28 Şubat 2012 Salı

Hürrem Cariyelerin elinde...

Son zamanların en çok izlenen, en çok sevilen, en çok nefret edilen ve en çok eleştirilen dizisi Muhteşem Yüzyıl, geçtiğimiz akşam yayınlanan 47.bölümüyle yine seyircileri ekran başına çekmeyi başardı.

Hürrem Sultan, haremde Valide Sultan ile aşık atmanın ne demek olduğunu bu bölümde güzel güzel gördü. Sultan Süleyman seferde yeni topraklar peşine düşüp ülkesinin sınırlarını daha bir genişletmeye uğraşırken, keşke haremi de şöyle üç beş dönüme yaysa da millet rahatlasa artık.  Hayır, neyi bölüşemediniz anlamadım gitti. Haremdeki kavgalar, itişmeler, kakışmalar, imalar, birbirine laf yetiştirmeler, bir sürü ikili oyun, hainlikten artık bıkkınlık geldi. Sürekli aynı şeyler olup duruyor, cariyeler taraf seçiyor, karşı tarafa karşı kullanılıyor sonra yok ediliyor. Bu konuda sanırım en şanslısı da Nigar Kalfa olsa gerek. Kadın dizinin ilk başlarında şahane bir karizmaya sahipti, hareketler, bakışlar, o endam, konuşma hepsi birbirinden güzel idi. Sonra ne olduysa Nigar Kalfa da ikili oyunlardan nasibini aldı. Hem de öyle bir aldı ki, valla ben hangi tarafı tuttuğundan tam emin değilim. Yani bir taraftan Pargalı’nın kapatması olacaksın -ki Pargalı Mahidevran’dan yana-, diğer taraftan Hürrem’i koruyacaksın. Sanırım bıçak nereye keserse o yana dönüyor bizim Nigar Kalfa. Ama kadının bütün karizması, saygınlığı da gitti bu arada. Allahtan arkasında güçlü kişiler var da, kelleyi kurtarıyor bunca olaya rağmen. Yine de ben ona çok kızamıyorum.

Pargalı demişken, Okan Yalabık için söylenecek tek bir söz var ise, oda dizinin 1.bölümünden itibaren ciddi ciddi oyunculuk dersi verdiğidir. Oynadığı her sahneyi göz kırpmadan izliyorum şahsen. Özellikle Sultan Süleyman ile karşılıklı sahnelerini izlemek büyük keyif olsa da büyük ihtimalle ömrü azaldı Pargalı’nın. Şimdilerde yeni polemiğimiz Pargalı’nın devrinde keman icat olmamıştı konusu oldu. Daha öncede söylemiştim, kardeşim bu dizi halkın ihtiyaç ve isteklerine göre uyarlanmış bir kurgudan ibaret. Tarihi anlatan bir belgesel değil. İllaki de tutmayan, uymayan bir şeyleri olacaktır. Pargalı iki sezondur keman çalıp duruyor, Allah için bugüne kadar kaç izleyici oturupta, “Yav bu adam keman çalıyor ama dur bakim ben şu ansiklopediye, o devirde keman var mıymış?” demiştir. Kimse farkına varmamıştır, umurunda da olmamıştır zaten. O yüzden bu kadar ayrıntıya takılmanın kimseye faydası yok diye düşünüyorum.

Bu bölüm Sultan Süleyman’ın muhteşem miğferini de görmüş olduk. Ne yalan söyleyeyim, Hürrem Sultan’ın tacından sonra Sultan Süleyman’a da böyle bir miğfer yakışırdı. Üstelik miğferin şekli hakkında da Pargalı’nın verdiği bilgiden sonra herhangi bir eleştiriye gerek yok artık. Sadece biraz ağır gibi göründü benim gözüme.  Ayrıca Sultan Süleyman’ın Şarlken’e yazdığı olağanüstü heybetli ve meydan okuyan mektup ve arkasından gümbür gümbür çalan mehter müziği de bir beni değil, seyreden çok kişiyi gururlandırmıştır yürekten.

Ya Şehzade Mustafa’mıza ne demeli. Yakışıklı olduğu kadar cesur şehzademiz, sarayda kalan gözdesinin kendisini yakmasından habersiz, babasıyla beraber büyük ihtimal ile zaferle sonuçlanacak seferde baş başa. Sarayda kalan gözdesi uğradığı iftiraya katlanamayıp kendini ateşlere verdi. Ben ilk başta haremde onca güzel kız varken, niye bu kız gözde oldu diye şaşırmıştım ama ömrü kısaymış meğer zavallımın. Bakalım Mahidevran’ın Şehzadesi için seçtiği yeni gözde kim olacak?

Diziye yeni katılan Melisa Sözen’i de ben pek yakıştıramadım cariyeliğe. Sanki üzerine oturmamış bir elbise gibi. Üstelik cariyelik için biraz yaşlı kalmış gibi geldi bana. Birde bu cariyeler fazla cesur değiller mi? Siz kim Hürrem’in canını almak kim. Bu kadar ileri gitmeye nasıl cesaret ettiler anlamadım. Sırf heyecan olsun diye de bu yapılmaz ki! Kimin haddine koskoca padişahın nikâhlı karısının üstüne yürümek. Hiç mi korkmazlar kellerinin uçurulmasından bu hatunlar anlamadım gitti. Hem neyin kavgasını veriyorsunuz hatunlar. Maaşınıza zam yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur. Sanki saraydan dışarı çıkabiliyorsunuz da, harcamaya vaktiniz var da zam derdine düşüyorsunuz.

Gelelim eğlendiğimiz kısımlara. Bir kere Hürrem hatun iyice paranoyak oldu kadıncağız. Uçan kuştan nem kapıyor, panik oluyor, korkuyor. Büyük saltanatın içinde ne huzursuz bir hayat onunkisi. Ve en önemli ayrıntı. Bu Hürrem’in çocuklar nereye kayboldu Allah aşkına. Şehzade Mustafa saraya döndüğünden beri ortada yoklar. Büyük ihtimal ile aradan geçen birkaç sene sonunda onlar da büyüdü ama rollere uygun çocuklar bulunamadı. Hoş aynı çocuklar oynasa da olurdu, nede olsa o sarayın büyülü bir hali var. Saraya giren hiç yaşlanmıyor maşallah. Çocuklarda aynı yaşlarında kalabilirlerdi. Onca mantık hatasını bulup çıkaran meraklılarımıza da konuşacak konu çıkardı işte.

Ve bana göre dizinin en matrak ve en süper ikilisi Gül ve Sümbül ağalarımız. Allah’tan o ikisi var da biraz eğlence çıkıyor. Karşılıklı atışmalarına, anlamsız ya da bizim anlayamadığımız dilde kavgalarına bayılıyorum ben. Osmanlı zamanında harem ağaları bu derece eğlenceli miydi onu bilemem ama o ikisi olmasa vallahi bu haremin çekilecek hali kalmadı.

Bu hafta dizide çok aman aman bir gelişme yoktu. Şimdilik bu kadar yeter diyelim ve haftaya görelim bakalım Hürrem hatun gözleri dönmüş cariyelerin ellerinden nasıl kurtulacak?

Siyah İnci’den sevgiyle.

www.twitter.com/blackpearl42


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder