeyler olup duruyor, cariyeler taraf seçiyor,
karşı tarafa karşı kullanılıyor sonra yok ediliyor. Bu konuda sanırım en
şanslısı da Nigar Kalfa olsa gerek. Kadın dizinin ilk başlarında şahane bir
karizmaya sahipti, hareketler, bakışlar, o endam, konuşma hepsi birbirinden güzel
idi. Sonra ne olduysa Nigar Kalfa da ikili oyunlardan nasibini aldı. Hem de
öyle bir aldı ki, valla ben hangi tarafı tuttuğundan tam emin değilim. Yani bir
taraftan Pargalı’nın kapatması olacaksın -ki Pargalı Mahidevran’dan yana-,
diğer taraftan Hürrem’i koruyacaksın. Sanırım bıçak nereye keserse o yana
dönüyor bizim Nigar Kalfa. Ama kadının bütün karizması, saygınlığı da gitti bu
arada. Allahtan arkasında güçlü kişiler var da, kelleyi kurtarıyor bunca olaya
rağmen. Yine de ben ona çok kızamıyorum.
Pargalı demişken, Okan Yalabık
için söylenecek tek bir söz var ise, oda dizinin 1.bölümünden itibaren ciddi
ciddi oyunculuk dersi verdiğidir. Oynadığı her sahneyi göz kırpmadan izliyorum şahsen.
Özellikle Sultan Süleyman ile karşılıklı sahnelerini izlemek büyük keyif olsa da
büyük ihtimalle ömrü azaldı Pargalı’nın. Şimdilerde yeni polemiğimiz
Pargalı’nın devrinde keman icat olmamıştı konusu oldu. Daha öncede söylemiştim,
kardeşim bu dizi halkın ihtiyaç ve isteklerine göre uyarlanmış bir kurgudan
ibaret. Tarihi anlatan bir belgesel değil. İllaki de tutmayan, uymayan bir
şeyleri olacaktır. Pargalı iki sezondur keman çalıp duruyor, Allah için bugüne
kadar kaç izleyici oturupta, “Yav bu adam keman çalıyor ama dur bakim ben şu
ansiklopediye, o devirde keman var mıymış?” demiştir. Kimse farkına
varmamıştır, umurunda da olmamıştır zaten. O yüzden bu kadar ayrıntıya
takılmanın kimseye faydası yok diye düşünüyorum.
Bu bölüm Sultan Süleyman’ın
muhteşem miğferini de görmüş olduk. Ne yalan söyleyeyim, Hürrem Sultan’ın
tacından sonra Sultan Süleyman’a da böyle bir miğfer yakışırdı. Üstelik
miğferin şekli hakkında da Pargalı’nın verdiği bilgiden sonra herhangi bir
eleştiriye gerek yok artık. Sadece biraz ağır gibi göründü benim gözüme. Ayrıca Sultan Süleyman’ın Şarlken’e yazdığı
olağanüstü heybetli ve meydan okuyan mektup ve arkasından gümbür gümbür çalan
mehter müziği de bir beni değil, seyreden çok kişiyi gururlandırmıştır
yürekten.
Ya Şehzade Mustafa’mıza ne
demeli. Yakışıklı olduğu kadar cesur şehzademiz, sarayda kalan gözdesinin
kendisini yakmasından habersiz, babasıyla beraber büyük ihtimal ile zaferle
sonuçlanacak seferde baş başa. Sarayda kalan gözdesi uğradığı iftiraya
katlanamayıp kendini ateşlere verdi. Ben ilk başta haremde onca güzel kız
varken, niye bu kız gözde oldu diye şaşırmıştım ama ömrü kısaymış meğer
zavallımın. Bakalım Mahidevran’ın Şehzadesi için seçtiği yeni gözde kim olacak?
Diziye yeni katılan Melisa
Sözen’i de ben pek yakıştıramadım cariyeliğe. Sanki üzerine oturmamış bir
elbise gibi. Üstelik cariyelik için biraz yaşlı kalmış gibi geldi bana. Birde
bu cariyeler fazla cesur değiller mi? Siz kim Hürrem’in canını almak kim. Bu
kadar ileri gitmeye nasıl cesaret ettiler anlamadım. Sırf heyecan olsun diye de
bu yapılmaz ki! Kimin haddine koskoca padişahın nikâhlı karısının üstüne
yürümek. Hiç mi korkmazlar kellerinin uçurulmasından bu hatunlar anlamadım
gitti. Hem neyin kavgasını veriyorsunuz hatunlar. Maaşınıza zam yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur. Sanki saraydan dışarı çıkabiliyorsunuz da, harcamaya vaktiniz var da zam derdine düşüyorsunuz.
Gelelim eğlendiğimiz kısımlara.
Bir kere Hürrem hatun iyice paranoyak oldu kadıncağız. Uçan kuştan nem kapıyor,
panik oluyor, korkuyor. Büyük saltanatın içinde ne huzursuz bir hayat onunkisi.
Ve en önemli ayrıntı. Bu Hürrem’in çocuklar nereye kayboldu Allah aşkına. Şehzade
Mustafa saraya döndüğünden beri ortada yoklar. Büyük ihtimal ile aradan geçen
birkaç sene sonunda onlar da büyüdü ama rollere uygun çocuklar bulunamadı. Hoş
aynı çocuklar oynasa da olurdu, nede olsa o sarayın büyülü bir hali var. Saraya
giren hiç yaşlanmıyor maşallah. Çocuklarda aynı yaşlarında kalabilirlerdi. Onca
mantık hatasını bulup çıkaran meraklılarımıza da konuşacak konu çıkardı işte.
Ve bana göre dizinin en matrak ve
en süper ikilisi Gül ve Sümbül ağalarımız. Allah’tan o ikisi var da biraz eğlence
çıkıyor. Karşılıklı atışmalarına, anlamsız ya da bizim anlayamadığımız dilde
kavgalarına bayılıyorum ben. Osmanlı zamanında harem ağaları bu derece eğlenceli
miydi onu bilemem ama o ikisi olmasa vallahi bu haremin çekilecek hali kalmadı.
Bu hafta dizide çok aman aman bir
gelişme yoktu. Şimdilik bu kadar yeter diyelim ve haftaya görelim bakalım
Hürrem hatun gözleri dönmüş cariyelerin ellerinden nasıl kurtulacak?
Siyah İnci’den sevgiyle.
www.twitter.com/blackpearl42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder